- 11 Aralık 2018
- 42.689
- 265.213
- 598
- Konu Sahibi KudrAlobar
- #1
Geçen yıl bugün, 15 Ocakta güle oynaya yatırdık hastaneye babamı. Yatacak, ameliyat olacak, o pis kitleden kurtulacak, alıp evimize gelecektik. Hep böyle söyledik giderken. O hastane yatağına yattığında eliyle göstererek 3 ay dedi, üç ayım var. 15 Nisanda da bırakıp gitti.
Sabahtan beri oyalıyorum kendimi, bir sürü işim vardı zaten. Dağıttım kafamı, düşünmedim. Ama gece çöktü, benim de içime hüzün.
Dünyanın en iyi babası değildi belki ama babamdı benim. Şair ruhlu babam, takım elbisenin içine içlik giymeyen
babam, kravatsız sokağa çıkmayan babam, türk filmi izlerken ağlayan babam, dağlarda eşkıyalardan korkmayan kahraman babam, elimden tutup lunaparka götüren, defelarca bıraksam da gökyüzüne, tekrar tekrar uçan balon alan babam.
Evlatlarını yanına toplayıp rakı sofrasını da kurdurtursa keyfine diyecek olmazdı. En büyük zevki kadeh tokuşturmaktı bizlerle. Her içtiğim kadehi onun şerefine vuruyorum masaya dokuz aydır.
Son evladı, tekne kazıntısıydım ben onun. Belki kırkından sonra gerçekten babalığı layıkıyla tadabildiği tek evladı. Sen bana benziyorsun derdi hep, beni anlıyorsun. Kızsam da, kırılsam da kıyamazdım hiç. İnsan nasıl kıyar zaten babasına.
Bir hafta öncesine kadar yanındaydım. Arabanın ön koltuğunda otururken yanaklarından öptüm en son, artık sen geleceksin, döneceksin evine dedim. İyileşecek, evine dönecek diye geldim evi boyattım, mikrop kapmasın diye temizlettim. Odasını yatağını düzenledim. Bir hafta sonra, yanına gitmemi bile bekleyemeden, aniden bıraktı gitti. Gözleri açıkmış, öyle dediler. Beni mi bekledi? Niye gitmedim, neden neden neden? Ne durdurdu beni?
Geçmiyor acısı, normal değil sanki. Şimdiye kadar hafiflemez miydi? Normal hayatıma devam ediyorum, yiyorum, içiyorum, eğleniyorum, gülüyorum ama bir yanım hep eksik, hep buruk. Onunla ilgili herhangi bir şeyi ağlamadan anlatamıyorum. Komik şeyleri anlatıp hem gülüp hem ağlıyorum. Çok acayip bir ruh halindeyim sanki. Nasıl geçecek, ne zaman geçek, geçecek mi?
Sabahtan beri oyalıyorum kendimi, bir sürü işim vardı zaten. Dağıttım kafamı, düşünmedim. Ama gece çöktü, benim de içime hüzün.
Dünyanın en iyi babası değildi belki ama babamdı benim. Şair ruhlu babam, takım elbisenin içine içlik giymeyen

Evlatlarını yanına toplayıp rakı sofrasını da kurdurtursa keyfine diyecek olmazdı. En büyük zevki kadeh tokuşturmaktı bizlerle. Her içtiğim kadehi onun şerefine vuruyorum masaya dokuz aydır.
Son evladı, tekne kazıntısıydım ben onun. Belki kırkından sonra gerçekten babalığı layıkıyla tadabildiği tek evladı. Sen bana benziyorsun derdi hep, beni anlıyorsun. Kızsam da, kırılsam da kıyamazdım hiç. İnsan nasıl kıyar zaten babasına.
Bir hafta öncesine kadar yanındaydım. Arabanın ön koltuğunda otururken yanaklarından öptüm en son, artık sen geleceksin, döneceksin evine dedim. İyileşecek, evine dönecek diye geldim evi boyattım, mikrop kapmasın diye temizlettim. Odasını yatağını düzenledim. Bir hafta sonra, yanına gitmemi bile bekleyemeden, aniden bıraktı gitti. Gözleri açıkmış, öyle dediler. Beni mi bekledi? Niye gitmedim, neden neden neden? Ne durdurdu beni?
Geçmiyor acısı, normal değil sanki. Şimdiye kadar hafiflemez miydi? Normal hayatıma devam ediyorum, yiyorum, içiyorum, eğleniyorum, gülüyorum ama bir yanım hep eksik, hep buruk. Onunla ilgili herhangi bir şeyi ağlamadan anlatamıyorum. Komik şeyleri anlatıp hem gülüp hem ağlıyorum. Çok acayip bir ruh halindeyim sanki. Nasıl geçecek, ne zaman geçek, geçecek mi?
Son düzenleme: