Blog

  • Doğuma giderken doğum çantası nasıl hazırlanmalı ?

    Doğuma giderken doğum çantası nasıl hazırlanmalı ?

    Doğumdan önce, doğum yapacağınız hastanenin ne gibi imkanlar sunduğunu öğrenmeniz oldukça faydalı olacaktır. Kimi hastahanelerde anne ve bebek için gerekli bazı eşyalar sağlanmaktadır. Böyle bir imkan olup olmadığını bilirseniz, yanınızda gereksiz bazı eşyalar taşımış olmazsınız.

    Doğuma giderken doğum çantası nasıl hazırlanmalı ?

    Kendiniz İçin:

    Anne adayı, bebeği için hazırlayacağı bavula kendi kişisel bazı eşyalarını da ilave etmeli veya ayrı bir valiz yapmalıdır.

    Mutlaka Gerekenler

    Bunlar 2-3 takım gecelik veya pijama (bebeğinizi emzireceğinizden önden düğmeli olanları tercih edilmelidir), sabahlık, çorap, terlik, bol miktarda iç çamaşırı, kişisel temizlik ürünleri (diş fırçası, diş macunu, sabun, havlu, tarak, deodorant, kolonya, vs.), küçük el aynası, bol miktarda hijyenik ped, en az iki adet emzirme sütyeni, meme uçlarını korumak için hazır satılan kompresler, meme ucunuza sürmek için krem, meme ucunuzu temizlemek için kullanacağınız mendiller, kirli çamaşır torbası.

    İnce detaylar

    Ses kayıt eden cihazınız varsa, yanınızda götürerek bebeğinizin ilk ağlamalarını kaydedebilirsiniz. Varsa video kamera veya fotoğraf makinenizi de yanınızda götürmeniz, ilk günün o güzelliği ve mutluluğunu ileride tekrar yaşama imkanı sunacaktır… Eğer bebeğiniz için günlük tutmayı planlıyorsanız, yanınızda bir defter ve kalem götürmeyi de ihmal etmeyin. İlk günün heyecanı ve mutluluğunu anında aktarma imkanınız olmuş olur.

    Güzel görünmek sizin de hakkınız

    Doğumdan sonra solan cildinizi biraz olsun canlandırmak, eşinize ve gelen ziyaretçilere daha güzel ve bakımlı görünebilmek için, en önemlisi kendiniz için birkaç makyaj malzemenizi de yanınızda götürebilirsiniz.

    Ayrıca bir paket peçete veya rulo havlu da çok işinize yarayabilir.

    Hastaneden çıkarken giyeceğiniz kıyafeti doğumdan önce hazırlayıp, yerini eşinize göstermenizde çok büyük fayda var. Tabiki önceden hazırladığınız valizinize de koyabilirsiniz. Yanlız hazırlayacağınız kıyafetin bedeninin, doğum öncesi kıyafetlerinizden en az bir beden daha geniş olmasına dikkat edin veya bol elbiseleri tercih edin. Ya da hamileyken giydiğiniz hamile kıyafetlerinizden bir takım koyabilirsiniz.

    Bebeğiniz için:

    Bebeğiniz için götürmeniz gereken birçok eşya var…

    – En küçük boy çocuk bezi (1 paket)
    – Islak mendil (allerjik testi yapılmış olan markalar tercih edilmelidir)
    – Zıbın (3 adet)
    – Uzun kollu, bacaklı body (tulum) veya pijama (3 adet)
    – Başlık (2 adet)
    – Patik (2 çift)
    – Çorap (3 çift)
    – Eldiven (2 çift)
    – Mevsime uygun yelek veya hırka (1-2 adet)
    – Bebek battaniyesi (1-2 adet)
    – Yumuşak küçük havlu (4-5 adet)
    – Bebek mendili (Bol miktarda)
    – Mama önlüğü (3-4 adet)
    – Kirli çamaşır torbası (1 adet)
    – bebe şampuanı
    – süt sağma cihazı
    – Hastaneden çıkarken bebeğinizi taşıyabileceğiniz bir portbebe ve bebek bakım çantası da listeye dahil edilmelidir. – Hastaneden çıkarken bebeğinize giydirmek istediğiniz özel bir giysi varsa onu da unutmayın…

    Her ihtimale karşı:

    – Emzik ve koruyucu kutusu
    – Biberon (meme ucu yenidoğan boyu olmalı)
    – Pişik kremi

    Edindiğim bilgilere göre bazı hastahanelerde, bebeğin yatağına konmak üzere çarşaf isteniyormuş. Bunu önceden öğrenmenizde fayda var. Eğer böyle bir talep olursa yanınınızda bir de bebeğiniz için çarşaf takımı götürmeniz gerekir.

    Eğer meme ucu probleminiz olur ve bebeğinizi emzirme sorunu ortaya çıkarsa annenin meme ucuna takılan silikon meme uçlarından (meme kalkanı da deniyor) bir veya iki tane yanınızda götürmenizde fayda var. En azından böyle bir durumla karşılaşırsanız vakit kaybetmeden bebeğinizi emzirebilirsiniz. Meme kalkanı aynı zamanda meme ucu çevresinde yaralar oluşan annelerin, bebeklerini emzirirken memeye temasını önlemesi açısından da faydalı oluyor.

    Not: Bebeğinizin giysilerini doğum yapacağınız mevsime uygun seçmelisiniz. Miktarları belirlerken tahmin ederek yazdım. Daha fazla veya daha az da olabilir. Tercihe göre değişir. Tabiki miktar tayininde hastahanede kaç gün kalacağınız da önemli bir etkendir.

  • Vücutta Oluşan Çatlaklar

    Vücutta Oluşan Çatlaklar

    Özellikle ani kilo alıp verme veya hamilelik sonrası karın, bel, popo, bacak içlerinde görülen derideki renk farklılıkları, kabarıklık veya çukurlaşma şeklinde görülen deri yırtılmalarıdır. Cildin gerilmesine bağlı olarak elasten ve kolajen dokulardaki deformasyon sonucu oluşurlar.

    Çatlakları gidermenin en iyi yolu her zaman mümkün olmasa bile oluşmalarını önlemektir. Bu amaçla eğer hamile iseniz hamilelik döneminde doktorunuzun önerdiği kremleri kullanabilirsiniz.

    Bol su içerek ve nemlendirici kremler kullanarak cildi içeriden ve dışarıdan nemlendirmelisiniz. Bazı durumlarda ne kadar önlem alınırsa alınsın bu çatlaklar oluşur ve bunların anatomik olarak oluştuğu bölge çok önemlidir.

    En çok görülen yerlerden biri göbek deliği ve sezaryen kesisi arasında kalan bölümdür. Eğer kişinin karın bölgesinde sarkıklık varsa karın germe ameliyatında bahsedilen bölgedeki deri fazlalığı çıkartılacağı için buradaki çatlaklardan kurtulmak mümkündür.

    Ancak basen, bacak içi gibi bölgelerdeki çatlakları gideren ne krem, ne cerrahi müdahale ne de ameliyatsız bir güzellik yöntemi henüz mevcut değildir.

    Kaynak : nacicelik.com

  • Çocuklarımızı çapraşık dişlerden nasıl koruyabiliriz ? Erken teşhis ve tedavi önemli midir ?

    Çocuklarımızı çapraşık dişlerden nasıl koruyabiliriz ? Erken teşhis ve tedavi önemli midir ?

    Çocuklarımızı, süt dişleri sürerken ileri yaşlarda daha estetik,çapraşıklığı olmayan,daimi dişleri taşıyabilmesi için çocuk diş hekimleri ile mutlaka tanıştırmalıyız.

    Çünkü, erken süt dişi kayıpları ve bunların yerlerinin daimi dişlerin sürmesine kadar korunmaması halinde diğer dişler kayarak bu yerleri kapatmakta ve daimi dişlerin sürecekleri yerleri işgal etmektedir. Süt dişlerinin erken kaybedilmesi ve alttan gelen sürekli dişe rehberlik edememesi durumunda yer darlıkları ortaya çıkabilir.Bu da dişlerin çapraşıklığına veya gömülü kalmasına sebep olmaktadır.Çocuk diş hekimleri bu yer darlıklarının giderilmesi ile de ilgili hekimdir.Kayıp dişin yerini tutan ve yer tutucu adı verilen aygıtlar ile tedavi yapılarak sağlıklı dişlerin sürmesi sağlanılmaktadır.

