Gebelik Sorunlarının Tümü......

yaren_76

mareşal
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.066
66
Gebelik, hem psikolojik hem de fiziksel değişikliklerin bir arada yaşandığı bir dönemdir. Bu değişiklikler; gebeliğin farklı dönemlerinde farklı etkinimlerle yaşanır.
Gebelik, hem psikolojik hem de fiziksel değişikliklerin bir arada yaşandığı bir dönemdir. Bu değişiklikler; solunum sistemi, sindirim sistemi, hormonal sistem, kalp ve damar sistemi ve kan dolaşımı düzeyinde, gebeliğin farklı dönemlerinde farklı etkilenimlerle yaşanır.
Düzenli doktor kontrolü ve bilinçli davranarak bu tip rahatsızlıklar büyük oranda kontrol altına alınabilir.

Bulantı ve Kusmalar

Genellikle gebeliğin erken dönemlerinde başlayıp ilerledikçe hafifleyen ve gebeliğin 16. haftasına kadar kaybolan bulantı ve kusmalar, sabah vakitlerinde ortaya çıkar ve gebe kadınların yarısından fazlasını etkiler. Yaşam kalitelerini etkileyebilecek kadar önemli boyutlara ulaşabilir.
Düşük kan şekeri, B6 vitamini azlığı, potasyum ve magnezyum dengesizliği bulantıya neden olabilir. İyi ayarlanmış bir diyette bu vitamin ve mineraller yeterli miktarda bulunmalıdır.
Bulantı ve kusmalarını azaltmak için bazı uygulamalar ve önlemler vardır. Bulantı ve kusmalar en geç 16 haftalara kadar kaybolur. Bu nedenle bu zaman içerisinde önlem almak genellikle yeterlidir.

Bulantı ve kusmaları azaltmak için alınabilecek önlemler şöyle sıralanabilir.

Ø Sabah uyanınca, kalkmadan önce, kuru ekmek, kraker veya diğer tahıl ürünlerinden yapılmış yiyeceklerin yenmesi bulantıyı azaltabilir.

Ø Az az ve sık sık yemek yenmeli, bir kerede çok fazla yenmemelidir.

Ø Yağlı ve kızartılmış besinlerden sakınılmalı ve pişirildiği esnada kokusunda kalınmamalıdır. Bu gıdaların sindirilmesi güç olduğundan bulantıya sebep olur.

Ø Yemeklerden sonra biraz dik durmak bulantıyı azaltacaktır.

Ø Yemek pişirirken camı açık tutmak ve kokusundan uzak durmak gerekir.

Ø Bulantı hissedildiğinde azar azar gazoz veya maden suyu içilebilir.

Ø Sıvı gıdaları öğünlerde değil, katı yiyeceklerden bir saat kadar sonra öğünler arasında yiyin, böylece midenin gerilmesi engellenerek kusmalar engellenecektir.

Ø Gece alınan hafif yemekler mesela yoğurt, süt, meyve suyu, ekmek veya küçük bir sandviç sabah bulantısını azaltır.

Ø Yataktan yavaşça kalkılmalı ve ani hareketlerden kaçınılmalıdır.

Ø Dişlerin fırçalanması yemekten hemen sonra yapılmamalı, biraz beklenmelidir.

Ø Stresten uzak durulmalı, ayakları uzatılıp baş hafifçe yükseltilerek gün boyunca dinlenilmelidir.

Ø Kısa yürüyüşler yapılarak veya pencere açık uyumaya çalışarak temiz hava alınabilir.

Ø Ekşi, turşu veya limona benzer şeyler tüketilebilir.

Alınan önlemler ile sorun azalmıyor ise, önlemlere ek olarak gerekli tıbbi tedavide kusmayı önleyici ilaçlar, vitaminler ve mineraller tavsiye edilir. Bunlar ancak doktor kontrolünde kullanılmalıdır.

Gebelik Reflüsü
Mide yanmasının en sık sebebi, “reflü” olarak bilinen mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçmasıdır. Mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması sonucunda mide asidleri yemek borusunu tahriş eder.
Gebelik, reflü oluşumunun sebeplerinden bir tanesidir. Fizyolojik olarak gebelik, hem bebeğin büyümesi sonucunda karın içi basıncın artması hem de hormon düzeylerinin yükselmesine bağlı olarak reflü nedeni olabilir. Her 100 gebeden 45 ile 80 'i gebeliği boyunca reflü ve buna bağlı mide yanmasından yakınmaktadır. Görülme sıklığı %25’tir.

Gebelikte reflü’nün normalden daha sık olarak ortaya çıkmasının mekanik ve hormonal nedenleri vardır. En önemli neden büyüyen uterusun (rahmin) mideyi yukarıya itmesi olarak görülen mekanik nedendir. Bu şekilde artan karın içi basıncı reflü oluşumuna neden olur.

Diğer bir neden sindirim sisteminin çalışmasının hormonların (özellikle progesteron hormonu) etkisi altında yavaşlaması sonucunda alt özefagus sfinkter basıncının azalması ile yemek borusunda dalga şeklinde hareketlerle ilerleyen yiyeceklerin gidişinin gebelik sırasında yavaşlamasıdır. Midenin boşalması gecikmekte ve yiyecekler sindirim sisteminden daha yavaş boşalmaktadır. Bunun sonucunda hazımsızlık, şişkinlik ve bulantı hissi gibi şikayetler de görülmektedir. Ayrıca mide ile yemek borusu arasındaki büzücü kas yine gebelikte artan progesteron hormonu etkisiyle gevşemekte ve mide asit içeriği yemek borusuna geçerek göğüste yanma şikayetine yol açabilmektedir.

Tedavide esas, yaşam tarzı değişikliğidir.Düzenli ve sağlıklı yeme alışkanlığının yanı sıra anne ve bebek için olumsuz etkisi olmayan tamamen fiziksel etkili bir ilaç kullanılmasıdır.
Tedavi anne ve bebeğe zarar vermeden uygulanmalıdır.

Reflüye karşı alınacak önlemler
Ø Bulantı ve kusmayı önlemek için, az az ve de sık sık beslenilmelidir.
Ø Fazla asitli gıdalar ile aşırı acılı, ekşili, baharatlı, yağlı gıdalardan uzak durulmalıdır.
Ø Fazla miktarda çay, kahve ve çikolatadan sakınılmalıdır.
Ø Kızartma türü gıdalar yerine haşlama türü gıdaları tercih edilmelidir.
Ø Ayrıca mide yanmasını artıran ani öne eğilmeler gibi hareket ve pozisyonlardan kaçınılmalı, geceleri yatarken başın altına bir yastık daha konarak baş biraz daha yükseltilmelidir.
Ø Yemekten sonra 2-3 saat yatılmamalıdır.
Ø Her şeye rağmen mide yanması çok fazla ise doktor kontrolünde antiasit alınabilir.

Varisler
Hamilelikte varis oluşma olasılığı daha yüksektir. Gebelikte bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için vücutta dolaşan kan hacmi artar. Bu nedenle kan damarlarında genişleme ve elastikiyetinde azalmalar olur. Dolaşımda daha fazla kan yer aldığı için elastikiyetin ve tonusun bozulduğu yerlerde, özellikle bacaklarda kan göllenir. Büyüyen uterusun ana toplardamarlara yaptığı baskı toplardamarlardaki göllenmeyi artırır. Böylece vücudun alt taraflarındaki toplardamarlarda kan akımı yavaşlar, kan göllenir ve varisler ortaya çıkabilir. Gebelikte artan miktarlarda salgılanan progesteron hormonunun damar düz kasları üzerindeki gevşetici etkisi varis oluşumunu daha da kolaylaştırır.
Gebelikte ortaya çıkan varislerin bir çoğu gebelik bittiğinde kendiliğinden kaybolur. Ancak tonusu ileri derecede bozulan damarlardaki varisler kalıcı olabilir.Bunlar için tedavi gerekir.

Korunmak için alınabilecek önlemler şöyle sıralanabilir;
Ø Uzun süreli ayakta kalmalardan kaçınılmalıdır.
Ø Her fırsatta ayakların yukarı kaldırılarak dinlendirilmelidir.
Ø Egzersizler yapılmalıdır. Ancak spor yapmak için gebeliğin en azından ilk 4 ayının tamamlamış olması gerekir.
Ø Ayrıca varis çorabı kullanmak şikayetleri azaltır.

Hemoroid (Basur )

Gebelik, hemorid görülme riskini arttıran bir faktördür. Hemoroidler,bacakta oluşan varislerin anüste oluşmuş şekilleridir. Gebelikte kan hacminin artmasına bağlı olarak özellikle vücudun alt yarısında toplardamar içi basınç artar. Büyüyen uterusun ana toplardamara baskı yapması bu basıncı arttırır ve akım yavaşlar ve sonuç olarak yüzeyel toplardamarlarda varisleşme ortaya çıkar. Ayrıca, gebelikte bağırsaklar yavaş çalışır ve kabızlık çok yaşanır. Uzun süren kabızlık sonrası ise, hemoroid görülebilir. Hemoroid, gebelikte en sık görülen varis tipidir.
Kabız olmamaya dikkat edilmeli, fazla ayakta kalınmamalı devam ederse doktora danışılmalıdır.

Anemi (Kansızlık)
Fetus büyürken yaklaşık 200-300 mg demir gereksinimi oluşur. Gebeliğin son döneminde bir kadının gebe olmayan bir kadına göre demir ve folik asit gereksinimi 6 kat daha fazladır.
Sağlıklı beslenen ve kan hemoglobin değeri yüksek olan gebelerde genellikle anemi sorun yaratmaz. Günlük diyetle karşılanamayan gereksinim demir içeren ilaçlar kullanılarak desteklenebilir. Ancak kullanımda aşırıya kaçmamak gerekir.
Günlük diyette karaciğer, balık, etle birlikte yeşil yapraklı sebzeler, kepekli un, kurutulmuş meyvaların bulunması anemiden korunmak için önemlidir.

Preeklampsi
Normal değerleri 120/80 olan kan basıncının gebeliğin 24. haftasından sonra 140/85 mmHg ya da daha yüksek olmasıdır. İlk gebeliklerde, çoğul gebeliklerde çok genç ya da 34 yaşından büyük gebelerde daha sık görülür.
İlk olarak istirahat, tuzun kısıtlanması ve bol proteinli diyet önerilir. Yapılan kontrollerde bulgular hala devam ediyorsa kan basıncının düzeltilmesi için tedaviye başlanmalıdır.

Toksoplazma
Anne adayı için zararsız olup bebeğin sinir sisteminde ciddi sorunlara yol açabilen bulaşıcı bir hastalıktır. Bir parazit türü olan toxoplasma gondiinin vücuda girmesiyle oluşan bir hastalıktır. Bu parazit bazı hayvanlarda bulunur. Bu hayvanların etlerinin çiğ ya da az pişirilerek yenmesi ile insana bulaşır. Kedilerin dışkılarından da bulaşabilmektedir. Hastalığı önlemek için etler iyi pişmiş, çiğ tüketilen sebze ve meyveler da iyi yıkanmış olarak yenmelidir.

Kabızlık
Gebeliğin ileri dönemlerinde, büyüyen rahmin bağırsaklara baskı yapması ve salınan bir takım hormonların bağırsak kaslarını gevşeterek tembelliğe neden olmasından dolayı meydana gelir. Dışkılamada zorluk çekilir. Önlemek için lif açısından zengin besinler alınmalı bol su içilmelidir.

Anal fissür ( Anüs çatlakları )
Anüs mukozasında meydana gelen çatlaklardır. Bunlar gebelikten ziyade doğum sırasında zorlanmalar ile oluştuklarından,genellikle doğum sonrasında fark edilirler. Bunlarda ağrı ve kanama yaptıkları için sıklıkla da hemoroidler ile karıştırılırlar. Lokal uygulanan ilaçlar veya küçük cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilirler.

Kramplar ( Bacak kasılmaları ), Uyuşmalar
Genellikle gebeliğin ortalarından sonra görülmeye başlayan ve genellikle baldır kaslarında ortaya çıkan, ağrılı kasılmalardır. Sıklıkla geceleri ya da sabah uyanırken yapılan genleşme hareketleri sırasında ortaya çıkar.Vücudun gerilmesi sırasında aniden ortaya çıkar ve 1-2 dakika boyunca süren ağrılı bir kasılma ile devam eder.En iyi tedavi yolu kramp anında oluşan uzvu yere koyarak kuvvetlice ovuşturmak, masaj yapmaktır.
Gebelik ilerledikçe zaman zaman,özellikle ellerde,başparmak,1. ve 2. parmaklarda uyuşma ve sızlamalar olabilir.Bu parmakların duyusunu sağlayan median sinir,ilerleyen gebelikle birlikte meydana gelen ödeme ( şişlik ) bağlı olarak sıkışır ve bu tip şikayetlere neden olur. Şikayetler genellikle sabah kalkınca daha belirgin olmakla birlikte gün içinde azalarak kaybolur. Gebelik bittiğinde bu da kendiliğinden,tedavi gerektirmeksizin kaybolacaktır.

Gebelik ve Diş Sağlığı
Halk arasında yaygın olarak hamileliğin diş çürüklerine sebep olduğu düşünülür ancak gerçekte durum böyle değildir. Hamilelikte ağız ve diş sağlığında birtakım değişiklikler olabilmektedir. Bu değişikliklerin en önemlisi gebelik hormonları olan östrojen ve progesteron hormon düzeylerindeki artıştır. Bu hormonların etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan anne, dişlerini fırçalamaktan kaçınır ve bu da dişler üzerindeki plak birikiminin artmasına neden olur.
Hamilelikte beslenme tarzının değişmesi, karbonhidratlı gıdaların fazlaca alınması, öğün aralarında atıştırmak, tatlıya, aburcubura aşırı istek gibi diyet değişiklikleri ve bunun yanında ağız hijyenine dikkat edilmemesi, çürük artışının nedenlerinden olabilir.
İlk aylarda görülen kusmalardan sonra anne ağız bakımına yeterince özen göstermeyebilir..
Eğer oluşan bakteri plağı uzaklaştırılmazsa dişeti iltihabına neden olur. Dişeti kırmızı, hacim olarak artmış, hassas ve kanamalı olur. Hamile kadınlarda aynı zamanda "hamilelik tümörü" geliştirme riski de vardır. Bunlar dişeti büyümelerinin irritasyonu sonucu oluşan iltihabi lezyonlardır. Genellikle kendi haline bırakılmakla beraber, hastaya rahatsızlık veriyorsa veya çiğneme, fırçalama ve diğer ağız bakımı işlemlerini engelliyorsa dişhekimi tarafından alınmalıdır.
Dişeti iltihabı dişlerin etkin olarak bakımı ve temizlenmesi ile önlenebilir. Her gün en az iki kez, mümkün olan durumlarda her yemekten sonra dişler fırçalanmalıdır. Her gün tüm dişlerde diş ipliği ile temizlik işlemi de yapılmalıdır. Sabah diş fırçalamak rahatsızlık veriyorsa ağız su veya florlu gargaralarla çalkalanmalıdır.

Dengeli beslenme ile birlikte C ve B12 vitamin destekleri de ağız sağlığının sürdürülmesi açısından önemlidir. Dişhekimine daha sıklıkla gidilmesi de etkin plak kontrolünü sağlayarak gingivtis gelişimini önler.
Bebeğin diş gelişimi anne karnında başlar. Bu dönemde anne hem kendi sağlığı hem de bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmelidir. Diş sağlığı için protein, A vitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve meyveler) C vitamini (narenciye, domates, çilek), D vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyum (süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) dan zengin gıdaların yeterince alınması gerekir.
Bunun yanı sıra bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak,çocuğunuzun ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Bebeğin diş bakımı ve beslenmesi ile ilgili bilgi edininiz.
Hamilelikte herhangi bir diş tedavisi için en uygun zaman 4. ve 6. aylar arasıdır. Acil durumlarda tedavi hamileliğin herhangi bir döneminde yapılabilir. Anestezi ve ilaç verilmesini gerektiren durumlarda jinekolog ile irtibat kurulmalıdır. Ertelenebilecek işlemler doğumdan sonraya bırakılmalıdır.

Gebelikte ilaç kullanımı
Fetüsün ilaçların, kimyasal etkenlerin, enfeksiyoların teratojenik etkilerine en fazla duyarlı olduğu dönemi ilk üç aylık dönemidir. Bu dönemde ilaç kullanımını gerekmemesi, bir enfeksiyonun gelişmemesi için rutin kontroller çok önemlidir. Organogenesis döneminden sonraki ikinci üç aylık dönem hamilenin en rahat hissettiği dönemdir.

İlk üç aylık dönemde radyasyon uygulamalarından mümkün olduğunca kaçınılır. Ancak ikinci üç aylık dönemde zorunlu ise kurşun önlük korunmasıyla radyografi alınabilir.

Penisilin grubu antibiyotiklerin ve sefaloporinlerin her üç trimesterde kullanımı sakıncalı değildir.
Streptomisin, gentamisin, kanamisin benzeri aminoglikozidler 8. kafa çifti hasarına yol açarak sağırlığa neden olabilirler.
Metranidazolün hayvanlarda teratojenik ve karsinojenik etkileri saptanmıştır, gebelikte kullanımında çok dikkatli olunmalıdır.
Tetrasiklinler yeni oluşan diş ve kemiklerde birikirler ve özellikle 2. trimesterde dişlerin diskolorasyonuna neden olurlar. Ayrıca hepatotoksik ve nefrotoksik etkileri nedeniyle tetrasiklinlerin 2. trimesterde dişlerin diskolorasyonuna neden olurlar. Ayrıca hepatotoksik ve nefrotoksik etkileri nedeniyle tetrasiklinlerin 2. trimesterden itibaren verilmemesi gerekir.

