Blog

  • Tatlı tarhanalı börek tarifi

    Tatlı tarhanalı börek tarifi

    Tatlı tarhanalı börek nasıl yapılır ? Tatlı tarhanalı börek yapılışı ? Tatlı tarhanalı börek tarifi …

    Malzemeler:
    2 litre süt
    250 gr dana kıyma
    250 gr un
    1 kase kırık buğday
    3 yemek kaşığı irmik
    3 tatlı kaşığı kekik
    2 adet soğan
    1 adet yumurta
    2 yemek kaşığı tereyağı
    Aldığı kadar un

    Yapılışı:

    2 litre sütün içine 3 yemek kaşığı irmik, 1 kase kırık buğday, 3 tatlı kaşığı irmik eklenir.koyulaşaıp hamur kıvamına gelene kadar devamlı karıştırılır. Koyulaşan tarhanaya 2 yemek kaşığı tereyağı katılır, kısık ateşte üzeri kapalı bir şekilde demlendirilir (Dibi hafif tutana kadar) Tarhana açık havada güneş gören bir yere serilip kurutulur.
    Hamuru için; 250 gram una 1 tutam tuz serpilir, azar azar su dökülerek kulak memesi kıvamında yoğrulur. Yoğrulan hamur dinlenmeye bırakılır. İçi için; soğanlar yemeklik doğranır ve yarım çay bardağı zeytinyağında pembeleşene kadar kavrulur. Kavrulan soğanlara kıyma eklenir. Rengi dönen kadar kavrulup yaklaşık 1 çay bardağı su dökülür. Kurutulan tarhanadan 2 avuç eklenir. Güzelce karıştırılıp ocaktan alınır. Dinlenen hamur 4 bezeye ayrılır. İlk beze unlarak açılıp yağlanmıi tepsiye serilir. Üzerine tarhanalı kıymalı iç yerleştirilip açılan 2. yufkayla kaplanır. Yufkanın üzeri kalan içle kaplanır. Son 2 beze açılıp arasına iç konulmadan tepsiye serilir. Üzerine 1 adet çırpılmış yumurta sürülür ve börek baklava gibi dilimlenir. Ortalama 180 derecedeki fırında pembeleşene kadar pişirilir.
    Tatlı Tarhanalı Börek servise hazırdır.

    Afiyet olsun…

  • Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilt için: Kayısı

    Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilt için: Kayısı

    Uzmanlar sağlıklı bir cilt için günde bir bardak kayısı nektarı ve kayısı suyu tüketilmesini öneriyor. Her gün düzenli olarak içilen iki bardak kayısı nektarının vücudun günlük A vitamini ihtiyacının büyük bölümünü karşıladığını ortaya koyuyor.

    Sağlıksız ve mat bir ciltten kurtulmak için günde bir bardak kayısı nektarı tüketilmesi gerektiğini belirten uzmanlar kayısı nektarının vitamin ve mineral açısından oldukça zengin olduğunu belirtiyor. Cildi mikrop ve mantarlardan koruyarak, cildin güzelleşmesini sağladığı bilinen kayısının nektarını içmek vücuttaki zararlı toksinlerin atılmasına da yardımcı oluyor.

    Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, cilt sağlığı için yeterli sıvı, antioksidan, vitamin ve mineralleri içeren besinlerin tüketilmesi gerektiğini vurguladı. Kayısı nektarının içinde bol miktarda potasyum, kalsiyum, demir ve A vitaminine dönüşebilen beta-karoten bulunduğunu söyleyen İnanç, kayısı mevyesi ve çekirdeğinin eski çağlarda cilt bakım ürünü olarak da kullanıldığı ifade etti.

    İnanç “Kayısı nektarı içeriğinde bulunan beta-karotenler, vitamin ve mineraller açısından oldukça zengin bir gıdadır. Vücuttaki toksik maddelerin atılmasına yardımcı olan beta-karotenler, derinin tazelenmesini, canlı ve parlak bir görünüme kavuşmasını sağlar. Ayrıca bir bardak kayısı nektarının içeriğinde yüksek A vitamini bulunmaktadır. Bu oran ile vücudun günlük ihtiyaç duyduğu A vitamininin yaklaşık yarısını (günlük ihtiyaç 5000IU iken 100 gram kayısıda 2700 IU bulunuyor) karşılamaktadır. Kayısı nektarı tüm bunların yanı sıra içerdiği C vitamini ile de bağışıklık sisteminin güçlendirmeye yardımcı olur. Günde bir bardak kayısı nektarı içmek sağlıklı bir cilde ve dayanıklı bir bağışıklık sistemine kavuşmayı mümkün kılıyor” şeklinde konuştu.

