Kategori: İlişkiler

  • Aşk kadere mi bağlı?

    Aşk kadere mi bağlı?

    Çok kaderci olmayı, yaşamın umutsuzluğu olarak görüyorum. Ancak bazı durumlar vardır ki; önüne geçmek mümkün değildir sanırım. Aslında bana göre hayat, bir duraktan yola çıkıp, başka bir noktaya ulaşma halidir. Bu yolculuğu hangi yolu seçerek yapacağınız tamamen size ve tercihlerinize bağlıdır. Ancak bu seyahat sırasında mutlaka uğramanız gereken belirli duraklar vardır. O duraklara uğramadan devam etmeniz mümkün değildir.

    İşte, orada durmak ve mola vermek zorunda kaldığınız noktaların kadersel yazgılar olduğunu ancak oraya giderken seçtiğiniz yolda yaşadıklarınızın, sizin tercihlerinizin sonucu olduğuna inanıyorum. Yani hayat, biraz kader ve biraz seçimden oluşan, keyifli ve sürpriz dolu bir karışımdır.

    Bu bakış açısından değerlendirdiğimde, hayatımızda derin izler bırakan aşkların, o kadersel şemanın içinde durduğuna ve mutlaka uğranması gereken duraklardan biri olduğuna inanıyorum. Bazı olaylar inisiyatifimizin dışında gelişiyor.

    Peki, kaderi değiştirmek mümkün mü?

    Belki çok farkında olduğunuzda ertelemek mümkün olabilir ama tümüyle yönünü değiştirmek pek mümkün değil öyle değil mi? Kaderle ilgili ne zaman bir sohbetin ortasına düşsem, aklıma Kızkulesi’nin efsanesi gelir. Hikaye şöyledir: Kızkulesi Adası, Kubadabad Saltanat Kentinin haremliğiymiş. Adada çevresi sularla çevrili bir kale ile, birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış. Bu kulede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli biricik kızı yaşarmış. Sultan, düşünde (başka bir rivayete göre falında) sevgili kızının yılan sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı kaleye ve içindeki kuleye kızını kapatmış. Kuleye yılan girmesin diye beton borularla Anasmaslar’dan adaya su ve süt akıtılmış. Böylece yıllar geçmiş ve günlerden bir gün Sultan ateşlere düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri bir araya gelerek, zar zor hastalığa çare bulmuşlar. Sevgili Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için kuleye armağanlar gelmeye başlamış. Yaşlı bir köylü kadın da, bir sepet üzüm getirmiş. Ancak üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış. Yılan o gece uykuya dalan güzel Prensesi sokup öldürmüş.

    Bu efsane, kaderin önüne geçilemeyeceğini anlatır. Ne yaparsanız yapın, başınıza gelecek olan, gelecektir. Aşkın da insanın kadersel yazgısında yer aldığına inanırsak, yaşamımıza imza atan, iz bırakan ve bize dersler veren aşkların, önüne geçilemez olduğunu varsaymak çok da yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum.

    Asıl önemli olan, yaşadığımız o yürek savrulmasından, ne öğrenmemiz gerektiğini bulmak. Sadece bir aşk diyerek geçilen, hiçbir tecrübe edinilmeden atlanılan aşk acıları, aslında kalbimizi ve ruhumuzu biraz rendelemek, eğitmek için yaşatılmıştı. Üstünde durulması gereken ve daha önemli ders ise şudur:

    Deneyimlerinizden doğru dersler çıkararak yola devam etmeyi beceremezsek, bir sonraki daha ağır ve güçlü gelecektir, ta ki öğrenene kadar…

    Candan Ünal

  • Mutlu evliliğin püf noktaları

    Mutlu evliliğin püf noktaları

    Modası hiç geçmeyen kurum; evlilik… Ancak aynı zamanda sorunları hiç bitmeyen de o…. Bekarlar evlenmek, evlenenler de boşanmak istiyor. Peki yanlışlık nerede? Her şeyin suçlusu evlilik mi yoksa bir yerlerde hata yapan biz miyiz?

    Mutlu evliliğin püf noktaları

    1. Acele etmeyin: Özellikle aile büyüklerinin “Yaşın kaç oldu, yaşıtların hep evlendi, ben de torun istiyorum” türünden dayatmalarına kulaklarınızı tıkayın. Çünkü acele ile yapılan evliliklerde ilişkinin bedeni ve ruhu oturmuyor. Tek başına aşk da, tek başına para da bir evliliğin uzun ömürlü olmasına yetmiyor.

    2. Kendinizi iyi tanıyın: Kendi ruhunuzu ve düşünce yapınızı iyi tanıyın. Bu özelliklerinize göre bir arayış içine girin. Kendinizi tanımadan karşı tarafı sırf güzel, yakışıklı ya da zengin olduğu için seçmeyin. Özellikle üçüncü kişilerin tavsiyeleri ile başlayan evlilikler kaybetmeye baştan mahkum oluyor.

    3. Gerçekçi olun: “Nikahta keramet vardır, evlendikten sonra düzelir” şeklindeki sözlere inanmayın. Gerçek düşüncelerinizi evlenmeden önce ortaya koyun. Karşı taraftan da aynısını bekleyin. Örneğin çocuk sahibi olmak istemeyen nişanlınızın, evlendikten sonra fikrini değiştireceği hayaline tutunmayın. Ya da evlendikten sonra başka bir şehirde oturmak istemiyorsanız ancak böyle bir ihtimal varsa tavrınızı baştan konuşun.

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    1. Ona saygı duyun.

