Kategori: Sağlık

  • Cep telefonunun kulağa zararı

    Cep telefonunun kulağa zararı

    Kulağımız, meğer biri bizi andığı için değil de; uykusuzluk, sinirlilik, huzursuzluk ve bazı klinik depresyonlar nedeniyle çınlıyormuş.

    Aslında toplumun yüzde 10-15’inin kulağının çınladığını söyleyen Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. M. Engin Çakmakçı “Her gün 10 dakika ve daha fazla cep telefonuyla konuşanlarda kronik kulak çınlaması artıyor” dedi.

    İşte kulak çınlamasından korunmanın yolları:

    Gürültüden uzak durun.
    Çınlamaya yol açabilecek ilaçları, eğer çok gerekli değilse kullanmayın.
    Hipertansiyon ve diyabet tedavi edilmeli.
    Fazla tuzlu yiyeceklerden uzak durulmalı ve kan basıncı düzenli şekilde kontrol ettirilmeli.
    Daha hareketli bir yaşam tarzı benimsenmeli.

    K.B.B. – Kulak-Burun-Boğaz için tıklayın !

  • Bu ilaçların yarısı sahte

    Bu ilaçların yarısı sahte

    İnternet üzerinden sipariş edilen ilaçların yarısı tedavi edici özelliğe sahip olmaktan çok uzak. Tam aksine sağlık açısından risk taşıyan bu sahte ürünler, ambalajı ve dış görüntüsü itibariyle uzmanların bile ayırt edemeyeceği kadar gerçek görünüyor.

    Büyük kâr bırakan sahte ilaçları üretenleri yakalamak ise kolay değil. Uzmanlar, hastaları internet üzerinden ilaç sipariş etmeme konusunda uyarıyor.

    Almanya’nı başkenti Berlin’de bir araya gelen tıp uzmanları internet üzerinden alınan ilaçlar konusunda hastaları uyardı.
    Dünya Sağlık Örgütü’nün bu şekilde alınan ilaçların yarısının sahte olduğu yönündeki duyurusuna dikkat çeken uzmanlar, bu gibi ilaçların kullanımının çok kötü sonuçlar doğurabileceği yönünde uyarıda bulundu.

    Uzmanlar, tüketicilerin sipariş edilen ürünlerin sık sık sağlık açısından yüksek risk taşıdığını dile getirdi. Tehlikeye sebep olarak internet üzerinden ısmarlanan sahte ilaçlardaki sağlık için gerekli olan etkili maddenin ya hiç, ya çok, ya da sahte olması gösterildi. Konuyla ilgili açıklamada bulunan Alman Eczacılar İlaç Komisyonu Başkanı Martin Schulz, ‘Kazanç getiren her şeyin sahtesi üretiliyor.’ diyerek gelinen durumun boyutunu özetledi.

    Sahte ürünlerin arka bahçelerde veya garajlarda hijyenik olmayan ortamlarda üretildiğine işaret eden uzman, ilaç muhtevasının da bu sebeple şüpheli, hatta bazen zehirli olduğunu kaydetti. Gümrüklerde ele geçirilen küflenmiş ilaçlar da durumun vahametini gözler önüne seriyor.

    Sahte ilaçlar ambalajlama ve dış görünüş açısından çoğunlukla orijinallerinden ayırt edilemiyor. Konunun uzmanları bile bazen bu konuda zorluk çekebiliyor. Örnek olarak Schulz, bu tip ilaçları kanuni yollardan eczaneye kadar gelebildiğini vurguladı.
    Alman Gümrük Suçları Dairesi’nden Peter Keller, sahte ilaçların uyuşturucudan on kat daha fazla kar bıraktığını söyleyerek bu tarz ürünlerin neden bu kadar satıldığına açıklık getirdi. Diğer taraftan sahte ilaç üretimi uyuşturucu üretimiyle kıyaslanamayacak derecede ucuz.

    Sahte ürünleri piyasaya sürenleri ele geçirmek ise kolay değil. Ticareti korunmalı internet üzerinden yapan sahtekarlar kimliklerini hemen değiştirebiliyor. Bayer ve Pfizer gibi ilaç işletmeleri bu gelişme karşısında dört yıl içinde Avrupa çapında yürürlüğe girecek yeni bir güvenlik sistemi geliştiriyor. İlaç alacaklara düşen ise kendi sağlıkları için internet üzerinden ilaç siparişinden uzak durmak.

    ÇOCUKLAR ÜZERİNDE TEST EDİLMEYEN İLAÇLAR RİSK TAŞIYOR
    Diğer taraftan sahte olmayan ilaçlarda da çocuk ve genç hastalar söz konusu olduğunda tehlike söz konusu. Buna göre kanun çerçevesinde üretilen ilaçların yarısı da çocuklar üzerinde test edilmediği için problem içeriyor.

    İlaçların çocuklarda yetişkinlerdeki gibi vücuda etki etmekten ziyade organizmaya etki ettiğini dile getiren uzmanlar, Avrupa Birliği’nin 2007 yılında ilaç şirketlerini her yeni ilacı çocuklar üzerinde de test etmekle yükümlü kılan ilaç kararnamesine dikkat çekiyor.

