Bülent Arınç'tan kendisini eleştirenlere sert yanıt

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.301
42.832
Katıldığı televizyon programındaki sözleri nedeniyle eleştirilerin hedefi olan Bülent Arınç, bu eleştirilere sosyal medya hesabından yaptığı 6 sayfalık açıklamayla cevap verdi.
Sitene Ekle
bulent-arinc-tan-kendisini-elestirenlere-sert-yanit-6572871.Jpeg

Açıklamasına “30.01.2016 Cuma akşamı CNN Türk’te Sayın Taha Akyol ile yaptığımız program sonrasında pek çok kişiden tebrik, takdir ve teşekkür mesajları aldım. Bazı dostlarımız ise söylediklerimin doğru olduğunu, ancak bunun birileri tarafından suistimal edilerek partimiz aleyhine kullanılacağı endişesini taşıdıklarını ifade ettiler. Samimi tebrik ve eleştirilere candan teşekkür ediyorum. Program sırasında da ifade ettiğim ve doğrusu da beklediğim üzere birkaç kişi de çirkin ifadelerle sosyal medyayı kullandılar. Bunları yapanların amaçlarını, kişiliklerini ve karakterini çok iyi biliyorum. Onlar da kendilerine yakışanı yaptılar” diye başlayan Bülent Arınç, programda söylediği her sözün sonuna kadar arkasında olduğunu duyurdu.



Linç edilmeye çalışıldığını savunan Arınç, "Aldıkları talimatla ’eski çınarı yıkmak’ hevesiyle şahsıma başlatılan linç, kursaklarında kalabilir. Unutulmamalı ki yıkmaya çalıştığınız çınarın gölgesinde, güneş görmemiş daha bir çok hakikat gölgeleniyor” ifadelerini kullandı.

İŞTE O AÇIKLAMA

Bülent Arınç açıklamasının devamında şunları kaydetti:

Bu vesileyle bir kaç hususu arz etmek istiyorum;

1. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, yaklaşık iki saat süren programda, bildiğim ve bizzat şahit olduğum olayların çok küçük bir bölümünü, en doğru şekilde anlattım. Türkiye’mizin yaşadığı, ya da ileride yaşayabileceği sorunların çözümü için faydalı olacağına inandığım çözüm önerisi ve tekliflerde bulundum.

Söylediğim her sözün sonuna kadar arkasındayım.

2. "Bunları neden şimdi ve neden kamuoyu önünde konuşuyorsunuz?" diye eleştirenlere sadece bir kaç cümle ile cevap vermek isterim. Biliniz ki, hiç bir gerçek "Neden şimdi ?" sorusunun muhatabı değildir. Ve biliniz ki, geçmişte de, bulunduğu her makamda, üstlendiği her görevde hakikati söylemekten asla geri durmamış birine "Neden şimdi, neden kamuoyu önünde?" diye sormak geçmişten bihaber olmak demektir.

3. Program sırasında "troliçe" sözleriyle kimi kastettiğimi herkes çok iyi biliyordu. Nitekim yarası olan gocundu ve daha program bitmeden şahsıma hakaret etti. Bu kadın yazara birisinin cevabı gibi "Taraf’ ın Lawrencesi" demek istemem. Onu, bu hakareti ve yargı süreci ile başbaşa bırakıyorum.

Bazı hanımefendi yazarlar, bu sözlerimle kendilerini kastettiğimi düşünmüş olabilirler. Kesinlikle kendilerini kastetmedim. Benim kastım, bu kadın yazar ve onu gibi kişilik hakkı, edep, saygı, sorumluluk bilmeyen ve hoşgörü tanımayan kişilerdir.

4. Programdan sonra, belki de aldıkları talimatla "eski çınarı yıkmak" hevesiyle manşetlerden, tv programlarından, gazete köşelerinden, sosyal medya ve diğer mecralardan şahsıma yönelik başlatılan linç kampanyası, heves sahiplerinin kursaklarında kalabilir. Zira tez canlı bazı arkadaşlarımızın iddiaları ile gerçekler arasında pamuk ipliği kadar bile bir bağ yokken bu kampanya yine size döner ve cümle alem size güler. Unutulmamalıdır ki, yıkmaya çalıştığınız çınarın gölgesinde, güneş görmemiş daha bir çok hakikat gölgeleniyor. Yıkmayı, yıkıcı olmayı değil, yapmayı, yapıcı olmayı, hevesleri değil, akıl ve iz’ anı salık veririm.

