Enver Paşa Ve Eşi Naciye Hanim

A

ArzuGızım

Ziyaretçi
  • Konu Sahibi ArzuGızım
  • #1
Enver Bey, 15 Mayıs 1911'de Sultan Mehmed Reşad’ın yeğenlerinden Naciye Sultan ile nişanlandı .Dönemin bunca hareketli olayları içindeki bu nişanlanma hadisesi şu şekilde gerçekleşmişti:

“Enver Bey bilindiği gibi, yakışıklı genç bir subaydır. O sırada 29 yaşının içindedir. Almanlar arasında kendisine karşı, başka bir yabancı devlet askerî ataşesine gösterilen ilgi ile kıyaslanamayacak bir ilgi ve sempati vardır. Enver Bey, Almanların bir ihtilâl kahramanıdır. Yarının belki de bir askerî lideri olabilir. Böylece Almanlar arasında büyük saygı görür. Enver Bey Berlin’de, âdeta sefirden daha ileri tutulur. Alman imparatoru, kendisine ilk takdim edildiği zaman, bu genç adama, bir yabancı devletin askerî ataşesi gibi değil, Türkiye'nin bir prensi, önde gelen bir şahsiyeti gibi davranır.Ona üstün iltifatlarda bulunur. Hatta bu genç ve yakışıklı kahramanın, sultanın kızlarından birisi ile evli olup olmadığını da sorar. Bu ilgiler, Enver’i saran havayı ve onun saray çevresindeki mevkiini de kuvvetlendirir. Bütün kabullerde Enver Bey, salonların itibarlı bir misafiridir. İşte bu sıradadır ki imparatorun yeğenlerinden genç, güzel bir prensesin, Türk binbaşısına karşı alâkası gittikçe artar. Öyle görünür ki bu Alman prensesi bu Türk binbaşısına karşı kayıtsız değildir.

Ali Fuat Paşa ve Aydoslu Sait Bey’in anlattıklarına göre; bu iltifatlar ve yaklaşma çabaları karşısında Enver Bey, gönlü ile yaşayan genç bir insan gibi değil de, kışla havasından bir türlü kurtulamayan taşralı bir zabit gibi davranır. Gördüğü iltifata karşı dimdik vaziyet alıp, mahmuzlarını birbirine çarparak selâm vaziyeti almaktan başka bir şey bilmeyen, sert bir Prusya zabiti gibidir.

Prenses, yılmaz devamlı davetler tertipler. Sevdiği bu Türk subayına fırsatlar
hazırlar. Ama Enver Bey’in davranışları değişmez. Nihayet bir gün ve tabiî ancak bir Alman prensesinin ölçüleri içinde, konağındaki bir kabul günü, Enver Bey gene davetlidir. Bir aralık prenses odasına çekilir. Oldukça hafif bir tuvaletle bir divana uzanmıştır.Enver’i odasına davet ettirir. Beklediği hararetli ilgi tahmin edilebilir. Ama Binbaşı Enver Bey, birden gene asker vaziyetini alır. Ayaklarını bitiştirir. Ve sayın prensesi, tam askerce selâmlar, emirlerini bekler...
İşte o zaman olan olur. Prenses divandan fırlar. Yüzü şaşkınlıktan ziyade hiddetinden mosmor kesilmiştir, ilk rastladığı Türk, Sait Bey’dir. Ona haykırır:
—Fakat Sait, bu bir manken!
Ali Fuat Paşa, o geceki bu olayın sarayda bize karşı, hissedilir derecede siyasî soğukluk yarattığından bahsederdi.

Enver Beyin Berlin’de, içinden gelen ilk kadın ilişkisi, Mısırlı bir Prensesle masum, fakat kararlı dostluğudur. Prensesin adı bilinir. Enver Bey Prenses İffet’le evlenmeyi de düşünmektedir. Prenses ve ailesi buna hazırdırlar. Fakat nereden ve nasıl duyulmuşsa İstanbul, tam bu sırada işe müdahale eder. Bu evlenmeyi istemez. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa işe el koyar. İttihad ve Terakki Merkezi’nin arzusu, ordunun Enver gibi yıldızlarının hanedanla yakınlaşması ve hanedana mensup sultanlarla evlendirilmeleridir.