    Sürekli dişlerin ortodontik tedavisi Ortodontistler tarafından yapılmaktadır.Süt dişleri döneminde görülen parmak emme, dudak yeme gibi alışkanlıklara bağlı olarak ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırır.Çenenin iskelet yapısında kalıcı bir bozukluk meydana gelmesi engellenmiş olur. Alt ve üst çene gelişiminin birbiriyle uyumlu olarak meydana gelmemesi sonucunda ortaya çıkan çenelerarası uyumsuzluk da ortodontinin tedavi alanına girer.

    Ortodontik tedaviler 9-10 yaşlarda,düzenli kontroller ile diş bozukluklarının tespit edilmesi ile çapraşıklığı önleyecek tedavi planın oluşturulmasını sağlayarak,ileriki yaşlarda ortaya çıkabilecek sorunların önüne geçmiş olur.

    Ağız hijyenine dikkat edilmezse, ortodonti tedavisi sırasında çürüklerin ve dişeti problemlerinin oluşması kaçınılmazdır.Ortodontik tedavi sürecinde dikkat etmeniz gerekenler:

    • Dişlerinizi hergün diş hekiminizin tarif ettiği gibi,uygun diş fırçası ve macunu ile ihtiyaç duyulursa ara yüz diş fırçaları ile fırçalayın, gerekirse ağız gargarası kullanın.
    • Şekerli yiyecek ve içecek tüketimini azaltın.Bu dönemde tellerin arasına biriken şeker dişlerinizin daha kolay çürümesine neden olur.
    • Havuç, elma,kraker,Sert,kabuklu kuruyemiş ve cips gibi gibi sert yiyecekler ve yapışkan yiyecekleri tüketmeyin veya çok küçük parçalara bölerek tüketiniz,braketlerin düşmesine neden olabilir.
    • Kemikli et,tavuk gibi yiyecekleri ısırarak değil,bıçak yardımıyla yiyin.
    • Yiyeceklerinizi küçük parçalara bölerek ağzınıza alın.
    • Ortodontik tedavi boyunca genellikle sakız tavsiye edilmez.tellere takılabilir ve çıkmalarına, zarar görmelerine neden olabilir.
    • Asitli içeceklerden uzak durun.

    Doç.Dr. Arzu Aykor
    Estetik Dişhekimi

    Çocuklarda Diş Sağlığı
    – Çocuklarda diş çarpıklıklarını düzeltmenin tek tedavisi diş teli mi ?
    – Çocuklara takılan diş tellerinin bakımı nasıl yapılır ?
    – Çocuklarda süt dişleri çürüdüğünde çekilebilir mi ?
    – Çocuklarda diş çürükleri nasıl önlenebilir ?
    – Çocuklarda diş ağrısına ilk müdahale nasıl olmalı ?
    – Çocuklarda diş fırçalamaya ne zaman başlanmalı ?
    – Çocuklarda çarpma veya düşme sonucu kırılan diş saklanmalı mı ?
    – Çocuklardaki diş çarpıklıklarını önlemek için nelere dikkat etmeliyiz ?
    – Çocuklarda düşme sonucu hasar gören süt dişlerine nasıl müdahale edilmeli ?
    – Çocuklar mutlaka çocuklar üzerine uzmanlaşmış diş hekimine mi gitmeli ?

  • Erkek Kısırlığında Mucizevi Yöntem: Mikro TESE

    Erkek Kısırlığında Mucizevi Yöntem: Mikro TESE

    Mikro TESE operasyonu; sperm üretim bozukluğu olan ve ilaçla tedavi edilemeyen erkeklerin çocuk sahibi olmaları için günümüzde geçerli olan tek çözüm. Bahçeci Sağlık Grubu Üroloji Uzmanı Op.Dr. Emre Bakırcıoğlu operasyonla ilgili olarak; “Mikro TESE ile testis dokularından elde edilen spermler mikroenjeksiyon yoluyla eşlerinin yumurtalarına aktarılarak başarılı bir şekilde embriyo gelişimi ve gebelik sağlanabilir.” dedi.

    Çocuk sahibi olamayan çiftlerin yaklaşık yarısında erkek ile ilgili sorunlar görülmektedir. Sperm sayısı veya kalitesiyle ilgili sorunların çoğunun ‘neden’ kaynaklandığı konusunda hala net bilgi yoktur. Bahçeci Sağlık Grubu Üroloji Uzmanı Op.Dr. Emre Bakırcıoğlu çocuk sahibi olamayan erkeklerde en sık rastlanan sorunlar, tedavi yöntemleri, TESE ve Mikro TESE hakkında soruları cevaplandırdı.

    Erkek kısırlığının nedenleri nedir ?

    Erkek kısırlığının nedenleri; erkeğin çocuk yaşta geçirdiği hastalıklar, inmemiş testis hikâyesi, anatomik bozukluk olan ‘varikosel’ adı verilen testise giden damarlardaki genişlemelere bağlı olan rahatsızlıklardır. Daha az oranda da sperm yapımından sorumlu olan hormonlardaki bozukluklar (düşüklükler) ve genetik yapıyla ilgili problemlere rastlanır. Genetik yapı bozukluklarından ‘Klinefelter Sendromu’ en sık görülen kromozom bozukluğudur.

    Erkek kısırlığının ilaçla tedavisi mümkün mü ?

    Kısırlık problemi olan erkeklerin yalnızca bir kısmını oluşturan ‘Hipogonadism’ hasta grubunda ilaç tedavisiyle sperm çıkışı sağlanabilir. Bu erkeklerde ‘Azoospermi’ adı verilen sperm çıkışının hiç olmaması durumu söz konusu iken ilaç tedavisiyle sperm çıkışı sağlanabilir. Bu durum doğuştan veya sonradan gelişmiş olabilir, hormon salınımının azlığı sperm üretimini etkiler. Bu gruptaki azoospermik erkekler ilaçla tedavi edilebilen ve yüz güldürücü sonuçlar alınan yegane çocuk sahibi olamama durumudur.

    İlaç tedavisi yeni bir uygulama mıdır ?

    İlaç tedavisi geçmişten günümüze uygulanan bir yöntemdir. Ancak yeterli doz ve sürede uygulanmadığı zaman olumlu sonuç almak mümkün değildir. Bu hastaların en az bir yıl süreyle ilaç tedavisine devam etmesi gerekir. Geçmişte 3- 4 ay ilaç kullandırılan ve iyi takip edilmeyen bu gruptaki erkeklerin çocuk sahibi olmaları neredeyse imkânsız olduğu düşünülürken bu süre en az 1 yıla çıkartıldığında büyük bir kısmında menide sperm çıkışı sağlanmıştır. Bu gruptaki hastaların bir kısmı doğal yoldan bile gebe kalmayı başarabilir. Bu çiftler tedavi sürecinde desteklenmezlerse ve kısa süreli tedavi nedeniyle başarısızlığa uğrarlarsa; ümitleri kırılır, tedavi olamayacaklarına inanır. Burada önemli olan hastalara güven aşılamak ve ilaçlarını uygun dozlarda ayarlayıp, düzenli olarak kontrollerini yapmaktır.

    Tedavi sonunda doğal yoldan gebe kalamayanlar nasıl çocuk sahibi olabilir ?

    Tedavi sonunda bir kısım hasta doğal yoldan çocuk sahibi olurken bazılarının sperm sayısı ve kalitesi doğal yoldan çocuk sahibi olmaya yeterli düzeylere ulaşmaz. Bu durumda beklemek yerine mikroenjeksiyon tedavisi önerilir. Mikroenjeksiyon sonucunda da gebelik sağlanabilir.

    Diğer nedenlere bağlı sperm çıkışı olmayan erkeklerde ilaç tedavisi etkili olabilir mi?

    Özellikle ameliyatla (TESE) sperm araştırması yapılan ve sperm çıkışı olmayan bir grup erkek daha vardır. Bu guruptaki erkeklerde mikro TESE denilen operasyon tekniği ile yaklaşık yarı yarıya ameliyatla sperm bulma şansı vardır. Hormon düzeyleri normal ve çoğu zaman normalin üzerinde olduğundan bu erkeklerde ilaçlarla sperm üretimini arttırmak mümkün değildir. Mikro TESE operasyonu ile testis dokusunda sperm bulanamayan erkeklerde sperm elde etmek için henüz yeni bir yöntem gelişmedi. Bazı erkeklerde testosteron seviyelerinde düşük ise operasyondan 2-3 ay öncesinde yükseltmek için ilaç tedavisi kullanılabilir.