5. Yaptığım açıklamalar neticesinde, aidiyetlerinin sözcüsüymüş gibi "bizim için bir anlam ifade etmiyor", "tövbe etsin, özür dilesin", "artık güvenmeyiz" gibi beyanlarda bulunanlara da şunu söylemek isterim; siz, birilerini, "kendilerine kutsiyet atfediliyor" diyerek eleştirirken, bu yaklaşımlarınızla her biriniz ayrı ayrı kendinizi kutsuyorsunuz, farkında mısınız ? Hiçbir açıklamayı birileri için anlam ifade etsin diye yapmadım, yapmam. Aklım, vicdanım neyi emrediyorsa o şekilde konuşurum. Tövbeyi arınma, özür dilemeyi erdem bilirim ve gerekliliğine inanıyorsam hiç çekinmeden yaparım. Allah’a inanan insanların, kendilerini tövbe ve af makamında görmelerini ise hayretle karşılarım.

6. Mesleki ve siyasi hayatım boyunca her zaman haktan yana oldum, haksızlık ve adaletsizlikle mücadele ettim. Birileriyle mücadele edebilirsiniz, birilerini sevmeyebilirsiniz ve kaldı ki onların yanlışları da olabilir. Öyle olsa dahi, ilahi emir odur ki ’adaletten ve hukuktan ayrılmamak gerekir.’ Hangi sebeple, hangi uğurda ve hangi motivasyonla olursa olsun, insanların kişilik haklarına kasten, bilerek saldırılıyorsa, delilsiz ve ispatsız cezaevlerine konuluyorlarsa benim yapacağım tek şey, tüm hayatım boyunca yaptığım gibi mazlumun yanında yer almaktır. Mazlumun aidiyetine ve zulmün menşeine bakarak zulme gerekçeler bulmaya çalışmak, o zulme ortak olmaktır.

7. Şu an önemli bir göreve getirilmiş olan ve dedesi ile birlikte siyaset yaptığım için bana da özel sevgisi ve saygısı olduğunu her fırsatta söyleyen, 1987 doğumlu genç bir arkadaşımız beni "sahip olduğu bütün makamları borçlu olduğu yol arkadaşına sırtını dönmekle" itham etmiş. Bu iftiralara ve cehalete mecburen cevap veriyorum. Amacım elbette müfterileri muhatap almak değil. Müfterinin, üzerime sıçratmak istediği cehalet çamurundan bir hakikat heykeli yapıp, yine ona hediye etmektir niyetim. Ta ki her baktıkça cehaletinden tekrar tekrar utansın.

Genç arkadaşım;

Senin doğumundan 20 yıl önce, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken, merhum Erbakan Hocam ile birlikte bundan 45 yıl kadar evvelinde siyasete başladım. 20 yıl parlamentoda milletvekilliği yaptım. Geldiğim tüm siyasi makamlara, şüphesiz yüce Allah’ın takdiri, halkımızın desteği ve gece gündüz demeden, soğuk sıcak demeden çalışa çalışa, çile çekip bedel ödeye ödeye geldim.

Bu anlamda, kastettiğiniz şekilde, hiçbir kişiye hiçbir Diyet borcum yoktur. Ben siyaseten varlığımı, kimsenin yokluğuna ya da birilerinin var ol demesine borçlu değilim.

Beni başka birileri ile karıştırıyorsunuz. Emsalleri, çevrenizde giderek çoğaldığı için beni de öyle zannettiniz. Çok yanılıyorsunuz.

Yaşınız yetmeyebilir, ya da fırsat bulup okuyamamış, araştıramamış olabilirsiniz, dedenizi de hayırla yad ile, onun hatırına küçük bir hatırlatmada bulunayım;

1980 sonrası siyasi yasağım bitince merhum hocamızın talimatı ile 1986-87-91-94(mahalli) seçimlerinde Manisa’ dan aday oldum. Manisa’ da oy oranımız çok düşüktü. Ve kazanma ihtimalimiz de yoktu. Attı tek bir gayemiz vardı, inandığımız dava uğruna, halkımıza iyi olanı, güzel olanı ve doğruları anlatmak ve bir gün mutlaka bu fikirlerimizi iktidar yapmaktı. 1995 ve 1999’ da milletvekili olduğunda genel başkanımız merhum Erbakan’ dı. Bugüne kadar ona saygıda hiç kusur etmedim, o da beni her zaman ve son nefesine kadar hayırlı yad etti ve takdir etti. Allah ondan razı olsun. Kabri nur, mekanı cennet olsun.

