Çocukluktan kalma iki fobim var birisi piknik, diğeri yazlık ev.ıkisini de duyunca ayar oluyorum.Bizde piknik aşiret gibi olurdu, inanmazsınız koskoca ev halısını bagaja koyar ,onu bile götürür üstünde piknik yapardık, bardaklar, tabaklar, şişler, çatal, bıçak off Allahım eve bir gelirdik 3 makine bulaşık, halı pisliği, kıyafet pisliği, banyo-duş off tam kabus.Piknik lafını duydukça o sahneler gelir aklıma, bunu aştım, kendin pişir kendin ye tarzı yerlere gidip hem doğa özlemimi gideriyorum hem de bulaşık, iş güç çıkarmadan eğleniyorum.
Diğeri de yazlık sendromuydu, gene aşiret gibi bir baba tarafıyla çocukluk ve gençlik yıllarım yazlık evde krizlerle geçerdi.Herkes koş koş gelirdi, kumlu ayaklarla eve girmeler, pis bırakılan banyolar, "yemekte şu yok mu? Yarına da bunu pişirin" direktifleri, gelen kişilerin bir de akrabalarını davet etmeleri,(Fare giremediği deliğe bir de kuyruğuna teneke bağlayarak girmeye çalışırmış hesabı), bitmeyen bulaşık yıkama seansları, sıcak altında sürekli çamaşır yıkama seansları, onca kişiye yatak aç, topla, yastık, nevresim yıka olayları, offf yazdıkça ayar oluyorum.Herkesin kişisel tercihidir ama yazlık alacak extra param olsa dahi onu yılda bir hafta dahi olsa otellerde geçirecek tatil parası diye her yıl bir miktar kullanır, gene de bu eziyete girmem.Hayır arkadaş, gelen akraba-eş dost, git desen olmaz, biraz yardım et desen olmaz, surat yapıp çemkirsen olmaz, sıcağın alnında tatil zamanında da onlara hizmet edip, iş görsen ee ne anladım ben bu tatil işinden? O yüzden no piknik no yazlık ev :)