GENÇLİĞİ TEHDİT EDEN KORKUNÇ TABLO
Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan, son zamanların tartışma konusu olan öğrenci evleriyle ilgili çarpıcı bir analiz kaleme aldı. İşte Tan'ın o analizi:
Bir gazetede çıkan haber üzerine konuşan Başbakan Erdoğanın öğrenci evleri ve yurtlarıyla ilgili sözleri son günlerin en çok konuşulan tartışma konusu oldu. Bu konunun esası nedir ve hükümet ne yapmak istiyor? İlk bakışta özel hayata müdahale mi edilmek isteniyor kaygısı ve endişesine yol açan açıklamalarla ilgili işin esasını anlamak için İçişleri Bakanı Muammer Gülerin konuyla ilgili açıklamalarının iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Yaptığımız araştırmalar ve edindiğimiz bilgiler gösteriyor ki, İçişleri Bakanı'nın da Başbakan'ın da açıklamadığı karanlık bir tablo ile karşı karşıyayız. Gelişmelerin arka planı açıklanmadığı için de yapılan konuşmalar özel hayata müdahale mi edilecek endişesine yol açtı?
Peki bu konunun temelinde neler var? 1980 öncesi ülkede sağ-sol çatışmalarını organize eden, laik-irtica, Alevi-Sünni çatışmaları için provokasyonlar tertip eden, 2006-2007 yıllarında sözüm ona Cumhuriyet mitingleri düzenleyerek ülkenin demokratikleşmesini ve gelişmesini engellemeye çalışan odaklar, çalışmaya devam ediyorlar. PKK konusunda Çözüm Süreci başlamasından sonra bu sene Haziran ayında adına Gezi denilen provokasyonlar yapılmıştı. Amaçlarına ulaşamadılar. Bu kesimler Sonbahar sıcak geçecek dediler ama deşifre oldukları için Gezideki gibi taraftar bulamadılar. Çırpınmaya devam ediyorlar.
Yukarıda sıraladığımız eylemleri organize eden odakların taraftar ve militan toplamak için kullandıkları çeşitli yöntemler var. Bunlardan biri de öğrencileri devşirerek militan ve taraftar olarak kullanmak. Şimdi bu yöntemi eskisinden daha fazla uygulamaya başladıkları anlaşılıyor.
Bazı çağdaş görünümlü vakıf ve dernekler evler ve yurtlar açıyorlar. Bu evlerde ve yurtlarda kalan öğrencilere burs veriyorlar. Bursu vermenin şartı olarak da gençleri kızlı-erkekli aynı evlerde veya yasadışı yurtlarda ya da apartlarda kalma şartını ileri sürüyorlar. Bu yöntemdeki maksat, gençlerin ve toplumun aile ve ahlak değerlerini aşındırmak sonra da gençleri ailelerinden koparmak. Bu mekanlarda gençler bu toplumun ahlak anlayışına mugayir hatalara düşürülüyor. Gençlerin bu halleri video veya fotoğrafla kaydediliyor. Sonra da bu görüntüler o gençlere şantaj olarak kullanılarak örgütün ağından uzaklaşması zorlaştırılıyor.
Örgütün ağına düşen gençler bir süre sonra kurtulmak isteseler bile kurtulamayabiliyorlar. Ülke çapında bu şekilde kullanılan bin 100'ün üzerinde öğrenci evinin tespit edildiği belirtiliyor. Çocuklarını okula gönderdiklerini ve onların okuduklarını düşünen aileler bir süre sonra kendi evlatlarını bir nevi kaybetmiş oluyorlar. Evlatlarını DHKP-Cye kaptırmış ailelerin feryatlarını, çığlıklarını geçtiğimiz aylarda hep beraber seyrettik. Hatta bu konuda mücadele için dernekler bile kurulmuştu.
Kız-erkek birlikte bu şekilde yaşayan evlerdeki öğrencilerin yüzde 96sının aileleri çocuklarının buralarda böyle yaşandığından habersiz durumdalar. Yapılan araştırmalar bunu gösteriyor.
Bazı karanlık yapıların burs vererek devşirmeye çalıştıkları onbinlerce genç mevcut. Bu örgütlü yapıların Türkiye genelinde şartlı burs verdikleri ve kullanmaya çalıştıkları öğrenci sayısının 47 binden fazla olduğu ifade ediliyor.
Son bir iki sene içinde üniversitede okuyan kız öğrencilerdeki kürtaj oranının büyük miktarda artış gösterdiğine dair ürkütücü istatistikler var. ODTÜde olay çıkarmaya çalışan öğrenci gruplarının çok önemli bir kısmı sözünü ettiğimiz karanlık grupların az önce anlatmaya çalıştığımız evlerinde ve diğer mekanlarda örgütlendirildikleri tespit edilmiş durumda.
