2010 KPSS Haberleri - Önemli Noktaların Hatırlatması

Osmanlı Devleti'nin Savaştan Çekilmesi

Bulgaristan'ın işgal edilmesi üzerine Bulgar hükümeti 29 Eylül 1918'de Neuilly Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.

Böylece Osmanlı Devleti'nin İttifak Devletleriyle bağlantısı kesildi.

İttihat ve Terakki Partisi Hükümetten çekildi.

Yeni kurulan Ahmet Paşa Hükümeti ateşkes istedi.

30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı.

Almanya Versay Antlaşması'nı,

Avusturya St. Jermen Antlaşması'nı,

Macaristan Trianon Antlaşması'nı

imzalayarak savaştan çekildi.

Neuilly (Nöyyi) Antlaşması

Bulgaristan ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre,

1. Batı Trakya, Yunanistan'a verildi.

2. Bulgaristan'ın Ege Denizi ile olan bağlantısı kesildi.

3. Makedonya, Yuanistan ve Yugoslavya arasında paylaşıldı.

4. Bir kısım toprakları Romanya'ya verildi.

Versay Antlaşması

Almanya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Bu antlaşmaya göre,

1. Almanya 1871'de aldığı Alsas-Loren'i tekrar Fransa'ya verdi.

2. Almanya'nın bir kısım toprakları yeni kurulan Çekoslavakya ve Polonya'ya verildi.

3. Sar Havzası kömür madenleri, Fransızların oldu.

4. Bütün sömürgelerinden vazgeçti.

5. Ordu ve donanmasını azaltmak zorunda kaldı.

Saint Germain (Sen Jermen) Antlaşması

Avusturya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre,

1. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Yerine Avusturya Cumhuriyeti, Macaristan Krallığı ve Çekoslavakya Cumhuriyeti kuruldu.

2. Avusturya-Macaristan'ın topraklarının bir kısmı, yeni kurulan Polonya ve Yugoslavya'ya bir kısmı Romanya ve İtalya'ya verildi.

Trianon (Triyanon) Antlaşması

İtilaf Devletleri ile Macarstan arasında imzalandı. Buna göre,

1. Macaristan'ın topraklarının bir kısmını Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'ya verildi.

2. Bosna-Hersek, Yugoslavya'nın oldu.


I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları

1. Savaşta yenilen devletlerin rejimleri değişti. Merkezi imparatorluklar yıkıldı.

2. Çarlık Rusya yıkıldı, yerine Sovyet Rusya kuruldu.

3. Yıkılan imparatorlukların yerine yeni devletler kuruldu.

4. Arap topraklarında İngiliz ve Fransızların manda ve himayesi altında çeşitli devletler kuruldu.

5. İsrail Devleti'nin temelleri atıldı.

6. Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kuruldu.

7. Mondros'tan sonra Anadolu'da görülen işgallere karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi İngilizlerin diğer sömürgeleri de kendilerine örnek aldı.

8. Versay Antlaşması'nın getirdiği şartlar, Avrupa'nın siyasi dengesini bozdu ve bu durum İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden oldu.

9. İngiltere, Dominyon denilen, Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerine Arabistan, Filistin ve Irak'ı da ekledi.

Mondros Mutarekesi

Mütareke'nin İmzalanmasının Nedenleri

1. Bulgaristan'ın yenilmesi üzerine; Alman yardımının kesilmesi

2. Anadolu'da silah ve cephane sıkıntısı çekilmesi

3. Askere alınacak insan kalmaması

4. Wilson İlkeleri'ne umut bağlanması

5. Halk ve ordunun savaştan bıkması

Mütareke'nin Maddeleri

Egemenlik Haklarını Sınırlayan Maddeler

1. Karadeniz'e geçiş için Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak ve Karadeniz'e serbestçe geçiş sağlanacak, Çanakkale ve Karadeniz istihkamları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.

2. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilme hakkına sahip olacak.

3. Altı Vilayet adı verilen Van, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Elazığ, Sivas vilayetlerinde bir kargaşalık olursa, İtilaf Devletleri bu vilayetleri işgal edebilecek

4. Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi İtilaf Devletleri'ne geçecek.

Askeri Sınırlamalar Getiren Maddeler

1. Sınırların korunması ve iç güvenliğin sürdürülmesi için gerekli askeri kuvvetlerin dışındakiler terhis edilecek

2. İtilaf Devletleri'nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul'da teslim edilecek. Buna karşılık Türk esirleri İtilaf Devletlerinin elinde korunacak.

3. İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekilecek.

Ekonomik Sınırlamalar Getiren Maddeler

1. İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan yararlanabilecek

2. Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri tarafından kontrol edilecek

3. İtilaf Devletleri, kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den sağlayacak.

Mütareke'nin Sonuçları

1. İtilaf Devletleri önceden imzaladıkları gizli antlaşmaları uygulamaya koydular.

2. Osmanlı Devleti'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sona erdi.

3. Yedinci madde uyarınca işgaller başladı.

4. Osmanlı Devleti fiilen sona erdi.

5. Osmanlı topraklarında Suriye, Lübnan ve Irak gibi devletlerin kurulmasına zemin hazırlandı.

6. İşgallere karşı bölgesel direnme cemiyetleri kuruldu.

7. Padişah Mebuslar Meclisi'ni kapattı.

İtilaf (Uzlaşma-Anlaşma) Devletleri

İngiltere, Rusya, Fransa, Sırbistan, Belçika, Lüksenburg, Karadağ, Japonya, İtalya, Portekiz, Romanya, A.B.D., Yunanistan, Brezilya ve Çin gibi bir çok devletin katıldığı bir topluluktu.

I. Dünya Savaşı Sırasında İmzalanan Gizli Antlaşmalar

Bu antlaşmalar Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla yapılmıştır. Bu antlaşmaların başlıcaları şunlardır :

Sykes-Picot Antlaşması (1916) : Bu antlaşma ile Osmanlı toprakları Rusya, Fransa ve İngiltere arasında paylaştırılmıştır.

Mac-Mahon Antlaşması (1916) : Mısır'daki İngiliz valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri Hüseyin arasında imzalandı. Arapların Türklere karşı ayaklanması halinde, Arap bağımsızlığının onaylanacağı kabul edildi.

Londra Antlaşması (1915) : İtalya'nın İtilaf Devletleri'nin safına geçmesi nedeniyle imzalandı. On iki Ada İtalya'ya verildi. İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki hakları kabul edildi.

Saint Jean de Maurienne (1917) : İtalya'ya Anadolu'nun Güneybatısı'nın büyük bir kısmı verilmişti.

Paris Barış Konferansı ve İzmir'in İşgali

Konferansın Amacı

1. I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletlerin, yenilen devletlerin durumunu belirlemek istemesi.

2. (asıl amaç) İtilaf Devletleri'nin Osmanlı Devleti'nin topraklarının paylaşım esaslarını belirlemek istemesi.

3. İtilaf Devletleri'nin aynı zamanda diğer devletlerle yapılacak olan antlaşmaların şartlarını belirlemek istemesi.

Konferans'ta İngiltere'nin Tutumu

İngiltere, Ege Bölgesi'nin İtalya'ya değil de Yunanistan'a verilmesini istedi.

Nedeni, Akdeniz'de sömürgelerine giden yol üzerinde, güçlü bir İtalya yerine zayıf bir Yunanistan'ın bulunmasıni istemesiydi.

Batı Anadoludaki çoğunluğun Yunan olduğu savunuldu.

Ege bölgesinin Wilson ilkeleri'ne göre Yunanistan'a verilmesi kararlaştırıldı.

Wilson İlkeleri :

1. Milletler arasındaki gizli antlaşmalara son verilecek, açık diplomasi usulü uygulanacak

2. Kara suları dışındaki denizlerde gerek savaş halinde, gerek barış halinde deniz trafiğinin serbest olması sağlanacak

3. Milletlerin üzerindeki ekonomik engeller kaldırılacak ve milletler eşit sayılacak

4. Her millet silahlanmayı, iç güvenliğini sağlayacak seviyede tutacak

5. Sömürgelere ait bütün istekler, egemenlik sorunlarının ilgili halkın çıkarları de dikkate alınarak bir karara bağlanacak

6. Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk nüfusunun yoğunlukta olan kısımları tartışmasız bir şekilde Türk egemenliğinde kalacak, fakat Türklerin egemenliği altında bulunan diğer milletlerin güvenlikleri sağlanacak

7. Çanakkale Boğazı uluslararası güvence altında bütün milletlerin ticaret gemilerine açık olacak

8. Dünya barışını ve toprak bütünlüğünü korumak için bir uluslararası cemiyet kurulacak

9. Galip devletler, mağlup devletlerden toprak ve savaş tazminatı alamayacak

Konferans'ın Sonuçları

1. Anadolu'nun paylaşılmasına Yunanistan da katıldı.

2. İngilizlerle İtalyanlar'ın arası açıldı.

3. Yunanistan'a İzmir ve çevresi ile İstanbul önlerine kadar Doğu Trakya verildi.

4. İtalyanlara ise Batı Akdeniz kıyıları bırakıldı.

İzmir'in İşgali

Paris Barış Konferansı gereği Yunanistan'a verilen İzmir, Yunanlılar tarafından Mondros Ateşkes Antlaşması'nın Yedinci maddesine dayanılarak işgal edildi.

Bu işgale tepki olarak da, bu bölgede silahlı direnme güçleri kuruldu.

İşgalin Sonuçları

1. Yurdumuz parçalanmaya başlandı.

2. Ege Bölgesi'nde Kuva-yı Milliye güçleri kuruldu.

3. Yunan ordusu büyük katliamlar yaptı.

4. Mustafa Kemal Havza'dan genelge yayınladı.

5. İşgale karşı Amiral Bristol Raporu hazırlandı

6. İstanbul Hükümeti'nin yetersizliği ortaya çıktı.

7. İşgal üzerine Rum ve Ermeniler ayrılıkçı faaliyetler başlattı.

Amiral Bristol Raporu (11 Ekim 1919) :

1. Katliamlardan Yunanistan sorumludur.

2. Mondros'tan sonra İzmir ve dolaylarında Rum halkın hayatının tehlikede olduğuna ilişkin Paris Barış Konferansı'na yanlış bilgi verilmiştir.

3. Yunan askerlerinin bu bölgeden derhal çekilmesi ve yerine İtilaf Devletleri'ne ait askerlerin gönderilmesi gerekir.

4. İzmir ve dolaylarının Yunanistan'a verilmesi söz konusu olamaz, çünkü burada Türk çoğunluğu vardır.

Zararlı Cemiyetler

Azınlıkların Kurduğu Zararlı Cemiyetler

Özellikleri

Mondros Mütarekesi'nden sonra, ordunun terhis edilmesi ve devlet otoritesinin kalmaması üzerine ortaya çıktı.

Azınlıklar tarafından, işgalci emellerine hizmet eden kuruluşlardı.

Anadolu hareketine ve Türklerin milli devletine karşıydılar.

Bu cemiyetlerin hepsi Rum Patrikhanesi tarafından yönetiliyordu.

İtilaf Devletlerince ekonomik ve siyasi açıdan destekleniyorlardı.

Wilson İlkeleri'ne göre bulundukları yerlerin kendilerine verilmesini istiyorlardı.

Mondros Mütarekesi'nin yedinci ve yirmidördüncü maddelerini uygulatmak istiyorlardı.


Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi şu şekildeydi : "İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilecek."

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 24. maddesi şu şekildeydi : Altı Vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa , bu vilayetlerin herhangi bir kısmı işgal edilebilecek.

Cemiyetler

Mondros Mütarekesi'nden sonra Türk ordusunun terhisinden cesaret alan bazı azınlıklar, Milli Mücadele'ye karşı bir takım cemiyetler kurmuşlardı.

Mavri Mira

İstanbul'daki Rum Patrikhanesi tarafından kurulan bu cemiyet, Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak ve Ege Bölgesi'nde ilerleyen Yunan ordusuna yardımcı olmak amacını güdüyordu. Çalışma alanı; Bursa, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul ve Bandırma idi. Yunan Kızılhaç, Resmi Göçmenler Komisyonu, Rum okullarındaki izcilik kurumları, Mavri Mira'nın emrinde çalışıyordu.

Trakya ve Yunan Komitesi

Trakya'nın işgalinden doğan sorunları Yunanistan açısından çözmeye çalışan bir örgüttür. Buradaki milli direnişi ortadan kaldırmak ve tüm Doğu Trakya'nın Yunanistan'a verilmesini sağlamak temel amaçlarıydı.

Pontus Rum Cemiyeti

Yunanistan'ın milli örgütü olan ve Yunanistan'ın 1829'da bağımsız olmasını sağlayan Etnik-i Eterya Cemiyeti Tarbzon ve dolaylarında bir Rum Pontus Devleti kurmak amacıyla Pontus Rum Cemiyeti'ni meydana getirdi.

Kordos Cemiyeti

Yunanistan tarafından İstanbul'da "Rum Göçmenleri Merkez Komisyonu" adıyla kurduruldu. Derneğe İstanbul, Trakya, Trabzon, Marmara kıyıları ve İzmir gibi yörelerde düzeni bozma, Yunanistan'dan gelen özel görevlileri Rum göçmeni göstererek Doğu Karadeniz dolaylarına yerleştirme, bu yörelerdeki Rum azınlığı sayıca çoğaltam görevi verilmiştir.

Ermenilerin Kurduğu Cemiyetler

Daha önceleri Ermenilerin krumuş oldukları "Taşnaksütyun" ve "Hıncak" adlı gizli örgütler milli mücadeleye karşı çıktılar ve işgalcilerle işbirliği yaptılar.

Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira'ya benzer bir örgüt kurup Rumlarla işbirliği yaptı. Zaven Efendi tarafından kurulan bu cemiyetin adı, "Rum-Ermeni Birliği Komitesi" idi. Ermeni İntikam Alayları da, Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında faaliyet gösteriyorlardı.

Yahudi Cemiyetleri

Yahudilerin çok büyük bir çoğunluğu bölücü çalışmalarda bulunmadı, ancak "Makkabi Cemiyeti" ve "Alyans israilit Cemiyeti" işgalcilere destek verdi.

Milli Varlığa Düşman Cemiyetler

Özellikleri

Milliyetçi amaçlara tamamen karşıydılar.
Osmanlıcı ve hilafetçiydiler.
Başat Hürriyet ve İtilaf Fırkası etrafına toplanmışlardı.
Anadolu hareketine karşıydılar.
Ulusal örgütlere karşı direniş göstermişlerdir.
Manda ve himaye taraftarıydılar.

Hürriyet ve İtilaf Partisi

Kasım 1911'de Trablusgarp Savaşı'nın yarattığı kaos döneminde Ahrar ve Mutedil Hürriyetperveran Fırkalarının birleşmesinden oluşmuştur. İttihat ve Terakki karşıtı olan bu fırka, bağımsızların ve gayr-i müslüm mebusların desteğiyle güçlendi. Fırka'nın temel amacı, İttihat ve Terakki iktidarını yıkmaktı. Programında Osmanlcılığı, özyönetimi, özel girişimi, meşrutiyeti ve liberal iktisat'ı savunmaktaydı. 1912 "sopalı seçimleri" ne kadar iktidarda kalan parti bu seçimde ancak 6 milletvekilini Meclis'e sokabildi.

Bundan sonra parti sıkı bir muhalefete yöneldi. "İkdam" ve "Alemdar" gazeteleri partinin yayın organı oldu. 1913'deki Babıali Baskını'ndan sonra parti dağılmaya başladı.

Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra bir kısım parti mensubu yargılandı, idam edildi, Sinop'a dürgün edildi ve ordan Avrupa'ya kaçtı.

Cemiyetler

Bu cemiyetler Mondros Mütarekesi'nden sonra Osmanlı Devleti'nin bağımsız yaşayamayacağını düşünen, Milli Mücadele'ye karşı manda ve himaye yanlısıydılar.

Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası

Bu cemiyet milli mücadeleye karşı çıkan Damat Ferit Hükümeti'ni desteklemiş, padişah ve halifeye bağlı kalmakla vatanın kurtulacağını savunmuştur.

Kürdistan Teali Cemiyeti

Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra kurulan bu cemiyet Wilson İlkeleri'nden yararlanarak özerk bir Kürt devleti kurmak için mücadele etmiştir.

Teali-i İslam Cemiyeti

İşgalcilerle mücadele edilemeyeceğini, bundan dolayı halifenin etrafında toplanmanın gerekliliğini savunmuşlardır.

İngiliz Muhibleri Cemiyeti

Bu cemiyetin başkanı bir İngiliz din adamı olan Rahip Fru idi. İşgallere karşı koymanın olanaksız olduğunu savunan bu cemiyete Damat Ferit de üye idi.

Wilson Prensipleri Cemiyeti

Ülkeyi Milletler Cemiyeti içerisinde diğer devletlerle eşit haklara sahip bir varlık haline getirmek amacıyla kurulmuştur.

Kurucularının Amerika Birleşik Devletleri'nin manda ve himayesi altına girmekten yana oldukları bilinmektedir.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası

İttihat ve Terakki Partisi'ne düşman olarak çıkan bu cemiyet, Anadolu'daki milli kurtuluş hareketine karşı en büyük tepkiyi göstermiştir. Bu parti (fırka) Damat Ferit tarafından özellikle milli direnişe karşı yönlendirilmiştir.

Milli Cemiyetler ve Kuva-yı Milliye

Milli Cemiyetler

Kurulmalarındaki Amaç


1. Mondros Mütarekesi'nden sonra işgallerin başlaması

2. Mondros Mütarekesi'ne göre Türk ordusunun terhis edilmesi

3. Devlet otoritesinin kalmaması

4. Birçok bölgede azınlıkların ayrıcalıklı cemiyet kurması

5. Padişah ve hükümetin işgallere kayıtsız kalması

6. Halkın can ve mal güvenliğinin sağlanamaması

Milli Cemiyetler

Bu cemiyetler, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından, Anadolu'nun işgali üzerine Türk ulusu tarafından kurulmuştur.

Trakya Paşaeli Cemiyeti

Edirne'de Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hemen sonra 2 Aralık 1918'de kuruldu. Amacı Trakya Bölgesi'nin Yunanistan'a verilmesini engellemek için Türkleri örgütlemekti. Bu bölgedeki ordu komutanı Cafer Tayyar Paşa tarafından yürütülen çalışmaların sonucunda Lüleburgaz ve Edirne Kongreleri'nde toplandılar ve TBMM'ye bağlanma kararını aldılar.

İzmir Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti

İzmir'in işgalinden önce bu cemiyet önceleri Türklerin haklarını basın-yayın yoluyla savunmaya çalışmış, ancak 2-19 Mart 1919 tarihleri arasında düzenledikleri "Müdafaa-i Hukuk Kongresi" sonrasında silahlı direnişi benimsemişlerdir. Direniş örgütlerine silah sağlanmıştır.

Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti

İzmir'in işgalinden sonra Ağustos 1919'da Erzurum'da kurulan bu cemiyet, daha önce İstanbul'da kurulmuş olan "Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti" ne bağlı olarak açılmış, daha sonra İstanbul'dan ayrılarak "Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti" adını almıştır. Dopu Anadolu'nun Ermenilere verilmesini engellemeye çalışan bu cemiyet Erzurum Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal bu cemiyet aracılığıyla öteki cemiyetleri birleştirmiştir.

Klikyalılar Cemiyeti

Mondros'tan hemen sonra İstanbul'da çalışmalarına başlayan bu cemiyet, daha sonra Adana ve dolaylarına geçerek orada Ermeniler ve Fransızlarla mücadele etmiştir.

Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti

Bu cemiyet Karadeniz'de bir Pontus Devleti kurmak isteyen Pontus Rum Cemiyeti'ne karşı kuruldu. Diğer yandan da ayrılıkçı emeller peşinde koşan "Trabzon Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti" ile mücadele etti. Erzurum Kongresi'nden sonra "Doğu-Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" nin şubesi haline geldi.

Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti

İzmir'in işgaline karşı savunma amacıyla kurulmuştur. Redd-i İlhak Dernekleri; Redd-i İşgal, Redd-i İlhak İstihlas-ı Vatan Heyet- Milli adları ile ortaya çıkmıştır.

Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti

Bu cemiyet Sivas Kongresi'nden sonra 9 Aralık 1919'da Sivas Valisi Reşit Paşa'nın eşi Melek Hanım'ın öncülüğünde kurulmuştur. A.B.D. Senatosu'na ve Avrupa devletlerinin parlamentolarına telgraflar çekilmiş, ulusal mücadelenin haklılığı anlatılmış, ordu için para ve malzeme toplanmıştır.

Milli Kongre Cemiyeti

Esat Paşa tarafından İstanbul'da kurulmuştur. (29 Kasım 1918). Basın ve yayınla mücadeleyi benimsemişlerdir. Yazılarla halkın aydınlatılmasına çalışılmıştır.

Ortak Özellikleri

Amaçları; Türk ulusunun bağımsızlığını sağlamaktı.
Kendi bölgelerini korumak ve işgalden kurtarmak için kurulmuşlardır.
Silahlı mücadele ile birlikte, basın-yayın yoluyla da mücadeleyi benimsemişlerdir.

İhtiyaçlarını bölge halkı karşılamıştır.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Milli devlet modelini benimsemişlerdir.

Kuva-yı Milliye

Kuva-yı Milliye Neden Kuruldu
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması,
İtilaf Devletleri'nin Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Anadolu'da yer yer işgallere başlaması,
Ordunun terhis edilmesi ve ülkeyi savunacak bir gücün kalmamış olması,
İstanbul Hükümeti'nin işgallere kayıtsız kalması ve halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak önlemler almaması.

Kuva-yı Milliye'nin Özellikleri

Kuva-yı Milliye, Ege Bölgesi'nde İzmir'in işgalinden sonra bölge halkının cepheler kurması ile ortaya çıktı.
İşgalcilere karşı silahlı direnişte bulunan, bağımsızlık ilkesini benimsemiş olan kişiler tarafından meydana getirilmiştir.
Kuva-yı Milliye birlikleri disiplinden yoksun olan düzensiz birliklerdir.
İhtiyaçları bölge halkı tarafından sağlanırdı.
Sivas Kongresi'nden sonra Temsil Kurulu'na, TBMM'nin açılmasından sonra da Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmışlardır.

Kuva-yı Milliye'nin Faydaları ve Zararları

Temsil Kurulu'na ve TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaları bastırdılar.
Milli Teşkilat adına otoriteyi ve düzeni sağladılar.
Cesaretli tutumları ile halkın direnişe katılmasını sağladılar.
Düşmanın ilerleyişini yavaşlattılar.
Kuva-yı Milliye'nin şefleri ayaklanmaları kendi yöntemlerine göre bastırıyordu. İsyancıları kendi hukuk dışı kurallarına göre cezalandırmaları, halkın milli mücadeleye karşı güvensizlik duymasına neden oluyordu.
Halktan zorla malzeme ve gıda maddesş sağlıyorlardı. Bu durum halkın milli mücadeleden uzaklaşmasına neden oluyordu.
Kuva-yı Milliye birlikleri displinsiz tutumları ile devlet düzenine ters düşüyordu.

Düzenli Orduya Geçiş

Kuva-yı Milliye'nin düzenli Yunan ordusunu yurttan atacak güçte olmaması,
Kuva-yı Milliye'nin halka kötü davranması, devlet otoritesine ters bir tutum içerisine girmesi Kuva-yı Milliye'den düzenli orduya geçilmesini gerektirmiştir.
 
Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Gelişi



Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Geliş Amacı



Milli bir teşkilat kurup Milli Mücadele'yi başlatmak.

Mücadeleyi millete mal etmek.

Milli egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurmak.



ıstanbul Hükümeti'nin Mustafa Kemal'e Verdiği Görevler



Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevini yapmak.

Türkler'in Karadeniz'de Pontus Rum Cemiyeti ile giriştiği mücadeleye son vermek,

Dağınık halde bulunan silah ve cephaneyi toplamak.

Halktan asker ve para toplayan kuruluşları, yani ulusal cemiyetleri ortadan kaldırmak.



Mustafa Kemal'in Samsun'a Gelişi



Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile ıstanbul'dan ayrıldı.

Mustafa Kemal, 22 Mayıs 1919'da "Samsun Raporunu" yayınladı.

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Bu olay Milli Mücadele'nin başlangıç tarihi olarak kabul edildi.



Genelgeler ve Kongreler



Amaçlar



Havza Genelgesi



1. ızmir'in işgaline ıstanbul Hükümeti'nin kayıtsız kalması

2. Tehlikenin büyüklüğünün halka anlatılmak istenmesi

3. Halkın işgallere karşı tepki göstermesini sağlamak

4. Milli bir teşkilatın kurulmasının gerekliliğini komutan ve sivil memurlara anlatmak.



Amasya Genelgesi



1. Türk ulusuna, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı anlatmak,

2. Ulusu ortak bir dava etrafında birleştirmek.



Erzurum Kongresi



1. Doğu Anadolu'nun Ermeniler'e verilmesini engellemek.

2. Bu bölgedeki direnme güçlerini birleştirmek



Neden Erzurum ?



1. Erzurum galip devletlerin en güç erişeceği vatan toprağıydı.

2. Kazım Karabekir Paşa'nın henüz terhis edilmemiş ordusu bu bölgede idi.

3. Doğu Anadolu Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti kongre için hazırlıklar yapmıştı.



Sivas Kongresi



Amasya Genelgesi'nde Sivas'ta bir kongre toplanması kararlaştırıldı. 4 Eylül 1919'ta Sivas'ta toplandı.

Amaç;

1. Bölgesel direnme güçlerini tek çatı altında toplamak,

2. Milli ıradeye dayalı bir meclisin açılmasını sağlamaktı.







Genelgelerin Maddeleri



Havza Genelgesi



1. ızmir'den sonra devam eden Manisa ve Aydın'ın işgali tehlikelidir.

2. Vatan sınırlarının bütünlüğü için ulusal tepkiler daha canlı tutulmalı.

3. Ulusun katlanamayacağı bu işgallere bir son verilmeli

4. Büyük devletlerin temsilcilerine ve ıstanbul Hükümeti'ne protesto telgrafları çekilmeli

5. Mitingler yapılmalı

6. Hristiyan halka saldırı ve düşmanlıktan sakınılmalı







Amasya Genelgesi



1. Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.



UYARI : Bu karar ile savaşın ve ulusal egemenliğe çağrının gerekçesi halka açıklanmıştır.



2. ıstanbul'daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerien getirememektedir.

3. Ulusun durumunu ve davranışını gözönünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş milli bir kurulun varlığı gereklidir.



UYARI : Bu karar ile bağımsız çalışacak ve ulusal iradeyi temsil edecek bir parlamentonun (meclisin) açılmasının gerekliliği ilk kez dile getirilmiştir.



4. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.



UYARI :

a) Bu karar ile ilk kez ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık ilkesi dile getirilmiştir. Çünkü bağımsızlık için kararların ulus tarafından verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

b) Ulusal Kurtuluş Savaşı yapılırken, kararların ulus tarafından verileceği belirtilip, savaşın yöntemi açıklanmıştır.

c) Kararların ulus tarafından verilmesi demokrasi ve cumhuriyet anlayışını ortaya koyduğu için, bu karar aynı zamanda yönetim şeklinin değişeceği mesajını da vermiştir.

d) Egemenliğin ulusta olduğunu belirtmesi ve bağımsızlık ilkesini dile getirmesi nedeniyle ulusçuluk ilkesi benimsenmiştir.



5. Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'da milli bir kongrenin hemen toplanması gerekmektedir.

6. Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış olan üç delegenin hızla yola çıkarılması gerekmektedir.

7. Doğu illeri adına Erzurum'da bir kongre yapılacaktır.







Erzurum Kongresi



1. Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez.



UYARI : Bu kararla işgalcilere ve emperyalistlere açıkça karşı çıkılmıştır.