2001 Ağustos’unda Ak Parti’yi kurduk. Sayın Erdoğan milletvekili olmadığı için T.B.M.M.’de arkadaşlarım beni oy birliği ile grup başkanı yaptı. Seçime çok yaklaştığımız bir zamanda, bir hukuk komplosu ile sayın Erdoğan’ in genel başkanlığı ve milletvekili adaylığı iptal edilmişti. Bu haksızlığa karşı daha çok çalıştık ve tek başımıza iktidar olduk. Ben Ak Parti’ nin ilk Meclis Başkanı’yım. Sayın Erdoğan parlamentoda değildi. 5 yıl Meclis Başkanlığı yaptım. AK Parti milletvekilleri dışında diğer partilerden ve bağımsızlardan da oy aldım. 2007 seçimlerinde Meclis Başkanı iken tekrar aday oldum, seçim mitinglerine katıldım. 2011’ de de, o zamanki genel başkanımız Sayın Erdoğan’ın istek ve talimatı ile Bursa’ dan aday gösterildim. 2009 ile 2015 yılları arasında 6 buçuk yıl Başbakan Yardımcılığı yaptım. Başbakan oldukları sürede Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu ile birlikte çalıştım. Onların bana duyduğu güven ve itimada da her zaman için teşekkür ediyor, bu hususta şükranlarımı arz ediyorum. 20 yılı aşan milletvekilliği hayatımın her gününü alnım açık, başım dik ve şerefle yaşadım. 2001’ den bu yana, siyasi ahlakım gereği sayın Erdoğan’a genel başkanımız ve liderimiz olarak bağlı kaldım. Ak Parti MKYK’sinde de birlikte çalıştım. Şu an ise, parti tüzüğünde hiçbir engel olmamasına rağmen, Sayın Başbakan’ımızın ısrarlı, nazik davet ve tekliflerine özürlerimi ve gerekçelerimi bildirip müsaade isteyerek, tamamen kendi isteğimle aktif, parlamanter siyasete ara vermiş bir siyasetçiyim.

Bu kısa özetten sonra bilmenizi isterim :

40 yılı aşan siyaset hayatınızda hiçbir şaibeyle anılmamış, akçeli, ökçeli işlerde de adınız hiç geçmemiş, oturduğunuz makamları amaç değil, davanız için araç olarak görmüşseniz ve sizi seven, size inanan insanlar, konu siz olunca başlarını önlerine hiç ama hiç eğmemişse rahat konuşursunuz. Aksi halde; Ya altınızdaki koltuğu verenin koltuk değneği olur, ya da köşe verenin koçbaşı olursunuz. Milli Görüş’ ten bugüne bizim siyasetimizde dava olarak isimler değil, ilkeler ve değerler vardır. Yüzünüzü isimlere çevirir ve isimleri dava edinirseniz, biliniz ki isimler fanidir ve insanlar hatadan hali değildir. Dava olarak ilke ve değerleri edinirseniz de biliniz ki, 14 asır sonra bile dipdiri, capcanlı bir davanız olur. Değerli dostlar, hepinize selam ve sevgiler. Sağlıcakla kalın..."
http://www.milliyet.com.tr/bulent-arinc-tan-kendisini/siyaset/detay/2187785/default.htm
 
ALINTI
Siyasetten el çektin de ne oldu Bülent Arınç?

Seccadeni mi serdin?

Dünyadan uzaklaşıp, Allah’a mı yaklaştın?

Yoksa yetmişlik halinle “mahalle dedikoduculuğuna” mı başladın?

AK Parti’den uzaklaşıp, Aydın Doğan’a mı yaklaştın?

Söyle bakalım!

“Dava arkadaşlarım” dediğin Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan yedi düvele karşı aslanlar gibi Kurtuluş Savaşı verirken sen ne yaptın? Hangi vefa, hangi dava ruhuyla “davanı ve dava arkadaşlarını bir kaşık suda boğmaya çalışan” CNN ekranlarına çıkıp ağladın? Aydın Doğan’ın balkonundan onlara “nanik” yaparken hiç mi Allah’tan korkmadın? CNN’de “mahalle dedikodusu” yaparken hiç mi yüzün kızarmadı? Hiç mi utanmadın?

Yoksa “kurban” paralarını sömürerek semiren Akın İpek’in annesiyle “altın günü mü” yapmaya başladın?