  • Karpuz Peynir Diyeti

    Karpuz Peynir Diyeti

    Türk insanının vazgeçilmezi, yaz aylarında en kurtarıcı ikili; karpuz-peynire ABD’li diyetisyenden bir onay, bir uyarı geldi: “Meyve en kötü şeker türü fruktoza sahip ama aynı zamanda lif ve potasyum açısından son derece zengin. Kendi içinde iyi kötü dengesi var.

    ABD’de 120 binin üzerinde baskı yapan ‘Doğal Yağ Kaybetme Eczanesi‘ kitabının yazarı Prof. Dr. Harry Preuss, iyi bir diyette en önemli noktanın her şeyi bir denge içinde tutmak olduğunu belirterek, yaz aylarıyla birlikte yeniden gündeme gelen karpuz – peynir diyetine tehlikelere dikkat çekerek onay verdi.

    Georgetown Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harry Preuss, 22 Mayıs Avrupa Obezite Günü öncesi, ikinci kez geldiği Türkiye’de, Antalya’da düzenlenen 35’inci Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’ne katıldı. 20 yıl öncesine kıyasla artık sokaklarda daha çok şişman insan olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Preuss, dünya genelinde artan obezitenin altında, ailesel alışkanlıklardan kültürel etkilere, yeni oluşan beslenme şekillerine ve hareketsiz bir yaşama kadar birçok sebep bulunduğunu söyledi.

    Obezitenin bu çok yönlü durumunu anlatmak için ‘Globalzite’ kavramını öneren Prof. Dr. Preuss, “Obezite her ekonomik düzeydeki insanın sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Bunun ekonomik düzeyle çok alakalı olmadığına dikkat çekmek istiyorum. Zengin insanlarda büyük masalarda, her türlü yiyeceğin bulunduğu masalarda yedikleri akşam yemekleri ve buna eşlik eden sosyal içicilikle obezite ortaya çıkarken fakir insanlarda ise yüksek düzey karbonhidrat tüketimi obeziteye neden oluyor” diye konuştu.

    Karpuz Diyeti İle 1 Haftada 5 Kilo

    YAĞIN VE ŞEKERİN SAVAŞI

    Artık her türlü yiyeceğe her yerde ulaşılabildiğini ve yüksek kalorili çok fazla yiyeceğin bulunduğunu belirten Prof. Dr. Preuss, hareketsiz bir yaşam içinde insanlarının harcayamayacağı kadar kalori aldığını kaydetti. İnsanlarda son 5 yılda şekerin kan basıncını etkilediğine ilişkin farkındalık başladığına dikkati çeken Prof. Dr. Preuss, şekerin kan basıncı üzerindeki etkisini vücutta yağ birikimini artırması olarak açıklarken, bu yağlanmanın özelikle bel çevresinde oluştuğunu belirtti. Prof. Dr. Harry Preuss, bu noktada özellikle çayda, kahvede tatlandırıcı olarak kullanılan sofra şekerinin yarattığı tehlikeyle dikkat çekti. Bu tip şekerde fruktoz ve glukozun birlikte bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Preuss, “Türkiye’de durumu bilmiyorum ama sadece Amerika’da sadece şeker kamışından gelen, sadece glukoz içeren ürünleri kullanıyoruz” dedi.

    MEYVELER BİR İYİ BİR KÖTÜ

    Prof. Dr. Preuss, meyvelere özel bir parantez açarak meyvelerin ‘en kötü şeker’ olarak işaret ettiği fruktoz içerdiğini söyledi. Fare deneylerinde sadece fruktoz verilen deney hayvanlarında yağlanmanın glukoz verilen gruba göre daha fazla olduğunu kaydeden Prof. Dr. Preuss, “Meyve en kötü şeker türü fruktoza sahip ama aynı zamanda lif ve potasyum açısından son derece zengin. Yani meyve kendi içinde iyi kötü dengesine sahip. Fruktozun tek iyi yanı çok tatlıdır. Bu nedenle çok fazla tüketemezsiniz” diye konuştu.

    Beslenme uzmanı Prof. Dr. Preuss, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte Türkiye’de karpuz – peynir diyetinin yeniden gündemde olacağının hatırlatılması üzerine, aşırıya kaçmamak kaydıyla bu tip diyetin zararlı olmadığını söyledi. Karpuzun çok tatlı bir meyve olmasına karşın iyi bir meyve olduğunu ve kendisinin de tükettiğini belirten Prof. Dr. Harry Preuss, “Karpuzun içinde vücuda yararlı kimyasallar da var. O artık kendi içinde iyi kötü dengesine sahip” ifadelerini kullandı.

