Çok kaderci olmayı, yaşamın umutsuzluğu olarak görüyorum. Ancak bazı durumlar vardır ki; önüne geçmek mümkün değildir sanırım. Aslında bana göre hayat, bir duraktan yola çıkıp, başka bir noktaya ulaşma halidir. Bu yolculuğu hangi yolu seçerek yapacağınız tamamen size ve tercihlerinize bağlıdır. Ancak bu seyahat sırasında mutlaka uğramanız gereken belirli duraklar vardır. O duraklara uğramadan devam etmeniz mümkün değildir.

İşte, orada durmak ve mola vermek zorunda kaldığınız noktaların kadersel yazgılar olduğunu ancak oraya giderken seçtiğiniz yolda yaşadıklarınızın, sizin tercihlerinizin sonucu olduğuna inanıyorum. Yani hayat, biraz kader ve biraz seçimden oluşan, keyifli ve sürpriz dolu bir karışımdır.

Bu bakış açısından değerlendirdiğimde, hayatımızda derin izler bırakan aşkların, o kadersel şemanın içinde durduğuna ve mutlaka uğranması gereken duraklardan biri olduğuna inanıyorum. Bazı olaylar inisiyatifimizin dışında gelişiyor.

Peki, kaderi değiştirmek mümkün mü?

Belki çok farkında olduğunuzda ertelemek mümkün olabilir ama tümüyle yönünü değiştirmek pek mümkün değil öyle değil mi? Kaderle ilgili ne zaman bir sohbetin ortasına düşsem, aklıma Kızkulesi’nin efsanesi gelir. Hikaye şöyledir: Kızkulesi Adası, Kubadabad Saltanat Kentinin haremliğiymiş. Adada çevresi sularla çevrili bir kale ile, birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış. Bu kulede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli biricik kızı yaşarmış. Sultan, düşünde (başka bir rivayete göre falında) sevgili kızının yılan sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı kaleye ve içindeki kuleye kızını kapatmış. Kuleye yılan girmesin diye beton borularla Anasmaslar’dan adaya su ve süt akıtılmış. Böylece yıllar geçmiş ve günlerden bir gün Sultan ateşlere düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri bir araya gelerek, zar zor hastalığa çare bulmuşlar. Sevgili Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için kuleye armağanlar gelmeye başlamış. Yaşlı bir köylü kadın da, bir sepet üzüm getirmiş. Ancak üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış. Yılan o gece uykuya dalan güzel Prensesi sokup öldürmüş.

Bu efsane, kaderin önüne geçilemeyeceğini anlatır. Ne yaparsanız yapın, başınıza gelecek olan, gelecektir. Aşkın da insanın kadersel yazgısında yer aldığına inanırsak, yaşamımıza imza atan, iz bırakan ve bize dersler veren aşkların, önüne geçilemez olduğunu varsaymak çok da yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum.

Asıl önemli olan, yaşadığımız o yürek savrulmasından, ne öğrenmemiz gerektiğini bulmak. Sadece bir aşk diyerek geçilen, hiçbir tecrübe edinilmeden atlanılan aşk acıları, aslında kalbimizi ve ruhumuzu biraz rendelemek, eğitmek için yaşatılmıştı. Üstünde durulması gereken ve daha önemli ders ise şudur:

Deneyimlerinizden doğru dersler çıkararak yola devam etmeyi beceremezsek, bir sonraki daha ağır ve güçlü gelecektir, ta ki öğrenene kadar…

Candan Ünal