    Azoospermi durumu sık karşılaşılan bir durum mudur? Ne sıklıkla Mikro TESE yöntemi uygulanır ?

    Azoospermia yani sperm çıkışının olmaması durumu erkek kısırlığında %10-15 oranında karşılaşılan bir durumdur. Tıkanıklığa veya üretim bozukluğuna bağlı olabilir. Mikro TESE operasyonu sperm üretim bozukluğu olan ve ilaçla tedavi edilemeyen erkeklerde bugün için çocuk sahibi olmalarında tek çözüm. Çünkü bu yolla testis dokularından elde edilen spermler mikroenjeksiyon yoluyla eşlerinin yumurtalarına aktarılarak başarılı bir şekilde embriyo gelişimi ve gebelik sağlanabilir. Mikro TESE yöntemi 1999 yılında ilk kez ABD’de uygulanmaya başlandı. 2002 yılından beri ülkemizde bu operasyon üretim bozukluğuna bağlı erkeklerde sperm bulmak için uygulanmaktadır.

    En fazla şansı ve en az şansı olan azoospermik erkekler nasıl ayırt edilir ?

    Genel olarak sperm bulma başarısı %50 civarındadır. Açıklamak gerekirse; örneğin inmemiş testisi olan erkekler buluğ çağından önce operasyon geçirirse ve testis boyutları iyi düzeylerde ise % 65-70 oranlarında sperm bulma şansı vardır. Geçmişte hiç şans tanınmayan, kromozom yapı bozukluğu olan erkeklerde bile bu yeni teknikle sperm elde etme oranı yükseldi. ‘Klinefelter Sendromu’ olarak adlandırılan ve doğuştan kromozom yapı bozukluğu olan erkeklerde yapılan çalışmada sperm bulma olasılığının yaşla ilgili olduğu tespit edildi. Bu yüzden Mikro TESE yönteminin Klinefelter sendromlu erkeklerde genç yaşlarda yapıldığında sperm bulma şansı arttığı tespit edildi. Ayrıca sperm bulma ve gebelik oranları normal kromozom yapısı olan erkeklerle aynı seviyede olduğunu görüldü. Bu nedenle azoospermik erkeklerin tetkiklerinin tam olarak yapılması ve değerlendirilmeleri gerekir. Ayrıca ameliyatta mikroskop kullanılması bazı azoospermik erkeklerin testis dokusunda sperm bulma şanslarını önemli oranda arttırmakta ve tüp bebek yöntemleriyle çocuk sahibi olma şanslarını da devam ettirmektedir.

  • Göğüs büyütme estetiği ameliyat yöntemleri hakkında sık sorulan sorular ve cevapları

    Özelden ve diğer forum sayfalarında sıklıkla rastladığım sorulara yeni bir sayfada cevap vermek istiyorum.

    Çeşitli kaynaklara göre :

    *** Kas üstü yerleşim Planı(subglandular): Bu alana yani hemen meme dokusunun altına yerleştirilecek silikon protez mutlaka anatomik ya da damla olarak tanımladığımız protez olmalıdır. Yuvarlak protezler doğal durmayacaktır.

    Avantajları;

    1. Protez çok çabuk oturur ve doğal görünüm çok kısa bir sürede elde edilir,
    2. Kas altına göre daha küçük protez konarak daha büyük görüntü elde edilebilir,
    3. Ameliyat sonrası ağrı daha az olur ve ağrılı dönem daha kısa sürer,

    Dezavantajları;

    1. Protez meme dokusu gibi davrandığından zaman içinde memede sarkma görülür.
    2. Meme dokusu az olanlarda zamanla protez hissedilir, kenarları belirginleşir, görünür hale gelir.
    3. Kapsüler kontraktur dediğimiz silikon proteze karşı gelişen reaksiyon daha fazla sıklıkla görülür.
    4. Bu plana ulaşım sadece meme başı veya meme altından yapılan kesi iledir.

    Yuvarlak silikonların kas üstü plana kullanılması estetik olmayan neticeler ortaya çıkarabilir. Ancak şu da bir gerçektir ki; kas üstü protez yerleştirmenin meme başında his kaybı yapma ihtimali daha yüksektir.

    *** Kas Zarı Altı ( subfasyal ) yerleşim planı;

    Bu plan hem bazı kas altı yerleşim planı avantajlarına, hemde meme dokusu altı yerleşim planı avantajlarına sahiptir. Kas zarı ince bir zar olmasına rağmen oldukça sert ve kolay genişlemeyen bir yapıdır. Bu nedenle protezin farkedilmesini önlediği gibi memenin sarkmasına da neden olmaz. Protezin sarkmaya katkısının en az olması için kas üstü protezlerde en iyi yerleşim alanı kas fasyasının yani kası örten zarın altıdır. Kas fasyası altına konan protezlerde kapsul kontraktürü görülme sıklığı da daha azdır.

    Kas zarının altına silikon yerleştirme ameliyatını (subfasyal meme büyütme) tercih etmemizin nedeni ameliyat sırasında kas zarının altında ilerlerken özellikle meme başının duyusu için önemli olan 4. kaburgalar arası mesafeden gelen siniri koruyor olduğumuzdur. Böylece meme başının duyusunu sağlayan sinir zarar görmemiş olur.

    Bu planın dezavantajı, buraya konacak silikon protezler sadece meme başı ya da meme altı kesisi ile konabilir.

    *** Kas Altı( subpektoral ) yerleşim planı;

    Avantajları;

    1- Meme dokusu hiç yok denecek kadar az olanlarda bile protezin farkedilmesi zordur,
    2- Kapsuler kontraktürün görülme olasılığı en az olan yerleşim planıdır.
    3- Memenin sarkmasına neden olmaz,
    3- Koltuk altından yapılan 1,5 cm’ lik kesiden bu plana protez koymak ve memede hiç iz oluşturmamak mümkündür.

    Dezavantajları;

    1- Operasyon sonrası daha ağrılıdır ve ağrılı dönem daha uzundur,
    2- Kol hareketleri memenin görünümünü daha fazla etkiler,
    3- Silikon protezin ve memenin oturması ve doğal görüntünün oluşması için belli bir süre geçmesi gerekir.

    Kas altı plan ise klasik kas altı plan ve dual plane(çift plan) olarak iki başlıkta incelenebilir. Aslında anatomik olarak klasik kas altı plana silikon yerleştirme de silikonun tüm yüzeyini kas dokusunun örttüğü söylenemez. Çünkü kas yelpaze şeklinde yukarıdan aşağıya uzanım gösterir ve dış yan bölümünü meme bezi ve yağ dokusu örter. Ancak klasik kas altı protez uygulamasında kasın kasılma hareketi ve silikona olan baskı ile silikon protezin yer değiştirme ihtimali vardır.

    Sarkmış memeler için ise kas altı plana protezin konulması gene çift meme görüntüsünün oluşmasına neden olabilir.

    *** Dual Plan;

    Dual plane tekniğinde ise kas tabandan göğüs orta hattına kadar ayrıştırılarak kasın yukarı yönde serbestleşmesi sağlanır. Bu teknik sadece klasik kas altı plan tekniğine ait dezavantajları ortadan kaldırmaz aynı zamanda meme alt bölümünün yukarı yönde serbestleşen kas dokusu ile yukarıya çıkmasını(yani dikleştirme etkisi sağlaması) sağlar. Teknik seçenekler oldukça kısıtlıdır. Diğer kısıtlayıcı tarafıda bu yöntemin damla silikon için elverişli olmayışıdır. Çünkü damla silikonun dolgun alt kenarlarını göğüs alt kenarlarına denk getirmek zordur ve mümkün olmayabilir. Bu nedenle yuvarlak silikonlar tercih edilir.

    Devamı için tıklayın

    Meme Estetiği

    1.Meme küçültme ameliyatı nasıl yapılır ?
    2.Meme büyütme ameliyatı nasıl yapılır ?
    3.Göğüslerime silikon taktırdığım belli olur mu ?
    4.Erkeklerde meme küçültme ameliyatı nasıl yapılır ?
    5.Memedeki sarkıklık nasıl giderilebilir ?

  • Burun Estetiği Sözlüğü

    Burun Estetiği Sözlüğü

    Naci Celik

    Rhinoplasti : Burun estetiği ameliyatı

    Septum : Burnu ortada ikiye bölen kemik ve kıkırdaktan oluşan duvar.

    Deviasyon : Septumun sağa, sola, bazen de her iki yöne eğrilerek nefes almayı engellemesi. Her ne kadar birçok kişi buna devalüasyon dese de doğrusu deviasyondur.