Narkotik analjezikler hamileliğin son dönemlerinde bebeğin solunum depresyonuna neden olurlar. Aspirin ve non- narkotik analjezikler doğum sırası ve sonrasında kanama, anemi, fetüste hemostatik anomaliler, pulmoner hipertansiyona neden olma riskleri yüzünden hamilelikte kullanılmamaktadır.
Parasetamolün herhangi bir teratojenik etkisi bildirilmemiştir. Hamilelikte kullanımı en emniyetli aneljezik parasetamoldür.
Sonuç olarak iki üç ay fetüsün teratojenik etkilere en duyarlı olduğu dönem olduğu için bu dönemde çok acil diş tedavileri yapılabilir. 2. üç ay diş tedavilerinin en rahat yapıldığı dönemdir. Bu dönemde lokal anestezi altında endodontik, konservatif ve basit cerrahi tedaviler rahatlıkla uygulanabilir.

___________________
 
Bulantı Kusma ve Gebelik Hiperemezis Gravidarum


Günlük yaşamda midesi bulanan birisine en sık yapılan espirilerden birisi hamilemisin? diye sormaktır. Filmlerin bir çoğunda karakterlerden birinin hamile kaldığı izlenimi durup dururken midesinin bulanması ya da kusması yoluyla verilir. Hamilelik ve bulantı arasındaki ilişki bu derece güçlüdür.

Yapılan pekçok araştırmada her 100 hamile kadından 50 ile 70'inin az ya da çok bulantı ve kusma sorunu yaşadığı saptanmaktadır. Her 1000 hamile kadından 5-10'unda ise bulantı ve kusmalar hastaneye yatacak ve besin maddelerinin damardan verilmesini gerektirecek kadar şiddetli olmaktadır.

Yakınmalar sabahın erken saatlerinde daha şiddetli olduğu için durum İngilizce'de sabah hastalığı anlamına gelen "morning sickness" şeklinde adlandırılır. Duruma verilen bir başka isim de gebelik hastalığıdır. Bilimsel olarak ise emesis gravidarum olarak tanımlanır. Şiddetli olgular ise hiperemesis gravidarum adını alır.

Hamileliğe bağlı bulantı ve kusmalar genelde gebeliğin 6. haftası civarında başlar ve 14-16. haftalar arasında şiddetli giderek hafifler ve kaybolur. Bununla birlikte bazı kadınlarda belirtiler 4. haftada başlayıp tüm hamilelik boyunca da devam edebilir.

Bulantı ve kusmalar ilk hamileliğini yaşayanlarda daha fazla görülmekle birlikte bu bir kural değildir. Her hamilelik birbirinden farklı olduğu için aynı kadının iki hamileliği arasında da farklılıklar olabilir. İlk hamileliğinde sorun yaşamayan bir kadının ikinci hamileliğinde şiddetli bulantı ve kusmalar görülebileceği gibi bunun tam tersi de söz konusu olabilir.

Gebeliğin erken dönemlerinde bu sorunu yaşayan ve bir miktar kilo da kaybeden anne adayının en büyük endişesi kendisi birşey yiyemediği için bebeğinde sorun çıkma olasılığıdır. Kilo kaybının aşırı olmadığı, anne adayında sıvı elektrolit denge bozukluklarıın görülmediği olgularda bebeğin zarar görme olasılığı son derece düşüktür:

Genel olarak bulantı ve kusmaların olması gebeliğin yolunda gittiğinin bir göstergesi olarak kabul edilir. Gözleme dayalı çalışmalarda bulantı ve kusma yaşayan kadınlarda düşük yapma olasılığının daha az olduğu gösterilmiştir. Bu durumun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak bazı araştırmacılar bulantıların anne adayını bebeğe zarar verebilecek bazı maddelerden uzak tuttuğunu kusmaların ise yine anne adayında bulunan ve yine bebeğe zarar verebilecek bazı toksinlerin uzaklaştırılmasına yaradığını ileri sürmektedirler ve bu iddialarını doğanın koruma mekanizmalarından biri olarak tanımlamaktadırlar. Ancak bu iddiaları destekleyecek yeterli bilimsel kanıt mevcut değildir.

Öte yandan anne adayında bulantı ve kusma olmaması ya da çok hafif olması da asla birşeylerin ters gittiği anlamına gelmez.

Nedenleri
Hamilelik sırasında görülen bulantı ve kusmaların altına yatan nedenin ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Yakınmaların kanda gebeliğe bağlı olarak yükselen hCG, ve östrojen hormonlarının artış şekline paralel olması, hormonların normalden yüksek olduğu çoğul gebelik ve mol gebelik gibi durumlarda daha şiddetli görülmesi gibi gözlemler nedeni ile bu hormonların beyindeki bulantı merkezini uyararak tabloya neden olduğu düşünülmektedir.

Öte yandan psikolojik ve fiziksel stress ve yorgunluk da bulantı ve kusmaları arttırabilmektedir. Özellikle istenmeyen gebelik varlığında durum daha şiddetli olabilmektedir.

Hamile kadınların kokuya olan hassasiyetleri çok artmaktadır. Bu hassasiyet özellikle sigara, yemek ve parfüm kokularında daha belirgindir. Hamile bir kadın bu tür kokuları şaşılacak bir şekilde çok uzaklardan dahi fark edebilmektedir. Bu durumun altında yatan neden de tam olarak bilinmemekle birlikte artan östrojen hormonunun sorumlu olduğu düşünülmektedir. Kokular kadında öğürme refleksini harekete geçirerek kusmaları tetikleyebilir.

Yapılan bir çalışmada şiddetli bulantı ve kusma sorunu yaşayan hamile kadınlarda mide ülserinden de sorumlu olduğu düşünülen h.pylori isimli bakteriye daha sık rastlandığı saptanmıştır. Bununla birlikte h.pylori ile gebelik hastalığı arasında herhangi bir ilişki ortaya konamamıştır.

Gebelik bulantı ve kusmalarında en etkili sonuçların B6 vitamini ile alınması bu vitamin eksikliğinin altta yatan neden olabileceğini düşündürse de yapılan çalışmalarda kusma olan ve olmayan hastalar arasında B6 vitamini eksikliğinin görülme sıklığında bir fark olmadığı ortaya konmuştur. B6 vitamininin hangi mekanizma ile tabloyu düzelttiği bilinmemektedir.

Bir başka iddia da hamilelik sırasında vücudun karbonhidratları sindirme şeklinde ortaya çıkan değişimlerin de bu tabloya neden olabileceğidir. Bu değişimler direkt olarak bulantı ve kusmalara neden olmasa da kişiyi olayı tetikleyen faktörlere karşı daha hassas hale getirebilir.

Kimler daha yüksek risk altındadır?
Kesin olmamakla birlikte

İkiz ya da daha fazla sayıda bebek bekleyen anne adaylarında hastalığın görülme olasılığı ve şiddeti daha fazladır. Ancak bu bir kural değildir. Hiçbir sorun yaşamayan pekçok çoğul gebelik olduğu da akıldan çıkartılmamalıdır.

Daha önceden doğum kontrol hapı kullanan ve bu sırada hapa bağlı olarak bulantı yaşayanlarda gebelikleri sırasında gebelik hastalığı görülme olasılığı daha yüksektir. Bunun nedeni östrojene olan aşırı duyarlılık olabilir.

Araç tutuması olanlarda hastalık daha sık görülmektedir.

Kendi annesi ya da kız kardeşlerinde gebelik hastalığı olanlarda bu tablonun ortaya çıkma olasılığı biraz daha yükektir.

Migren öyküsü olanlarda gebelik hastalığı daha sık görülür.

Genç yaştaki anne adaylarında daha sık görülür

İlk gebeliğini yaşayanlarda daha sık görülür.

Belirtileri
Gebelik hastalığında en sık karşılaşılan bulgu hastalığın adından da anlaşılabileceği gibi bulantı ve kusmalardır. Altıncı hafta civarında başlayan yakınmalar 8-12 haftalar arasında zirveye ulaşır, daha sonra giderek hafifler ve 14-16 haftalar civarında kaybolur.Yakınmalar genelde sabahları daha şiddetli olur. Ancak bazı kadınlarda gün sonunda şikayetler artabilir.

Yemek, parfüm, sigara gibi yoğun kokular genelde yakınmaları tetikler. Bazı kadınlarda sadece öğürme hissi olurken bulantı ve kusma görülmez ya da sadece öğürtü ve bulantı olur ancak kusma olmaz. Pekçok yemek kokusu olayı tetiklediğinden kişi yemek yemek istemeyebilir. Buna bağlı olarak 3-4 kilogram civarında bir kilo kaybı görülebilir.

Kişinin hayat kalitesi olaydan olumsuz yönde etkilenebilir iş ve ev yaşamında sorunlar yaşanabilir.

Gebelik hastalığında görülebilen diğer yakınmalar çarpıntı, tükürük salgısında aşırı artış ve ağız kokusudur.

Bulantıların şiddetine bağlı olarak yemek borusunda tahriş ve yemek borusu ile midenin birleştiği yerde küçük yırtıklar olabilir. Mallory-Weis sendromu adı verilen bu durumda kusmuk materyali içinde taze kan görülebilir.

Çok şiddetli olgularda sıvı elektrolit dengesizlikleri, dehidratasyon (sıvı azalması), ateş, kanda asit-baz bozuklukları, deride kuruluk, kan basıncında azalma, idrar miktarında azalma ortaya çıkabilir. Bu hastalarda kanda keto asitler arttığı için diabet komasındakine benzer bir ağız kokusu olabilir.

Tedavi edilmeyen ihmal edilmiş şiddetli hiperemesis gravidarum olgularında Wernicke ensefalopatisi adı verilen ve nadir görülen bir sinir sistemi hastalığı ve hatta ölüm dahi söz konusu olabilir.

Bebek üzerindeki etkileri
Hafif ve orta derecede bulantı ve kusma varlığının gebeliğin yolunda seyrettiği şeklinde yorumlanabileceğini belirtlmiştik. Tablonun daha şiddetli olduğu hiperemesis gravidarum olgularında yapılan pekçok çalışmada da yakınması olan ve olmayan kadınların bebeklerinin sağlık durumları arasında önemli bir farklılık olmadığı gösterilmiştir. Bununla birlikte hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli yakınması olan kişilerin bebeklerinde düşük doğum ağrılığına daha sık rastlanmaktadır.

Tanı
Hafif ve orta şiddetle olgularda tanı öyküye dayanılarak konur. Şiddetli olgularda ise değerlendirme daha farklıdır.

Şiddetli hipermesis gravidarum olgularında öncelikle bu tabloya neden olabilecek mol gebelik, böbrek enfeksiyonu, pankreas iltihabı, safra kesesi hastalıkları hepatit, apandisit, gastroenterit, mide ülseri, tiroid hormon yüksekliği gibi hastalıkların olmadığının gösterilmesi için genel bir fizik muayene yapılır.

Ardından olayın şiddetini saptamak amacıyla bazı laboratuvar testlerine başvurulur.

İdrar testi yapılarak yoğunluğu ölçülür ve vücudun sıvı açığı hakkında fikir edinilir. İdrarda aseton ve keton bulunması ve bunların miktarı da olayın şiddeti hakkında direkt bilgi verir.

Kan şekeri ölçümü, kan sayımı ve hematokrit incelemesi yapılır, yine kanda sodyum, potasyum ve klor gibi elektrolitler ölçülür, sıvı açığından ve asit-baz dengesizliğinden direkt etkilenebilecek organlar olan böbrek ve karaciğerin fonksiyonlarını incelemeye yönelik testler ile tiroid fonksiyon testleri yapılır.

Tedavi
Gebelik hastalığında tedavi olayın şiddetine göre değişir. Hafif olgularda genelde herhangi bir tedavi uygulanmazken sadece basit önlemler ile olay atlatılmaya çalışılır. Bunlar:

Bulantıyı tetikleyen sigara, yemek, parfüm kokusu gibi faktörlerden uzak durmak

Öğün sayısını altıya çıkarmak, az ama sık aralıklarla yemek yemek. Midenin boş kalmasına izin vermemek

Bulantı hissedildiği anda beyaz leblebi, tuzlu kraker, peksimet, kuru ekmek gibi besin madderi yemek

Uyandıktan sonra yataktan kalkmadan önce kraker gibi kuru birşeyler yiyip bir süre yatakta dinlendikten sonra kalkmak

Yemek aralarında yeterli sıvı almak

Gün içinde zaman zaman mola vererek dinlenmek

gibi basit önlemlerdir. Bilimsel kanıt olmasa da papatya çayı, zencefil, nane gibi bazı bitkilerin de yakınmaları azalttığı ileri sürülmektedir.

Son zamanlarda gebelik bulantıları için bileklikler piyasada satılmaya başlamıştır. Bu bilekliklerin bileğin iç kısmına hafif bir basınç uygulayarak bulantıları giderdiği ileri sürülmektedir. Akupunkturun bir varyantı olan acupressure temeline dayanan bu bilekliklerden yarar gördüğünü ileri süren pekçok kişi olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir veri yoktur. Ancak bu bilekliklerin herhangi bir zararının olmadığı da göz önüne alınırsa kullanılmasında hiç bir sakınca yoktur.

Bu dönemde 3-4 kilo kaybedilmesi çok önemli bir sorun yaratmaz. Kişi canı ne istiyorsa ve ne yiyebiliyorsa onu yemelidir. Önemli olan kusmaların az olması ve sıvı kaybı olmamasıdır.

Bu önlemler ile yakınmaların azalmadığı olgularda ilaç tedavisi gündeme gelir. En sık kullanılan ilaçlar bulantı gidericiler ve antihistaminiklerdir. Her bulantı giderici ilaç hamilelikte kullanılmaz ancak kullanılabilen ilaçlar yıllardır denenen ve bebek üzerinde olumsuz bir etkisi saptanmayan ilaçlardır. Bazı anne adayları doktorlarının önerisine rağmen ilaç kullanmaktan çekinmektedirler. Bu son derece yanlış bir davranış şeklidir

Kullanılan diğer ilaç grubu ise B6 ve B12 vitaminleridir. Hamilelik bulantı ve kusmalarında en etkili ilaçlar bunlar olup bebek üzerinde hiçbir olumsuz etkileri yoktur.

Ağzıdan alınan ilaç tedavisine cevap vermeyen, kişinin ağzıdan beslenemediği ve sıvı alamadığı nadir görülen şiddetli durumlarda ve %10'dan fazla kilo kaybı görülen olgularda ise hastaneye yatırılarak tedavi gündeme gelir. Burada amaç kişinin sıvı ve elektrolit açığını kapatmaktır. Bu amaçla damar yolu açılarak sıvı desteği sağlanır. Verilen sıvıların sodyum, potasyum ve klor gibi elektrolitlerden ve asit-baz dengesini sağlayıcı maddelerden dengeli miktarda içermesi gereklidir. Kişinin enerji gereksinimini de karşılamak amacıyla elektrolitlerin yanısıra karbonhidrat da içeren sıvılar tercih edillir.

Sıvı içerisine genelde B6-B12 vitaminleri de eklenir. Bulantı giderici ilaçlar da kalçadan, ya da sıvı içerisinde verilir.

Bulantı ve kusma kesilene kadar hastaya ağız yoluyla herhangi birşey verilmez. daha sonra ise diyetisyen tarafından planlanan hiperemesis dietine geçilir. Kişi ağızdan sıvı ve gıda alımını tolere ettikten sonra ise normal beslenmeye geçillir.

Bu destekleyici tedavi ile genelde 2-3 gün içinde tablo hızla düzelir ve hasta ağızdan beslenebilecek hale gelir ve taburcu edilir. Bazı durumlarda hamile kadının birkaç kere bu şekilde hastanede tedavi edilmesi gerekebilir.

Destekleyici tedaviye cevap vermeyen olgularda ise ek önlemler alınır. Hastanın loş bir odada yatırılarak ziyaret yasağı konabilir. Hatta bazı durumlarda birkaç gün süreyle eşinin bile ziyaretine izin verilmeyebilir. Ağzıdan hiçbir şekilde beslenemeyen kişilerde özel damar yolu açılarak total parenteral nutrisyon adı verilen tedavi uygulanır ve gereksinim duyulan karbonhidrat, protein ve yağ solüsyon şeklinde bu damar yolundan verilir.

Çok nadir olarak hastada hiçbir tedaviye yanıt alınamaz ve gebeliğin sonlandırılması tek çözüm yolu olabilir.

Kaynak: Dr.Alper MUMCU
 
Gebelikte Dörtlü Test

En sık rastlanılan doğumsal anomalilerden birisi olan Down sendromunun anne karnında gebeliğpin erken dönemlerinde ve yüksek başarıyla tanınması doğum ile ilgilenen hekimlerin ortak düşlerinden birisidir.

Anne karnındaki bir bebekte Down Sendromu tanısını koymanın tek kesin yolu içinde bulunduğu sıvıdan örnek alınması yani amniyosentez yapılması ve bu örnekteki hücrelerin genetik incelemesi yapılarak bebekte bu bozukluğun olup olmadığını göstermektir. Ancak amniyosentez her gebe kadına yapılabileek rutin bir inceleme değildir ve bunuı gereği de yoktur.

Araştırmacıların amacı Down Sendromu açısından yüksek risk altındaki olan ve amniyosentez yapılmasının yararlı olacağı kadınları en erken zamanda ve yüksek güvenilirlikle belirleyecek tarama testleri geliştirmektir.

Bu amaçla geliştirilen ilk test üçlü testtir ve günümüzde tüm dünyada yaygın şekilde uygulanmaktadır. Ülkemizde de ideal bir gebelik takibinde hamileliğin 16-20 haftaları arasında her kadına uygulanmaktadır.