    2. Onu dinliyor gözükmeyin, gerçekten dinleyin.

    3. Onu olduğu gibi kabul edin, eleştirmeyin.

    4. Doğru tartışmayı öğrenin.

    5. Ona zaman ayırın.

    6. Onu düşünün ve düşündüğünüzü, onu mutlu edeceğini bildiğiniz şeyleri yaparak gösterin.

    7. Ona sizin için farklı olduğunu hissettirin.

    8. Maddi boyutunu esas almadan, onu mutlu edecek ufak sürprizler hazırlayın, özel zamanlar yaratın.

    9. Karşı taraftan beklemeyin, önce siz yapın ki karşılığını alın.

    10. İlişkiyi güncelleyin; eski günlerde gittiğiniz yerlere ziyaretler yapın, ilk günlerinizi hatırlayın.

    11. İşinize mesai harcamazsanız iflas edeceğini bildiğiniz gibi, evliliğinize mesai harcamazsanız onu kaybedebileceğinizi unutmayın.

    Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliği tanımlamasını istediğimizde, “İnsanların birbirine hissettiği cinsel isteklerin, sevgi, şefkat ve ilgi ihtiyacının giderilmesinin yanı sıra daha düzenli, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam için asırlar önce oluşturulmuş bir düzenden bahsediyoruz “diyor. Bu sosyal yapılanmanın doğada var olmadığını belirten Budak, “İnsanların yerleşik yaşama geçmeye ve sosyal hayata başlamalarıyla birlikte, farklı örf ve adetler içerisinde böyle bir kurum yapılandırıldı. İnsanlar kendilerini yaşadıkları toplumun örf ve adetlerine uymak zorunda hissettikleri için evlenmek istiyorlar. Bir de çocuk faktörü var. Çünkü insan, en temel korkularından biri olan ölüm korkusunu rahatlatabilmek için ardında bir eser bırakmak istiyor ve çocuk sahibi oluyor. Evlilik dışı bir çocuğun dışlanması ihtimali insanları evlenmeye yönlendiriyor. Son yıllarda bilimsel değil ama sosyal olarak 30 yaşını geçen kadınlarda evlenme sendromu oluştu” diyor.

    Yıldönümlerinden korkmayın

    Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliğin belli yıllarının daha zorlu geçtiği şeklindeki söylemlerin bilimsel temeli olmadığını belirtiyor. Bazı kişilerin adeta “kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi” inandıkları bu durumun zararlarını yaşadıklarını, sorun yaşama beklentisi nedeniyle 1., 3. ya da 7. yıllarda sorunlar yaşadığını da ekliyor. Oysa doğru olan evliliği yıllara değil, dönemlere ayırmak. Çünkü her dönem evliliğin taraflarına ve çevresel faktörlere göre uzayıp kısalabiliyor.

    Sanal dönem

    İnsanların kendilerini gizledikleri, sorunları görmezden geldikleri, her şeye evet dedikleri ve kendi gerçeklerini göstermedikleri bir dönemden bahsediyoruz. Evliliğin başlangıcını oluşturan bu dönemde tarafların isteği; kavga çıkmamasını, romantizmin sürmesini sağlamak ve dışarıdan bakılınca mutlu bir evlilik tablosu oluşturmak. Çiftler bu dönemde birbirlerine kendilerini tam olarak göstermedikleri gibi, aile ve arkadaşlar konusundaki olumsuz fikirlerini de kendilerine saklıyorlar. Evlenmeden önce birlikte bir evi paylaşan çiftler bu dönemi çok kısa yaşayabiliyor. Bazı çiftlerin ise bu dönemi yıllarca yaşamaları da mümkün.

    Gerçekçi dönem

    Çiftler bu dönemde yavaş yavaş “ben” demeye başlıyor; “Ben böyle düşünüyorum, böyle istiyorum” gibi… Böylece bu dönem fikir ayrılıklarının, duyguların ve beklentilerin ortaya çıktığı yılları anlatıyor. Uzman Psikolog Bülent Budak, bu dönemin çok riskli olduğunun da altını çiziyor. Çatışmaların başladığı bu dönemin süresi de çeşitli faktörlere göre değişiyor. Bu dönemin başarıyla atlatılması mümkün, ancak tartışma kültürümüzün eksikliği, karşı tarafı olduğu gibi kabul etmekten kaçınmamız ve değiştirmeye çalışmamız bu dönemden başarıyla çıkmayı da zorlaştıran faktörler. Yine bu dönemde, çiftler birbirlerinin aile fertleri ya da arkadaşları hakkında olumsuz görüşlerini de açıkça dile getirmeye başlıyorlar. “Evlenince değişti” söylemini dillendirdiğimiz bu dönemde yanıldığımız nokta ise şu; değişen kimse yok. Aslında sanal dönemde gösterilmeyenler ya da görmek istemediklerimiz bu dönemde ortaya dökülüveriyor.

    Suskunluk dönemi

    Öncelikle şunu belirtelim ki, “Gerçekçi Dönem”i başarıyla atlatıp uzmanlık dönemine giren çiftler azınlıkta kalıyor. Çoğu çift kendini suskunluk döneminde buluveriyor. Suskunluk döneminde, önceki dönemden gelen konular bir süre bir kenara bırakılıyor, sessizlik dönemi başlıyor ve bir gün daha şiddetli olarak yeniden tartışılmaya başlıyor. Her patlama, bir öncekinden daha şiddetli oluyor. Artık birbirlerine güvenlerini kaybetmeye başlayan çiftler, “Eşimle bu konu konuşulmaz” diye düşünerek iletişimden kaçınmaya başlıyorlar. İşte bu sessizlikte bazen duyulan tek şey boşanmanın ayak sesleri oluyor. İki taraf da ekonomik olarak tek başına ayakta durabilecek durumdaysa boşanma gerçekleşiyor. Eğer çocuk varsa, boşanma ertelenebiliyor. Aldatmaların en çok yaşandığı dönem de suskunluk dönemleri… Çiftler duygusal arayışlara giriyor ve bu açlığını başkaları ile gidermeye başlıyor. Bu kişiler iş çevresinden, arkadaş çevresinden ya da sanal dünyadan olabiliyor. Son zamanlarda sosyal ağlarda eski sevgililerini bulanların sayısı da oldukça fazla…

    Uzmanlık dönemi

    İşte az rastlanan ideal dönem! Tabii ki pembe bir dünyadan bahsetmiyoruz. Hayat devam ettikçe çiftlerin önüne engeller, sorunlar çıkıyor. Uzmanlığa erişen çiftler, kriz yönetimini ustalıkla gerçekleştiriyor. Ufak tefek hatalar olsa da patlamalar; küsmelere, suskunluğa gitmeden hallediliyor. Duygusal ve mantıksal olarak gelişmiş bir ilişkide, çiftler önlerine gelen her engeli başarıyla aşıyorlar.