2. Vatanın bağımsızlığını Osmanlı Hükümeti sağlayamazsa bunun gerçekleşmesi için geçici bir hükümet kurulacaktır.



UYARI :

a) Hükümet, devleti idare eden bir organ olduğu için, Erzurum Kongresi'nin bu kararı, ayrı bir devletin kurulacağı mesajını vermiştir.

b) Erzurum Kongresi, Temsil Kurulu'nun gerektiğinde hükümet görevini yerine getireceğini belirtmekle, milli devletin yürütme organı olacağını ortaya koymuştur.



3. Kuva-yı Milliye'nin amil ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.



UYARI : Burada , "Ülkedeki milli güçleri daha etkili hale getirmek ve milli egemenliği sağlamak gerekmektedir." ilkesi dile getirilmiştir.



4. Hristiyan halka, siyasal egemenliğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.



UYARI : Burada, kongre Tanzimat Fermanı'ndan itibaren azınlıklara tanınan ve onların ülkede ayrıcalıklı konuma getiren hakların tanınamayacağını ve ülkedeki herkesin eşit olacağını dile getirmiştir.



5. Manda ve himaye kabul olunamaz.

6. Mebuslar Meclisi'nin hemen toplanmasına ve hükümet işlerinin ulusun denetiminde yapılmasına çalışılacaktır.







Sivas Kongresi



1. Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar aynen kabul edilecek.

2. Manda ve himaye kesin olarak reddedilip hep birlikte bağımsızlık için savaş kararı alınacak.



UYARI : Manda ve himaye altına girmek bağımsızlıktan vazgeçmek anlamına gelirdi. Özellikle Türk Milleti'nin yeni bir savaşı kaldıramayacağını savunanlar manda ve himayeyi benimsemişlerdi. Sivas'ta manda ve himaye reddedilmekle aynı zamanda savaş kararı da alınmış oldu.



3. Dış ülkelerden ancak insancıl koşullarda ekonomik yardım alınacak.



UYARI : Burada bağımsızlığa aykırı bir şekilde kurulacak her türlü dış ilişki reddedilmiştir.



4. Ulusun kendi geleceğini saptayabilmesi ve hükümetin başıboş bırakılmaması için Meclis-i Mebusan derhal toplanacak.



UYARI : Bu karar, Amasya Genelgesi'nde alınan "Ulusu, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır." ilkesi doğrultusunda alınmıştır. Çünkü Meclis'in açılması ile kararları ulus vereceğinden ülkenin geleceği ile ilgili kararlar ve işler de ulusun denetimine geçmiş olacaktır.



5. Bölgesel direnme güçleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirilecek.



UYARI : Bu cemiyet aracılığıyla Kurtuluş Mücadelesi yürütülecekti. Ayrıca cemiyetlerin birleştirilmesi ile, bölgesel mücadeleler, ulusal bir niteliğe kavuşmuştur.



6. Yurdun her yerinden gelen delegeler, Temsil Kurulu'nu oluşturacak.



UYARI : Burada oluşturulan temsil kuruluna "yürütme organı" olam görevi verildi. Yani bu kurulun bir hükümet gibi çalışması kararlaştırıldı. Ayrıca Temsil Kurulu'nun yurdun tamamını temsil ettiği belirtildi. Burada oluşturulan Temsil Kurulu'nun ilk görevi Sivas Kongresi'nde alınan kararları yürütmekti.







Balıkesir Kongresi



Amaç : Yunanistan'ın, ızmir'i işgal edip, Ege Bölgesi'nde işgallere başlaması üzerine, mücadele örgütleri kurmak.

- 26-30 Temmuz tarihleri arasında toplandı.

- Balıkesir Kongresine sadece Batı Anadolu'dan gelen delegeler katıldı.

- Amasya Genelgesi'nde alınan kararlar aynen kabul edildi, ayrıca;

- Yunanlılara karşı savaşmak üzere asker toplanması konusunda kararlar alındı.

- Padişaha bağlılık belirtildi.

- Tüm güçlerin birleştirilmesi kararlaştırıldı.







Alaşehir Kongresi



- 16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplandı.

- Balıkesir Kongresi'nde alınan kararlar aynen kabul edildi.

Ayrıca;

- Yunanlılara karşı ölünceye kadar bir savunma yapılması,

- Bu amaçla silah, cephane toplanması ve halkın askere alınması,

- Gerekirse Antlaşma Devletleri'nden yardım alınması, yönünde kararlar alındı.







Genelgelerin Sonuçları



Havza Genelgesi



Ülkenin her tarafında işgallere karşı protesto ve mitingler yapıldı.

ılk miting 30 Mayıs 1919'da Havza'da yapıldı.

8 Haziran 1919'da ıstanbul'da büyük bir miting yapıldı.

Mustafa Kemal, ıstanbul hükümeti tarafından geri çağrıldı.

Havza Genelgesi ile milli bilincin uyanması yolunda ilk adım atıldı.



Amasya Genelgesi



Alınan kararlar ile Kurtuluş Savaşı ilan edildi.

Genelgede alınan kararlar, bir ihtilal bildirisi niteliğinde idi.

Genelge, Milli Mücadele'nin ilk programı niteleğinde idi.

Genelge ile, milli bir teşkilatın nasıl kurulacağı ve yapılacak işler belirtilmişti.

23 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal'in müfettişlik görevine son verildi.

Mustafa Kemal, ıstanbul Hükümeti'ni tanımadığını ve ulusun kendi kaderini kendisinin çizmesi gerektiğini bildirdi.



Erzurum Kongresi



Kongre sadece Doğu Anadolu için değil, ulusun geneli ile ilgili kararlar aldı.

Mustafa Kemal kongre başkanı seçildi.

Mustafa Kemal ulusal mücadelenin lideri durumuna geldi.

ılk kez vatan sınırlarının nerelerden ibaret olacağı belirtildi.

Bağımsızlık ve egemenliğin hiç bir koşul kabul etmeden sağlanmasına karar verildi.

ılk kez temsil kurulu oluşturuldu.

Temsil Kurulu Başkanlığına Mustafa Kemal getirildi.

30 Temmuz 1919'da ıstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal hakkında tutuklama emrini verdi.



Sivas Kongresi



Mustafa Kemal'e karşı ilk muhalefet hareketi başladı.

Mustafa Kemal, Temsil Kurulu'nun başkanlığına getirildi.

Kongre ihtilalci bir kimlik kazandı.

Misak-ı Milli'nin esasları belirlendi.

Kurtuluş Mücadelesi'nin yayın organı olarak "ırade-i Milliye" adında bir gazete çıkartıldı.

Güneydeki halk direnişlerinin başına subaylar atandı.

Ulusal egemenlik ilkesi, padişah ve saltanattan üstün tutuldu.



Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'ya Gelişi ve Amasya Protokolü



Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'ya Gelişi



Neden Ankara ?



Demir yolları ile diğer illere bağlantısı var.

Cepheleri denetleyebilecek bir konumda,

ıstanbul ve diğer şehirlerle telgraf bağlantısı var.



Ankara'ya Geliş Amacı :



Kurtuluş mücadelesini yönetmek, yakından izlemek







ıstanbul ile Haberleşmenin Kesilmesi



ıstanbul'da bulunan Damat Ferit Paşa Hükümeti, Milli Mücadele'ye karşı düşmanca bir tavır sergiler.

Damat Ferit, Elazığ Valisi Ali Galip Bey'den, Sivas Kongresi'ni dağıtmasını ister.

Damat Ferit, halkı Milli Mücadele'ye karşı isyana kışkırtır.



ıstanbul ile Haberleşmenin Kesilmesindeki Amaç



1. Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni düşürüp yerine vatansever bir hükümetin kurulmasını sağlamak,

2. Temsil Kurulu'nun, ıstanbul Hükümeti'ne bağlı olmadığını göstermek.







Damat Ferit Paşa (1853-1923)



1853 ıstanbul'da doğan Damat Ferit, Hariciye Nezareti hizmetine girerek Paris, Berlin, Petersburg ve Londra elçiliklerinde katip olarak görev yaptı. 1886'da Sultan Abdülmecit'in kızı ile evlenerek saraya damat oldu ve "damat" lakabını aldı. 1888'de vezir oldu. ıkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra ıttihat ve Terakki karşıtı politikaları sonucunda 1911 yılında Hürriyet ve ıtilaf Partisi'ni kurdu. Mondros Mütarekesi'nden sonra çeşitli dönemlerde Sadrazamlık görevlerinde bulundu. Enver, Talat ve Cemal paşaların gıyabi idam kararlarının çıkarılmasını sağladı. Paris Barış Konferansı'na katıldı. Anadolu'da gelişen ulusal direniş hareketine karşı Anzavur yönetiminde Kuva-yı ınzibatiye'yi kurdurdu. Ali Galip yoluyla Sivas Kongresi'ni engellemeye çalıştı. Anadolu'daki ulusal savaş kadrosunu eşkiyalıkla suçlayan fetvayı yayımlattı. Ulusal savaşın başarıyla bitmesi üzerine Eylül 1922'de yurtdışına kaçtı. 1923'de Fransa'da öldü.







Amasya Protokolü



Damat Ferit Paşa Hükümeti, 30 Eylül 1919'da istifa etti.

Ali Rıza Paşa yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi.

Mustafa Kemal, Ali Rıza Paşa Hükümeti'nden şu isteklerde bulundu:

- Milli direnişe karşı olanlar görevden alınsın,

- Ordu ulusal amaca uygun olarak yeniden kurulsun,

- Mebuslar Meclisi toplansın,

- Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarına saygılı bir tutum içinde bulunulsun

ıstanbul Hükümeti, Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Mustafa Kemal ile yüz yüze görüşmek amacıyla 18 Ekim 1919'da Amasya'ya gönderdi.







Amasya Protokolü'nün ıçeriği



1. Hükümet ile Milli teşkilat arasında uyuşma sağlanmış ve hiç bir anlaşmazlık kalmamıştı.

2. Milletvekili seçimleri serbest ve müdahalesiz yapılacaktır.

3. Hükümetin lehinde ve aleyhinde hiç bir şey yapılmayacaktır.

4. Sivas Kongresi kararları Mebuslar Meclisi'nin onaylaması şartıyla kabul edilecektir.

5. Millet Meclisi'nin, güvenlikte olmayan ıstanbul'da toplanması doğru değildir.



UYARI : ışgalcilerin ve ıstanbul yönetiminin baskısı altındaki ıstanbul'da toplanacak olan meclisin yurdun bütünlüğü konusunda kararlar alması beklenemezdi. Bu nedenle meclis Anadolu'da toplanmalıydı.



6. Millet Meclisi kurulup, fiilen denetleme görevine başlayıncaya kadar, milletin kaderi hakkında karar verilmeyecek.

7. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti yasal bir kuruluş olarak tanınmalıdır.

8. ıtilaf Devletleri ile yapılacak olan barış görüşmelerine Temsil Kurulu'nun uygun göreceği kişiler gönderilecektir.



UYARI : Bu karar, barış görüşmelerine vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığını sonuna kadar savunacak bir delegenin gönderilmesini amaçlamaktadır.



9. Milli Mücadele'ye katılmış olanlar hakkında verilen tutuklama kararı kaldırılacaktır.



UYARI : Bu karar ulusal mücadeleye katılımı artırmaya yöneliktir. Çünkü insanlar cezalandırılmayacaklarını anladıkları anda üzerlerindeki tereddütü atıp mücadeleye başlayacaklardır.







Amasya Protokolü'nün Önemi



1. ıstanbul Hükümeti ile Mustafa Kemal, arasında yapılan ilk resmi görüşmedir.

2. ıstanbul Hükümeti, bu görüşme sonunda, ulusal mücadeleyi ve bu mücadelenin yürütme organı olan Temsil Kurulu'nu tanıdı.

3. Mebuslar Meclisi'nin açılması sağlandı.

4. ıstanbul Hükümeti bu görüşme ile Temsil Kurulu'nun gücünü kabul etti.



Son Osmanlı Mebuslar Meclisi



Mebuslar Meclisi'nin Açılış Hazırlıkları



Amasya Görüşmesi'nde Mebuslar Meclisi'nin toplanması kararlaştırıldı.

ıtilaf devletleri, Mebuslar Meclisi'nin açılması çalışmalarına ve seçimlere müdahale etmedi.

Seçimler sonunda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti mecliste çoğunluğu elde etti.

Mustafa Kemal, Erzurum Milletvekili seçildi.

Mustafa Kemal, Meclis'in ıstanbul yerine Anadolu'da toplanmasını istedi.

Mustafa Kemal, Mebuslar Meclisi'ne katılacak olan milletvekilleinden, "Müdafaa-yı Hukuk Grubu" kurmalarını istedi. Bu gruptan kendisini başkan seçmelerini istedi.



Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin Açılışı



Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 12 Ocak 1920'de, ıstanbul'da toplandı.

Meclis, 28 Ocak 1920'de Misak-ı Milli kararlarını kabul etti.

Meclis'de Müdafaa-yı Hukuk Grubu kurulamadı, yerine Felah-ı Vatan Grubu kuruldu.

Mustafa Kemal meclis başkanlığına seçilemedi.

Misak-ı Milli'nin kabul edilmesi ve vatanın bölünmesine karşı çıkılması üzerine 16 Mart 1920'de ıstanbul işgal edildi.

Mebuslar Meclisi dağıtıldı.





Misak-ı Milli



Misak-ı Milli Kararları



1. Osmanlı Devleti'nin Mondros Mütarekesi'ni imzaladığı 30 Ekim 1918 tarihinde düşman ordularının işgali altında bulunan Arap memleketlerinin durumunun, halkın serbestçe verecekleri oya göre belirlenmesi gerekir. Bu mütareke hududu içinde Türk ve ıslam çoğunluğu bulunan kısımların tümü hiç bir şekilde ayrılık kabul etmez bir bütündür.



UYARI : Burada Arap ülkeleri Osmanlı Devletine mi katılacak yoksa bağımsız mı olacak? Buna Arap halkının karar vermesi istenmektedir. Bu kararla vatanın sınırları kesin olarak saptanmış oluyor. Sınırlar belirlenirken Mondros ve Türk çoğunluğu ölçüt alınıyor. Yani, Mondros'tan sonra işgal edilen yerlerden ıtilaf Devletleri çekilmelidir ve Türk çoğunluğu nerede ise orası Türklere bırakılmalıdır.



2. Halkı ilk serbest kaldıkları zamanda başvurdukları halk oylaması ile anavatana katılmış olan "üç liva" yani Kars, Ardahan, Batum için gerektiğinde serbestçe yeniden halk oylamasına başvurulmasını kabul ederiz.



UYARI : Buralarda Türk çoğunluğu olduğu için böyle bir halk oylaması istenmiştirç Bu kararda verilmek istenen mesaj : "Bu illerde Türklerin olmadığını iddia ediyorsanız, geliniz halka soralım, hangi devletin sınırları içinde kalmak istediklerine onlar karar versin."



3. Türkiye barışına bırakılan Batı Trakya'nın Hukuki durumunun saptanması da halkın tam bir hürlükle verecekleri oya uygun olmalıdır.



4. Hilafet merkezi ve Osmanlı Devleti'nin başkenti olan ıstanbul şehriyle Marmara denizinin güvenliği, her türlü tehlikeden uzak olmalıdır. Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılmasında, bizim ve diğer bütün ilgili devletlerin vereceği karar geçerlidir.



5. Azınlık hakları, komşu memleketlerdeki Müslüman halkın aynı haktan yararlanması şartıyla tarafımızdan kabul ve temin edilecektir.



UYARI : Burada, ülkede yaşayan Müslüman olmayan halkın korunacağı ve onlara çeşitli haklar tanınacağı belirtilmiş, ancak aynı haklardan Balkanlar'da bulunan Müslüman halkın da yararlanması istenmiştir.



6. Her devlet gibi bizim de tam bağımsızlığa ve serbestliğe ihtiyacımız vardır. Bu, yaşamımızın ve geleceğimizin temel kuralıdır. Bu nedenle siyasi, adli ve mali gelişmemizi önleyecek sınırlamalar kabul edilemez. Borçlarımızın ödenmesi de kurallara aykırı olamaz.



UYARI : Bu karar şu anlama gelmektedir. Misak-ı Milli tam bağımsızlığı amaçlayan bir belgedir. Siyasal, adli ve mal gelişmemizi engelleyecek hiç bir şart kabul edilmez denilmekte, kapitülasyonlar, manda ve himaye açıkça reddedilmiştir. Borçlarımızın ödenmesi, bağımsızlık anlayışımıza aykırı olamaz denilmekle de Düyun-u Umumiye'ye karşı çıkmıştır.







Misak-ı Milli'nin Kabul Edilmesinin Sonuçları



Misak-ı Milli ile Türk ülkesinin sınırları kesin olarak çizildi.

Milli Mücadele-nin hedefi tam bağımsızlık olarak belirlendi.

ıtilaf Devletleri, 16 Mart 1920'de ıstanbul'u işgal etti.

Mebusan Meclisi kapatıldı, milletvekilleri ve aydınlar tutuklandı.





ıstanbul'un ışgali



ıstanbul'un ışgalinin Nedenleri



1. ıtilaf Devletleri Mebuslar Meclisi'nden barış kararı almasını ve işgalleri onaylamasını istemesi

2. Mebuslar Meclisi vatanın bütünlüğü konusunda kararlar alınması

3. Mebuslar Meclisi'nin, 28 Ocak 1920'de Misak-ı Milli kararını alıp, işgallere karşı çıkması



ışgalin Amacı :



1. Mebuslar Meclisi'ni cezalandırmak.

2. Milli Mücadele'ye önder olabilecek kadroları tutuklamak

3. ışgalden Mustafa Kemal Paşa'yı sorumlu göstererek Anadolu hareketini zayıflatmak.







ıstanbul'un ışgali ve Sonuçları



ıtilaf Devletleri donanması, 16 Mart 1920'de ıstanbul'u işgal etti.

ışgal güçleri Mebuslar Meclisi'ni bastı. Bazı milletvekilleri tutuklanıp Malta Adası'na sürüldü.

11 Nisan 1920'de padişahın kararı ile meclis feshedildi.

Salih Paşa Hükümeti istifa etti, yerine Damat Ferit Hükümeti kuruldu.

Temsil Kurulu Anadolu'da yeni bir meclisin açılması için çalışmalara başladı. ıstanbul'un işgal devletleri tarafından işgali, Osmanlı saltanatının sona ermesi demekti.

Mustafa Kemal, Milli Mücadele'yi padişah adına da yürüttüğünü açıkladı.







Temsil Heyeti'nin ışgal Üzerine Aldığı Önlemler



Bir bildiri yayınlayıp, halkın işgali protesto ve mitinglerle reddetmesi istendi.

ıstanbul ile haberleşme tekrar kesildi.

Anadolu'daki ıtilaf subaylarının tutuklanmasına karar verildi.

Anadolu'ya düşman sevkine yardımcı olacak demir yollarının tahrip edilmesine karar verildi.

Anadolu'daki kıymetli evrak ve eşyanın ıstanbul'a gönderilmesi yasaklandı.

Anadolu'da yeni bir meclisin açılacağı belirtildi.



I. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılışı



I. T.B.M.M.'nin Açılış Nedeni ve Amacı



1. ıstanbul'daki yönetiminin vatan ve millete karşı görevini yerine getirememesi,

2. Ülkenin işgalini engelleyememiş olması,

3. ıtilaf Devletleri'nin ıstanbul'u işgal etmesi.



ılk TBMM'nin Kuruluş Amacı :



1. Vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağlamak,

2. Yurdu düşmandan kurtarmak için milleti bir araya getirmek,

3. Millet adına karar verebilecek bir organ oluşturmak,

4. Ulusal irade ile birlikte hareket etmek.







I. T.B.M.M.'nin Açılmasıyla ılgili Tartışmalar



Mustafa Kemal'in Görüşü



Anadolu'da açılacak olan meclis "Kurucu Meclis" niteliğinde olmalı,

Padişah'ın etkisinden kurtulmak için Meclis'in adı Osmanlı Mebusan Meclisi olmamalı.



Muhalif Görüş :



Mebuslar Meclisi, Anadolu'da aynen açılmalı.







I. T.B.M.M.'nin Aldığı ılk Kararlar



ılk TBMM, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açıldı.



Aldığı ılk Kararlar :



1. Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkartılacak,

2. Hükümet kurulacak,



UYARI : Hükümetler, devlet idaresi ile doğrudan ilgili bir kurum olduklarından TBMM'nin ıstanbul hükümetinden farklı bir hükümet kurma kararı yeni bir devlet düzenine geçildiğini açıkça göstermektedir.



3. Geçici olmak kaydıyla bir hükümet reisi olmayacak ve padişah kaymakamı atanmayacak,



UYARI : Meclis, bu kararı almakla padişahın etkisinden kurtulup bağımsız çalışmayı amaçlamıştır. Eğer Meclis'in başında bir padişah vekili bulunsaydı, bu kişi meclise baskı yapabilir ve bağımsız çalışmasını engelleyebilirdi.



4. Meclis de toplanan ulusal iradeyi egemen kılmak esas olacak, meclis üstünde bir güç olmayacak.



UYARI : Bu karar ıstanbul yönetimini yok saymıştır.



5. Yasama ve yürütme yetkisi Meclis'e ait olacak.



UYARI : TBMM'nin aldığı bu kararla, yeni bir hükümetin tanımı yapılmadığından, ıstanbul yönetimi yok sayılmış, Meclis hükümet sistemi benimsenmiş ve Meclis yürütme yetkisine sahip olmuştur.



6. Meclis'den seçilen bir heyet Meclis'in vekili olarak hükümet işlerini görecek ve Meclis başkanı bu heyetin de başkanı sayılacak.



7. Padişah ve halife Meclis'in belirleyeceği esaslara göre yerini alacak



UYARI : Bu karar saltanatın durumunun tartışılacağını ortaya koymaktadır. Bu durumda saltanatın kaldırılabileceği mesajı verilmektedir.



8. ıstiklal Mahkemeleri kurulacak.







I. T.B.M.M.'nin ıstanbul Hükümeti ıle ılişkileri



TBMM'nin açılması ile ıstanbul Hükümeti'nin aldığı önlemler :



Anadolu halkını Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne karşı ayaklandırmaya çalıştı.

ışgalcilerle bir barış antlaşması imzalayarak, halka yapacak birşey kalmadığını göstermeye çalıştı.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, sıkıyönetim mahkemesinde gıyaben yargılayıp idama mahkum etti.

Şeyhülislam'a fetva hazırlatıp, Mustafa Kemal'in katlini istedi, ona katılanların dinden çıktığını bildirdi.







TBMM'nin ıstanbul Hükümeti'ne karşı aldığı önlemler :



Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'ye karşı fetva hazırlattı.

Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarttı, Meclis'e karşı çıkartılan ve ıstanbul Hükümeti'nin desteklediği isyanları bastırmaya çalıştı.

ıstiklal Mahkemeleri'ni, yurdun değişik bölgelerine gönderdi.

ıstanbul ile olan bütün ilişkileri kesildi.



T.B.M.M.'ne Karşı Çıkan Ayaklanmalar



Ayaklanmaların Nedenleri



ıç Ayaklanmaların Çıkmasında Etkili Olan Unsurlar :



1. Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Osmanlı ordularının terhis edilmiş olması

2. ıstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetlerinin Anadolu halkını Milli Mücadele'ye karşı sürekli kışkırtması

3. Savaştan bıkan halkın, askere çağrılma emrine baş kaldırması

4. Kuva-yı Milliye birliklerinin halka kötü davranması







Ayaklanmaların Ortaya Çıkışı



Bizzat ıstanbul Hükümeti Tarafından Çıkartılan ısyanlar



TBMM'nin açılmasından sonra Anadolu'daki "Milli Mücadele" yi bastırmak için ıstanbul'da bulunan hükümetin destek verdiği bir takım isyanlar ortaya çıkmıştı.



Ahmet Anzavur ısyanı



Eski bir subay olan Anzavur Ahmet, 2 Kasım 1919'da Manyas, Susurluk, Gönen ve Ulubat dolaylarında ayaklandı. Amacı, ulusal direnişi bastırmak ve Çanakkale Boğazı'nın ulusal güçlerin eline geçmesini engellemekti. Ahmet Anzavur ve onun kurduğu "Kuva-yı Muhammediye" birlikleri Çerkez Ethem'in "Kuva-yı Seyyare" birliklerine yenildi ve isyan 16 Nisan 1920 tarihinde bastırıldı.



Kuva-yı ınzibatiye ısyanı



Amacı ; Geyve dolaylarında bulunan Ali Fuat Paşa (Cebesoy)'nın Kuva-yı Milliye Birliklerini ortadan kaldırmak ve ıstanbul Boğazı'nın güvenliğini sağlamaktı. 18 Nisan - 25 Haziran 1920 tarihleri arasında süren bu isyan Ali Fuat Paşa tarafından bastırıldı.







ıstanbul Hükümeti ile ışgalcilerin Birlikte Çıkarttığı ısyanlar



TBMM'nin açılmasıyla birlikte, Mondros Mütarekesi ile Türk ordularının terhis edilmesinden cesaret alan bazı gruplar, ıstanbul hükümeti ve işgalci güçlerden destek alarak Anadolu'nun çeşitli kesimlerinde isyan başlatmıştı.



Yozgat ısyanı



Bu bölgenin ileri gelenleri TBMM'nin açılmasından sonra ayaklandılar. Bu ayaklanma Boğazlayan, Şarkışla, Yıldızeli, Tokat, Zile ve Çorum'a kadar yayıldı. Çerkez Ethem ve Kuva-yı Milli'ye birlikleri 5 Eylül 1920'de başlayan bu isyanı Ekim sonuna doğru bastırmışlardır.



Afyonkarahisar ısyanı



Yunan ajanlarının kışkırtması ile Çopur Musa adında biri isyanı başlattı. Kuva-yı Milliye birlikleri tarafından bastırıldı.



Konya ısyanı



Konya'nın Bozkır ilçesinde çıkan ilk isyanı Kuva-yı Milliye bastırdı. Daha sonra Delibaş Mehmet adında birinin etrafında toplanan halk 2 Ekim 1920'de tekrar ayaklandı. Bu isyan yeni kurulmaya başlayan düzenli ordu tarafından bastırıldı.



Milli Aşiret ısyanı



Urfa'nın Fransızlar'dan kurtarılmasında yararları görülen bu aşiret daha sonra Fransızlar'ın kışkırtmsı sonucunda 8 Haziran 1920'de ayaklandı. Ancak Milli Kuvvetler tarafından bastırıldı.



Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı isyanı



Boğazları elinde tutmak isteyen ıngilizler bu bölgede cahil halkı "din ve halifelik elden gidiyor" diyerek 13 Nisan 1920'de ayaklandırdı. Bu isyanı Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa'nın emrindeki Kuva-yı Milliye birlikleri bastırdı.







Azınlıklar Tarafından Çıkartılan ısyanlar



Mondros Mütarekesi ile Anadolu'da yer yer Türk orduları terhis edilmişti. Ortaya çıkan otorite boşluğundan cesaret alan Ermeni ve Rum azınlıklar, işgal kuvvetlerinin de desteği ile isyan etmişti.



Ermeni ıntikam Alayları ısyanı



10 Temmuz 1920'de Ermeni ıntikam Alayları, Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında ayaklandılar.



Pontus ısyanı



Ege bölgesinden uzak oldukları için doğrudan doğruya Yunan desteğini alamayan Doğu Karadeniz Rumları kendi milli devletlerini kurmak için Trabzon ve dolaylarında Aralık 1920'de ayaklandılar. Bu isyan 1923 yılı başlarında bastırıldı.







Kuva-yı Milliye Taraftarlarınca Çıkartılan ısyanlar



TBMM'nin kurulması ile birlikte, düzenli orduya geçilmişti. Fakat bu durum Anadolu'da bir takım eski "Kuva-yı Milliyecileri" rahatsız etmiş, lider konumundaki kişiler düzenli orduya karşı ayaklanma başlatmışlardı.