Nispeten daha yeni olan ve giderek popülarite kazanan bir başka tarama testi de ikili test ve fetal ense kalınlığı ölçümüdür. Bu test hem 11-14 haftalar arasında yapıldığından erken dönemde uygulanabilmekte hem de üçlü teste göre daha yüksek başarı oranlarına sahiptir. İkili test günümüzde ülkemizde de pekçok büyük hastane ve merkezde de uygulanmaktadır.

Elde edilen bu sonuçlar araştırmacıları yine de tatmin etmemektedir ve daha yüksek başarı oranlarına sahip testlerin geliştirilmesi için çalışmalar devam etmektedir.

Bu konudaki en son yenilik çok kısa bir süre önce ileri sürülen dörtlü testtir.

Dörtlü test nedir?
Dörtlü test tıpkı ikili test ve üçlü test gibi Down Sendromu, nöral tüp defekti ve Trizomi 18 adı verilen hastalıkların bebekte olma riskini belirleyen bir tarama testidir. Diğer iki test ve tüm tarama testleri gibi bebekte hastalık olup olmadığını değil sadece o hastalıkların o bebekte bulunma riskini belirler. Eğer risk kabul edilebilir sınırların üzerindeyse bu anne adaylarında ileri ve tanı koydurucu incelemelerin yapılması gündeme gelir. Dörtlü testin mantığını anlayabilmeniz için önce üçlü test ve ikili test konularını okumanızı öneririm.

Dörtlü test nedir?
Dörttlü test anne adayından kalınan kan örneğinde dört değişik maddenin düzeylerinin saptanması temeline dayanır. Bu maddelerin düzeyleri, annenin beklenen doğum tarihindeki yaşı, sigara kullanımı, kilosu ve boyu gibi değişkenler de gözönüne alınarak bilgisayar programları tarafından işlenir ve sonuçta bir risk belirlenir.

Dörtlü teste incelenen maddeler şunlardır:

beta-hCG

Alfa-feto protein (AFP)

Estriol (E3)

Dimerik inhibin-A (DIA)

Human chorionic gonadotropin (hCG) gebeliğin temel hormonudur. Hamileliğin erken dönemlerinde yükselmeye başlar 14-16. haftalar arasında en yüksek değerine ulaştıktan sonra yavaş yavaş azalır

Alfa feto protein bebeğin karaciğerinden salgılanan bir protiendir. Bebekten amniyon sıvısına oradan da anne adayını kanına geçer. Gebeliğin seyri sırasında anne adayının kanındaki düzeyi yavaş ama düzenli bir artış gösterir.

Estriol ise yine bebeğe ait bir doku olan plasentadan salgılanan bir çeşit östrojen hormonudur.

Bu maddelerin hepsi üçlü testte incelenen maddelerdir.

Dörtlü testte ise bunlara dimerik inhibin-A adı verilen bir madde daha eklenmiştir.

Dimerik inhibin-A nedir?
İnhibin kadınlarda overde erkeklerde ise testislerde üretilen bir tür hormondur. Beyinden FSH salgılanmasını etkileyerek yumurtlama ve sperm üretimi üzerinde rol oynar. İnhibinin inhibin-A ve inhibin-B olmak üzere 2 türü vardır. Erkeklerde sadece inhibin-B üretilirken kadınlarad hem inhibin-A hem de inhibin-B üretimi vardır.

Bunlara ek olarak hamile kadınlarda plasentada inhibin-A üretilir ve bu anne adayının kan dolaşımına katılır.

Hamile kadınların kanındaki inhibin-A düzeyi ilk 10 hafta boyunca giderek artış gösterir ve daha sonra yaklaşık 25. haftaya kadar sabit kalır. Son trimester'a girildiğinde yeniden yükselmeye başlar ve miadda en yüksek düzeylerine ulaşır.

Yapılan araştırmalarda bebekte Down Sendromu olması durumunda kan inhibin-A düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu yükseklik nedeni ile inhibin-A düzeylerinin Down sendromu için tarama testi olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. Ancak tek başına değerlendirildiğinde inhibin-A Down Sendromlu olguların sadece %41'ini tanıyabilmektedir. Bu nedenle değişik maddeler ile bir arada değerlendirilmeleri yapılmış ve en yüksek duyarlılığın diğer üç madde ile bir arada değerlendirildiğinde elde edildiği bulunmuştur.

DIA ve diğer maddelerin anneye ait bazı özelliklerden etkilenip etkilenmediği son derece önemlidir. Yapılan artaştırmalarda anne yaşının DIA düzeylerini etkilemediği buna karşılık vücut ağrılığının ters orantılı olarak etkilediği bulunmuştur. Benzer şekilde değişik ırklar arasında hCG düzeyleri de farklılık göstermektedir. İnsüline bağlı şeker hastalığı olanlarda da AFP düzeyleri etkilenmektedir.

Dörtlü test ne zaman yapılır?

DIA düzeyleri gebeliğin ikinci trimesterında nispeten sabit olmakla birlikte diğer parametreler değişmektedir. Bu nedenle dörtlü test için ideal zaman hamileliğin 16-18. haftalarıdır.

Pozitif test nedir?

Dörtlü testte Down sendromu, nöral tüp defekti ya da Trizomi 18 açısından riskin kabul edilen normal sınırın üzerinde çıkması durumunda pozitif testten söz edilir. Pozitif test bebekte kesin hastalık varlığını göstermezken negatif test de sağlıklı ve sağlam bir bebeğin garantisini vermez.

Pozitif test varlığında ne yapılmalıdır?

Bir tarama testi olan dörtlü testin pozitif çıkması yani riskin yüksek olarak saptanması durumunda izlenebilecek birkaç alternatif yol vardır.

Bunlardan ilki anne yaşı ve ultrason bulgusu ne olursa olsun amniyosentez yapmak ve Down sendromu olup olmadığını kesin olarak saptamaktır. Pozitif test varlığında en sık tercih edilen yöntem budur.

İkinci seçenek ise detaylı ultrason incelemesi yaparak testin pozitif çıkmasına yol açan durum ile ilgili olabilecek ultrason bulgularını aramak ve bu bulguların ışığında amniyosenteze karar vermektir. Bu yönteme ancak riskin sınırda olduğu ya da anne adayının amniyosenteze sıcak bakmadığı durumlarda başvurulmalıdır.

Dörtlü testin güvenilirliği ne kadardır?

Dörtlü testin güvenilirliğinin üçlü teste göre daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir. Mart 2003'de The Lancet dergisinde yayınlanan bu konu ile ilgili en geniş çalışmada 50 bine yakın kadında dörtlü test uygulanmış ve %81 oranında başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Yirmiüçbin kadın üzerinde yapılan bir başka çalışmada ise %85'lik başarı bildirilmiştir.

Dörtlü test çok yeni bir test olduğundan yaygın şekilde kullanıma girmesi ve güvenilirliğinin daha gerçekçi hesaplanması için daha fazla çalışmaya gerek vardır.

Kaynak: Dr.Alper MUMCU
 
Düşük: Abortus

Tanım:Gebeliğin ilk 20 haftası içinde, 500 gramdan az embriyo veya fetüs ve eklerinin tamamının veya bir kısmının uterus kavitesi dışına atılması olayına abortus denilmektedir (1977 Dünya Sağlık Örgütü tanımlaması). Kısaca, 20. gebelik haftasından önce herhangi bir nedenle gebeliğin sonlanmasına abortus (düşük) adı verilir. İlk 12 hafta içinde oluşan düşükler erken düşük, 13.-20. haftalar arası oluşanlar da geç düşük adını alır.

veya başak bir tanımla Gebeliğin 20. haftası tamamlanmadan önce (ya da bebek 500 gramlık ağırlığa erişmeden önce) herhangi bir nedenle gebeliğin bitmesine düşük adı verilir.

Gebeliğin yasal sınırlar içerisinde istek üzerine aile planlaması amacıyla sonlandırılmasına yasal tahliye, başka bir nedenle (anne adayının sağlık durumunun gebeliğin devamına izin vermemesi, bebekte yaşamla bağdaşmayan anomaliler olması veya ölmüş olması) sonlandırılmasına ise tıbbi tahliye adı verilir.

Gebeliğin sağlıklı ilerleyebilmesi için birçok şart uygun olmalıdır. Tabii ki ilk şart bebeğin sağlıklı olmasıdır. Daha sonra bebeğin büyüme ve gelişmesini sürdürebileceği "yuva" konforlu, sağlıklı olmalıdır. Son olarak, zararlı dış etkenler ile karşılaşma önlenmelidir.

Bebeğin sağlıklı olması; genetik şifresinin normal olması, rahim içine düzgün bir şekilde yerleşmesine bağlıdır. Genetik şifre bozukluğu (kromozomal anormallik), erken gebelik kayıplarının önemli bir çoğunluğunun nedenidir. Bu durum, doğanın bir savunma mekanizması olarak da yorumlanabilir. Zaten yaşamla bağdaşmayacak sağlıksız gebelik ürünü, erken evrede kaybedilmektedir. Geç gebelik kayıpları ise genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır. Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır.

Anembriyonik gebelik (anembriyonik=embriyo olmayan yani "boş" gebelik; ingilizce=blighted ovum)

Yapılan ultrasonda gebelik haftasına göre embriyo görülmesi gerekirken, embriyonun görülememesi durumudur. Embriyonun abdominal (karından yapılan) ultrasonografide takriben 6 haftalıkken, vajinal ultrasonografide ise takriben 5.5 haftalıkken görülememesi durumunda anembriyonik gebelik düşünülür (Ancak gebelik haftası değerlendirmesi yapılırken son adet tarihi baz alındığında oluşabilecek hatalar nedeniyle (geç yumurtlama gibi), haftaya bağlı yorum çok dikkatli yapılmalıdır). Gebelik kesesi bu durumda haftasına uygun büyüklükte olabileceği gibi, normalden büyük ya da küçük olabilir. Embriyo gebeliğin erken aşamasında aşağıdaki anlatılacak nedenlerden birine bağlı olarak ölmüş ve rezorbe olarak ("eriyerek") görülmez hale gelmiş, ya da baştan beri hiç gelişmemiştir. Gebelik hormonları belli bir süre daha etkili olmaya devam eder ve belli bir süre sonra (ortalama 1 hafta içinde) gebeliğin düşükle sonuçlanması beklenir.

Anembriyonik gebelik tanısının kesin olduğu durumlarda tıbbi tahliye uygulanmalıdır. Şüphede kalınan durumlarda ikişer gün aralıklarla tercihan vajinal ultrasonografide gebelik kesesinin büyümesi izlenebilir ve /veya beta HCG değerlerinin normal artıp artmadığı araştırılabilir (beta HCG bu dönemde 48 saatte bir yaklaşık iki katına çıkar ve gebelik kesesi günde ortalama 1.2 milimetre büyür). Gebelik kesesinin büyümemesi, küçülmesi veya gerekenden yavaş büyümesi durumunda yine anembriyonik gebelik tanısı konarak gebelik sonlandırılmalıdır.

Geç gebelik kayıpları genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır. Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır.

Bozulmuş gebelik

Anembriyonik gebelikle benzer bir durumdur. Sıklıkla gebelik kesesinin düzensiz olarak izlendiği durumlarda bu tanı konur. Normalde yusyuvarlak olması gereken gebelik kesesi düşükten hemen önceki dönemde düzensiz hale gelebilir ve yine sıklıkla kesenin etrafında az miktarda kan birikimi olur. Bozulmuş gebelik ifadesi genellikle bu durumu tarif etmek için kullanılır. Tanı konduktan sonra tıbbi tahliye ile gebeliğe son verilir.

Missed abortion (missed abortus da denir)
Embriyo öldükten belli bir süre sonra anne adayının kanına bazı maddeler geçmeye başlar ve kısa süre içinde gebelik hormonları da azalmaya başlar. Takiben gebelik belirtileri giderek azalır. Döllenen yumurta hücresinin üretilmiş olduğu yumurtalıkta, ovulasyondan hemen sonra çatlamanın oluştuğu bölgede ortaya çıkan ve gebeliğe erken dönemde progesteron desteği veren corpus luteum (korpus luteum okunur) yapısı da çöker. Buna bağlı olarak hormon desteğini yitiren gebelik, uterus kasılmalarıyla kendini dışarıya atma işlemlerine başlar. Bu işlemler genellikle embriyo öldükten sonraki birkaç gün içinde başlar ve bir haftanın sonunda ağrı ve kanamayla gebelik ürünleri dışarı atılır. Embriyonun ölmesinin üzerinden 2 hafta geçmiş olmasına rağmen düşük eyleminin başlamamasına missed abortus ("beklenen ama gerçekleşmeyen" düşük) adı verilir. Bu tanı giderek azalmaktadır, zira günümüzde embriyonun ölü olduğu farkedildiğinde kısa zamanda tıbbi tahliye önerilir. Bu tanı en sık ultrasonda son adet tarihine göre olması gereken embriyo gelişiminin en az iki hafta geri kaldığı ölmüş embriyo (12. haftadan sonra fetus denmelidir) görüldüğünde konur. Tedavi yine gerekli ön tetkikler sonrası tıbbi tahliyedir.

IUMF: Inutero mort fetalis (=fetusun ölmesi)
Fetusun herhangi bir nedene bağlı olarak öldüğünün gözlenmesi durumunda bu tanı konur. Ölüm gerçekleştikten sonra anne adayının kanına geçen bazı maddelerin etkisiyle ve hormonların azalmasıyla sıklıkla en geç iki hafta içinde düşük eylemi kendi kendine başlar. Ancak günümüzde bu tanı konduğunda beklemek yerine gerekli ön tetkikleri takiben tıbbi tahliye önerilir.

Bu aşamada bir konudan daha bahsetmekte fayda vardır: Herhangi bir nedenle embriyo ya da fetus öldüğünde anne adayının kanına geçen maddeler kan pıhtılaşma mekanizmasını olumsuz yönde etkileyen maddelerdir. Bebek öldüğünde gebelik haftası ne kadar ileriyse ve ölümün üzerinden geçen gün sayısı ne kadar fazlaysa kan pıhtılaşmasının olumsuz yönde etkilenme riski o kadar fazladır. Bu pıhtılaşma bozukluğu basit bir şekilde yanlızca pıhtılaşma zamanını hafifçe etkileyen ve uzatan bir bozukluk olabileceği gibi, tüm pıhtılaşma faktörlerinin kısa zamanda tükenmesiyle sonuçlanan ciddi bir durum olabilir. DIC (Disseminated intravascular coagulopathy, yaygın damariçi pıhtılaşması) adı verilen bu durum kanamaya bağlı ölüme bile neden olabileceğinden, bebeğin ölü olduğu saptandığında gerekli ön tetkikler yapıldıktan sonra fazla beklenmeden gebeliğin tahliye edilmesi tercih edilir. Halk arasında bu durum "ölü bebeğin anneyi zehirlemesi" olarak bilinir.

DIC ihtimalini araştırmak için kan pıhtılaşmasını değerlendiren testlerin fetusun ölü olduğu tüm durumlarda yapılması gerekir. Özellikle yüksek riskli durumlarda (büyük gebelik, fetusun uzun zamandan beri ölü olduğundan şüphelenilmesi) tahliye öncesi hastanın kan grubuna uygun olarak taze kan hazır bulundurulması da önemlidir.

Spontan (kendiliğinden) abortus
Bozulmuş gebelik veya anembriyonik gebelik oluştuğunda, bebek öldüğünde yukarıda anlatıldığı gibi fizyolojik mekanizmalar devreye girer ve uterusun içini boşaltarak gebelik öncesi duruma getirmeyi amaçlar. Bu da kendini gebeliğin ilk 20 haftasında kanama, ağrı ve beraberinde "parçalar" düşürme şeklinde gösterir. Gebelik haftası ilerledikçe kaybedilen kan miktarı artar ve düşen "parçaların" hacmi de daha fazla olur. Muayenede serviks (rahimağzı) açıktır ve dışarıya kan ve gebelik ürünlerinin çıktığı gözlenir. Düşük eylemi vücudun kendisi tarafından başlatılmıştır.

Düşük eyleminin kendi kendine başlayıp bitmesi durumunda komplet abortus (tamamlanmış düşük) deyimi kullanılır. Özellikle ilk 6 haftasında veya 14 haftalıktan büyük olan gebeliklerde oluşan düşüklerde sıklıkla komplet abortus oluşur. Muayenede kanamanın az olduğu gözlenirse ve tercihan vajinal ultrasonografide uterusun içinin tamamen boşaldığı gözlenirse ek müdahale gerekmez.

Bazı durumlarda ise düşük eylemi başlar ancak uterusun içinin kendi kendine boşalması uzun sürer ve bazen de tam boşalma hiç gerçekleşmez. Bu duruma da inkomplet abortus (tamamlanmamış düşük) adı verilir. Özellikle 6 hafta ile 14 haftalık gebeliklerin düşükle sonuçlandığı durumlarda zarlar ve yeni gelişmekte olan plasenta uterusa sıkıca tutunmuş olduklarından uterus kasılmaları bu yapıları yerinden söküp dışarı atmakta zorlanır. Düşük eylemi sürdükçe uterus tam boşalamamış olduğundan kanama devam eder. Bu durumlarda hem kanamayı durdurmak, hem de içeride kalan parçaların enfeksiyona yolaçmasını önlemek için kürtaj yapılması gerekir. Kürtaj, gebelik haftasına göre değişmek üzere, 10. haftaya kadar genellikle plastik boru şeklinde aletlerle uterus içinde kalan parçaların temizlenmesi işlemine verilen isimdir. Plastik borular, arka kısımlarına takılan vakumun emici etkisiyle ve yine uçlarının nispeten keskin olması nedeniyle uterus duvarına yapışık halde bulunan "parçaları" uterus dışına çekerler. Bazı durumlarda aynı işlem küret adı verilen metal aletler yardımıyla hafifçe kazınarak yapılması gerekebilir.