    Konka : Burun boşluğunun yan duvarlarında bulunan yumuşak doku. Halk arasında burun eti de denmektedir. Yapısal veya alerjiye bağlı olarak büyümesi nefes almayı engeller. Operasyon sonrası bile yeniden büyüebilir yapıdadır. Burun etleri alınmaz radyofrekans ile küçültülür.

    Kıkırdak : Kemik kadar sert olmayan, eğilip bükülebilen kaygan doku.

    Kolumella : Burun deliklerini ikiye ayıran kıkırdak yapı.

    Tip plasti : Burun ucu estetiği ameliyatı.

    Seconder rhinoplasti : Daha önce opere edilmiş burnun başka bir doktor tarafından yeniden ameliyat edilmesi

    Revizyon : Daha önce opere edilmiş bir burnun aynı doktor tarafından yeniden ameliyat edilmesi.

    Kaynak : nacicelik.com

  • Aşksevdasüveyda / anadilde aşk defteri

    Aşksevdasüveyda / anadilde aşk defteri

    Hayykitap’tan Sevgililer Günü için ‘aşk olsun’ dedirtecek bir defterkitap
    aşksevdasüveyda
    anadilde aşk defteri

    Çince bilmeyen sevgilinize sevgililer gününde hoşluk olsun diye “我爱你” diyorsanız, bilin ki çok saçma. Çincede de sevgi sözleri mükemmeldir elbet ama siz hiç sevgilinizin, komşunuzun, iş arkadaşınızın ‘evinin dili’ni merak ettiniz mi? Eskimoca seni seviyorum demeyi ezberleyip, ninesi Lazcadan başka dil bilmeyen Ardeşenli sevgilinize “Si maoropen” demek aklınıza bile gelmiyorsa, “ah” demek zamanı. Çünkü bilin ki kalp en çok mahallesinin dilinde söylenen aşk sözlerine ısınıyor.

    İçinize bir heves geldiyse, haydi bir araştırın nerede bulabilirsiniz Anadolu dillerinde “seni seviyorum” demeyi… Eğer arşiv taramasına aşina değilseniz işiniz zor, internette tek tıkla 150 dünya dilinde ‘seni seviyorum’u bir arada bulabilirsiniz. Çinceden, Uzay Yolu filmi için yapay olarak tasarlanmış Klingoncaya kadar hem de. Fakat içimizde yaşayan 73 dilden beşine, saatlerce araştırma sonucu ya ulaşır ya ulaşamazsınız. Bulduklarınızı da telaffuz edebilirseniz aşk olsun…

    Edebiyat’a “hayat” taşımaya inat eden tarihçi yazar İsmail Keskin, Hediye-Evdoksia romanından sonra, şimdi de size ‘Aşk Sevda Süveyda – Anadilde Aşk Defteri’ni hediye ediyor. Hep yasaklanan ve susturulan Anadolu dillerini ilk kez bir arada, aşkla ve âşıkça seni seviyorum diye haykırtıyor. Barış ve sevgiyle içlerimizi iyileştirip, şiddeti, kini ve kör nefreti dindirmek için. Bunca zamandır “korkulan” ve “öcü” diye korkutulan, yasaklanan ve dışlanan diller; ölümü, kavgayı ve nefreti değil aşkı, sevgiyi ve barışı çağırıyorlar. Biri diğerini bastırıp susturmadan, tıpkı âşıkların hayatı paylaşmaları gibi… Bu yüzden bu defterkitap nefrete panzehir olmaya aday.

    Defterkitap yeni bir tür. Adından anlaşılabileceği gibi, ne tam olarak defter ne de tam olarak kitap. Öte yandan ajanda ya da yayınevlerinin kendi kitaplarından küçük alıntılarla ürettikleri not defterlerinden de farklı. Defterkitap okuyucusunu da yazmaya davet eden bir meydan okuma. Bir söyleyip iki dinlemek için tasarlanmış. Genellikle iki sayfada bir, sadece bir ya da iki cümle söylüyor. Yeri geldiğinde ise sadece tek sayfalık parçalar verip okuyucusunu rahatlatıyor… Ayrıca konu bütünlüklü olduğundan felsefeden politikaya, politikadan romana atlamıyor, kafa bulandırmıyor. Bundan sonraki her defterkitap’ın bir teması olacak ve o temada size konunun özünü hiç yormadan aktarıp, sayfanın kalanını size bırakacak.

    İlk defterkitap Aşk Sevda Süveyda’nın sonunda bir dizin var. Böylece hangi dili, hangi kelimeyi isterseniz o sayfayı hemen bulabiliyorsunuz. Bilinçli olarak sert kapaklı, ciltli ve şirazeli olarak üretildi. Hem sevdiğinize, hem de yazdıklarınıza verdiğiniz değer anlaşılsın, kıymeti bilinsin diye.

    Seriyi “aşk”la başlatmamız da bu yüzden. Aşk’ın tüm konuların özü olduğuna inanmamız, bize bu seriyi aşk, sevgi ve barışla başlatmaya mecbur kıldı.

    O yüzden “Bu topraklarda çatlağını arayan tüm bereketli yağmur tanelerine, güzel insanlara ithaf”la başlayan defterkitap, sevmeyi bilen tüm kalplere şöyle haykırıyor ilk sayfasında:

    Yaşasın aşk, yaşasın sevgilime giden bütün sevgi sözleri! Türkçe, Rumca, Lazca, Kürtçe, Ermenice, Arnavutça, Pomakça, Çingenece, Makedonca, Boşnakça, Zazaca, Çerkezce, Tatarca, Lakça, Lezgice, Arapça, Abhazca, Teberce, Tabasaranca, Hemşince, Özbekçe, Farsça, Bulgarca… Anadolu’da konuşanı kalmış ve hatta kalmamış yetmiş üç dil ve lehçenin, elin uzandığı tüm şivelerinde ayrı ayrı… Kuralına, standardına, imla kılavuzuna göre değil, bir tek okunuşuna göre.

    Çünkü kalp kural tanımaz. Kalp kendi toprağını bilir, bu toprakların ‘hakiki’ dilini tanır ve ısınır. Bin yol varsa da kalbe giden, en yakını elbet evinin yakınından geçer. O yüzden de kalp en çok ‘mahallesi’nin dilinden duyduğu sevgi sözüne inanır.

    Bu defterkitap size, sevgilinizin öz dilince, mahallesinde, evinde konuşulan; kalbinin ısındığı o ilk dilince “Seni seviyorum” demeyi öğretiyor. Anadolu’nun tüm dillerinde “Seni seviyorum”u ve sevgi sözlerini ilk kez bir arada söylüyor.

  • Gamze’nin kaleminden : Seyahate Giden ANNE Gibiyim

    Gamze’nin kaleminden : Seyahate Giden ANNE Gibiyim

    3 Subat 2012

    Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.

    Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

    İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

    Evet evladım tek derdim…

    Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…

    Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,

    Kalbi kırılırsa anlarlarmı,

    Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

    Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,

    Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,

    Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,

    Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,

    Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,

    Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,

    Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,

    Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

    Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,

    Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

    Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,

    Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,

    Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

    Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

    Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.

    Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…

    Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,

    Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.

    Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…

    Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…

    Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.

    Sabahleyin aradın annem.

    Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.

    Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…

    ”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.

    Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.

    Dayancan annem diye haykırdım içimden…

    Şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.

    Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.

    Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…

    Gamze’ye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler ve Kök Hücre Bağışı

  • Gamze’ye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler ve Kök Hücre Bağışı

    Gamze’ye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler ve Kök Hücre Bağışı

    Kimler donör olabilir ?

    18-50 yaşında sağlığı müsait olan herkes kemik iliği bankasına gidip başvuru formu doldurabilir. Bir tüp kan verenler bulaşıcı hastalık testinden geçiriliyor. Hastalık taşımıyorsa bankaya kaydediliyor.

    Gönüllü vericinin kayıtları bilgisayara işleniyor, hastalarla uyum sağlarsa daha ileri tetkik yapılmak için çağrılıyor. Uygunsa genel anestezi altında kemik iliği alınıyor. Vericinin leğen kemiğinden özel iğneler aracılığı ile alınan kemik iliği bir torbaya aktarılıyor. Operasyon ve dikiş gerektirmiyor ve hiç acımıyor. Kemik iliği vericisi ertesi gün işine dönüyor.

    Kimler kök hücre bağışlayamaz ?

    Kimlerin kök hücre vericisi olması uygun değildir ?