    Kötü giden evliliği bir bebek kurtaramaz

    Uzman Psikolog Bülent Budak, çocuk sahibi olmanın bir evliliğe büyük etkileri olduğunu söylüyor. Ancak burada sadece olumlu etkilerden söz etmiyor. Öncelikle çocuk yetiştirmenin de tıpkı evlilik gibi süreçleri olduğunu, yani kolay bir şey olmadığını unutmamak gerekiyor. Bir çocuğun aileye yapacağı olumlu katkılar çocukla ilgili değil, çiftlerin bu duruma bakış açısıyla ilgili oluyor. Örneğin bir babanın, çocuk bakımının sadece annenin görevi olduğunu düşünmesi ve kadını bu işte yalnız bırakması, çiftin arasında daha önce olmayan sorunların doğmasına bile neden olabiliyor. Bu nedenle çocuğun, ilişkide hiçbir şeyin başlangıç noktası olarak görülmemesi, öncelikle tarafların bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor.

    Sanal alemdeki tehlike!

    Artık canımız her sıkıldığında kendimizi oyalayacak bir şey bulabiliyoruz. Televizyonun yanı sıra artık elimizin altında uçsuz bucaksız bir internet alemi var. Ancak sanal ortama ne kadar çok zaman harcarsanız, o tarafınızı geliştirmiş oluyorsunuz ve ilgilenmediğiniz ilişkiniz zayıflıyor. Bunun önüne geçmek için fiziksel tedbirler alın. Bilgisayarı salonunuzdan ve yatak odanızdan çıkarın. Haftada iki gün televizyonsuz ve bilgisayarsız geceler yapın.

    Düzenli ve sağlıklı yaşamak için evleniyoruz

    “Evlilik insan doğasına aykırı mı?” diye sorduğumuzda ise Uzman Psikolog Bülent Budak, bu fikrin insanların sorumluluktan kurtulmak için ürettikleri bir mazeret olduğunu belirtiyor: “Doğaya bakınca hayvanların tek eşli olmadığını görüyoruz. Bu açıdan bakınca evliliğin bu doğaya aykırı olduğu söylenebilir. Ancak yaşadığımız binalar da, bindiğimiz arabalar da doğaya aykırı. Doğaya uyumlu yaşamak için ata binip mağaralarda yaşıyor olmamız gerekiyordu. Hayatımızı iyileştirmek için ürettiğimiz bu yapılanmalar gibi, düzenli ve sağlıklı bir yaşam için de evlilik kurumunu ürettik.
    Yani evlilik bir gereklilik olarak ortaya çıktı.

    Formsanté Dergisi

  • Hangi öpücük ne anlama geliyor?

    Hangi öpücük ne anlama geliyor?

    Her öpücüğün farklı bir anlamı var. Peki sevgiliniz sizi nasıl öper?

    Yanaktan öpmek: Sen bana lazımsınAlından öpmek: Seni sahipleniyorum, sen bana aitsin

    Dudaktan öpmek: Seni seviyorum

    Gözleri kapalı öpmek: Sana vuruldum

    Elinden öpmek: Sana hürmet ediyorum

    Burnundan öpmek: Çok sevimlisin

    Kulaktan öpmek: Gönül eğlendiriyorum

    Saçlarından öpmek: Sensiz olamam

    Isırmak: Seni kıskanıyorum

    Uzun uzun gözlerine bakmak: Beni öp!

    Kadınlar En Çok Nereden Öpülmek İstiyor? tıklayın !

  • Mutlu olmayı öğrenmek mümkün mü?

    Mutlu olmayı öğrenmek mümkün mü?

    Her daim mutsuz mu hissediyorsunuz, çevrenizdeki hiçbir şey sizi mutlu edemiyor mu? Bu durumda sorun serotonin hormonunuzda olabilir. Fakat mutlu olamadığınız için mutsuz olmayı bir kenara bırakır; bedeninizi, ruhunuzu ve zihninizi beslerseniz siz de gülümsemeyi başarabilirsiniz.

    Sabahları mutsuz uyanıyor, ne yaparsanız yapın bir türlü kendinizi mutlu hissedemiyorsanız mutluluğu öğrenme vaktiniz geldi de geçiyor demektir. Peki mutluluk gerçekten öğrenilebilir mi? Serotonin Mutluluk Akademisi’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Işık Akgöl’e göre mutluluk öğrenilebiliyor. Fakat bunun için ilk olarak serotonin hormonuna ihtiyaç duyuluyor. Serotonin, mutluluk veren hormona verilen isim ve bu hormon bağırsaklardan, beyinden ve trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinden salgılanıyor.

    Serotonin ağrıyı azaltıyor

    Serotonin hormonu yüksek olan kişiler, kendilerini daha mutlu hissediyor, daha iyi uyuyor ve sabahları kaliteli bir uykunun sonucuyla dinlenmiş olarak uyanıyorlar. Bu kişilerin ağrı eşikleri yükseliyor. Serotonin iştah mekanizmasını da düzenliyor. Stres anında çok yemek gibi bir problem serotonin hormonu yüksek olan kişilerde görülmüyor. Eksikliğinde ise depresif hissediliyor, depresyona neden olabiliyor, uyku bozuklukları görülüyor, sabahları yorgun kalkılıyor, duygulanım bozuklukları yaşanıyor, mutlu edecek olaylar bile serotonin seviyesi düşük olan kişileri mutlu etmeye yetmiyor. Bu kişilerin, ağrı eşikleri düşük olduğu için genelde kronik ağrı çekiyorlar.

    Mutluluk eğitimi

    Dr. Işık Akgöl mutluluğun öğrenilebileceğini belirtiyor ve “Mutlu olmak, bana göre bir seçim. Mutlu olmak istiyor musunuz? Aslında bu sorunun cevabına kim ‘Hayır’ diyebilir ki? Sadece yürekten ‘Evet, ben mutlu olmak istiyorum’ dedikten sonra yapmanız gerekenler var. Yıllardır kronik ağrıları olan kişiler ile ilgileniyorum. Kronik ağrısı olan kişilerde fiziksel problemlerin ötesinde psikolojik ve ruhsal sorunlar olduğunu fark ettim. Bu kişiler, tam olarak hastalık olmasa da mutsuzlar, endişeliler, iyi uyumuyorlar, hayattan zevk almıyorlar ve serotonin seviyeleri düşük. Eğer mutluluğu seçerseniz, mutsuzluğu ayıklamanız gerekiyor” diyor.

    Ruh ve beden mutluluğu

    Zihin ve ruh için felsefeden yardım alınabilir. İnsanın sağlıklı ve mutlu olmak için sosyal hayatının da iyi olması gerekiyor. Bunun için de hobiler edinilmeli. Meditasyon öğrenerek ruhunuzu dinlendirebilir ve arındırabilirsiniz. Dr. Işık Akgöl, “Günümüz insanının en büyük problemi dışarıdan çok fazla bilgi alması. Çoğumuz çok stresliyiz. Stres altındayken mutlu olmak zor. Çünkü stres altındayken kararlarımız ve düşüncelerimiz beynimizde kortekse ulaşmadan hayvanların karar verme mekanizması olan hipotalamus mekanizmasına ulaşıyor ve buradayken karar veriyoruz. Kısacası içgüdüsel davranıyoruz. Bu durumda da zihni durultmak gerekiyor. Zihni meditasyonla ve iyi uyuyarak susturabiliriz. Ayrıca konsantrasyon gerektiren dans etmekle de susturabiliriz” diyor.

    Hayatta mutlu olduğunuz anları saklayıp, kendinizi mutsuz hissettiğinizde bu anıları kullanabilirsiniz. Nasıl mı? İmajinasyon ile gözünüzü kapatıp, o anı bir daha yaşayarak.

    Bedeni mutlu etmenin yolları

    Beden mutluluğu için pilates önemli bir spor. Pilates, beden ve zihne hizmet ediyor. Pilates yaparken nefesinizi kullanıyorsunuz ve başka hiçbir fley düşünemiyorsunuz. İkincisi ise Tai Chi; beden, ruh ve zihne egzersiz yaptırıyor. Yoga da beden, ruh ve zihin için gerekli. Masaj ise serotonin hormonunu salgılatan faktörlerden biri. Hareket terapisi de beden, ruh ve zihni bir arada çalıfltıran çok önemli bir aktivite.

    Mutlu olmak üzere karar vermek gerekiyor. Çünkü mutluluk bir seçimse olayların ne olduğu değil, olayları nasıl algıladığınız sizi mutlu ya da mutsuz ediyor. Birisi için son derece mutsuzluk veren bir olay, başkasına mutluluk verebiliyor. Piyangodan para çıkmışsa siz mutluluktan deli olurken, anneniz “Eyvah! Çocuğumun başına neler gelecek?” diye üzülebiliyor yani aynı olaya farklı anlamlar yükleyerek farklı duygular yaşayabiliyoruz.

    Eğer bugüne kadar birine karşılıksız olarak bir yardımda bulunmadıysanız gerçekten mutlu olmamışsınız demektir. Sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, birilerine gönüllü olarak yardım etmek sizi mutlu hissettirecektir.

    Dr. Işık Akgöl’e göre eğer bedeninizi, zihninizi ve ruhunuzu formda tutarsanız ve üçü birbiriyle uyumlu olursa mutlu olabilirsiniz. Dr. Akgöl, “Bedeniniz iyi durumdaysa, zihniniz parlaksa ve ruhunuz dinginse mutlusunuz demektir. Bedeniniz nasıl iyi durumda olur? Egzersiz yaparsanız, onu doğru gıdalarla beslerseniz, uykunuzu iyi alırsanız genetik faktörler dışında bedeniniz iyi durumda olur. Aynı şeyleri zihin ve ruh için de yapabilirsiniz” diyor.

    Serotonini neler yükseltiyor?mutluluk

    •  Aşık olmak serotonin seviyesini en çok yükselten etkenler arasında yer alıyor.
    •  Egzersiz yapmak serotonini yükseltiyor. Güzel bir havada yürümek, koşmak mutlu olmanıza yardımcı oluyor.
    •  Güneşi görmek de serotonin hormonunun yükselmesini sağlıyor.
    •  Seks yapmak, orgazm olmak serotonin üzerinde oldukça etkili oluyor.
    •  Çikolata, muz gibi besinler serotonin seviyesini artırıyor.

    Formsanté Dergisi

  • Ünlülerin İlişkilerinden Çıkarılan Dersler

    Ünlülerin İlişkilerinden Çıkarılan Dersler

    Hiç tanımadığımız kişilerin özel hayatlarını okumaktan keyif alıyoruz. Peki bize olan katkısı?

    Ünlülerin özel hayatlarıyla ilgili her gün yeni bir haber görüyoruz, çoğuyla ilgileniyoruz da üstelik. Bize katkılarının ne olduğunu düşünüyor muyuz, yoksa maksat vakit geçirmek, eğlenmek mi? Biz yine de ünlülerin ilişkilerinden hangi ana fikirleri çıkarabileceğimizi merak ettik:

    Jennifer Aniston: Ne kadar güzel, zengin ya da başarılı olduğunuz fark etmez; 40 yaşına kadar hala evlenip çocuk sahibi olmadıysanız, insanlar sizin mutsuz ve umutsuz olduğunuza dair konuşmaya devam eder.

    Eminem ve Kim Mathers: Para işleri yoluna koyabilir ama bazen de bir çiftin arasına girebilir. Karını öldürmekle ilgili şarkılar yazmak da pek akıllıca bir fikir değildir.

    Madonna: Kardeşiniz yerine kocanızın tarafını seçecek iseniz, ondan tamamen vazgeçmeden önce bir gizlilik anlaşması imzalattığınızdan emin olun. Size ne kadara mal olursa olsun!

    George Clooney’s eski kız arkadaşları (hepsi): Bir adam size sizinle evlenmeyeceğini söylüyorsa, ona inanın.

    Paris Hilton, Vanessa Hudgens, Kim Kardashian ve diğerleri: İş dijital fotoğrafçılığa geldiğinde, “sadece onun bakması için” diye bir şey yoktur!

    John Edwards & Eliot Spitzer: Aldatırken yakalandığınızda, beyhude inkarlar ve zayıf özürlerden daha kolay bir şeyler denemelisiniz.

    Anne Hathaway: Şüpheli gelirlere sahip kötü çocuklara son, Raffaello Follieri gibi!

    Don Draper: Hayır, Jon Hamm değil, Mad Men’de oynayan adam. Yani karakter. Draper’ın tavrı son zamanlarda nahoş hareketler ile kınansa da, kendimize şunu hatırlatmayız ki ekranda tahrik edebilen şeyler gerçek hayatta hoş olmaktan oldukça uzak.

    Spencer Pratt ve Heidi Montag: Birlikteliklerini gözünüzün içine içine sokan rahatsız edici çiftleri bilirsiniz. Bu henüz bahsettiğimiz ikili için geçerli değil ama onlardan önceki Jennifer Lopez ve Ben Affleck çifti gibi, kimler çok fazla böbürlense genellikle o iş yürümüyor.

    Ashton Kutcher & Demi Moore/Bruce Willis & Emma Henning: Ashton 30, Demi 46, Bruce Willis ise 53 ve şu andaki model sevgilisi 29 yaşında. 16 yıl yaş farkı 26 yıl farka karşı ve eleştirilen kim? Demi. Yani erkekseniz sevgilinizin sizden kaç yaş küçük olduğunun önemi yok ama kadınsanız her zamanki gibi bu da başınıza sorun olacaktır!

  • İyi başlayan ilişkiler neden kötüye gidiyor?

    İyi başlayan ilişkiler neden kötüye gidiyor?

    En başta her şey çok güzeldi. İyi ama ne oldu böyle? Güzel başlayan ilişkiler, zamanla kötüye gidebiliyor. Buna sebep olan birkaç faktör var.

    En başta her şey çok güzeldi. İyi ama ne oldu böyle? Güzel başlayan ilişkiler, zamanla kötüye gidebiliyor. Buna sebep olan birkaç faktör var.

    Geçmişten gelen duygusal yükleriniz, zamanla ilişkinize zarar vermeye başlıyor. Çözemediğiniz duygusal problemleriniz, belki küçükken ailenizde yaşadıklarınız ya da eski sevgilinizle ilgili soru işaretleriniz, sanki her ilişkinizde aynı şeyler yaşanacakmış gibi hissetmenize ve davranmanıza yol açıyor. Bunları mutlaka çözmelisiniz.

    Sevilmek ya da durumdan kurtulmak için yalan söylemek, bir ilişkinin devam edebilmesi için en gerekli şey olan güven duygusunu ortadan kaldırır ve karşınızdaki sizin akıl ve ruh sağlığınızdan şüphe etmeye başlar ki bu da hiç iyi bir durum değil.

    İlişkinin en başlarında her şey çok güzeldi, çünkü partneriniz sizi etkilemeye çalışıyordu. Şimdi geriye ne hazırlanan o romantik yemekler kaldı ne de eğlenceli geceler için planlar. Sorumluluğun paylaşılmadığı, tek tarafın ilişkinin devam edebilmesi için çaba harcadığı ilişkiler ne yazık ki bitmeye mahkumdur.

    Birbirinizi olur olmaz her konuda, zaman, mekan ya da etrafınızda insan olup olmadığı fark etmeden, acımasızca eleştirmeye başlamanız, ilişkiyi bitirmek için tek başına yeterli bir sebep.

    Hayattan beklentileri, hayalleri, umutları ve hedefleri farklı olan insanlar, ilişkiye çok güzel başlamış bile olsalar ilişkinin yürümesi çok zor. Nasıl ayla güneş bir araya gelemezlerse, bu iki insanın da ilişkiyi yürütme olasılığı o kadardır.

  • Burcunuza Göre Nasıl Bir Bebektiniz ?

    Burcunuza Göre Nasıl Bir Bebektiniz ?

    Bebekliğinizde nasıl bir bebek olduğunuzu merak ediyorsanız albümümüzü gezebilirsiniz.Bebekleri daha iyi tanımak ve anlamak için burçlarına göz atmakta fayda var.