Unutma ki bu makama geldiysen, AK Parti ile geldin.

Eğer sevildiysen, bu davaya baş koyduğun için sevildin.

Halk nazarında yüceldiysen, “nefsi” değil, Müslümanca davrandığın için yüceldin!

Gözden çıkarıldıysan da bu dava uğruna ettiğin mücadeleyi, ağyara şirinlik etmek uğruna “harcadığın için” çıkarıldın.

Taca atıldıysan da bu davaya koyduğun başı, Aydın Doğan’ın omzuna koymaya başladıktan sonra atıldın!

Şimdi “Mahalle dedikodularını” bırak da millete hesap ver önce!

Türkiye’nin “kozmik bilgilerini” FETÖ yöntemleriyle ele geçirip, İngiltere’ye satan “vatan haini” Akın İpek’in annesinin elinden başka, öpecek el mi bulamadın? Hem ne diye “sermaye karşısında eğilesin ki?” Sen nasıl Müslümansın?

Akın İpek’in “vatana ihaneti” ortaya çıkınca, neden ekranlara çıkıp, devlet olarak, “FETÖ sermayesi karşısında eğilip, el öptüğün için” “hata yaptım” demedin? Neden AK Parti kamuoyundan özür dilemedin?

AK Partilisin diye hâşâ hatadan münezzeh misin?

CNN’de “mahalleni çekiştirirken” söyledin gerçi…

Sizin “camianın” bizim camiaya nasıl bir “kibirle”, “düşmanlıkla” baktığı belli ama yine de soracağım. Vatana ihanet eden Kaynak Holding’ten Melek İpek’in elini öptüğü için “özür dilemeyen sen, Gezi darbe girişiminde, Gezicilerden niye özür diledin?

Dolmabahçe Krizi’nde, neden FETÖ-PKK’nın “algı operasyonlarına” araç olarak, terör örgütüne karşı Cumhurbaşkanı’nı “yalancı” durumuna düşürdün?

Sen nasıl dava adamı, nasıl arkadaşsın?

FETÖ “tezgâhı” Deniz Feneri kumpasında, neden Cumhurbaşkanı’na “çelme” türünden açıklamalar yaptın?

AK Parti’nin nimetlerinden yararlandığın halde, neden 17-25 Aralık darbe girişiminde partin için, Cumhurbaşkanı için “meydana” çıkmadın?

Neden korktun, neden “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı” FETÖ denen bu sırtlan sürüsüne karşı yalnız bıraktın?

TRT’yi neden “babanın çiftliği” gibi ağlak FETÖ militanlarına paylaştırdın?

Haaaaa… Bir de sen var ya, sen…

FETÖ bizi davalarla susturmaya çalışırken…

KOÇ’lar bizi davalarla susturmaya çalışırken…

Senin sindiğin 17 Aralık sürecinde, FETÖ teröristleri bizi linç ederken…

FETÖ yancıları bizi asmak, kesmek için uğraşırken, giymeye tenezzül dahi etmediğin “avukatlık cübbeni”, FETÖ militanları için giymeye kalkışmışsın!

Biliriz… Bizim için kılını dahi kıpırdatmazsın! Sen Melek İpek’in elini öp, CNN’de “mahalle dedikodusu yap”, başörtülüleri çekiştir, Aydın Doğan’a yağcılık yap…

Aklıma geldi de…

Bakalım Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çelme takmak için hangi kritik zamanları kollamışsın?

Gezi İşgali sürecinde…

Dolmabahçe krizinde…

17-25 Aralık’ta!

7 Haziran seçimlerinden önce…

1 Kasım seçimlerinden önce…

İşte bu sensin Bülent Arınç! Sen busun işte!

¥

Sana bir sır vereyim mi Bülent Arınç?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brütüs’leri derken, en başta seni anma nedenim tam da bunlardı işte!

İşte “24 Nisan 2014” tarihli yazımdan bir kısım! Aydın Doğan’a şirinlik yapmaktan, CNN’de başörtülüleri çekiştirmekten fırsat bulursan, bakarsın…

Sayın Arınç, “partimizin adı, Adalet ve Kalkınma Partisi, adil olmak zorundayız” diyor.

Zaten biz, bunun için size oy vermedik mi? Bunun için, CHP&Gülen Örgütü sizi hedefe koyduğu zaman, sağımıza solumuza bakmadan “biz varız” demedik mi?