Enver Bey’in Berlin’de bir Mısırlı prensesle tanışma ve hatta evlenme ihtimalleri
haberinin İstanbul'da, evvelâ İttihatçı çevrede telâşlar uyandırdığını anlamak
mümkündür. Fakat Enver’e ilk ciddî uyarının, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa tarafından yapıldığı doğrudur. Enver Bey’i Berlin’de bir olupbittiye bırakmamak için bulunan yol, onun hanedandan bir hanım sultanla nikâhlandırılmasıdır. Bunun için de bazı sondajlar yapılır ve bir hanım sultan bulunur, iş, Enver Bey’in annesine de nakledilir. Anne, çok memnun ve heyecanlıdır. Oğlu bir sultanla evlenecektir. Padişaha damat olacaktır.

Hemen oğlu üstünde ısrarlara girişir. Hem Hüseyin Hilmi Paşanın, hem annesinin mektupları Berlin’e yağmaya başlar.Enver Bey, aslında bu işe razıdır. Fakat bazı bilgiler de edinmeye muhtaçtır. Meselâ eldeki belgelerden, Meclisi Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey’e yazılan mektuptan bazı cümleler verelim. Çünkü bu arada ve İstanbul'da onun bu iş için güvendiği, en yakın bildiği insan Ahmed Rıza Bey’dir. Ahmet Rıza Bey’e “ağabeyciğim” diye hitap eder.

Ahmed Rıza Bey’in aile çevresinde bir hanımdan “validemiz hanım” ve kızı Selma Hanım’dan da “hemşiremiz hanım” diye bahseder. Ahmed Rıza Bey ise bekârdır. Ve bir aralık onun da saraydan bir hanımla evlendirilmesi bahis konusu olacaktır. Enver Beyin Ahmed Rıza Bey’e mektuplarından biri, 12 Ağustos 1909 tarihlidir. Mektuptaki şu cümleler dikkat çekicidir:

“Bu yakında bir evlenme modasıdır çıktı. Ben de kendimi tecrübe etmek
istiyorum.... Sizden bir ricam var. Hemşirem hanımefendi, sultanın… tahsili, güzelliği, hakkında malumat alıp verebilirler mi? Kendi anneme emniyetim yok… Acaba kızın serveti ne kadar olacak? Hükümetten maaş, filan verilecek mi? Yahut bu kızdan daha başka biri var mı? Ağabeylik hatırı için yazınız.”

Enver Beyin bu servet, maaş hesaplarını yadırgamamak gerekir. Çünkü gireceği
saray, bir binbaşının maaşı ile dönmez. Bunu düşünmekte haklıdır.Bu muhabereler böylece devam eder. Ama kısa zamanda karara varır. Çünkü iş,
artık dedikodu şeklini almak istidadındadır. Bunun üzerine 17 ağustos 1909 tarihli mektupla muvafakatini bildirir:

Berlin 17 Ağustos 1909 Landshoter Strase 7

“Muhterem Ağabeyciğim!

İnayetnâmenizi (lütfettiğiniz mektubu) şimdi aldım. Seve seve okudum. Selma
hanımefendi ablamın lütuflarına ayrıca teşekkür ederim. Hilmi Paşa’dan ve evden aldığım mektuplarda, annemin “çok lakırdı oluyor, alıp almayacağını bildir de ses kesilsin” yolundaki son mektubu üzerine, dün muvafakat ettiğimi yazdım. Bu kadar tevekkül iyi değil. Fakat olan oldu.Yalnız hemşirem hanımefendi, daha sonra teşriflerinde, kızın terbiyesini (tahsilini olacak) tamamlamak için ne lâzım olduğunu veya ne gibi hususları kendilerine teklif
etmem lâzım geldiğini tetkikle bildirirlerse, fevkalâde müteşekkir kalacağım.






 
  • Konu Sahibi ArzuGızım
  • #2

Teehhülümü (evlenmemi) Berlin’den avdetime, yani iki sene sonraya bırakmak fikrindeyim. Validemiz hanımefendinin ellerinden öperim.”

Enver


Böylece iş karara bağlanmış olur. Artık ne yapılacaksa İstanbul'da yapılacaktır.
Enver Paşa ile evlendirilecek olan Naciye Sultan’ın yaşamını da kendi ağzından öğrenmekteyiz. Naciye Sultan yaşamını şöyle anlatacaktır:



“Babam Şehzade Süleyman Efendi, Sultan Abdülmecit’in yedi erkek evlâdından biriydi. Sultan Abdülhamit'le kardeş olurlardı. Yani Sultan Hamit, benim amcamdı. Babaannem Serfraz Kadının gençliği, soluk bir hayal gibi yaşar gözlerimde. Bebek sırtlarındaki Nispetiye köşkü, geniş bahçeleri, ormanları ile yazlık sarayımızdı. Babam, ava, bahçeye, spora meraklıydı. Maiyetine verilen yedi Enderun Beyi ile günlerini, yazın bu köşkte geçiriyordu.