Rest plasenta ("parça kalması")
Düşük sonrası veya yasal tahliye sonrası uterus içinde plasenta ve gebeliğe ait diğer bazı parçaların kalmasına verilen isimdir. Kanamayı durdurmak ve enfeksiyonu önlemek için genellikle kürtaj uygulanması tercih edilir.

Habituel abortus (tekrarlayan düşükler)

Bir kadının en az iki kere (bazı ekollerde üç kere) düşük yapmasına verilen isimdir.

Düşük neden olur?
Oosit (yumurta hücresi) döllendiği andan itibaren gebelik başlar. Döllenen yumurta hücresi Fallop tüpünde ilerleyerek uterus içine ulaşır ve burada en uygun yerde yerleşir. Bu yerleşme (implantasyon) sonrasında beta HCG salgısı başlar.

Doğanın en önemli görevlerinden biri yeryüzünün canlılara sunduğu sınırlı kaynaklarından en mükemmel olan canlıların faydalanmasını sağlamaktır. Bunun için de doğa(l) mekanizmalar yeni canlı oluşumunun her aşamasında ve hatta canlılar dünyaya geldikten sonra da hayatın her aşamasında devreye girerek tüm canlılar bir sınava tabi tutulur, "hatalı" olanlar ortadan kaldırılır ve kusursuz olanlara "yer açılır". "En mükemmel" olan burada genetik, yapısal ve işlevsel olarak en mükemmel olan anlamında kullanılmaktadır. Doğal seleksiyon (seçim) adı verilen bu fizyolojik mekanizma "hatalı" olan organizmaları bulur ve yukarıda anlattığımız gibi, mükemmel olanlarına yer açmak için bir anlamda kendi yaptığı hataları yokederek düzeltmeye çalışır. En dar anlamda bakıldığında "düşük" bu fizyolojik mekanizmanın dışavurumlarından biri olarak görülebilir.

Doğal seleksiyonun düşük eyleminde en önemli özelliklerinden biri en erken dönemlerde devreye girmesidir. Hata henüz büyük boyutlara ulaşılmadan bertaraf edildiğinde mekanizma daha iyi işler. Bu nedenle her ne kadar "düşük" terimini ilk 20 hafta içinde oluşan bir olay olarak tarif etmiş olsak da aslında düşükler en sık gebeliğin oluştuğu ilk günlerde oluşur ve önemli bir kısmı da henüz adet gecikmesi gibi gebelik belirtileri oluşmadan, yani kadın gebe olduğunu algılamadan meydana gelir. Döllendikten hemen sonra süreç işlemeye başlar ve döllenmiş olan ancak "kalitesi düşük" yumurta hücresi hemen yokedilmeye çalışır. Bu süreç o kadar hassas işler ki, bu aşamadan adet gecikmesi olan gebeliğin dördüncü haftasına kadar oluşmuş olan gebeliklerin yaklaşık %25'i düşükle sonuçlanır. Bu gerçeği beta HCG hormonu ölçüm yöntemleri geliştirildikten sonra anlamış bulunuyoruz. Yukarıda anlattığımız gibi implantasyon (uterus içinde yerleşme) oluştuktan hemen sonra başlayan beta HCG salgısı hassas laboratuar incelemeleriyle ölçülebilmekte ve kadında henüz adet gecikmesi olmadan beta HCG salgısının arttığının gözlenmesiyle gebelik tanısı kesin konabilmektedir (gebeliğin tanısı hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayın). Bu aşamada henüz biyolojik olarak gebelik başlamamış olduğundan ve kan biyokimyasına göre (yani beta HCG artışına göre ) gebelik tanısı konduğundan gebeliğe "kimyasal gebelik" adı verilir.

Doğal seleksiyonun diğer bir özelliği de hatalarını düzeltme yönündeki tutumunu "inatçı" bir şekilde devam ettirmesidir. Kadında adet gecikmesi olduktan sonra da takip devam eder ve tanısı konmuş gebeliklerin yaklaşık %15'i de gebeliğin ilerleyen haftalarında düşükle sonuçlanır. Yani bunun anlamı, oluşmuş gebeliklerin yaklaşık %40'ı düşükle sonuçlanmaktadır! Bu durum doğanın çok hata yapmasından değil, en ufak hataları bile "affetmemesinden" kaynaklanan bir durumdur.

Gebelik haftası ilerledikçe gebeliğin düşükle sonuçlanma olasılığı azalır. Zira doğal seleksiyon süreci "hatalı gebelikleri" sıklıkla erken gebelik haftalarında yakalar ve sonlandırır. Nitekim düşüklerin %80'i gebeliğin ilk 12 haftasında gerçekleşir ve bu haftadan sonra düşük riski giderek azalır. Yapılan bazı çalışmalar bebeğin ultrasonografide kalp atışlarının gözlenmesi durumunda düşük riskinin %3'e kadar düştüğünü göstermektedir.

Yukarıda anlattığımız bu doğal seleksiyon süreci elbette her düşüğün nedeni değildir. Özellikle tekrarlayıcı düşüklerin önemli bir kısmı, kadında varolan bazı yapısal kusurlara (uterus şekil bozuklukları gibi), hormonal dengesizliklere (polikistik over gibi, tiroid işlev bozuklukları gibi), kadında ve /veya erkekte varolan genetik bazı kusurlara bağlı (dengeli translokasyonlar gibi) olarak da oluşabilir. Aşağıda bu nedenlerin daha geniş bir listesini bulacaksınız.

Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz: Erken gebelikte ortaya çıkan düşüklerin %50'sinden fazlası bebekte tesadüfi olarak ortaya çıkan ve tekrarlayıcı özelliği bulunmayan kromozom anomalilerine bağlı meydana gelir. Düşük esnasında gebelik haftası ne kadar ufaksa nedenin böyle olma olasılığı o kadar yükselir. Bu yüzden de düşük, üreme çağında bulunan kadınların sıklıkla yaşadığı ve çoğunlukla tekrar etmeyen bir durum olarak kabul edilebilir.

Doğal seleksiyon elbette her üretim hatasını saptayamaz ve bazı gebelikler hatalı üretilmiş olmalarına karşın devam eder. Doğal seleksiyon süreci bu hataları gebeliğin ilerleyen haftalarında yakaladığında kendini geç düşükler ya da erken doğum, ölü doğum şeklinde belli edebilir. Esasen erken doğumların bir kısmının nedeni de budur.

Doğal seleksiyon hatalı üretimi doğuma kadar yakalayamadığında yeni doğan döneminde yakalayabilir. Yeni doğan ölümlerinin önemli nedenlerinden biri de anomalili doğmuş bebeklerdir.

Kimlerde düşük yapma riski daha yüksektir?
Anne (ve baba adayının) gebeliğin oluştuğu esnada yaşı ne kadar yüksekse ve kadının daha önceden yaşadığı gebelik sayısı ne kadar fazlaysa gebeliğin düşükle sonuçlanma riski de o kadar artar. Bu doğaldır, zira yaş arttıkça gamet hücrelerinde (kadınlarda yumurta hücresi, erkeklerde sperm) genetik bozukluklar meydana gelme olasılığı ve bu meydana gelen bozukluğun döllenmiş hücreye geçme olasılığı artar. 20 yaşından daha genç olan anne adaylarında düşük riski yaklaşık %10 iken (gebelik tanısı konulan gebeliklerin düşük oranı), 40 yaşından daha ileri yaşta olanlarda bu risk %30 civarındadır. Baba adayının yaşının 40'ın üzerinde olduğu gebeliklerde de düşük riski iki kat artar.

En önemli etken olan anne ve baba adayı yaşı dışında, anne adayında hormonal bazı hastalıklar (polikistik over, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması)), kronik hastalıklar (özellikle kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları, bazı otoimmun hastalıklar, tüberküloz, kanser, ileri derecede kansızlık), jinekolojik hastalıklar (uterus şekil bozuklukları, uterusta yapışıklıklar, myomlar, tedavi edilmemiş bazı vajinit türleri, sigara ve alkol kullanımı ve mesleki olarak bazı maddelere sürekli maruz kalma da düşük oluşma riskini artırır.

Daha önceki gebeliklerinden biri düşükle sonuçlanmış olan anne adaylarında da yeni bir gebeliğin düşükle sonuçlanma riski hafifçe artar. Daha önce yapılan iki veya daha fazla düşükte ise önceden gerçekleşmiş düşük sayısı arttıkça yeni gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski artar. Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75 arasında olduğunu göstermektedir.

Yeni doğum yapmış bir anne adayında doğumdan sonraki ilk üç ayda oluşan gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski nispeten yüksektir.

Düşük nasıl belirti verir?
Düşüğün "olmazsa olmaz" belirtisi kanamadır. Erken gebelik haftalarında kanamanın beraberinde ağrı olmayabilir ve "parça düşürme" de "parçaların" ufak olması nedeniyle algılanamayabilir.

Düşük tehdidi nedir?
Gebeliğin ilk yarısında kanama ya da kanlı akıntı olması durumunda yapılan jinekolojik muayenede kanamanın uterus dışında bir yerden gelmediğine emin olunduğunda düşük tehdidi tanısı konur. Bazı anne adaylarında basur kanaması, idrar yollarındaki kanama, ya da serviksteki bir hastalığa bağlı olarak özellikle cinsel ilişkiden sonra oluşan kanama da yetersiz bir değerlendirme sonucu düşük tehdidi sanılabilir. Bu nedenle "düşük tehdidi" tanısını hemen koymadan komple bir jinekolojik ve genital muayene ihmal edilmemelidir. Anne adaylarının çoğu bu muayeneye karşı isteksizdir. Ancak jinekolojik muayene ve/veya ultrasonun düşüğe neden olduğu konusunda bilimsel bir veri bulunmamaktadır. Gebeliğin erken dönemlerinde oluşan kanamanın diğer nedenlerini de asla gözardı etmemek gerekir. Bunlar arasında en önemlileri dış gebelik, mol gebeliği, selim ve habis tümörler, sindirim sisteminden veya idrar yollarından olan kanamalardır.

Beklenen adet döneminde oluşan kanama ("üstüne görme"), implantasyonda (beklenen adetten bir hafta önce) oluşan kanama, 8. hafta civarında plasentanın corpus luteum işlevlerini üzerine almasına bağlı oluşan kanama da sağlıklı seyreden bir gebelikte ender olarak görülen "lekelenmenin" nedeni olabilir.

Düşük tehdidi tüm gebeliklerin %20-25'inde görülen ve özellikle erken gebelik haftalarında %40-50 düşükle sonuçlanan bir durumdur. Düşük tehdidi kanaması genellikle hafiftir ancak günler hatta haftalar sürebilir. Kanama miktarı arttıkça düşük tehdididin düşükle sonuçlanma riski de artar. Gerçek bir düşük tehdidi geçiren anne adaylarında gebeliğin ilerleyen haftalarında da erken doğum, bebekte gelişme geriliği gibi normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı nispeten artar. Bu nedenle bu tanıyı almış anne adaylarının gebelik döneminde ve doğumdan hemen sonraki dönemde daha sıkı takip edilmeleri uygundur.

Düşük tehdidi tanısı koyabilmek için jinekolojik muayenede serviksin kapalı olduğu gözlenmeli ve ultrasonda bebeğin kalp atışlarının olduğu gözlenmelidir. Bebeğin kalp atışlarının henüz ultrasonla gözlenemeyecek kadar ufak olduğu veya henüz embriyonun bile görülemediği erken gebelik haftalarında ise uterus içinde gebelik kesesinin düzgün yapısının devam ettiği gözlenmelidir.

Düşük tehdidi durumunda ne yapılmalıdır?
Düşük tehdidi tanısı konduğunda cinsel ilişki uterusta kasılmalara yolaçtığından yasaklanır. İstirahat edilmesi de dahil olmak üzere düşük tehdidinde alınan önlemlerin kesinlikle başarılı olduğu yönünde bilimsel veriler mevcut değildir. Progesteron tedavisi sık uygulanmasına karşın bunun da etkili olduğunu söylemek için elimizde yeterli bilimsel veri mevcut değildir. Hatta bazı çalışmalar bu tedavinini önlenmesi imkansız olan bir düşüğü geciktirdiğini göstermektedir.

Düşüklerden sonra mutlaka uygulanması gereken anti-D immunglobulin (Rhogam, yani "uyuşmazlık iğnesi") kan uyuşmazlığı olan çiftlerde ihmal edilmemelidir.

Gebeliğin sağlıklı olup olmadığını değerlendiren testler

Beta HCG

Beta-HCG, gebelik oluştuktan yaklaşık 6 gün sonra (gebelik ürünü endometriuma yerleştikten sonraki ilk saatlerde) kana geçmeye başlar. Hassas gebelik testleri, kanda beta HCG'yi henüz adet gecikmesi olmayan bir dönemde, son adet tarihinden sonraki 24. günde saptayabilirler. Beklenen adet geciktiğinde kanda beta HCG oranı yaklaşık 100-600 IU/l'dir. Bu seviye 8-10. haftalar arasında 100.000 IU/l'lik maksimum seviyeye ulaştıktan sonra giderek azalır ve 20. haftadan itibaren gebeliğin sonuna kadar 10.000'lik seviyede kalır.

Eczanelerde satılan testler güvenilir midir?
Bu testlerde iki sorun vardır: Öncelikle bu testler idrardaki beta HCG'yi saptadıklarından, kandaki beta HCG belli bir seviyeye ulaşıp idrara da yansıyana kadar, gebelik olmasına karşın negatif sonuç verebilirler. Testin hassasiyetine bağlı olarak, idrarda beta HCG saptanması, adet gecikmesinin bir hafta ile 10 gün sonrasına kadar gerçekleşmeyebilir.

Diğer bir sorun da LH adı verilen ve ovulasyonun yönetiminden sorumlu olan hormon yapısal olarak beta HCG'ye çok benzer ve özellikle eski teknolojiyle çalışan testler LH'yı beta HCG sanarak yanlış bir şekilde gebeliğin pozitif çıkmasını sağlayabilirler. Bu tür testler özellikle LH'nin yumurtlamadan önceki fizyolojik yükseldiği dönemde uygulandıklarında pozitif sonuç vererek yanıltabilirler. Bu yüzden piyasadan satın aldığınız testin özellikleri hakkında bilgi edinmeniz ve mümkün olan her durumda klinik veya hastanelerde kullanılan hassas testleri yaptırmanız daha uygundur.

Gebeliğin seyrinin sağlıklı olup olmadığı konusunda kanda seri beta HCG ölçümleri değerli bilgiler verir. Normal bir intrauterin (rahimiçi) gebelikte 48 saat arayla yapılan ölçümde (kural olmamakla beraber) beta HCG seviyesinin iki kat artması beklenir. Bu artış olmadığında veya düşüş gerçekleştiğinde dış gebelik veya bozulmuş gebelik söz konusu olabilir. Kesin tanı elbette klinik ve ultrasonografi bulgularıyla beraber konur.

Yine kandaki beta HCG seviyesi haftaya göre aşırı yüksek bulunduğunda (çoğul gebelikte olması gerekenden bile yüksek olduğunda) mol gebeliği veya Down sendromu gibi normaldışı bir durumdan şüphelenilebilir. Yine kesin tanı diğer tanı yöntemleri beraberce kullanılarak konur.

Ultrasonografi
Transvajinal ultrasonografi abdominal (karından yapılan) ultrasonografiye göre daha güvenilir bilgiler verir ve gebelik yapıları vajinal yolla bakıldığında abdominal yola göre bir hafta daha erken görülebilir.

Gebelik kesesi çapı, gebelik kesesinin düzenli olup olmaması, yolk sac (yolk sak okunur) adı verilen yapının büyüklüğü ve özellikleri, fetusun boyu ve kalp atışlarının gözlenip gözlenememesi, fetusun kalp atım sayısı gibi özellikler gebeliğin seyri hakkında değerli bilgiler verir. Bunların beraberce veya birbirini takipeden sırada değerlendirilmesi düşük riski olan anne adaylarında gebeliğin durumu hakkında iyi bir kılavuz olabilir.

Beta HCG değerinin 1500 IU/l olmasına karşın transvajinal ultrasonda gebelik kesesinin görülememesi, 6000 IU/l olmasına karşın transabdominal ultrasonda gebelik kesesinin görülememesi durumunda dış gebelik söz konusu olabilir.

Yine transvajinal ultrasonda gebelik kesesi 13 mm. ve daha büyük olmasına karşın yolk sac yapısının henüz gözlenememesi, kesenin 17 mm. ve daha büyük olmasına karşın embriyonun gözlenememiş olması gebeliğin sağlıklı olmadığını düşündürür.

Düşüğün tekrarlama riski nedir?
Bir kez düşük yapan kadının sonraki gebeliğinde tekrar düşük yapma riski %20'dir. Üç ve daha fazla sayıda düşük yapmış bir kadının ise yeni bir gebelikte tekrar düşük yapma riski yaklaşık %50'dir.

Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75 arasında olduğunu göstermektedir.

Düşükten ne kadar sonra gebe kalınabilir?
Bir kez düşük yaşadıysanız, yaşadığınız düşük mol gebeliğine bağlı değildiyse, düşük sonrasında aşırı kanama, enfeksiyon gibi normal dışı bir durum söz konusu olmadıysa, tedavi gerektiren bir hastalığınız yoksa yaşadığınız düşük muhtemelen tekrarlayıcı özelliği yüksek olmayan bir düşüktür ve ileri inceleme gerektiren bir durum da değildir. Kendinizi psikolojik olarak yeni bir gebeliğe hazır hissettiğinizde yeniden gebe kalabilirsiniz.

