Evlat Edinme Koruyucu Ailedeki muhteşem İrem kardeşimin yazısı çok başarılı,genç kız şimdi...

Evlat edinen annelerin paylaşım alanı. Prosedürler neler ? Neler yaşadık ? Neler yaşıyoruz ?

pelin2688

Yeni Üye
Kayıtlı Üye
9 Ekim 2015
53
42
36
Her can aynı ateşte pişmez ki! Bazı canlar erken pişer, olgunlaşır. Bazıları daha da erken pişer, bilgeleşir. İşte o canlardan biriyim. Ve küçük yaşımda, yaşamımın korlandığı bir bilgeyim. Bilgili insanların bolca olduğu, bilgelerin ise bir elin parmaklarını geçmediği dünyada, ben bir bilgeyim. Sizlere aktarmak istediğim “bilge”lik. Kulaklarınızı açın da dinleyin. Bilgiyi bulmak kolay, bilgeyi bulmak zor. Ben bir yuva çocuğuydum. Sessiz, uysal, insanlardan kaçan. Yuvalı olmamı bile anlayamayacak kadar küçükken oldum “Yuva Çocuğu.” Annemin beni bıraktığı bir gün, henüz daha küçücükken anlamaya çalıştığım anlar. Düşünsenize, o kadar sevdiğiniz annenizin ellerinizin arasından uçup gittiğini. Hayattaki tek dayanağınızdan bir gün ayrıldığınızı. Nedenini asla sorgulayamadığınızı. Anlamsızlığın ortasında, henüz küçük bir yaştayken dünyayı anlamlandırmaya çalıştığınızı. Suçlu mu annem, bilemem. Ama gerçeklik ortada. Henüz küçük bir yaşta, kocaman açılmış gözleri ile, yepyeni bir hayatın başlangıcında bir çocuk orada durmakta. Anlayamamıştım ilkin ne olduğunu. Hatırlıyorum şimdi. Ağlamaktan gözlerim şişmişti. Bir anda bir çocuk grubunun içindeydim. İçinde bulunduğu ortamın kaşarı olmuş onlarca çocuk. Sizin üzerinizde yerli yersiz baskı kuran onlarca çocuk. Duygularınızın karmakarışık olmasından mı nedir, bu boğucu baskıya alışıyorsunuz hızlıca. Birileri geliyor ve birileri gidiyor. Bazen de ket vuruyorsunuz kendinize. Kapatıyorsunuz kendinizi, dünyaya, insanlığa. Bir bakıcıya düşen onlarca çocukla, var olmak istiyorsunuz. İlkel değilim, garip değilim, sizden biriyim diyorsunuz etrafınızdaki mahalle çocuklarına. Ama olmuyor. Aramızda bir şeyler var. Konuşamıyorum, ama hissediyorum. Evet derinde bir şeyler var diyorsunuz. O mahalleli çocuk, sense yuva çocuğu. Şairin dediği gibi: “Sen Ciğercinin Kedisi, Ben Sokak Kedisi.” Yuvada iken, galiba en zor şey kendinizi değerli hissetmek idi. Sonradan öğrendim. Yuva çocuklarında terk edilmişlik sendromu olurmuş. Kendisini değersiz hissedermiş bu çocuklar. Hele bir de gelen giden ziyaretçiler sadece vicdan ağartmaya gelip, sorunu tam anlamıyla ele almak istemeyince, ne çocukların kalplerine dokunurmuş ne de hayatlarına. Ama elbet bazı ziyaretçiler farklıymış. İrem Başak BİLGİN Koruyucu Aile Yanındaki Çocuğumuz Para Çikolata Ben kim miyim? Hayatın bana bir kutu çikolata sunduğu ve içinden en sevdiğim altın kaplama jelatinli para çikolataların çıktığı kocaman bir mutluluğum ben. Hiç bitmeyen bir ışıltıyla, o jelatinlerin yaşamıma altın sarısı ışıklar saçtığı, rehberim, izleğim, hayat ışığım kocaman bir ailenin yüreğinden doğurduğu bir çocuğum ben. Ben bir bilgeyim. Koruyucu aile modelinin başarılı olduğunun kanıtı bir bilge. Genç yaşına, varlığı, yokluğu, terkedilmeyi, sevilmeyi, mücadeleyi, sabrı sığdıran, bu korlarda yanan bir can, bir bilge.Aynı annem gibi. Beni yüreğinden doğuran annem gibi. Günlerden bir gün ziyaretime gelen sonradan da bana koruyucu aile olan annem gibi. Küçük küçük, ama bu çocukların