    Koç bebeği burç yorumları
    Koç bebeği burç yorumları

    Koç (21 mart-20 nisan):
    Diğer bebeklere göre acelecidir Çabuk konuşup çabuk yürürler İnatçı kişiliğini külüğünden itibaren gösterir Sevgi gösterilerini çok sever Cömert olduğundan paylaşmakta zorluk çekmez Kitaplara düşkündür Hayal gücü kuvvetlidir sert pratik ve idealcüisttir Ona bütün şefkatinizi ve sevginizi verin asi karekteriyle baş etmenin tek yolu onu sevgiye boğmaktır

    Boğa bebeği burç yorumları
    Boğa bebeği burç yorumları

    Boğa (21 nisan-21 mayıs):
    İnatçı bir bebek olmasına rağmen onu yetiştirmek zevklidir Genelde güçlü ve sağlıklıdır inatçıdır Çabuk kırılıp gücenmez saldırganlık yapmaz Kendi kendine oynamayı sever üzerine varırsanız kavgacı olur Emirlere karşı çıkabilir Makul açıklamalar yapılmasını bekler Müziğe karşı yeteneklidir Okul hayatında başarılı ve düzenlidir Ev işlerinede yardımcı olur

    İkizler bebeği burç yorumları
    İkizler bebeği burç yorumları

    İkizler (22 mayıs-21 haziran):
    Çok hareketlidir Yürümeyi ve konuşmayı çabuk öğrenir Emeklemeye başladığında anne ve babası yorgun düşer Özgürlüğünün kısıtlanmasından hoşlanmaz Zekidir hafızası kuvvetlidir El becerisi isteyen işlere yatkındır Taklit yeteneği vardır Çabuk öğrenir aynı iş üzerinde devam isteği yoktur Kücük yaşta yabancı dil eğitimi alması iyi olur

    Yengec bebeği burç yorumları
    Yengec bebeği burç yorumları

    Yengeç (22 haziran-23 temmuz):
    Huyu sıkça değişen bu bebek yemeyi içmeyi değişik tatlar almayı değişik renkler görmeyi sever Çekingendir ama kucaklanmayı ve sevilmeyi ister Kendi kendine saatlerce oynar Ama yanlız kalmamaya ihtiyacı vardır; çünkü pek çok şeyden korkar Sözel derslerde başarılıdır Tutumludur verilen harçlığı biriktirir

    Aslan bebeği burç yorumları
    Aslan bebeği burç yorumları

    Aslan (24 temmuz-21 ağustos):
    Kendi kendine bırakıldığında neşeli ve keyifli; bırakılmadığı taktirde ise öfkeli saldırgan olur Kendisiyle ilgilenilmesi hoşuna gider hatta bazen kendini bir kral zannedip etrafında uşak gibi dolanılmasını ister Çabuk öğrenir zekidir Sempatik ve sevimliliğiyle insanların ilgisini hemen çeker Para konusunda cömerttir Verdiğiniz emirleri genelde reddeder

    Başak bebeği burç yorumları
    Başak bebeği burç yorumları

    Başak (22 ağustos-23 eylül):
    Huzurlu ve sakin bir bebektir ama acelecidir de Yabancıların yanında ağırbaşlı ve sakindir Aile içinde ise fişek gibidir Söyleneni yapar problem çıkarmaz Okulda başarılıdır Arkadaş canlısı ve güvenilirdir Sanatsal çalışmalar kücük yaşlarda onu çeker Araştırmayı sever Kendisine gösterilen ilgiden şımarmaz

    Terazi bebeği burç yorumları
    Terazi bebeği burç yorumları

    Terazi (24 eylül-23 ekim):
    İyi kalpli ve adildir Kararsızdır yanlış karar vermekten korkar Huzur ve sessizlik ister Çok sevimli olması genelde şımartılmasını sağlar Şımarık olduğu içinde okulda ve arkadaşlarının yanında denge kurmakta zorlanabilir Zeki ve mantıklıdır Tartışmayı sever Temiz ve düzenlidir Sanat yeteneği vardır

    Akrep bebeği burç yorumları
    Akrep bebeği burç yorumları

    Akrep (24 ekim-23 kasım):
    Savaşmayı sever İstediği olmadığı zaman çabuk öfkelenir Ona patronun kim olduğunu şefkatle şımartmadan göstermek gerek Sevdiklerine ve arkadaşlarına bağlıdır Hoşlanmadığı insanlara ise soğuk davranır Çok kolay kavrayan zekası vardır Mesleği ne olursa olsun başarılı olur Enerjisini sarf etmesi için ona ortam hazırlayın Azarlamalar ve bazı şakalar onda olumsuz etki yapabilir

    yay_burcu_bebegi

    Yay (24 kasım-22 aralık):
    Neşeli sevecen ve arkadaş canlısıdır Yanlızlığa dayanamaz Dürüsttür Rahat hareket etmeyi ve bağımsız olmayı sever Çok meraklıdır herşeyi bilmek ister Kendisine güven duyulduğunda yanıltmaz her işin üstesinden gelir Onurlandırılmayı çok sever

    Yay bebeği burç yorumları
    Yay bebeği burç yorumları

    Oğlak (23 aralık-20 ocak):
    İnatçı azimli ve ısrarlı yapısı ile bıktırabilir İstediğini mutlaka elde eder Kendisine bir düzen oluşturmaya oyuncaklarından başlar ve o düzeni bozmaz Dışarıda gezmek yerine evde vakit geçirmeyi ve anne ve babasının dizinizin dibinde oturmayı tercih eder Derslerinde sorumluluk sahibidir Başarısını göstermek için yaygara koparmaz hatta başarılarını başkalarından duyabilirsiniz

    Oğlak bebeği burç yorumları
    Oğlak bebeği burç yorumları

    Kova (21 ocak-19 şubat):
    İnatçı ve bağımsız bir çocuktur Bir an bile yerinde duramaz Kısıtlanmaktan nefret eder Mantığına uymayan herşeyi tartışmak ister Okulu sevmese bile arkadaşları sayesinde alışır Konuşmak ve arkadaşlık yapmak onun için zavkli bir uğraştır Ona dikkatini toplamayı uyumluluğu ve kendini bir konuya verebilmeyi öğretmek gerekir

    Kova bebeği burç yorumları
    Kova bebeği burç yorumları

    Balık (20 şubat-20 mart):

    İstediğini yaptırmayı çok iyi bilirler Bunu tatlı sözler ve gülücüklerle yapar Yetenekleri konusunda teşvik edilmediği zaman kendini çok kötü hisseder Ona güven verin ki kendini keşfetsin Hassas ve duygusal olduğu için sert davranışlarınız kırılmasına be gözyaşı dökmesine neden olabilir Çok sempatik ve zekidir Çok yalan söylemez onun sadece hayal gücü çok kuvvetlidir

  • Soyadı nasıl seçilir?