    EN ÖNEMLİSİ DENGE

    Beslenme biliminde her gün yeni bir şeylerin ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Preuss, beslenme alışkanlıklarına ilişkin şunları söyledi:

    “En önemli nokta her şeyi belirli bir dengede tutmak. Amerika’da, bir sağlık politikası olarak da ortaya çıkan, insanların aldıkları gıdaların etiketine yağ oranına bakmaları tavsiye ediliyor. Ama sadece yağa bakmanın bir anlamı yok. Yağdan kaçarken şeker yiyor olabilirsiniz. Gıda etiketlerinde önce kalori ve peşinden rafine karbonhidratların oranına bakmak gerekiyor. Hayatı uzatmanın yolu alınan kaloriyi azaltmaktan, rafine karbonhidratlardan beyaz un, şeker, nişasta, patates, pirinç gibi ürünlerden uzak durmaktan geçiyor. Nişasta emilimini azaltıcı, karbonhidratı bloke edici besin desteklerinin de kullanılmasını önemsiyorum.

    Karpuz diyetiyle 7 günde 1 beden incelin… Tıklayın!

    YÜKSEK PROEİN DİYETLERİ

    Prof. Dr. Harry Preuss, bir soru üzerine, son yıllarda Türkiye’de son derece yaygın olan protein diyetlerinin ABD’de yıllarca önce bırakıldığını söyledi. Bu tip diyetlerin pahalı olmasının yanı sıra ilerleyen dönemde kardiyovasküler problemler ve böbrek sorunlarını ortaya çıkardığını belirten Prof. Dr. Preuss, diyette karbonhidratı sıfıra indirmenin günlük enerji düzeyi anlamında sorunlu olduğunu kaydetti.

  • Astım ataklarından korunmanın yolları

    Astım ataklarından korunmanın yolları

    Ülkemizde 3,5 milyon kişinin sorunu olan astım, tedavi edilmezse yaşam kalitesini düşürüyor, hatta hastanın hayatını bile tehdit edebiliyor. Aslında astım basit önlemlerle kontrol altına alınabiliyor!

    Astım havayollarının duyarlılığının artması ve daralması ile karakterize, ataklar halinde seyreden kronik bir hastalık. Dünyada yaklaşık 300 milyon, ülkemizde de yaklaşık 3.5 milyon astım hastası yaşıyor. Son yıllarda astım görülme sıklığında belirgin artış mevcut. Öyle ki Batı Avrupa’da son 10 yılda 2 katına çıkarken, bu oran Amerika birleşik devletlerinde yüzde 60’larda seyrediyor. Astımın görülme sıklığındaki artışın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte; sanayileşme ve egzoz gibi nedenlerle dış ortam hava kirliliğinin artması, hamilelikte sigara içilmesi, ev içi alerjen yoğunluğunun artması, obezite, anne sütü verilmemesi, katkı maddeleri, boyalı ve hazır gıda tüketimindeki artış gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülüyor. Tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesini düşüren, hatta hayatını bile tehdit edebilen astım aslında basit önlemlerle kontrol altına alınabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ceyda Kırışoğlu, astım ataklarını kontrol altına almanın yollarını anlattı.

    Astımın oluşum nedenleri neler?
    Astımlı kişi hastalığı tetikleyen alerjenler, soğuk veya kirli hava, stres veya enfeksiyon gibi etkenlerle temasa geçtiğinde hava yolları daralıyor. Bu darlık sonucu da çeşitli yakınmalar ortaya çıkıyor. Bazı hastalarda astımın belirtilerinden hepsi ortaya çıkabileceği gibi, bazılarında ise sadece birkaçı, hatta sadece biri görülebiliyor.

    Kimler risk altında? Astımda en önemli risk faktörü nedir?
    Astımda en önemli risk faktörü genetik yapı. Ebeveynlerden birinde astım olması durumunda çocukta gelişme riski yüzde 20- 30 iken, bu risk her iki ebeveynde olması durumunda yüzde 60- 70’lere yükseliyor.
    Genetik olarak alerjik yapısı olanlarda, yani atopik bireylerde astım riski 10-20 kat daha fazla oluyor. Alerjik nezlesi olanlarda da astım gelişme riski 9- 14 kat artıyor.
    Son yıllarda obezite astım gelişimi için risk faktörleri arasında sayılıyor.
    Bir diğer risk faktörü ise cinsiyet. Astım çocukluk çağında erkeklerde, erişkinlerde ise kadınlarda daha sık görülüyor.
    İzosiyanatlar gibi 300’ den fazla madde mesleksel astıma neden oluyor.
    Hamilelikte sigara içen annelerin bebeklerinde, sigara içmeyen annelere göre daha sık görülüyor.
    Evde, hatta balkonda sigara içilen evlerde büyüyen bebeklerde astım gelişme riski hiç sigara içilmeyen evlere göre 3 kat artıyor.