hayatına dokunan o kadar ayrıntı var ki. İşte onlardan biri. Ben annemden beni ziyarete geldiği bir gün çikolata istemiştim. Annem bana kocaman kocaman çikolatalar alıp gelmişti. Bense ısrarla hayır bunlardan değil, para çikolata istiyorum demiştim. Bunun üzerine annem, Çanakkale’nin bütün marketlerini dolaşıp, bana para çikolata denilen o sarı jelatinli çikolatalardan arayıp, uzun zaman sonra bularak yanıma gelmişti. O zaman işte hayatımda ilk defa, “Ben birisi için değerliyim.” demiştim. İşte o zaman anlamıştım. Ben ve annem terk edilmişlik sendromunun belini bükmüştük. O zamanlar, yuvada kalırken, yatağıma uzandığım her gece, perdeden sızan ışığa bakar ve hayaller kurardım. En büyük hayalim ise, bir gün bu ışığın beni yuvadan alıp başka bir hayata ışınlayacağıydı. O günler artık yaklaşmakta gibiydi. Onun için çok değerli olduğuna inandığım annemle, o ışık benim için doğdu. Önce gönüllü ailem olan annem, sonrasında ise, aramızdaki sevginin daha da büyük olduğunu görerek koruyucu aile olmaya karar vermişti. Bana fikrimi sorduklarında ise, kocamanca bağırmıştım: “Evet, gitmek istiyorum.” Gittim de. Arkamda örselenmiş bir çocuklukla ve acı hatıralarla dolu bir geçmişle. Bir melek değildim giderken. Annem, onca kaçmama rağmen, adını bile doğru dürüst söyleyemeyen bana tonla emek harcadı. O annem ki, günlerce benim için uğraşıp, onlarca kez psikologlara taşıdı. Ben onu çok üzdüm. Bolca da yaramazlık ve kapris yaptım. Ama onun öyle kocaman yüreği vardı ki, tüm bunlara sabırla dayandı. Bu sabır, zamanla bende de işe yaradı. Ne de olsa, onarılamayacak çocuk yoktu. Zaman içinde de, annem ve babamın hayatlarının odak noktası oldum. Bana hep doğruları anlattılar. Her zaman karşılıksız emek verdiler. Ben sokağa çıkmaya korkarken beni cesaretlendirdiler. Sen yaparsın, sana inanıyoruz, sana güveniyoruz, dediler. Böyle böyle düzeldi her şey. Sosyal yanlarımın gelişmesi için de çok çaba harcadılar. Önce hayatla daha iyi mücadele edebileyim diye beni yelken sporuyla tanıştırdılar. İlk günler çok zorlansam da, çok severek yaptım bu sporu. Şimdi ise, beş yıldır lisanslı sporcuyum ve yarışmalara katılıyorum. Ayrıca, ben de ailemden öğrendiğim şekilde sosyal etkinliklerde yer almayı seviyorum. İyilik ağacı isimli bir projede emek veriyorum. Benden sonra yuvada kalan kardeşlerimin hayatına dokunup onları da mutlu ve başarılı çocuk kervanına katmak için uğraşıyorum. Huzurevindeki yaşlıların el emeği, göz nuru ürettiklerini satarak onların kişisel ihtiyaçlarını karşılamalarına destek oluyorum. Ben kim miyim? Hayatın bana bir kutu çikolata sunduğu ve içinden en sevdiğim altın kaplama jelatinli para çikolataların çıktığı kocaman bir mutluluğum ben. Hiç bitmeyen bir ışıltıyla, o jelatinlerin yaşamıma altın sarısı ışıklar saçtığı, rehberim, izleğim, hayat ışığım kocaman bir ailenin yüreğinden doğurduğu bir çocuğum ben. Ben bir bilgeyim. Koruyucu aile modelinin başarılı oldu- ğunun kanıtı bir bilge. Genç yaşına, varlığı, yokluğu, terkedilmeyi, sevilmeyi, mücadeleyi, sabrı sığdıran, bu korlarda yanan bir can, bir bilge. Şimdi daha fazla çocuğun mutluluğa yelken açabilmesini düşleyen bir bilge. Ve bu bilgeliğin daha da artması için tek bir şeye ihtiyacımız var: “Para Çikolatayla Yoğurulmuş Sevgi” Var mısınız?