Demirci Mehmet Efe ısyanı



Aralık 1920'de düzenli orduya karşı çıkan bu ayaklanma Refet Bey (Bele) tarafından bastırıldı.



Çerkez Ethem ısyanı



Çerkez Ethem, emrindeki Birinci Kuva-yı Seyyare (gezici kuvvet) ile oldukça güçlenmiş ve Ankara'yı ele geçirip Kurtuluş Savaşı'nın lideri olmak istemişti. Çerkez Ethem bu amacına ulaşmak için elindeki kuvvetlerin düzenli orduya dönüştürülüp, Mustafa Kemal'e bağlanmasına karşı çıkyordu. 27 Aralık 1920'de Yunanlılarla anlaşarak düzenli orduya saldırdı. Batı Cephesi Komutanı Albay ısmet Bey (ınönü) bu isyanı bastırdı.



 
ayy yüzlüüüüüüm gerçekten emeğine sağlık canım

ben burayı neden daha önce farketmedim ki :)
 
Sevr Antlaşması



Sevr'i Hazırlayan Nedenler



I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletler savaşın ardından Paris'te bir konferans topladı.

ıtilaf Devletleri bu konferansta, toprak paylaşımı yüzünden anlaşamadılar.

18 Nisan 1920'de San Remo'da ıngiltere, ıtalya ve Fransa biraraya geldi.

Bu devletler San Remo kentinde Osmanlı Devleti ile yapılacak antlaşmanın şartlarını belirlediler.

Bu arada Yunan ordusu Bursa ve Batı Trakya'yı işgal etti.

ıstanbul'da toplanan "Saltanat Şurası" San Remo'da kabul edilen antlaşmayı kabul etti.







Sevr Antlaşması'nın Hükümleri



ıtalya'nın San Remo kentinde kabul edilen ve ıstanbul'da "Saltanat Şurası" tarafından kabul edilip 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'nın maddeleri şunlardır :



Askeri Hükümler



Osmanlı Hükümeti 35.000'i Jandarma, 15.000'i özel birlik, 700' padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere ancak 50.700 kişilik bir asker bulundurabilecekti. Ordunun ağır silahları, zırhları, uçakları ve donanması bulunmayacaktı.



Azınlıkların Statüsü



Azınlıkların hakları yasalarla korunacak, göç eden azınlıkların eski yurtlarına dönmeleri sağlanacak, bunların uğradıkları zararlar ödenecek.



Boğazların Durumu



Boğazlar; savaş ve barış zamanında tüm devletlerin gemilerine açık olacak bir uluslar arası komisyon tarafından yönetilecek, bu komisyonun ayrı bir bayrağı ve ayrı bir bütçesi olacak. Merkezi ıstanbul'da bulunan bu komisyonun bir de ordusu olacak.



Kapitülasyonlar Sorunu



Kapitülasyonlar tüm devletlere tanınacak ayrıca Yunanistan ve yeni kurulacak olan Ermenistan da kapitülasyonlardan yararlanacak.



Mali-Ekonomik Konular



Mali-Ekonomik konularda ıstanbul Hükümeti'nin yetkileri sınırlandırılıyordu. ıngiltere, Fransa ve ıtalya devletlerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon devletin gelir ve giderini kontrol edecekti.



ıngiltere



ıngiltere'ye Musul dahil bütün Orta Doğu veriliyordu.



Kürdistan



Doğu Anadolu'da bir kısım iller özerk bir Kürt Bölgesi (Kürdistan) oluşturulmak üzere Kürtlere bırakılıyordu.



Fransa



Fransa'ya Suriye, Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını birleştiren bölgeler veriliyordu.



Ermenistan



Doğu illerinin bir kısmında Ermenistan adında bir Ermeni Devleti kurulacak, bu devletin sınırlarını ABD başkanı Wilson belirleyecek.



ıtalya



ıtalya'ya Antalya ve Konya Bölgesi veriliyor ve böylece ıtalyanlar ıç-Batı Anadolu'nun derinliklerine kadar uzanıyordu.



Yunanistan



Yunanistan'a ıstanbul il sınırına kadar Trakya toprakları ile ımroz ve Bozcaada dahil Ege Adaları verilecek, Ege Bölgesi'nin büyük bir kısmı da ızmir başta olmak üzere Yunanistan'a verilecek.



ıstanbul



ıstanbul; Türklerde kalacak ancak azınlık hakları korunmadığı taktirde Türkler'in elinden geri alınacak ve uluslararası bir şehir haline getirilecektir.







Sevr Antlaşması'nın Sonuçları



1. Osmanlı devleti tamamen parçalandı.

2. Osmanlı Devleti Avrupa'nın kontrolü altına girdi.

3. Avrupa Devletlerince "Doğu Sorunu" çözüldü.

4. Mebuslar Meclisi onaylanmadığı için Sevr Antlaşması hukuken geçersiz kaldı.

5. Padişah Sevr'i imzalamakla Misak-ı Milli'ye ters düştü.

6. Halk, yurdu kurtarmak için savaşa karar verdi.







Doğu Sorunu



Doğu Sorunu, Avrupalı devletlerin 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin parçalanması ve paylaşılması ile ilgili olan soruna verdikleri isimdir. "Hasta Adam Sorunu" olarak da tanımlanan Doğu Sorunu; yakın zamanda sömürge yollarının paylaşımı sorunu olarak da ortaya çıkmıştır.



Sevr Antlaşmasının Hukuken Geçersiz Olması



Kanuni Esas'de (Osmanlı Anayasası) 1908'de yapılan bir değişiklik ile; "Osmanlı Devleti'nin yaptığı bir antlaşmanın geçerli olabilmesi için Mebslar Meclisi'nin onayından geçmesi gerekir." kuralı getirildi. Bu nedenle Sevr Antlaşması Mebuslar Meclisi'nce onaylanması gerekiyordu. Ancak bu tarihte böyle bir meclis yoktu. Zaten TBMM'de Sevr Antlaşması'nı reddetmişti. Bundan dolayı Sevr Antlaşması hukuken; yani yasalara göre geçersiz bir antlaşmaydı.





Doğu Cephesi ve Ermenilerle Savaş



Doğu Cephesi



Mondros Mütarekesi ile Kafkasya'dan çekildik.

Rusya ve Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkınca Kafkaslar'da Ermenistan ve Gürcistan kuruldu.

Wilson ılkeleri'nden güç alan Ermeniler Doğu Anadolu'da işgale başladı.

ışgallere karşı "Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti" kuruldu.

TBMM Doğu Cephesi komutanlığına Kazım Karabekir'i atadı.

Yeni Türk Devleti'nin ilk askeri cephesi açılmış oldu.

Kazım Karabekir Ermeniler'i bozguna uğrattı.

Ermeniler barış isteğinde bulundular.







Gümrü Antlaşması



Ermeniler yenilgi üzerine barış isteğinde bulundu.

3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalandı.



Bu antlaşma ile :



1. Bugünkü Doğu Anadolu sınırımız belirlendi.

2. Gümrü Ermeniler'e verildi.

3. Kars ve dolayları Türkiye'de kaldı.

4. Ermeniler Sevr Antlaşması'nın geçersizliğini kabul etti.

5. Türkiye'deki ve Ermenistan'daki Ermeniler'e karşılıklı göç serbestisi getirildi.







Gümrü Antlaşmasının Önemi



TBMM'nin ilk askeri zaferi sonunda imzaladığı ilk siyasal başarıdır.

1878 Berlin Antlaşması ile kaybedilen Kars ve dolayları yeniden kazanıldı.

Doğu Anadolu'daki Ermeni hayalleri son erdi.

Ermeniler'in çekilmesi ile Gürcistan ile komşu olundu.

Mart 1921'de Gürcistan ile yapılan antlaşma ile Ardahan, Artvin ve Batum, Türkiye'ye bırakıldı.



Güney Cephesi, Halk Direnişleri ve Batı Cephesi Savaşları



Güney Cephesi ve Halk Direnişleri



Mondros Mütarekesi'nden sonra, Adana, Antep, Maraş ve Urfa Fransızlar'ca işgal edilir.

Fransızlar bölge halkına Ermenilerle birlikte saldırılarda bulunur.

Halk topluca direnişe geçer.

Kuva-yı Milliye ve bölge halkının mücadelesi sonunda;

11 Şubat 1920'de Maraş 10 Nisan 1920'de Urfa düşman işgalinden kurtulur.







I. ınönü Savaşı (10 Ocak 1921)



Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Eskişehir'i alarak, Ankara'ya kadar ilerleyip, milli hareketi ortadan kaldırmak için harekete geçti.

Bu arada düzenli ordu, Çerkez Ethem isyanı ile uğraşmaktaydı.

Yunan ilerleyişi 10 Ocak 1921'de durduruldu ve geri çekilmeleri sağlandı.







I. ınönü Savaşı'nın Sonuçları



1. Yunanlılar ilk kez düzenli bir ordu ile karşılaştı.

2. Yeni kurulan düzenli ordu ilk zaferini kazandı.

3. Halkın TBMM'ye olan güveni arttı.

4. Askere alma işleri kolaylaştı, asker kaçakları sorunu çözüldü.

5. ıtilaf Devletleri arasında anlaşmazlık başladı.

6. ıtilaf Deletleri Londra'da bir konferans düzenlemeyi kararlaştırdı.

7. 1 Mart 1921'de Afganistan Antlaşması imzalandı.

8. 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Antlaşması ile Rusya TBMM'yi tanıdı.

9. 12 Mart 1921'de ıstiklal Marşı kabul edildi.







Çerkez Ethem



Çerkez Ethem adı ilk kez ızmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu dağa kaldırıp fidye istemesi ile duyulmuştur. ızmir'in işgalinden sonra; bir süvari birliği oluşturarak Salihli cephesinde görev almıştır. Oluşturduğu bu birlik ile Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarındaki iç isyanların bastırılmasında, özellikle Ahmet Anzavur, Bolu ve Yozgat ayaklanmalarında, önemli görevler almıştır.

Ancak giriştiği hareketlerde çok şiddetli davranması, suçlu saydıklarını kendine göre cezalandırması, halktan keyfi para toplaması ve her şeyden önemlisi, düzenli ordu çatısı altında yer almayı red etmesi sonunu hazırlamıştır. Refet Bele tarafından 23 Ocak 1921 tarihinde biten izleme hareketinin sonucunda; Ethem, Yunanlılar ile 7 Ocak'ta yaptığı protokol uyarınca, 26 Ocak 1921'de onlara sığınmış ve birliklerini dağıtmıştır. ılk başta ızmir'e götürülmüş, oradan da Atina'ya geçmiştir. Kendisi ve yandaşları bu arada ıstiklal mahkemesi tarafından gıyaben idama mahkum edilmiş, 1938 affında yurda dönmemiş ve 1950'de Lübnan'da ölmüştür.







ıstiklal Marşı'nın Kabul Edilişi



Osmanlı Devleti'nin bir "milli marşı" yoktu. Çünkü Osmanlı Devlet yapısı bir imparatorluk özelliğindeydi ve çok sayıda ulusu içerisinde barındırıyordu. Bu durumda devletin ulusçuluk ilkesini benimsemesi olanaksızdı. Ancak 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması ile birlikte Anadolu'da "milli bir devlet" kurulmuştu. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı milli marş için yarışma açtı. Bakan Hamdullah Suphi Bey, marşı Mehmet Akif (Ersoy) Bey'in yazmasını istiyordu. TBMM, 12 Mart 1921'de Mehmet Akif Bey'in yazdığı şiiri ıstiklal Marşı olarak kabul etti.







Londra Konferansı



Londra Konferansı'nın Toplanma Nedenleri



1. Birinci ınönü Zaferi'nin kazanılması.

2. Doğu'da Ermeniler'e karşı başarılar kazanılması ve Gümrü Antlaşması'nın yapılması.

3. TBMM'nin içeride ve dışarıda kazandığı başarılar.

4. Fransa ve ıtalya'nın Sevr Antlaşması'nı değiştirerek kabul ettirmek istemesi.







TBMM Konferansa Nasıl Katıldı?



ıtilaf Devletleri konferansa başta ıstanbul Hükümeti'ni çağırdı.

TBMM konferansa ayrıca bir çağrı yapılırsa katılacağını bildirdi.

ıtalya'nın aracı olması üzerine TBMM konferansa katılmaya karar verdi.







TBMM'nin Londra Konferansı'na Katılmaktaki Amacı ;



1. Ankara Hükümeti ve yeni Türk Devleti'nin resmen tanınmasını sağlamak.

2. Misak-ı Milli'yi dünya kamuoyuna anlatmak.

3. Barıştan yana olduğumuzu ispatlamak.







Londra Konferansı'nın Sonuçları



1. TBMM hükümeti ilk defa uluslararası bir kurulda yer aldı.

2. ıtilaf Devletleri TBMM ile Londra'da görüşmekle yeni Türk Devleti'ni hukuken tanımış oldu.

3. Londra Konferansı'nın hemen ardından Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.







Hukuken Tanımak



Hukuken tanımak bir devletin varlığını kabul etmek anlamına gelir. Eğer bir devlet başka bir devletle resmi temsilciler düzeyinde görüşmeyi kabul ederse, onu hukuken tanımış olur. Hukuken tanınmak için karşıdaki devleti tanıdığına ilişkin bir belgenin düzenlenmesi gerekmez. Sadece görüşmek hukuken tanımak için yeterlidir.







Moskova Antlaşması



Moskova Antlaşması'nın Hükümleri :



1. ıki taraftan birinin tanımadığı anlaşmayı diğeri de tanımayacaktır.

2. Sovyetler Birliği Misak-ı Milli'yi tanıyacak.

3. Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasında imzalanan antlaşmalar geçersiz olacak.

4. Sovyet Rusya Hükümeti Kapitülasyonların kalktığını kabul edecek.

5. ıki devlet aralarındaki ilişkileri geliştirerek ekonomik ve mali antlaşmalar yapacaklar.

6. Kars, Ardahan ve Artvin Türkiye'ye bırakılacak, Batum ise Gürcistan'a verilecek.

7. Boğazlar konusunda ayrı bir konferans toplanacak ancak bu konferansta Türkiye'nin ıstanbul üzerindeki egemenliğini tehdit eden bir karar alınamayacak.

8. Sovyet Rusya, elinde bulunan esirleri üç ay içerisinde iade edecek.







Moskova Antlaşması'ndan Önce Sovyet Rusya ile ılişkiler



Sovyet Rusya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan çekilmesinden sonra ıtilaf Devletleri yeni kurulan devleti ve onun rejimini tanımadılar ve Rusya'daki çarlık yanlılarının ayaklanmalarını desteklediler. Soveyet Rusya yeni rejimi yaşatmak için güney sınırlarının güvenliğini sağlamak zorundaydı. Bu nedenle de Anadolu'daki hareketi desteklemeye başladı. Rusya Haziran 1920'de Misak-ı Milli'yi tanıdığını açıkladı. Birinci ınönü Zaferi'nden sonra da TBMM ile Moskova Antlaşması'nı imzaladı.







Moskova Antlaşması'nın Sonuçları :



1. Bu antlaşma ile Rusya TBMM'yi tanıyan ilk büyük devlet oldu.

2. Rusya Misak-ı Milli'yi tanıyan ve kapitülasyonların kalktığını kabul eden devlet oldu.

3. Rusya, Ermenistan'dan sonra Sevri tanımayan ikinci devlet oldu.

4. Rusya Osmanlı Devleti ile ilişki kurmayacağını kabul etmekle Osmanlı Devleti'nin sona erdiğini kabul etti.

5. Doğu Cephesi'ndeki birlikler, Batı Cephesi'ne kaydırıldı.







II. ınönü Savaşı



ıtilaf Devletleri Sevr'i kabul ettirmek için Yunan ordusunu teşvik etti.

Yunan ordusu, 23 Mart 1921'de iki koldan saldırıya geçti.

Yunan ilerleyişi 1 Nisan 1921'de, Türk ordusunun geri püskürtmesi ile son buldu.





Batı Cephesi, Kars ve Ankara Antlaşmaları



Kütahya - Eskişehir Savaşları



ınönü Savaşları'nda Türk ordusuna yenilen Yunanlılar, 10 Temmuz 1921'de saldırıya geçti. Yunan ordusu, Afyon, Kütahya, Eskişehir hattını işgal ederek Ankara'ya doğru ilerledi.



25 Temmuz 1921'de Türk ordusu, Yunan ilerleyişini durdurdu. Yunan ordusunun ilerleyişi Ankara'da endişe yarattı.







Başkomutanlık Yasası



Yunanlıların Ankara'ya doğru ilerlemesi, mecliste korkulara yol açtı. Bazıları bu olaydan Mustafa Kemal'i suçlu bulurken, kimileri ise Mustafa Kemal'in ordunun başına geçmesini savundu.

5 Ağustos 1921'de TBMM, Mustafa Kemal'i başkomutan olarak atadı.

Mustafa Kemal'e üç ay süreyle Meclisin savaş ile ilgili olan yetkileri de devredildi.







Tekalif-i Milliye



Mustafa Kemal, Meclis yetkilerini kullanarak ordunun ihtiyacı olan gıda maddesi ve çeşitli malzemelerin sağlanabilmesi için Tekalif-i Milliye emirlerini çıkartırdı.

Tekalif-i Milliye Emirleri ile Yunan ordusunun saldırısına karşı koyacak olan ordunun ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanması amaçlanmıştı.







Tekalif-i Milliye Emirleri



1. Her ev, aile birer takım çamaşır, birer çift çorap, çarık hazırlayıp ulusal vergi komisyonuna verecektir.

2. Ticaret adamlarının ve halkın elinde bulunan her çeşit kumaş, bez, yapağı, pamuk, tiftik, kösele, meşin, ip, papuç, başlık gibi giyim kuşama yönelik nesnelerin yüzde kırkına, sonradan ödenmek üzere el konacaktır.

3. Ticaret adamları ve halkın elindeki her türlü yiyecek maddesinin yüzde kırkına sonradan ödenmek üzere el konulacaktır.

4. Herkes elinde kalan her türlü taşıma araçlar ile savaş araç ve gereçlerini ayda bir kez 100 kilometre taşıyacaktır.

5. Ordunun yiyecek ve giyeceği için yararlı olabilecek tüm sahipsiz mallara el konacaktır.

6. Halkın elindeki tüm silah ve cephane üç gün içerisinde orduya teslim edilecektir.

7. Ülkede bulunan her türlü makineli araç ve gerecin yüzde kırkına el konacaktır.

8. Ülkedeki bütün demirci, dökümcü, nalbant, terzi, marangoz gibi zanaatkarlar ordu buyruğunda çalışacaktır.







Sakarya Savaşı



Yunanlılar 14 Ağustos 1921'de yeniden saldırıya geçti.

Kütahya, Eskişehir ve Afyon'u işgal etti.

Mustafa Kemal, Tekalif-i Milli'ye Emirleri ile, orduyu bir ay gibi bir sürede Sakarya Savaşı'na hazır duruma getirdi.

Mustafa Kemal bu savaşta ilk defa başkomutan olarak görev yaptı.

12 Eylül 1921'de saldırıya geçen Türk ordusu Yunanlılar'ı bozguna uğrattı.







Sakarya Savaşı'nın Sonuçları



Türk ordusunun zaferi ile biten Sakarya Savaşı'nda Yunan ordusunun saldırı gücü kırıldı.

Savaş sonunda, Yunanistan'ın Türk topraklarını ele geçirme umudu sona erdi.

Savaş sonunda, TBMM Kars ve Ankara Antlaşmalarını imzaladı.

19 Eylül 1921'de, TBMM tarafından Mustafa Kemal'e mareşallik ve gazilik ünvanı verildi.

Bu savaştan sonra ıtilaf Devletleri arasındaki birlik bozuldu ve yolları ayrılmaya başladı.







Kars Antlaşması



Sakarya Zaferi ile TBMM'nin dış dünyadaki itibarı ve otoritesi artmıştı.

Bu savaşla Yunan ordusunun saldırı gücü kırılmış ve savunmaya geçmek zorunda bırakılmıştı.

Yunanistan'ın Türk topraklarını ele geçirme umudu sona ermişti.

Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan TBMM'ni tanımaya karar verdi.

13 Ekim 1921'de, TBMM ile Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan arasında Kars Antlaşması imzalandı.







Kars Antlaşması Maddeleri



13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması ile

Tarafların birbirlerine zorla benimsetilmek istenen antlaşmaları kabul etmemesi,

Boğazların ticarete açılması ve ıstanbul'un güvenliğinin sağlanması,

ıki tarafın da topraklarında oturan vatandaşlarına ayrım yapmadan davranması ve asker-sivil tutukluların affedilmesi kararlaştırılmıştı.

Kars Antlaşması ile doğu sınırımız kesin şeklini aldı.

Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan Türkiye'yi tanıdıklarını bildirmişlerdi.







Ankara Antlaşması



Mondros Mütarekesi'nden sonra Fransızlar Güney Anadolu'nun bir bölümünü işgal etti.

Fakat bölge halkının direnişi sonucu Fransızlar çekilmek zorunda kaldı.

20 Ekim 1921'de Fransa ile TBMM hükümeti arasında Ankara Antlaşması imzalandı.







Ankara Antlaşması Maddeleri



20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşması ile;

Türkiye ile Fransa arasındaki savaşın sona ermesi ve tarafların kuvvetlerini yeni sınırlara çekmesi,

Savaş tutsaklarının karşılıklı olarak serbest bırakılması,

Azınlık haklarının korunması,

ıstanbul bölgesi için yeni bir yöneti şeklinin belirlenmesi,

Türkiye - Suriye sınırı, ıskenderun - Hatay bölgesi dışta kalacak bir şekilde çizilmesi,

ıskenderun - Hatay bölgesinde özel bir yönetim kurularak, buradaki Türk halkının kültürel alanda özgün olması ve Türkçe'nin resmi dil olarak kalması,

Süleyman Şah'ın Caber Kalesi'ndeki mezarının Türk toprağı olarak sayılması kararlaştırıldı.







Ankara Antlaşması'nın Sonuçları



Bu Antlaşma ile Fransa, TBMM'yi resmen tanıdı.

Avrupa'da Türkiye'ye karşı oluşturulan blok parçalandı.

Güney cephesi kapandı ve Fransa ile savaş durumu sona erdi.

Fransa işgal ettiği güney illerimizden çekildi.

Ankara Antlaşması ile bugünkü Suriye sınırımız, Hatay ve ıskenderun hariç olmak üzere, kesin şeklini aldı.

Fransızların bölgeden çekilirken bıraktıkları silah, cephane ve uçak ile Türk ordusunun gücü biraz daha arttı.

Ankara Antlaşması ile Fransa Misak-ı Milli'yi tanımış oldu.



Büyük Taarruz ve Mudanya Ateşkes Antlaşması



Büyük Taarruz



Büyük Taarruz ve Zafer



26 Mart 1922'de ıtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması'nda birtakım değişilikler yaparak barış önergesinde bulunmuşlardı. Misak-ı Milli'ye ters düşen bu önerge TBMM tarafından reddedildi.

Mustafa Kemal, Yunan ordusuna kesin ve son bir darbe indirmek için orduyu savaşa hazırladı.

Doğudaki ve Güneydeki birliklerin tamamı Batı Cephesi'ne aktarıldı.

Tekalif-i Milliye emirleri yeniden yürürlüğe girdi.

TBMM, 20 Temmuz 1922'de Mustafa Kemal'in başkomutanlığını süresiz olarak uzattı.

26 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal'in Kocatepe'den verdiği emirle Büyük Taarruz başladı.

30 Ağustos 1922'de Dumlupınar Meydan Savaşı kazanıldı.

9 Eylül 1922'de Türk Ordusu ızmir'e girdi.







Büyük Taarruz'un Sonuçları



1. Anadolu Yunan ışgalinden kurtuldu.

2. Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve Kurtuluş Savaşı'nın asker cephesi kapandı, siyasi cephesi açıldı.

3. Saltanat kaldırıldı.

4. Lozan Antlaşması imzalandı.







Mudanya Ateşkes Antlaşması



Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın Sebepleri



Büyük Taarruz ile Batı Anadolu işgalden kurtulmuştu.

Boğazlar ve Trakya hala düşman işgalinde idi.

Türk ordusunun bu bölgeleri kurtarmak amacıyla harekete geçmesi üzerine ıngilizler Ankara Hükümeti'ne barış önerisinde bulundu.

3 Ekim 1922'de Mudanya görüşmelerine başlandı.

Görüşmeler Türkiye, ıngiltere, ıtalya ve Fransa arasında yapıldı, Yunanistan katılmadı.







Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın Maddeleri



1. Türk - Yunan Savaşı sona erecek,

2. Bu antlaşma'nın yürürlüğe girmesinden sonra Yunan kuvvetleri Ege Deniz'inden Trakya ve Bulgaristan sınırının kesiştiği yere kadar olan Meriç Nehri'nin sol kıyısına çekilecek,

3. Barış yapılıncaya kadar Karaağaç ve Meriç'in sağ kıyıları ile demiryolları müttefiklerce işgal edilecek,

4. Doğu Trakya, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra 15 gün içerisinde Yunanlılar tarafından boşaltılacak,

5. Bu boşaltmanın bitiminden 30 gün içinde Doğu Trakya Yunan memurları tarafından müttefik memurları aracılığıyla Türk memurlarına devir ve teslim edilecek.

6. Barış yapılıncaya kadar Türkler Doğu Trakya'ya asker sokmayacak ancak 8.000 Jandarma bulundurabilecek.

7. ıstanbul ve Boğazlar Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimine bırakılacak, ancak Müttefik Kuvvetler barış antlaşmasının imzalanmasına kadar ıstanbul'da kalacak,

8. Antlaşma 14-15 Ekim gecesi yürürlüğe girecek.







Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın Sonuçları



1. Mudanya Antlaşması ile Kurtuluş Savaşı'nın askeri cephesi kapandı, siyasi cephesi açıldı.

2. ıstanbul ve Boğazların TBMM'ye teslim edilmesi, Osmanlı Devleti'nin sona ereceğini ortaya koydu.

3. Doğu Trakya ve ıstanbul savaşsız ele geçirilmiş oldu.

4. Mudanya Antlaşması sonunda Yunan yanlısı ıngiliz Başbakanı Loyd George görevinden istifa etti.





Lozan Barış Konferansı



Konferansa Katılan Devletler



Türk ordusunun ıstanbul ve Trakya'ya yönelmesi üzerine 27 Ekim 1922'de ıtilaf Devletleri Lozan'da yapılacak barış görüşmelerine TBMM hükümetini de çağırdı.

Konferansa; ıngiltere, Fransa, ıtalya, Japonya, Türkiye, Yunanistan, ABD, Romanya ve Yugoslavya, Rusya ve Bulgaristan katıldı.

Türkiye'yi temsilen; ısmet Paşa başkanlığında, Rıza Nur ve Hasan Saka'dan oluşan Türk heyeti katıldı.







TBMM'nin Türk Heyetinden ıstekleri



Taviz Verilmemesi Gereken Konular Nelerdi?



Konferansa giden Türk heyetinden, Avrupalı devletlere şu şartları kabul ettirmesi istendi :



1. Misak-ı Milli sınırları içerisinde tam bağımsız bir Türk devletinin kurulması

2. Sınırların Misak-ı Milli'ye uygun olması

3. Azınlıkların ayrıcalıklı olmaması

4. Devlet borçlarının ödenmesi şeklinin bağımsızlığa aykırı olmaması

5. Kapitülasyonların kaldırılması

6. Boğazların statüsü konusunun egemenlik haklarımızı gölgelemiyecek şekilde düzenlenmesi

7. Savaş tazminatının yeni Türk Devleti'ne ödetilemeyeceği

8. Doğu sorununun kapandığı.







Lozan Barış Görüşmelerinin Kesintiye Uğraması



Lozan görüşmeleri devam ederken aşağıdaki konularda çıkan anlaşmazlıklar görüşmelere 4 Şubat 1923'de ara verilmesine neden oldu.



