S
SteelB
Ziyaretçi
- Konu Sahibi SteelB
- #1
“Yaşam tuhaftır” derim sıklıkla kendime. Hayat sürprizlerle de doluymuş. İnsan ruhu karmaşıktır da derim ara ara. O hele pek bir arapsaçı mubarek!
Bir ömür içinde, üzerine iki kez yıldırım düşme ihtimalini yaşamış kişi olarak bulutlu havalarda ortalarda dolanmamayı iyi bellettiğimi düşünürdüm. Ancak kaderi itemiyor insan. Bir gün bakıyorsun ki hazırlandığından, inandığından, alıştığından farklı bir yerdesin. Dört mevsim ılık meltem esen sığınaklı bir kıyıya atmışken kendini, çok uzaklardan gelen bir rüzgar seni tutup bambaşka bir yörüngeye oturtabiliyor. Derin bir vadiye bakan yamacın kenarında buluveriyorsun varlığını. Öğrenmenin yaşı yok tamam da, tüm bildiklerin ve bellediklerinin tersinin gerçekliği ile karşılaşınca ne yapacaksın? Bırakıp gidecek misin nehir üzerindeki yaprak misali kendini akıntıya?
“Ben” derdim hep. “Ben ve benim …..” kızım kardeşim anam insanlarım… Hayatımın merkezinde kadro darlığı vardı besbelli. Yeniye hele hele özele hiç yer yoktu. Ama dedim ya yaşam tuhaf işte. Yaşıyor ve şaşıyor insan. Kendi ile çelişen özverilere salıveriyor büyü içinde varlığını. Sayısız his başlıyor karışmaya ve ışık oyunları ile dans etmeye. İyisi kötüsü. Bu mudur yani? “Hah! Palavra! Gülerim! Yemem ben bunu, ağzımda bile gevelemem!” diye ahkâm kestiğin aşk, yavaş yavaş kanına karışan ağı gibi tüm vücuduna ruhuna yayılıyor. İnce ince. Yer yer acı acı.
Eyvah işte o zaman. İnce nakışlı tüm kalkanların iniyor. Yıllardır üst üste sıva attığın duvarların toz olup gidebiliyor. İşte savunmasızlık. Her tehlikeli duruma açıksın yani. Seni incitebilecek üzebilecek kudret tam karşında. Ayvayı yemen an meselesi tabiri caizse. Hele ki bu zaafın fark edilmeye görsün. Hazin bir zayıflık hali sarmalamasın bedenini. Bittin…
Derin darbelere açık olduğun bu zamanlarda ne halt edeceksin? İncitilirsen iki acıdan birini mi seçmek zorunda kalacaksın? Ondan gelen acıya katlanmakla, onsuzluk acısına katlanmak arasında bir tercih mi yapacaksın? Kötü ile diğer kötü arasında? Cevapların kısır kaldığı yerlerde soruların dibi arkası gelmiyor. Naif ve bakir kalmış kalbin en değerlinin avcunda. Hoyratsa? Anlamazsa? Hassasiyetlerine itina göstermezse? Ya seni sevmekten vazgeçerse senin vazgeçmediğin erken zamanda ? Dedim ya bittin. Mi acaba? Yok yok bitmezsin. Tutunacaksın o anda rüştünü ispatlamış prensiplerine. Çekmece altı ettiğin özbenliğine. Toz olmaktansa bedenini yakıp duman olmayı tercih edeceğini iyi öğreteceksin sevdiğine. Bu dumanın ardından buluta bakar misali kalabileceğini bilecek. Baştan seni yıkacakları iyi anlatacaksın ki oralarda dolanmasın.
Kalp acısı her zaman kırık gurur acısından iyidir. Seni ezebildiği yerde, yeniden kalkıp yollarına bir kez daha üstünden yürüsün diye serilmeyeceğini bilmeli. Sevgini, onu kendine hayran bırakacak kadar fazla vermişsen kazıyorsun demektir ilişkinin kuyusunu. Dengeler dengeler dengeler… Ne kadar zorlu. Ne kadar karmaşık… Filmin sonun belirsiz olduğu bir maceranın tam göbeğindesin şimdi. Hedefin belli. Hep onun yanında olmak. Ona bakan onu mutlu eden onu seven olmak. Onun olmak. Ama karşındakini de iyi izle. Onun hedefi bu rotadan şaşışsa bilki kendinden başka kimseyi kandırmıyorsun. Yalan olmaktansa duman olmaktan korkma. Sev. Çok ama çok sev. Lakin sevilmemeye başladığında çürümektense, anı olmayı bil. Kaybeden olmaktan sa kaybedilmiş ol. Yaşamdan da sevmekten de korma. Ama kendini kandırmaktan ölesiye kork…
Sağlıcakla.
