- 8 Haziran 2012
- 5.378
- 1.425
- 248
- Konu Sahibi AngryPenguin
- #1
Hayatın soyut tutunmaları, acılarının içinde son derece sayısal, elle tutulabilir veriler bulunabilir. Ki tüm bu soyut dertleri, kederi savuşturmak için bunca sayının, niceliksel verinin yeterli olacağını düşünen düşünce akımları bile var bilirsiniz. Zira insan en nihayetinde duygularının ötesinde etli kanlı… Yaşaması için son derece elle tutulur fasulyelere, köftelere, pilavlara ihtiyacı vardır. Ve bunları da sağlamak için son derece sayılabilir bir metaya, icata ihtiyaç duyar ki onun da adı paradır.
Memleketin son bir kaç günündeki acıları anlamak için bir kaç sayısal değere baş vurabiliriz mesela. Sanayi Bakanlığı’nın son derece internete açık “Girişimci Bilgi Sistemi” verilerine göre, 2006-2013 arasında kârlılığı en yüksek olan sektör yüzde 15.5 ile madencilik ve taşocakçılığı. Kaydı tutulan net bir veri yani bu. Madenciliği yüzde 10.1 ile bilgi ve iletişim sektörü, yüzde 9.7 ile mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler ve yüzde 9 ile insan sağlığı ve sosyal hizmetler izlerken, imalat sanayisinin kârlılığı yüzde 5.9’da kalıyor. Yani ilkokul 2’ye başlamış bir çocuğun bile yapabileceği bir hesapla madencilik imalat sanayisini neredeyse 3’e katlıyor. Diğer yandan tüm sektörlerin ortalama kârı yüzde 3.9 ile madenciliğin çok çok gerisinde.
Böyle karların göründüğü madencilik sektöründe, olan biteni Ermenek’te arkadaşları madende kalan bir madenci şöyle anlatıyor gazetelere: “Herkes evinden zeytin, peynir, domates, soğan ve ekmek getiriyordu. İşveren yalnızca 15 dakika öğle arası veriyordu. Bu yüzden yerin yüzlerce metre altında yere sofra kurup getirdiklerimizi yiyoruz. Facia da böyle bir yemek sırasında oldu.
Maden ağaları tuvalet izni bile vermiyordu. Arkadaşlarımız pet şişelere ihtiyaçlarını gideriyor, vardiya bitiminde dışarı çıkarıyordu.
Ermenek’te hiç bir madende sendika yok. Buradan çıkıp başka bir madene gitsek, bizden önce adımız gidiyor. İşverenler söz birliği yapıyor, bu şartlarla çalışmaya zorluyor. 3 aydır bu torba yasanın ardından servisleri de kaldırdılar. 20 kilometre yoldan kendi tuttuğumuz araçlarla geliyoruz. Ekmeğimiz ‘Torba’ ile kestiler, kazalarda kaç canımızı yediler.”
Çok değil, 13 Eylül’de Zaman Gazetesi’nde Abdullah Karabacak imzasıyla çıkan haberde özel maden işletmecileri adına konuşan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı M.Salih Demir, “Yeni yasa ağır şartlar içeriyor. Maliyetlerimiz yüzde 50 artacak. Bir hafta boyunca ocakları kapatmış bulunuyoruz. Durum düzelmezse işçileri çıkarmak zorunda kalacağız” dedi. Demir, daha önce uyarmalarına rağmen, hükümetin çıkardığı yasanın 4 bin 200 madenciyi işsiz bırakacağını söyleyip ağlıyordu.
Bahsi geçen torba yasa, Soma faciasından sonra yapılan ve sanki zor şartlarda, ağır işlerde ölümle yüzyüze çalışan bir tek madencilermiş gibi onların çalışma kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir yasaydı. Günler boyunca madencilerin haftalık çalışma sürelerinin 36 saate indirildiği yazılırken, meclisteki görüşmeler sırasında aniden çalışma süresi 45 saatte kaldı.
Yine sayılarla devam edelim. Bu seneki cinayetleri de kattığımızda 2006’dan bu yana 1006 maden işçisi çalışırken öldürüldü. Soma’dan sonra edilen laflardan farklı laflar edilmiyor haliyle. Çünkü değişen hiç bir şey yok ortada. Tarifsiz acıları sayılarla ifade ettiğimizde her şey ortaya dökülüyor zaten de çözümü nasıl sağlayacağız bulabilen yok. Yasalar var, yasaları işletmeyen var, kar var, para var, ölüm var. Bunlar aşikar. Tarihsel, sosyo-ekonomik nedenlerden ötürü mevcut hükümetin çok da işçinin yanında olmasını beklemiyoruz zaten. Vazgeçtik biz o hayallerden de Allah aşkına bu kadar parayla neler yaptıklarını bir anlatsalar ya?
Bu ahlaksızlığın, bu kar hırsının, bu gözü dönmüş cinayetlerin karşılığında neler geçiyor ellerine bir bilsek ya. Yani o kazanılan parayla, karın mı doyuruluyor sadece? Hangi ekmek tutuyor bu kadar kanı? Ağalar, beyler, efendiler araya 50 kişi sokup kapattırmadığınız cinayet mahallerinizden elde ettiklerinizle silebiliyor musunuz elinizdeki ölüleri?