    Hangi belirtiler ile ortaya çıkıyor?
    Nöbetler halinde gelen öksürük, nefes darlığı, hışıltılı solunum ve göğüste baskı veya tıkanma hissi astımın tipik belirtilerini oluşturuyor.
    Sabaha karşı semptomların artış gösterip uykuyu bölmesi astımı destekliyor.
    Sıklıkla eforla, özellikle merdiven çıkarken veya yokuş yukarı yürürken nefes darlığında artış görülüyor.
    Astımda genellikle kuru özellikli öksürük görülüyor. Bazen öksürük astımın tek belirtisi olabiliyor. Bu tablo ‘öksürükle seyreden astım’ olarak değerlendiriliyor. Astımlı hastalarda bronş hassasiyetine bağlı olarak üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası uzun süren öksürük görülebiliyor. Bu durum astım tedavisinin yetersiz kaldığını veya yapılmadığını gösteriyor. Dolayısıyla enfeksiyon sonrası uzayan öksürüklerde mutlaka hekime danışmak gerekiyor.
    Sıklıkla kuru öksürük görülmekle birlikte arada balgam tıkaçları da çıkarılabiliyor. Bu tıkaçlar çıktıktan sonra belirgin rahatlama sağlanıyor

    Astım nasıl tedavi ediliyor?
    Astımda hedef hastalığın kontrol altında olması. Yani gün içinde nefes darlığı, hışıltılı solunum, öksürük gibi semptomlar yaşamamak, gece nefes darlığı ile uyanmamak ve kurtarıcı nefes açıcı ilaç kullanma gereksiniminin olmaması amaçlanıyor. Astım kontrol altında olduğu sürece kişinin hayatını etkilemiyor. Astım hastası olimpiyat şampiyonu yüzücüler ve profesyonel futbolcular bunun en iyi örneğini oluşturuyor. Semptomlar ve solunum fonksiyon testi değerlerine göre hastalığın şiddeti belirlendikten sonra tedavi planlanıyor. İlaçlar kontrol ediciler ve semptom gidericiler olarak iki grupta toplanır. Günümüzde en etkin olan astım ilaçları nefes yoluyla alınan kortizonlu ilaçlar. Çok düşük dozlarda uygulanan bu ilaçlar standart tedaviler sırasında kana geçmiyor, kilo alımına neden olmuyor. Yine hastaya göre alerjiye yönelik farklı ek tedaviler de kullanılıyor. Astım kontrol altındaysa ilaç dozları azaltılabiliyor, kontrolsüz olduğunda ise ilaç çeşidinde veya dozunda artış yapılıyor.

    Atakları kontrol altına almanın 6 yolu
    1- Nefes yoluyla aldığınız ilaçlarınızı erken kesmeyin. İlaçlarınız mutlaka hekiminizin gözetiminde ve önerileri doğrultusunda kullanın.

    2- İlaç tedavisine yanıtı ve hastalığın kontrol altına alınmasını güçleştirdiği için sigara dumanına maruz kalmaktan kaçının.

    3- Alerjenlere maruz kalmamak için gerekli önlemleri alın. Ev içindeki nem oranını yüzde 50’nin altında tutmak, mümkün olduğunca az halı kullanmak, eşyaları kapalı dolapların içine yerleştirmek, ağır kadife perde ve yatak örtüsü kullanımından kaçınmak, polen mevsiminde evi sabah erken saatlerde havalandırmak alabileceğiniz basit önlemlerden bazılarını oluşturuyor.

    4- Obezite astımı tetikleyen bir faktör olup, hastalığın kontrol altına alınmasını güçleştiriyor. Bunda leptin hormonunun rol oynadığı biliniyor. Astım kontrolünü kolaylaştırdığı için fazla kilolarınızdan kurtulun.

    5- Enfeksiyonlar en sık tetikleyen faktörlerden biri olduğu için korunma amaçlı olarak grip ve pnömokok aşıları yaptırabilirsiniz.

    6- Beslenmede mümkün olduğunca doğal olanları tercih edin. Hazır gıdalar, boyalı maddeler, katkı maddeleri, MSG gibi maddelerden sakının.