Bir ömür içinde, üzerine iki kez yıldırım düşme ihtimalini yaşamış kişi olarak bulutlu havalarda ortalarda dolanmamayı iyi bellettiğimi düşünürdüm. Ancak kaderi itemiyor insan. Bir gün bakıyorsun ki hazırlandığından, inandığından, alıştığından farklı bir yerdesin. Dört mevsim ılık meltem esen sığınaklı bir kıyıya atmışken kendini, çok uzaklardan gelen bir rüzgar seni tutup bambaşka bir yörüngeye oturtabiliyor. Derin bir vadiye bakan yamacın kenarında buluveriyorsun varlığını. Öğrenmenin yaşı yok tamam da, tüm bildiklerin ve bellediklerinin tersinin gerçekliği ile karşılaşınca ne yapacaksın? Bırakıp gidecek misin nehir üzerindeki yaprak misali kendini akıntıya?
“Ben” derdim hep. “Ben ve benim …..” kızım kardeşim anam insanlarım… Hayatımın merkezinde kadro darlığı vardı besbelli. Yeniye hele hele özele hiç yer yoktu. Ama dedim ya yaşam tuhaf işte. Yaşıyor ve şaşıyor insan. Kendi ile çelişen özverilere salıveriyor büyü içinde varlığını. Sayısız his başlıyor karışmaya ve ışık oyunları ile dans etmeye. İyisi kötüsü. Bu mudur yani? “Hah! Palavra! Gülerim! Yemem ben bunu, ağzımda bile gevelemem!” diye ahkâm kestiğin aşk, yavaş yavaş kanına karışan ağı gibi tüm vücuduna ruhuna yayılıyor. İnce ince. Yer yer acı acı.
Eyvah işte o zaman. İnce nakışlı tüm kalkanların iniyor. Yıllardır üst üste sıva attığın duvarların toz olup gidebiliyor. İşte savunmasızlık. Her tehlikeli duruma açıksın yani. Seni incitebilecek üzebilecek kudret tam karşında. Ayvayı yemen an meselesi tabiri caizse. Hele ki bu zaafın fark edilmeye görsün. Hazin bir zayıflık hali sarmalamasın bedenini. Bittin…
Derin darbelere açık olduğun bu zamanlarda ne halt edeceksin? İncitilirsen iki acıdan birini mi seçmek zorunda kalacaksın? Ondan gelen acıya katlanmakla, onsuzluk acısına katlanmak arasında bir tercih mi yapacaksın? Kötü ile diğer kötü arasında? Cevapların kısır kaldığı yerlerde soruların dibi arkası gelmiyor. Naif ve bakir kalmış kalbin en değerlinin avcunda. Hoyratsa? Anlamazsa? Hassasiyetlerine itina göstermezse? Ya seni sevmekten vazgeçerse senin vazgeçmediğin erken zamanda ? Dedim ya bittin. Mi acaba? Yok yok bitmezsin. Tutunacaksın o anda rüştünü ispatlamış prensiplerine. Çekmece altı ettiğin özbenliğine. Toz olmaktansa bedenini yakıp duman olmayı tercih edeceğini iyi öğreteceksin sevdiğine. Bu dumanın ardından buluta bakar misali kalabileceğini bilecek. Baştan seni yıkacakları iyi anlatacaksın ki oralarda dolanmasın.
Kalp acısı her zaman kırık gurur acısından iyidir. Seni ezebildiği yerde, yeniden kalkıp yollarına bir kez daha üstünden yürüsün diye serilmeyeceğini bilmeli. Sevgini, onu kendine hayran bırakacak kadar fazla vermişsen kazıyorsun demektir ilişkinin kuyusunu. Dengeler dengeler dengeler… Ne kadar zorlu. Ne kadar karmaşık… Filmin sonun belirsiz olduğu bir maceranın tam göbeğindesin şimdi. Hedefin belli. Hep onun yanında olmak. Ona bakan onu mutlu eden onu seven olmak. Onun olmak. Ama karşındakini de iyi izle. Onun hedefi bu rotadan şaşışsa bilki kendinden başka kimseyi kandırmıyorsun. Yalan olmaktansa duman olmaktan korkma. Sev. Çok ama çok sev. Lakin sevilmemeye başladığında çürümektense, anı olmayı bil. Kaybeden olmaktan sa kaybedilmiş ol. Yaşamdan da sevmekten de korma. Ama kendini kandırmaktan ölesiye kork…
Sağlıcakla.