1. Lozan'da Yunanistan Karaağaç'ı vermek istememesi,

2. Boğazlar konusunda ortak bir görüşün oluşmaması,

3. ıngilizler'in Musul'u vermek istememesi

4. Osmanlı Devleti'ne ait borçların bir kısmının Birinci Dünya Savaşı'ndan önce bizden ayrılan ülkelere bölüştürülmesi konusunun Avrupalı devletlerce kabul edilmemesi.

5. Kapitülasyonların kaldırılması



23 Nisan 1923'te görüşmelere tekrar başlandı.

24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzalandı.







Lozan Barış Antlaşması'nın Maddeleri



24 Temmuz 1923'de imzalanan ve 143 maddeden oluşan Lozan Antlaşması'nın ana konuları şunlardı



1. Türkiye'nin sınırları meselesi



Suriye Sınırı : Fransa ile TBMM arasında imzalanan 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması'ndaki hükümler aynen kabul edildi.



Irak Sınırı : Musul sorununun çözümü daha sonra Türk-ıngiliz görüşmeleri ile çözümlenmesine kara verildi. Yani Irak sınırı sorunu ve Musul konusu Lozan'da çözümlenemedi. Lozan Antlaşması'nın bitiminden itibaren bu konu için 9 ay içerisinde Türkiye ile ıngiltere'nin görüşmeleri başlatmasına karar verildi.



Batı Sınırı : Doğu Trakya bize geri verildi. Karaağaç ve yöresi de Yunanistan'dan alınacak savaş tazminatına karşılık olarak Türkiye'ye bırakıldı. ımroz ve Bozcaada Türkiye'ye bırakıldı. Diğer adalar Yunanistan'ın oldu. Anadolu'ya yakın olan adaların silahlandırılması yasaklandı. Oniki Ada'nın ıtalya'ya verilmesi kabul edildi.



2. Kapitülasyonlar meselesi



Adli, mali, ekonomik ve yönetsel alanlarda yüzlerce yıl sürüp giden kapitülasyonlar tüm sonuçları ile toptan kaldırılmıştır. Türkiye'deki yabancı tiacri kurumlar da, kısa bir geçiş döneminden sonra Türk yasalarına uyacaktır.



3. Azınlıklar Sorunu



Bütün azınlıkların Türk uyruklu olduğu kabul edildi. Yani ülkede yaşayan herkesin Türkiye Devleti'nin halkı olduğu ilkesi benimsendi. Hiç kimseye ayrıcalık verilmedi ve eşitlik ilkesi benimsendi. Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesi öngörüldü. Ancak bu nüfus değişiminin Batı Trakya Türkleri ve istanbul Rumlarını kapsamamasına karar verildi. Yani buralara yaşayan insanlar yerlerinde kalacaktı.



4. Savaş Tazminatı Meselesi



Lozan'da yabancılar Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'den savaş tazminatı istemişler ancak bu kabul edilmemiştir. Yunanistan ise Kurtuluş Savaşı'nda uluslar arası kurallara uymadan tahribat yaptığı için savaş tazminatı ödemiştir. Ancak ekonomik durumları iyi olmadığı ve ödeyecek güçlerinin bulunmaması nedeniyle Karaağaç yöresini Türkiye'ye vermeyi kabul etti.



5. Devlet Borçları Meselesi



Osmanlı Devleti ilk dış borcu 1854 yılında Sultan Abdülmecit zamanında aldı. Yüksek fazilerle alınan bu paralar gelir getirmeyen bir şekilde kullanıldı. Yani çeşmeler, saraylar vs. yapıldı. Daha sonra Sultan Abdülaziz zamanında da dış borçlanmaya devam edildi. II. Abdülhamit 1881 yılında devletin borçlarını ödeyemediğini Avrupalı devletlere duyurdu. Bunun üzerine aynı yıl, Osmanlı Devleti'nden alacağı olan ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar Kuruluşu) kuruldu. Osmanlı Devleti'nin orman, maden, tuz yatakları ve bazı gelir kaynakları bu kuruluşun kontrolüne verildi. Bağımsızlığa aykırı olan bu kuruluşu Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı sırasında tek taraflı olarak kaldırdı.



6. Boğazların Statüsü Konusu



Boğazların hangi devletin egemenliği altında kalacağı konusunda ve statüsünün ne olacağı konusunda büyük tartışmalar çıktı. Rus temsilcisi dahi öldürüldü.

Sonuçta şu kararlar benimsendi.

a) Boğazlardan askeri olmayan gemiler ve uçaklar barış zamanında geçebilecek.

b) Askeri gemiler ve uçaklar; barış zamanından Karadeniz'e doğru geçişte, Karadeniz'de sahili olan devletlerden en güçlü donanmaya sahip bulunanından daha fazla gemi ve uçak geçmeyecek. Bunun dışında savaş gemi ve uçaklarına geçiş serbest, savaş zamanında sınırlama getirilebilecek

c) Boğazların yönetimi için başkanı Türk olan uluslar arası bir kurul oluşturulacak

d) Sovyet Rusya Lozan Antlaşması'nın sadece Boğazlarla ilgili bölümünü imzalamıştır.



7. ıstanbul'un Boşaltılması Konusu



Lozan Antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandıktan altı hafta sonra işgal kuvvetleri ıstanbul'dan gideceklerdi. Buna göre işgalciler 2 Ekim 1923'te ıstanbul'dan ayrıldılar.







Lozan'da Çözülemeyen Konular



Lozan Antlaşması'nın imzalanmasına rağmen Türkiye'yi yakından ilgilendiren bazı konularda hala pürüzler kalmıştı.

Bu sorunlar şunlardı :



1. Musul Sorunu ve Türkiye-Irak Sınırı Sorunu



Lozan'dan hemen sonra 1924 yılında Türk ve ıngiliz Temsilcileri ıstanbul'da Musul konusunu görüşmeye başladı. Ancak ıngiltere'nin burayı Türkiye'ye vermek istememesi üzerine görüşmeler kesildi. 1925 yılı başlarında Türk ordusunun Musul'u bir askeri harekatla almak istediği sırada ıngilizlerin kışkırtması ile Şeyh Sait isyanı çıktı. Bunun üzerine Türkiye uluslar arası gücün Musul'u bırakmayacağını anladı ve içerideki sorunlarla uğraşmak için buradan vazgeçti. 1926 yılında Türkiye ile ıngiltere arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul'dan vazgeçtik.



2. Hatay Meselesi



20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması'na göre; ıskenderun ve Hatay sınırlarımızın dışında kalıyordu. Ancak 1938'de önce Hatay Devleti kuruldu sonra da 1939'da Hatay meclisinin verdiği kararla Hatay ve ıskenderun Türkiye'ye katıldı. Böylece Lozan'dan sonra Suriye-Türkiye sınırında bir değişme oldu.







Lozan Barış Antlaşması'nın Önemi



Türk Devleti Avrupa Devletleri tarafından tanındı.

Osmanlı'dan kalan sorunlar çözümlendi.

Egemenlğimizi ve bağımsızlığımızı sınırlandıran pürüzler ortadan kaldırıldı.

Sınırlarımız çizildi.

Ermeniler'in Anadolu üzerindeki istekleri sona erdi.

Kapitülasyonlar kaldırıldı böylece tam bağımsızlık yolunda en önemli adım atıldı.

Osmanlı Devleti'nin sona erdiği kabul edildi.

Türk Devleti'nin diğer devletlerle eşitliği kabul edildi.

Doğu sorunu tamamen kapandı.

Halkçılık ilkesi benimsendi ve azınlık sorunu çözümlendi.

 
Siyasi Alandaki ınkılaplar



Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)



TBMM'nin Saltanatı kaldırma sebebi neydi?



ıtilaf Devletleri Lozan Barış Konferansı'na istanbul Hükümeti'ni ve Ankara Hükümeti'ni birlikte çağırdılar. Osmanlı Hükümeti'nin Lozan'a temsilci göndermek istemesi üzerine, TBMM saltanatın kaldırılmasına karar verdi.



Saltanatın kaldırılmasındaki amaç nedir?



Ulusal egemenliği gerçekleştirmek.

Cumhuriyet yönetimine geçilmesi yolunda bir adım atmak.

1 Kasım 1922'de TBMM'de saltanatın kaldırılması görüşüldü, saltanat ile hilafet birbirinden ayrıldı ve saltanat kaldırıldı. Saltanatın, ıstanbul'un işgali tarihi olan 16 Mart 1920'den itibaren yok sayılmasına karar verildi.

Vahdettin, padişahlık sıfatının kalkması üzerine, 17 Kasım 1922'de ıstanbul'u terk etti.

TBMM, 18 Kasım 1922'de aldığı bir kararla, Abdülmecid Efendi'yi halife olarak atadı.



Saltanatın Kaldırılmasının Sonuçları Nelerdir?



Osmanlı Devleti resmen sona erdi.

Ulusal egemenliğin gerçekleşmesi yolunda bir adım daha atıldı.

Halifelik sembolik bir makam haline getirildi.

Cumhuriyetin ilanı yolunda önemli bir aşamaya gelindi.







Cumhuriyetin ılanı (29 Ekim 1923)



Kurtuluş Savaşı yıllarında, değişik yer ve zamanlarda alınan birçok karar ile ileride açıkça saltanatın kaldırılıp yerine, ulusal egemenliğe dayalı bir Cumhuriyet rejiminin kurulacağı belirtilmişti.

23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması ile başlayan Cumhuriyet uygulaması, 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile rejim değişikliğini açıkca ortaya koydu.

11 Ağustos 1923'te ikinci TBMM çalışmalarına başladı ve inkılapların gerçekleşmesi için daha çok, görüş birliği içerisinde olan milletvekilleri bir araya gelmiş oldu.

13 Ekim 1923'te anayasaya konan ek bir madde ile Ankara yeni devletin başkenti oldu. Böylece devlet merkezinin ıstanbul olacağı yolundaki tartışmalara son verildi. Cumhuriyetin ilanı için de bir adım atılmış oldu. Çünkü yeni başkent, yeni yönetim şekli mesajı veriyordu.

29 Ekim 1923'te TBMM, Cumhuriyet'i ilan etti.

Aynı gün TBMM'nin aldığı bir kararla Gazi Mustafa Kemal, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.







Halifeğin Kaldırılması (3 Mart 1924)



Halifelik makamının, zamanla ulusçuluk ilkesine ters düşmesi üzerine, Cumhuriyet'in ilanı ile, hem yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politika ilkelerine, hem de yeni kurulan Cumhuriyet rejimine ters düşen bu makamın kaldırılmasına karar verildi.

1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasına rağmen, halifelik kaldırılamadı; çünkü halk bu yeniliğe hazır değildi, iç isyanlar çıkabilirdi.

Saltanatın kaldırılmasından sonra 18 Kasım 1922'de Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından, Halife olarak atandı.

Saltanatın kaldırılmasına rağmen, eski rejim yanlıları, bazı milletvekilleri, ordu komutanları halife Abdülmecid Efendi'nin çevresinde toplanmaya başladı.

TBMM, 3 Mart 1924'te aldığı kararla; Halifeliğin kaldırıldığını, gelecekte halifelik ve saltanat iddialarında bulunmamaları için, Osmanlıailesi üyelerinin yurt dışına çıkarılmalarını, Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırıldığını, kabul etti.







Demokrasi Denemeleri



Halk Fırkası'nın Kuruluşu (9 Eylül 1923)



23 Nisan 1920'de açılan Birinci TBMM'nin üyeleri, vatanın kurtuluşu ve bağımsızlığı konusunda birleşmelerine rağmen, siyasi konularda birçok gruba ayrılıyorlardı. (Tesanüt Grubu, ıstiklal Grubu, Müdafa-yi Hukuk Zümresi, Halk Zümresi ve Islahat Grubu gibi).

Mustafa Kemal TBMM'deki bütün grupları birleştirip ulusal iradenin meclise yansıması için çaba gösterdi. Fakat başarılı olamadı.

Zamanla TBMM'de "Birinci Grup" ve "ıkinci Grup" adıyla iki grup oluştu.

Halk Fırkası, TBMM'de "Birinci Grup" milletvekillerinin çalışmaları sonucu 9 Eylül 1923'te kuruldu.

11 Eylül 1923'te Mustafa Kemal Halk Fırkası'nın genel başkanlığına seçildi.

Halk Fırkası'nın adı Cumhuriyet'in ilanından sonra, 1924'te, "Cumhuriyet Halk Fırkası", 1935'te "Cumhuriyet Halk Partisi" olarak değiştirildi.



Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluşu (17 Kasım 1924)



3 Mart 1924'te Erkan-ı Harbiye vekaleti kaldırıldı.

19 Aralık 1924'te çıkartılan bir kanunla, ordu komutanlarının milletvekilliği ile askerliği bir arada yapmaları yasaklandı.

Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Rauf (Orbay) Bey ve Adnan (Adıvar) Bey, bir grup arkadaşı ile Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan ayrılarak yeni bir grup oluşturdular.

Bu grup, 17 Kasım 1924'te "Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nı kurduklarını açıkladı.







Şeyh Said ısyanı (13 Şubat 1925)



13 Şubat 1925'te Diyarbakır'ın Piran Köyü'nde, Şeyh Said isminde bir tarikat şeyhi önderliğinde "Din elden gidiyor." diye isyan başlatıldı.

ısyanın Çıkmasında :

Türkiye'nin Musul'u almak istemesi üzerine ıngilizlerin bölge halkını kışkırtması ve Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın, yenilik ve inkılaplara karşı olan grupların toplandığı çatı halini alması etkili olmuştu.

ısyan, kısa zamanda Elazığ ve Diyarbakır'a kadar yayıldı.

ısyanı basit bir ayaklanma olarak gören ve sıkıyönetim ilan ederek bastırmaya çalışan Başbakan Fethi (Okyar) Bey görevinden alındı ve yerine ısmet Paşa getirildi.

Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılarak, isyanı bastırmak için hükümete her türlü yetki verildi.

ısyan, Fevzi Paşa komutasındaki ordu tarafından, 15 Nisan 1925'te bastırıldı.

Şeyh Said ısyanı'ndan sorumlu tutulan Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.







Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926)



Suikasti hazırlayanlar : Ziya Hurşit, Laz ısmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi ve Giritli Şevki idi.

Mustafa Kemal'e suikast, Haziran 1926'da çıktığı yurt gezisinde, ızmir'de yapılacaktı.

16 Haziran 1926'da ızmir' gelmesi beklenen Mustafa Kemal gecikince, suikastçileri Sakız'a götürecek olan kayıkçı Giritli Şevki, durumu ızmir Emniyet Müdürlüğü'ne haber verdi.

Suikastçiler yakalanarak, ıstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp idam cezasına çarptırıldı.







Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluşu (12 Ağustos 1930)



1925 -1930 yılları arasında ülke içinde sağlanan huzur ve otoritenin etkisiyle çok sayıda inkılap yapıldı.

TBMM'de sadece Cumhuriyet Halk Fırkası milletvekilleri bulunmaktaydı.

Muhalefetin olmayışı hükümetin denetlenmesini ve yapılan işlerin hesabının sorulmasını engelliyordu.

Yeni bir parti, demokrasi yönetime geçmek yani ulusal iradeyi meclise tam olarak yansıtmak demekti.

Mustafa Kemal, 1930'da Fethi Okyar'ı yeni bir parti kurması için ikna etti.

Fethi Bey, 12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurduğunu açıkladı.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, ekonomik görüşleri bakımından Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan ayrılmakla bearber, demokrasi, liberalizm, milliyetçilik ve laiklik ilkelerini benimsemişti.

Zamanla, tıpkı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi, Serbest Cumhuriyet Fırkası da rejim ve Atatürk karşıtlarının toplandığı yer durumuna geldi.

Fethi Bey, 17 Kasım 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kapattığını açıkladı.







Menemen Olayı (23 Aralık 1930)



Nakşibendi Tarikatı üyelerinden bir grup Derviş Mehmet önderliğinde 23 Aralık 1930'da Menemen'e geldi.

ılk önce camiye giden bu grup, daha sonra dini bayrak açarak, Menemen sokaklarında dolaşmaya başladı.

Olayı duyan ve Menemen'de yedek subay olarak bulunan Kubilay komutasındaki küçük bir birlik olaya müdahale etmek istedi.

Fakat isyancılar Kubilay'ın boğazını keserek öldürdüler.

Olay duyulur duyulmaz Menemen'e gelen ordu, kasabayı kuşattı ve Derviş Mehmet ile arkadaşları yakalandı.

Derviş Mehmet ve adamları ıstiklal Mahkemesi'nde yargılandıktan sonra idam cezasına çarptırıldılar.





Laik Devlete Geçiş Aşamaları



Laik Devlete Geçiş



Saltanatın kaldırılması : 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılarak, laiklik yolunda ilk önemli adım atıldı. Osmanlı ailesinden egemenlik yani yönetme hakkının alınması demek, halifelik kurumunun gücünün yok olması demekti.



Halifeliğin kaldırılması : 3 Mart 1924'te halifelik kaldırılarak, laik devlete geçiş yolunda büyük bir adım atıldı.



Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması : 3 Mart 1924'te kabul edilen bir kanunla, devlet işlerinin dine uygun olup olmadığını denetleyen, Şer'iyye ve Evkaf Vekillikleri kaldırılarak, dini kuralların yönetime karıştırılması engellendi.



Tekke, Zaviye ve Türbelerle Tarikatların kapatılması : Kasım 1925'te kabul edilen 677 sayılı kanun ile Tekke ve Zaviyeler ile Türbeler ve Tarikatlar kapatılarak bunlarla ilgili sıfatların kullanılması yasaklandı.



Anayasa'nın Laikleşmesi : 1924 Anayasası ile halifeliğin kaldırılmasından kaynaklanan rahatsızlıkları gidermek için "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini ıslamdır." maddesi eklendi. 1928 Anayasası'nda "Devletin dini ıslamdır" hükmü çıkartıldı. 1937 Anayasası'na "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laik olduğu" ilkesi konuldu.



Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü : 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile, ülkedeki bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanarak denetim altına alındı.







Kıyafet Alanında Yapılan Yenilikler



Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra ülkedeki aydınlar pantolon ve ceket giyip kravat takarken başlarında fes vardı.

Mustafa Kemal, kılık ve kıyafetteki bu karmaşaya son vermek ve siyasi, dini görüntüyü ortadan kaldırmak için ilk önce fesi yasaklayarak işe başladı.

Mustafa Kemal, Ağustos 1925'te Kastamonu'da ilk kez halkın karşısına şapka ile çıktı.

25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu çıkartıldı.

Kasım 1925'te çıkartılan düzenleme ile, dini kıyafetlerle sokaklarda dolaşılması yasaklandı.





Medeni Kanunun Kabulü (4 Ekim 1926)



Türk Medeni Kanunu; kişilerin hak ve borçlarını, ailenin kuruluşunu, işleyişini ve sona ermesini, miras sorunlarını, kişiler ile mallar arasındaki mülkiyet ilişkilerini ve diğer hakların doğmasını, sürmesini, sona ermesini, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen işlemleri oluşturan bir kurallar bütünüdür.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, kişiler ile eşyalar arasındaki ilişkileri düzenleyen "Mecelle" adında bir kanun vardı. Ancak Mecelle, Hanefi mezhebine göre düzenlenmişti. Bu kanunda aile ve miras konuları düzenlenmemişti.

ısviçre Medeni Kanunu 17 Şubat 1926'da Borçlar Kanunu ile birlikte TBMM tarafından kabul edildi.

Türk Medeni Kanunu 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi.

Türk Ceza Kanunu 1 Mart 1926'da,

Borçlar Kanunu 8 Mayıs 1926'da,

Türk Ticaret Kanunu 10 Mayıs 1926'da yürürlüğe girdi.







Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik



Osmanlı Devleti'nde, Hicri Takvim kullanılıyordu. Avrupa'daysa Miladi Takvim kullanılmaktaydı. Dünya'da ve Avrupa'da kulanılan takvim ile bizim kullandığımız takvimin farklı olması ticari işlerde ve resmi yazışmalarda karışıklıkların ortaya çıkmasına neden oluyordu.

Bu farklılık, birçok işin zamanında yapılmamasına ve karışıklıklara yol açıyordu.

TBMM tarafından, 26 Aralık 1925'te uluslararası takvim ve saat sistemi, 20 Mayıs 1928'de yeni harfler, 1 Nisan 1931'de de ağırlık ve ölçü birimleri kabul edildi.

TBMM'nin aldığıbu kararlarla, Avrupa ile olan ticari ve ekonomik ilişkiler düzene girdi.

TBMM, 1935'te aldığı bir kararla pazar gününün resmi tatil olduğunu belirtti.







Soyadı Kanunu'nun Kabulü (21 Haziran 1934)



Günlük hayatta isim benzerliğinden kaynaklanan karışıklıkları ortadan kaldırmak amacıyla, TBMM 21 Haziran 1934'de "Soyadı Kanunu" nu kabul etti.

Bu kanunla herkese Türkçe bir soyadı alma zorunluluğu getirildi.

Aynı yıl kabul edilen bir başka kanunla, şeyh, ağa gibi ayrıcalık ifade eden eski ünvanların kullanılması yasaklandı.

Bu kanunla eşitlik ilkesi; yani halkçılık ilkesi yolunda bir adım daha atılmış oldu.







Kadınlara Siyasi Hakların Tanınması



Medeni Kanun ile kadın-erkek eşitliği getirilmeye çalışılmıştı.

1930'lu yıllarda siyasal alanda kadın ile erkek arasında büyük bir eşitsizlik vardı. Erkekler oy kullanabilmelerine ağmen, kadınlar bu haktan yoksundu.

Kadınlar aynı zamanda milletvekilliği seçimlerine ne seçmen ne de aday olarak katılabiliyordu.

TBMM tarafından kabul edilen yasalarla :

3 Nisan 1930'da, kadınlara belediyelerde seçme ve seçilme hakkı,

26 ekim 1933'te, kadınlara muhtar ve ihtiyar heyetlerine seçilebilme hakkı,

5 Aralık 1934'te, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Türk kadını, o yıllarda bazı ileri Avrupa ülkelerinde bile olmayan bir takım haklara sahip oldu.



Eğitim ve Kültür Alanındaki ınkılaplar



Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü



TBMM tarafından 3 Mart 1924'te kabul edildi.

Tevhidi Tedrisat Kanunu'na göre :

Ülkedeki bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.

Ders programlarının, Bakanlık tarafından hazırlanması ve okulların denetim altına alınmasına karar verildi.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabulü ile eğitim ve öğretimde yapılan değişiklikler;

Devlet ülkedeki eğitimin tamamına müdahale etmeye başladı.

Milli Eğitim Bakanlığı tüm eğitim ve öğretim işlerinden sorumlu tek makam haline geldi.

Eğitimin dini esaslara göre verilmesi bir yana bırakılarak, laik ve çağdaş bir eğitim hedeflendi. Türk kültürünü ve bilincini geliştirici bir eğitim anlayışı ile milli bir toplum yaratma hedeflendi.

1926-1927 yıllarında yapılan çalışmalarla, kız ve erkeklerin ayrı ayrı okutulmasına son verilerek karma bir eğitime geçildi.

2 Mart 1926'da Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun çıkartıldı.







Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928)



Arap harflerinin kullanımı sırasında, yazı kimi zaman yetesiz kalıyordu.

Arap harfleri çoğu Türkçe ifadelerle uyuşmuyordu.

Arap harfleri ile okuma-yazma öğrenmek zordu ve uzun zaman alıyordu.

1 Kasım 1928'de "Türk Harfleri Hakkında Kanun" kabul edildi.

1929 yılında yurdun her tarafında "Millet Mektepleri" açılmaya başlandı.

Latin Alfabesi'nin kabulü ile ulusal eğitim yolunda bir adım daha atıldı.

Arap kültürünün Türk kültürü üzerindeki etkisi iyice azaldı.

Batı kültürüne ait eserlerin okunması ve çevirileri kolaylaştı.

Batı kültürüne yakınlaşma sağlanmış oldu.







Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluşu (12 Nisan 1931)



Türk Tarih Kurumu'nun kurulmasındaki amaç neydi?



- Türklerin dünya medeniyetine olan katkılarını ispatlamak ve böylece Türklerin dünyadaki yerini ortaya koymak.

- Türk tarihini en eski devirlerden itibaren alıp milli bir tarih meydana getirmek.

- Avrupa'da yaygın olan Türklerin sarı ırktan olduğu, bilgi ve becerilerinin olmadığı anlayışını değiştirmek.

- Ermeni ve Rumların Anadolu'nun kendilerine ait olduğu düşüncesini çürütmek.

- Anadolu'nun tarihin en eski devirlerinden itibaren Türklere ait olduğunu ispatlamak.

- Türkler tarafından kurulan uygarlıkları araştırıp bunları ulusa ve dünyaya tanıtmak.







Türk Dil Kurumu'nun Kuruluşu



Türk Dil Kurumu'nun Kurulmasındaki amaç neydi?



- Dildeki ikiliğe son vererek toplumdaki bireyler ile ülke yöneticileri, aydınlarla halk arasındaki iletişimi kolaylaştırmak.

- Sade duru ve kolay anlaşılır bir dil oluşturmak.

- Siyasal alanda sağlanan bağımsızlık gibi Türk dilinde de bağımsızlığı sağlamak.

- Türkçe'yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak.

- Türkçedeki yabancı kelimeleri atıp Türkçe karşılıklarını bulmak,

- Türk diline milli bir gelişme yolunu çizmek,

- Aydın diliyle halk dili arasında görülen ayrıma son vermek.

- Türk dilinin bir bilim ve kültür dili olmasını sağlamak,

- Türkçe bir sözlük hazırlayıp Türkçe'nin zenginleşmesini sağlamak,

- Konuşma dili ile yazı dilinin aynı olmasını sağlamak.
 
Atatürk Dönemi Ekonomik Politikalar



Osmanlı Devleti Neden Sanayileşemedi?



1. Osmanlı Devlet Ekonomisinin, sürekli tarımsal üretim ve küçük sanayi üzerine kurulu olması

2. Osmanlı Devleti'nin, Avrupadaki bilim ve teknik alanındaki gelişmeleri takip edememesi.

3. Eğitimeve bilgi birikimine yeterli önem verilmemesi.

4. Osmanlı Devleti'nin kurulduğu ilk yıllarda ekonominin daha çok, gazalardan elde edilen ganimete dayalı olması, ticarete gereken önemin verilmemesi.

5. 1838'de imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması ile, başta ıngiltere olmak üzere yabancılara iç pazarlarımızda serbest ticaret yapma hakkı verilmesi.

6. Türklerin ticaretten koparak daha çok devlet memurluğunu tercih etmesi, bu alanın azınlıklar ve yabancıların eline geçmesi.

7. 1854'te başlayan dış borçlanmanın artarak devam etmesi ve 1881'de Duyun-u Umumiye'nin kurulması üzerine devlete ait birçok gelirin, yabancı sermaye ve işletmelerin eline geçmesi.







ızmir ıktisat Kongresi (17 Şubat 1923)



Kongre ızmir'de, işçi, çiftçi, tüccar ve sanayici kesiminden oluşan toplam 1135 temsilcinin katılması ile 17 Şubat 1923'te toplandı.



ızmir ıktisat Kongresi'nin toplanma amacı :



1. Ekonomik kalkınma için ortak hedeflerin saptanması

2. Ekonomik hedeflere ulşamka için gerekli yöntem ve kaynakların saptanması

3. Yeni Türkiye Devleti'nin ekonomik programının saptanması

4. Siyasi bağımsızlık için şart olan ekonomik bağımsızlığın nasıl sağlanacağının belirlenmesi

Kongre sonunda alınan kararlar "Misak-ı ıktisadi" olarak adlandırıldı.







Misak-ı ıktisadi Kararları



1. Öncelikle ham maddesi yurt içinde yetişen ve yetiştirilebilen sanayi dalları kurulacak.