      • 18 yaşından genç veya 55 yaşından yaşlı olanlar, ağırlıkları 50 kg den daha düşük veya beden ölçüsü endeksi 40’ın üzerinde olan aşırı kilolu kişiler
      • Belirli hastalığı bulunan ve kan bankasında kan bağışı reddedilmiş kişiler
      • Kalp ve kan dolaşım sistemi rahatsızlıkları

    Örneğin; koroner kalp hastalığı, kalp krizi, kalp yetmezliği, tedavi gerektiren kalp ritmi bozuklukları, düzensiz yüksek tansiyon gibi

      • Solunum yolları rahatsızlıkları

    Örneğin; ağır kronik astım (düzenli ilaç tedavisi gerektiren), kronik bronşit, akciğer veremi, akciğer embolisi gibi

      • Kan, kan pıhtılaşma sistemi veya kan damarları rahatsızlıkları

    Örneğin; oto-immün anemi, A tipi hemofili, derin venlerde tromboz gibi

      • Ruhsal rahatsızlıklar, santral sinir sistemi rahatsızlıkları

    Örneğin tedavi gerektiren depresyonlar, psikoz, şizofreni, epilepsi, multipl skleroz gibi

      • Oto-immün sistem rahatsızları

    Örneğin; romatoid artrit (romatizma), kolajenozlar, Crohn hastalığı, ülseröz kolit, troid gibi

      • Salgı bezleri rahatsızlığı

    Örneğin; Diabetes mellitus gibi

      • Kötü huylu sayılan (kanser hastalığı) rahatsızlıklar
      • Enfeksiyona neden olan rahatsızlıklar

    Örneğin; Hepatit B veya C (iyileşmiş dahi olsa), kronik borelyoz, HIV-enfeksiyonu ve diğerleri.

      • Kendisine yabancı organ veya doku nakli yapılmış olan kişiler

    Örneğin; böbrek, kalp, cilt, kornea tabakası, beyin zarı, baldır siniri gibi

      • Bağımlılığı bulunan kişiler

    Örneğin; alkol, uyuşturucu madde ve ilaç bağımlılığı gibi

    İlik nakli acil önem taşıyor. İstanbul, Ankara, İzmir ve Kayseri’de ki ilik nakli merkezlerine giderek kan vermeniz çok önemli. Kan vererek ilik donörü olacak ve Gamze gibi pek çok hastaya umut olacaksınız !

    Maddi yardım sözkonusu değildir. SGK desteği var. Artı olarak Gamze hanımın çalıştığı kurum, eşi Emrah beyin bağlı olduğu kurum ve aileler tedavi masraflarını üstlenmişler.İleride olağanüstü bir durum olursa maddi yardımı gündeme getiremenin daha doğru olduğunu düşünüyoruz.. ANCAK KESİNLİKLE MADDİ YARDIM İHTİYACI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.

    – Aileye ait telefonların meşgul edilmemesi ayrıca önemle rica olunur.

    -İlik donörü olmak isteyenler için iletişim bilgileri

    Ankara’dan ilik donörü olmak isteyenler: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbni Sina Hastanesi, Akrabalık Dışı Kemik İliği ve Kordon Kanı Bankası

    İstanbul’dan ilik donörü isteyenler: Çapa Tıp Fakültesi İlik ve Doku Nakli Merkezi

    İzmir’den ilik donörü olmak isteyenler: Ege Üniversitesi Kan Merkezi irtibat no: 390 40 29 Randevu alarak gidiliyor.

    Kemik iliği veya periferik kök hücre alımından sonra vericinin ne gibi şikayetleri olur ?

    Kemik iliği alımında şikayetler esas itibariyle kemik iliğinin iğneyle alınmasından (kemik zarının ağrı uyarısı), doku zedelenmesinden ve kanamadan (dokunun ağrı uyarısı) kaynaklanmaktadır. Ağrılar kural gereği doğrudan alımla birlikte başlar ve gerek süre bağlamında gerekse şiddet bağlamında büyük farklılıklar gösterebilirler (his olarak genellikle sanki masanın kenarına çarpmış olma hissi tanımlanmaktadır). Kural gereği ağrılar en geç birkaç gün içinde hafiflemeye başlarlar.

    Kandan kan hücresi alımında, kök hücrelerin G-CSF ile uyarılması (harekete geçirilmesi) esnasında grip ağrılarıyla benzeyen kırıklık, eklem ağrıları türünde şikayetler oluşabilmektedir. Bunlar hafif bir ağrı kesicisiyle kolaylıkla tedavi edilebilmektedir. Bağışla birlikte ağrılar derhal azalır.

    Vericiden kök hücre toplama süreci ne kadardır ?

    Kalça kemiğinden kemik iliği alımında kural gereği vericini yaklaşık iki gün boyunca hastanede yatışı gerekmektedir. (1. gün: yatış, 2. gün: alım, 3. gün: taburcu). Kemik iliği toplanması işlemin kendisi bir saat sürmektedir. Kandan kök hücre alımında vericinin deri altına beş gün süreyle hormon benzeri bir madde ( büyüme hormonu) enjekte edilerek (şeker hastalarında kullanılan ensülin gibi) kök hücrelerin dolaşıma geçmesi sağlanır. Bunu pratisyen doktor veya hemşire yapabilir. Asıl süreç olan kandan kök hücrenin toplanması işlemi bunun ardından ayakta ve özel bir aferez yöntemiyle gerçekleştirilir ve yaklaşık 3 ila 4 saat arasında sürmektedir. Yeterli miktarda kök hücre toplanamaması durumunda, ertesi gün ikinci bir alım gerekli olabilir.

    Kemik İliği Alımı
    Gerekli olan kök hücreler bu yöntemle genel anestezi altında bir delme iğnesiyle vericinin arka kalça kemiğinden alınır. Kural gereği çabuk iyileşen iki küçük kesik açılması veya birkaç delik bu işlemin bir parçasıdır. Alım yaklaşık 60 dakika sürmektedir. Bu esnada yaklaşık olarak bir litre kemik iliği – kan karışımı alınır. Bu miktar ise vericinin vücudundaki toplam kemik iliğinin yaklaşık yüzde beşi kadardır ve sağlıklı bir beden bunu iki hafta içinde yeniler. Verici kural gereği alımdan bir gün önce kliniğe yatırılır ve olağan olarak üçüncü gün evine gitmek üzere taburcu edilmeden önce gözetim için alımdan sonraki gece de klinikte kalır.

    Kandan Kök Hücre Alımı
    Vericilerin ortalama olarak %80’ine uygulanan kandan kök hücre toplanması yönteminde vericinin deri altına beş gün süreyle büyüme faktörü (hormon benzeri bir madde) enjekte edilir. Bu maddeye G-CSF adı verilmektedir ve vücut tarafından her enfeksiyon sürecinde üretilen bir faktördür. Uzun süreden beri bu faktör, laboratuar ortamında da üretilebilmektedir. Bu madde, ağırlıklı olarak kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin dolaşıma geçmesine etki eder. Dolaşımdaki kök hücre sayısının yeterli olduğunun kontrol edilmesini takiben, kök hücreler özel bir süreçle (aferez) aynı trombosit bağışında olduğu gibi kandan toplanırlar. Her iki kola da damar yolu açılır. Kan bir koldan çıkıp bir hücre ayrıştırıcısından geçerek diğer drenden bedene geri döner. Bu cihazda kök hücreler merkezkaç kuvvetiyle kalan kandan ayrıştırılırlar ve nakil için steril torbalara toplanırlar. Bu işlem alım kliniğinde maksimum ardı ardına iki gün süre ile gerçekleştirilir. Bunun için vericinin hastanede yatması gerekmez.

    Kemik iliği toplanmasından sonra verici için hangi riskler söz konusudur ?

    Doğrudan kemik iliği alımı işlemi ağrılı olacağından genel anestezi gerekmektedir. Genel anestezide hayati tehdit oluşturan komplikasyonlar riski hekimler tarafından 1:50.000’den daha az olarak bildirilmektedir. Alımdan sonra yara ağrısı ve bazı kişilerde genel anestezinin yan etkisi olarak mide bulantısı oluşabilir. Ayrıca tüm yaralar için geçerli olduğu gibi enfeksiyon riski de mevcuttur. Ancak işlemler aseptik ameliyathane koşullarında uygulanarak, gerekli tedbirler alınmaktadır.

    Kimler kök hücre vericisi olabilir ?

