İran'ın Devrimler Yüzyılı 1. Bölüm: İran Kimliği

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
34.859
29.778
60
İran, şüphesiz Orta Doğu'nun en etkili ülkelerinden. Tarih boyunca bölgenin çehresini belirlemede rol oynadı, son yüzyılda da büyük bir devinim içindeydi.

20. yüzyılın eşiğinde, Pers Krallığı'nda ıslahat ve meşrutiyet çağrıları tartışılırken, yüzyılın sonuna doğru İran dünyanın ilk "İslam Cumhuriyeti"ni kurmuştu.

2007 yılında BBC Türkçe radyosunda yayımlanmış olan dizide bu kritik dönemi ele almış, 1906'da Meşrutiyet'in ilanını hazırlayan olaylardan yola çıkmış, 1979 İslam Devrimi ve sonrasına uzanmıştık.

Ülkede yaşanan son toplumsal protestoların ardından, 8 bölümlük bu dizimizi yeniden yayınlıyoruz.

1.Bölüm: İran Kimliği
Dizinin ilk bölümünde, tarihinden yola çıkarak İranlıların kendilerini nasıl tanımladıklarına bakıyoruz.

Tarihi, milattan önceki yıllara uzanan Persler, bundan 2500 yıl önce Büyük Kirüs zamanında parlak bir imparatorluğa kavuştu.

Büyük Kirüs'ün MÖ 539'da Babillileri yenilgiye uğratması ardından hazırlattığı ve Babil halkına "adalet, merhamet ve yüce gönüllülük ile muamele etmeye kararlı" olduğunu anlattığı yazıt, kimi uzmanlarca "dünyanın en eski İnsan Hakları Sözleşmesi" kabul ediliyor.

Kral Kirüs'ün soyundan gelen, ülkesinin varisi olan İran halkı, bir dönemin muazzam bir imparatorluğunun devamı olarak, takdir ve saygıya layık olduklarını düşünüyorlar.

İnsanlığa, kültür ve medeniyetin gelişimi açısından kattıklarının unutulmasından rahatsızlar.

Peki kendilerini, kimliklerini nasıl tanımlıyorlar? İranlı olmak denince kimliklerini tanımlamak için 2500 yıl gerilere, Kral Kirüs'ün devrine, Zerdüştlüğün yaygın olduğu yıllara dek uzanıyorlar mı? Yoksa sadece 1400 yıl geriye, İslam'ın gelişine dek uzanıp, kendilerini bir İslam milleti olarak mı tanımlıyorlar?

"Arap olmamak"tan kaynaklanan, "öteki" bilinci, Sünnilerle çevrili bir coğrafyada Şii olarak var olma gerçeği bu algıyı nasıl etkiliyor?

Son yüzyılda İran'ın yazgısını en çok etkileyen unsurlardan birisi de "dış müdahale".

Yakın tarihindeki olaylar ışığında "tehdit altında olma" algılaması, İran'ı İran yapan bir olgu.

Dizimizin ilk bölümünde tüm bu unsurların nasıl bir etkileşim içinde olduğunu tartışıyoruz.

BBC için Neil McCarthy ve John Tusa'nın hazırladığı diziyi, Sevi Sarıışık Türkçe'ye uyarladı.

bbc.com
 
İran, şüphesiz Orta Doğu'nun en etkili ülkelerinden. Tarih boyunca bölgenin çehresini belirlemede rol oynadı, son yüzyılda da büyük bir devinim içindeydi.

20. yüzyılın eşiğinde, Pers Krallığı'nda ıslahat ve meşrutiyet çağrıları tartışılırken, yüzyılın sonuna doğru İran dünyanın ilk "İslam Cumhuriyeti"ni kurmuştu.

2007 yılında BBC Türkçe radyosunda yayımlanmış olan dizide bu kritik dönemi ele almış, 1906'da Meşrutiyet'in ilanını hazırlayan olaylardan yola çıkmış, 1979 İslam Devrimi ve sonrasına uzanmıştık.

Ülkede yaşanan son toplumsal protestoların ardından, 8 bölümlük bu dizimizi yeniden yayımlıyoruz.

2.Bölüm: Meşrutiyet
1800'lere girildiğinde bir zamanlar gücü Kafkasların içlerine, Afganistan üzerinden Hindistan'a batıda ise Tuna boylarına dek uzanan Persler, bu yıllarda Kaçar hanedanı yönetiminde; gerileme devrini yaşıyordu...

İran'ın diğer ülkelerle ilişkilerine hakim olan eğilim, zayıf düşen yönetimin ülkenin temel kaynaklarını yabancılara ucuza satması, ya da kapitülasyonlar ile kullandırması şeklinde gelişen bir acz öyküsüydü...

Tarihin 'şanlı Pers imparatorluğu'nun mirasçıları ise bu duruma içerliyor, siyaset içten içe kaynıyordu...

Toplumun her kesiminden eylemcilere İngiltere'nin de verdiği destek ile 1906'da meşrutiyet ilan edildi.

Ülke bir anda liberal, zamanının örneklerine göre çok ileride bir anayasaya kavuştu.