    Bu kararnameye rağmen halen üretilen ilaçların sadece beşte biri çocuklar üzerinde test ediliyor.
    Kaynak: CİHAN

  • Dolgu Enjeksiyonu

    Dolgu Enjeksiyonu

    Estetiğin yeni gözdesi dolgu enjeksiyonu nedir, ne işe yarar?

    Dolgu maddeleri deri altına enjekte edilerek yapılan dolgu estetiği , derideki ince ve derin kırışıklıkları gidermek, yara izlerini tedavi etmek, ciltteki çukurları yok etmek, ince dudakları kalınlaştırmak, yanaklara dolgunluk vermek amacıyla kullanılan maddelerdir. Dolgu enjeksiyonu tedavisi sonrası kısa sürede daha genç bir görünüm sağlanır. Dolgu estetiği yüzdeki yorgun ifade giderilir

    Yıllar içerisinde ciltte elastik lif, kollajen lif, yağ tabakası ve hyaluronik asitin azalmasına bağlı olarak kırışıklıklar ve sarkmalar meydana gelir. Özellikle göz, ağız, çene, boyun, burun, alın bölgesinde kırışmalar ve sarkmalar ortaya çıkar. Yüzün alt kısımlarında sarkma ve kırışıklıklarda dolgu enjeksiyonu başarıyla kullanılabilir.

    Dolgu enjeksiyonu dudağa daha dolgun ve genç görünüm sağlamak amacı ile uygulanmaktadır. Ciltteki derin yara ve akne izlerini gidermek için de kullanılabilmektedir.

    Dolgu enjeksiyonu kırışıklık veya deri defektinin olduğu bölümün altına derideki çöküklüğü gidermek amacı ile yapılır. Bu bölgedeki kırışıklık ve çukurlar dolgu maddesinin etkisi ile azalır veya kaybolur. Bazen dolgu maddesinin kollajen üretimini arttırıcı etkisi olabilmektedir.

    Dolgu maddesi olarak pek çok farklı molekül ortaya konmuş ancak bir kısmı yüksek allerji riski ya da sert doku gelişebilmesi yan etkileri yüzünden gözden düşmüştür.

    Hyalüronik asit tüm dünyada giderek popülaritesi artan etkin ve şu an için en güvenli dolgu maddesidir. Bu dolgu maddesi dudaklara hacim ve dolgunluk verirken ağız ve burun çevresindeki kırışıklarda çok etkili olabilmektedir.

    Hyalüronik asit kırışıklık hattına ya da dudaklara ince bir iğne yardımıyla küçük miktarlarda enjekte edilir. Dolgu enjeksiyonu etkisi uzun süre kalıcıdır. Alerji ve deri sertleştirme riski çok düşüktür.

    Dolgu enjeksiyonu 20- 30 dakika sürmektedir. Uygulama sonrası kişi rutin aktivitelerine hemen dönebilir. Kalıcılık süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte 6- 9 ay kadardır.

    Hyalüronik asit nedir?

    Dolgu maddesi hyalüronik asit ve fizyolojik serum içen pH’ı 7 olan bir jel şeklinde hazırlanmış bir preparattır. Dolgu maddelerindeki hyalüronik asit hayvansal kaynaklı değildir. Bu yüzden hayvansal kaynaklı bazı hastalıkların (deli dana vb.) bulaşması gibi riskler taşımaz. Vücudumuzda zaten bulunan bir madde olduğundan alerji yapma ihtimali oldukça düşüktür.

    Hangi bölgeler dolgu enjeksiyonu ile tedavi edilebilir?

    · Alın çizgileri

    · Kaş arasındaki çizgiler

    · Ağız etrafındaki kırışıklıklar

    · Nasolabial çizgiler (Burun kanatlarından dudak köşelerine inen kırııklık)

    · Ağız kenarından çeneye doğru uzanan kırışıklıklar

    · Kaşa şekil vermek

    · Elmacık kemiklerini belirginleştirmek

    · Dudak şeklinin vurgulanması ve hacminin arttırılması, asimetrik dudakların düzeltilmesi başlıca kullanım alanlarıdır.

  • Kadınlarda ms hastalığı

    Kadınlarda ms hastalığı

    Kadınlarda ve gençlerde daha yoğun görülebilen ve yaşam boyu süren MS yani Multiple Skleroz kimlerde görülür, nasıl tedavi edilir?

    Merkezi sinir sistemi hastalığı olan ve son zamanlarda toplumdaki bilinirliği artan MS yani Multiple Skleroz, kadınlarda ve gençlerde daha yoğun görülebilen, yaşam boyu süren bir hastalık. Türkiye’de yaklaşık 40 bin, dünyada ise yaklaşık 1 milyonun üzerinde MS hastası bulunuyor.

    MS hastalarına karşı toplumda, bilgi eksikliği nedeniyle birtakım ön yargıların bulunuyor

    MS Nedir?
    MS hastalığı, diğer bir adıyla Multiple Skleroz, beyin ve omurilik (merkezi sinir sistemi) hastalığıdır. Merkezi sinir sistemi, sinirler boyunca vücudumuzun farklı yerlerinde elektriksel mesajlar gönderen bir telefon santrali gibidir. Bu mesajlar bilinçli ve bilinçsiz tüm hareketlerimizi kontrol eder. MS hastalığı, vücudun mikroplara karşı göstermesi gereken reaksiyonun bir şekilde yolunu şaşırarak sinir hücrelerini içeren yağlı kılıfa saldırmasıdır. Bu saldırıyla sinir hücrelerinin ritmi bozulur.