    18 ile 55 yaş arası, en az 50 kg ağırlığındaki her sağlıklı kişi kök hücre vericisi olabilir. Bu koşulların sağlanması, kişinin belirli sağlık niteliklerini taşıdığı anlamına gelmektedir. Böylece yapılan bağış da nitelikli olacak ve doğal olarak hastaya yapılan kök hücre naklinin başarıyla sonuçlanma şansı yükselecektir.

    Potansiyel verici, bağış sözünden vazgeçebilir mi ?

    Kısa vadede verici, kişisel ya da başka sebepler ile bağıştan geri çekilmek isteyebilir. Bu sebeple verici ne yönde karar verirse versin, kararına saygı duyulacaktır. Ancak, verici olan kişi söz konusu hastanın tedavisi için büyük bir umut kaynağı olduğundan, olumsuz bir kararla verici olmaktan vazgeçmesi hasta için çok üzücü bir durum oluşturacaktır.

    Eğer verici vazgeçmek istediğini nakilden kısa bir süre önce bildirdiyse ve hastanın nakil hazırlıklarına başlanılmışsa, kök hücre naklinin gerçekleşemeyecek olması hastanın hayatını kaybedeceği anlamına gelir.

    Kök hücreler nasıl nakledilir ?

    Kök hücre nakli aynı kan nakline benzer bir şekilde damardan yapılmaktadır. Nakledilen kan hücreleri vücuttaki kan akışıyla yayılırlar ve kemik iliği boşluklarına kendiliğinden yerleşirler. Bu oluşuma “homing = yuvalanma” denilmektedir. Orada yeni sağlıklı kan hücreleri oluşturmaya başlarlar. Nakilden sonraki ilk üç ile dört hafta boyunca hasta, enfeksiyon riski sebebiyle, çevreden izole edilmiş halde odasında kalır.

    Bir kök hücre nakli ile iyileşme ihtimali nedir ?

    Nakil yapılmış hastaların % 40-80’inde tedavi başarıyla seyretmektedir. Nakilden sonra kişinin hayatta kalma süresi münferit olarak hastanın yaşına ve sağlık durumuna, naklin yapıldığı zamana, maruz kaldığı hastalıkların türüne ve olası komplikasyonlara bağlıdır.

    Kişi, ne şekilde kök hücre bağışlayacağını kendisi belirleyebilir mi ?

    Kök hücrelerin hangi yöntemle toplanacağı genel olarak hastanın tanısına bağlı olarak belirlenir ve durum verici adayına açıklanır. Bu aşamada, verici kök hücre toplanması konusundaki kişisel istek/kararını bildirebilir. Nihai kararda, vericinin istemi dışında bir uygulamaya gidilmesi mümkün değildir. Sonuçta; hastanın ihtiyacı olan kök hücre kaynağı ile vericinin bağışlamak istediği kök hücre kaynağı arasında uyumsuzluk olursa, hasta için farklı bir verici arayışına gidilir.

    Kök hücre nakli kimlere uygulanır ?

    Kök hücre nakli ağırlıklı olarak, kan yapıcı sistemin hastalıklı olmasından muzdarip hastalarda gerçekleştirilir. Çocuklar ve yetişkinlerdeki lösemi ve lenf düğümü kanserinin çeşitli şekillerinde, yapım kusurundan kaynaklanan ağır kansızlık durumunda, doğuştan ağır bağışıklık kusuru (sadece çocuklarda) ve alyuvarlardaki çeşitli hastalıklar bu tür hastalıklardandır. Ancak kök hücre nakli en sık löseminin çeşitli şekillerinde uygulanmaktadır.

    Kök hücre nedir ?

    Kök hücreler kendini yenileme ve spesifik hücrelere dönüşebilme yeteneğine sahip hücrelerdir. Diğer organ hücrelerinin (örn; karaciğer hücresi, kalp hücresi) belli bir fonksiyon görmesine karşın, kök hücreler farklılaşmamışlardır ve spesifik bir hücreye dönüşmesi için bir uyarı gelmediği takdirde farklılaşmamış olarak kalırlar. Farklılaşmamış hücrelerin bölünerek, kas hücresi veya sinir hücresi gibi belli bir fonksiyon gören hücreye dönüşmesine diferansiyasyon denir ve bu yetenekleri onları benzersiz kılar. Kök hücreler elde edildikleri kaynağa göre; embriyonal, fetal ve erişkin kök hücresi olarak türlere ayrılmaktadır. Erişkin Kök Hücreler: Erişkin kök hücresi, diferansiye olmuş bir dokuda farklılaşmamış olarak bulunan ve kendini yenileyip köken aldığı organın özgün hücresine dönüşebilen hücrelerdir. Progenitor ve Öncü Hücreler: Öncü hücreler fetal veya erişkin dokuda bulunurlar ve kısmen ayrışmışlardır; bölünürler ve farklılaşırlar. Kök hücre bölündüğü zaman meydana gelen iki yeni hücre kendilerini yenileme yeteneğine sahiptirler. Farklılaşmaya başlamış olan öncü hücreler ise bölündüğü zaman kendilerini yenileme yeteneği olmayan öncü hücreler veya farkllaşmış hücrelere dönüşürler. Öncü hücreler karaciğer ve beyin gibi organlarda, organın bütünlüğünü ve fonksiyonunun devamını sağlamak için ölen hücrelerin yerini alırlar. Öncü hücreler oluştukları serinin daha ileri aşamadaki hücrelerine ( örneğin lenfositlerden T hücrelere, B hücrelere veya NK hücrelere) dönüşebilirler.

    Kök hücreler nasıl nakledilir ?

    Kök hücre nakli aynı kan nakline benzer bir şekilde damardan yapılmaktadır. Nakledilen kan hücreleri vücuttaki kan akışıyla yayılırlar ve kemik iliği boşluklarına kendiliğinden yerleşirler. Bu oluşuma “homing = yuvalanma” denilmektedir. Orada yeni sağlıklı kan hücreleri oluşturmaya başlarlar. Nakilden sonraki ilk iki ile dört hafta boyunca hasta, enfeksiyon riski sebebiyle, çevreden izole edilmiş halde odasında kalır.

    HLA nedir ? Nasıl saptanır ? Doku uyumu nedir ?

    Tüm çekirdekli hücrelerin yüzeyinde o bireyin doku özelliklerini taşıyan moleküller yer alır. Bu moleküllere doku antijenleri denir. Bu moleküller her bireyin kendisine özgü olup anne ve babadan gelen özelliklerin birleşmesi ile oluşur. Çocuklar baba veya anneleri ile yarı yarıya uyum gösterirken kardeşler arasında tam uyum, yarı yarıya uyum veya tamamen uyumsuzluk olabilir. Kök hücre nakillerinde hasta ile bağış yapan kişinin doku uyumunun tam olması gerekir. HLA(=doku) uyumu açısından en önce kardeşler, olmazsa ailenin diğer bireyleri araştırılır. Anne baba arasında akrabalık varsa anne veya baba da çocukla HLA uyumu gösterebilir.Nadiren kuzen, dayı, hala gibi aile bireylerinde de uyum gözlenebilir. Bu da gösterilemezse doku bankalarında kayıtlı (2010 yılında bu rakam 15 milyonu geçmiştir) gönüllülerin dokuları arasında bir tarama yapılarak uygun bir verici sağlanabilir. HLA, binlerce farklı özellikten oluşan HLA sınıf 1 ve 2 antijenlerinden oluştuğu için özelleşmiş ve bu amaçla ruhsatlandırılmış Doku tiplendirme laboratuvarlarında incelenebilir. Kardeşler arasında uyumda yapılan doku tiplendirme testinin duyarlık düzeyi çok hassas olmayabilir. Ancak akraba olmayan bireyler arasında uyum araştırılıyor ise daha detaylı ve hassas testler yapılmalıdır. Bu düzeyde testler bazen uzun sürebilmektedir.

    Periferik kandan kök hücre toplanmasından sonra verici için hangi riskler söz konusudur ?

    Kandan kök hücre toplanması işleminde genel anesteziye ya da hastanede yatışına gerek yoktur. Kandan kök hücre alımı süreci tıpta 1988 yılından beri uygulanmaktadır. G-CSF ile uyarımın uzun süreli yan etkileri ile ilgili hiçbir belirti yoktur. Geç dönemli tepkiler ile ilgili olarak klinik uygulamalardaki 10 yıllık sürede bugüne kadar hiçbir yan etki gözlenmemiştir.

    Kök hücre nakli kararı nasıl alınır ?