 
Her can aynı ateşte pişmez ki! Bazı canlar erken pişer, olgunlaşır. Bazıları daha da erken pişer, bilgeleşir. İşte o canlardan biriyim. Ve küçük yaşımda, yaşamımın korlandığı bir bilgeyim. Bilgili insanların bolca olduğu, bilgelerin ise bir elin parmaklarını geçmediği dünyada, ben bir bilgeyim. Sizlere aktarmak istediğim “bilge”lik. Kulaklarınızı açın da dinleyin. Bilgiyi bulmak kolay, bilgeyi bulmak zor. Ben bir yuva çocuğuydum. Sessiz, uysal, insanlardan kaçan. Yuvalı olmamı bile anlayamayacak kadar küçükken oldum “Yuva Çocuğu.” Annemin beni bıraktığı bir gün, henüz daha küçücükken anlamaya çalıştığım anlar. Düşünsenize, o kadar sevdiğiniz annenizin ellerinizin arasından uçup gittiğini. Hayattaki tek dayanağınızdan bir gün ayrıldığınızı. Nedenini asla sorgulayamadığınızı. Anlamsızlığın ortasında, henüz küçük bir yaştayken dünyayı anlamlandırmaya çalıştığınızı. Suçlu mu annem, bilemem. Ama gerçeklik ortada. Henüz küçük bir yaşta, kocaman açılmış gözleri ile, yepyeni bir hayatın başlangıcında bir çocuk orada durmakta. Anlayamamıştım ilkin ne olduğunu. Hatırlıyorum şimdi. Ağlamaktan gözlerim şişmişti. Bir anda bir çocuk grubunun içindeydim. İçinde bulunduğu ortamın kaşarı olmuş onlarca çocuk. Sizin üzerinizde yerli yersiz baskı kuran onlarca çocuk. Duygularınızın karmakarışık olmasından mı nedir, bu boğucu baskıya alışıyorsunuz hızlıca. Birileri geliyor ve birileri gidiyor. Bazen de ket vuruyorsunuz kendinize. Kapatıyorsunuz kendinizi, dünyaya, insanlığa. Bir bakıcıya düşen onlarca çocukla, var olmak istiyorsunuz. İlkel değilim, garip değilim, sizden biriyim diyorsunuz etrafınızdaki mahalle çocuklarına. Ama olmuyor. Aramızda bir şeyler var. Konuşamıyorum, ama hissediyorum. Evet derinde bir şeyler var diyorsunuz. O mahalleli çocuk, sense yuva çocuğu. Şairin dediği gibi: “Sen Ciğercinin Kedisi, Ben Sokak Kedisi.” Yuvada iken, galiba en zor şey kendinizi değerli hissetmek idi. Sonradan öğrendim. Yuva çocuklarında terk edilmişlik sendromu olurmuş. Kendisini değersiz hissedermiş bu çocuklar. Hele bir de gelen giden ziyaretçiler sadece vicdan ağartmaya gelip, sorunu tam anlamıyla ele almak istemeyince, ne çocukların kalplerine dokunurmuş ne de hayatlarına. Ama elbet bazı ziyaretçiler farklıymış. İrem Başak BİLGİN Koruyucu Aile Yanındaki Çocuğumuz Para Çikolata Ben kim miyim? Hayatın bana bir kutu çikolata sunduğu ve içinden en sevdiğim altın kaplama jelatinli para çikolataların çıktığı kocaman bir mutluluğum ben. Hiç bitmeyen bir ışıltıyla, o jelatinlerin yaşamıma altın sarısı ışıklar saçtığı, rehberim, izleğim, hayat ışığım kocaman bir ailenin yüreğinden doğurduğu bir çocuğum ben. Ben bir bilgeyim. Koruyucu aile modelinin başarılı olduğunun kanıtı bir bilge. Genç yaşına, varlığı, yokluğu, terkedilmeyi, sevilmeyi, mücadeleyi, sabrı sığdıran, bu korlarda yanan bir can, bir bilge.Aynı annem gibi. Beni yüreğinden doğuran annem gibi. Günlerden bir gün ziyaretime gelen sonradan da bana koruyucu aile olan annem gibi. Küçük küçük, ama bu çocukların hayatına dokunan o kadar ayrıntı var ki. İşte onlardan biri. Ben annemden beni ziyarete geldiği bir gün çikolata istemiştim. Annem