    Telefon kablolarını düşünün; telefon kablolarının üstü yalıtımı sağlayan plastikle kaplıdır. Sinir hücrelerini içeren bu yağlı kılıf zarar gördüğü durumda telefon kablosu gibi içerisinde yer alan teller bir birine çarpar ve kişilerin sinir hücrelerinin ritmi bozulur.

    Sağlıklı insanlarda hiçbir yabancı cisim beyin omurilik sıvısını geçemez. Beyin omurilik sıvısı bir bariyer ile buna engel olur. Fakat MS hastalığında bu mekanizma da bozulur. Bir şekilde tetiklenmiş bağışıklık sistemi hücreleri bu bariyeri geçerek beyin omurilik sıvısına saldırır.

    Bu hastalık kişiye münhasır bir hastalıktır. Hastalığın seyri de kişiye münhasırdır; yani hastalığın nasıl seyredeceği kişiden kişiye değişir, yani başkasına bakarak bu hastalığın seyri böyle olur denemez.

    MS Hastalığının belirtileri nelerdir?
    Baş dönmeleri
    Ellerde titreme
    Aşırı yorgunluk
    Bulanık görme, bir gözde görememe, çift görme
    Dengesizlik
    Konuşma bozukluğu, patlayıcı tarzda konuşma yani sarhoş vari konuşma
    Bir veya daha fazla uvuzda güçsüzlük, yürüme güçlüğü

    Kimler risk altında?
    MS cinsel yolla bulaşabilen, genetik geçişli veya bir akıl hastalığı değildir. MS hastalığı bir genç hastalığıdır. En sık görüldüğü yaş oranı 22 ila 40 yaş arasıdır. MS hastalığının kadınlarda görülme oranı erkeklerde görülme oranından daha fazladır. MS oluşmasının belli bir nedeni olmamasına rağmen, genetik yatkınlık, çevresel etkenler ve virüsler MS hastalığında suçlanmaktadır.

    MS Çeşitleri nelerdir?
    1- İyi Huylu MS (Benign): Bu tipte hafif ataklar vardır ve atakları tam düzelme takip eder. Zamanla biriken bir kötüleşme olmaz ve kalıcı bir hasar bırakmaz.

    2- Tekrarlayan ve düzelen MS (Relapsing-remitting): Bu MS türü, en sık görülen MS cinsidir. MS hastalarının yüzde 75- 80’inde hastalık tekrarlayıp düzelen bir yapıda ilerler. MS hastalığının bu çeşidinde hastalar genellikle kendilerid e farkına varmadan uzun bir dönem MS atakları geçiriyorlar ve kendiliğinden düzelebiliyorlar. Yani bu MS tipinde hastalık ATAK – İYİLEŞME – ATAK – İYİLEŞME şeklinde ilerler. Buradaki iyileşmeler ilk başlarda neredeyse tama yakın oluyor.

    3- İkincil ilerleyici MS: Seconder Progressive dediğimiz bu MS türü, ATAK – İYİLEŞME – ATAK – İYİLEŞME şeklinde ilerlerken, hasta bir atak geçiriyor fakat bu ataktan iyileşemiyor. Örneğin hasta dengesizlik yaşıyor ve hasta bir daha da iyileşemiyor ve dengesiz kalıyor veya bacağında güçsüzlük oluyor fakat bu hastalıktan hasta geri iyileşemiyor.

    4- PrimerProgressive (yatağa bağlı ) MS: Primer Progressive MS hastalığının çeşitleri arasında en tehlikeli olanıdır. Bu türde hastalar tek bir atak geçiriyorlar ve bu ataklardan iyileşme olmuyor. Hastanın durumu giderek kötüleşiyor. Çok nadir rastlanan bir türüdün; yüzde 5 oranında görülür.

    5- Malburg: Bu, MS’in en tehlikeli türüdür. Malburg cinsi MS’te hastalar bir atak geçiriyorlar ve hastayı bu atakla kaybediyoruz. Bu da çok nadir görülen bir MS türüdür.

    Atak ne demektir?
    Hastalıkla ilgili klinik bulgulardan bir ya da bir kaçının en az 24 saat süreyle ortaya çıkması ve bunların en az 1 ay süreyle devam etmesidir. MS hastalığında bir atağa atak diyebilmek için en az 24 saat sürmesi gerekir. İkinci bir atak geçiriyor diyebilmemiz için ise iki atak arasında en az bir aylık bir sürenin geçmesi gerekiyor.

    Günler, haftalar veya aylarca süren ataklar olabilir. Genellikle ardından düzelme dönemi ortaya çıkar. Hastaya ve hastalığın tipine göre ataklar değişebilir, MS ataklarının ne zaman ve ne sıklıkla ortaya çıkacağı önceden kesinlikle tahmin edilemez.

    MS Hastalığında erken teşhis neden önemlidir?
    Erken teşhis son derece önemlidir; çünkü erken teşhisle hastalığın gidişatı değiştirilebilir ve hastalık yavaşlatılabilir. MS hastalığının ilerlemesi demek, hastaların sakat kalması anlamına gelir. İşte bu nedenle MS hastalığına multi-displiner bir yönden yaklaşılmalı ve vatandaşların özellikle de genç nüfusun bilinçlendirilmesi gerekir. Erken tanının bir diğer önemi ise şudur; MS teşhisi hayatınızı planlarken önemlidir.