Bir süreliğine de olsa ülkede umut ve gurur havası esiyordu.

Ancak tam bu sırada İngilizlerle Ruslar ülkeyi nüfuz alanlarına bölüp paylaşmak üzere anlaştılar. Yıl 1907'ydi...

Bu bölümde, İran'ın yakın tarihini şekillendiren bu önemli dönüm noktasını ele alıyoruz.
 
İran, şüphesiz Orta Doğu'nun en etkili ülkelerinden. Tarih boyunca bölgenin çehresini belirlemede rol oynadı, son yüzyılda da büyük bir devinim içindeydi.

20. yüzyılın eşiğinde, Pers Krallığı'nda ıslahat ve meşrutiyet çağrıları tartışılırken, yüzyılın sonuna doğru İran dünyanın ilk "İslam Cumhuriyeti"ni kurmuştu.

2007 yılında BBC Türkçe radyosunda yayımlanmış olan dizide bu kritik dönemi ele almış, 1906'da Meşrutiyet'in ilanını hazırlayan olaylardan yola çıkmış, 1979 İslam Devrimi ve sonrasına uzanmıştık.

Ülkede yaşanan son toplumsal protestoların ardından, 8 bölümlük bu dizimizi yeniden yayımlıyoruz.

3. Bölüm: Pehlevi Hanedanı Sahnede
1920'lerde Pers devleti zor bir dönemden geçiyordu.

140 yıldır ülkeyi yöneten Kaçar hanedanı Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz ve Rus askerlerinin işgal hareketlerini takiben iyice zayıflamış; ulema ve ordu saflarında yönetimde değişim talepleri ile hareketlenme iyice artmıştı.

Değişim beklentisini eyleme dönüştürmek için en uygun durumdaki unsurlardan birisi ülkenin tek düzenli ordu birimi olan Kazak Tugayı'ydı.

Tugay'ın sivrilen komutanlarından Rıza Han yanına siyasetin etkili düşünürlerinin desteğini aldı. İngitere'nin de teşvikiyle hükümeti devirdi. Bir süre devam eden Savunma Bakanlığı görevinin ardından 1923'te Şah'ı bir darbe sonunda tahttan indirdi.

Hedef başta bir cumhuriyet kurmaktı. Hemen yanı başlarında, Türkiye'de bir cumhuriyet kuruluyordu. Rıza Han da "modern" bir devlet başkanın olması gerektiğine inandığı gibi, cumhurbaşkanı olmak istiyordu.

Ancak ulemanın direnişi sonunda 1925'te bizzat tahta çıktı: Pehlevi hanedanı başlamıştı.

Rıza Han ülkesinin ayakları üzerinde duran çağdaş bir ülke olmasını istiyordu... Bunun için bir dizi reform yapmaya girişti. Pers devletinin adı bile değişti; İran yani ari insanların ülkesi oldu...

Ancak aradan 15 yıl geçtiğinde, Tahran'ı yabancı askerler işgal etmiş, Rıza Han tahttan çekilerek yerini genç oğlu Muhammed Rıza Şah'a bırakmıştı.

Bu sonucu yaratan sadece Rıza Şah yönetimine İranlıların bakışı değildi. İkinci Dünya Savaşı'nı yaşayan İngilizlerle Ruslar, Şah'ın Nazilere sempati beslediği gerekçesiyle daha fazla tahtta kalamayacağına karar vermişti.

Üstelik denkleme çıkarlarını etkileyen çok ciddi bir unsur girmişti: Petrol.

İran petrollerini işleten Anglo-İran petrol şirketi, ülkenin kaderinde gitgide daha etkili bir noktaya geliyordu.

Ancak İran'ın 'siyah altını' kendi hazinesindense, İngiltere'nin kasalarına gidiyordu.

İranlılar ve İngiltere arasında, Anglo İran petrol şirketinin petrol gelirlerini nasıl paylaşacağı konusunda 1930'lardan itibaren kimi zaman tazelenen tartışmalar bu yıllarda yoğunlaşmaya başlıyordu.

Takvimler 1951'i gösterdiğinde İran'ın yeni milliyetçi Başbakanı Muhammed Musaddık bu petrolün İran'ın hakkı olduğunu dünyaya ilan etti.

Dizimizin bu bölümünde İran tarihinin bu kritik 30 yıllık dönemini inceliyoruz.
 
İran, şüphesiz Orta Doğu'nun en etkili ülkelerinden. Tarih boyunca bölgenin çehresini belirlemede rol oynadı, son yüzyılda da büyük bir devinim içindeydi.

20. yüzyılın eşiğinde, Pers Krallığı'nda ıslahat ve meşrutiyet çağrıları tartışılırken, yüzyılın sonuna doğru İran dünyanın ilk "İslam Cumhuriyeti"ni kurmuştu.

2007 yılında BBC Türkçe radyosunda yayımlanmış olan dizide bu kritik dönemi ele almış, 1906'da Meşrutiyet'in ilanını hazırlayan olaylardan yola çıkmış, 1979 İslam Devrimi ve sonrasına uzanmıştık.