  • Valentino 2013 İlkbahar-Yaz

    Valentino 2013 İlkbahar-Yaz

    Valentino 2013 İlkbahar-Yaz Defilesi Galerimizde sizlerle…

    Valentino 2013 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu

  • Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınlarda cinsel istek önce beyinde başlar. Bazı sinir yolları aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel organlara ulaşır. Bunun sonucu tahrik olan kadınların vücudunda birtakım değişiklikler meydana gelir. Fark edilen ilk değişim, vajinalarındaki ıslanma ve klitorislerindeki kabarmadır. Bunu, cinsel etkinlik devam ettiğinde vajinanın uzaması ve genişlemesi, cinsel bölgelerindeki sinirlerin uyarılması, vajinal dokularının kalınlaşması, klitorislerinin kanla dolması ve büyümesi izler. Daha sonra meme uçları sertleşir, memeleri büyür, iç dudaklar ve klitorisleri biraz daha şişer ve renk değiştirir, dış dudaklar yanlara çekilerek birleşmeyi kolaylaştırır. Boşalmaya yakın kasılma ve terlemeleri başlar, gözleri parlaklaşır, göğüsleri daha duyarlı olur, cinsel organlarının dış ve iç bölgelerindeki kan yoğunluğu artar, ciltleri kızarır, kalp atışları hızlanır, kan basınçları yükselir ve solunumları sıklığında artış gözlenir. Boşalıncaya kadar kasları gerilir, tenlerinde giderek artan bir duyarlılık olur. Buna rağmen, kadınlar boşalmak için son bir sıçrayışa ihtiyaç duyar ve bunun için istemli olarak kaslarını kasmaları gerekir. Boşalma anında da, başta vajinalarında ve rahimlerinde olmak üzere bedenlerinde sanki bir “SİLKİNME NÖBETİ” gibi bir dizi ritmik kasılmalar olur. Kadınlarda boşalmaya “GELME” adı verilir. Bu “gelme” eylemi erkeklerdeki boşalmayla benzerlik gösterse de, erkeklerdeki gibi gözle görülür bir meni çıkışı yoktur. Zevkli bir boşalma yaşanırken, kadınlar istemsiz sesler çıkararak yüzlerindeki ifadeleri değişebilir. Son safhada tüm bedensel fonksiyonları yavaşça tekrar normale döner ve sakinleşirler. Sonuç olarak, fiziksel ve ruhsal bir doyum yaşandıkları için her türlü gerginlik ve stresten arınırlar.

    Cinsel sorunların çoğu çiftlerin uyumsuzluğundan ve sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Kadınlar cinselliğe karşı ilgisizlerse, sevişmekten kaçınabilir ya da ye­terince uyarılmadıkları için cinsel ilişki­nin acı verdiğinden yakınabilirler. Bu durumda erkeler, onları nasıl uyaracaklarını bilemez ve bu nedenle, kendilerini başarısız hisse­debilirler. Erkeklerin “elektrik ampulleri” gibi hemen yandıkları ve seks yapmaya hazır hale geldikleri, kadın­ların ise “ütü” gibi yavaş yavaş ısındıkları ve geç uyarıldıkları söylenir. Bu genelleme çoğu zaman doğrudur. Bir başka genelleme ise kadınların cinsel istekleri için yapılır: “Kadınların cinsel istekleri dalgalara benzer…”

    Kadınlar sevildiklerini ve değerli olduklarını bir erkeğin gözlerinde, sözlerinde ve davranışlarında gördüklerinde veya hissettiklerinde, hem kendilerine verdikleri değer hem de, cinsel istekleri tıpkı dalgalar gibi önce yükselir daha sonra yavaşça alçalır ve azalır… Diğer bir değişle, kendilerini gerçekten iyi hissettiklerinde cinsel açıdan zirveye çıkarlar ama birdenbire ruh halleri değişince dalgalar gibi dibe vurabilir, yani cinsel istekleri azalabilir. Ancak bu düşüş geçicidir. Dibe vurduktan sonra aniden ruh halleri yine değişebilir ve kendilerini yine iyi hissedebilirler. Bu durum da, otomatik olarak dalgalarının yükselmesine işarettir. “Bazen dibe vurmak gerekir yükselmek için…”