    Düşünün:
    22 yaşındasınız, üniversiteye gidiyorsunuz ve size MS gibi çok ciddi bir hastalığın tanısı söyleniyor. Bu durumda hayatınızı buna göre planlamanız gerekiyor. Örneğin; askere gidebilecek misiniz, çocuk yapabilecek misiniz, mesleğinizde neyi seçeceksiniz?

    MS Hastalığını tedavi yöntemleri nelerdir?
    MS hastalığının iki çeşit tedavisi vardır bunlar;

    1- Atak tedavisi: 1950’lerden beri uygulanan bir yöntemdir. Hastanın geçirdiği atağa göre tedavi uygulanır.

    2- Kortizon tedavisi: Bu tedavi yönteminin İmnun sistemini bastıran bir yapısı bulunur ve MS hastalığının tedavisinde kullanılan etkili bir yöntemdir.

    Bu iki ana tedavinin yanı sıra interteron gibi koruyucu tedavilerde bulunmaktadır. İnterteron tedavisi gibi tedaviler bağışıklık sisteminin yönünü çeviren tedavilerdir. Biz buna imnun modülatör diyoruz. Bu tedaviler cilt altından ve kas içine yapıldığı için hastaları çok rahatsız eden tedavilerdir. Bu tedavi yöntemiyle aynı şeker hastalarında olduğu gibi hastalar düzenli olarak iğne yapılması gerekiyor. Bu iğnelerden bir tanesi her gün yapılıyor. Bu durumda hastalara oldukça acı veren bir durum.

    Bunun yanı sıra MS tedvisinde kök hücre nakli gibi tedavilerde günümüzde uygulanmaktadır. Ancak şunu eklemek gerek; MS şeker hastalığı gibi ömür boyu süren bir hastalıktır. MS hastalığının başlangıcı ve bitişi yoktur. Yeni çalışmalar yeni ışıklar olmasına rağmen MS hastalığını tamamen yok edebilecek bir tedavi yöntemi henüz bulunmamaktadır.

    MS Hastalığı Hakkında Merak Ettikleriniz için tıklayın !

  • Fazla temizlik Alzheimer riskini artırıyor

    Fazla temizlik Alzheimer riskini artırıyor

    İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nde görevli bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre, aşırı temizlik ve hijyen Alzheimer riskini artırıyor.

    Bilim insanları 192 ülkenin istatistiklerini inceledi ve şu sonuca ulaştı: Hijyen sorunlarını çözmüş, enfeksiyon riski düşük, başka deyişle gelişmiş ülkelerde Alzheimer hastası sayısı daha yüksek! Sonuçlara göre, temiz içme suyu kaynağı olan ülkelerdeki Alzheimerlı sayısı, diğer ülkelere oranla yüzde 9 fazla. Enfeksiyon ve bulaşıcı hastalıkların daha az görüldüğü ülkelerde ise bu oran yüzde 12. Araştırma ekibinin başındaki Dr Molly Fox’un açıklaması şöyle:

    Bağışıklık dengesini bozuyor
    “Bir ulusun temizlik ve hijyen karnesinin Azlheimer ile olan ilişkisini saptadık. Örnek vermek gerekirse, İngilizlerin hastalığa yakalanma riski, Kenya, Kamboçya gibi temiz içme suyu, kanalizasyon altyapısında sorun yaşayan, salgın hastalıkların kol gezdiği ülkelere göre daha yüksek. Modern, mikroplardan mümkün olduğu kadar arındırılmış kent yaşamının yaygın olduğu ülkelerde risk yüksek.” Fox, aşırı temiz, bakteriden arınmış ortamda yaşamanın bağışıklık sisteminin dengesini bozduğunu, geçmişte, alerji, astım ve egzamayla ilintisinin de saptandığını anımsattı.

    Alzheimer’a Karşı Havuç Kürü için tıklayın !

    65 yaşını geçen her 3 İngiliz’den 1’inin bunama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun da altını çizdi. Alzheimer Birliği ise araştırmanın sonuçlarını “İlginç” olarak nitelerken “hastalığın sadece hijyenik ortamla ilgili olduğunu düşünmek hatalı olur” dedi.

  • Liposuction Hakkında Bilinmeyenler

    Liposuction Hakkında Bilinmeyenler

    Günümüzde her bölgede kullanılan liposuction; özellikle diz şekillendirme, büyük göğüs şikayetinin giderilmesi, karın düzeltme ameliyatları sonrası yapılan rötüşler ve gıdı problemlerinde tercih ediliyor. Birçok kadının bu uygulamayı kullanmasının yanında artık erkekler de liposuction uygulamaya başladı. Ancak bu kadar yaygın yapılan bir ameliyatın bilinmeyen o kadar çok yönü var ki!