2. Kısa sürede küçük işletme ve el tezgahlarından büyük işletmelere geçilecek.

3. Özel sektörün kuramadığı işletmeleri devlet kuracak

4. Özel teşebbüse kredi sağlanacak bir banka kurulacak

5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayi bir bütün halinde kurulacak

6. Yabancıların kurduğu tekellerden kaçınılacak

7. Demiryolu inşaatı programa bağlanacak

8. ışçi haklarını korumak amacıyla, kişilere sendika kurma hakkı tanınacak

9. Vergi ve toprak reformu yapılacak







1923 - 1933 Yılları Arasındaki Ekonomik Gelişmeler



ızmir ıktisat Kongresi'nden 1933 Yılına Kadar Görülen Gelişmeler :



26 Ağustos 1924'te Türkiye ış Bankası kuruldu.

19 Nisan 1925'te Türkiye Sanayi ve Maden Bankası kuruldu.

1 Temmuz 1926'da, Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi.

28 Mayıs 1926'da TBMM tarafından Teşvik- Sanayi Kanunu kabul edildi.

1928 yılında, ıktisat Bakanlığı kuruldu.

1926 yılında ıstatistik Genel Müdürlüğü kuruldu.

Osmanlı Devleti'nden kalma demiryolları yabancılardan satın alınarak yeni demiryolları yapıldı.

17 Şubat 1925'te Aşar vergisi kaldırıldı.



UYARI : ızmir ıktisat Kongresi'nde alınan kararlar gereği, 1926 yılında özel sektöre yönelik Teşvik-i Sanayi Kanunu (Sanayiyi Özendirme Yasası) kabul edildi. Fakat özel sektörün sermayesi ve gerekli kadrosu hazır olmadığından bu yasa başarılı olamadı.







1933 - 1938 Yılları Arasındaki Ekonomik Gelişmeler



1933 - 1938 yılları arasında, ızmir ıktisat Kongresi'nde alınan Misak-ı ıktisadi kararlarının temel amacı olan özel girişimciyi sanayi alanına çekmek mümkün olmadı.

1926 yılında çıkartılan Teşvik-i Sanayi Kanunu'nun başarılı olamaması üzerine, sanayileşmenin devlet eliyle yürütülmesine karar verildi.

1933 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı.

Bu dönemde, Sümerbank önderliğinde büyük bir dokuma sanayi kuruldu.

1936 yılında ıkinci Beş yıllık Sanayi planı hazırlandı.

Bu dönemde; madencilik, elektrik santralleri, gıda, kimya, deniz ulaşımı, makina sanayi, deri sanayi gibi alanlarda birtakım planlar yapıldı.

1935'te Maden Tetkik Arama Enstitüsü kuruldu.

1937'de Etibank önderliğinde Türkiye'nin ilk demir çelik fabrikası Karabük'te açıldı.

1938'de başlayan ıkinci Dünya Savaşı nedeniyle ıkinci Beş Yıllık Sanayi planı tamamlanamadı.



Atatürk Dönemi Dış Politika



Nüfus Mübadelesi Sorunu



Lozan Antlaşması'ndan sonra yeni Türk Devleti'nin dış siyaseti "Yurtta Barış Cihanda Barış" temellerine oturtuldu.

Lozan Antlaşması'nda Türkiyedeki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesi kararı alınmış, ıstanbul'daki Rumlar ve Batı Trakyadaki Türkler bu değişimin dışında tutulmuştu.

Yunanistan, ıstanbul'da çok sayıda Rum bulundurmak amacıyla Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından önce ıstanbul'a gelen Rumların da değişim dışında tutulmasını istedi.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlık, Uluslar Arası Adalet Divanı'na götürüldü. Adalet Divanı, 21 Şubat 1925'te verdiği kararla sorunun çözümünde yetersiz kaldı.

10 Haziran 1930'da Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan antlaşma ile sorun halledildi.







Yabancı Okullar Sorunu



Lozan Antlaşması'nda, Türkiyedeki yabancı okulların, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı oldukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun bulunmalarına karar verilmişti.

Lozan Antlaşması'ndan sonra Türk Hükümeti, bu okullarda Türk dili, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından denetlenmesi esasını getirdi.

Ayrıca bu yabancı okulların Türk müfettişleri tarafından denetlenmesi konusunda bir yönetmelik belirlendi.

Yabancı okulların bu kurallara uymak istememesi üzerine, bu okullar ilgili devletlerin Türkiye'deki elçilikleriyle temasa geçti.

Türkiye'nin aldığı kararları kabul etmeyen bazı okullar kapatıldı.







Irak Sınırı ve Musul Sorunu



ıngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi uyarınca Musul'u işgal etmişti.

1924'te Türkiye ile ıngiltere Musul sorununa çözüm bulmak amacıyla ıstanbul'da bir araya geldi.

Ancak antlaşma sağlanamadı.

Taraflar, 20 Eylül 1924'te Milletler Cemiyeti'ne başvurdu.

Milletler Cemiyeti Musul'un Irak'a ait olduğu bildirdi. Türkiye bu karara karşı çıktı.

Türkiye Uluslar Arası Adalet Divanı'na başvurdu.

Konu burada da çözümlenemedi.

1925 yılında çıkan Şeyh Sait ısyanı, Musul sorununu aleyhimize sonuçlandırdı.

5 Haziran 1926'da Türkiye ile ıngiltere arasında Ankara Antlaşması imzalanarak Türk - Irak sınırı bugünkü şeklini aldı ve Musul Irak'a bırakıldı.







Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Girişi



Milletler Cemiyeti, 1919'da imzalanan Versailles Antlaşması sonunda kuruldu.

1947 yılında görevini Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ne devretti.

Türkiye Milletler Cemiyeti'ne 1932'de girdi.

Türkiye'nin Cemiyet'e geç girmesinin nedeni, Cemiyet'in o yıllarda başta ıngiltere olmak üzere büyük devletlerin çıkarlarını koruyan bir organ durumunda olmasıydı.

Büyük devletler, o yıllarda başta savaş tazminatı alınmaması ilkesi olmak üzere Milletler Cemiyeti'nin hiçbir ilkesine uymuyordu.

Milletler Cemiyeti, Musul sorununda ıngilizlerin etkisinde kalıp yanlı bir tutum sergilemişti.

Türkiye, önceleri Milletler Cemiyeti'ne girmeyi bağımsızlık ilkesine ters gördü.

ıspanya'nın teklifi ve Yunanistan'ın desteği ile Türkiye 18 Temmuz 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye oldu.







Balkan Antantı (Paktı - 9 Şubat 1934)



Balkan Antantı, 1930'lu yıllarda artan ıtalyan faşizmi ve Alman nazizminin Balkanları tehdit etmesi üzerine kuruldu.

Antant'a katılan devletler : Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan'dı.

Bulgaristan ve Arnavutluk, Balkan Antantı'na katılmayan Balkan Devletleri'n dendi.

Antant ile, dünya barışını koruyamayan Milletler Cemiyeti'ne karşı, Balkan devletleri kendi topraklarını korumayı amaçlamıştı.

9 Şubat 1934'te imzalanan Atina Antlaşması sonunda, Türkiye, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'nın katılımı ile Balkan Antantı oluşturuldu.

Bu Antant çeşitli nedenlerden dolayı başarılı olamadı.







Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)



Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin Boğazlar'da silah bulundurması ve Boğazlar'a geçişi düzenlemesi engellenmişti.

Bu durum, Almanya ve ıtalya'nın hızla silahlanması ile Türkiye'yi tehdit edici boyutlara ulaşmıştı.

Milletler Cemiyeti'nin, Boğazlar üzerindeki güvencesi Almanya ve ıtalya karşısında yetersiz duruma düşmüş, Boğazlara muhtemel bir saldırı şüphesi artmıştı.

20 Temmuz 1936'da yapılan Boğazlar Konferansı'nda, Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği kayıtsız şartsız kabul edilerek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.







Sadabat Paktı ( 8 Temmuz 1937)



1930'lu yıllarda ıtalyan faşizmi bütün dünyayı tehdit etmekteydi.

ıtalya'nın 1934 yılında Hebeşistan'ı işgal etmesi ve Doğu Akdeniz üzerindeki emellerini açıkça belirtmesi üzerine, Türkiye Orta Doğu'da bulunan devletler ile bir ittifak kurma konusunda harekete geçti.

8 Temmuz 1937'de Türkiye, ıran, Irak ve Afganistan'ın katılımıyla Sadabat Paktı kuruldu.







Hatay Sorunu



Hatay, Misak-ı Milli sınırlarımız içinde bulunmasına rağmen, Ankara Antlaşması ile, bölgedeki Türk kültürünün korunması şartıyla, Fransız egemenliği altında özel bir yönetime devredildi.

1936 yılında Fransa'nın Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırması üzerine, ıskenderun ve Hatay Suriye mandasına girdi.

Türkiye derhal sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürdü.

Milletler Cemiyeti, Hatay için ayrı anayasa ve statü öngördü.

Hatay, meclisinin aldığı karar ve yapılan halk oylaması ile, Hatay 2 Eylül 1938'de bağımsız devlet haline geldi.

Hatay, 29 Haziran 1939 tarihinde kendi meclisinin verdiği karar gereği oy birliği ile Türkiye'ye katılmayı kabul etti.





Atatük ılkeleri



Cumhuriyetçilik



Cumhuriyetçilik; Devlet başkanının belli bir süre için seçilerek iş başına geldiği devlet ya da yönetim biçimidir.

Cumhuriyet yönetimlerinin temeli seçimdir.

Egemenliğin halka ait olduğu tek yönetim biçimidir.

Cumhuriyet rejiminde yasaları koyacak kişiler, yani meclis seçim ile belirlenir.

Sınıf ve cins ayrımı olmaksızın herkesin yönetime katıldığı yönetim biçimidir.

Kısaca halkın kendi kendisini yönetebildiği, egemenliğin ulusa ait olduğu ve herkesin eşit haklara sahip ve özgürce haklarını kullandığı yönetim biçimidir.







Milliyetçilik



Milliyetçilik, bireylerin ait oldukları milletin varlığını ve birliğini sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle ortak çalışam bilincine sahip olmasıdır.

Millet, aynı dili konuşan, ortak bir geçmişi olan ve gelecekte birlikte yaşama duygusuna sahip olan insan topluluklarına denir.

Milliyetçilik, kendi milletini ve kültürünü yaşatmak ve onu yüceltmek için yapılan çabalar ve benimsenen ilkeledir.

Her milletin bağımsız olup kendi devletini kurmasıdır.

Her milletin kendi kendini yönetmesi ve egemenliğin millete ait olmasıdır.

Her milletin kendi dilini, yurdunu, tarihini, sanatını ve kültürünü yaşatmasıdır.







Halkçılık



Halçılık, bir milleti oluşturan çeşitli meslek ve toplumsal grupları içinde bulunduran insanların, halk tarafından halk içinde yönetilmesi.

Halk, bir ülkede yaşayan ve o ülkenin vatandaşı olan herkese denir.

Halkçılık aynı zamanda millet içindeki çeşitli insan gruplarının çıkarına ve yararına bir siyaset izlemesidir.

Diğer taraftan halkın kendi kendisini yönetmesi ve ülkede yaşayan herkesin kanun önünde eşit olması, hiçbir toplumsal gruba ve sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır.







Devletçilik



Devlet, toplum halinde yaşayan insanların, aralarındaki düzeni kurmak ve sürdürmek için oluşturdukları güce denir.

Devletçilik, ekonomik alanda doğrudan doğruya devletin müdahalesini öngören sistemdir.

Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanından sonra devletçi ekonomik sistem uygulanmaya başlandı. Bunun nedenleri :

Halkın elinde yeterli sermaye olmaması nedeniyle özel işletmeciliğin ülke ihtiyaçlarını karşılayamaması.

Girişimci sınıfın yetersizliği ve teknik eleman sıkıntısı.

Türk insanının daha çok tarıma ve devlet memurluğuna eğilim göstermesi.



Devletçi ekonominin amaçları :

1. Devletin büyük işletmeleri ve önemli hizmetleri doğrudan doğruya yerine getirmesi

2. Fiyatların piyasada arz ve talebe göre kendiliğinden oluşmasına müsaade etmemesi.

3. Üretilen mamullerin fiyatını belirlemesi

4. Ekonomideki hedeflerin beşer yıllık planlar halinde belirlenmesi

5. Özel işletme ve devlet işletmesinin aynı anda bulunması anlamına gelen "karma ekonomi"nin benimsenmesi.







ınkılapçılık



ınkılap, bir halden başka hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir.

Diğer taraftan, inkılap, toplumların çeşitli alanlarda, toplumun ihtyaçlarına göre birtakım düzenlemelerle birlikte yeni bir düzen getirmesidir.

Atatürk inkılapçılığı; toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kurallar koymayı, düzenlemeler yapılırken izlenecek yol ve yöntemler belirlemeyi öngörür.







Laiklik



Laiklik; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılması, fakat kimsenin inancına ve vicdan hürriyetine karışılmamasıdır.

Devlet kurum ve kuruluşlarının laikleşmesi aşamaları şu şekilde olmuştur :

1 Kasım 1922'de Saltanat kaldırıldı.

3 Mart 1924'te Halifelik, Şeriye ve Evkaf Vekillikleri ve medreseler kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.

1924 Anayasası'na "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini ıslamdır." maddesi eklendi.

10 Nisan 1928'de, anayasadan "Devlet dini ıslamdır." hükmü çıkarıldı.

1937 Anayasası'na "Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir." ilkesi konuldu.



 
Orta Çağ'da Avrupa



Feodalizm



Orta Çağ Avrupası'nın siyasal, sosyal ve ekonomik yapılanmasında "Kavimler Göçü" nün büyük rolü oldu.

Kavimler Göçü'nün Avrupa'da yarattığı siyasal boşluk ve çatışma ortamı, feodal sistemin oluşmasında, sınıf eşitsizliğinin iyice belirginleşmesinde ve kapalı tarım ekonomisinin yaygınlaşmasında etkili oldu.

Kavimler göçü ile birlikte yıkılan Roma ımparatorluğu'nun yerini irili ufaklı birden fazla kırallık aldı.

Feodal yönetim biçiminde, himaya edene "süzeren", himaye edilene de "vasal" denirdi. Süzeren ile vasal arasındaki sözleşmeye de fief adı verilir.

Feodal sistemde toplum dört sınıfa ayrılır:

Senyörler, Rahipler, Burjuvalar ve Köylüler.







Kilise ve Papalık



Hz. ısa'nın ölümünden sonra, havariler bugünkü Hristiyan cemaatinin ve klisesinin temelini oluşturdular.

II. yüzyılda, kilise kurumları ortaya çıktı.

III. yüzyılda kiliselerin başında, piskoposlar, IV. yüzyılda ise başpiskoposlar vardı.

V. yüzyılda, beş önemli merkezi metropol oluştu.



Katolikler : Başındaki kişiye Pap denir. Dinsel merkezi Roma'dır.



Ortodokslar : Başındaki kişiye Patrik denir. Merkezi ıstanbul'dur.



Engizisyon Mahkemeleri : Kilisenin başkanlığında toplanır, genellikle kilisenin öğretilerine karşı çıkanlara ölüm cezası verirdi.



Afaroz : Kişiyi dinden çıkarma cezasıdır. Aforoz edilen kişi ile toplum bütün ilişkilerini keserdi. Kral bile aforoz edilebilirdi.



Enterdi : Belli bir bölgede kilisenin bir süre nikah, vaftiz, ölü gömme gibi dini törenleri durdurmasıdır.



Endülüjans : Günahlardan kurtulmak amacıyla kiliseden satın alınan belgedir.







Haçlı Seferleri



Haçlı Seferleri'nin Nedenleri



Dinsel Nedenler :



Hristiyan Avrupa'nın, Hristiyanlık'ın kurucusu ve peygamberi Hz. ısa'nın doğduğu bölge olan Kudüs ve çevresini Müslümanlardan geri almak istemesi.

Papa'nın seferler sonucunda otoritesini artıracağını düşünmesi.

Cluny Tarikatının çalışmaları.



Ekonomik ve Sosyal Nedenler :



Feodalitenin etkisiyle halkın yoksul düşmesi ıpek ve Baharat Yolu'nun Müslümanların eline geçmesi.

Hristiyanların Doğu'nun zenginliklerini ele geçirmek istemesi.



Haçlı Seferleri



I. Haçlı Seferi (1096-1099)



Papa II. Urbanus'un çağrısı ile başladı. I. Kılıç Arslan tarafından öncüleri Anadolu'da yok edildi. Asıl grup Antakya'yı aldıktan sonra, Kudüs'ü Fatimiler'den aldı. I. Haçlı Seferi sonunda Urfa, Antakya ve Kudüs'ü içine alan bir Latin Krallığı kuruldu.



II. Haçlı Seferi (1147-1149)



Musul atabeyi ımadedin Zengi'nin 1144 yılında Urfa'yı geri alması üzerine başladı. Sefere Alman Kralı III. Konrad ile Fransa kralı VII. Louis katıldı. Haçlılar Şam yakınlarına kadar geldiler; fakat burada bozguna uğrayarak geri döndüler.



III. Haçlı Seferi (1189-1192)



1187 yılında Selahaddin Eyyubi'nin, Kudüs'ü geri alması üzerine başladı. Sefere ıngiltere kralı Arslan Yürekli Richard, Alman Kralı Friedrich Barbarossa ve Fransız Kralı II. Philippe Auguste katıldı. Barbarossa Silifke Çayı'nı geçerken boğularak öldü, Arslan Yürekli Richard ve Philippe Auguste ise Selahattin Eyyubi tarafından bozguna uğratıldı.



IV. Haçlı Seferi (1202-1204)



Papa III. Innocentus'un çağrısı üzerine yeniden toplanan Haçlı ordusu, Venediklilerin de yardımıyla denizden yola çıktı. Haçlılar 1203'te ıstanbul'a geldiler. şehre girerek katliam yaptılar. ıstanbul'dan kaçan Rumlar, 1204'te ıznik Rum Devleti ve Trabzon Rum Devleti'ni kurdular.



Haçlı Seferleri'nin Sonuçları



Dinsel Sonuçları :



Kilise ve papalığa güven sarsıldı. Skolastik düşünce zayıfladı.

Doğudaki bilim ve kültürün zenginliğini gören Hristiyanlar, din adamlarının yalan söylediğini anladılar.



Ekonomik Sonuçları :

Doğu Akdeniz limanları önem kazandı.

Burjuva sınıfının ekonomik gücü arttı.

Marsilya, Ceneviz ve Cenova limanlarının önem kazanması ile ekonomik güç ıtalyan denizcilerin eline geçti.



Siyasal Sonuçları :



Çok sayıda senyör ve şövalyenin ölmesi ile derebeylik sistemi zayıfladı. Merkezi krallıklar güç kazanmaya başladı.

Türklerin batı yönünde ilerlemesi durdu.



Teknik Sonuçları :



Kağıt, barut, pusula gibi buluşlar Avrupa'ya taşındı.







Magna Karta



ıngiltere Kralı Yurtsuz John, Fransa Kralı II. Philip'e karşı giriştiği mücadelede başarısız olmuştu.

John bu başarısızlığını gidermek için, vergileri artırmış, ayrıca ıngiliz soylularına ait bir takım ayrıcalıkları kaldırmaya kalkışmıştı.

Soyluların ayaklanması üzerine iç isyandan korkan Kral John, soylulara bir takım imtiyazlar vermek zorunda kalmıştı.



1215'te ilan edilen fermanda :



1. Kral halkın onayı olmadan vergi toplamayacak.

2. Mahkemeler halka açık yapılacak.

3. Haksız yere kimse tutuklanmayacak ve sürgün edilemeyecek.

4. Askere alınmalar düzene konulacak

5. Soylulardan oluşan bir kurul kralın Magna Carta'ya uygun davranıp davranmadığını kontrol edecek.



UYARI : Magna Carta ile Osmanlı Devletinin son dönemi arasında benzerlikler vardır.



Magna Carta ile Kralın yetkileri ilk defa sınırlandırılmış. Asiller sınıfının ayrıcalığı kabul edilmiştir.



Sened-i ıttifak (1808) II. Mahmut döneminde Alemdar Mustafa Paşa'nın çalışmalarıyla ayanlarla imzalanmıştır. Bu belge ile ayanların varlığı kabul edilmiştir. Bu belge ilk defa Osmanlı padişahının yetkilerini sınırlamıştır.



Magna Carta ile Kral Vasalların üstünlüklerini kabul etmiştir. Adalet ve eşitlik kavramları getirilmiştir.



Tanzimat Fermanı (1839) Abdulmecit döneminde Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda okunmuştur. Osmanlı padişahı kanunun üstünlüğünü kabul etmiştir.



Magna Carta ile Kralın yetkileri resmen sınırlanmıştır. ıngiltere'de parlamenter sisteme geçilmiştir.



Kanun-u Esasi (1876) II. Abdulhamit döneminde Mithat Paşa'nın çalışmaları ile hazırlanmıştır. Osmanlı'da ayan ve mebusan meclisleri kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nde parlamenter sisteme geçilmiştir.







Yüzyıl Savaşları (1337-1453)



ıngiltere kralı III. Edward, annesi Isebella'nın ölümü üzerine, Fransa tahtında hak iddia ederek Fransız topraklarına saldırdı.

Fransızlar, 1337 yılında ıngitere'ye saldırdı ve ıngilizleri geri püskürttü.



1414 yılında tahta geçen ıngiltere kralı V. Henry tekrar Fransa topraklarına saldırdı ve Paris'e kadar ilerledi.

Bu savaşlarda, ıngiltere tarihte ilk defa savaş topu kullandı.



Yeni Çağ'da Avrupa



Bilim ve Teknolojide Gelişmeler



Barutun Ateşli Silahlarda Kullanılması :



Barut ilk defa Çinliler tarafından kullanıldı. Avrupalılar Haçlı Seferleri sırasında barutla tanıştı. ıngilizler Yüzyıl Savaşları'nda ilk kez barutu toplarda kullandı. Savaş topunun kullanımının artması ile feodal yönetimler yıkıldı.



Pusulanın Bulunması :



Pusula ilk defa Çinliler tarafından kullanılmaya başlandı. Pusulanın gemicilik alanında kullanılmaya başlanması ile açık denizlerde seyahat kolaylaştı.



Kağıt ve Matbaa :



Matbaa ilk defa Çinliler tarafından kullanıldı. Uygur Türkleri matbaayı geliştirerel hareketli harfleri icat etti. Avrupa'da hareketli matbaa ilk defa Johann Gutenberg tarafından icat edildi.







Merkezi Devletlerin Ortaya Çıkışı



Fransa :



Orta Çağ boyunca derebeylik rejiminin etkisinde kaldı. Yüzyıl Savaşları'nda (1337-1453) Fransız soyluları ıngilizler'le yaptıkları mücadelede zayıf düştüler. Kral IX. Louis derebeylerin üzerine yürüyerek merkezi krallığı güçlendirdi.



ıngiltere :



Yüzyıl Savaşları'nın hemen ardından Çifte Gül Savaşı yaşandı. Bu savaşlarda ıngiliz soyluları güçlerini kaybettiğinden, krallık, merkezi yapısını güçlendirdi.



ıspanya :



1450'li yıllarda ıspanya Aragon, Savar, Kastilya ve Portekiz gibi krallıklara bölünmüştü. Güney'de Beni Ahmer Devleti hüküm sürmekteydi.

1474'te Aragon kralı, Ferdinand ve Kastilay kraliçesi, ısabella'nın evliliği ile siyasi birlik sağlandı.



ıtalya :



Orta Çağ'da derebeylik rejiminin uygulanmadığı tek ülkedir. ıtalya; Papalık, Venedik, Ceneviz ve Floransa gibi şehir devletlerinden meydana gelmekteydi. Venedik ve Ceneviz, deniz gücü sayesinde Akdeniz'de egemen durumdaydı.







Coğrafi Keşifler



Coğrafi Keşiflerin Nedenleri



Avrupa Devletleri'nin, ıstanbul'un fethi ile Türklerin eline geçen, ıpek ve Baharat yollarını Müslümanların elinden kurtarma düşüncesi.

Avrupalıların, XV. yüzyılda gelişen ticaret ve sanayi sonucunda yeni pazar ve hammadde araması.

Pusulanın daha yaygın kullanılmaya başlaması.

Gemi yapım tekniğinin gelişmesi.

Hurafelere inanan korkak denizcilerin yerini, cesur denizcilerin alması.

Hristiyanlığı yayma amacı.



Coğrafi Keşifler



Bartelemeo Diaz



1486'da çıktığı seferde fırtınaya yakalanarak, Güney'e sürüklendi ve Natal'a ulaştı. Dönüşte Afrika'nın Güney Burnu'nu geçerek buraya Fırtınalar Burnu ismini verdi.



Kristofer Kolomb



1492'de ispanya kralı Ferdinand ve eşi ısabella'nın desteği ile Atlas Okyanusu'na açıldı. Amacı, Hindistan'a ulaşmaktı. fakat yanlışlık sonucu Bahama Adaları'na ulaştı. Buranın yeni bir kıta olduğunu bilmedi.



Vasko de Gama



1498'de Portekiz'den yola çıktı. 1486'da Bartelmi Diaz tarafından keşfedilen Ümit Burnu'nu aşarak Hint Okyanusu'na ulaştı. 1498'de Hindistan'ın Kalküta limanına vardı.



Jan & Sebastiyan Kabo



1497'de ıngiltere'den sefere çıktılar. Kuzey Amerika'yı dolaşarak Kanada'yı keşfettiler.



Amerigo Vespucci



Kristof Kolomb'un ölümünden bir yıl sonra, 1507'de sefere çıktı. Kolomb'un izinden giderek, onun keşfettiği kıtanın Hindistan olmayıp, yeni bir kıta olduğunu öğrendi. yeni kıtaya bu denizcinin adı verildi ve kıtaya Amerika dendi.



Magellan ve Del Kano



1519'da Alman Kralı Şarlken'in de desteğiyle sefere başladı. ıspanya'dan yola çıkıp hep ters yönde ilerleyerek tekrar ıspanya'ya geri dönmeyi planladı. Güney Amerika kıyılarını dolaşarak Magellan Boğazı'nı buldu. Büyük Okyanus'a açılarak Phillippine Adaları'na ulaştı. Ada yerlileri ile yaptığı bir savaşta öldürüldü. Del Kano, Ümit Burnu'nu dolaşarak 1522'de ıspanya'ya döndü.



Meksika ve Peru'nun Keşfi



1519'da Kortez (Cortes) adlı bir ıspanyol denizci önderliğinde Meksika'nın fethien başlandı. Aztek Uygarlığı yok edildi. 1532'de Almagro ve Pizarro Peru'ya çıkarak ınka uygarlığına son verdi.



Coğrafi Keşiflerin Sonuçları



Yeni topraklar, yeni ülkeler yeni uygarlıkların yanı sıra, tütün, kakao, vanilya, şekerkamışı, patates gibi yeni bitkilerle tanışıldı.

Ümit Burnu yolunun bulunması ile Baharat Yolu eski önemini yitirdi.

Akdeniz limanları önemini kaybetti.

Atlas Okyanusu kıyısındaki Lizbon, Londra, Rotterdam ve Amsterdam gibi limanlar önem kazandı.

Keşfedilen ülkelerdeki değerli madenler ve hammaddeler Avrupa'ya getirildi.

Toprak zenginlik kaynağı olmaktan çıkarak ticaret ön plana geçti.

Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı daha da zenginleşerek toprak zengini soylular ekonomik güçlerini yitirdi.

Keşfedilen yerlere Avrupa'dan göçler başladı.

Hristiyanlık yayıldı.

Baharat Yolu'nun önemini yitirmesi üzerine ıslam dünyası yoksullaştı.







Rönesans Hareketi



Rönesans'ın Nedenleri



Orta Çağ'ın sonlarından itibaren kültür ve sanatdaki ilerlemelerin XV. ve XVI. yüzyılda olgunlaşması.