    Soyadı nasıl seçilir?

    Evlenirken ya da boşanırken soyadımızın değişip değişmeyeceği, değişmesi gerekirse bunun nasıl olacağını biliyor musunuz? Aslında durum, sandığımız kadar karışık değil. Medeni Kanun’u inceledik ve aklımıza takılan soruların yanıtlarını aradık. İşte, evlenmede ve boşanmada soyadı meselesi ile ilgili doğrular…

    Evlenirken soyadı nasıl değiştirilir?
    Hepimizin bildiği gibi Medeni K anun’a göre her kadın evlendiğinde kocasının soyadını alıyor. Ancak isterse evlenmeden önce kullandığı baba soyadını da taşıyabiliyor. Bunun için ya evlenme töreni yapılırken nikah memurluğuna bir dilekçe vererek isteğini bildirmesi ya da evlenmeden sonra nüfus idaresine bir dilekçeyle başvurarak kocasının soyadıyla birlikte kendi bekarlık soyadını da kullanacağını belirtmesi gerekiyor.

    Dilekçeler üzerine gerekli işlemler yapılıyor ve kadın babasının soyadını koca soyadının önünde kullanabiliyor. Kimlik belgesinde önce adı, daha sonra bekarlık soyadı, en sonda da koca soyadı yazılıyor.

    Boşanırken soyadı nasıl değiştirilir?
    Boşanma işleminde kadının soyadını seçme konusunda üçlü tercih hakkı var.

    Boşanma gerçekleştikten sonra kadın, boşanmadan evvelki soyadını alabiliyor. Yani eğer bu evlilikten önce hiçbir evlilik yapmamışsa bekarlık soyadına geri dönüyor.

    Ancak daha önceden evlenmişse ve “dul” statüsündeyse, dulluk soyadını alıyor.

    Tabii bu soyadını taşımak da kadın için bir kader değil! Eğer kadın bekarlık soyadını kullanmak istiyorsa, boşanma sırasında hakimden bekarlık soyadını taşımak için izin istemesi gerekiyor. Hakimden onay alarak bekarlık soyadını taşıyabiliyor. Ayrıca kadın isterse, boşandığı kocasına zarar vermemek kaydıyla, boşandığı kocasının soyadını taşımak için de hakimden izin isteyebiliyor.

    İki evlilik yapmış ve iki kez boşanmış bir kadın, eğer isterse iki eski eşinin de soyadını aynı zamanda kullanabiliyor. Hem kızlık soyadı hem de koca soyadını kullanmak isterse, toplamda en fazla iki soyadı kullanma hakkı olduğundan, sadece bir eşin soyadını alabiliyor.

  • İlişkinizde güçsüz taraf mısınız?

    İlişkinizde güçsüz taraf mısınız?

    Onu kaybetmemek adına üzülen taraf hep siz oluyorsanız, bu durumdan zararlı çıkan da siz olursunuz.

    İlişkiler ve insanlar, binalar gibidir. Eğer temelde bir çürük veya eksik varsa, her sarsıntıda yıkılma tehlikesi içine girerler. Bir ilişkiye girdiğinizde hep ezilen ve güçsüz olan taraf siz oluyorsanız, bu muhtemelen sadece aşk hayatınızda değil, diğer ilişkilerinizde de böyledir. O zaman çözüm sizin binayı kuvvetlendirmekten geçiyor.Öncelikle bu zayıf enerjinin temeline inmek gerekiyor. Neden kendinizi bu kadar güçsüz ve aciz görüyorsunuz. Özgüveninizi yok eden olay neydi? Belki sır, çok eskilerde, çocukluk günlerinizde saklı! O zaman önce o temel sorunu bulmak için adım atmaya başlayın.

    Başka birini çok sevdiğiniz için bu duruma katlandığınız yanılgısı içinde olabilirsiniz ancak sevmeniz gereken en önemli kişiyi gözden kaçırdığınızı fark etmeniz gerekiyor: Kendinizi! Kendini sevmeyi öğrenmiş birisi, başkasının kendini manipüle etmesine, aciz duruma düşürmesine ve sürekli ezmesine göz yummaz. Bunu yapıyorsanız, kendinizi sevmeme haliniz oldukça endişe verici boyutta demektir.

    Risk almaktan korkmayın!
    Bazı şeylerin kaybı, aslında sizin kazancınızdır. Bazen biten bir ilişkinin ardından ağlamak yerine, sevinçten göbek atmanız gerekir. Kazancınız, yaşamınızdır, siz bunun farkında değilsinizdir.

    Her adımınız hayatınızın bundan sonrasını etkileyecektir. Tıpkı daha önce verdiğiniz kararları şimdi bulunduğunuz yerde olmasını etkilediği gibi. Ama sizin öncelikle kararlı davranmanız gerekir. Kendinize, kendinizle ilgili sözler verin ve uygulayın.Daha önce kendinize verdiğiniz sözleri tutmamış olabilirsiniz. Bu her Pazartesi diyete başlamak veya sigarayı bırakmak gibi sözler olabilir. Ancak hiçbirisi kötü bir ilişkiden kurtulmanız kadar önemli değildir. Çünkü bunu başardığınızda, geri kalan her şeyi yapabileceğinize olan inancınız da geri gelecektir.