    Kadınların dalgaları yükselirken verecekleri bolca sevgileri, erotizmleri ve cinsel istekleri vardır. Ancak düşerken kendiiçlerindeki derin boşluğu hissederler ve bu nedenle, koşulsuz bir sevgiyle doldurulmasını ister, oldukları gibi kabul edilmeyi beklerler. Bu dibe vurma aynı zamanda kadınlar için “DUYGUSAL ARINMA” zamanıdır. Eğer kadınlar olumsuz duygularını bastırmış ya da geçmiş çocukluk yaşantılarında duygusal ve fiziksel travmalara maruz kalmışlarsa, iniş dönemlerinde geçmiş travmalarını tekrar etmeye, olumsuz duygularıyla beraber tatmin olmamış gereksinmelerini yeniden hissetmeye ve hissettirmeye başlar. Geçmiş hep tekrar eder… Mekânlar değişir, zaman değişir, oyuncular değişir ama roller hep aynı kalır! Bu süreçte sorunlarından bahsetme ve seslerinin duyulup anlaşılması gibi ihtiyaçlarının yanı sıra sevilmek, ilgilenilmek, anlaşılmak, konuşmak ve saygı görmek gibi doğalarına özgü gereksinimlerinin de karşılanmasını beklerler. Çünkü kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgilerini ifade eden anlayışlı erkekler isterler. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleridir. İşte size kilit noktası; kadınlar çoğu kez değerli ve sevilmeye layık olduklarını hissetmek isterler!Bunu hissettirebilmek için erkekler kadınların gururunu okşamalı, her akşam en az yarım saat ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak sadece onları dinlemeli ve anladıklarını göstermeli, şefkatli olmalı ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmelidirler.

    Kadınların dalgalanıp durulmaları tıpkı “DİPSİZ VE KARANLIK BİR KUYUYA DÜŞME” deneyimi gibidir. Kadınlar kuyularına indiklerinde farkında olmadan kendi bilinçdışlarına, terk edilme ve reddedilme gibi duygular içeren geçmiş travmalarına, karanlık ve karmakarışık duygularının içine çekilmiş olurlar. Dolayısıyla, birdenbire bir sürü belirsiz duygular yaşamaya başlayabilirler. Yapayalnız veya terk edilmiş olduklarını ya da hiç desteklenmediklerini düşünerek umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılabilirler. Kadınlar kuyuya düştüklerinde, içlerindeki hassas küçük kız, eski duygularıyla bağlantıya geçer, birdenbire, tıpkı çocukluklarındaki gibi algılarlar hayatı ve erkekleri… Örneğin sanki babası onlara zaman ayıramayacak kadar meşgul olduğunda hissettiklerini yeniden hissetmeye başlarlar. Eski, çözümlenmemiş öfke ve güçsüzlük duygularıyla bağlantıya geçerler. Eğer hissettikleri acıyı paylaşma ve inceleme şansları olursa daha derin duyguları da su yüzüne çıkabilir. Böylece dibe vurup sonra kendilerini çok daha iyi hissederler, yakınlığa ve içtenliğe güvenmeyi öğrenirler. Kadınlar üzüntülü, heyecanlı, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek ister, koşulsuz sevgi ve saygı arar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzular ama en çok kendilerini dinleyecek birine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, dibe eriştikten hemen sonra, sevildiklerini, değerli olduklarını ve desteklendiklerini hissederlerse, otomatik olarak ruh halleri zamanla iyileşir. Hatta düşme eylemi kadar hızlı bir şekilde kendiliğinden yükselir, yeniden ilişkilerinde sevgiyle ışımaya ve cinsel istek duymaya başlayabilirler.

    Kadınların yakın ilişkilerinde sevgi verme ve alma yetenekleri genelde kendilerini nasıl gördüklerinin bir yansımasıdır. Kendilerini iyi bulmadıkları veya beğenmedikleri zamanlar, partnerlerine karşı cinsel istek duyamaz, hoşgörülü ve olumlu olamazlar. Dalgaları dibe vurduğunda yorgun, bezgin ya da duygusal açıdan çok tepkili olur, kendilerini daha zayıf ve daha fazla sevgiye ihtiyaç duyar bir halde bulurlar. Erkeklerin bu dönemlerde kadınların duygusal gereksinmelerini anlamaları ve seks yapmak için onları zorlamamaları çok önemlidir. Çünkü cinsel isteksizliğin çözümünde kadınların kendi bedenlerini tanımaları ve cinsel fanteziler kurmaları kadar partnerleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olmaları ve ilişkilerini flört havasına sokmaları da büyük önem taşır. Kendini sevmeyen bir kadının cinsellikten zevk alması veya cinsel olarak istekli olması mümkün değildir.

    Cinsel isteksizliği olan kadınların öncelikle kendi vücutlarını ve cinsel organlarını tanımalarına yönelik aşk oyunlarıyla cinselliklerini yeniden keşfetmeleri gerekiyor. Çift olarak, erotik masaj ile duygulanımlarını arttırdıktan sonra, nelerden hoşlandıklarını veya hoşlanmadıklarını paylaşarak cinsel yaşamlarında iyileşme sağlayabilirler. Kadınların haftada en az üç kez cinselliği düşünmeleri, erotik kitaplar okuyarak, erotik filmler izleyerek ve erotik fanteziler kurarak cinselliğe olan ilgilerini arttırmaları, partneriyle yaşadıkları kışkırtıcı ve güzel deneyimleri hatırlamaları içlerinde cinselliği yeniden yaşama arzusunu uyandırabiliyor.