Öte yandan 13 binden fazla öğrenci velisinin, emniyet, kaymakamlıklar ve valiliklere müracaat ederek, evlatlarının bu karanlık yapılardan kurtarılmasını istedikleri belirtiliyor. Şikayetçi olan ailelerin profiline bakıldığında büyük kısmının Gezi eylemlerinde başrol oynayan gruplara yakın kişiler olduğu anlaşılıyor. Bu da gösteriyor ki Gezi eylemlerinde istismar edilen toplum kesimleri, kendi üzerlerinden oynanan oyunları çözmüş durumdalar ve evlatlarının da bu örgütler tarafından heba edilmesini istemiyorlar.
PKK, DHKP-C ve TIKKO gibi terör örgütleri, anlatmaya çalıştığımız yöntemleri yaygın şekilde kullanıyorlar.
ÇYDD ve Aydınlık gibi örgütlerin muhatabı olan grupların de çok dikkatli olmaları gerekiyor. Bunlara terör örgütü demiyoruz. Ancak buralardaki yöntemlerin gençleri nerelere savuracağı konusunda ciddi endişeler var.
Bu noktada en büyük görev ve sorumluluk ailelere düşüyor. Anne babalar okula gönderdiklerini düşündükleri evlatlarının bir süre sonra yasa dışı bir örgütün militanı olduğunu duymak istemiyorlarsa, çocuklarının nerde kaldıklarını, nereden burs, yardım ve destek aldıklarını ve arkadaş çevrelerinin kimlerden oluştuğunu gözetmeleri gerekiyor.
Elbette devletin alması gereken tedbirler de vardır. Ama en etkili tedbir ailelerin alacağı tedbir olacaktır. Hiç kimse çağdaşlık ve özgürlük kılıfı altında gençlerin heba edilmesini savunmamalıdır. Hiç kimse gençliğin hatalardan korunması çabasını özel hayata müdahale olarak göstermeye çalışmamalıdır. Anayasanın 58. Maddesi bu sorumluluğu devlete dikte ediyor.
Devlet, gerçek manada özel hayata müdahale ederse hep beraber karşısına çıkarız. Bu olay nedeniyle özel hayata müdahale ediliyor yaygarasını koparanların kimler olduğuna dikkat edecek olursak hemen hemen hepsinin yakın tarihte, devletin gerçek manada, özel hayata müdahalesini savunanlar olduğunu görürüz.
Bize yutturmaya çalışmasınlar..
Gençliğimize sahip çıkmalıyız.
Alper TAN
08.11.2013
Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan, son zamanların tartışma konusu olan öğrenci evleriyle ilgili çarpıcı bir analiz kaleme aldı. İşte Tan'ın o analizi:
Bir gazetede çıkan haber üzerine konuşan Başbakan Erdoğanın öğrenci evleri ve yurtlarıyla ilgili sözleri son günlerin en çok konuşulan tartışma konusu oldu. Bu konunun esası nedir ve hükümet ne yapmak istiyor? İlk bakışta özel hayata müdahale mi edilmek isteniyor kaygısı ve endişesine yol açan açıklamalarla ilgili işin esasını anlamak için İçişleri Bakanı Muammer Gülerin konuyla ilgili açıklamalarının iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Yaptığımız araştırmalar ve edindiğimiz bilgiler gösteriyor ki, İçişleri Bakanı'nın da Başbakan'ın da açıklamadığı karanlık bir tablo ile karşı karşıyayız. Gelişmelerin arka planı açıklanmadığı için de yapılan konuşmalar özel hayata müdahale mi edilecek endişesine yol açtı?
Peki bu konunun temelinde neler var? 1980 öncesi ülkede sağ-sol çatışmalarını organize eden, laik-irtica, Alevi-Sünni çatışmaları için provokasyonlar tertip eden, 2006-2007 yıllarında sözüm ona Cumhuriyet mitingleri düzenleyerek ülkenin demokratikleşmesini ve gelişmesini engellemeye çalışan odaklar, çalışmaya devam ediyorlar. PKK konusunda Çözüm Süreci başlamasından sonra bu sene Haziran ayında adına Gezi denilen provokasyonlar yapılmıştı. Amaçlarına ulaşamadılar. Bu kesimler Sonbahar sıcak geçecek dediler ama deşifre oldukları için Gezideki gibi taraftar bulamadılar. Çırpınmaya devam ediyorlar.
Yukarıda sıraladığımız eylemleri organize eden odakların taraftar ve militan toplamak için kullandıkları çeşitli yöntemler var. Bunlardan biri de öğrencileri devşirerek militan ve taraftar olarak kullanmak. Şimdi bu yöntemi eskisinden daha fazla uygulamaya başladıkları anlaşılıyor.