Yasal reform falan gerekmiyor bence bu ülkeye. Nereye yazıldıysa, nereden öğrenildiyse çok paranın, çok karın iyi bir şey olduğu, onun değişmesi gerek. Bu ülkeye bir ahlak reformu gerek. Ötesini söylemek laf-ı güzaf…
AZUTH
http://ortasayfa.net/hangi-ekmek-tutuyor-bu-kadar-kani/
Memleketin son bir kaç günündeki acıları anlamak için bir kaç sayısal değere baş vurabiliriz mesela. Sanayi Bakanlığı’nın son derece internete açık “Girişimci Bilgi Sistemi” verilerine göre, 2006-2013 arasında kârlılığı en yüksek olan sektör yüzde 15.5 ile madencilik ve taşocakçılığı. Kaydı tutulan net bir veri yani bu. Madenciliği yüzde 10.1 ile bilgi ve iletişim sektörü, yüzde 9.7 ile mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler ve yüzde 9 ile insan sağlığı ve sosyal hizmetler izlerken, imalat sanayisinin kârlılığı yüzde 5.9’da kalıyor. Yani ilkokul 2’ye başlamış bir çocuğun bile yapabileceği bir hesapla madencilik imalat sanayisini neredeyse 3’e katlıyor. Diğer yandan tüm sektörlerin ortalama kârı yüzde 3.9 ile madenciliğin çok çok gerisinde.
Böyle karların göründüğü madencilik sektöründe, olan biteni Ermenek’te arkadaşları madende kalan bir madenci şöyle anlatıyor gazetelere: “Herkes evinden zeytin, peynir, domates, soğan ve ekmek getiriyordu. İşveren yalnızca 15 dakika öğle arası veriyordu. Bu yüzden yerin yüzlerce metre altında yere sofra kurup getirdiklerimizi yiyoruz. Facia da böyle bir yemek sırasında oldu.
Maden ağaları tuvalet izni bile vermiyordu. Arkadaşlarımız pet şişelere ihtiyaçlarını gideriyor, vardiya bitiminde dışarı çıkarıyordu.
Ermenek’te hiç bir madende sendika yok. Buradan çıkıp başka bir madene gitsek, bizden önce adımız gidiyor. İşverenler söz birliği yapıyor, bu şartlarla çalışmaya zorluyor. 3 aydır bu torba yasanın ardından servisleri de kaldırdılar. 20 kilometre yoldan kendi tuttuğumuz araçlarla geliyoruz. Ekmeğimiz ‘Torba’ ile kestiler, kazalarda kaç canımızı yediler.”
Çok değil, 13 Eylül’de Zaman Gazetesi’nde Abdullah Karabacak imzasıyla çıkan haberde özel maden işletmecileri adına konuşan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı M.Salih Demir, “Yeni yasa ağır şartlar içeriyor. Maliyetlerimiz yüzde 50 artacak. Bir hafta boyunca ocakları kapatmış bulunuyoruz. Durum düzelmezse işçileri çıkarmak zorunda kalacağız” dedi. Demir, daha önce uyarmalarına rağmen, hükümetin çıkardığı yasanın 4 bin 200 madenciyi işsiz bırakacağını söyleyip ağlıyordu.
Bahsi geçen torba yasa, Soma faciasından sonra yapılan ve sanki zor şartlarda, ağır işlerde ölümle yüzyüze çalışan bir tek madencilermiş gibi onların çalışma kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir yasaydı. Günler boyunca madencilerin haftalık çalışma sürelerinin 36 saate indirildiği yazılırken, meclisteki görüşmeler sırasında aniden çalışma süresi 45 saatte kaldı.
Yine sayılarla devam edelim. Bu seneki cinayetleri de kattığımızda 2006’dan bu yana 1006 maden işçisi çalışırken öldürüldü. Soma’dan sonra edilen laflardan farklı laflar edilmiyor haliyle. Çünkü değişen hiç bir şey yok ortada. Tarifsiz acıları sayılarla ifade ettiğimizde her şey ortaya dökülüyor zaten de çözümü nasıl sağlayacağız bulabilen yok. Yasalar var, yasaları işletmeyen var, kar var, para var, ölüm var. Bunlar aşikar. Tarihsel, sosyo-ekonomik nedenlerden ötürü mevcut hükümetin çok da işçinin yanında olmasını beklemiyoruz zaten. Vazgeçtik biz o hayallerden de Allah aşkına bu kadar parayla neler yaptıklarını bir anlatsalar ya?
Bu ahlaksızlığın, bu kar hırsının, bu gözü dönmüş cinayetlerin karşılığında neler geçiyor ellerine bir bilsek ya. Yani o kazanılan parayla, karın mı doyuruluyor sadece? Hangi ekmek tutuyor bu kadar kanı? Ağalar, beyler, efendiler araya 50 kişi sokup kapattırmadığınız cinayet mahallerinizden elde ettiklerinizle silebiliyor musunuz elinizdeki ölüleri?
Yasal reform falan gerekmiyor bence bu ülkeye. Nereye yazıldıysa, nereden öğrenildiyse çok paranın, çok karın iyi bir şey olduğu, onun değişmesi gerek. Bu ülkeye bir ahlak reformu gerek. Ötesini söylemek laf-ı güzaf…
AZUTH
http://ortasayfa.net/hangi-ekmek-tutuyor-bu-kadar-kani/