    Sonuç olarak, kadınlar cinselliklerini, aşkı ve hayatı ertelememeli, şu an ve şimdiyi hakkıyla yaşamalı, zamanın, hayatın, cinselliğin ve aşkın içinden bir şeyler kurtarmalı, huzuru kendi içlerinde, yüreklerinde bulmalıdır. Bir yerlerde tıkanıp kaldıklarında ve cinsel isteksizlik yaşadıklarında, yüzlerini doğaya dönmeli, severek üretmeli, yüreklerini ferahlatacak yeni yollar seçmeli, yeni cinsel tekniklerle tanışmalı ve yeni keşifler yapmalılardır. Hep hayalini kurup “Zamanı gelince yaparım!” diye erteledikleri ne varsa gerçekleştirmeyi denemelilerdir. Çünkü yeni şeyler yapmak ve severek üretmek ruha şifa verir…

  • Karın şişliği

    Karın şişliği

    Karın şişliği hemen hemen herkeste bir takım nedenlerden dolayı zaman zaman yaşanabilir. Peki Bunun İçin Ne Yapmak Gerekir?

    Tatil sezonu yaklaşırken bilinçsizce yapılan kısa süreli katı diyetler ve alınan yanlış besinler karında şişliğe veya midede gaz birikmesine neden olabilir. Diğer önemli etmenler ise kanser, anatomik bozukluklar, enzim eksikliği, Hormonal düzensizlikler ve iltihaplanma olabilir. Bu gibi etmenler için doktorunuza başvurmanız gerekir ancak herhangi bir sağlık problemi yoksa doğru gıdalarla karındaki şişliğe son verebilir, kendinizi daha rahat ve mutlu hissedebilirsiniz.

    LİFLİ GIDA
    Günlük öğünlerinize lif açısından zengin keten tohumu, barbunya, çilek, brokoli gibi besinler eklerseniz bağırsaklarınıza iyi gelir.
    BİTKİ DESTEĞİ
    Hindiba, zencefil, nane çayı şişkinliği hafifletir.
    KAHVERENGİ PİRİNÇ
    Kahverengi pirinç bağırsak fonksiyonlarına iyi gelir ve yararlı bakterileri harekete geçiren lifler içerir.
    KEREVİZ
    Kereviz içeriğindeki sodyum ve potasyum sayesinde vücuttaki su dengesini düzenler.
    SU
    Yemekten önce oda sıcaklığında bir bardak su içmek şişliğe iyi gelir.
    MUZ
    Muzun içeriğindeki potasyum vücudunuzdaki sodyum seviyesini düzenler ve şişliğe iyi gelir.

  • Şık Lambader Modelleri

    Şık Lambader Modelleri

    Lambader yabancı ülkelerde evlerde sıkça kullanılan bir objedir. Dikkat ettiyseniz yabancı filmlerin çoğunda evlerde loş bir ışık vardır onlar aydınlatmada daha dinlendirici ışık tercih ederler.Dinlendirici ışığı da odanın bir köşesinde yanan genellikle sarı renkli bir ışık yansıtan lambaderden sağlarlar.

    2013 Lambader Modelleri

  • Kikirdek çorba tarifi

    Kikirdek çorba tarifi

    Kikirdek çorba nasıl yapılır ? Kikirdek çorba malzemeleri nelerdir ? Kikirdek çorba tarifi…

    Kikirdek çorbası için gerekli malzemeler:
    1 kase mercimek
    1 kase domates püresi
    ½ litre tavuk suyu
    1 yemek kaşığı un
    1 yemek kaşığı tereyağı
    1 tatlı kaşığı nane
    Hamuru için:
    3 adet yumurta
    1 çay kaşığı tuz
    4 yemek kaşığı tereyağı
    Aldığı kadar un

    Yapılışı:

    Hamurumuz için üç yumurta kırılır ve tuz serpilip, un eklenerek çırpılır. Karışan harç yoğurulmaya başlanır. Çorba için bir yemek kaşığı un tereyağı ve sıvı yağ ile kavurulur. Domates püresi kavrulan una eklenir ve üzerine tavuk suyu ve su koyulur. Hamur kalınca açılır ve önce şeritlere ardından da küp küp kesilir. Hamur küpleri eritilen tereyağında nar gibi kızartılır. Kaynamaya başlayan çorbaya bir kase mercimek eklenir. Pişen çorbaya kızartılan hamur parçaları atılır ve üzerine nane serpilir.
    Kikirdek çorbası sunuma hazırdır…