Bazı çağdaş görünümlü vakıf ve dernekler evler ve yurtlar açıyorlar. Bu evlerde ve yurtlarda kalan öğrencilere burs veriyorlar. Bursu vermenin şartı olarak da gençleri kızlı-erkekli aynı evlerde veya yasadışı yurtlarda ya da apartlarda kalma şartını ileri sürüyorlar. Bu yöntemdeki maksat, gençlerin ve toplumun aile ve ahlak değerlerini aşındırmak sonra da gençleri ailelerinden koparmak. Bu mekanlarda gençler bu toplumun ahlak anlayışına mugayir hatalara düşürülüyor. Gençlerin bu halleri video veya fotoğrafla kaydediliyor. Sonra da bu görüntüler o gençlere şantaj olarak kullanılarak örgütün ağından uzaklaşması zorlaştırılıyor.
Örgütün ağına düşen gençler bir süre sonra kurtulmak isteseler bile kurtulamayabiliyorlar. Ülke çapında bu şekilde kullanılan bin 100'ün üzerinde öğrenci evinin tespit edildiği belirtiliyor. Çocuklarını okula gönderdiklerini ve onların okuduklarını düşünen aileler bir süre sonra kendi evlatlarını bir nevi kaybetmiş oluyorlar. Evlatlarını DHKP-Cye kaptırmış ailelerin feryatlarını, çığlıklarını geçtiğimiz aylarda hep beraber seyrettik. Hatta bu konuda mücadele için dernekler bile kurulmuştu.
Kız-erkek birlikte bu şekilde yaşayan evlerdeki öğrencilerin yüzde 96sının aileleri çocuklarının buralarda böyle yaşandığından habersiz durumdalar. Yapılan araştırmalar bunu gösteriyor.
Bazı karanlık yapıların burs vererek devşirmeye çalıştıkları onbinlerce genç mevcut. Bu örgütlü yapıların Türkiye genelinde şartlı burs verdikleri ve kullanmaya çalıştıkları öğrenci sayısının 47 binden fazla olduğu ifade ediliyor.
Son bir iki sene içinde üniversitede okuyan kız öğrencilerdeki kürtaj oranının büyük miktarda artış gösterdiğine dair ürkütücü istatistikler var. ODTÜde olay çıkarmaya çalışan öğrenci gruplarının çok önemli bir kısmı sözünü ettiğimiz karanlık grupların az önce anlatmaya çalıştığımız evlerinde ve diğer mekanlarda örgütlendirildikleri tespit edilmiş durumda.
Öte yandan 13 binden fazla öğrenci velisinin, emniyet, kaymakamlıklar ve valiliklere müracaat ederek, evlatlarının bu karanlık yapılardan kurtarılmasını istedikleri belirtiliyor. Şikayetçi olan ailelerin profiline bakıldığında büyük kısmının Gezi eylemlerinde başrol oynayan gruplara yakın kişiler olduğu anlaşılıyor. Bu da gösteriyor ki Gezi eylemlerinde istismar edilen toplum kesimleri, kendi üzerlerinden oynanan oyunları çözmüş durumdalar ve evlatlarının da bu örgütler tarafından heba edilmesini istemiyorlar.
PKK, DHKP-C ve TIKKO gibi terör örgütleri, anlatmaya çalıştığımız yöntemleri yaygın şekilde kullanıyorlar.
ÇYDD ve Aydınlık gibi örgütlerin muhatabı olan grupların de çok dikkatli olmaları gerekiyor. Bunlara terör örgütü demiyoruz. Ancak buralardaki yöntemlerin gençleri nerelere savuracağı konusunda ciddi endişeler var.
Bu noktada en büyük görev ve sorumluluk ailelere düşüyor. Anne babalar okula gönderdiklerini düşündükleri evlatlarının bir süre sonra yasa dışı bir örgütün militanı olduğunu duymak istemiyorlarsa, çocuklarının nerde kaldıklarını, nereden burs, yardım ve destek aldıklarını ve arkadaş çevrelerinin kimlerden oluştuğunu gözetmeleri gerekiyor.
Elbette devletin alması gereken tedbirler de vardır. Ama en etkili tedbir ailelerin alacağı tedbir olacaktır. Hiç kimse çağdaşlık ve özgürlük kılıfı altında gençlerin heba edilmesini savunmamalıdır. Hiç kimse gençliğin hatalardan korunması çabasını özel hayata müdahale olarak göstermeye çalışmamalıdır. Anayasanın 58. Maddesi bu sorumluluğu devlete dikte ediyor.
Devlet, gerçek manada özel hayata müdahale ederse hep beraber karşısına çıkarız. Bu olay nedeniyle özel hayata müdahale ediliyor yaygarasını koparanların kimler olduğuna dikkat edecek olursak hemen hemen hepsinin yakın tarihte, devletin gerçek manada, özel hayata müdahalesini savunanlar olduğunu görürüz.
Bize yutturmaya çalışmasınlar..
Gençliğimize sahip çıkmalıyız.
Alper TAN
08.11.2013