    Bir hastaya gerçekten bir kök hücre nakli gerekliliği kararı; hastanın yaşı, hastalığın cinsi ve evresive hastanın bedensel durumu gibi faktörlere bağlı olarak kendisini takip eden hekim tarafından verilir. Kök hücre nakli için bir diğer önemli koşul ise elbette doku özelliklerine neredeyse bire bir uyumlu bir bağışçının bulunmasıdır.

    Kök hücre kararı nasıl alınır ?

    Hasta, kendisini takip eden hekim tarafından, kök hücre naklinin yapılmasının planlanıldığı nakil merkezine sunulur. Bu merkezdeki ilgili uzmanlardan oluşan konsey tarafından, hastanın HLA uyumlu akraba dışı vericiden kök hücre nakline gereksinim duyduğu konusunda karar alınırsa, bu karar konseye katılan en az üç öğretim üyesinin imzası ile raporlanır. Bu konsey karar raporu ile hasta, verici tarama sürecinin yürütülmesi için hizmet veren bir doku bankasına yönlendirilir.

    Konsey Karar Raporunun içeriğinde;

    Hasta içi akraba içi bir verici bulunamadığı,
    Akraba dışı verici taramasının yapılmasının istendiği,
    Akraba dışı bir verici bulunduğu takdirde nakil yapılacağını,

    mutlaka belirtilmesi gereklidir.

    Nakil Merkezi ya da sorumlu hekim tarafından doldurulup imzalanmış olan Tarama İstem Formumuz ve konsey karar raporu ile merkezimize başvuran/yönlendirilen hastaların tarama süreci tarafımızdan yürütülür.

  • Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay

    Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay

    Gerek yazılı, gerek görsel, gerekse sosyal medyada hemen hemen hergün tüp bebek tedavisiyle ilgili haberler yayınlanıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen milyonlarca çift bu haberleri; hayallerini gerçekleştirecek ‘mucize’ gibi takip edip, deniyor. Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi gereken detayları açıklayarak, şu uyarıda bulundu: “Tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

    Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci dünyada ve toplumumuzda artan infertilite (kısırlık) sorununa dikkat çekerek, aileleri tedavi için merkez seçiminde ve medyada yer alan haberler konusunda uyardı. Bahçeci, ‘Medyada yer alan haberlere infertilite sorunu yaşayan ailelerin yaklaşımı bir nevi ‘mucize çözüm’ gibi oluyor. İyice araştırmadan bunları denemeye karar veriyorlar. Çoğu kez de sonuç başarısızlık oluyor. Şu bir gerçek; tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Burada önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

    Tüp Bebek Tedavisinde ’Bilinmesi Gereken 10 Detay’

    Prof. Dr. Mustafa Bahçeci tüp bebek tedavisinde ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi, bu doğrultuda karar vermesi gereken detayları açıkladı.

    1.Çocuğu olmayan bir çift ne zaman doktora gitmelidir ?

    Kadının yaşı burada çok önemlidir. 35’in altında, çiftin özgeçmişleri ve aile öykülerinde bu konuyla ilgili risk yoksa korunmasız-düzenli bir yıllık cinsel ilişki sonrası gebelik elde edilemiyorsa doktora başvurulmalıdır. Aynı koşullarda kadın 35 yaş üstünde ise 6 ay, 38’in üzerinde ve yumurtalıklarını olumsuz etkileyebilecek kemoterapi veya yumurtalıkla ilgili bir ameliyat geçirmişse, erkek de de sperm değerlerini kötü yönde etkileyecek kemoterapi veya ameliyat öyküsü varsa çiftler derhal doktora gitmelidir.

    2-Aşılama denenmeden tüp bebeğe tedavisi doğru mudur ?

    İnfertilite (kısırlık) nedenine bağlı olarak bazı hastalarda aşılama öncesi yumurtlama uyarısı veya aşılama gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanmalıdır. Bu grup hastalarda ancak bu yöntemlerin başarısızlığı durumunda tüp bebek tedavisine geçilir. Ancak belirli bir grup hastada ise diğer yöntemlerin başarı ihtimali ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Bu hasta gurubunda tüp bebek ilk seçenek olmalıdır.

    – Her iki tuba uterinası ( tüpleri) tıkalı olan kadınlar,
    – Azospermi olguları (erkekte sperm olmaması)
    – İleri kadın yaşı ( örn.: 38 yaş üstü kadınlar) doğrudan tüp bebek uygulanması gereken çiftlerdir.

    3.Tüp bebek tedavisinde hangi sırayla hangi testler yapılır ?

    Kısırlık araştırması çiftlere eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Başlangıç aşamasında yapılan temel testler şunlardır:

    – Erkeğe sperm testi,
    – Kadının yumurtlamasının araştırılmasına yönelik kan (hormon) testleri ,
    – Kadının tüplerinin açık ve rahim içerisinin normal olup olmadığının araştırılmasına yönelik testler. Bu amaçla en sık ilaçlı rahim röntgen filmi ( Histero-salpinga-grafi, HSG) çekilmektedir.

    4. Tüp bebekte başarı oranı nedir?

    Tüp bebekte başarı oranı birden fazla ölçütle değerlendirilmektedir.

    – Fertilizasyon ( Laboratuvarda Döllenme) Oranı: Bu oran iyi laboratuvarı olan merkezlerde %80’ in üzerinde olmalıdır.
    – Biokimyasal Gebelik (Kanda gebelik testinin pozitif çıkması): Bu oran %50 civarındadır.
    – Ultrasonografi İle Görüntülenebilen Ve Takip Edilen Gebelik Oranı: Bu oran %40 civarındadır.
    – ‘’Eve Canlı Çocuk Götürme’’ Oranı: Bu oran ise %30 civarındadır. Hastaları ilgilendiren temel değerin de sonuncusu olması gerekir.

    Üç başarısız deneme sonrası aileler için gebelik elde etme oranını maalesef çok arttırmamaktadır. Preimplantasyon genetik tanı (embriyo transferi öncesi genetik araştırma), co-culture ( laboratuar ortamında suni ana rahimi oluşturulması) , sperm seçim yöntemlerinin değiştirilmesi gibi ek uygulamalar yapılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin de başarıyı anlamlı oranda artırdığına dair yeterli kanıt henüz yoktur. Benim şahsi tecrübelerime göre bu hastalara blastosist transferi önerilmeli ve bu hastalarda eğer embriyoları blastosiste gitmiyorsa transfer yapılmamalıdır. Böylece hastanın, transfer sonrası boşu boşuna büyük ümitlerle beklemesinin önüne geçilmiş olur.

    5.Blastosist transferi nedir? Hangi durumlarda bu yönteme başvuruluyor ?

    Günler boyunca gelişip hücre sayılarını artıran embriyolar beşinci günden itibaren iki ayrı hücre tipine ayrılarak aralarında bir sıvı biriktirir. Bu embriyolara ‘Blastosist’ denir. Ne yazık ki her embriyo bu aşamaya kadar gelişimini devam ettiremez, daha erken bir dönemde gelişimini durdurur. Sadece o embriyoyu oluşturan sperm ve yumurta kaliteleri fazla düşük değilse embriyo gelişimine devam eder, aksi halde vücut savunma mekanizmasının bir sonucu olarak düşük kaliteli hücrelerin birleşmesiyle oluşan embriyoların gelişimlerini daha erken bir dönemde durdurur. Yapılan çalışmalar, blastosist evresine ulaşmış embriyoların dahi bir bölümünün gebelik oluşumuna ya da gebeliğin devamına izin vermeyecek kadar düşük kaliteli hücreler içerdiğini göstermiştir. Ancak bu oran erken dönemde gelişimini durduranlara oranla çok daha düşüktür. Sonuç olarak; hastaya blastosist transfer etmek gebelik şansını artırmak anlamına gelir. Hastaya ne kadar az embriyo transfer edilirse blastosist transfer ederek gebelik şansı o kadar artırılmış olur. Bu nedenle, transfer sayısının kısıtlandığı durumlarda blastosist transferi uygulaması başarıyı artırıcı bir etki yapar.