  • İdeal ilişki

    İdeal ilişki

    İdeal ilişkiyi hedefleyin, mükemmeli değil!
    Evet, ideal ilişki diyoruz ama bundan mükemmel ilişkiyi kast etmiyoruz. Zira mükemmel ilişki ya da mükemmel eş diye bir şey yoktur. En mükemmelini beklerseniz, daima beklersiniz. Her konuda sizinle hemfikir olan, sizinle tıpa tıp aynı karakterde, her an sizi mutlu edebilecek biriyle karşılaşmayı beklemek yerine, sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yakalamayı deneyin.

    Ortak bir hobiniz olsun
    Ortak ilgi alanınız olmadığından yakınmayı bırakın, yeni bir ortak ilgi alanı yaratın. Balığa çıkmak, tenise başlamak, müzik kursuna gitmek gibi ikinizin zevk alacağı bir ortak alan bulmaya çalışın. Ortak ilgi alanı, eşler arasında pozitif iletişim, daha çok diyalog ve eğlence imkanı sağlar.

    Açık ve dürüst olun
    Yüzde yüz dürüstlüğe dayanan bir ilişki kurun. Şüphe, bir ilişkiyi başlamadan bitiren ya da başladıysa bile hiçbir zaman sağlıklı yürümesini sağlamayan bir mikrop gibidir. Partnerinizin, kuşkulandığınız tutumları varsa, gizli dolaplar çevirmek yerine bu kuşkuyla hem siz yüzleşin hem de partnerinizi yüzleştirin. Açık olmak, her zaman size puan kazandırır.

    Her anın tadını çıkarın
    Birlikte geçirdiğiniz zamanın süresi değil kalitesidir önemli olan. “Neden daha uzun yanımda kalmıyorsun?” diye şikayet etmekten vazgeçin, birlikte olduğunuz anları dolu dolu ve birbirinizden zevk alarak geçirin.

    Geçmişi bir kenara bırakın, geleceğe bakın
    İlişki, geçmişe değil, geleceğe doğru yapılandırılır. Geçmişte yaşadığınız tatsız anlar varsa, her tartışmada gündeme getirmek, durup dururken geçmişi deşmek yerine birlikte kuracağınız geleceğin planlarını yapmaya çalışın, hayallerinizi paylaşın.

    İlişkinizi başkalarınkiyle kıyaslamayın
    İlişkinizi başkalarınınkiyle kıyaslamak, onu daha iyi bir yere getirmez. Her ilişki kendine has özellikler taşır, çünkü ilişkinin tarafları da başkalarından farklıdır. Partnerinize başka ilişkileri örnek göstererek, sizin ilişkinizdeki eksiklikleri ortaya koymaya çalışmak yerine, ilişkinizi kendi içinde yükseltmeye çalışın.

    Açık konuşun, paylaşın
    Kimse kimsenin aklından geçenleri okuyamaz. Canınızı sıkan bir şey olduğunda ya da partnerinizin yaptığı bir şeye sinirlendiğinizde, onun kendiliğinden sizi anlamasını beklemeyin. Derdinizi açıkça dile getirin. Ancak ses tonunuza dikkat edin, tartışma tonuna dönüşmesin. Zira yüksek perdeden dile getirdiğiniz her sorun, partnerinizin zihninde ‘dırdır’ olarak algılanabilir.

    Sevdiğinizle önce arkadaş olun
    İster karı-koca olun, ister sevgili, ilişkinizin temelini sağlam bir arkadaşlığa dayandırın. İyi birer arkadaş ve sırdaş gibi her şeyi konuşabilmeniz, birlikte iyi zaman geçirmeniz, uzun vadeli bir ilişki yaşamanızı sağlar.

    Kendinizi ve sevgilinizi dinleyin, başkalarını değil
    Etraftan gelen sesleri kendi iç sesiniz ve partnerinizin sesi kadar dikkate almayın. Hiç kimse sizin ilişkinizi sizden daha iyi tanıyamaz. Şu da bir gerçek ki, insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine göre daha olumsuz düşünür, daha kolay olumsuz yorum yapabilirler

    İşinizi eve taşımayın
    İşi işte bırakın ve sorunlarınızı eve taşımayın. Kafanızın sürekli iş meseleleriyle meşgul olması, partnerinize sürekli iş sorunlarından bahsetmeniz, onun açısından sıkıcı olacak, belki tartışmalara yol açacaktır.