    İşte liposuctionın bilinmeyenleri:
    -Liposuction küçük delikler açılarak yapıldığı için çok fazla ağrı duymazsınız.
    -Ameliyattan sonra korse kullanılması gerektiği için kış aylarında yaptırmalısınız.
    -Sigara kullanıyorsanız ameliyattan önce bırakmalı, ya da azaltmalısınız.
    -Liposuction ile bir operasyonda en fazla 3-4 kilo yağ aldırabilirsiniz.
    -Ameliyattan sonra en fazla 7 gün içinde sağlığınıza kavuşursunuz.
    -Ameliyattan sonra 3-4 hafta spor ve seks yapılmaması önerilir.
    -Ameliyattan sonra vücudunuzda iz kalmaz.
    -Liposuction, yapılan bölgede etkisini 2-3 ay sonra gösterir.
    -Eğer düzenli spor ve diyet uygularsanız liposuction’ın etkisini uzun yıllar görebilirsiniz.

    Liposuction yaptıranlar için tıklayın !

  • En az ilaç kadar etkili

    En az ilaç kadar etkili

    İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr. Faruk Buyru, “Günümüzde kadınlarda çok sık görülen bir tür hormon bozukluğu olan polikistik over sendromu görülen kişilerin diyet ve egzersiz yapması, en az ilaçlar kadar etkili oluyor” dedi.

    Prof. Dr. Buyru, “polikistik over”in kilo problemi olan, yumurtalıklarda çok sayıda kisti bulunan ve seyrek adet gören kadınların sendromu olduğunu söyledi.

    SENDROM BİTMİYOR, ŞİKAYETLER BİTİYOR

    Sendromunun kadın hayatının her evresinde bir takım problemlere yol açtığını ifade eden Buyru, “Uyguladığımız tedaviler sendromu ortadan kaldırmıyor. Kadın hayatının evresine göre yarattığı şikayetleri ortadan kaldırıcı bir takım tedaviler düzenliyoruz” diye konuştu.

    Buyru, yaşam şekillerinin değişmesi ve obezitenin giderek daha da problem olması nedeniyle polikistik over sendromuna daha sık rastlanıldığını vurgulayarak, şöyle konuştu:

    “Polikistik over sendromlu kadınların ve genç kızların yarıdan fazlası obezite problemiyle başa çıkmaya çalışıyor. Günümüzde kadınlarda çok sık görülen bir tür hormon bozukluğu olan polikistik over sendromu görülen kişilerin diyet ve egzersiz yapması, en az ilaçlar kadar etkili oluyor. Yüzde 5-10 kilo kaybı bile hastanın adetlerinin düzene girmesini ve yumurtlamasının normale dönmesini sağlayabiliyor. İleri yaşlardaki hastalar doğurganlıktan sonra eğer düzenli adet görmezler ve tedavi almazlarsa, kilo problemiyle beraber şeker ve kalp hastalığı bu kadınlarda daha fazla görülüyor.”

    “İNSÜLİN DİRENCİ PROBLEMİ”

    Buyru, obezite probleminin yanı sıra polikistik over sendromuyla ilgili ortaya çıkan diğer bir problemin de insülin direnci olduğunu aktararak, şeker metabolizmasıyla ilgili bozuklukların hastalığın ortaya çıkışını etkilediğini belirtti.

    Şeker metabolizmasıyla ilgili problemlerin erkeklik hormonunun artışına ve kilo problemine neden olduğunu aktaran Buyru, “İnsülin direncini düzeltip şeker metabolizmasını normale döndürdüğünüzde hastalar normal adet görür hale geliyorlar. Yumurtlama problemi ortadan kalkıyor ya da tüylenmede iyileşme elde edebiliyorsunuz” diye konuştu.

    SENDROMUN TEDAVİSİ CERRAHİ YOLLA DEĞİL İLAÇLA YAPILIYOR

    Buyru, kist denince insanların aklına “Bu kist cerrahi olarak çıkarılırsa hastalık iyileşir” gibi yanlış bir izlenim geldiğini vurgularak, cerrahi tedavinin polikistik over sendromunda hiç bir zaman yerinin olmadığını dile getirdi. Etkili ilaçlar bulunmadan yıllarca önce hastaların cerrahi tedaviyle gebe kalmaları için uğraşlar verildiğini ifade eden Buyru, “Yumurtalıklardan bir kısım çıkarılarak, hormonlar normale döndürülmeye çalışılmış. Günümüzde bu saydığımız şikayetler için etkili olan ilaçlar var. O ilaçlardan yararlanarak hastalığın belirtilerini ortadan kaldırabiliyoruz” dedi.

    Buyru, genç kızların kendilerine daha çok adet düzensizliği ve tüylenmede artış şikayetiyle başvurduğunu, doğurganlık çağında ise gebe kalamama problemi şikayeti yaşadıklarının belirterek, rahatsızlığın kontrol edilmemesi durumunda rahim içi kanseri ile yumurtalıklarla ilgili bir takım problemlerin bu kadınlarda daha sık görüldüğünü kaydetti.

  • Tek estetik operasyonla iki çözüm

    Tek estetik operasyonla iki çözüm

    ABD’nin Pennsylvania Üniversitesi’nde 1994 yılında geliştirilen ve patentlenen GID sistemiyle kök hücreden zenginleştirilmiş yağ dokusunun enjekte edilmesiyle meme büyütme operasyonu, meme büyütülürken aynı zamanda karın yağlarının giderilmesini sağlıyor.