bana kocaman kocaman çikolatalar alıp gelmişti. Bense ısrarla hayır bunlardan değil, para çikolata istiyorum demiştim. Bunun üzerine annem, Çanakkale’nin bütün marketlerini dolaşıp, bana para çikolata denilen o sarı jelatinli çikolatalardan arayıp, uzun zaman sonra bularak yanıma gelmişti. O zaman işte hayatımda ilk defa, “Ben birisi için değerliyim.” demiştim. İşte o zaman anlamıştım. Ben ve annem terk edilmişlik sendromunun belini bükmüştük. O zamanlar, yuvada kalırken, yatağıma uzandığım her gece, perdeden sızan ışığa bakar ve hayaller kurardım. En büyük hayalim ise, bir gün bu ışığın beni yuvadan alıp başka bir hayata ışınlayacağıydı. O günler artık yaklaşmakta gibiydi. Onun için çok değerli olduğuna inandığım annemle, o ışık benim için doğdu. Önce gönüllü ailem olan annem, sonrasında ise, aramızdaki sevginin daha da büyük olduğunu görerek koruyucu aile olmaya karar vermişti. Bana fikrimi sorduklarında ise, kocamanca bağırmıştım: “Evet, gitmek istiyorum.” Gittim de. Arkamda örselenmiş bir çocuklukla ve acı hatıralarla dolu bir geçmişle. Bir melek değildim giderken. Annem, onca kaçmama rağmen, adını bile doğru dürüst söyleyemeyen bana tonla emek harcadı. O annem ki, günlerce benim için uğraşıp, onlarca kez psikologlara taşıdı. Ben onu çok üzdüm. Bolca da yaramazlık ve kapris yaptım. Ama onun öyle kocaman yüreği vardı ki, tüm bunlara sabırla dayandı. Bu sabır, zamanla bende de işe yaradı. Ne de olsa, onarılamayacak çocuk yoktu. Zaman içinde de, annem ve babamın hayatlarının odak noktası oldum. Bana hep doğruları anlattılar. Her zaman karşılıksız emek verdiler. Ben sokağa çıkmaya korkarken beni cesaretlendirdiler. Sen yaparsın, sana inanıyoruz, sana güveniyoruz, dediler. Böyle böyle düzeldi her şey. Sosyal yanlarımın gelişmesi için de çok çaba harcadılar. Önce hayatla daha iyi mücadele edebileyim diye beni yelken sporuyla tanıştırdılar. İlk günler çok zorlansam da, çok severek yaptım bu sporu. Şimdi ise, beş yıldır lisanslı sporcuyum ve yarışmalara katılıyorum. Ayrıca, ben de ailemden öğrendiğim şekilde sosyal etkinliklerde yer almayı seviyorum. İyilik ağacı isimli bir projede emek veriyorum. Benden sonra yuvada kalan kardeşlerimin hayatına dokunup onları da mutlu ve başarılı çocuk kervanına katmak için uğraşıyorum. Huzurevindeki yaşlıların el emeği, göz nuru ürettiklerini satarak onların kişisel ihtiyaçlarını karşılamalarına destek oluyorum. Ben kim miyim? Hayatın bana bir kutu çikolata sunduğu ve içinden en sevdiğim altın kaplama jelatinli para çikolataların çıktığı kocaman bir mutluluğum ben. Hiç bitmeyen bir ışıltıyla, o jelatinlerin yaşamıma altın sarısı ışıklar saçtığı, rehberim, izleğim, hayat ışığım kocaman bir ailenin yüreğinden doğurduğu bir çocuğum ben. Ben bir bilgeyim. Koruyucu aile modelinin başarılı oldu- ğunun kanıtı bir bilge. Genç yaşına, varlığı, yokluğu, terkedilmeyi, sevilmeyi, mücadeleyi, sabrı sığdıran, bu korlarda yanan bir can, bir bilge. Şimdi daha fazla çocuğun mutluluğa yelken açabilmesini düşleyen bir bilge. Ve bu bilgeliğin daha da artması için tek bir şeye ihtiyacımız var: “Para Çikolatayla Yoğurulmuş Sevgi” Var mısınız?
