Dünyaya meydan okudu

AngryPenguin

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
8 Haziran 2012
5.378
1.437
Baba soyunun Kızıl Oğuzlarına, anne soyunun Konyarlar Türkmenlerine dayandığından; iki kuruşundan birini kitaba yatırdığına; kendisini olağanüstü görenlere verdiği yanıttan; tek varlığını ona hediye eden çocuğa kadar bir dizi bilinmeyen yer alıyor Atatürk ve Çocuk kitabında.

Anıtkabir Komutanlığı tarafından hazırlatılan ve yaklaşık 250 bin adet basılan kitabın, yarısı Anıtkabir’de diğer yarısı ise Türkiye genelinde askeri birliklerde çocuklara dağıtılacak. Öğretmen Binbaşı K.Mehmet Teke tarafından kaleme alınan, tasarımını Bora Öncü’nün yaptığı kitap, 5 bölümden oluşuyor. 'Atatürk de Çocuktu' isimli birinci bölümde, ailesi, çocukluğu , Harbiye’deki gençlik yılları anlatılıyor.

SOYU KIZIL OĞUZ YÖRÜKLERİNE DAYANIYOR
Baba tarafından dedesinin Kızıl Hafız Ahmet Efendi’nin 14-15. yüzyıllarda Karaman’dan Makedonya’ya, Kocacık’a yerleşmiş Kızıl Oğuz (Kocacık) Yörüklerinden olduğu bilgisi veriliyor. Annesi Zübeyde Hanım’ın ise Selanik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş köklü bir Türk ailesinin kızı olduğu, onların ailesinin de Karaman’dan gelen ve Rumeli’de ‘Konyarlar’ diye bilinen Türkmenlerden olduğu ifade ediliyor.

''DOĞUŞUMDAKİ TEK İNSANÜSTÜLÜK… ''
Çocukluk hayatı resimlerle anlatılan kitapta, Atatürk’ün özelliklerine de yer veriliyor. Kendisine ‘olağanüstü’ bir varlıkmış gibi davranılmasından hoşlanmadığı ise şu anıyla anlatılıyor:
“Atatürk’ü yakından tanıyanlardan Münir Hayri Egeli bir anısında şöyle anlatır:
Çocukluk arkadaşı Nuri Conker’in sert çıkışlarını büyük bir neşe ile dinler ve hepimizin önünde tekrarlatırdı.
Bir gün sofradaki bir kişi:
- Paşam, demişti.
- Kim bilir, çocukluğunuzda ne farklı bir insandınız, kim bilir ne gibi olağanüstü anılarınız vardır?
Atütürk güldü ve Nuri Conker’e döndü:
- Nuri anlatsın, dedi.
Nuri CONKER her zamanki alaylı ifadesiyle:
- Bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi, cevabını verdi. Deminki soruyu soran kişi, sözün bu yola dökülmesinden fena hâlde ürktü, soruyu ortaya attığına bin kere pişman oldu.
- Aman efendim, diyecek oldu. Atütürk hemen sözünü kesti:
- “Beni insanüstü olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek insanüstülük sizler gibi ‘Türk’ olarak dünyaya gelmemdir”

“İKİ KURUŞTAN BİRİ KİTABA”
Atatürk’ün kitap sevgisine ise şu sözleriyle dikkat çekiliyor:
“Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim, bugün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım.”

İkinci Bölümde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının Doğuşu, Üçüncü Bölümde Atatürk ve Çocuklar başlığını taşıyor. 23 Nisan’ın ülke genelinde kutlanmasına, yine Atatürk tarafından kurulan Çocuk Esirgeme Kurumu’nun öncülük yaptığına dikkat çekiliyor.

DÖRT BİN ÇOCUK MECLİS’TEN NE İSTEDİ?
DİLENMEYİ ÖNLEYİN, DÖVMEYİN, İŞKENCE ETMEYİN, ÇOCUK HAMALLIĞI YASAKLAYIN, SOKAKTA YATAN ÇOCUKLARA ÇATI YAPIN
23 Nisan 1929’da İstanbullu çocukların TBMM’den şu isteklerde bulundu:

“TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA, Büyük Türk milletinin muhterem vekilleri, biz Çocuk Bayramı’nı kutlayan dört bin çocuk, aşağıdaki ihtiyaçlarımızı kabul için milletin büyük vekillerine müracaat ediyoruz.
1. Her çocuğa eşit gıda, sağlık ve hayat isteriz.
2. Çocukların dilenmesini yasaklayan kanunların şiddetle tatbik edilmesini isteriz.
3.Çocukları evlerde, okullarda, sokaklarda, her yerde dövenlere karşı tarafsız davranmanızı, çocuklara işkenceyi yasaklayacak ve cezalandıracak bir kanun çıkarmanızı isteriz.
4. Küçük çocukların hamallığına, yük taşımasına mani olmanızı isteriz.
5. Çocuk sinemaları isteriz.
6. Fakir, zengin her çocuk için izci teşkilatı isteriz.
7. Her çocuğa okul isteriz.
8. Sokaklarda yatan çocuklara çatı isteriz.
9. Fakir çocukları koruma için Çocuk Esirgeme Kurumu’nun her tarafa yayılmasını ve kuvvetlenmesini isteriz.
Türk çocuklarının bu isteklerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığımız bu ilk müracaatımızın geri çevrilmemesini rica eder, hepinize hürmetlerimizi bildiririz.”
Dört bin Çocuk Adına