    Geleneksel yöntemle sadece yağ dokusu enjeksiyonuyla yapılan meme büyütme operasyonlarında bölgeye enjekte edilen yağın yüzde 70-80’i canlılığını kaybedip vücut tarafından emildiği için meme hacminde kısa süre zarfında küçülmeler oluyor. Oysa bu sistemle elde edilen yağ dokusu kökenli mezenşimal kök hücrelerin (adipose tissue-derived mesencyhmal stem cell) nakliyle sorun ortadan kalkıyor.

    Bayındır İçerenköy Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Erçöçen, tıp alanındaki araştırma ve geliştirme çalışmalarının birçok soruna daha kalıcı çözümler üretilmesini sağladığını belirterek, “yağ dokusu kökenli mezenşimal kök hücre nakli” yönteminin de bunlardan biri olduğunu söylüyor. “Kişinin kendi yağ dokusundan elde edilen kök hücrelerin ihtiyaç duyulan bölgelere verilmesi” olarak kısaca tanımlanabilecek bu işlem, meme büyütmeden gençleşme operasyonlarına kadar bir dizi alanda kullanılabiliyor. Burada hedef İngilizce baş harfleriyle 3R ile özetlenebilmektedir: Repair (Onarmak), Restore (İlk Haline Getirmek) ve Regeneration (Yeniden Üretmek).

    Meme cerrahisinde, estetik amaçlı operasyonların yanı sıra kanser nedeniyle memesi tamamen alınan kadınların da güvenle kullanabileceği yöntem, doğallığı ile “geleneksel yağ enjeksiyonu”na ve kalıcılığı ile de silikon protezlere alternatif olarak gösteriliyor. Ancak 35 yaşın üzerinde ve ailesel kanser öyküsü olan bireylerin genetik araştırma yapıldıktan sonra aday olabiliyorlar.

    Prof. Dr. Erçöçen, operasyon ve yöntem hakkında şu bilgileri veriyor:
    “Sadece yağ dokusunun verildiği meme büyütme operasyonlarında, 100 gramın 70 gramı vücut tarafından emiliyor. Oysa, bizim kullandığımız yöntemle yani kök hücre ile zenginleştirilmiş yağ dokusu naklinde, memede 30’uncu günden itibaren hacim artışı meydana geliyor. Uzun araştırmaların ardından son haline getirilen bu yöntemin 11 yıllık sonuçları da gösteriyor ki, memedeki bu volüm artışı kalıcı, doğal ve kaybolmuyor.”

    “Yağdan kök hücre elde edilmesi ve uygulanması ise titizlik gerektiren bir süreç olup, hata yapılması halinde operasyon başarısızlıkla sonuçlanabiliyor. Bu da, işlemin uzman ve deneyimli ellerde yapılması gereğini doğuruyor. Yağ dokusu alındıktan sonra steril koşullarda yıkama ve temizleme sürecini, bu hücrelerin bir enzimle muamele edilmesi ve santrifüj aşamaları izliyor. Dipte kalan, ayrışan çekirdekli hücre grubu, ‘stromal vasküler fraksiyon’ adı verilen öncü yağ, damar, bağ dokusu ve bağışıklık hücrelerini içeriyor. Bu hücrelerin elde edilme süreci yaklaşık bir saat sürüyor.”

  • Tükürük Bezi Endoskopisi

    Tükürük Bezi Endoskopisi

    Günümüzde iyi huylu tükürün bezi hastalıklarının tanı ve tedavisinde güncel yaklaşım olan tükürük bezi endoskopisi (siyalendoskopi) ile fonksiyonel tedavi sağlanabilmektedir.

    Siyalendoskopi Nedir?

    Tükürük bezlerinin ince kanallarına tanı ya da tedavi amacı ile minik endoskoplarla girilmesi işlemi siyalendoskopi olarak isimlendirilmektedir (Şekil 1).

    Siyalendoskopi
    Şekil 1. Tükürük bezi kanalının endoskopik görünümü

     

     

     

     

     

     

     

     

    Şekil 1. Tükürük bezi kanalının endoskopik görünümü

    1990 ların sonunda ince endoskoplarla tükürük kanallarına girilerek tıkanıklığın nedenini anlamak için kullanılmaya başlanan bu yöntem zamanla daha ince endoskoplar ve bu endoskopların yanından kullanılabilen çok ince cerrahi enstrumanların geliştirilmesi sonucunda patolojilere müdahale etmek amacıyla da kullanılmaya başlanmıştır. Siyalendoskopi günümüzde çene altı (submandibüler) ve kulak önü (parotis) tükürük bezlerinin kanallarında tıkanıklığa neden olan iyi huylu hastalıkların tanı ve tedavisinde en etkili yöntem olarak kabul edilmektedir.

    Tükürük bezi kanallarında tıkanmaya neden olan patolojiler sıklıkla tükürük bezi taşları ve daha az olarak çeşitli nedenlerle oluşan tükürük kanalı darlıklarıdır. Geçmiş dönemlerde çoğu zaman tükürük bezlerinin cerrahi olarak çıkartılması yolu ile tedavi edilebilen bu hastalıklar günümüzde siyalendoskopi yardımı ile yüksek başarı oranları ile ve tükürük bezleri korunarak tedavi edilebilmektedir. Tanısal ve tedaviye yönelik girişimsel siyalendoskopi uygulaması yapılan kliniklerde kanal tıkanması ile seyreden iyi huylu patolojilerde tükürük bezlerinin cerrahi olarak çıkartılma oranları %1 seviyesine kadar gerilemiştir.