Yukarıdakilerden daha farklı bir durumdaysanız (birden fazla düşük, mol gebeliği, düşük sonrası problem, kronik bir hastalığın varlığı gibi) doktorunuza danışmalı ve gerekli inceleme ve tedaviler sonrasında gebe kalmalısınız
 
GEBELİKTE KANAMA
Vajinal kanama sıklıkla gebeliğin ilk üç ayında görülür ve her zaman bir problem belirtisi olmayabilir. Ancak kanama gebeliğin 2.veya 3. üç ayında görüldüğünde sıklıkla olası bir komplikasyonun belirtisidir. Kanamanın birçok sebebi olabilir.

Kanama hakkında bilinmesi gereken bazı temel şeyler şunlardır;
Eğer kanamanız varsa ne kadar kanadığınızı ve kanama tipini belirlemek için ped kullanmalısınız.
Tampon veya benzeri aletleri kullanmamalısınız.
Kanama devam ederken cinsel ilişkide bulunmamalısınız.
Olası bir komplikasyonla ilgili diğer belirtileriniz varsa hemen doktorunuza başvurmalısınız.

GEBELİĞİN İLK YARISI

Düşük
Kanama düşük belirtisi olabilir ancak bunun hemen olacağı anlamına gelmez. Yapılan çalışmalarda kadınların % 20-40'nın erken gebeliklerinde çeşitli derecelerde kanama problemi geçirdiği tespit edilmiştir. Kanayan kadınların yaklaşık yarısında düşük gerçekleşmez. Tüm gebeliklerin % 15-20'si düşükle sonuçlanır ve bunların çoğu da ilk 12 hafta içinde görülür.

Düşük Belirtileri ;
Vajinal kanama
Kasıklarda kramp şeklinde ağrı
Pıhtılı parça düşürme
Düşüklerin çoğu önlenemez. Bu düşüklerin çoğu sağlıklı olmayan veya gelişmeyen gebeliklerin vücut tarafından sonlandırılmasıdır. Bir düşük yapmanız daha ilerde başka sağlıklı gebelik geçirmeyeceğiniz veya sizin sağlığınızın bozulacağı anlamına gelmez.

Ektopik (Dış) Gebelik
Gebelik materyalinin rahim dışı bir yerde yerleşmesiyle meydana gelen gebeliklerdir. Ektopik gebeliklerin çoğunluğu fallopion tüplere yerleşir. Ektopik gebelikler düşüklere göre daha az sıklıkta görülürler. Yaklaşık 60 gebelikte 1 görülürler.

Belirtileri ;
Kasıklarda kramp şeklinde ağrı ( genellikle adet sancısından daha kuvvetli )
Karın bölgesinde keskin bir ağrı
Vajinal kanama
Yüksek riskli kadınlar;
Tüplerde enfeksiyon geçirilmesi
Daha önce geçirilmiş ektopik gebelik
Daha önce geçirilmiş pelvik cerrahi

Molar Gebelik
Erken vajinal kanamanın nadir sebeplerindendir. Embriyo yerine anormal bir doku gelişmesi vardır. Aynı zamanda gestasyonel trofoblastik hastalık olarak adlandırılır.

Belirtileri ;
Vajinal kanama
Yüksek ßHCG seviyeleri
Fetal kalp hareketinin ve fetusun görülmemesi
Ultrasonda üzüm salkımı benzeri görüntü
Diğer Sık Görülen Sebepler
İmplantasyon Kanaması; gebeliğin oluştuğu günden 6-12 gün sonra görülen kanamadır. Her kadın çeşitli şekillerde implantasyon kanaması tecrübe edebilir. Bazısında leke şeklinde pembe kanama olurken bazısında hafif kanama birkaç gün sürebilir.
Üriner ve genital sistemin enfeksiyonları.
Cinsel ilişki sonrası bazı kadınlarda kanama olabilir. Çünkü rahim ağzı oldukça hassas ve kanlı bir doku haline gelir. Doktorunuzu görene kadar cinsel ilişkiyi kesmeniz gerekir. Normalde cinsel ilişki düşüğe neden olmaz.

GEBELİĞİN İKİNCİ YARISI
Minör kanamaların çoğu rahim ağzındaki büyümeye veya enfeksiyonlara bağlıdır. Uzayan kanamalar ise anne yada bebeğin hayatını tehdit edebilir. Özellikle ikinci veya üçüncü trimester kanamalarda hemen doktorunuza başvurmanız gerekmektedir.

Plasental Ayrılma ( Ablasyon - Dekolman )
Doğum sırasında veya öncesinde plasentanın rahim duvarına yapıştığı yerden erken ayrılması sırasında görülen kanamadır. Gebe kadınların sadece %1'inde bu problem görülür ve sıklıkla gebeliğin son 12 haftasında görülür. Anne ve bebek hayatını tehdit edebilen önemli bir durumdur.

Belirtileri ;
Kanama
Karında ağrı, sertleşme
Yüksek risk altındaki kadınlar ;
35 yaş ve üstü
Daha önce geçirilmiş dekolman
Yüksek tansiyon
Multiparlar ( daha önce 2-3 doğumu olanlar )
Karın bölgesinde travma
Orak hücreli anemi
Kokain kullanımı

Plasenta Previa
Plasentanın rahim ağzını parsiyel veya tam olarak örtmesi yani önde gelmesi demektir. Bu durum ciddidir ve acil bakım gerektirir. 200 gebelikte 1 görülür. Kanama genellikle ağrısızdır. Kanama miktarı çok fazla olabilir.

Yüksek risk altındaki kadınlar ;
Daha önceden doğum yapmış olanlar
Daha önceden sezaryen doğum
Rahim ile ilgili diğer cerrahi girişimler
Çoğul gebelikler

Preterm Eylem ( erken doğum tehditi )
Vajinal kanama doğum eyleminin başladığının belirtisi olabilir. Doğumdan önceki birkaç hafta içinde nişan dediğimiz mukus plağı atılabilir, beraberinde az miktarda kan bulunabilir. Eğer bu durum 37 haftadan önce görülürse erken eylem belirtisi olabilir. Bu durumda acilen doktorunuza başvurmanız gerekir.

Belirtileri;
Vajinal akıntı ( sulu, mukuslu veya kanlı )
Pelvik veya alt karın bölgesinde baskı
Hafif sırt-bel ağrısı
İshalle birlikte olan / olmayan mide krampları
Uterusta gerilmeler veya düzenli kasılmalar.
******************************************************
ÜÇÜNCÜ TRİMESTER KANAMALARI
Gebeliğin üçüncü üç ayı olan 7, 8 ve 9. aylarda meydana gelen kanamalara verilen toplu isimdir. Bunların arasında anne ve bebek açısından en çok önem taşıyan üç konuya değinilecektir. Plasentanın erken ayrılması anlamına gelen Plasenta dekolmanı, Plasentanın önde gelmesi anlamına gelen Plasenta previa ve Plasentanın yapışma anomalilerinden en sık görüleni Plasenta akreata. Bu üç konunun her biri; erken tanınır ve zamanında müdahale edilirse hayat kurtarıcı olabilir.

PLASENTA DEKOLMANI ( Ayrılması )
Plasentanın rahim içinde yapıştığı yerden erken ayrılmasıdır. Bu durum sıklıkla üçüncü trimesterde görülür. Fakat nadiren 20.hafta gebelikten sonrada görülebilir. Tüm gebelerin sadece % 1'inde görülebilir. Ayrılmanın derece ve tipine bağlı olarak erken tanı konulduğunda çoğu başarıyla tedavi edilebilir. Anne ve bebek hayatını tehdit edebilen ciddi kanamalar olabilir.

Bulgu ve Belirtileri nelerdir ?
Karın ağrısı
Rahimde gerginlik
Hızlı-sürekli kontraksiyonlar
Vaginal kanama
* Üçüncü trimesterdeki herhangi bir kanamada acilen doktorunuza başvurmalısınız.

Plasental Ayrılmanın Önemi Nedir ?
Plasenta; bebeğinizin yaşam destek sisteminin bir parçasıdır. Bebeğinize oksijen ve besin maddelerinin transferini sağlar. Plasenta, doğumdan önce uterustan ayrılırsa bebeğe giden oksijen ve besin transferi de kesilir. Bebeğinizin hayatı tehlike altına girer. Erken tanı önemlidir.

Aynı şekilde anne hayatı da ciddi risk altında olabilir. Ayrılmanın derecesine göre anne de etkilenir. Plasenta ve uterus arasındaki kanama miktarı fazla olduğunda annede kan kaybı, kanama pıhtılaşma faktörleri tüketimi sonucu kanamaya eğilim artabilir.

Tedavi ;
Hafif, orta ve ağır olmak üzere üç tipi mevcuttur. Tedavi ayrılmanın derecesine bağlıdır.
Hafif dekolman ; yatak istirahati, kanamanın durması sonrasında doktorunuz belirtileri takip eder.
Orta dekolman ; yatak istirahati ve yakın takip bazı vakalarda kan transfüzyonu veya diğer acil tedaviler gerekli olabilir.
Ağır ciddi dekolman ; acil doğum ve kan transfüzyonu gereklidir.
Her üç tip plasental dekolmanda erken doğum ve düşük doğum ağırlığına yol açabilir. Ciddi dekolman görülen vakalarda % 15 fetal ölümle sonuçlanır.

Sebepleri Nelerdir ?
Yaş - 35 yaş üstü
Sigara
Hipertansiyon
Kokain kullanımı
Çoğul gebelikler
Daha önce geçirilmiş plasental dekolman varlığı

Ne Zaman Doktorunuzu Aramalısınız ?

Eğer üçüncü trimesterde kanamanız olursa acilen doktorunuza haber vermelisiniz. Sadece doktorunuz bu kanamanın doğru tanısını koyabilir. Plasental dekolmanın sonucu erken tanı ve zamanında müdahale ile iyileştirilebilir.

PLASENTA PREVİA

Plasentanın uterusun alt bölgesine yerleşmesi ve rahim ağzını parsiyel veya tam olarak örtmesi anlamına gelen önde gelmesidir. Doğum ağrıları ile serviks açıldığı zaman uterin duvardan ayrılmasına bağlı olarak kanama başlayabilir. Üçüncü trimester gebeliklerin yaklaşık 200'de 1'inde görülür.

Risk Faktörleri ;

1 çocuktan fazla çocuğu olanlar
1 sezaryen doğumu olanlar
Rahimle ilgili cerrahi girişim geçirenler
Çoğul gebelikler

Tipleri ;
Previa totalis : Servikal kanal tamamen örtülmüştür.
Previa parsiyalis : Servikal kanalın bir kısmı örtülmüştür.
Previa marjinalis : Servikal kanalın kenarına kadar plasenta uzanmaktadır.
Belirtileri ;

Değişik bulgu ve belirtileri olabilir. Ancak en sık belirti 3.trimesterde ağrısız vajinal kanamadır. Plasenta previa'yı düşündüren diğer bulgular;
Prematür-erken- kontraksiyonlar ( kasılmalar )
Bebeğin makat veya transvers pozisyonda olması
Uterusun gestasyonel yaşına göre daha büyük olması.

Tedavi
Tanısı konulduğunda annenin kesin yatak istirahati yapması ve sık kontrollere gelmesi söylenir.
Gebeliğin haftasına göre, bebeğin akciğer gelişimi için steroidler verilir.
Kanama kontrol altına alınmazsa gebeliğin haftasına bakılmaksızın acil sezaryen doğuma alınır.
Bazı marjinal previa'lar vajinal doğurtulabilir ancak total ve parsiyel previalar kesin sezaryen doğum gerektirir.

Öneriler
Cinsel ilişkiden kaçının
Seyahati kısıtlayın
Pelvik muayeneden kaçının
Sebepleri

Kesin sebebi bilinmemektedir. Bununla birlikte şu durumlarda risk artar ;
35 yaş üstü
4 gebelikten fazlası
Geçirilmiş uterin cerrahi

PLASENTA AKREATA
Normalde plasenta rahim duvarına yapışır. Ancak bu yapışma duvardan daha derinlere doğru olursa bu yapışma anomalileri meydana gelir. Bunlar plasenta akreata, inkreata ve perkreatadır. Plasental yapışmanın ciddiliği ve derinliğine göre sınıflandırılırlar. Yaklaşık 2500 gebelikte 1 görülürler.

Farkları Nelerdir ?
Plasenta Akreata ; Uterin duvara normalden daha fazla yapışır ancak kas tabakasına girmez. En sık görülen tiptir. Tüm vakaların yaklaşık % 75'inde bu tip bulunur.
Plasenta İnkreata ; Uterusun kas tabakasına doğru yayılmış plasentadır. %15 vakada görülür.
Plasenta Perkreata ; Tüm uterin tabakaları penetre eder, hatta mesane gibi diğer organlara da yayılabilir. Bu üç tip içinde en az görülen tiptir. (% 5)
Sebepleri ;

Spesifik sebebi bilinmemektedir. Fakat plasenta previa veya geçirilmiş sezaryen doğumlarla ilgisi olabilir. Plasenta previalı gebelerin %5-10'unda plasenta akreata mevcuttur. Plasenta akreata vakalarının %60'ından fazlası multipl sezaryen mevcuttur.

Bebeğe riskleri nelerdir ?
Erken doğum ve takibeden komplikasyonlar bebek için en önemli konulardır. Üçüncü trimester kanamaları plasenta akreata belirtisi olabilir ve bu durum sıklıkla erken doğumla sonuçlanır. Doktorunuz sizi muayene edip tanı koyduktan sonra ilaç tedavisi, yatak istirahati gibi önlemlerle gebeliği miada yaklaştırmaya çalışacaktır.

Anneye riski nelerdir ?
Plasenta genellikle uterin duvarından zorlukla ayrılır. Anne için en önemli konu plasentanın elle çıkarılması sonrası kanamalardır. Ciddi kanamalar hayati tehdit edebilir. Diğer konular; plasentanın çıkarılması sırasında uterus ve diğer organların (perkreata) yaralanmasıdır. En sık tedavi tedavi edici müdahale histerektomi yani rahimin alınmasıdır. Ancak uterusun ve doğurganlığın kaybedilmesi demektir.

Tedavi;
Plasenta akreatayı önlemek için yapılacak bir şey yoktur. Bir kere plasenta akreata tanısı konulunca tedavi için yapılabilecek çok az şey vardır. Doktorunuz sizi yakın takip eder ve planlı doğum yaptırabilir. Cerrahi ile plasentayla beraber uterusu da alabilir. Ancak başka çocuk istenmiyorsa bu konunun doktorunuzla konuşulması gerekir.

Ancak histerektomiden başka çare olmadığı zaman inisiatif doktorunuzdadır (Hayati tehlike olduğu zaman ).
 
HAMİLELİKTE KRAMPLAR


Hamilelikte kramplar hangi aylarda ortaya çıkmaya başlar?
Gebeliğin ikinci ve üçüncü üç aylık periyodunda özellikle de 6-7. aylarda görülmeye başlar ve gebelikte sık görülen yakınmalardandır. Bir ya da birden fazla kas demetinde birden görülebilen; kısa, bazı durumlarda 10 dakikaya varan kasılmalara kramp ismi verilir. Kas kramplarında kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi mineral eksiklikleri önemli yer teşkil eder.

Kramplar daha çok hangi bölgelerde görülür?

En çok bacaklarda olmak üzere kalça, bel ve karın kaslarında da kramplar oluşabilir. Kas krampları; ani başlayan ve kişiye oldukça fazla acı veren kas kasılmalarıdır. Kramp giren uzuv oldukça gergin ve dokunmaya karşı bile aşırı duyarlı olur. Gebeler dışında yoğun egzersiz yapanlar, şeker hastaları, diyaliz tedavisi gören böbrek hastaları ve kalp damar hastalığı olanlar da sıklıkla kramplardan şikayetçidirler. Gebelerde kramplar genellikle dinlenme pozisyonunda özellikle de yatakta ortaya çıkarlar.

Bu dönemde krampların görülme nedenleri nelerdir?
Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde bebeğin hızlı gelişme göstermesiyle bacaklara binen yükün artması, büyüyen uterusun toplardamar sisteminde yarattığı bası ve buna bağlı gelişen dolaşım problemleri(varisler), eskiye oranla fizik aktivitenin azalması ve kas yorgunluğunun kolaylaşması sonucu oluşurlar. Ayrıca kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin kan düzeylerinin gebelikte kanın sulanmasına bağlı göreceli azalmaları ve beslenmede süt ve süt ürünlerinin yeterince tüketilmemesi dolayısıyla da kramplar oluşabilirler.

Krampları önlemenin ne gibi yolları vardır?

Kalsiyumdan zengin beslenme örneğin günde en az 2 bardak süt, bir kase yoğurt ve bol peynir yemek, egzersiz yapmak, masaj, bölgesel sıcak uygulamak ve istirahat etmek gibi önlemlerle krampların azalması hatta kaybolması mümkündür. Süt ve süt ürünlerinin yeterli miktarda tüketilmesi kalsiyum eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan krampları azaltmasına rağmen dolaşım yetmezliğine bağlı görülen krampları etkilemez. Bunların tedavisinde çok fazla ayakta durmamak, mümkün olan her zaman bacakları uzatarak dinlenmek fayda sağlar. Varislerin çok belirginleştiği, krampların yukarıdaki önlemlerle geçmediği hallerde hekim tavsiyesi ile varis çorapları kullanılabilir. Benzer mekanizma ile dolaşımın bozulması sonucu bacaklarda şişlikler olabilir. Yüzde ve ellerde görülen şişlikler gebelikte tansiyon yükselmesi yani preeklampsinin belirtisi olabileceğinden böyle bir durumun varlığında mutlaka hekim kontrolü gerekir.
Krampların egzersiz veya masajlarla azalmaması durumunda doktorunuzun önerisiyle kullanacağınız kalsiyum ve magnezyum içeren ilaçlar yardımcı olabilir.

KRAMPLARDA NELER YAPILABİLİR?