Annem Ayşe Tarz-ı Ter Kadın, babamın dört hanımından üçüncüsüydü.Güzelliği ile ün salmıştı. Küçük yaşta saraya getirilmiş ve babama eş olmak üzere terbiye edilmişti. Kardeşim Şehzade Şerafettin’le, ana baba bir kardeşiz.
Ağabeyim Şehzade Abdülhalim, babamın ikinci karısındandı. Yazları Nispetiye köşkünde, kışları Feriye sarayında otururduk. Bu saray da kırk elli odalı bir konaktı. Bizi bütün aile fertlerimizle; kalfalar, harem ağalan, uşaklar,tablakârlar (yemek taşıyıcılar) ve babamın maiyetinde çalışan yahut ona arkadaş olarak seçilen yedi Enderun beyi, hep aynı çatı altında yaşardık. Kadın kalfalarla harem ağalarının ayrı daireleri vardı. Sarayımızın hususî doktoru, dişçisi, terzisi, berberi bulunurdu. Hulâsa dışarıyla bir alakamız yoktu. Hayat, sarayımızın, köşkümüzün duvarları içinde geçerdi. “Bütün saraylarda olduğu gibi, bizim sarayımızda, köşkümüzde de tek eğlence, ince saz takımımızdı. Bu takımı kızlar oluştururdu, ince saz, çalgı ve oyun, bütün eğlencemizi teşkil ederdi. Diğer köşkler ve saraylarla hiç ilişiğimiz olmazdı. Diğer saraylarla, diğer aile mensuplarımızla, akrabalarımız olan şehzadeler ve sultanlarla, karşılıklı ziyaretler olmazdı. Ama bilirdik ki onların köşk ve saraylarında da hayat tarzı, aynen böyledir... ”

Bu arada Enver Bey’in Naciye sultanla bir süredir devam eden nişanlılığında da
gelişme olmuş, nihayet düğünün yapılması kararlaştırılmıştır. Zira Enver Bey fıtık ameliyatı olmuştur ve sıhhatine kavuşmuştur. Rütbesi de 15 Ekim 1913’te albaylığa yükseltilmiştir. Naciye Sultan Enver Bey’i, ilk defa hastanede ziyaret eder. Aydemir’in naklettiğine göre Naciye Sultan hatıralarında bu ziyareti şöyle anlatır:

“Hastahaneden beni görmek istediği haberi geldi. Çok heyecanlandım. Onu ilk defa hasta yatağında gördüm. Bu, ikimizi de üzdü...”

Bu ziyaretin 19–20 Aralık 1913 günleri arasında yapılmış olması mümkündür. Çünkü Enver Bey Naciye Sultan’a yazdığı 21 Aralık tarihli mektubunda, artık
hastaneden çıkabileceğini bildirir ve şunları söyler:

“Beni, bir binbaşı iken kabul ettiniz. Benimle nikâhlandınız. Şimdi bir miralayım
(albay). Sizi gördüm. Teşekküre geleceğim. Bu rütbe yükselişime şimdi, bir de sıhhat ve afiyetim ilâve edildi.”

Bu mektuptan üç gün sonra, 24 Aralık 1913'te hastahaneden çıkar. İlk ziyaretini padişaha yapar. Düğün hazırlıklarına ise başlanmıştır

Enver Paşa’nın Düğünü ,

Enver Paşa’nın 5 Mart 1914’te Naciye Sultan ile evlendiğini İngiliz raporlarından öğreniyoruz Raporu yazan şahsa göre: Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, 5 Mart 1914 tarihinde sisli ve hafif yağmur çiseleyen bir akşamda evlendiğini, gelin, Hartum Eski Sultanı müteveffa Süleyman Efendi’nin kızı Prenses Naciye Hanım olduğunu belirtmektedir. Genç çiftin düğün töreni Damat Ferit Paşa’nın konağında gerçekleştiğini, Türkiye’de düğünlerde misafirlere düğün yemeği ziyafeti vermek örf ve adetlerin başında geldiğini vurgulamaktadır. Gelenek haline gelen düğün yemeklerinin asaleti ve aile onurunu simgeleyen bir gösterge olarak addedildiğini nakletmektedir. Ayrıca, Enver Paşa’nın düğününün, iki yıl önce izlediği bir Türk düğününden çok farklı olduğunu belirtmektedir. Bunun nedeni de; Enver Paşa’nın düğününe davet edilen ve protokolde bulunan yabancı diplomatik temsilcilerin Prenses Naciye Hanımefendi ile tanıştırılması olduğunu belirtmektedir. Prenses Naciye Hanım’ın çok şık bir gelinlik içerisinde sıcak ve yakın bir ilgiyle davetlileri karşıladığını ve onlarla uzunca bir süre Fransızca konuştuğunu, daha sonra, Prenses Naciye Hanım’ın ve damat Enver Paşa’nın nikâh defterini imzaladıklarını aktarmaktadır. Çok sayıda Türk kadınının, gelinin odasını ziyaret ettiklerini, ziyaretçilerin gelin odasından dışarı çıktıklarında, Enver Paşa’nın odaya girdiğini ve Avrupalı bayanlarla sohbet ettiğini belirtmektedir.