Yeni Çağ'ın başlarında bulunan matbaa sayesinde yeni buluş ve düşüncelerin tüm Avrupa'ya yayılması.

Coğrafi Keşifler ile birlikte dünyayı tanıyan Avrupa'da sanattan ve edebiyattan büyük zevk alan bir sınıfın doğması.

Bu dönemde birçok dahi insanın yetişmesi.



Rönesans



Rönesans, coğrafi konumu itibariyle Doğu ve Batı uygarlıklarına yakın ve ıslam kültüründen etkilenmeye elverişli olan ıtalya'da doğdu.



Rönesans'ın ıtalya'da Doğması'nın Sebepleri :



Coğrafi Keşifler sonucunda ıtalyan şehirlerinin zenginleşmesi ile ıtalyan ekonomisinin ilerlemesi.

ıtalya'nın Orta Çağ'dan itibaren siyasi birlikten yoksun bağımsız şehir devletlerinden oluşması ile özgür düşünce ortamının bulunması.

ıtalya'nın eski Roma Uygarlığı'nın kültürel mirasçısı olması.

ıstanbul'un fethi ile ıstanbul'da bulunan bilim adamlarının ıtalya'ya kaçması.



ıtalya'da Yetişen Rönesans Öncüleri :



Resimde Giotto, Rafaello ve Leonardo da Vinci; heykelde Donatello, Giberti ve Michelangelo mimarlıkta Brunellesci, Bramente ve Michelangelo.



Rönesans'ın Sonuçları



ıtalya'da başlayan Rönesans hızla bütün Avrupa'ya yayıldı.

Fransa'da; Villar, Ronsard, Rable ve Montaigne; Almanya'da Erasmus ve Dürer; ıngiltere'de Sheakspear gibi ünlü sanatçılar yetişti.

Skolastik düşünce yerini pozitif düşünceye bıraktı.

Bilimdeki gelişmeler teknik gelişmelere ortam hazırladı, bu durum Sanayi Devrimi'nin nedenlerinden birini oluşturdu. Bilimin ön planda olduğu hür düşünce yayılmaya başladı.

Skolastik düşünce ortadan kalkarken kiliseye olan güven de azaldı. Bu durum Reform'un başlamasında etkili oldu.

Edebiyat ve sanattan zevk alan üstün bir tabaka ile bunlardan zevk almayan yoksul halk kitlesi gibi iki sınıf ortaya çıktı.







Reform Hareketleri



Almanya'da Reform



Hristiyanlık, XVI. yüzyıla kadar Avrupa'da Katoliklik ve Ortodoksluk olmak üzere iki mezhebe ayrılmıştı. Orta Çağ'dan itibaren Katolik Kilisesi giderek bozuldu.

Haçlı Seferleri, Coğrafi Keşifler ve Rönesans ile birlikte kilise ve papaya güven sarsıldı.

Hümanizm sayesinde, Hritiyanlığın kaynağı olan ıncil'in özüne dönüş başladı.

Matbaanın kullanılmaya başlanmasıyla iletişim kolaylaştı, ıncil tabu olmaktan çıkarak başta Almanca olmak üzere çeşitli dillere çevrildi. ıncil diğer dillere çevrildikçe ıncil'de yazan bazı şeylerin kilisenin söylediklerine uymadığı anlaşıldı.

1517'de Martin Luther, Wittenberg kilisesi duvarına astığı 95 maddelik bir bildiri ile Endülüjans satışına itiraz etti.

Papa X. Leon, 1520 yılında Luther'i afaroz etti. Luther'in düşünceleri kısa zamanda yayılarak Protestan Mezhebi adını aldı.

Ogsburg Antlaşması ile de Almanya'da Lutherianizm serbestlik kazandı.



Avrupa'da Reform



Fransa : John Calvin önderliğinde başlayan reform hareketi, Calvinizm olarak adlandırıldı. Calvinizm, 1598'de ilan edilen Nant Fermanı ile Fransa'da serbest bırakıldı.



ıngiltere : Reform kral VIII. Henry tarafından başaltıldı. VIII. Henry, Katolik Kilisesi'nden ayrılarak Anglikanizm Mezhebi ve Anglikan Kilisesi'ni kurdu.



ıskoçya : Calvinizm'in temel prensipleri benimsendi. Calvinizim ıskoçya'da Presbiteryanizm adını aldı. isveç, Norveç ve Danimarka'da da Protestan mezhebi kabul edildi.



Reform'un Sonuçları



Avrupa'da mezhep birliği bozuldu.

Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yanı sıra Protestanlık (Lutherianizm), Fransa'da Calvinizm, ıngiltere'de Anglikanizm ve Kuzey Avrupa'da Presbiteryanizm mezhepleri ortaya çıktı.

Reform hareketi sadece Katolik Kilisesi'ni kapsadı, Ortodoks Kilisesi bu hareketten etkilenmedi.

Papalar eski nüfuzlarını kaybetti.

Katolik Kilisesi varlığını sürdürebilmek için ıslahatlara başvurdu.

Eğitim kilise kontrolünden çıkartılarak laik bir eğitime geçildi.

Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına el konuldu.

Reform Avrupa'da dini bölünmelerin yanı sıra birtakım siyasi bölünmelere de neden oldu. Bu durum Avrupa'da Osmanlı'ya karşı Hristiyan birliğini sağlamaya çalışan Şarlken'in aleyhindeydi.



Yakın Çağ'da Avrupa



Yakın Çağ'da Avrupa Devletleri



ıngiltere



1215'te Magna Carta imzalandı.

1265'te parlamenter sisteme geçildi.

Yüzyıl Savaşları'nda Fransa'ya yenildi ve karada üstünlüğünü kaybetti.

Çifte Gül Savaşları'ndan sonra kuvvetli bir deniz devleti haline geldi.

XVII. yüzyılda Kral Charles döneminde parlamento dağıtıldı ve halk Cromwel önderliğinde ayaklandı. Kral öldürüldü.

Cromwel Cumhuriyet ilan ettiğini bildirdi.

Fakat bir süre sonra parlamentoyu dağıttı.

Kral, III. William döneminde "ınsan Hakları Beyannamesi" yayınlanarak demokratik krallık kuruldu.



Almanya



XIX. yüzyıl sonlarına kadar siyasi birliğini tamamlayamadı.

Reform döneminde, Protestan prenslerle Kral II. Ferdinand arasında Otuz Yıl Savaşları çıktı.

Viyana Kongresi'nde Germen Konfederasyonu kurulmasına ve komisyon başkanlığına Avusturya'nın getirilmesine karar verildi.

Konfederasyon dışında bırakılan Prusya Avusturya ile savaşa girdi.

Prusya başbakanı Bismarck 1871'deki Sedan Savaşı'nda Fransa'yı yendi.

Almanya Prusya öncülüğünde Kral III. Wilhelm başbakanlığında siyasi birliğini sağladı.



Fransa



Yüzyıl Savaşları'nda ıngiltere'yi yendi; fakat Reform döneminde mezhep çatışmaları yaşandı.

Kral IV. Henry döneminde Fransa koyu bir mutlakiyetle yönetilmeye başlandı.



ıspanya



XV. yüzyılın sonlarına doğru Coğrafi Keşifler'e başladı.

XVI. yüzyılda önemli bir sömürge devleti oldu.

XVII. yüzyılda ıngiltere ve Fransa'ya birtakım sömürgelerini kaptırdı.

Hollanda da ıspanya'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.



ıtalya



Haçlı Seferleri'nden sonra Akdeniz'de ticari üstünlüğü ele geçirdi.

Venedik ve Ceneviz gibi denizci devletler Yeni Çağ'da ticari üstünlüğünü kaybetti.

1815'te toplanan Viyana Kongresi'nde ıtalya yedi hükümete ayrıldı.



Rusya



Lehistan, XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti ile Avusturya ve Rusya arasında tampon devlet durumunda kalmıştı.

XVII. yüzyıldan itibaren Rusya'nın Lehistan iç işleine müdahale etmesi üzerine karışıklıklar çıktı.

XVII. yüzyılda Çar Petro döneminde yapılan ıslahatlarla kendisini geliştirdi.

ısveç, Osmanlı Devleti ve Lehistan ile savaştı.







ABD'nin kuruluşu



Kristofer KOlomb'un (1492) keşfinden sonra ıngilizler bölgede sömürge oluşturmuştu.

XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren ıngilizler kıyılardan içe doğru ilerledi.

Buralara Avrupa'dan gelen göçmenler yerleştirildi. ıngiltere parlamentosu Yedi Yıl Savaşları'nda bozulan ekonomisini toparlayabilmek amacıyla kolonilerden aldığı vergiyi artırdı.

Koloniler, ıngiliz parlamentosunda temsil hakları olmadan vergi ödemeyeceklerini bildirdi.

ıngiliz mallarını protesto eden koloni halkı, Boston limanına gelen ıngiliz gemilerindeki çayları denize boşalttı. Limanlar ıngiltere tarafından ablukaya alındı.

Koloni halkının buna karşı çıkması üzerine ayaklanma başladı.



I. Philedalphia Kongresi (1774) : Koloni meclislerinin onayı olmadan vergi alınmaması ve ticareti engelleyici yasaların kaldırılması kararı alındı.



II. Philedalphia Kongresi (1776) : Koloniler ıngiltere'ye karşı bağımsızlıklarını ilan etti.



Versailles Antlaşması (1783) ile ıngiltere ABD'nin bağımsızlığını kabul etti.







Sanayi Devrimi



Sanayi Devriminin Nedenleri



XVI. yüzyılda Avrupa'da Rönesans ile başlayan bilimsel gelişmeler peşinden teknik gelişmeleri getirdi.

Bilim ve teknik araştırmalara hükümetler önemli sermayeler ayırdı.

Coğrafi Keşifler sonunda ticaretin gelişmesi, sömürge imparatorluklarının kurulması ile Avrupa'da sermaye birikimi oluştu.

Sanayi Devrimi; 1690'dan itibaren kullanılmaya başlanan buhar gücü sayesinde üretimin, ulaşımın ve tekniğin gelişmesi sonucu dünyada yaşanan değişime verilen addır.

Sanayi Devrimi'nin ilk aşamasında temel hammadde kaynağı taş kömürüydü.

1878'de içten patlamalı motorların icadıyla birlikte petrol ön plana çıkmıştı.

Sanayi Devrimi, XVIII. yüzyılda ıngiltere'de ilk defa dokuma alanında görüldü.



Sanayi Devriminin Sonuçları



Üretimin bol ve ucuza mal edilmesi üzerie, hammadde ve pazar ihtiyacı daha da arttı. Bu durum sömürgecilik yarışını hızlandırdı.

Kol gücünün yerini makinanın almasıyla, küçük işyerleri ve atölyeler, yerlerini fabrikalara bıraktı. Fabrikaların ihtiyacını karşılamak amacıyla büyük sermayeli şirketler ve bankalar doğdu.

1869'da Süveyş Kanalı, 1914'te Panama Kanalı açıldı ve deniz ulaşımının cazip hale gelmesi ile ticaret gelişti.

XVII. yüzyılda Avrupa'da görülen nüfus artışı, köyden büyük kentlere göçü başlattı. Çarpık kentleşmeyi doğdu.

ışsiz insanlar kentlerdeki sanayi sektöründe, düşük ücretlerle burjuvazinin emrinde çalışmaya başladı. Ucuz el emeği, sosyal güvencesi olmayan, ağır şartlarda çalışan fabrika işçisini ortaya çıkardı.

Sosyalizm, Komunizm, Liberalizm ve Kapitalizm gibi ekonomik sistemler tanımlanmaya başlandı.

Sanayi Devrimi'ne Avrupa ile birlikte katılmayan Osmanlı Devleti'nin ekonomisi çöktü.







Sömürgecilik



Sömürgeciliğin Gelişmesi



Sanayi Devrimi hammadde ve pazar ihtiyacını artırdı.

Coğrafi Keşifler ile birlikte denizaşırı ticaretin gelişmesi, uzak hammadde kaynaklarının daha rahat kullanılmasını sağladı.

Avrupa devletleri, XVII. yüzyılda yeni sömürge alanları bulmak için harekete geçti.

ıngiltere; Hindistan Birmanya, Belücistan, Kıbrıs, Malta ve Mısır'ı sömürgeleştirdi.

Fransa; sömürgelerinin bir kısmını ıngiltere'ye kaptırdı. Cezayir, Tunus ve Sudan bazı bölümleri ile Madagaskar Adası'na yerleşti.

Almanya; Afrika ve Pasifik'te sömürgeler elde etti.

Sömürgecilik Birinci Dünya Savaşı'nın önemli nedenlerinden birini oluşturur.

ıtalya; Kızıldeniz kıyısındaki Eritre ve Trablsugarp'ı aldı.

Rusya; sıcak denizlere açılabilmek amacıyla Boğazlar'a yöneldi. Sibirya'dan Japon Denizi'ne kadar hammadde kaynaklarına sahip oldu.







Fransız ıhtilali



Fransız ıhtilali'nin Nedenleri



1756-1763'teki Yedi Yıl Savaşları'nda ıngilizler ile savaşan Fransızlar'ın ıngiltere'deki meşrutiyet yönteminden etkilenmesi.

Amerika Bağımsızlık Savaşı'nı destekleyen Fransızlar'ın, ınsan Hakları Bildirisi'nden etkilenmesi.

Fransa'da mutlaki krallığın uyguladığı baskı rejimi nedeniyle özgürlük ve eşitlik ortamının olmaması.

Devlet yönetiminde soyluların geniş ayrıcalıklara sahip, halkın ise kralın emirlerine körü körüne itaat eden durumunda olması.

Devlet çıkarlarına ters düşen fikirlere sahip kişilerin ağır biçimde cezalandırılması.

Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan "Aydınlanma Çağı" nın, Fransız düşünürler tarafından benimsenmesi.

Fransa'nın XVIII. yüzyılda katıldığı savaşlar ve devletin gereksiz harcamalarının ekonomiyi sarsması üzerine halkın ağır vergiler altında ezilmesi.



Fransız ıhtilali (1789)



1 Mayıs 1789'da Milli Meclis, kendi onayları olmadan halktan vergi toplanmaması kararını aldı.

Kral buna karşı çıktı ve Meclisi kapatmak istedi. 14 Temmuz 1789'da Paris'te ayaklanan halk Bastille Hapishanesi'ni bastı ve siyasi tutukluları serbest bıraktı.

4 Ağustos 1789'da bütün feodal haklar "Kurucu Meclis"e dönüşen "Milli Meclis" tarafından kaldırıldı.

28 Ağustos 1789'da "ınsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi" ilan edildi.

Kurucu Meclis, Anayasa hazırlayarak demokratik krallığa geçildiğini bildirdi.

Kral XVI. Louis, başa geçmek isteyince ihtilalciler tarafından yakalanarak kraliçe Marie Antoinette ile birlikte idam edildi.

Fransa'da Robespier önderliğinde "terör dönemi" başladı.

Kurucu Meclis, 1795'teki anayasa ile Direktuvar Hükümeti'ni kurduğunu bildirdi.

1799'da Napolyon Bonaparte darbe ile başa geçti.

Napolyon, 1804'te Fransa'da imparatorluğu ilan etti.



Fransız ıhtilali'nin Sonuçları



ıhtilalin ardından yayımlanan "ınsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile ulusçuluk, demokrasi, cumhuriyet, adalet, hukuk, anayasacılık, özgürlük ve eşitlik gibi kavramlar hızla bütün dünyaya yayıldı.

Mutlak krallıklar, yerini anayasal yönetime dayanan meşruti krallıklara bıraktı.

Çok uluslu imparatorlukların dağılmasıyla ulusal devletler kurulmaya başlandı.

XVIII. yüzyılda Balkanlarda bulunan Osmanlı halkları arasında ulusçuluk düşüncesi hızla yayıldı ve uzun vadede Osmanlı Devleti parçalandı.

Fransız ıhtilali ile ortaya çıkan düşünceler, Osmanlı aydınları üzerinde oldukça etkili oldu. Bu durum, Tanzimat Dönemi'nin başlamasında ve Kanun-i Esasi'nin hazırlanmasında önemli rol oynadı.







Viyana Kongresi (1815)



Avrupa'da 1805 - 1815 tarihleri arasında meydana gelen Napolyon Savaşları sonunda Avrupa Devletleri bozulan sınırları ve siyasi dengeyi yeniden düzenlemek amacıyla Viyana'da bir kongre düzenlediler.

Kongreyi Rusya, Avusturya, ıngiltere ve Prusya yönetti. Osmanlı Devleti katılmadı.

Kongre sonunda imzalanan antlaşma ile, Avrupa'nın yeni haritası çizilirken ulus, dil ve din unsurları dikkate alınmadı.

Viyana Kongresi'ne katılan devletler milliyetçiliğe karşı çıktıkları için, Avrupa'da barış ve huzur bozuldu.

1815 (Viyana Kongresi) ile 1827 (Navarin Olayı) arasında geçen döneme Avrupa'da Restorasyon Dönemi denir.

Kongrenin hemen ardından, kongrede alınan kararları uygulamak amacıyla Rusya, Avusturya, Prusya ve Fransa "Kutsal ıttifak"ı, Avusturya, ıngiltere, Rusya ve Prusya "Dörtlü ıttifak"ı oluşturdu.







1830 ıhtilalleri



Bu ihtilaller, 1830 yılında Fransa'da çıktı ve bütün Avrupa'yı etkiledi.

ıhtilalin çıkmasında, Avrupa'da bulunan Liberal kesimin Viyana Kongresi kararlarına tepki göstermesi ve Fransa'da iş başına geçen X. Şarl'ın mutlak rejimi getirmek için parlamentoyu dağıtması etkili oldu.

Ayaklanma sonunda, X. Şarl krallıktan vazgeçti, yerine liberal fikirleri savunan Louis Fhillippe kral oldu.

1830 ıhtilali sonunda Belçika Hollanda'dan, Norveç de ısveç'ten ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etti.







1848 ıhtilalleri



1840'lı yıllarda Fransa'da Sosyalistler diye bilinen yeni bri sınıf ortaya çıktı.

Bu oluşumu, Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkaran işçi sınıfı oluşturmaktaydı.

Öncüleri; Fransa'da Sen Simon ve Furiye, ıngiltere'de Owen'di.

Fransa'da, Louis Blan ve Almanya'da Karl Marks bu fikirlerin kuruculuğunu yaptı.

Fransız Sosyalist Partisi'nin 1848'de Liberaller ve Katolik Partisi ile birleşmesi ve Kral Louis Fhillippe'den memnun olmadıklarını bildirmeleriyle Paris'te isyan patlak verdi.

1848 ihtilalleri önce Fransa'dan başladı, daha sonra bütün Avrupa'ya yayıldı.

1848 ihtilalleri tüm Avrupa'da Cumhuriyet rejiminin yayılmasına neden oldu.
 
daha önce yazıldı mı bilmiyorum ama paylaşmak istedim.

sanayileşmiş ülkeler ile piyasa ekonomisine geçiş sürecindeki ülkelerin atmosfere saldıkları

sera gazlarını en aza indirmeyi kabul ettikleri sözleşmenin adı KYTO SÖZLEŞMESİ.

ilk türk kadın öğretmen REFET ANGIN
 
teşekkürler vay beee,

yazılması önemli değil, hatırlamamız için tekrar iyi bence.. varsa önemli gelen yerler ekleyin..
 
arkadaşlar lisans olarak hazırlanan kimler var.
bi arkadaşım iki yıl okuyarak iki yıldanda dıştan lisans olarak tamamladı.
kpss hazırlanıyor evde.
genel yetenek genel kültür olarak hazırlanmak istiyor.
deneme olarak lisans mı yoksa önlisansmı kitapları alması mı gerek.lütfen yardım edin.
 
ay_yuzlum sağol valla allah razı olsun çok sevaba giriyorsun :)
bu arada tarih hala bitmedimi ya of çok uzunmuş bunlar çalış çalış bitmez valla.daha kaç konusu var tarihin.bitsede artık vatandaşlığa geçsek.diğerlerini ben kendim çalışırım zaten kitabım var murat yayınlarının konu anlatımlı.sorunum tarih ve vatandaşlıkla çalışsam bile çabuk unutuyorum.çok soru çözmek lazım sanırım unutmamak için.o yüzden zaten gazetelerin verdiği kitapları alıcam şimdi kuponlarım bitti.onlar sırf soru bankası ya bol bol soru vardır.son iki ay sadece soru çözmem lazım.yani konu çalışmayı bu nisan ayında bitirmem lazım.ama ben daha tarihi bile bitiremedim :)
 
arkadaşlar lisans olarak hazırlanan kimler var.
bi arkadaşım iki yıl okuyarak iki yıldanda dıştan lisans olarak tamamladı.
kpss hazırlanıyor evde.
genel yetenek genel kültür olarak hazırlanmak istiyor.
deneme olarak lisans mı yoksa önlisansmı kitapları alması mı gerek.lütfen yardım edin.



Aslında bakarsan sorumlu olunan konular ve dersler genelde aynı.. ama ağırlık oranları farklı.. lisans alsın tabiki onun için daha iyi...
 
ay_yuzlum sağol valla allah razı olsun çok sevaba giriyorsun :)
bu arada tarih hala bitmedimi ya of çok uzunmuş bunlar çalış çalış bitmez valla.daha kaç konusu var tarihin.bitsede artık vatandaşlığa geçsek.diğerlerini ben kendim çalışırım zaten kitabım var murat yayınlarının konu anlatımlı.sorunum tarih ve vatandaşlıkla çalışsam bile çabuk unutuyorum.çok soru çözmek lazım sanırım unutmamak için.o yüzden zaten gazetelerin verdiği kitapları alıcam şimdi kuponlarım bitti.onlar sırf soru bankası ya bol bol soru vardır.son iki ay sadece soru çözmem lazım.yani konu çalışmayı bu nisan ayında bitirmem lazım.ama ben daha tarihi bile bitiremedim :)

ay haklısın yaaa.. iyikide bitti tarih.. tarih bitti bende bittim ya... konular bitti sorularıda ekliycem.. sonra diğerlerine geçecem ikisini karma eklerim zamann azaldı çünkü..
 
TOPLUMSAL YAŞAM
Toplum Nedir, Niçin Toplum Vardır?
insanlar yüzbinlerce yıldır yeryüzünde yaşamaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır, insanlar ihtiyaçlarını karşılayabilmek için toplum halinde örgütlenmişlerdir. O halde toplu olarak yaşamak zorunluluktur. Bu zorunluluk nedeniyle ekonomik, sosyal, politik ve kültürel ilişkiler giderek artmakta ve yoğunlaşmaktadır.
Toplumlar çeşitli öğelerden meydana gelmiştir. Toplumsal yapıların temelinde insan ilişkileri vardır. Bu ilişkiler toplumsal olguları ya da kurumları belirler. Kurumlar da insan etkinliklerini düzenler. Bir toplumu oluşturan öğeler, devamlı birbirleriyle etkileşim halindedir, bazen uyumludurlar, bazen de çatışırlar.
Toplumun temelinde birey vardır. Toplum, insan hayatını kolaylaştırmak ve daha iyi yaşam koşulları oluşturabilmek için vardır. Bununla beraber bireylerde, toplum içinde sosyalleşir, gelişir, kimlik ve kişilik kazanırlar. O halde insan sosyal bir varlıktır.
Bilimlerin amacı doğayı, insanı ve toplumu tanımak, onlarla ilgili olay ve olguları açıklamaktır. İnsanı ve toplumu inceleyen bilimlere toplumsal bilimler denir. Bunlar tarih, hukuk, psikoloji, ekonomi, siyaset, coğrafya ve sosyoloji gibi bilimlerdir. Toplumsal bilimler, toplumsal gerçeklerin belirli yanlarını konu edinir. Ancak hepsi birbiriyle ilişki içindedir ve olmak, birbirlerinin verilerini dikkate almak zorundadır. Diğer toplumsal bilimler toplumsal gerçekliğin kendini ilgilendiren yanlarını ele alırken, sosyoloji toplumu bir bütün olarak inceler, diğer toplumsal bilimlerden farkı budur.

2. Toplumsal Değer - Toplumsal Norm - Toplumsal Kontrol
Bir toplumun ya da toplumsal bireylerin olumlu tepki gösterdikleri düşünceler,, kurallar, uygulama biçimleri ve nesneler toplumsal değerleri oluşturur. Bireyler doğduklarında üyesi oldukları toplumun toplumsal değerlerini hazır olarak bulurlar, öğrenir ve benimserler.
Toplumsal değerler, toplumsal düzenin korunması ve devamlılığı açısından önemli rol oynarlar.
Bireylerin toplumdaki yerini belirlerler. Uygun ol mayan tutum ve davranışları engeller, dayanışma yı güçlendirir, toplumsal kimliğin oluşumuna katkı da bulunurlar. Kimlik, bireyin kendisini nasıl algıladığı, kiminle özdeşleştirdiğidir. Milli kimlik ise vatan, dil, din, kültür gibi toplumsal değerlerin bütünüdür.
İnsanların toplu halde yaşayabilmeleri ve toplumun varlığını sürdürebilmeleri için birtakım kuralla ortaya çıkmıştır. Bu kuralların ortaya çıkışı ve gelişmesi uzun yıllar sonucu olmuştur. Uygun olan vı olmayan davranışın ne olduğunu belirleyen orta davranış ölçütlerine norm adı verilir. Normlar karşılıklı hak ve sorumlulukların belirlenmesinde etklidir. Yazılı (açık) ve yazısız (gizli) normlar olara ikiye ayrılır.
Yazılı normlar, devletin yetkili organları tarafından oluşturulur, resmi normlardır, bu normlar uyulması zorunludur.
Yazısız normlar, bireyler arası etkileşim sonucu ortaya çıkmıştır. Bunlar örf, adet, gelene vb...dir.
Toplumsal normlara uyulması, toplumun düze ve devamlılığını sağlar. Bu normlara uygun davranılmasını sağlamak amacıyla gelişen mekanizm; ya toplumsal kontrol adı verilir.
Toplumsal kontrol, bireylerin davranışlarını normlara uygun olması ve toplumsal değerler benimsenmesinin sağlanması demektir. Resmi \ resmi olmayan şeklinde ikiye ayrılır. Resmi toplumsal kontrolde kontrolü gerçekleştiren kuru temelde devlettir. Devlet kontrol işlevini bir takı resmi örgütler aracılığıyla (mahkeme, polis, disi, liri kurulu vb...) gerçekleştirir. Resmi kontrol herk( için zorunludur. Resmi olmayan kontrol de gri içinde gerçekleşir. Herkesin uyması gereken kurallara uymayanlar ayıplama, kınama, dışlama gibi yaptırımlarla karşılaşır.
Toplumda düzeni sağlayan kurallar, şu aı başlıklar altında toplanabilir; din kuralları, örf adetler, ahlak kuralları, görgü kuralları ve huk kuralları. Bu kuralların çeşitli yaptırım güçleri vardır. En güçlü yaptırımı olan kurallar hukuk kuralarıdır.



TEMEL TOPLUMSAL KURUM OLARAK AİLE

1. Ailenin Tanımı
Toplumsal hayatın önemli bir boyutu olarak, belirli ortak çıkar ve hedefler çevresinde ortaya çıkan örgütlü toplumsal etkileşim biçimlerine toplumsal kurum denir.
Aile, evlilik ve kan bağı ile birbirine bağlı bireylerden oluşan, insan türünün devamını sağlayan, yeni kuşakları topluma hazırlayan, maddi ve manevi değerleri kuşaktan kuşağa aktaran en küçük ve temel toplumsal kurumdur.
Şekli ve büyüklüğü ne olursa olsun, her toplumda aile vardır. Bireyler aile içine doğar ve aile içinde sosyallesin Ailenin şekli ve büyüklüğü, toplumdan topluma olduğu gibi aynı toplumun değişik sınıf ve yörelerinde de değişiklik gösterir.