Ülkede yaşanan son toplumsal protestoların ardından, 8 bölümlük bu dizimizi yeniden yayımlıyoruz.

4. Bölüm: Musaddık ile gündeme gelen ve kaybolan umutlar
1950'lerde İkinci Dünya Savaşı'nı yeni atlatan dünya bu kez de Soğuk Savaş'ı yaşıyordu.

Bu sırada İran'da yeni bir başbakan vardı. Geniş halk desteğini arkasına almış olan milliyetçi Başbakan Muhammed Musaddık, Time dergisinin 1951 yılı kapağını "Yılın Kişisi" sıfatıyla süslüyordu.

Soyu İran'ı yüzlerce yıl yöneten Kaçar hanedanına dayanan, babası da zamanında bakan olan 70 yaşındaki hukukçunun en güçlü siyasi silahı petrolün millileştirilmesi talebiydi.

_99469649_p05st7gs.jpg
Telif hakkı Getty Images
Image caption Muhammed Musaddık
Aynı yıl İran Meclisi bu talebin gerçekleştirilmesi yolunda bir karar aldığında dünya başkentlerinde, özellikle Londra'da büyük bir sarsıntı yaşandı.

Ancak bu plan hayata geçirildiğinde, İran'ın elindeki yetersiz teknik imkanlar yüzünden petrol üretimi durdu.

Musaddık her ne kadar kentli kitleler arasında popüler olsa da, onlar dışındaki hemen herkesi küstürüyordu.

Dahası ABD, Rusların bölgedeki nüfuzunun artmasından kaygılıydı. Musaddık'ın İran'da o günlerde etkili olan Komünist eğilimli Tude (Kitle) Partisi'ni arkasına alması bu kaygıyı iyice körüklemişti.

ABD'de Dwight David Eisenhower'ın 20 Ocak 1953'te başkanlık görevini devralmasının ardından tüm bu unsurlar gitgide hızlanan bir döngü halini aldı.

Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA öncülüğünde, İngiltere'nin desteğinde Musaddık'ın devrilmesi yönündeki hazırlıklar başladı.

Bu bölümde, İran'da sadece petrolün millileştirilmesine değil aynı zamanda anayasal yönetim fikrine öncülük eden biri olarak görülen Muhammed Musaddık'ı ve kısa süren ancak derin izler bırakan yönetimini ele alıyoruz.
 
İran, şüphesiz Orta Doğu'nun en etkili ülkelerinden. Tarih boyunca bölgenin çehresini belirlemede rol oynadı, son yüzyılda da büyük bir devinim içindeydi.

20. yüzyılın eşiğinde, Pers Krallığı'nda ıslahat ve meşrutiyet çağrıları tartışılırken, yüzyılın sonuna doğru İran dünyanın ilk "İslam Cumhuriyeti"ni kurmuştu.

2007 yılında BBC Türkçe radyosunda yayımlanmış olan dizide bu kritik dönemi ele almış, 1906'da Meşrutiyet'in ilanını hazırlayan olaylardan yola çıkmış, 1979 İslam Devrimi ve sonrasına uzanmıştık.

Ülkede yaşanan son toplumsal protestoların ardından, 8 bölümlük bu dizimizi yeniden yayımlıyoruz.

İran'ın Devrimler Yüzyılı 5. Bölüm: Beyaz Devrim
1953'te milliyetçi Başbakan Muhammed Musaddık'ın Batılı istihbarat servislerinin planladığı şekilde devrilmesi ile, 20. yüzyılda bir kez daha, dış müdahale İran siyasetinin çehresini belirlemişti.

Rejim değişikliğinin bu ilk örneği veya kimilerinin deyimiyle CIA'in ilk darbesi, bir süre batının çıkarlarına pek iyi şekilde hizmet etti. Yeni hükümetle yapılan petrol anlaşması; gelirlerin yarısının yabancı karteller elinde kalmasını güvenceye aldı.

Batılı diplomatlar arasında tam bir zafer havası vardı. Ama bunun bedelini demokrasiye yönelik adımları bir kez daha sekteye uğrayan İran ödüyordu...

Petrol sektörünü millileştirme, kendi yetkilerini sınırlama hamleleri karşısında Başbakanı'nı mat eden İran Şahı'nın da özgüveni yerine gelmişti...

Ülkesinin kaderini çizmekte daha etkin rol almaya soyunuyordu...

"Özgürlük ve bağımsızlık için bir kale olmak"tan, söz eden Şah Rıza Pehlevi, artan petrol gelirlerini kullanarak, ülkeyi süratle dünyanın en kalkınmış beş ülkesinden bir haline getireceğini ilan etti.

Bu hedefe ulaşılmasını sağlayacağı söylenen vizyonun adı 1963'te kondu: "İnkilap-ı Sefid" ya da "Beyaz Devrim"...

Bu bölümde, toprak reformu, kadınlara oy hakkı verilmesi, özelleştirme, sosyal güvenlik sistemi gibi adımları içeren; batılı giyim ve yaşam tarzının teşvik edildiği "Beyaz Devrim" yıllarını ve İran toplumu üzerindeki etkilerini tartışıyoruz.
 
X