 
pelin2688 merhaba canım :KK36:duygularını o kadar güzel anlatmışsın ki içinde oğlumu gördüm....terkedilme korkusu bunun yanı sıra güvensizlik kendini özel hissettirme çabası (ki oğlum ve kızım zaten bizim yıllar sonra kavuştuğumuz eşsiz hazinemiz) oğlumdaki olur olmaz şeylere avazı çıktığı kadar bağırarak ağlama krizleri ...altına çiş yapmayan çocuğumun sık sık yatağını ıslatması..gün içerisinde çiş yapıp çişli çamaşırla gezmesi ....kapalı tek çıkışı olan bir mekanda kendisi kapıyı beklediği halde sürekli anne orada mısın diye sorması...kardeşine verilen sevgiyi kıskanması...ikisini de çooook sevdiğimizi söylememize rağmen özellikle beni kimseyle paylaşmak istememesi.... yardım için sürekli psikologlara taşınmamız ve psikoloğun çözüm bulamadığı.... ve bunları sabırla sevgiyle çözdüğümüzü.... hepsini ama hepsini oğlumla yaşadık. kızım o henüz bebek olduğu için hiç bir şeyin farkında değildi... oğlum şimdi çok iyi bir yüzücü..yazın yelken kurslarına gidiyor... sporun yanı sıra sanat etkinliklerinde de kendinden emin ilerliyor...özgüvenimiz yerinde anlayacağın...derslerinde de başarılı ....en önemlisi iki evladımızda çok şükür rabbime sağlıklı ve mutlu...onlar henüz çoook küçükler... inşallah sağlıklı, kendileriyle barışık, özgüvenleri yerinde, mutlu birer birey olarak büyürler.:KK68: sevgiyle kal.. mutlu ve sağlıkla pelin2688
umarım hiç bir çocuk anne baba kardeş aile özlemi içinde sevgisiz büyümez.....
 
pelin2688 merhaba canım :KK36:duygularını o kadar güzel anlatmışsın ki içinde oğlumu gördüm....terkedilme korkusu bunun yanı sıra güvensizlik kendini özel hissettirme çabası (ki oğlum ve kızım zaten bizim yıllar sonra kavuştuğumuz eşsiz hazinemiz) oğlumdaki olur olmaz şeylere avazı çıktığı kadar bağırarak ağlama krizleri ...altına çiş yapmayan çocuğumun sık sık yatağını ıslatması..gün içerisinde çiş yapıp çişli çamaşırla gezmesi ....kapalı tek çıkışı olan bir mekanda kendisi kapıyı beklediği halde sürekli anne orada mısın diye sorması...kardeşine verilen sevgiyi kıskanması...ikisini de çooook sevdiğimizi söylememize rağmen özellikle beni kimseyle paylaşmak istememesi.... yardım için sürekli psikologlara taşınmamız ve psikoloğun çözüm bulamadığı.... ve bunları sabırla sevgiyle çözdüğümüzü.... hepsini ama hepsini oğlumla yaşadık. kızım o henüz bebek olduğu için hiç bir şeyin farkında değildi... oğlum şimdi çok iyi bir yüzücü..yazın yelken kurslarına gidiyor... sporun yanı sıra sanat etkinliklerinde de kendinden emin ilerliyor...özgüvenimiz yerinde anlayacağın...derslerinde de başarılı ....en önemlisi iki evladımızda çok şükür rabbime sağlıklı ve mutlu...onlar henüz çoook küçükler... inşallah sağlıklı, kendileriyle barışık, özgüvenleri yerinde, mutlu birer birey olarak büyürler.:KK68: sevgiyle kal.. mutlu ve sağlıkla pelin2688
umarım hiç bir çocuk anne baba kardeş aile özlemi içinde sevgisiz büyümez.....
Sağolun ablacım AYNEN DİLEKLERİNİZE KATILIYORUM yazı 17 yaşındaki bir kardeşime ait o kadar güzel anlatmış ki defalarca sıkılmadan okudum sizinlede paylamak istedim :KK200:
 
X