DİNLENMEMEK ÜZERE YÜRÜYENLER ASLA YORULMAZLAR
Atatürk’ün anıları ve yurt gezilerinden fotoğraflarla sözlerine de yer veriliyor:
“Sizler, yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir”

TÜRK ULUSUNU KİM KURTARDI?
Atatürk’ün bir başka anısı ise şöyle aktarılıyor:

ATATÜRK bir ilkokula gitmişti. Sınıflardan birine girdi, o sırada tarih dersi vardı. Bir öğrenci İstiklal Savaşı’nı anlatıyordu. ATATÜRK, öğrenciyi sonuna kadar dinledi ve şu soruyu sordu:
“Çocuğum, bir şey söylemeyi unuttun, Türk ulusunu kim kurtardı?”
Böyle bir sorunun karşılığını kim bilmez, öğrenci hemen atıldı:
“ATATÜRK kurtardı, siz kurtardınız.”
Başöğretmen ATATÜRK, bu karşılığı şöyle düzeltti:
“Hayır, çocuğum, Türk ulusunu kendi kanı kurtardı.”


“YEGANE MALIMI SİZE ARMAĞAN EDİYORUM”
Kitapta, küçük bir çocuğun Gazi’ye mektubu da yer alıyor:

Mektup
Bir yurt gezisi dönüşünde, Çankaya Köşkü’ne gelen yüzlerce mektup arasından bir mektubu genel sekreter, ATATÜRK’e okumuştu. Mektup, Samsun’dan İnönü İlkokulu 5. sınıf öğrencisi Bahri’den geliyordu. Mektup aynen şöyleydi:
“Çok Sevgili Gazi Babama;
Yurdumuzu şenlendiren, benliğimizi koruyan büyük kumandanının mübarek yüzünü görmek için bütün yavrularının kalbinin çarptığını çok yakından bilirsiniz değil mi? İşte bu küçük yavrunuz olan ben de bir gün olur elbette sizi görürüm diye düşünüyordum. Bu düşüncelerim gün geçtikçe artıyor, kalbimde yanan ateş beni yakıyordu. Bir gün vücudumda hafif bir kırgınlık duydum, yatağa yattım. Tam 15 gün hastalandım. Ümidim kesilmişti. Bir gün Samsun’a geleceğinizi haber verdiler, dünyalar kadar sevindim. Ne iyi ben de Gazi babamı göreceğim diyordum. Fakat yataktan kalkamıyordum. O kadar üzülüyordum ki Samsun’a geldiğinizi öğrendiğim dakikada kendimde iyiliğe doğru bir hâl gördüm. Bunun sizin muhabbetinizden geldiğine inanarak “Allah’ım dedim, eğer ben de yataktan kalkar ve iyi olursam dünyada yegâne malım olan sevgili tayımı Aziz Babama armağan edeceğim dedim. Ve günden güne iyileşerek büsbütün ayağa kalktım. Okuluma devama başladım. Şimdi bu adağı yerine getiriyorum. Bu küçük yavrunuzun candan kopan, gönlünden gelen bu hediyesini kabul etmenizi rica eder, ellerinizden öperim sevgili Gazi Babam...
Samsun İnönü İlkokulu 5. sınıf talebelerinden 23 numaralı Bahri.

ATATÜRK’ün gözleri dolmuş, o tebessüm etmişti, genel sekreterine şu emri verdi:
“Samsun valisine bir yazı gönderin. Çocuğun hakkımdaki duygularına ve armağanına teşekkür ettiğimi, bu değerli hediyesini kendisine bağışladığımı bildirin. Vali, çocuğun babasına bizzat tebliğ etsin.”

ZEHRA, TRENDE…
Kitapta, Atatürk’ün çocuk sevgisinden söz edilirken, evlat edindiği çocuklara da yer veriliyor. Afet, Sabiha, Afife, Zehra, Rukiye, Nebile, Ülkü, Abdurrahim ve Mustafa’yı evlat edinen Atatürk, sonraki yıllarda da bir çok çocuğu himayesine alıp, bakım ve eğitimlerini üstlendiğinden söz ediliyor.

Sabiha (Gökçen) Dünyanın İlk Kadın Savaş Pilotu olurken, Zehra’nın onun kadar şanslı olmaz. Zehra okuması için Londra’ya gönderilir. Ancak Londra’dan Paris’e trenle geçerken hava almak için Amiens istasyonuna yaklaşıldığında koridora çıkar. Pencereden sarkarken baş aşağı düşüp can verir.

Abdurrahim, elektrik mühendisi; Sığırtmaç Mustafa ise Kara Harp Okulu’nu bitirip teğmen olur.

Kitabın son bölümünde ise çocukların Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yazdığı mektuplara yer veriliyor.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26272034.asp
 
X