    Örnek olarak ülkemizde iki yıl önce uygulamaya giren yönetmelik transfer edilen embriyo sayısına kısıtlama getirmiştir. Bu uygulama sonucu tüp bebek sonucu oluşan çoğul gebelikler ki bunlar çok riskli gebelikler idi, anlamlı olarak azalmıştır. Bu yeni durum bizim merkezlerimiz de dahil olmak üzere bazı kliniklerin daha fazla blastosist transferine yönelmelerine neden olmuştur. Bizim merkezlerimizde artık tüm transferlerin yaklaşık yarısına yakını beşinci günde yapılmaktadır. Hastadan yeterli miktarda ve kalitede blastosist elde edilmesi durumunda, tedavilerin başarısız kalma nedeni olarak embriyo dışı nedenlere yönelmek faydalı olacaktır. Neden tüm embriyolar blastosist aşamasına kadar bekletilip ondan sonra transfer edilmiyor? Bu sorunun yanıtında da blastosist transferlerinin dezavantajlarından söz etmemiz gerekir. Bugün tüp bebek uygulama teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin unutmamalıyız ki insan vücudunun sofistike ve mükemmel mekanizmasını bire bir taklit edebildiğimizi söylemek çok güçtür. Zira insan vücudu ve biyolojisiyle ilgili bilgimiz ne kadar artarsa, bilmediklerimizin ve yeni soruların farkına varmaya devam ediyoruz.

    Sonuç olarak embriyoları laboratuar şartlarında uzun süre bekleterek blastosist evresine ulaşmalarını beklerken onları daha erken bir dönemde vücudun doğal ortamına bırakarak orada gelişmelerini sağlamalarına göre ne kadar ödün verdiğimizi bilmiyoruz. Özetle kendimize su soruyu soruyoruz: bu embriyo blastosist oluşturmadı, acaba ben bu embriyoyu gelişiminin daha erken bir döneminde rahme vermiş olsaydım acaba orada blastosiste ulaşacak mıydı? İşte blastosist transferinin riski budur, bu nedenle her vakada uygulanmaz. Elimizde bu riski karşılayacak sayıda embriyo olması ya da dediğim gibi, ne olursa olsun embriyoların uzun dönem gelişimlerini izlememizi gerektirecek gerçek sebepler olması lazımdır.

    6.Sperm seçiminde yenilikler nelerdir ?

    Günümüzde sperm kalitesi dendiğinde artık eskiden olduğu gibi sperm sayısı, hareketliliği, şekli gibi parametreleri düşünmüyoruz. Biliyoruz ki, spermin gerçek kalitesi yukarıdaki soruda da anlattığım gibi onun kalıtsal yapısı ve bu yapının çevresel faktörlerden ne kadar etkilendiğidir. Çünkü embriyo gelişimine spermin asil katkısı bunlardır. Geleneksel sperm tetkik parametreleri ile bahsettiğim kalıtsal özelliklerin durumu arasında direk bir ilişki gösterilmemiştir. Artık sperm analizi yaparken embriyo gelişimine etki edecek gerçek kalitelerinin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Önemli olan kalıtsal özellikleri en az hasar görmüş, mümkünse hiç görmemiş spermleri seçebilmek ve yumurta hücresi ile bunların birleşmesini sağlayabilmektir. Sperm hücresinin yüksek büyütmede seçilmesi (IMSI), bazı moleküllere bas kısmının bağlanması ya da bağlanmaması yoluyla seçimleri (PICSI ya da MACS benzeri yöntemler) bu amaçla kullanıma girmiştir. Ne yazık ki, bu seçim yöntemlerinin geçerliliği tam anlamıyla ve en doğru bilimsel yöntemlerle henüz kanıtlanmamıştır. Bunun için daha zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Gene de bizim laboratuarlarımız da dahil olmak üzere bu tip yenilikleri kullanıp hastaların gebe kalma olasılıklarını artırmaya çalışan çok sayıda merkez bulunmaktadır.

    7-Genetik incelemelere ne zaman ihtiyaç duyulur ?

    Genetik incelemelere kesin ihtiyaç duyulan durumlardan ilki; ailede kalıtsal yolla geçen, doğacak bebeğe intikal edebilecek ve sorumlu kromozom ya da gen bölgesinin bilindiği durumlardır. Bu bölge ya da kromozomlar embriyolar üzerinde incelenip hastalıksız embriyolar transfer edilebilir. Bir diğer durum tekrarlayan gebelik kayıpları, yani ard arda düşük yapma ya da tam tersi tekrarlayan başarısızlıklardır. Her iki durumda da bazen embriyoların genetik olarak problemli olmaları sorunun kaynağı olabilir. Dolayısıyla çiftlere tüp bebek tedavisine başlamadan önce detaylı olarak tetkik yapılmalı ve embriyoların genetik problemi dışında aynı soruna neden olabilecek diğer nedenler ayıklanmalıdır. Bundan birkaç yıl önce bayanın ileri yaşı, ileri sperm problemleri (çok kısıtlı sayıda sperm bulunması ya da hiç olmaması) gibi durumlarda da embriyo üzerinde genetik incelemelere ihtiyaç duyulur denirdi. Günümüzde bu bakış acısı biraz daha gevşemiş gibi duruyor.

    8.Tüp bebek tedavi yöntemlerindeki yenilikler nelerdir ?

    Tüp bebek tedavi yöntemleri ve uygulamaları baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En güncel tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. (Embriyoscope) Bu tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok da bizim laboratuarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleri ile değil, her 15-20 dakikada bir yedi bölgeden alınan görüntülerinin birleşmeleri ile oluşan videolar ile inceleniyor, kaliteleri bu verilere göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor.

    Tüp bebek uygulamalarının başladığı yıllardan bu yana ilk kez embriyo gelişimi hakkında bu kadar fazla veri toplayabildik ve elimizdeki bu bilgiler çok değerli. Şu anda Türkiye’den bizim dahil olduğumuz uluslararası bir bilim grubu bu veriler üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Yeniliklerle başarı şansı ne kadar artıyor? Bu sorunun cevabı için biraz daha beklememiz gerekiyor. Ancak embriyo secimi için sunulan dinamik izleme tekniği gerçekten başarı sansını artırıyor. Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta; birkaç farklı şekilde dinamik embriyo takibi yapılabiliyor ve bunların hepsi aynı sonucu vermiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu anda dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığını gösterdiler. Umudum, bu sistemin diğerleri ile bilimsel karsılaştırmasını yapan bilimsel çalışmaların bir an önce yayınlanması ve farkın kanıtlanmasıdır.

    9.Dondurma tekniğinde son aşama nedir ?

    Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Burada dikkatinizi çekmek isteyeceğim nokta; bize başvuran çiftlerimizden aldığımız izlenim dondurma-çözdürme işlemlerine biraz çekingen yaklaştıklarıdır. Oysa tüp bebeğin geleceği dondurma-çözdürme işlemlerinde. Çünkü; artık uluslararası anlamda başarı bir çifte uygulanan birkaç tedavi sonrası elde edilen gebelik oranı olarak ölçülüyor. Doğal olarak bu birkaç tedavinin içinde dondurma-çözdürme sikluslarının olması istenen bir durum, zira her tedavide kadına yeni baştan hormon vererek yumurtalıkları uyarmak yerine bir seferinde elde edilen birkaç kaliteli embriyonun saklanarak sonraki uygulamalarda bunların çözdürülerek transferi daha çok istenen bir durum. Üstelik dondurma-çözdürme tedavilerinin bir avantajı daha var; bazen yumurtalıkların uyarıldığı tedavilerde kullanılan ilaçlar yumurtaları büyütürken rahim dokusunun embriyoyu kabul etme mekanizmasına zarar verebiliyor. Oysa dondurma-çözdürme tedavilerinde rahim dokusu diğer duruma göre çok daha doğal bir halinde ve embriyoyu kabul etme mekanizması zarar görmemiş. Bugün dünyada birçok merkez (bizim merkezlerimiz de dahil) rahimim bu durumunu transfer öncesinde değerlendirip, çiftin gebelik şansını artırabilmek adına, elde ettiğimiz tüm embriyoları donduruyor ve bir sonraki ay rahimim doğal haline kavuştuğunda çözdürüp transfer ediyoruz. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi çok iyi incelemelidir diyorum.

    10.Tüp bebek denemesi kaç kez tekrarlanmalıdır ?

    Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım; ortalama üç! Ama bunu da açıklamam gerekir. İstatistiksel olarak tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin %95’i üç kez tekrarlamalıdır. Geri kalan %5’i içinse bir sınır yoktur. Bize başvuran bir hasta gebe kaldığında önceden dışarıda on altı deneme yapmıştı. Bu çift yüzde beş’lik dilimde idi. Ama bilimsel yayınlar göstermektedir ki, tüp bebek tedavisine giren çiftlerin yüzde doksan beşi ilk üç denemeden sonra gebelik şanslarını anlamlı olarak artıramamaktadır.