Raportörün yakın adamlarından birinin eşi olan bir hanımefendinin; düğünde bulunan bütün davetlilerin sağlam karakter sahibi, asaletli, seçkin tabakadan oluşan insanlardan teşekkül ettiğini naklen kendisine aktardığını belirtmektedir.

Avrupalıların yemek ziyafetine davet edilmediklerini, Enver Paşa’nın düğünden önce konuklarını kabul ettiğini, düğünde Enver Paşa’nın yani yeni damadın en küçük kayın biraderi sarayın prenseslerinin beylerinden hediye edilen bir altın zinciri hediye ettiğini ve ayrıca 1000 Sterlin de yatağa verildiğini aktarmaktadır.

Daha sonra da belgenin üzeri çizilerek iptal edilmiştir. Yukarıdaki belgeden anlaşılan, raporu yazan yetkilinin tek başına olmadığı ve büyük bir ihtimalle cinsiyetinin erkek olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bayanların bulunduğu kısımlara giremeyip, yakın bir arkadaşının eşinden aldığı bilgiler doğrultusunda görevini ifa etmeye çalıştığını görmekteyiz.

Ancak, şurası bir gerçek ki devlet büyüklerimizin attığı her adımın, yabancı devlet adamlarının yakinen takibi altında olduğu tam yüz yıl önceki belge ile bir kez daha teyit edilmiş ve ilim dünyamıza hizmet etmesi, genç kuşaklara örnek olması açısından bu konu araştırılmaya çalışılmıştır.


Sonuç

Enver Paşa'nın siyasî ve askerî kariyeri hakkında değişik ve birbiriyle çelişen yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilâlinde oynadığı rol, Trablusgarp Harbi'ndeki başarıları sebebiyle kamuoyunda büyük itibar kazanan Enver Bey'in aleyhine Mondros Mütarekesi'nin ardından bir kampanya başlatılmış. 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver Paşa ve arkadaşlarını gereksiz yere I. Dünya Savaşı'na girilmesinden sorumlu tutmuş, Mütareke dönemi faaliyetleri de maceracılık olarak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde lehine ve aleyhine yoğun yayın yapılması, Enver Paşa hakkında objektif bir değerlendirmede bulunulmasını güçleştiren temel sebep oluşturur.

Enver Paşa’nın teamüllere aykırı olarak çok hızlı yükselişi, ona kıta hizmeti yapmak için yeterli zaman bırakmamıştı. Bu yüzden orduların sevk ve idaresinde ihtiyaç duyulan pratik bilgilerden yoksun kalmıştı. Bu eksiklik çoğu zaman menzil ihtiyaçlarını takdir etmek ya da askerin karşı karşıya olduğu zorlukları dikkate almak gibi konularda gereken kararı seri bir şekilde vermesine engel teşkil ediyordu.

Yetiştiği dönemin Osmanlı zabitanı içinde kendini geliştiren Enver Paşa Makedonya'daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde öncü rolü onu halk kahramanı mertebesine getirdiği gibi İttihad ve Terakki Cemiyeti içindeki durumunu da güçlendirmiş, 1913 Bâb-ı Âli Baskını'ndan itibaren gerek bu örgütün askerî kanadının gerekse Teşkilât-ı Mahsûsa'nın lideri haline gelmiştir. Bu dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa'nın Fransızca ve Almancayı iyi düzeyde kullanabilen ve Batı düşünürlerinin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu göstermektedir. Ayrıca kendi düğün töreninde yabancı ülke temsilcileri ile yaptığı görüşmelerde yabancı dillere çok iyi derecede hâkim olduğunu da ekteki belgelerden anlamaktayız.