2. Ailenin İşlevleri
*- Neslin devamını sağlamak: Ailenin temel görevi, neslinin devamını sağlamaktır. Sağlıklı kuşaklar yetiştirebilmek için aile birliği önemlidir.
Eğitim işlevi: Çocukları topluma hazırlayan birincil gruptur. Çocuk aile içinde toplumun kültürünü, değer yargılarını öğrenir, kişilik kazanır.
Ekonomik işlev: Ailenin bir işlevi de bireylerinin ekonomik ihtiyaçlarını sağlamaktır. Üyelerinin duygusal (psikolojik) ihtiyaçlarını karşılamak.
Toplumsal kültürün sonraki kuşaklara aktarılmasını sağlamak.

3. Ailenin Özellikleri
Aile en temel toplumsal gruptur. Üyeleri arasındaki ilişkiler açısından değerlendirildiğinde birincil gruptur. Aile, toplumun kopyası gibidir. Hem toplumsal kuralları içerir hem de uygulanmasını denetler. Bütün toplumsal gruplarda olduğu gibi aile de toplumsal değişmeden etkilenir. Özellikle sanayileşme ve kentleşme olguları, aileyi büyük bir hızla değişime uğratmış geniş aileleri çekirdek aileye dönüştürmüştür. Aile duygusal bir temele dayanır. Kişiler ilk kez sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu ailede öğrenir. Ayrıca kişilerin toplumsallaşmasını, toplumsal değerleri benimsemesini sağlar.

4. Aile Türleri
Tarihte sürekli değişim içinde olan aileyi, temel olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz: Büyüklüğüne göre,
a. Geniş aile (büyük aile): İki ya da daha fazla kuşağı içine alan bir aile sınıfıdır. Evli bir çift, bunların çocukları ve akrabalık bağı ile bağlı olan diğer kimseleri (büyükanne, büyükbaba, amca, hala vb...) içine alan kalabalık ailedir. Geleneksel aile diye de anılır. Daha çok kırsal kesimde görülür.
b. Çekirdek aile (küçük aile): İki kuşağın birlikte yaşadığı, ana, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan ailedir. Modern aile de denir. Çağdaş sanayi toplumlarında ve ana kentlerde yaygındır. Ana ve baba hukukunun hakimiyetine göre,
a. Ataerkil aile: Erkek, eşi veya eşleri ile evlenmiş erkek çocuklarının aileleri, evlenmemiş kız çocukları ve varsa hizmetlileri ve kölelerden oluşur.
Baba hem soyun hem de kuralların belirleyicisidir.Bu ailelerde mal bölünmez, arazi parçalanmaz ve satılmaz. Akrabalık ve miras erkeğe göre düzenlenir. Daha çok göçebe ve tarım toplumlarında rastlanır. Örnek: Türkler.

b. Anaerkil aile: Bu ailede yetkiler annede veya daha çok annenin erkek kardeşindedir. Ana soyu esastır. Akrabalık ve miras kadına göre düzenlenir. Avcılık ve toplayıcılık döneminde görülür. Örnek: Eski dönemlerde Amazonlar.

5. Ailenin Toplumdaki Yeri
Aile yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir. Ancak tarihsel gelişimle beraber aile de bir takım değişikliklere uğramıştır. Aile toplumun en temel kurumu olduğuna ve bireylerin sosyalleşmesinde önemli rol oynadığına göre sağlıklı bireyler için ve sağlıklı bir toplum için sağlıklı evlilikler ve sağlıklı aileler gereklidir.
Sanayileşme ve kentleşme olguları aileyi büyük bir hızla değiştirmiş ve geniş ailenin yerini (çekirdek) modern aile almıştır. Günümüzün aile biçimi çoğunlukla çekirdek aile olmasına rağmen ataerkil ve anaerkil ailelerin izlerini görmek de mümkündür.
 
EĞİTİM VE ÖĞRETİM

1. Eğitimin Tanımı
İnsan hayatı boyunca bir şeyler öğrenme çabası içindedir. Bu nedenle sürekli bir eğitim ortamında yer alır. Eğitim, toplum yaşamında önemli bir yere sahiptir, iyi bir insan, iyi bir vatandaş ancak nitelikli eğitimle yetişir. Eğitim, insan davranışlarında istenen yönde değişiklik oluşturma sürecidir. Amaçlanan eğitime ulaşabilmek için insanın gerekli bilgilerle donatılması öğretimdir.
Atatürk'ün açıkladığı milli eğitim politikasına göre, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun, her şeyden önce geleneklere düşman olan bütün unsurlara karşı savaşmak gereği öğretilmelidir.
Ülkemizin yükselmesi çağdaş eğitimle olur.

2. Eğitimin Amacı
Milli Eğitim Temel Kanunda Türk Milli Eğitiminin genel amaçları şöyle sıralanmıştır;

Türk milletinin bütün fertlerini,
Atatürk ilke ve inkılâplarına ve Anayasa'da belirten Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlakî, insanî, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren,
Ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Ana-yasa'nın ilk ve temel ilkelerine dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip,
İnsan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek.
*- İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranış ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak. Hayata hazırlamak ve onların kendilerin mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmaların sağlamak.
Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak Öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadî sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlı ğın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.

3. Türk Eğitim Sistemi
Türkiye'de eğitim sistemi ulusal olarak yürütü lür. Eğitim ile ilgili bakanlığın adı Milli Eğitim Bakanlığı'dır.Türk Milli Eğitimi'nin temel yapısı örgün ve yaygın eğitim olmak üzere ikiye ayrılır. Örgün eğitim okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve Yüksek öğretim kurumlarını kapsar. Okulöncesi eğitim isteğe bağlıdır. İlköğretim kız - erke bütün vatandaşlar için zorunludur, ilköğretimin süresi sekiz yıldır. Yaygın eğitimin amacı örgün eğitime hiç girmemiş veya örgün eğitimin herhangi bir kademe sinde ayrılmış vatandaşlarımıza okuma - yazma öğretmek, temel bilgiler vermek ve hayatını kazanmasını sağlayacak yeni imkânlar hazırlamaktır.
Eğitim, aile içinde başlar. Okuldaki planlı, programlı, disiplinli ve bilinçli çalışmalarla belli bir no1 taya ulaşır. Ancak okul sonrasında da hayatım boyunca eğitim devam eder. İlk eğitim aile ortamında alınır. Ailede alınan eğitim kişilik üzerine önemli etkiler ve izler bırakır. Yakın çevremiz, tel vizyon, radyo, gazete, konferans, tiyatro eğitimirr ze katkı sağlar. Kısaca insan, hayatı boyunca hep kendini eğitim ortamında bulur.
Devlet, imkânları oranında okullar açar. Öğretmenler yetiştirir. Vatandaşların temel eğitim almalarını sağlar.
1. Milletin Tanımı
Millet, sınırları belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, duygu, düşünce ve kültür gibi ortak özellikleriyle diğer toplumlardan ayrılan, birlikte yaşamalarını etkileyen karşı bir tehlike belirdiği zaman tepki gösteren bir veya birden fazla toplumun oluşturduğu bir bütündür. Ülkesiz bir devlet olmayacağı gibi milletsiz bir devlette olmaz. Bir milletin geçmişi, bugünü, geleceği ve pek çok da ortak değeri vardır. Bir milleti yaşatan ve devamlı kılan en kuvvetli bağı milli birlik ve beraberlik duygusudur.

2. Milleti Meydana Getiren Başlıca Unsurlar
Milleti meydana getiren unsurları maddi ve manevi unsurlar olarak inceleyebiliriz.

a. Maddi Unsurlar:
Dil: Kendimizi başkalarına anlatma, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlama aracıdır. Bir milleti meydana getiren fertlerin aynı dili kullanması, onların duygu ve düşüncelerini paylaşmalarını, birbirlerini anlamalarını sağlar. Dil birliği bir millet için gerekli olan milli birliğin sağlanmasını kolaylaştırır. Bununla birlikte tek başına bir milleti oluşturmaya yetmez. Günümüzde, bir millet kendi içinde birden fazla dil konuşulabildiği gibi, bir dil de birbirinden farklı milletler tarafından konuşulabil-mektedir. Görülüyor ki, dil birliği tek başına milleti oluşturmaya yetmediği gibi dil ayrılığı da milli birliğe engel olmamaktadır. Atatürk "Türk dili, Türk Millleti için kutsal bir hazinedir." diyerek dile verdiği önemi belirtmiştir.
Din: Din, insanları birbirine bağlayan güçlü bir etkendir. Dolayısıyla milletin meydana gelmesinde yapıcı bir rol oynar. Türklerin yaşamı çoğunlukla islam dininin etkisi altındadır. Hayata bakış tarzımız, ahlâk anlayışımız, gelenek ve göreneklerimiz, edebiyatımız, mimarimiz, müziğimiz büyük ölçüde islam dininin esaslarına göre şekillenmiştir. Din, millî varlığı şekillendiren önemli etkenlerden biri niteliğindedir. Atatürk dinin gerekliliğini şöyle ifade etmektedir "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
Bununla beraber din birliği bir milletin oluşması için tek başına yeterli değildir. Günümüzde dinler evrenseldir. Ayrıca içinde çok sayıda dinin bulunduğu milletler de vardır.
Irk: Bir toplumun millet olmasında ırk birliğinin de önemli rolü vardır. Aynı soydan gelen fertler arasında benzer özelliklerden kaynaklanan bir bağ olabilmektedir.
Atatürkçü düşüncede ırkçılığa yer yoktur. Ancak ırk birliği de birleştirici bir etken olmasına rağmen milletin oluşumu için zorunlu değildir.
Toprak: Aynı toprak parçası üzerinde çok uzun süre yaşamak orada yaşayanlar üzerinde duygu, düşünce ve fiziksel özellikleri yönünden benzerlikler oluşturur. Vatan üzerinde yaşayan insanları birleştiren, dayanışmayı sağlayan sınırları belli bir toprak parçasıdır. Millet, ancak üzerinde yaşadığı toprak parçası ile bir varlık ifade eder.
Ekonomi: Ortak çıkar ve ekonomik refah bir toplumun üyelerini birbirine yaklaştırır ve aralarında güçlü bir ilişkinin kurulmasını sağlar. Ekonomi çıkar birliği olarak milletin oluşumunda rol oynar ama yalnız başına yeterli değildir.

b. Manevi Unsurlar:
Tarih: Aynı olayları yaşamış olmak ve aynı olaylardan etkilenmek, insanları birleştiren ve bütünleştiren önemli etkenlerden biri olmuştur. Aynı geçmişi paylaşan ve uzun yıllar birlikte yaşayan toplumlar geleceği de paylaşırlar. Tarih birliği, milli birlik bilincinin gelişmesine katkıda bulunur.
Kültür: Kültür bir insan topluluğunun yaptığı, yarattığı ve doğaya kazandırdığı herşeydir. Tarih birliği nedeniyle uzun süre bir arada yaşayan insanlar ortak kültür değerleri oluştururlar. Toplumsal değerler ve normlar bir milletin kendi kültüründe değişir ve gelişir. Bireyler aynı gelenek, aynı ahlakî yapı, aynı kurallar vb. içinde yetişerek ortak bir kimlik geliştirirler.
Ülkü: Bir milletin bireylerinin gelecekle ilgili hedeflerinin aynı olması ülkü birliğidir. Ülkü birliğinin milletin gelişmesinde önemli bir etkisi vardır. Bizim ülkümüz bağımsız yaşamak, yükselmek ve ileri gitmektir. Milletimizin refahı ve milli kültürümüzü çağdaş bir düzeye çıkarmak başlıca hedefimizdir.

3. Türk Milletinin Özellikleri
Türk milleti zengin bir tarihe ve kültüre sahiptir. Tarihin ilk çağlarından beri bağımsız yaşamış ve bağımsızlığına çok önem vermiş bir millettir. Türk milleti, milli birliğin verdiği güçle en zor koşullar altında bağımsızlığını kazanmıştır. Her millet geleneklerini, göreneklerini, milli özelliklerini korumalıdır. Başka milletlerin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, kendi benliğini kaybeder.
Atatürk, Türk milletinin özelliklerini Onuncu Yıl
Nutku'nda şu sözlerle ifade etmiştir : " Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti, milli birlik ve
beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müsbet ilimdir "
Atatürk'e göre milliyetçilik, bireyi topluma bağlayan duygusal bağdır. Ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanlar; din, mezhep ve etnik köken bakımından hiçbir ayrılık göz önüne alınmaksızın Türk sayılır.
Cumhuriyet ve inkilaplarımız milli birlik ve dayanışma sonucu gerçekleştirilmiştir. Milli birlik, vatanın ve milletin zararına olacak herhangi bir durumda millet olarak beraber olmak, beraber mücadele etmektir. Toplumsal kalkınma, büyük atılımlar, toplumsal problemlerin çözümü, dış tehditlere ve kışkırtmalara karşı koyuş, milli birlik ve bilinçle gerçekleşir.

Siyasetin Anlamı
Toplumları yönetme etkinliği anlamına gelir. Toplumu yönetme etkinliği en mükemmel şekilde devlet tarafından gerçekleştiğinden siyaset de devletin yönetme etkinliğidir. Siyasetin temel kurumları devlet, hükümet, parlâmento, seçim ve siyasi partilerdir. Siyasetin bu temel kurumları toplumdan topluma farklılık gösterir.

2. Siyasetin Temel Kavramları
a. Egemenlik: Milletin ve onun tüzel kişisi olan devletin sahip olduğu yetkilerin tümü demektir. Egemenliğin ulusun olduğu söylemek, devlet yaşamında en üst gücün bir tek kişi ya da gruba değil, bütün ulusa ait olduğu anlamına gelir. Anayasanın 6. maddesi "Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz." demektedir. Yasama, yürütme, yargı güçlerinin kullanımı iç egemenlik; devletin başka bir devlete bağımlı olmaması ve diğer devletlerle eşit durumda bulunması bağımsızlık adını alır.

b. Meşrutiyet: Egemenliğin meşru olması, iktidarın hukuk kurallarına uygun olarak hareket etmesidir. Günümüz demokratik toplumlarında iktidarın, hem hukuk kurallarına uygun olması hem de halkın desteğine sahip olması gerekir. İktidarda olan yöneticiler halkın temsilcileridir ve halk tarafından seçilerek gelmiştir. Eğer iktidar, halkın desteğini yitirirse hukuken meşru bile olsa değiştirilmesi gerekir.

c. Devlet: Devlet insanlık tarihinin en eski ve en köklü toplum kurumlarından birisidir. İnsan top tuluklarının ekonomik ve toplumsal gelişmesinir belli bir aşamasında oluşmuş bir kurumdur. Ünli Fransız düşünür Rousseau devleti şöyle tanımlar "Devlet ya da site, yaşamı üyelerinin birliğine da yanan bir tüzel kişidir. Amacı, üyelerinin korunma sı ve refahıdır." Günümüzdeki modern devlet anla yışı 16. yy.dan itibaren şekillenmeye başlamıştı Devleti oluşturan temel öğeler ülke, halk ve otori tedir. Genel olarak devleti şu şekilde tanımlayabiliriz: Sınırları belli bir toprak parçası üzerinre yaşayan bir insan topluluğunun yaşamını kolaylaştırmak için oluşturduğu ve varlığı diğer devletlerce tanınan bir örgüttür. Devletin üyelerine vatandaş (yurttaş) denir.

• Devletin Temel Unsurları
Devleti oluşturan temel unsurlar ülke, halk, otoritedir. Ülke: Devletin sınırları belirlenmiş ve üzerinde egemen olduğu toprak parçasına ülke denir. Devletin ortaya çıkabilmesi için varlığı mutlaka gerekli olan unsurdur. Çünkü fiziki bir alan yerleşmemiş bir toplum düşünülemez. Bu toprak parçası coğrafi olarak ya da bir anlaşmayla çizillmiş sınırlarla komşularından ayrılır. Halkın üzerinde yaşadığı bu toprak parçası yurt (vatan) adını alır.

Halk: Aynı duyguları paylaşan, temel ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş bulunan, ortak bir ülkü etrafında birleşmiş olan insan topluluğudur. İnsan topluluğunun varlığı da devletin vazgeçilmez unsurudur. Çünkü devletin varlık nedeni halktır. Halk olmadan devlet olmaz.

Otorite: Devlette karar verme yetkisinin kendisinde toplandığı bir otorite, başka bir deyişle devlet etkinliklerinde söz sahibi olan bir irade vardır. Bu otorite ya da irade egemenlik adını alır. Devletler belirli bir ülke üzerinde kurulmaktadır. Yine devlet o ülke üzerinde yaşayan toplumu yönetirken de otorite uygulanmaktadır. Çağdaş insan toplumlarındaki en büyük örgütlenme devlettir. Ve insanlar arası ilişkileri düzenler. Günümüz toplumlarında devletin işlevleri giderek artmıştır. Devlet bu görevlerini hükümet aracılığıyla yerine getirir.

• Devletin İşlevleri
Devlet, kamu düzenini korur. Zor ve kuvvet kullanabilme yetkisine sahiptir. Doğal kaynakların korunması, yaşam düzeyinin yükseltilmesi gibi işler en etkin biçimde devlet tarafından yerine getirilebilir. Diğer devletlerle ilişkilleri yürütür ve dış tehlikelere karşı ülkenin korunmasıyla yükümlüdür. Devlet diğer toplumsal kurumların işlevlerini yerine getirmelerine yardımcı olur. İnsan hak ve özgürlüklerini güvence altına alır. Bireylere din ve vicdan özgürlüğü sağlar.
Vatandaşın eğitim, sağlık gibi her çeşit gereksi-nimiyle ilgilenir. Devletin yasama, yürütme, yargı görevleri ayrı organlar tarafından yerine getirilir. Buna güçler ayrılığı denir.

• Devletin Görevleri
Toplumun siyasal olarak düzenlenmiş şekli olan devletin yasama, yürütme ve yargı görevleri vardır.
Yasama (Kanun Yapma): Millet adına temel hukuk düzenlemelerini yapan yasama organımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bu yetki devredilemez (Anayasa mad. 7).

Yürütme: Yasaları uygulayan ve hayata geçiren yürütme organımız Bakanlar Kurulu ve Cum-hurbaşkanı'dır.

Yargı: Hukukî anlaşmazlıklar baş gösterdiğinde sorunların çözümünde hakemlik eden ya da hukuk kurallarına uyulmadığında yaptırıma çarptıran yargı organımız Türk Milleti adına Bağımsız Mahkemelerdir. (Anayasa mad. 9)
Modern devletin iki temel niteliği vardır. Demo-ratik olması ve hukuk devleti olmasıdır.

Demokratik Devlet: Siyasal katılımın en yoğun olduğu devlettir. Demokrasinin temel koşulları şunlardır: Katılma (yurttaşların iktidara katılması), çoğulculuk (farklı, hatta karşıt görüşlerin, kişi ve grupların kendilerini özgürce ifade etmesi), hukuk devleti.

Hukuk Devleti: Devlet gücünün hukuka bağlanmasıdır. Hukuk devleti vatandaşlara temel hak ve hürriyetleri tanıyan, yürütme organlarının ve idare makamlarının hukuka bağlılığını ve vatandaşlara "hukukî güvenlik" sağlayan devlettir. Devlet gücü Anayasayla meşrulaştırılmıştır. Devletin
tüm fiilleri kanunlara dayanır. Tüm yurttaşlar kanun önünde eşittir. Bağımsız mahkemeler aracılığıyla, yurttaşlara devlete karşı hak arama ve kanun yolları açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. (Anayasa mad. 2)

d. Hükümet: Yürütme organıdır. Siyasal gücü devlet adına kullanan kurumdur. Hükümeti meydana getiren unsurlar liderlik, karar verme süreci ve güçtür. Hükümetin görevleri toplumla ilgili belli amaçları saptamak, kaynakların kullanımını sağlamak, değerli kaynakların dağıtımını yapmak, toplumsal düzeni ve kontrolü sağlamaktır. Ülkemizde yürütme organı; Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu'ndan oluşur. Bakanlar Kurulunun başkanı Başbakandır. Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır. Bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından başbakan tarafından seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır. Hükümet edenler, hukuk kurallarına uygun olarak iktidarda bulunmak zorundadırlar. Çünkü, vatandaşlar ancak meşru bir hükümetin kararlarına uyarlar.

e. Parlâmento: Milletvekillerini içinde bulunduran kurumdur. Devletin yasama organıdır. Başlıca görevi yasa çıkarmak ve hükümeti denetlemektir. Parlâmento toplumun tüm sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı yerdir. Devletin bütçe ve kanun tasarılarını görüşür, kabul ya da red eder. Ayrıca, para basılmasına, genel ya da özel af ilanına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek, milletlerarası anlaşmaları onaylamak gibi görevleri vardır.

f. Siyasî Partiler: Çağdaş demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Tek partinin hakim olduğu ülkeler dışında, demokratik çoğulcu rejimi benimsemiş her ülkede birden fazla parti faaliyette bulunmaktadır. Her ülkenin kendine özgü tarihsel, geleneksel özellikleri parti sistemini belirler. Siyasî par tiler adaylarının iktidara gelmelerini sağlamak için çaba göstermek amacıyla kurulan örgütlerdir. Hal
kın yöneticileri iş başına getirmesi siyasî partiler aracılığıyla olur. Siyasî partiler hukuk düzeninin sınırladığı çerçevede birbirleriyle rekabet ederler ve halkın oyunu almaya çalışırlar.

Muhalefet: Çoğulcu demokrasilerde çeşitli fikir ve düşünceye sahip partilerin iktidar mücadelesi yaptığı görülür. Çoğunluk oyu kazanan parti iktidar, diğerleri ise muhalefettir. Muhalefet hükümetin yaptığı işleri denetler ve eleştirir. Bu da siyasî partilerin önemli görevidir. Seçmen oyunu verdikten sonra hükümetin neler yaptığını detaylı olarak bilemez. Muhalif partiler sürekli olarak parlâmentoda bulunduklarından hükümeti denetler ve hatalarını saptayarak halka duyurur.

3. Seçim Sistemleri
Demokrasilerde yönetenler seçimle iş başına gelir. Her ülke kendi seçim sistemini kendi belirler. Seçimlerin serbest olması birden fazla aday arasında gerçek bir tercihe olanak vermesidir. Serbest ve dürüst seçim demokrasinin önde gelen ilkelerinden biridir. Seçimi etkileyen faktörlerin başında propaganda gelir.

Seçimlerin İşlevleri: Seçim, insanların siyasal açıdan toplumsallaşmasında eğitici bir rol oynar. Siyasal otoritenin dayandığı halk desteğini ölçme bakımından bir araçtır. Siyasal mücadelenin sonucunu değerlendirmede ölçüttür. Siyasal istikrarsızlıkların çözümünde araçtır.

Genel ve Eşit Oy: Tüm vatandaşlar gelir seviyesi, eğitim durumu, cinsiyet gibi özellikler gözetmeksizin oy hakkına sahiptir. Her seçmen tek bir oya sahiptir. Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoyuna katılma hakkına sahiptir. Oy kullanabilmek için seçmen kütüğüne kayıtlı olmak gerekir. Er, erbaş, askeri öğrenciler, kamu haklarından yoksun bırakılanlar, hapishanedeki hükümlüler oy hakkından mahrumdur.

Serbest Oy: Seçmenlerin oylarını maddî ve manevî bir baskıya uğramadan kullanabilmesidir. Anayasamıza göre, oy vermek bir görev değil, va-
tandaşlık hakkıdır. 1987 yılında oy sistemi zorunlu hale getirilmiş, bu da Türkiye'de seçimlere katılma oranını önemli ölçüde artmıştır.

Gizli Oy: Hiç kimse, bir seçmenin kime oy verdiğini öğrenemez. Bu da oy kullanan kişilerin baskı altında kalmadan oyunu kullanmasını sağlar. Seçmenin oyunu kapalı oy verme yerinde kullanması, oy pusulasının resmî mühürlü kapalı zarf içinde atılması gibi tedbirler oyun gizliliğini sağlamak amacına yöneliktir.

Açık Sayım ve Döküm: Seçimlerde kullanılan oyların sayım ve dökümünün kamuya açık olmasıdır. Oy verme yerinde bulunanlar sayım ve dökümü takip ederler. Sandık kurulu başkanı seçim sonuçlarını gösteren tutanağı herkesin görebileceği bir yere asmak zorundadır.
Günümüzde uygulanmakta olan seçim sistemleri iki grupta toplanabilir:

a. Çoğunluk Sistemi: Bu sistemde bir seçim çevresinde seçime giren partiler arasında en çok oy alan parti seçimi kazanmış sayılır. Çoğunluk sistemi ikiye ayrılır.

Tek turlu çoğunluk sistemi: Bu sistemde seçmen sayısının yarısından fazla oy almasa bile en çok oy alan parti seçimi kazanır. Tüm milletvekillerini o parti çıkarır.

İki turlu çoğunluk sistemi: ilk turda seçilebilmek için oyların yarıdan fazlasını elde etmek gerekir. Eğer ilk turda adaylardan hiçbiri oyların yarıdan fazlasını alamamışsa bir süre sonra ikinci bir oylama yapılır. Bu oylamada en çok oy alan aday ya da adaylar seçilmiş sayılır.

b. Nispî Temsil Sistemi: Bu sistemde bir seçerli oyların oranına göre temsilci çıkarırlar. Nispî temsil sisteminin amacı her parti ya da gruba siyasal gücü ile orantılı temsil edilme olanağı vermektedir. Nispî temsil, hak eşitliğini sağlamaya çalışa rak adalet ilkesini yerine getirmektir. Nispî temsil
sistemi uygulanan ülkelerde oyların değişik partilere bölünmesi yüzünden tek partinin mecliste çoğunluğu sağlaması daha zordur. Böyle durumlarda
bazı partiler anlaşır ve karma hükümet kurarlar. Buna "Koalisyon" denir.

4. Siyasal Yönetim Şekilleri
Bir toplumda yönetenlerle yönetilenlerin genel olarak ayrılış biçimine siyasal yönetim şekli denir. Genelde iki siyasal yönetim biçiminden bahsedebiliriz.

a. Baskıcı Yönetim: Bu yönetimlerde yetkiler bir kişide toplanır. Demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanır. Yönetenlerin yetkilerinin hiçbir şekilde sınırlandırılmadığı, disiplinin ağır bastığı bir yönetim şeklidir. Çoğulculuk yoktur. Halk siyasetin dışındadır ve yönetime katılamaz. Baskıcı yönetimlerin başlıcaları monarşi ve oligarşidir.

b. Özgürlükçü Yönetim: Demokratik yönetimdir. Vatandaşlar arasında ayrıcalık tanımayan, yöneticilerin seçimle iş başına geldiği ve halk egemenliğine dayanan siyasî yönetim biçimidir. Devletin yasama, yürütme ve yargı görevleri ayrı ayrı organlar tarafından yerine getirilir. Buna kuvvetler
ayrılığı denir.