    İçinizdeki o korkmuş, sindirilmiş ve eski öğretilerle kandırılmış çocuğu bulun. Eskiden başınızdan ne geçmiş olursa olsun, artık şartlar aynı değil. Bunu ona hatırlatın ve hayatınızın geri aklanı için risk alın.İlişkide bulunduğunuz insanı değişime zorlayın ama defalarca şansı olmayacağını söyleyin ve ilk hatasında artık bunun düzelmeyeceğine inanarak yolunuza devam edin. Tek başınıza başaramıyorsanız, sevdiklerinizden ve profesyonellerden yardım alın. Siz bu hayatın da, ilişkinin de zayıf halkası değilsiniz!

  • Maskeleri atın, ilişkilerinizde uyumu yakalayın

    Maskeleri atın, ilişkilerinizde uyumu yakalayın

    Uzun süreli ve olumlu ilişkiler kurabilmek için maskeli iletişimden kaçının!

    Aile ve Çift Terapisti Nur Karaman, bireylerin ilişkilerinde yetiştikleri aile sisteminin önemli bir etken olduğunu, özellikle kurallara uyum sağlamak için bireyleri değişmek zorunda bırakan kapalı aile sisteminde büyüyenlerin sosyal ilişkilerinde sıkıntı yaşadığını belirterek, “uzun süreli ve olumlu ilişkiler kurabilmek için maskeli iletişimden kaçının” tavsiyesinde bulundu.

    Aile ve Çift Terapisti Uzman Psikolojik Danışman Nur Karaman, ilişki kurallarına uyum sağlamak için ihtiyaçlarını değiştiren ve bu yüzden ihtiyaçlarını karşılayamayan bireylerin uzun süreli ve olumlu ilişki kurmakta zorlanacağına dikkat çekerek, “Maskeli iletişimden kaçının” uyarısında bulundu.

    ‘Maskeli iletişim’ kavramının genellikle kapalı aile sistemlerinde göze çarptığını ve bu tip ailelerde iletişimin dolaylı, belirsiz, kapalı, uyumsuz ve gelişimi engelleyici nitelikte olduğunu, katı kuralların konulduğunu vurgulayan Karaman, “Bireyler bu kurallara uyum sağlamak için ihtiyaçlarını değiştirmek zorunda kalır, yorum yapmaktan kaçınabilir ve uyumsuz olabilirler. Açık ve doğrudan iletişim kurabilen bireyler ve böyle bir aile sisteminde yetişenler ise birlikte oldukları kişilerle daha kolay uyum sağlarlar” dedi.

    Ailedeki iletişim kalıpları belirleyici

    2013 yılında yüksek lisans tezi olarak yaptığı araştırmadan referans alarak bu saptamayı yapan Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi Uzman Psikolojik Danışmanı Nur Karaman, bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin yetiştiği ailede algıladıkları iletişim kalıplarının şimdi yaşadıkları ilişkileri değerlendirmelerini belirleyip belirlemediğini incelediğini açıkladı. Karaman, araştırmada öğrencilerin yetiştiği ailede algıladığı iletişim kalıplarının yaşadığı ilişkileri değerlendirmede belirleyici rol oynadığını belirtti.

    Karaman, araştırmaya göre aile üyelerinin birbirini dinlediği, duyguların ve fikirlerin açıkça paylaşıldığı, farklı görüşte olsalar bile din, siyaset gibi konularda konuşulduğu, düşünce ve inançların sorgulanabildiği, tüm aile üyelerinin karar alma sürecine katılabildiği bir ortamda yetişen bireylerin ilişkilerini sağlıklı sürdürdüklerinin ortaya çıktığını ifade etti.

    “Anlaşılmayı beklemeyin, kendinizi doğru anlatın”

    Araştırmada, üniversite öğrencilerinin evlilik öncesi ilişkileri değerlendirilirken, ilişkileri dini değerler, iletişim, arkadaş ilişkileri, aile ilişkileri ve cinsel uyum olmak üzere beş farklı boyutta ele aldıklarını, aile iletişim kalıplarının ise birliktelik, fikir birliği ve bireysellik olmak üzere üç farklı boyutta incelendiğini açıklayan Karaman, şöyle devam etti: “Araştırmaya göre, aile iletişim kalıplarının bir boyutu olan ailede algılanan birliktelik, üniversite öğrencilerinin evlilik öncesi ilişkilerinin dini değerler, iletişim, aile ilişkileri ve cinsel uyum boyutunu belirliyor. Aile iletişim kalıplarının birliktelik boyutunu yüksek algılayan bireylerin ailesinde, aile üyeleri birbirlerini dinliyor, duygu ve düşüncelerini paylaşıyor, farklı görüşte olsalar bile din, siyaset gibi konuları konuşuyor, birlikte olmaktan keyif alıyor. Bunu da aynı şekilde arkadaş ilişkilerine de adapte ediyor. En etkili iletişim biçimi olan açık ve doğrudan iletişim kuruyor. Yaşananları doğrudan ifade ederek, konuştuğu kişiyi suçlamıyor. Maskeli ve dolaylı iletişimde ise kişi söyleyeceklerini doğrudan söylemek yerine farklı tepkilerle veya ifadelerle kendini anlatmaya çalışır, anlaşılmayı bekler. Anlaşılmadığında da sinirlenebilir.”

    Çift ve Aile Terapisti olarak görev yapan Karaman, tüm bireylere ve ailelere önemli bir uzman tavsiyesinde bulunarak, maskeli ve dolaylı iletişimden kaçınmaya çağırdı.