    Genellikle hastane yatışı gerektirmeyen siyalendoskopik girişimler sonrasında normal diyet ve günlük aktivitelere hızla dönülebilmekte ve tedavi süreci mümkün olan en az zaman kaybı ile tamamlanabilmektedir.

    Neden Siyalendoskopi?

    Çene altı (submandibüler) ve kulak önü (parotis) tükürük bezlerinin standart cerrahi yöntemlerle çıkartılması amacı ile yapılan ameliyatlar, yüz sinirinde fonksiyon kaybı, ağız içinde his kaybı, boyunda cerrahi yara izi, yüzde deformite ya da kanalın tam olarak çıkartılamamasına bağlı hastalığın tekrarlaması gibi komplikasyon riskleri içerirken sialendoskopik yaklaşım ile bu komplikasyon risklerinin önlenmesi yanında ilave avantajlar sağlanmaktadır.

    Siyalendoskopinin standart cerrahi tekniklere göre en önemli avantajları;

    • Hızlı iyileşme
    • Çok düşük cerrahi komplikasyon oranı
    • Kalıcı sinir hasarı riski olmaması
    • Ciltte ameliyat izi olmaması
    • Normal anatomi ve fonksiyonların korunması
    • Minimal çalışma zamanı kaybı
    • Hastane yatışı gerekmemesi olarak sayılabilir

    Siyalendoskopi hangi hastalarda uygulanmaktadır?

    Çene altı ya da kulak önü tükürük bezlerinde ya da kanallarında taş saptanan, tükürük kanalında daralma olan, sık tükürük bezi enfeksiyonu ya da şişmesi şikayeti olan tüm hastalar siyalendoskopi adayıdır.

    Tükürük kanalındaki parotis bezinde 3mm çene altı bezinde 4 mm çapa kadar olan taşlar siyalendoskopi sonrasında özel forsepsler ya da sepetler yardımı ile yakalanarak kanaldan çıkartılabilmektedir (Şekil 2). Daha büyük taşların (6-8 mm) çıkartılabilmesi için Lazer ya da ses dalgaları ile kırılarak kanaldan çıkartılabilecek boyutta küçük parçalara ayrılması gerekmektedir. Kanaldan çıkartılamayacak ya da kırma işlemleri için dahi büyük kabul edilen boyuttaki taşlarda endoskopik ve cerrahi yaklaşımın birlikte kullanılması yolu ile taşların tükürük bezi korunarak kanaldan çıkartılması tercih edilebilmektedir.

    Tükürük bezi kanalındaki taşın forseps (sol) ve sepet (sağ) ile yakalanması
    Tükürük bezi kanalındaki taşın forseps (sol) ve sepet (sağ) ile yakalanması

    Şekil 2. Tükürük bezi kanalındaki taşın forseps (sol) ve sepet (sağ) ile yakalanması

    Tükürük kanalı darlığı saptanan hastalarda darlık olan bölgeler balonlu kateterler kullanılarak genişletilebilmekte, sık tükürük bezi iltihabı geçiren hastalarda kanalların endoskopik olarak değerlendirilmesi, temizlenmesi ve antibiyotik ve kortizon içeren solüsyonlarla yıkanması enfeksiyon sıklığında anlamlı azalma sağlayabilmektedir.

    Doç. Dr. Teoman Dal
    www.teomandal.com

    İlgili konular ;
    – Revizyon Burun Estetik Ameliyatı
    – Ultrasonik Yüz Gençleştirme
    – Burun ve yüz estetiğinde 3D görüntüleme
    Horlama ve Uyku Apnesi Sendromu

  • Estetikte yapılan hatalar

    Estetikte yapılan hatalar

    Estetikte yapılan hatalar hayal kırıklığına uğratıyor.

    Hatalı estetik operasyonlar sonucunda güzelleşmek uğruna acı çeken, bıçak altına yatan pek çok kişi hayal kırıklığı yaşıyor. Hatalı estetik operasyonlar yalnızca kişilerin psikolojisini değil, sağlığını da olumsuz etkileme riski taşıyor. Estetik operasyonda yapılan yanlışlar yüzünden yapılacak ikinci ameliyat kötü sonuçlar doğurabilir. Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu bu konudaki görüşlerini aktardı.

    Hatalı burun estetiği
    Burun operasyonlarında rastlanan en büyük hata; doğal olmayan, çok fazla kalkık, yüze uyumsuz ve bakıldığında ameliyatlı olduğu açıkça belli olan burunlar olarak öne çıkıyor. Burun ameliyatlarının bazen plastik cerrah olmayan hekimler tarafından yapılması bu hatayı kaçınılmaz kılabiliyor. Bazı doktorların hava yolunu açarken burundan gereğinden fazla kemik ve kıkırdak aldığını ve açıkta kalan kemikleri yaklaştırmadan operasyonu sonlandırdığı söyleniyor. Eğri kısımları düzeltmek yerine çıkarıp alınması hatası, zaman içerisinde kişi için büyük sorunlar yaratabilir.