17 Aralık darbe girişimi sonrası, bunun için size arka çıkmadık mı?

Bu uğurda belaya atlamadık mı?

Paralel Yapı tarafından linç edilmedik mi?

Ağza alınmayacak hakaretlere maruz kalmadık mı?

Kaç kere kapınıza geldik?

Kaç kere yardım diledik?

Kaç kere başınızı ağrıttık?

Elbette hayır, asla!

¥

Peki, hal böyle iken, neden adalet anlayışınız “bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” şeklinde tezahür ediyor?

Paralel Yapı’nın Kandil’i bunu hak edecek ne yaptı?

Biz bunu hak etmeyecek ne yaptık?

Paralel Yapı’nın rektörünü yalnız bırakmadınız.

Bizi neden Paralel Yapı’nın boy hedefi iken yalnız bıraktınız?

Paralel Yapı, bizi ne kadar hedef gösterdi, bize kaç dava açtı?

Bunun için ne söylediniz?

Paralel Yapı’nın savcıları “Atatürk’e hakaretten” hakkımda dava açtığında neden sustunuz? Bu “kadıncağız” hakkında neden konuşmadınız? Bize neden sahip çıkmadınız?

Yok, böyle demedik…

Bu kıran kırana mücadelede sizi yanımızda göremedik diye sitem dahi etmedik.

DÜ rektörü gibi başımız dara düşünce Ankara’ya koşmadık.

Biz, “İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn” dedik. “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz” diye Rabbimize sığındık.

Ne diyelim? Canınız sağ olsun.
 
ALINTI
Siyasetten el çektin de ne oldu Bülent Arınç?

Seccadeni mi serdin?

Dünyadan uzaklaşıp, Allah’a mı yaklaştın?

Yoksa yetmişlik halinle “mahalle dedikoduculuğuna” mı başladın?

AK Parti’den uzaklaşıp, Aydın Doğan’a mı yaklaştın?

Söyle bakalım!

“Dava arkadaşlarım” dediğin Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan yedi düvele karşı aslanlar gibi Kurtuluş Savaşı verirken sen ne yaptın? Hangi vefa, hangi dava ruhuyla “davanı ve dava arkadaşlarını bir kaşık suda boğmaya çalışan” CNN ekranlarına çıkıp ağladın? Aydın Doğan’ın balkonundan onlara “nanik” yaparken hiç mi Allah’tan korkmadın? CNN’de “mahalle dedikodusu” yaparken hiç mi yüzün kızarmadı? Hiç mi utanmadın?

Yoksa “kurban” paralarını sömürerek semiren Akın İpek’in annesiyle “altın günü mü” yapmaya başladın?

Unutma ki bu makama geldiysen, AK Parti ile geldin.

Eğer sevildiysen, bu davaya baş koyduğun için sevildin.

Halk nazarında yüceldiysen, “nefsi” değil, Müslümanca davrandığın için yüceldin!

Gözden çıkarıldıysan da bu dava uğruna ettiğin mücadeleyi, ağyara şirinlik etmek uğruna “harcadığın için” çıkarıldın.

Taca atıldıysan da bu davaya koyduğun başı, Aydın Doğan’ın omzuna koymaya başladıktan sonra atıldın!

Şimdi “Mahalle dedikodularını” bırak da millete hesap ver önce!

Türkiye’nin “kozmik bilgilerini” FETÖ yöntemleriyle ele geçirip, İngiltere’ye satan “vatan haini” Akın İpek’in annesinin elinden başka, öpecek el mi bulamadın? Hem ne diye “sermaye karşısında eğilesin ki?” Sen nasıl Müslümansın?

Akın İpek’in “vatana ihaneti” ortaya çıkınca, neden ekranlara çıkıp, devlet olarak, “FETÖ sermayesi karşısında eğilip, el öptüğün için” “hata yaptım” demedin? Neden AK Parti kamuoyundan özür dilemedin?

AK Partilisin diye hâşâ hatadan münezzeh misin?

CNN’de “mahalleni çekiştirirken” söyledin gerçi…

Sizin “camianın” bizim camiaya nasıl bir “kibirle”, “düşmanlıkla” baktığı belli ama yine de soracağım. Vatana ihanet eden Kaynak Holding’ten Melek İpek’in elini öptüğü için “özür dilemeyen sen, Gezi darbe girişiminde, Gezicilerden niye özür diledin?

Dolmabahçe Krizi’nde, neden FETÖ-PKK’nın “algı operasyonlarına” araç olarak, terör örgütüne karşı Cumhurbaşkanı’nı “yalancı” durumuna düşürdün?