Enver Paşa’nın etrafında gelişen olayların doğru bir değerlendirilmesini yapabilmek için Enver Paşa’nın üç farklı yönünün açıkça bilinmesi gereklidir.

Birincisi ve en önemlisi onu bulunduğu konuma taşıyan İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin gizemliliği, ikincisi üstlendiği zor görevlerin kendisine kazandırdığı sınırsız yetkiler ve bunları kullanış biçimi, üçüncüsü de Enver Paşa’nın karakteridir.


ENVER PAŞA’NIN EVLİLİĞİ

(Raporlar)

13 Mart 1914

“Efendim,

Birlikte çalıştığımız bayanın raporuna göre Harbiye Nazırı Enver Paşa, 5 Mart
1914 tarihinde sisli havada ve hafif yağmur çiseleyen bir akşamda evlendi. Gelin,Hartum Eski Sultanı müteveffa Süleyman Efendi’nin kızı Prenses Naciye Hanım’dır. Genç çiftin düğün töreni Damat Ferit Paşa’nın konağında gerçekleşti. Türkiye’de düğünlerde misafirlere düğün yemeği ziyafeti vermek örf ve adetlerin başında gelmektedir. Gelenek haline gelen düğün yemekleri asaleti ve aile onurunu simgeleyen bir gösterge olarak addedilmektedir. Enver Paşa’nın düğünü, iki yıl önce izlediğim bir Türk düğününden çok farklıydı. Çünkü Enver Paşa’nın düğününe davet edilen ve protokolde bulunan yabancı diplomatik temsilciler Prenses Naciye Hanımefendi ile tanıştırıldı. Prenses Naciye Hanım çok şık bir gelinlik içerisinde sıcak ve yakın bir ilgiyle davetlileri karşıladı ve onlarla uzunca bir süre Fransızca konuştu. Sonra, Prenses Naciye Hanım ve damat Enver Paşa nikâh defterini imzaladılar. Çok sayıda Türk kadını
gelinin odasını ziyaret ettiler. Ziyaretçiler gelin odasından dışarı çıktıklarında, Enver Paşa odaya girdi ve Avrupalı bayanlarla sohbet etti.Yakın adamlarımdan birinin eşi olan bir hanımefendi; düğünde bulunan davetlilerin sağlam karakter sahibi, asaletli, seçkin tabakadan oluşan insanlardan teşekkül ettiğini belirtmektedir.

Avrupalılar yemek ziyafetine davet edilmediler. Enver Paşa düğünden önce
konuklarını kabul etti. Düğünde Enver Paşa’nın yani yeni damadın en küçük kayın biraderi sarayın prenseslerinin beylerinden hediye edilen bir altın zinciri hediye etti. Toplam 1000 Sterlin de yatağa verildi” denmektedir.
 
  • Konu Sahibi ArzuGızım
  • #4
enver paşa diyince aklıma tek şey geliyor 2.Abdülhamid'e yapılan haksızlıklar.yılar sonra*Enver Paşa Mersinli Cemal Paşaya:”Paşam,bütün ef’alimin (eylemlerimin) hesabını vermeye hazırım.Biz Turan yapmak istedik,viran olduk.Bizim asıl mesuliyetimiz,Sultan Hamidi anlamamak ve siyonizme alet olmaklığımızdır.Acıdır,fakat hakikat bu!.)2 demişti
 
  • Konu Sahibi ArzuGızım
  • #5
Benimde enver paşa diyince aklıma,sarıkamışta 125 bine yakın askerimizin tek kurşun dahi sıkmadan donarak ölmesi geliyor.
Bu hayalperet adamı ve ittihatçıları hiç sevmiyorum.
 
  • Konu Sahibi ArzuGızım
  • #6
Benimde enver paşa diyince aklıma,sarıkamışta 125 bine yakın askerimizin tek kurşun dahi sıkmadan donarak ölmesi geliyor.
Bu hayalperet adamı ve ittihatçıları hiç sevmiyorum.
ittihatçıları ben de sevmem.osmanlının almanlarla savaşa katılması ve kaybetmesini padişah istiyor diye anlatanlar hiç demedi ki padişahın o meşhur iki gemiden haberi yok kararı alan Enver paşa ve beraberindekiler.yine de sonra pişman olması,yaptıkları ve ölüm şekli yüzünden üzülmdümm
 
  • Konu Sahibi ArzuGızım
  • #7
bu adamı anlatan en güzel cümlelerden biri de şudur "mangal kadar yüreği fındık kadar beyni vardı"
 
X