    Burun ameliyatlarında yapılan diğer bir hata da, nefes alma problemi olan kişilerin önce nefes yolu açma yani septoplasti, sonra da burun estetiği yani rinoplasti ameliyatı yaptırmalarıdır. Septoplasti sırasında kıkırdak doku alınır, sonraki ameliyat için yeterli doku kalmaz. Bu iki ameliyata ihtiyacı olduğunu düşünenler ikisini de bir arada olmayı planlamalıdır. Burun ameliyatlarıyla ilgili oluşabilecek diğer bir sorun da, açık burun ameliyatları sonrasında, iki burun deliğinin arasında özellikle esmer tenli kişilerde iz kalmasıdır.

    Başlıca burun estetiği hataları:
    Hiç doğal görünmeyen, fazla kalkık, yüzle uyumlu olmayan burunlar.

    Fazla kıkırdak ve kemik alındığı için çok kötü bir görünüme sahip burunlar. (İleride bunları düzeltmek için kaburgadan kemik ya da kulaktan kıkırdak alınması gerekiyor.)

    Hatalı liposuction
    Liposuciton ameliyatlarında yapılan en büyük hatanın hastayı zayıflatmak amacıyla gerekenden çok daha fazla yağ çekilmesi oluyor. Liposuction, bir zayıflatma değil bir şekillendirme ameliyatıdır. Burada amaç, vücudun fazlalıklar nedeniyle şekil bozukluğu olan bölgelerini daha biçimli hale getirmektir. Fazla yağ çekilmesinin öncelikle hastanın sağlığı açısından büyük risk taşıdığını bilmek gerekir. Liposuciton ameliyatı sonucunda bazı şekil bozuklukları ve deformasyon oluşabilir. Derinin belirli bir küçülebilme kapasitesi vardır ve bu kapasitenin üzerine çıkıldığında deride sarkıklıklar, çukurluklar meydana gelir.

    Başlıca liposuction hataları:
    Liposuctionda en önemli risk, yanlış ameliyat sırasında veya sonrasında damarlarda pıhtı oluşarak akciğerlerde tromboemboliye neden olmasıdır. Bu öyle bir hatadır ki, kişiyi ölüme götürebilir.

    Yine bilinçsiz bir cerrah eli ile düzgün olmayan, çukurlu görünümler ortaya çıkabilir. Karın bölgesine yapılan yanlış liposuction ameliyatları nedeniyle sarkmalar meydana gelebilir.

    Özellikle yaşı ileri hastalarda, diz kapağının üzerinden yağ alma işlemi doğru yapılmazsa buradaki deri dizin üzerine sarkabilir.

    Doğru uygulanmadığı takdirde de ciddi yanıklara bile neden olabilir.

    Hatalı göğüs estetiği
    Göğüs büyütme ameliyatlarında en büyük sorun, hastayla doktor arasında doğru bir iletişimin sağlanamaması ve göğüs ölçüsünde ortak bir karara varılamamasıdır. Bunun sonucunda hasta yeni ölçüsüne alışamayabiliyor ya da başta beğense bile sonra taşıyamıyor. Göğüs büyütme ameliyatlarında da diğer estetik operasyonlarda olduğu gibi en büyük sorun doğal olmayan sonuçlar olarak öne çıkıyor. Çok büyük protezler doğal sonuçlar vermiyor, ayrıca zorlanarak konulduğu için bazı komplikasyonlara da neden olabiliyor.

    Başlıca göğüs estetiği hataları:
    Doğal olmayan, uzaktan bakıldığında sert iki küre gibi duran göğüsler.

    İki göğüs arasında eşitsizlik, asimetrik görüntü.

    Protezlerin zamanla hastayı rahatsız edecek kadar büyük olması.

    Zorlanarak koyulan protezlerin komplikasyonlara neden olması. (Örneğin nadir rastlansa da, kapsül kontraktürü olarak adlandırılan durumda protezin çevresinde vücut sert bir zırh oluşturabiliyor.)

    Hatalı dudak dolgunlaştırma
    Burun gibi dudak da yüzün en dikkat çekici bölgesi olduğundan, yapılacak en küçük bir hata hemen belli oluyor. Dudak dolgunlaştırmak amacıyla kişinin kendi dokusu kullanılabilir veya hyalüronik asit gibi doğal maddelerin de tercih edilebilir.

    Başlıca dudak dolgunlaştırma hataları:
    Çok yapay ve şiş görüntüler.

    Vücutla uyumlu olmayan dolgu maddelerinin doğurduğu, hem görünüm hem de sağlık açısından sorun yaratan komplikasyonlar.

    Hatalı saç ekme
    Saç ekme basit gibi görünse de, hem hasta hem de doktor açısından son derece önemli ve dikkat isteyen bir operasyon olmasıyla dikkat çekiyor. Mikro implantasyon yönteminde her bir saç kökü tek tek alınarak ekiliyor. Bu işlemde sabır gösterilmez ya da tecrübeli eller tarafından yapılmazsa birçok sorun çıkabiliyor. Saçlar alın ve şakaklardaki girintilere sadık kalınmadan ekildiğinde, başın üst kısmında toplanan saçlar çember şeklinde peruğa benzeyen bir görüntünün oluşmasına neden oluyor.

    Başlıca saç ekme hataları:
    Peruğa benzeyen, doğal olmayan görüntü.

    Saç köklerinin tek tek değil bir arada ekilmesinden dolayı, bir kökten fışkıran onlarca teli.