Kas krampı geçiren birine yapılabilecek en iyi yardım, öncelikle yardım eden kişinin sakin olmasıdır. Gerilen kasları nedeniyle dokunmaya karşı bile aşırı duyarlı olan hastaya nazik ve sabırlı davranmak, hastanın yapacağınız yardıma sabır göstermesinde önemlidir. Hastaya yardımcı olabileceğinizi söyleyin ve rahatlamasına yardımcı olun.

Hastayı düz bir zemine yatırın. Bir elinizle kramp girmiş ayağı diğer elinizle hastanın baldırını sıkıca kavrayın. Kramp giren ayağı yavaşça eski haline getirmeye çalışırken (yukarı doğru kaldırırken ) baldırına da hafifçe baskı uygulayın. Bu sayede bacak ile ayak arasında 90 derecelik bir açı oluşturmuş olacaksınız. Bir süre bu pozisyonda durduktan sonra hastanın ayağını ileri ve geriye yavaşça hareket ettirerek krampın azalmasına yardımcı olun.

Eğer sizin bacağınıza kramp girdi ise ve size yardım edecek biri yoksa, ayağa kalkıp, ellerinizi sert bir yere dayayın. Kramp giren bacağınızı bükmeden yerde kaydırabildiğiniz kadar geriye doğru kaydırın. Bu esnada diğer bacağınızı dizden bükebilirsiniz. Bir süre bacağınızı bu şekilde hareket ettirin. Son aşamaya geldiğinizde yani zorlandığınızda bacağınızı bu pozisyonda tutabildiğiniz kadar tutun. Diğer bacağınız ile de yaylanma hareketi yaparak kramp girmiş bacağınıza yardımcı olabilirsiniz.

Eğer deniz yada havuzda kramp girmiş ise yapabileceğiniz tek şey sakin olup, karaya doğru sırtüstü, kendinizi yormadan yüzmektir. Panik yapmanız en çok kendinize zarar verir. Eğer suyun içinde yanınızdaki arkadaşınıza kramp girdi ise siz suyun içinde arkadaşınızın bacağını ovalayarak ya da hafif vuruşlar yaparak rahatlatmaya çalışın. Krampların, kişiyi normalden daha fazla yorgun düşüreceği unutulmamalıdır. Bu nedenle krampta azalma olmuyorsa vakit kaybetmeden sırt üstü yüzerek karaya ulaşmaya çalışmak, yapılacak en doğru hareket olacaktır. Kramplardan uzak durmak için aşırı sıcak günlerde sıvı tüketimimize önem vermeliyiz. Yaz günlerinde normalden daha hızlı sıvı kaybedeceğinizden, bu dönemlerde daha fazla su, ayran ve meyve suyu tüketmelisiniz. Gebelik döneminde tüketilen su ve süt miktarına özen gösteriniz.


Hamilelikte krampların bebek ve anne açısından olumsuz yanları var mıdır?
Direk olarak kramp oluşumunun bebeğe zararlı bir etkisi yoktur ancak özellikle beslenmede kalsiyum ve magnezyum eksikliğine bağlı oluşan kramplar dolaylı olarak bebeği etkileyebilir. Dengesiz beslenme erken doğum ve gelişme geriliğine neden olabilir. Kramp esnasında annenin yaşadığı gerginlik ve stres de bebeğe yansıyabilir.

Hamilelikte kramplar hakkında başka eklemek istediğiniz bilgiler var mı?
Kramplar gebelikte sık görülen yakınmalardan biridir. Kalsiyum ve magnezyum içeren gıdalardan bolca tüketmek veya gerekirse ilaç desteği almak, dengeli beslenmek, düzenli egzersiz veya yürüyüş yapmak, basıya bağlı varis oluşumunu azaltmak için uzun süre ayakta kalmamak veya dinlenirken ayakları yüksekte tutmak, gerekirse varis çorabı giymek gibi önlemlere dikkat edilmelidir. Hamile eğitimi ve egzersizlerinin hatta yoganın da gebelikteki krampları önlemede olumlu katkıları büyüktür.
 
HAMİLELİKTE RİSK FAKTÖRLERİ

Bugün elde bulunan modern teşhis yöntemleriyle gebelikte eskiden bilinmeyen pek çok rahatsızlık saptanabilmekte ve önlemler alınarak sağlıklı bebekler doğurtulabilmektedir. Aileler gebelikte görülen sorunlar hakkında bilinçli olurlarsa anne sağlığı daha iyi düzeylere ulaşabilmektedir. Adet gecikmesi olup, kanda yapılan hamilelik testi ( bHCG ölçümü ) ile hamileliği kesinleşen hastada ilk muayene 1.ay sonunda yapılmalıdır. Bu muayeneler düzenli olarak 8 ay boyunca yapılmalı, 9.ayda 15 günde bir, son ayda ise haftada bire dönüştürülmelidir. Aylık muayeneler ultrason, kan ve idrar testleri ile tamamlanmalıdır. Yine erken hamilelikte ( ilk 3 ay ) hepatit göstergeleri, açlık kan şekeri, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, kan grubu belirlenmesi ve TORCH denen erken hamilelik enfeksiyonları araştırılmalıdır.

Aşağıdaki durumlarda hamilelikte riskten söz edilebilir:
*16 yaşından önce ve 35 yaşından sonraki hamilelikler,
*Daha önce rahim ameliyatı geçiren hamileler,
*Daha önceki gebeliklerde erken doğum veya düşük hikayesi,
*Daha önceki gebeliklerde ölü ya da sakat doğum hikayesi,
*Kan grubu uyuşmazlıkları,
*Çoğul hamilelikler,
*Hipertansiyonu olan hamileler,
*Bacaklarda ödem, kilo fazlalığı olanlar,
*Şeker hastalığı olanlar,
*İri bebek,
*Anne rahminde, fetal gelişme geriliğin,
*Bebeklere ait duruş ve geliş pozisyonu anomalileri ( Örn:makat veya transvers, yani yan duruş )
*Hamilelik ve anemi (kansızlık durumu),
*Hamilelikte enfeksiyonlar,
*Hamilelik sırasında görülen kanamalar,
*Suların erken gelmesi,
*Erken doğum tehditi,
*Kalıtsal faktörler,
*Hamilelik ve çeşitli sistemlere ait hastalıklar.

Bunlar Nasıl Risk Oluşturur ?

35 yaşından sonra ilk defa hamile kalan annelerde bebekte doğumsal anomali olasılığı artar. Bu ilk ve 2. dönem tarama testleri incelemeleri ile saptanabilir. Daha önce rahim ameliyatı geçiren annelerde ( myom, sezeryan gibi ) rahimde eski kesi yeri, hamileliğin büyüme ve kasılmaları ile yırtılma tehdidine açıktır. Çoğul hamileliklerde düşük veya erken doğum, bebekte ise büyüme ve gelişme geriliği olabilir. Hamilelikte gelişen ya da daha önceden var olan hipertansiyon ise, hem bebeğin büyümesini, gelişmesini engeller hem de anne karnında ölümüne yol açabilir. Ayrıca hipertansiyona bağlı komplikasyonlar anne yaşamını tehdit eder.

Hamilelikte diyabet ( şeker ) veya diabetli ananenin hamileliklerinde; iri bebek ya da tam tersi büyüme geriliği olan bebek riski söz konusudur. Bu hastalık anne karnında veya doğumda ölüm riski yüksek bebek doğurma olasılığına da yol açabilir. Ayrıca diabetlerin tüm sorun ve komplikasyonlarını anne yaşayabilir. Normalden iri ( 4000 gr üstü ) bebeğe sahip annelerin hamilelikleri de risk altındadır. Transvers ( enleme ) ya da makat pozisyonunda gelen hamileliklerde, erken rahim kasılmalarıyla bebeğin oksijensiz kalması, su kesesinin açılmasıyla kordon veya uzuvların sarkması söz konusu olduğundan risk oluşturabilir. Hamileliklerin nerdeyse % 60'ında çeşitli düzeylerde kansızlık görülebilir. Fe, B12 ve folik asit desteği tüm hamilelik boyunca verilir. Kalıtsal hastalık taşıyıcısı anne ve bebek söz konusuysa, ailenin daha önce kalıtsal hastalık veya özürlü bebek öyküsü varsa, bu durumda anne adayının hamileliği, 16.-18. haftaya kadar biokimyasal , görüntüleme ve genetik testlerle incelenmelidir.

Riskli Hamilelikler Nasıl Belirleniyor ve Tedavi Sürecinde Neler Gerçekleşiyor?
Hamileliğin 18-22 haftası arasında ayrıntılı hamilelik USG ve Doppler taraması (yapısal anomaliler ve gelişme geriliği saptanması için) ayrıca 11-14. hafta da ikili tarama veya 16-18. hafta da üçlü tarama testleri yapılmalıdır. Antenatal (doğum öncesi) bakım, normal hamilelikleri hedefler ve risk etkenlerini belirlemeyi amaçlar.

Anne yada bebeği ilgilendiren risk etkenleri belirlendiği zaman tedavi hizmetleri kapsamındaki " Maternal-Fetal ( anne-bebek ) Tıp" boyutuna geçiş söz konusu olabilir. "Maternal-Fetal Tıp" boyutunda erken ve geç hamilelik dönemleri gündeme gelir. Bu kez mücadele alanı hamilelik değil , anne ve bebeğin sağlık problemleridir. Erken hamilelik dönemi, embriyo oluşumundan hamileliğin 24. haftasına kadar devam eder. Bu dönem tıpta "perinatal tanı" ( anne karnında), "fetal tedavi" ve "teratoloji" ( hamileliğe zararı olabilecek dış etkenler,örneğin; alkol,ilaçlar,ışınlar ) çalışmaları ile aşılmaya çalışılır.

Bu programların amacı fetal ( bebek ) sağlık problemlerini olabildiğince erken saptamaktır. Gerekli ve uygun durumlarda ise fetal tedavisi ve rahim içi girişimler söz konusu olabilir. Demir ve multivitaminler ile gerektiğinde kortizon, düşük doz aspirin ve heparin de hamilelik sürecinde tedaviye eklenebilir. Enfeksiyonla mücadelede ise bebeğe zarar vermeyecek antibiotikler kullanılabilir.
 
Doğumun Yaklaştığını Haber Veren Belirtiler


Gebeliğin son aylarında rahim göğüs kafesine kadar yükselir, yaptığı basınç nedeniyle nefes almak zorlaşır, mide ve bağırsak şikâyetleri olur.

İlk gebeliklerde doğumdan bir-iki hafta önce, sonraki gebeliklerde doğumdan yaklaşık birkaç gün önce bebeğin başının doğum kanalına yerleşmesi üzerine rahmin yüksekliği 2-3 cm azalır. Bu durum gebe kadında rahatlama yaratır. Daha rahat nefes alıp verir. Mide ve bağırsak şikayetleri azalır. Bunun yanı sıra idrar torbasına basınç arttığı için sık idrara çıkılır. Gebeliğin 28. haftasından itibaren rahimde zaman zaman kasılmalar, sertleşmeler meydana gelir. Bunlar normaldir ve genelde ağrısızdır. Bazen ağrılı olduğunda bunlara yalancı doğum ağrısı denir. Rahmin doğuma hazırlık yaptığı bu kasılma egzersizleri son haftalarda oldukça sıklaşır.

Doğumdan bir-iki gün önce hormon düzeyindeki değişiklik nedeniyle vücuttan su atılması ve iştah azalması meydana gelir. Bu nedenle 1-2 kg. kilo kaybı görülebilir. Doğumun gerçekleşeceği gün vücutta doğumda kullanılmak üzere kullanılan enerjinin bir kısmı açığa çıkarılır. Birçok gebe kadın bu enerjiyi doğumda kullanmak yerine kendilerini zinde ve dinamik hissettikleri için temizlik, alışveriş, gezme gibi işlerde kullanır. Bu enerjinin amacı dışında kullanılması, gebe kadının doğumda kolay yorulmasına, doğumun zor ve uzun olmasına neden olabilir. Onun için gebelerin 38. haftadan itibaren kendilerini her zamankinden daha iyi ve zinde hissettiklerinde, bunun doğumun yaklaştığını belirten bir belirti olduğunu düşünüp, enerjiyi başka amaçla kullanmaları, aksine istirahat etmeleri ya da hafif işlerle oyalanmaları gerekir. Bazı gebelerde doğumdan bir-iki gün önce vücudun bağırsakları temizleme işleminden dolayı ishal meydana gelebilir.

Doğumun yaklaştığını gösteren bu belirtiler her gebe kadınca yaşanmayabilir ya da fark edilmeyebilir. Bu da normaldir.

alıntı
 
GEBELİĞİN DÖNEMLERİ VE SIKÇA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER

Gebelik özellikleri yönünden üç ayrı döneme ayrılır:
1. trimester (ilk 13 hafta)
2. trimester (14-27. haftalar arası)
3. trimester (27-40. haftalar arası) olmak üzere.


İLK ÜÇ AYDAKİ FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER ve SIKÇA SORULANLAR

• Yorgunluk, halsizlik
• Bulantı ve kusmalar
• İdrara sık çıkma
• Göğüs Hassasiyeti
• Baş ağrısı ve kendini iyi hissetmeme
• Hafif kilo artışı
• Nokta şeklinde kanama (lekelenme).
• Kasık ağrısı
• Uykuya eğilim, psikolojik huy değişiklikleri

İlk üç aylık dönem vücudumuzda önemli değişikliklerin olduğu ve gebeliğe adaptasyonun gerçekleştiği bir dönemdir. Kişi bu dönemde gebeliğin ilk heyecanını yaşarken bir takım sorunlarla da karşı karşıya kalabilir.

İLK ÜÇ AYDA SIKÇA SORULAN SORULAR

“Bu bulantılarım ne zaman bitecek?”
Gebeliğin erken dönemindeki bulantı ve kusmalarda; plasentadan salgılanan hormonlar, annenin psikolojik sıkıntıları, B6 vitamini eksikliği, gebeliğe bağlı mide-barsak sistemindeki değişiklikler, tiroid bezinin normalden çok çalışması gibi pek çok neden suçlanmıştır.
Gebelikte mide ve barsaklar, gebelik hormonlarının etkisi ile daha yavaş boşalır. Buna bağlı hazımsızlık, şişkinlik ve gaz şikayetleri olabilir.
Midesinde gebelik öncesinde ülseri olanlarda bulantı ve kusma şikayetleri daha dirençli ve uzun süreli olabilir. Ayrıca bulantı ve kusmalar, stres ve yorgunluğa bağlı olarak da artabilir.

Bulantı ve kusmalar sabahları daha sık olmakla birlikte, günün her saatinde karşınıza çıkabilir. Genelde ilk gebeliklerde, genç kadınlarda ve ikiz gebeliklerde daha şiddetlidir.
Bulantılar, çoğunlukla 4 – 8 haftalıkken başlar ve 14 – 16 haftalıkta azalır. Fakat bazı kadınlarda bulantı ve kusma 3. aydan sonra başlayabilir ve bazı kadınlarda ise tüm gebelik süresince devam edebilir. Bu tür durumlarda eğer verilen ağızdan ilaç tedavilerine rağmen problem devam ederse hastaneye yatırılarak serum ile besleme gerekebilir.

Öneriler
Gün içinde daha sık ve küçük öğünler şeklinde yemeniz bulantılarınızı azaltır. Yemekler sırasında az sıvı almak da iyileşmeye yardımcı olur. Bunları yapmanın amacı mideyi tamamen boş veya tamamen dolu tutmaktan kaçınmaktır. Çünkü her iki durum da bulantıyı arttırabilir.
Beslenme diyeti olarak katı, kuru, yağsız ve tuzlu gıdalara yönelin. Eğer tatlı veya meyve yediğinizde bulantınız olmuyorsa bunları da yiyebilirsiniz.

İlk kalktığınız zaman eğer bulantınız çoksa yataktan çıkmadan önce demli olmayan bir çay için. Yatağın başında galeta, tuzlu kraker gibi kuru şeyler bulundurun.

Sabahları yataktan ani bir şekilde kalkmayın. Gebeliğin erken döneminde sık görülen yorgunluk da bulantıyı şiddetlendirebilir.

Hoş olmayan koku ve yiyeceklerden kaçının. Özellikle mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun.

Tüm önlemlere rağmen bulantınız geçmiyorsa doktorunuza başvurun. İlaç tedavisi veya hastaneye bir süre için yatışınız gerekebilir.

”Kendimi daha sinirli, gergin ve alıngan hissediyorum”
Gebeliğin ilk 3 ayında anne adayında bazı psikolojik değişiklikler ortaya çıkabilir. Örneğin kişi çok neşeliyken aniden ağlama krizlerine tutulabilir. Bazan çok sinirliyken bazı günler sakin olabilir.

Gebelikte depresyon, aşırı alınganlıklar, aşırı uyuma isteği gibi şikayetler sık olarak görülür. Gebeliğin ilk 3 ayı gebeliğe adaptasyon dönemidir ve kişi gebeliğe uyum sağladıkça bu sorunlar da yavaş yavaş ortadan kalkacaktır.

Yine, gebeliğin son haftalarında tekrar bir takım huzursuzluklar ortaya çıkabilir. Bu huzursuzlukların kaynakları ise doğumla ile ilgili endişeler, doğum sonrası anne olmanın getirdiği tedirginlikler, bekleyen maddi ve manevi yükümlülüklerdir. Kişi sinirli, heyecanlı olabilir, uyku problemleri ortaya çıkabilir.

Öneriler
Tüm bu şikayetler geçici olan ve fazla endişe edilmemesi gereken durumlardır. Hemen hemen her kadın bu duyguları yaşar.

Benzer şekilde baba adayında da bir takım sıkıntılarla yüzleşebilirler. Eşinin durumu hakkında endişeler taşıyabilir ve konuyla ilgili bilgisi yoksa ona yardım edememenin üzüntüsünü yaşayabilir. Bu nedenle çiftler kendilerinden önce böyle bir deneyim yaşayan arkadaşları ile konuşarak onların tecrübelerinden yararlanabilirler.
Ancak unutulmamalıdır ki en profesyonel yardım konunun uzmanı olan hekimlerden alınabilir.