Sen nasıl dava adamı, nasıl arkadaşsın?

FETÖ “tezgâhı” Deniz Feneri kumpasında, neden Cumhurbaşkanı’na “çelme” türünden açıklamalar yaptın?

AK Parti’nin nimetlerinden yararlandığın halde, neden 17-25 Aralık darbe girişiminde partin için, Cumhurbaşkanı için “meydana” çıkmadın?

Neden korktun, neden “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı” FETÖ denen bu sırtlan sürüsüne karşı yalnız bıraktın?

TRT’yi neden “babanın çiftliği” gibi ağlak FETÖ militanlarına paylaştırdın?

Haaaaa… Bir de sen var ya, sen…

FETÖ bizi davalarla susturmaya çalışırken…

KOÇ’lar bizi davalarla susturmaya çalışırken…

Senin sindiğin 17 Aralık sürecinde, FETÖ teröristleri bizi linç ederken…

FETÖ yancıları bizi asmak, kesmek için uğraşırken, giymeye tenezzül dahi etmediğin “avukatlık cübbeni”, FETÖ militanları için giymeye kalkışmışsın!

Biliriz… Bizim için kılını dahi kıpırdatmazsın! Sen Melek İpek’in elini öp, CNN’de “mahalle dedikodusu yap”, başörtülüleri çekiştir, Aydın Doğan’a yağcılık yap…

Aklıma geldi de…

Bakalım Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çelme takmak için hangi kritik zamanları kollamışsın?

Gezi İşgali sürecinde…

Dolmabahçe krizinde…

17-25 Aralık’ta!

7 Haziran seçimlerinden önce…

1 Kasım seçimlerinden önce…

İşte bu sensin Bülent Arınç! Sen busun işte!

¥

Sana bir sır vereyim mi Bülent Arınç?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brütüs’leri derken, en başta seni anma nedenim tam da bunlardı işte!

İşte “24 Nisan 2014” tarihli yazımdan bir kısım! Aydın Doğan’a şirinlik yapmaktan, CNN’de başörtülüleri çekiştirmekten fırsat bulursan, bakarsın…

Sayın Arınç, “partimizin adı, Adalet ve Kalkınma Partisi, adil olmak zorundayız” diyor.

Zaten biz, bunun için size oy vermedik mi? Bunun için, CHP&Gülen Örgütü sizi hedefe koyduğu zaman, sağımıza solumuza bakmadan “biz varız” demedik mi?

17 Aralık darbe girişimi sonrası, bunun için size arka çıkmadık mı?

Bu uğurda belaya atlamadık mı?

Paralel Yapı tarafından linç edilmedik mi?

Ağza alınmayacak hakaretlere maruz kalmadık mı?

Kaç kere kapınıza geldik?

Kaç kere yardım diledik?

Kaç kere başınızı ağrıttık?

Elbette hayır, asla!

¥

Peki, hal böyle iken, neden adalet anlayışınız “bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” şeklinde tezahür ediyor?

Paralel Yapı’nın Kandil’i bunu hak edecek ne yaptı?

Biz bunu hak etmeyecek ne yaptık?

Paralel Yapı’nın rektörünü yalnız bırakmadınız.

Bizi neden Paralel Yapı’nın boy hedefi iken yalnız bıraktınız?

Paralel Yapı, bizi ne kadar hedef gösterdi, bize kaç dava açtı?

Bunun için ne söylediniz?

Paralel Yapı’nın savcıları “Atatürk’e hakaretten” hakkımda dava açtığında neden sustunuz? Bu “kadıncağız” hakkında neden konuşmadınız? Bize neden sahip çıkmadınız?

Yok, böyle demedik…

Bu kıran kırana mücadelede sizi yanımızda göremedik diye sitem dahi etmedik.

DÜ rektörü gibi başımız dara düşünce Ankara’ya koşmadık.

Biz, “İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn” dedik. “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz” diye Rabbimize sığındık.

Ne diyelim? Canınız sağ olsun.
ne kadar rahatsız edici insanları aşağılayıcı bir yazı bu
 
geziden özür dilemeside bile suç oldu. dileyecek tabii. ölen kafas parçalanan, gözü çıkan gençler için dileyecek
 
Son düzenleme:
Atatürke hakaretten hakkımda dava açtığında neden sustunuzmuş.
kim açtıysa helal olsun bu arada.
 
X