Preimplantasyon genetik tanı adı verilen ve embryonun genetik yapısını ve kromozom kuruluşunu belirleyebilen tekniklerin gelişmesi ile embryonik aşamada cinsiyet belirlenmesi de mümkün hale gelmiştir. Bu tekniğin uygulanabilmesi için Tüp bebek uygulamasına ve bu uygulama ile embryo oluşturulmasına gereksinim vardır. Tüp bebek uygulamaları etkinlikleri ve güvenilirlikleri oldukça uzun sürelere yayılan takipler ile kanıtlanmış uygulamalardır. Cinsiyet seçiminin gündeme gelmesi ile iki son derece tartışmalı etik konu gündeme gelmiştir.
Bunlardan ilki sadece doğacak çocuğun cinsiyetini belirlemek için Tüp bebek ve PGT uygulamalarının yapılmasının ne derece doğru ve etik olduğudur. Tüp bebek uygulamalarının oldukça güvenli olması nedeni ile bu amaçla Tüp bebek yapılması kabul edilebilir bir uygulama olabilir. Hayati tehlike ve önemli komplikasyon riski son derece azdır. ABD de para karşılığında yumurta bağışı yapılmasının etik ve kabul edilebilir olması da bu savı desteklemektedir. Sonuçta yumurta bağışı yapacak olan kişiler sağlıklı ve genç olup bunu sadece para karşılığında yapmaktadır. Ancak konu cinsiyet seçimi olunca başka bir etik problem devreye girmektedir. O da karşı cinse ait oluşmuş embryoların ne yapılacağı konusudur. Embriyoların sadece istenmeyen bir cinse ait olmaları nedeni ile atılmaları bir nevi ayrımcılık olup genelde kabul görmesi zordur. Embryoların daha sonra kullanılmak üzere dondurulup saklanmaları diğer bir seçenektir. Ancak taze embryo transferi sırasında istenemeyen cinsiyetteki embryoların daha sonra da istenmeyecekleri göz önüne alındığında bu da çok mantıklı görünmemektedir. Aile dengelenmesi amacı ile (oğlu olanların kız, kızı olanların oğlan istemesi) Tüp bebek ve PGT yapılması ise bazı çevrelerce etik görülmesine rağmen karşı cinse ait embryoların ne yapılacağı konusu ağırlıklı olarak etik önemini korumaktadır.
İkinci soru ise başka nedenlerden dolayı Tüp bebek yaptıran çiftlerde bebeğin cinsiyetinin belirlenmesinin etik olup olmadığıdır. Bu gibi durumlarda da ilk bebek için cinsiyet seçimi genel olarak kabul görmemektedir. Daha önce Tüp bebek ile gebe kalmış veya normal yoldan gebe kalmış, ancak ikinci bebek için Tüp bebek gerektiren çiftlerde ise karşı cinsin seçilmesinin etik açıdan kabul edilebilir görünmektedir. Bu durumda genelde kız çocuğu olanların erkek, erkek çocuğu olanların ise kız seçecekleri düşünülürse dengesiz bir dağılım olmayacaktır. Öte yandan kısır olan bu çiftlerde arta kalan embriyoların daha sonra kullanılmak amacı ile dondurulup saklanabilme olanağı vardır.
Bir cinse ait çok sayıda çocuğu olan çiftlerde ise (örneğin 6 erkek veya 6 kız) Tüp bebek ve PGT ile cinsiyet seçimi yapılması ise başka etik tartışmalar yaratacak önemli bir konudur. Burada da karşı cinse ait embryoların yok edilmesi problemi ortaya çıkmaktadır.
Cinsiyet seçiminin genelde popülasyondaki erkek kız oranının nasıl etkileyeceği de tartışılmaktadır. Bu uygulamaların geniş çapta kullanılması ile çeşitli kültürlerde tercih edilen cinsiyet olan erkeklerin artacağı kuşkusu olsa da uzun vadede bunun dengeleneceği ve tercih edilen cinsiyetin kız olacağı düşünülmektedir. Mevcut Tüp bebek uygulamalarının genel popülasyondaki oranına bakılacak olursa bugün için bu önemli bir sorun gibi görünmemektedir. Cinsiyet seçimini savunanlar bunun genelde artan dünya nüfusuna bir denge getireceğini ve ailelerin genellikle karşı cinsten iki çocuğa sahip olduktan sonra artık çocuk yapmayacaklarını söylemektedirler.
Cinsiyet seçimini savunanlar diğer bir tezi ise istenmeyen cinsten olan çocukların daha az sevgi ile yetişe ceği ve hatta karşı cinse ait çocukların cinsiyet saptandıktan sonra düşükle sonuçlanabileceğidir.
Sonuç olarak cinsiyet seçimi etik mi değil mi sorusunun basit bir cevabı olmadığını ve her iki tezi savunanların da haklı oldukları noktalar olduğu görülmektedir. Gelecekte çok daha fazla tartışmaların yaşanacağı bu konuda aileler, doktorlar, hukukçular ve etikçilerin bir araya gelerek en doğru cevapları bulacağı kanısındayım.
Dr Bülent Urman