“Sürekli idrara çıkıyorum”

İlk üç ayda rahmin büyüyen hacmi ile birlikte
böbreklerin fonksiyonlarındaki değişimler size
idrara çıkma ihtiyacı hissi verir. Hatta
hapşırırken, öksürürken ve gülerken idrar
kaçırabilirsiniz. Bunun nedeni, büyüyen
rahmin idrar torbasına yaptığı baskıdır.

İdrar şikayetleri 4. aydan sonra hafiflese de son aylarda bebeğin başının mesaneye basısı sonucu genellikle yeniden artacaktır.




Öneriler
Sürekli idrara çıkma problemleriyle başedebilmek için; yatmadan birkaç saat önce su içmeyi kesmeniz önerilir. Böylelikle gece boyunca daha az kalkarsınız ve uykunuz bölünmez.
Ancak tüm gebelik süresince sıvı alımını azaltmanız kesinlikle önerilmez. Çünkü bol su içmenin gebelik üzerine pek çok olumlu etkisi vardır.

İhtiyaç hissettiğiniz her an idrarınızı yapın. İdrarınızı tutmak, idrar torbanızın tam olarak boşalamamasına sonucunda idrar yolları enfeksiyonuna yol açabilir. İdrar yaparken öne doğru eğilmeniz idrar torbanızın tam olarak boşalmasına yardımcı olur.
Sık idrara çıkma (pollaküri) ile birlikte idrar yaparken yanma ve sızlama (disüri) ile birlikte kasık ağrısı şikayetiniz de varsa bu durum “idrar yolu enfeksiyonu” na bağlı olabilir, hekiminize danışınız.

“Göğüslerin sızlıyor”
Östrojen, prolaktin ve progesteron adı verilen hormonlarının salgılanmasının artması gebe kadının göğüslerindeki değişikliklerin temel nedenidir. Gebeliğin ilk birkaç haftasında göğüslerinizde hafif değişiklikler hissedebilirsiniz, bunlar ağrılı olabilir.

Öneriler
Bu durumda göğüslerin uyarılmaması için yatarken sütyen giyilmesi ve meme uçlarına temastan kaçınılması bu tür şikayetleri bir ölçüde azaltacaktır.

“Başım ağrıyor ve çok halsizim”
Gebeliğin erken döneminde görülen baş ağrıları pek çok kadını rahatsız etmektedir. Kesin nedeni belli değildir, fakat gebeliğin erken döneminde görülen diğer rahatsızlıklar gibi, hormon düzeyinde ve kan dolaşımındaki değişiklikler ile psikolojik nedenler suçlanmaktadır. Baş ağrısında diğer olası nedenler ise aşırı stres ve yorgunluktur.

Gebe kaldığınızı öğrenir öğrenmez kafeini azaltırsanız veya tümden keserseniz, bu davranış değişiklikleri de sizde bir kaç gün baş ağrısı yapabilir.

Kendini iyi hissetmeme, gebe kadınlarda sık görülür ve gebelik sırasında görülen dolaşım değişiklikleri sonucu olabilir.
Gebeliğin 6. ayından sonra gelişen baş ağrıları ise ilk aylardakiler gibi masum olmayabilir. Bu dönemlerdeki baş ağrılarında öncelikle tansiyonun ölçülerek kontrol edilmesi önerilir. Çünkü “Gebeliğe bağlı hipertansiyon” ve “preeklampsi (gebelik zehirlenmesi)” bu dönemlerde anne ve bebek sağlığını tehtid eden baş ağrısı nedenleridir.

Stres, yorgunluk ve açlık da kendini iyi hissetmeme ve bayılmaların (senkop nöbetlerinin) nedeni olabilir.

Öneriler
Gebeliğe bağlı baş ağrıları, yüzün ön tarafı ve kenarlarına, burun çevresine, gözlerine sıcak kompres uygulama ile azabilir.

Ayrıca gevşeme egzersizleri, baş ağrınızı azaltmanın yanı sıra kendinizi çok iyi hissetmenize neden olur. Bu egzersizleri gözünüzü kapatıp sakin güzel bir düşünerek yapın.
İyi ve dengeli beslenme, güzel dinlenme, masaj, hafif egzersiz veya yürüyüşler de önemli ölçüde şikayetlerinizi azaltacaktır.
Söylemesi çok kolaydır ama yaşamınızdaki stresi azaltmak gebeliğinizin ilk dönemleri ile geri kalanı kolay geçirmenizi sağlayacaktır.
Ağrı kesici kullanmadan önce muhakkak doktorunuza danışın.

“Ne kadar kilo almalıyım?”
Gebelik sırasında toplam 11-14 kg alınması normal olsa da, bunun yalnızca çok küçük bir kısmı ilk üç ayda gerçekleşir (ortalama 1 kg).

Zayıf bayanlar biraz daha fazla kilo alabilirken, kilolu bayanların biraz daha az kilo almaları önerilmektedir.

Bebeğinizin tüm önemli yapıları ve organ sistemleri ilk üç ayda oluşur. Daha sonraki dönemde ise bunlar büyüyüp gelişirler ve bebeğinizde kilo artışı görülür.

İlk üç ayın sonunda, bebek ortalama 8 cm. boyunda, 20 gram ağırlığında minyatür bir insan görünümündedir. Pek çok organ sistemleri oluşmuş ve hatta çalışmaya başlamıştır bile. El ve ayak parmaklarında minik tırnaklar vardır. Eller birer bezelye tanesi büyüklüğündedir.

Bebek emme hareketleri yaparak çevresini saran sıvıyı yutar ve yuttuğu sıvıyı alttan idrar olarak çıkarır.

Gebeliğin erken döneminde birçok kadın kendisini rahatsız eden belirtilerden şikayetçidir. Bunlar genelde endişe edilecek problemler değildir, fakat hangi belirtilerin doktora başvuracak durumlar olduğunu bilmelisiniz.

“Lekelenme tarzında kanamalarım oluyor, normal mi?”
Gebeliğin tüm dönemleri içinde görülebilen kanama şikayetleri önemlidir. İlk üç aydaki hafif kanamalar genel olarak düşük tehtidine bağlı ve de %90 oranında dinlenme ile kendiliğinden geçen şikayetler olsa da siz “gebelik esnasında her türlü kanamanızın olması durumunda doktorunuza başvurunuz”.

Kanamanın olması, gebeliğinizdeki bir problemin sonucu olabilir. Ayrıca bu durum yalnız bebeğinizin değil sizin sağlığınız için de riskli durumlar yaratabilir.

“Kasıklarım ağrıyor”
İlk gebe kaldığınızda kasıklarınızda, kalça ve belinizde ağrı hissi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Rahim büyürken onu tutan bağ dokuları da gerilir. Ağrının sebebi de bu gerilmedir. Rahatsızlık verici olsa da, endişelenmenize gerek yoktur.

Öneriler
Ilık bir banyo gevşemenize ve sancılarınızın hafiflemesine yardımcı olur. Ayrıca dinlenme egzersizleri ile de rahatlayabilirsiniz. Ağrılarınız dayanılmayacak kadar şiddetliyse doktorunuza başvurunuz.


İKİNCİ ÜÇ AYDAKİ FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER ve SIKÇA SORULANLAR

• Ağrı ve yanmalar
• Cilt değişiklikleri (gebelik lekelenmeleri, cilt döküntüleri, sivilcelenmeler)
• Kabızlık
• Anemi (kansızlık)
• Bacak krampları
• Kilo artışı
• Vajinal akıntı ve enfeksiyonlar
• Aşermeler

İkinci üç aylık dönem gebeliğin 13. Haftası ile 27. Haftası arasındaki dönemdir.
“Altın dönem” olarak da adlandırılan bu dönemde gebeliğin başlangıcındaki yan etkiler azalmış ve son üç aydaki rahatsızlıklar ise henüz başlamamıştır.
Bu dönemde bulantınız azalmıştır, uykularınız düzelmiştir ve enerjiniz yerine gelmiştir. Ayrıca bu dönemde bebeğiniz size gerçek gibi gelmeye başlamıştır. 16 – 20. haftalar arasında bebeğin hareketlerini hissedebilirsiniz.

4 – 5. Aylarda artık karnınız yavaş yavaş belirmeye başlamıştır. Gardrobunuzu değiştirmenin, 14-16. haftalardan itibaren ultrasonla cinsiyeti görünür hale gelen bebeğiniz için evinizde hazırlıklar yapmanızın zamanı gelmiştir.

İKİNCİ ÜÇ AYDA SIKÇA SORULAN SORULAR

”Bebek hareketlerini ne zaman hissedeceğim?”
Daha önce doğum yapmış olan hanımlar bu konuda da tecrübelerini gösterirler. Bu hanımlar genelde 16. hafta civarında bebeğin oynadığını hissederken ilk gebeliğini yaşayanlar 18-21. haftalar arasında bu duyguyla tanışırlar.

Anne adayları bebeğin oynama hareketlerini, “içlerinde bir kuşun kanat çırpışına” benzetebilirler. Bebeğin oynaması anne-baba adaylarına huzur ve mutluluk verici bir olaydır. 4. aydaki bebeğin boyu 15 cm, ağırlığı yaklaşık 150 gramdır.

6. ayın sonunda ise bebeğin boyu 30 cm., ağırlığı ise 900 gramı bulur. Bebek bu dönemden sonra hızlı bir büyüme temposuna girmiştir ve doğuma kadar kilosu yaklaşık üç kat artacaktır.

”Karnımda ağrı ve yanmalar hissediyorum”
İkinci üç aylık dönemde uterusun (rahmin) genişliğinde hızlı bir artışı farkedersiniz.

Kadın rahmi, vucüdumuzda kendi büyüklüğünün üstüne bu kadar fazlasına çıkıp doğumdan sonra tekrar eski haline dönebilen tek organdır.

Uterus (rahim) büyürken, vücudunuzun içinde o bölümde olan diğer organlar normal yerlerinden birazcık uzaklaşacaklardır. Bu nedenle bu organları tutan kas ve bağ dokularında aşırı bir gerilme olacaktır. Bu organ büyüme ve gerilmeleri anne adayını rahatsız edebilir.

Bu dönemde görülen ağrı ve yanmaların esas nedeni uterusun ağırlığı ve genişliğindeki artış ile gebelik hormonlarıdır.

”Belimde ve sırtımda ağrılar oluyor”
Gebelik sırasında kalça bölgenizdeki kemiklerin arasındaki eklemler yumuşayıp gevşerler. Bunlar doğum sırasında bebeğin bu bölgeden geçebilmesi için bir hazırlıktır.

Bu dönemde, rahminizin ağırlığı artar ve ağırlık merkezinin yeri değişir. Bunun sonucu olarak zamanla ve belki hiç farkında olmadan, vücut şekliniz ve yürüme şekliniz değişir. Ağırlık merkezindeki değişiklikler sırt ağrılarına neden olur.

Öneriler
Şikayetlerinizi en aza indirmek için oturmanıza, kalkmanıza ve yürümenize dikkat edin, kendinizi fazla zorlamayın, ağır yük kaldırmaktan kaçının ve ağrılarınızın arttığı durumlarda uzanarak dinlenin.

Ayrıca bel ve sırt sağlığını olumsuz etkileyen topuklu ayakkabı giymekten kaçının. Her zaman için düz ve mümkünse ortopedik tabanlı ayakkabıları tercih edin.

Karın bölgenizdeki kasları çalıştırmak için yapılan egzersizler bel ve sırt ağrısının azalmasına yardımcı olacaktır.

”Kasıklarımda ağrılar oluyor”
İkinci dönemdeki alt karın bölgesindeki ağrıların nedeni, genişleyen rahmin kaslarının ve rahmin çevresindeki asıcı bağ dokusunun gerilmesidir. Bu durum tıbbi literatürde “Round ligament ağrısı” olarak geçer.

Ayrıca daha önceden karın bölgesine uygulanan bir ameliyat geçirmişseniz ağrının nedeni buradaki iç yapışıklıkların gerilmesi de olabilir.

Gebelik sırasında bazen appendisit veya safra kesesi taşı (kolesistit) nedenli ani ağrılar farklı yerlerde ve şekillerde oluşabilir. Bu ağrıların farklı yerde oluşmasının nedeni, büyüyen rahmin bu organları bulundukları yerden başka tarafa itmesidir.

Öneriler
Kasık bölgesindeki ağrı bebeğiniz ve sizin için bir tehdit oluşturmasa da, bu şikayetinizin fazla ve uzun süreli olması durumunda mutlaka doktorunuza bildirin. Çünkü bu ağrıların nedeni (erken gebelik haftalarında) dış gebelik, düşük tehlikesi ve ileri gebelik haftalarında erken doğumun başlangıcı olabilir.
Kasık ağrınız şiddetli ise, oturma veya yatma veya alacağınız sıcak bir duş şikayetinizi bir ölçüde azaltabilir.

”Bacaklarımda kramplar oluyor”

Bacaklardaki kramplar genelde 3. Aydan
sonra sık görülür. Özellikle geceleri oluşur
ve hatta bazen uykudan uyandıracak kadar
şiddetlidir.

Bacak kramplarının kesin nedeni belli
olmamakla beraber kalsiyum ve
magnezyum azlığı genel olarak
suçlanmaktadır.

Öneriler
Bacak krampları sizi çok rahatsız ederse, öncelikle kalça kaslarınızı gerici egzersizler yapın. Uzun süre oturmaktan veya uzun süre yürümekten kaçının. Eğer aniden kramp girerse, dizinizi gererek ayağınızı hafifçe yukarı kaldırın.
O bölgeye masaj, sıcak uygulamalar rahatlatıcı olabilir. Bazı hekimler tarafından hastalara kalsiyum, magnezyum veya B6 vitaminleri reçete edilebilmektedir.

”Midem yanıyor”
Mide yanmasının en sık sebebi, “reflü” olarak bilinen mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçmasıdır. Bunun sonucunda mide asitleri yemek borusunu tahriş eder.

Gebelikte reflü’nün normalden daha sık olarak karşımıza çıkmasının bir kaç ayrı nedeni vardır. En önemli neden büyüyen uterusun (rahmin) mideyi yukarıya itmesidir.

Diğer bir neden, sindirim sisteminin çalışması hormonların (özellikle progesteron hormonu) etkisi altında yavaşlaması sonucunda yemek borusunda dalga şeklinde hareketlerle ilerleyen yiyeceklerin gidişi gebelik sırasında yavaşlamaktadır. Midenizin boşalması gecikmekte ve yiyecekler sindirim sisteminden daha yavaş boşalmaktadır. Bunun sonucunda hazımsızlık, şişkinlik ve bulantı hissi gibi şikayetler de görülebilecektir.

Ayrıca mide ile yemek borusu arasındaki büzücü kas yine gebelikte artan progesteron hormonu etkisiyle gevşemekte ve mide asid içeriği yemek borusuna geçerek göğüste yanma şikayetine yol açabilmektedir.

Öneriler
Bulantı ve kusmayı önlemek için, az az ve de sık sık beslenin. Fazla asidli gıdalar ile aşırı acılı, ekşili, baharatlı, yağlı gıdalardan uzak durun. Fazla miktarda çay, kahve ve çikolatadan sakının.

Kızartma türü gıdalar yerine haşlama türü gıdaları tercih edin. Soda içmeniz bazan şikayetlerinizi azaltabilir.

Ayrıca mide yanmanızı artıran ani öne eğilmeler gibi hareket ve pozisyonlardan kaçının. Hatta geceleri yatarken başınızın altına bir yastık daha koyup başınızı biraz daha yükseltebilirsiniz.

Her şeye rağmen mide yanmanız çok fazla ise doktorunuz size bir takım antiasid ilaçlar verebilir, fakat doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayınız.

”Cildim eskisi gibi değil”
Gebelik sırasında salgılanan bazı hormonlar cildinizde belirli değişikliklere neden olur.

En sık karşılaşılan problem vucüttaki bazı bölgelerde belirginleşen cildin kahverengileşerek kararmasıdır. Bu durum en sık olarak yüzde (kloasma, gebelik maskesi), göğüs uçları, karın, kasık ve göbek çevresi bölgelerinde ortaya çıkar.

Ciltteki bu kararmaların gerçek nedeni belli olmamakla beraber, gebelikte salgısı artan estrojen hormonuna bağlı olduğu düşünülmektedir.

Öneriler
Gebelik sırasındaki cilt kararmaları, güneş ışığı veya diğer ultraviole ışıklara maruz kalmakla daha da artabilir.

Bu yüzden gebelik sırasında durumda fazla güneşte kalmayın ve hatta yaz aylarında dışarıda olduğunuz zamanlarda öncelikle yüzünüzü yüksek koruma faktörlü kremlerle koruyun.

Bol miktarda kar olan ortamların da yaz aylarındaki güneş ışığı gibi yüksek dozda ultraviole içerdiğini unutmayın.

Ciltteki kararmalar doğumdan sonra bir miktar azalsa da soluk bir şekilde kalıcı da olabilir. Bu durumda doğumdan sonra dermatologlar tarafından bazı tedaviler uygulanabilmektedir.

Gebelik sırasında ciltteki esmerleşmelere ilaveten el ayası ve ayak tabanlarında kızarıklıklar, vucutta bazı kaşıntılı ve döküntülü rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir. Pek çok şikayet tedaviye gerek kalmaksızın gebeliğin doğal sürecinde kendiliğinden kaybolup gider.

”Kabızlık oluyor”
Kabızlık, gebelikte görülen sık görülen bir problem olup en sık nedeni sindirim sisteminin genel olarak yavaşlaması ve büyüyen uterusun (rahmin) bağırsakların son kısmına yaptığı baskıdır.

Ayrıca kabızlık gebeliğin son dönemlerinde hemoroid (basur) ve anal fissür (makatta çatlama) oluşumunu da artırır.

Öneriler
Bu problemle başetmenin en önemli yolu diyetinizi düzenlemektir. En önemli tedavi ve kabızlıktan korunma yöntemi liften zengin beslenme ve bol sıvı tüketimidir.

Her türlü çiğ sebze ve meyveyi bol miktarda almanızda yararlar mevcuttur. Ayrıca bağırsakların rahat çalışması için bolca kayısı, erik, incir kompostoları ve doğal meyve suları içebilirsiniz.

Sabah kahvaltısından önce aç karınla bir bardak ılık su içiniz. Bol miktarda sıvı tüketimi anne ve bebek sağlığı ile gebeliğin normal gidişatı açısından pek çok yarar sağlar.

Tüm bunlara ek olarak yaptığınız egzersizi artırmanız da bu probleminizin azalmasına yardımcı olabilir. Özellikle açık havada yapılan bir saatlik yürüyüşler kendinizin ve gebeliğinizin sağlığı açısından önemlidir. Bu dönemde de doktorunuza danışmadan müshil ya da benzeri etkili ilaçlar almayınız.

”Kansızlık şikayeti”
Bebeğin gebelik sırasında artan ihtiyaçları vücudunuzun demir gereksinimini fazlalaştırır. Gebelik öncesinde günlük demir ihtiyacınız 15 mg. kadarken gebelikte bunun 2 katına gerek vardır. Genel olarak besinlerle alınan demir yeterli gelmeyeceğinden dolayı ilave demir haplarına gerek vardır.

Gebe kadınlarda anemi (kansızlık); yorgunluk, güçsüzlük, çarpıntı, üşüme, nefes darlığı, baş dönmesi ve vucut direncinin azalması gibi sıkıntılara yol açabilir.

Öneriler
Aneminin tek tedavisi demir almaktır. Bu yüzden gebeliğin 16-18. haftasından itibaren her gebe ilave olarak demir almalıdır.
Ayrıca demirden zengin gıdaların tüketilmesinde fayda vardır. Kuru baklagiller, karaciğer, dalak, yürek, kırmızı etler, pekmez, yumurta gibi gıdalar demir açısından zengindir.

Anemi ile ilgili detaylı bilgi almak için tıklayınız >>>

“Aşermelerim oluyor”
Gebelikte turşu, limon, muz, karpuz, soğan gibi bir takım yiyeceklere karşı aşırı istek doğması aşerme olarak bilinir.

Çok arzuladığınız bu yiyecekleri sindirim düzeninizde bozukluğa neden olmuyorsa ve aşırı kalorili değilse uygun miktarda yemenizde bir sakınca yoktur. Aşermelerin neden kaynaklandığı bilinmemektedir.


ÜÇÜNCÜ ÜÇ AYDA GÖRÜLEN FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER ve SIKÇA SORULANLAR

• Halsizlik, yorgunluk
• Çarpıntı
• Nefes darlığı
• Psikolojik problemler, gerginlik
• Karın, sırt, bel, kasık ağrıları
• Mide ekşime ve yanmaları
• Bacak krampları
• Uykusuzluk
• Sık idrara çıkma ve idrar kaçırma problemleri
• El ve ayak parmak uçlarında uyuşmalar
• Varisler
• Bacaklardaki ödemler

Son üç ay, şikayetlerin yeniden alevlendiği 27 ile 40. gebelik haftaları arasındaki dönemdir.
Bu dönemdeki şikayetlerin pek çoğundaki neden, rahimin hacimsel büyümesidir. Ayrıca gebeliğin şikayetlerinin artması yanında bebekle ilgili risklerin de en fazla olduğu dönemdir.

Bu dönemdeki psikolojik şikayetlerin ve uykusuzluğun genel olarak nedenleri, doğum ile ilgili endişelenme ve korkular, doğum sonrası anne ve baba olmanın getireceği maddi ve manevi yükümlülükler ile gebeliğin büyümesine bağlı hissedilen rahatsızlıkların artışıdır.

ÜÇÜNCÜ ÜÇ AYDA SIKÇA SORULAN SORULAR

”Hemoroid (Basur) oldu”
Hemoroid, makadda toplardamarların genişlemesi sonucu kanın o bölgede göllenmesidir.

Gebelikte hemoroidlerin sık olarak görülmesinin sebebi rahmin büyümesiyle anal (makadi) bölgeden gelen toplardamarlara karşı oluşan basınçtır.

Ayrıca gebelikteki hormonlar, kabızlık ve kilo artışı da sebepler arasındadır. Pek çok kadında hemoroid ilk kez gebelikte ortaya çıkarken pek çoğunda ise önceden olan hafif şikayetler daha belirgin hale gelir. En sık problemler makadda ağrı, kanama, kaşıntı ve akıntıdır.

Öneriler
Gebelik sırasında ortaya çıkan hemoroid şikayetleri ile baş edebilmek için öncelikle kabızlıktan korunmak amacıyla sebze, meyve gibi bol lifli beslenmenin yanında çok miktarda su ve sıvı tüketimi önemlidir.

Bunun yanısıra;
Her tuvalet sonrası anal bölgeyi çok iyi temizleyin, yumuşak tuvalet kağıtları kullanın.

Sabah akşam 20-30 dakika ılık oturma banyoları yapabilirsiniz.
Özellikle sert sandalyeler üstünde uzun süre oturmayın.
Uzun süre sürekli ayakta durmayın, ama yürüyüş yapabilirsiniz.

Tüm önlemlere rağmen şikayetleriniz geçmezse doktorunuzu bilgilendirin. Kabızlık önleyici tedavi veya makad bölgesine lokal krem, fitil tedavisi uygulanabilir.

”Varislerim arttı”
Gebeliğin özellikle son dönemlerinde bacaklarda ve genital bölgede varisler ortaya çıkabilir.

Varis oluşumundaki en önemli mekanizma, büyüyen rahmin bacaklardan gelen toplardamarlara bası yapması sonucu kanın bacaklarda göllenmesiyle toplardamarlarda genişlemelerin oluşmasıdır.

Ayrıca bazı gebelik hormonları da bu gelişimi arttırmaktadır.
Tüm bunlara ek olarak genetik faktörler, obesite (şişmanlık), uzun süreli ayakta kalmayı gerektiren meslekler, sigara da varis oluşumuna zemin hazırlar.

Oluşan varisler gebelerde ağrı, ödem (şişlikler) yapabilir ve hatta enfeksiyona eğilimlidirler.

Öneriler
Varis oluşmaya başlandığında yapılması gerekenler; yatarken bacakların altına yastık konularak yükseltilmesi (elevasyon), külotlu varis çoraplarının giyilmesi ve uzun süreli, hareketsiz ayakta kalmaktan kaçınılmasıdır.
Günde bir saat yürüyüş ve akşamları 15-20 dakika süreyle bacakları hafif soğuk suda dinlendirme de şikayetlerin giderilmesinde yararlı olacaktır.

”Bacaklarımdaki ödemler (şişlikler) arttı”
Büyüyen rahmin bacaklardan dönen kan üzerine bası yapması sonucunda gebeliğin özellikle son dönemlerinde görülen ödemler genelde ciddi bir sorun oluşturmaz.

Öneriler
Son dönem ödemlerini azaltmak için ise uzun süreli hareketsiz bir şekilde ayakta kalmamak, tuz tüketiminde aşırıya kaçmamak ve dinlenirken ayakların altına bir yastık konup yükseltilmesi önerilmektedir.

Ödemlere el ve yüzlerdeki şişliklerin de eklenmesi preeklampsinin bir işareti olabilir. Bu durumda mutlaka doktorunuzu arayınız.

“İdrar kaçırmalarım oluyor”
Büyüyen rahmin ve rahim içinde bebeğin büyüyen başının idrar torbası üzerine uyguladığı basınç, özellikle son aylarda idrar kaçırmanıza (inkontinens) neden olabilir.

Bu rahatsız edici yakınma gülme, hapşırma, öksürme veya ağır yük kaldırma gibi durumlarda artabilir. Doğum sonrası genellikle kaybolur.

Öneriler
İdrar torbanızı sıkıştığınız her an boşaltın, yani sık sık tuvalete çıkın, hiçbir zaman içeride idrar bırakmayın.

İdrar kaçırma, idrar yaparken yanma veya kasık ağrısı ile birlikteyse idrar yolu enfeksiyonuna da bağlı olabilir. Doktorunuzu bilgilendirin.

:enbuyukkk: a.s.
 
Gebelıkte Tıbbı Sorunlar


Çoğu kadın hamileliği önemli şikayetleri olmadan geçirir. Ancak kadınların küçük bir bölümü için, bu 9 aylık deneyim sorunsuz değildir. Şeker ya da yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalığınız varsa, kendinizin ve bebeğin sağlığı için hamileliğiniz boyunca özel dikkat gösterin. Hamilelik sağlıklı bir kadını hastalığa karşı bağışık hale getirmez. Hamile olmadan önce sağlıklı olan bazı kadınlarda 9 ay içinde hastalık gelişmektedir.
Şeker hastalığı bir kadının hamile kalmasını önlemez, ama 1922 de insülinin bulunmasından önce şeker hastalarının çoğu doğuramayacak durumdaydı. Hamile kalanlar ya çocuğu aldırıyorlar ya da hamilelik sırasında ölüyorlardı. Daha sonraki yıllarda, sonuç şeker hastası kadınlar için o kadar kötü olmadığı halde, bebekleri için durum yine de iyi değildi.

Bugün bir şeker hastasıysanız, değerinin dikkatle ölçülmesi ve insülin enjeksiyonlarının uygun bir şekilde ayarlanması yoluyla kan şekeri konsantrasyonunuzun sıkı bir denetim altında tutulması koşuluyla, sağlıklı bir bebeğe sahip olma şansınız çok yüksek . Bu denetim olmazsa, fazla kan şekeri plasentaya gider ve ceninin kan şekeri miktarında bir artışa neden olur. Bu da, bir büyüme hormonu olan insülini üretmek üzere cenin pankreasını harekete geçirir. Şeker hastalığı kontrol altında olmayan annelerin bebekleri çok büyüktür ve bu, sancıları ve doğumu zorlaştıran tipik bir özelliktir. Daha fazla doğum kusurları olmaktadır ve şekere eğilimlidirler. Ayrıca, bu bebeklerin bazıları metabolik sorunlar nedeniyle doğumdan önce ölmektedir.

Şekerli anne için, hastalıkla ilişkili riskler enfeksiyon, doğum sonrası kanama, kalp ve akciğer sorunları ve şeker hastası olmayan annelere göre 4 kat fazla preeklampsi riskidir.

Normal olarak, bir kadının hamile kalabileceği bir yaşta ortaya çıkan şeker hastalığı insüin tedavisini gerektirir.

Bazen şeker hastası olmayan kadınlarda hamilelik sırasında gebelik şekeri denilen bir hastalık ortaya çıkar. Şeker hastalığının bu biçimi de dikkatli kontrolü gerektirir, ama insülin enjeksiyonunu gerektirmez; genellikle bebek doğduktan sonra geçer.

Şeker hastasıysanız, riskin yüksek olduğu gebeliklerde uzmanlaşmış bir doğum uzmanı-na başvurun. Daha önce 4 kilodan fazla gelen bir bebeğiniz olduysa, ölü doğum yaptıysanız, ailede şeker hastalığı varsa ya da idrarınızda şeker çıkarsa, doktorunuz şeker hastalığı için bir tahlil yapar.

Şeker hastası hamile kadın, kan şekerini denetim altında tutmak için katı bir diyet uygulamalıdır. Bu etkili olmazsa, insülin iğneleri gereklidir. Şu anda mevcut kan testleri, diyetin ve kan şekerinin ne kadar iyi kontrol edildiğinin belirlenmesine olanak sağlamaktadır. Şekerinizin sıkı bir denetimiyle, bebeğinizin hemen hemen normal boyutlarda doğması büyük bir olasılıktır. Bazen bebek çok büyük olduğu için ya da rahim ortamı bebek için zararlı hale geldiği için sezaryenle erken doğum gerekli olur.

Yüksek tansiyon hamilelikte sık görülen ve potansiyel olarak tehlikeli bir sorundur. Yüksek tansiyonu olan annelerin bebekleri genellikle daha küçüktürler ve daha küçük plasentaları vardır. Cenin ölümü oranı genel nüfusa göre daha yüksektir.

Bazı kadınlar doğal olarak yüksek tansiyonludur; bazılarında kan basıncındaki bu ani yükselişten hamilelik sorumludur.

Yüksek tansiyonunuz olduğu halde şikayetiniz olmayabilir. Durum her doğum öncesi muayenesinin bir parçası olan rutin kan basıncı kontrolü sırasında kolaylıkla teşhis edilir.

Tansiyonu çok yüksek olmayan kadınların genellikle hamilelikte büyük sorunları olmaz. Bazılarında, kan basıncı artmaya devam eder, sıvı vücutta birikmeye başlar ve idrarda protein bulunur. Buna preeklampsi denir ve genellikle hamileligin 20. haftasından sonra ortaya çıkar. Ardından havale nöbetleri eklenir (eklampsi). Bu hayati bir tehlike demektir ve anne ile çocuğun ölümüyle sonuçlanabilir.

Bu nedenle yüksek tansiyonun denetlenmesi önemlidir. Bu, sık sık muayene olmak, böbreklerinizin doğru çalışıp çalışmadığını belirlemek için kan ve idrar testleri yaptırmak ve bebeğinizin uygun gelişip gelişmediğini değerlendirmek için tekrar tekrar ultrason çektirmek anlamına gelir.

Bazen yatak istirahati öğütlenir. Kan basıncınız çok yüksekse, ilaç önerilebilir.

Astım yetişkinlerin yüzde 3 ünü etkileyen kronik bir solunum hastalığıdır.

Hamilelik sırasında astımın seyrini öngörmek zordur. Bazı kadınlarda hastalık hamilelikle birlikte kötüleşir, bazılarında iyileşir, diğerlerinde ise pek değişmez.

Astımınız varsa, hamilelik sırasında solunum enfeksiyonlarına daha eğilimli olabilirsiniz. Hamileliğin duygusal stresi nöbetlerinizi şiddetlendirebilir. Ancak, astımlı kadınların çoğu bebeklerini güvenli bir şekilde taşıyabilmektedirler.

Astımı olan birçok kadın ilaca ihtiyaç duyar. Astım ilaçlarının çoğu hamilelikte kullanım için güvenlidir. Ama, çok miktarda iyodür içeren ilaçlardan kaçının; uzun süre alındığında bu ilaçlar bebeğinizin tiroid bezinde sorunlara yol açabilir.

Kalp rahatsızlıkları tüm hamile kadınların yüzde 1 kadarında ortaya çıkar. Potansiyel olarak ciddi bir komplikasyon olduğu halde, kalp rahatsızlığı olan kadınların birçoğu başarılı hamilelikler geçirmekte ve sağlıklı bebeklere sahip olmaktadır.

Hamilelik kalbinizin ve diğer organlarınızın aşırı çalışmasına neden olur. Bu nedenle, daha önceden bir kalp rahatsızlığınız varsa, bu fazla yük kalp yetmezliğine neden olabilir. Özellikle kapakları içeren bir kalp sorununuz varsa, hamile kalmadan önce hamileliğin risklerini mutlaka doktorunuzla görüşün.

Genel olarak, diğer açılardan sağlıklıysanız ve kalp yetmezliği belirtisi yoksa, muhtemelen başarılı bir hamilelik geçirecek ve sağlıklı bir bebeğe sahip olacaksınız.

Aşırı kilo alma, aşırı su tutulması ve anemi, kalp rahatsızlığı olan bir kadın için özellikle tehlikeli olabilir ve bu sorunlardan kaçınmak için mümkün olan her şey yapılmalıdır. Bazı durumlarda hamileliğin bir bölümünde yatak istirahati önerilebilir.

Nöbetler (epilepsi) , ilaçla denetlendiğinde genel olarak hamileliği etkilemezler. Ancak hamileliğin başlarında ağır mide bulantısı ve kusma antikonvülsan ilaçlarınızı almanızı engelleyebilir. Bu da, nöbet riskini arttırabilir.

Nöbetleri denetlemeye yönelik ilaçlar nadiren doğum kusurlarına yol açarlar ve erken doğum, düşük doğum kilosu ve bebek ölümü riskini arttırırlar. Bazı ilaçlar diğerlerinden daha kötüdür, bu nedenle nöbetli bir rahatsızlığınız varsa ve hamileliği düşünüyorsanız, bu tür rahatsızlıkların tedavisinde deneyimli bir doktora başvurun.

Cilt sorunları sıkıntı yaratmakla birlikte genellikle hamilelik sırasında bir risk oluşturmazlar. Şiddetli kaşıntı (pruritus) olduğunda genellikle bütün vücutta olur. Pruritusun bir biçimi genellikle karnın çevresinde görülen ve sonra kalçalara, kaba etlere ve üst kollara yayılan küçük kırmızı lekeler olarak belirir.

Pruritus varsa kaşımaktan kaçının, çünkü enfeksiyona yol açabilir. Bölgeyi yumuşak bir sabunla yıkayın. Şikayetiniz fazlaysa doktorunuz kortizonlu bir merhem önerebilir.

Pruritusun ilk hamilelikte ortaya çıkması daha büyük olasılıktır.

Hamilelik sırasında vücudunuzda sık sık renk değişiklikleri olur. Yüzünüzde ya da vücudunuzun başka yerlerinde kahverengimsi lekeler fark edebilirsiniz. Yüzdeki renk değişikliği, bazen hamilelik maskesi olarak adlandırılır.

Bu lekeler genellikle ama her zaman değil bebek doğduktan sonra kaybolur.



alıntı...
 
X