5. Egemenliğin Kaynağına Göre Devlet Şekilleri
Egemenliğin (Hakimiyetin) kaynağına göre devletleri dört grupta toplayabiliriz.

a. Demokratik Devlet : Egemenliğin kaynağı halkın iradesidir; bir başka deyişle, yönetilenlerin seçimidir. Bu anlayış ilk önce Amerika Birleşik Devletleri Bağımsızlık Bildirisinde açıklanmıştır. O günden bu yana pek çok devlet bu anlayışı benimsemiştir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir. Bu tür devletlerde yöneticiler belli bir zaman için seçimle iş başına gelir. Milletin iradesi en üstün iradedir. Demokratik devletlerde kişi hak ve hürriyetleri anayasa ile teminat altına almıştır. Demokratik yönetimlerde kişiler kendilerine tanınan hak ve hürriyyetlerden yararlanarak yönetime katılabilirler. Bunu partiye girmek veya istediği partiye oy vermek şeklinde yapabilirler.

b. Monarşik Devlet: Siyasal otoritenin tek bir kişi ve onun temsilcileri tarafından kullanılmasıdır. Bu kişi bir kral, kraliçe, padişah veya prens olabilir. Devletin yasama, yürütme, yargı görevleri tek bir kişinin ya da onun temsilcilerinin elinde toplanır.
Mutlak Monarşi: Bu monarşilerde siyasal otoriteye sahip olan kişinin yetkileri sınırsızdır. Kendini denetleyen, sınırlayan bir kurum yoktur. Mutlak otoriteye sahiptir.
Meşruti Monarşi: Hükümdarın yetkilerinin çoğunu meclis ve öteki anayasal kurumlara devrettiği sınırlandırılmış monarşidir. Böyle olmasıyla beraber son söz yine hükümdara aittir.

c. Teokratik Devlet: Din kurallarına göre kuru lup yönetilen devlettir. İnsanlar devletin Tanrı'nın iradesiyle kurulduğuna inanırlar. Yöneticiler yaptıklarından dolayı Tanrı'ya karşı sorumludurlar. Egemenliğin kaynağı Tanrı ve Tanrı buyruklarıdır.

d. Oligarşik Devlet: Egemenlik bir grupta toplanmıştır. Devletin diğer yöneticileri bu grup tarafından atanır. Kanunlar bu grup tarafından yapılır
ve yönetim grup adına gerçekleştirilir. Eğer egemenliği elinde bulunduran grup soylular ise Aristokrasi adını alır.

e. Otokratik Devlet: Bu, ilkel topluluklarda geçerli olan bir yönetim biçimidir. Egemenliğin kaynağı zor kullanma ya da kaba güçtür. Şef genellikle en güçlü olandır. Kendisinden daha güçlü biri çıkana kadar yetkisini kullanır.
 
6. Örgütlenme Bakımından Devlet Şekilleri
Örgütlenmesi bakımından devleti üniter ve federe olarak ikiye ayırmak mümkündür. Üniter devlet tek yapılı devlettir, mutlak bir hukuk ve yasa birliği vardır. Federe devlette ise söz konusu olan, birden çok devletin bazı yetkilerinden, federal devlet lehine vazgeçerek birlikte ayrı bir devlet, bir federasyon oluşturmalıdır.

7. Yönetimin Yapısal Görünümü
Devlet görevleri içinde gittikçe güçlenen ve yaygın bir görünümü olan kamu yönetimidir. Bunlar ülkenin her yanına yayılan bireylerin, hemen her an karşılaştıkları ve ilişki içinde bulundukları kuruluşlardır.Yapısal anlamda kamu yönetimi, yasama ve yargı organları dışında kalan tüm devlet kurumlarını kapsar. Bunları çeşitli biçimlerde örgütlenmiş olarak görebiliyoruz. Yönetsel kuruluşların bir bölümü "tekli makam" bir bölümü de "kurul" eli ile yönetilirler. Görevleri açısından da bir bölümü "yalın görevli" bir bölümü de "karma görevli"dir.

Yönetsel kuruluşlar şu gruplara ayrılabilir:
a. Genel Yönetim Kuruluşları: Devletin temel yönetsel yapısını oluşturan kuruluşlara Genel Yönetim Kuruluşları ya da Merkez Yönetimi adı verilir. Bu kuruluşlar kendi içinde merkez örgütü ve taşra örgütü olarak ikiye ayrılır. Genel yönetimin merkez örgütü Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu ve Bakanlıkları içine alır. Taşra yönetimi ise bölge yönetimi ile il, ilçe ve bucak yönetiminden oluşur.

Taşra Örgütü
Bir bakanlığın ya da kamu kurumunun üstlendiği hizmetleri, başkentten sunması olanaklı değildir. Bu nedenle hiyerarşik bir şekilde merkez örgütüne bağlı taşra örgütü vardır.

İl Yönetimi: il yönetiminin başı validir. Devletin, hükümetin ve bakanlıkların ildeki temsilcisi aynı zamanda il Özel idaresinin başı ve yürütme organıdır. Tek tek bütün taşra kuruluşlarının genel yönetiminden ve eşgüdümünden sorumludur. Vali içişleri Bakanının önerisi üzerine, Bakanlar Kurulu kararı ile Cumhurbaşkanı'nın onayıyla atanır. Valiye ilin yönetiminde yardımcı olan İl Yönetim Kurulu bulunur.

İlçe Yönetimi: ilçede hükümetin temsilcisi kaymakamdır. Kaymakam ilçe yönetiminin başıdır, ilçenin mülkî amiri ve ilçedeki yönetim örgütü görevlilerin hiyerarşik üstüdür. Kaymakam, görevlerini valinin gözetim ve denetimi altında yapar. İlçe içindeki yönetsel kuruluşları denetler ve bunlar arasında iş-
birliğini sağlar. Kaymakam içişleri Bakanının uygun görüşü ve Cumhurbaşkanı'nın onayıyla atanır.

Bucak Yönetimi: Bucak ilçenin bir alt kademesidir. Bucak müdürünün yönetiminde, seçimle göreve gelen üyelerin de bulunduğu bir bucak meclisi ve bucak komisyonunun bulunduğu, küçük bir örgütü vardır. Ancak bucaklar, beklenen gelişmeyi gösteremedikleri için zaman içinde varlığını koruyan bucak sayısı azalmış, yasalarda yeri bulunmakla beraber etkisi kalmamıştır.

b. Yerel Yönetim Kuruluşları: Halkın yöneti mine katılmasını sağlayan yerel yönetim kuruluşları Anayasada da belirtildiği gibi üçlü biçimde örgütlenmiştir (İl özel idaresi, belediyeler, köyler).Bunlar genel yönetimin dışında özerklikleri olan kuruluşlardır.

c. Hizmetsel Yönetim Kuruluşları: Belli hizmet alanları ile uğraşmak üzere genel yönetimin ve yerel yönetimin dışında örgütlenen ve özerklikleri olan kamu kuruluşlarıdır. Bunlara hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları da denir.Bunlar tüzel kişiliği olan, görevlerini kendi organları eli ile yürüten özerk kuruluşlardır. Üniversiteler, TRT, SSK, Emekli Sandığı, KİT'ler gibi kuruluşlar, bu tür kuruluşlardır.

d. Meslek Kuruluşları: Avukatlık, doktorluk, mühendislik, mimarlık gibi bazı mesleklerde çalışanların zorunlu üyelik ilkesine dayalı olarak örgütlenmeleri öngörülmüştür. Bunlar toplumsal yaşamda etkili olan ve özel bir denetim isteyen mesleklerdir. Anayasa bunlara Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları demektedir.

e. Denetleme ve Danışma Kuruluşları: Danıştay, Sayıştay, Devlet Denetleme Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu gibi kurumlar yönetime yardımcı olan kuruluşlardır.

f. Özel Hukuk Yapılı Kuruluşlar: Kamu yönetimi ile ilgili bazı kuruluşlar, özel hukuk alanında uygulanan örgüt biçimlerinden yararlanılarak kurulmuşlardır.


DEMOKRASİ

1. Demokrasi Kavramı
Demokrasi, egemenliğin millete ait olduğu bir siyasî teşkilâtlanmadır. Demokrasilerde egemenlik kralda, padişahta ya da bir sınıfta değil millettedir. Demokrasinin temeli, devletin işleyişinde, kuruluşunda, yapılanmasında milletin etkili olmasıdır. Temsilcilerini seçen halkın, parlamenter sistemde dolaylı dahi olsa, devletin işleyişinde söz sahibi olduğu varsayılır.

Demokrasi genel olarak şu öğelerden oluşur:
Kişi - toplum ilişkilerinin belirlenmesi sürecine halkın tümüyle katılması; Azınlık haklarına saygılı bir çoğunluk yönetiminin sağlanması;
Kişiye ait hak ve özgürlüklerin korunması;

*- Toplumun tüm üyelerine fırsat eşitliğinin sağlanması.
Demokratik siyasî teşkilâtlanmalarında millet adına kanun yapacak ve uygulayacak organlar halkoyuna sunularak kabul edilmiş anayasalar ile belirlenir, idarî organlarda görev alacak kişilerin belirlenmesi de anayasa ile yapılır.
Demokrasi, günümüz anlamıyla hükümet şekli olduğu gibi toplum hayatını düzenleme bakımından bir kurallar bütünüdür. Demokraside soy, sop, servet, ırk ve benzeri özellikler hiçbir kişiye, başkalarına karşı üstünlük sağlamaz.

Klasik Demokrasi: Avrupa'da feodalitenin yıkılıp merkezî krallıkların kurulmasından sonra, krallıkların güçlenmesi, aristokrasi - burjuvazi çekişmesine yol açmıştır. Bu deneme ilk defa ingiltere'de başlamıştır. Burjuvazi, krallık otoritesini sınırlamaya kalkışmış ve neticede "Milli hakimiyet" teorisi ortaya atılmıştır. Bu nedenle, devlete ait her türlü egemenliğin millete ait olduğu savunularak "Klasik demokrasi" kurulmuştur.

Klasik demokrasi üç bölüme ayrılır:
Doğrudan demokrasi
Yarı doğrudan demokrasi
Temsili demokrasi
Doğrudan Demokrasi
Demokrasi, halkın kendi kendini yönetimi olduğundan, doğrudan demokraside halk yasaların kabulü için toplanarak doğrudan doğruya karar alır. Doğrudan doğruya demokraside halk kendi kendini araya başka kimseler sokmadan yönetmektedir. Yani, yasaları toplanarak kendi yapmaktadır. Vatandaşlar büyük bir alanda toplanıp yapılacak kanunları görüşür, tartışır, kabul eder. Kanunları uygulayacak yöneticileri orada tespit eder. Doğrudan demokrasilerde halkın yaptığı bir tür parlâmentonun yaptığı iştir. Yani önemli kararları alır, yasa yapar ama bunun uygulanmasını yöneticilere bırakır. Eski Yunan site devletlerinde bunun uygulandığını görüyoruz. Ayrıca bugün az nüfuslu olan İsviçre'nin bazı kantonlarında da uygulanmaktadır.

3. Yarı Doğrudan Demokrasi
Yarı doğrudan demokrasi, temsilî demokrasiyle doğrudan demokrasiyi birleştiren bir demokrasi şeklidir. Halk temsilcilerini seçer, ancak çok önemli konularda, özellikle yasama alanında kendi karar alma yetkisini kullanır. Anayasa ve kanunlar halk oyuna sunulur. Ve halkın kabul etmesiyle yürürlüğe girer.

4. Temsilî Demokrasi
Halkın kendi kendini yönetmek için bir arada toplanarak karar alması güç olduğundan bu egemenliğini ve karar alma hakkını temsilcileri aracılığıyla kullanmak hakkına sahip olmalıdır.
Temsilî demokraside hukuki temel; seçmenlerle seçilenler arasındaki ilişkiyi belirten temsil yetkisine dayanmaktadır. Seçilen temsilciler millet adına kararlar alır. Ülkemizde milletin temsilcileri milletvekilleridir ve milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çalışırlar.

Liberal Demokrasi: Çoğunluğun meydana getirdiği iktidarın, azınlığın da haklarını güvence altına alan ve anayasa hükümleriyle sınırlanmış demokrasilere liberal demokrasi denir. Diğer bir adı da anayasal demokrasi dir.
Sosyal ve Ekonomik Demokrasi: Doğrudan doğruya, temsilî, liberal demokrasiyi ve bunların öne sürdüğü ilkeleri dikkate almaksızın toplumsal ve ekonomik farkları azaltma, servet dağılımındaki eşitsizliikten doğan farkları en aza indirmek gayesini güden demokrasiye sosyal ve ekonomik demokrasi denir.

5. Türkiye'de Demokrasinin Gelişimi
Türkiye'nin son 160 yıllık tarihi güçlü ve sürekli bir demokratikleşme gayretiyle doludur. Türkiye'nin, Batı'nın demokratik gelişmelerine katılışı ıslahat hareketleriyle başlamıştır. Sened-i İttifak adı verilen belgenin imzalanması ile padişahın bir kısım yetkileri kısıtlanmıştır. Devletin siyasî yapısında esaslı bir değişme gayesini güden Tanzimat hareketi de insan hak ve hürriyetlerine içinde bulunduğu çağa göre değer verir. Tanzimat Ferma-nı'nın okunmasından sonra harekete geçilerek yeni yasalar hazırlandı. Ülkede yaşayanların fikir yapıları gelişti. 1876'da Birinci Meşrutiyetle padişah II. Abdülhamit Kanun-i Esasî'yi ilan ederek yürürlüğe koymuştur. Bu yeni anayasaya göre padişahın yanında bulunacak bir meclisin varlığı kabul edildi, ikinci Meşrutiyet 1908'de ilan edildi ve anayasa değiştirildi.

Cumhuriyet Dönemi: 1920de TBMM açıldı. 1921 anayasasında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." denmek suretiyle demokratikleşme başlamıştır. 1923'te Cumhuriyet ilan edilmiş, 1924'te yeni bir anayasa kabul edilmiştir. Batının modern kanunları göz önünde tutularak, Medenî Kanun hazırlanmış ve 1926'da kabul edilmiştir. Bunun yanında Türk Ceza Kanunu ve Ticaret Kanunu yürürlüğe kondu. Bağımsız mahkemeler kuruldu. 1931'den sonra çok partili hayata geçiş denemeleri yapıldı, ancak bu denemeler başarılı olmadı. 1934'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 1945'te çok partili hayata geçildi. 1950'de hâkim teminatı altında genel, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre seçim yapıldı. 1961 yılında yapılan anayasa ile TBMM, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olarak iki meclise ayrılmıştı. Millet Meclisinde hazırlanan kanunlar Cumhuriyet Senatosunda görüşülürdü. Bu gelişmelerden de anlaşılacağı üzere, Türk Devleti Demokratikleşme sürecinde uzun bir yol almış, demokrasinin müesseseleri yerleşmiştir

Ekonominin Anlamı
insanlar yaşayabilmek için birtakım nesnelere ihtiyaç duyarlar ve bunları elde etmek için çalışırlar. Bu ihtiyaçların başında yiyecek, giyecek ve barınak gelir. İnsanların ve toplumların ihtiyaçları sınırsızdır. Fakat bu ihtiyaçları karşılamak için kullanılan kaynaklar sınırlıdır. Her ekonomik faaliyetin temelinde sınırsız ihtiyaçlarla, sınırlı kaynaklar arasında denge kurma amacı vardır. Ekonomi, ihtiyaçların sürekli olarak karşılanması amacıyla gerekli olan mal ve hizmetlerin en iyi şekilde elde edilmesini, dağıtılmasını ve tüketilmesini inceleyen bilim dalıdır. Nerede yaşarsa yaşasın, doğumundan ölümüne kadar insan, ekonomik düzenin ve ekonomik kurumların bir parçasıdır.insanların ihtiyaçlarını doğrudan doğruya karşılamaya uygun olan, üretilebilen ve doğada belirli bir miktarda bulunan vasıtalara mal denir.

Serbest mal: Elde edilmesi için herhangi bir emek ve çaba sarfedilmeyen mallardır. Miktarları ihtiyaçlardan çok fazladır. Değişim değeri taşımazlar. Örneğin; hava, güneş vb...

Ekonomik mal: Elde edilmesi için emek ve para harcanan ve değişime konu olan mallardır. Ekonomik malı, serbest maldan ayıran en önemli özellik, değişim değerinin olmasıdır.

Ekonomik mallar ikiye ayrılır:
Üretim malı: İhtiyaçlarımızı dolaylı olarak gideren ve özellikle yeni bir malın üretiminde kullanılan mallardır. Makine, traktör, hammaddeler vb...

Tüketim malı: İhtiyaçlarımızı doğrudan karşılayan mallardır. Gıda ürünleri, giyecek vb...
Bir mal hem üretim hem tüketim malı olabilir. Örneğin; Un ekmek fabrikasında ekmek üretiminde kullanırsa üretim malı, evlerimizde direk olarak tüketilirse tüketim malıdır. Ayrıca tüketim mallarını dayanıklı ve dayanıksız olarak ikiye ayırabiliriz.
Bir veya birkaç kullanımda yok olan mallar dayanıksız tüketim malı (yiyecek ve giyecekler), uzun yıllar kullanılan mallar dayanıklı tüketim malı (buzdolabı, otomobil, vb...).insan ihtiyaçları, sadece mallarla karşılanmaz. Toplumsal ve kültürel gereksinimleri karşılamak amacıyla yapılan bir takım faaliyetler vardır. Bunlara hizmet adı verilir.

2. Ekonominin Temel Unsurları
Ekonominin temel unsurları üretim, tüketim ve bölüşümdür.

a. Üretim: İhtiyaçların karşılanması amacıyla mal ve hizmet elde etmek için yapılan etkinliklerdir. Fayda, mal ve hizmetlerin ihtiyaçları karşılama özelliğidir. Üretim, bir malın miktarını artırarak ondan daha çok insanın yararlanmasını sağlayabileceği gibi, bir malın daha çok fayda yaratacak duruma getirilmesini de sağlayabilir. Bir malın faydasını artırmanın çeşitli yolları vardır ve bunların hepsi de üretim sayılır. Bir malın şekli, dokusu, yeri ya da zamanı değiştirilerek faydası artırılabilir.
Üretimin gerçekleşebilmesi için birtakım unsurların bir araya gelmesi gerekir. Bunlar doğa, emek, sermaye ve girişimdir.
Doğa: Üretim için gerekli olan yeri, enerjiyi ve ham maddeyi bize verir. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini içine alır.

Emek (İşgücü): Üretimin temel faktörüdür. Üretime katılan her türlü insan kaynağı emek diye adlandırılır.

Sermaye: Üretimin sayısını ve kalitesini artırmada kullanılan bütün araç ve gereçlere sermaye adı verilir.

Girişim (teşebbüs): Tabiat, iş gücü ve sermaye unsurlarını en uygun ve verimli koşullarda birleştiren faktördür. Bunu gerçekleştirene de müteşebbis veya girişimci denir.

b. Tüketim ve Tasarruf: Tüketim ihtiyaçlarımızı gidermek amacıyla mal ve hizmetlerden yararlanmaktır. Üretim yapmak üzere bir maldan yararlanmak tüketim sayılmaz. Örneğin; Isınmak için sobada kömür yakıyorsak tüketimdir. Ancak üretim amacıyla fabrikada kömür kullanıyorsak tüketim değildir.
Üretime yapılan katkı karşılığında belirli bir sürede elde edilen değerlerin toplamına gelir denir. Böylece, işçi emeğinin karşılığı olarak ücret, sermaye sahibi üretime yatırdığı sermaye için faiz, toprak sahibi üretime ayırdığı arazi, bina vb... kaynaklar için rant, girişimci de başardığı ekonomik ve teknik fonksiyonların karşılığı olarak kâr alır. Bu özelliğe göre, milli gelirin oluşumuna katılmanın karşılığı olmayan sadaka, bağış gibi girdiler gelir değildir..
Gelirin tüketim amacıyla kullanılmayan, bir kenara ayrılan kısmına tasarruf denir. Tasarruflar gönüllü ve zorunlu tasarruflar olarak ikiye ayrılır. Gönüllü tasarruf, bireylerin ve kurumların kendi istekleriyle yaptıkları tasarruflardır. Zorunlu tasarruf ise devlet ya da kurumlarca yapılır. Örneğin; vergi, sigorta primi zorunlu tasarruftur. Tasarrufların yeni bir üretim kapasitesi oluşturmak için kullanılmasına yatırım adı verilir.

c. Bölüşüm: Üretim sonunda elde edilen malların ve değerlerin üretime katılanlar arasında paylaşılmasına (ücret, faiz, rant, kâr) bölüşüm denir. Bir ülkede bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerlerinin brüt toplamına gayri safi millî hasıla (GSMH) denir. Gayri safi millî hasıladan sermaye mallarının yıpranma payını (amortisman) çıkarınca safi millî hasıla elde edilir. Safi millî hasıladan dolaylı vergiler düşülünce net millî gelireulaşır. Millî gelirin ülkenin nüfus sayısına bölünmesiyle elde edilen miktar kişi başına düşen millî geliri verir. Millî gelirin bu şekilde dağılmasına bireysel dağılım denir. Millî gelir bir toplumungelişmişlik düzeyinin temel göstergesini oluşturur.Öte yandan millî gelir, üretime katılan unsurlar (doğa - emek - sermaye - girişim) arasında dağılıyorsa fonksiyonel (işlevsel) bölüşüm adını alır.

İş bölümü: Mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve pazarlanması sırasında işlerin farklılaşmasına bağlı olarak, farklı işlerin farklı kişilerce yapılmasına iş bölümü adı verilir, işbölümünü doğal, meslekî ve teknik olmak üzere üçe ayıralabiliriz.

Doğal iş bölümü: Yaşa ve cinsiyete dayalı olarak yapılan işbölümüdür. İlkel toplumlardan beri görülen iş bölümü biçimidir.

Mesleki iş bölümü: Bu iş bölümü işlerin farklılaşmasından doğar. İşin doktorluk, avukatlık, terzilik vb... çeşitli mesleklere ayrılmasıdır.

Teknik iş bölüm: İşin kendi içinde bölümlere ayrılarak yerine getirilmesidir. Daha hızlı ve daha fazla üretim yapmak amaçtır.
Para ve para ile ilgili kavramlar: Bir mal ya da hizmetin, başka bir mal, hizmet ya da para ile değiştirilmesi işlemine değişim denir. Günümüzde değişim para ile yapılır. Para değer ölçüsü olarak kullanılır, böylece malların değerini ölçer ve karşılaştırılmalarını sağlar. Para sayesinde değişim kolaylaşmıştır. Paranın saklanması ve korunması kolay olduğu için aynı zamanda bir biriktirme aracıdır.

Enflasyon: Bir ülkede değişim aracı olan paranın, ihtiyaçtan çok miktarda piyasaya sürülmesi, bu nedenle paranın satın alma gücünün sürekli düşmesi olgusudur. Enflasyonda fiyatlar hızlı ve sürekli olarak yükselir. Bu yükselişin başlıca iki nedeni vardır. Tasarruftan çok yatırım yapmak, ikinci nedeni ise, toplumdaki bir sınıf, millî gelirden fazla pay alınca diğer sınıflar buna karşı ürettikleri mallara zam yapar bu da fiyatların yükselmesine neden olur. Fiyatların sürekli yükselmesi ithalatın artmasına, ihracatın azalmasına da yol açar.

Devalüasyon: Millî para değerinin, altın ya da yabancı devlet paralarına göre devlet eliyle düşürülmesidir. Enflasyon sonucu para değerinde oluşan iç ve dış piyasa farkını kapatmak için devalüasyona başvurulur. Devalüasyon ithalatı azaltır, ihracatı artırır. Ancak ülke düzeyinde üretimi artırıcı önlemler alınmamışsa, satılacak mal olmayacağı için devalüasyonun bir anlamı kalmaz.

Deflasyon: Enflasyonun tersi olan bir durumdur. Piyasadaki mal miktarına göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona göre para miktarının az olması ve paranın değerinin artmasıdır. Deflasyona genellikle enflas-yonist eğilimlerin azaltılması için baş vurulur. Bu amaçla toplam talep ve ithalat kısılır, para hacmi daraltılır, krediler azaltılır ya da dondurulur. Kamu ve özel kesim harcamaları kısıtlanır. Vergiler ve faiz oranları arttırılır.
Deflasyon olumsuz sonuçlara da yol açar. Ekonomide durgunluk, işsizlik, bazı işletmelerin çökmesi gibi...

Revalüasyon: Millî para değerinin, altına ya da dövize karşı yükseltilmesidir. Genel olarak ihtiyaçtan fazla altın ve döviz birikmesi sonucu oluşur.

3. Ekonomik Sistemler Toplumun ekonomik düzenini, ekonomik etkinliklerinin örgütlenme biçimini ve üretim teknolojisini belirleyen sistemlerdir. Bunlar ekonominin temel sorunu olan, hangi malların kimler için, hangi yöntemlerle üretileceği sorununa farklı çözümler getirir. Başlıca ekonomik sistemler; kapitalist, sosyalist ve karma ekonomi sistemidir.

a. Kapitalist Ekonomi Sistemi: Bu sistemin özünü, üretim araçlarının özel kişilerin elinde toplanması oluşturur. Bu sistem kâr elde etme isteği,piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet esasına dayanır. Bu düzende üretime ilişkin kararlar, piyasalarda alınır. Bunlar mal, emek ve para piyasalarıdır.Bu piyasalar serbest rekabet ve kişisel teşebbüs ilkesine göre işler. Çalışanların sömürülmesine olanak sağlaması, gelir dağılımındaki uçurumu genişletmesi, kaynak israfına neden olması, ekonomik bunalımları önleyememesi, emek ile sermaye yani işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında çatışmaya yol açması, kapitalizmin öncelikli sakıncalarıdır.'

b. Sosyalist Ekonomi Sistemi: Bu sistem birçok yönüyle kapitalist ekonominin karşıtıdır. Bu sistemde ekonomik hayat devlet tarafından yürütülür ve denetlenir. Önemli üretim araçları devletin tekelindedir. Toplum çıkarlarına öncelik tanınır. Kâr amacı ikinci plandadır. Sosyalist ekonomi-, insanlara özgürlük tanımadığı, bireyi topluma feda ettiği için eleştirilmiştir. Bu sistemde de eşitsizlikler ortadan kaldırılıp sosyal adalet sağlanamamaktadır. Çünkü merkezî planlamayı yöneticiler yapar ve uygular. Bu nedenler özneldir.

c. Karma Ekonomi Sistemi: Adından da anlaşılacağı gibi kapitalist ekonomi sistemi ile sosyalist ekonomi sisteminin bir sentezi görünümündedir. Burada kişi çıkarları ve kamu çıkarları bağdaştırılmak istenmiştir. Ancak sistem daha çok kapitalizmin özelliklerini içerir. Küreselleşme ve özelleştirmenin geçerlilik kazandığı günümüzde, karma ekonomi sisteminin giderek kapitalist sistemle bütünleşmekte olduğu gözlenmektedir.
Karma ekonomi sisteminde, piyasa ve fiyat mekanizması esas alınmakla birlikte bu uygulamalardan toplum zararına sonuçlar çıkmaması için demokratik planlamaya önem verilir. Kamu girişimciliği ve özel girişimcilik ekonomide birlikte yer alır ve birbirini destekler.
Ekonomik gelişme, bir toplumun ekonomisindeki bir ekonomik yapıdan diğerine geçişi anlatır. Örneğin; Tarım toplumu olmaktan, sanayi toplumu olmaya geçiş gibi. Ekonomik büyüme ise bir yapı değişikliği olmaksızın var olan ekonomik sistemdeki bir değer artışını ifade eder. Örneğin; bir tarım toplumunda yıllık tahıl üretimindeki artış gibi. Ekonomik büyüme sonucu toplumun gelir düzeyi yükselir. Gelir düzeyi yükselince tasarruflar artar. Dolayısıyla yatırıma ayrılan pay fazlalaşır. Bu sermaya birikimi, ekonomik gelişmenin temelidir. Atatürk'e göre, ekonomik ve toplumsal konular, hem devletin hem bireylerin çıkarlarıyla ilgilidir. Bu nedenle, bu konularda sadece bir tarafa ağırlık verilmesi yanlıştır. Devletçilik uygulaması da bu doğrultuda yapılmalıdır. Ona göre devlet, bireyin gelişmesi için gerekli koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Bireyin kişisel etkinliği, ekonomik kalkınmanın kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin kişisel olarak yapamadıkları işleri ise devlet üstlenmelidir. Devlet ve özel teşebbüs, birbirine karşı değildir, birbirinin tamamlayıcısıdır.
 
ANAYASAMIZ
Anayasa, tüm yasaların temelinde yer alır. Devletin şeklini, yapısını, organlarının görev ve yetkilerini, bunların birbirleriyle olan ilişkilerini, şahısların temel hak ve hürriyetlerini düzenler. Diğer kanunlar anayasaya aykırı olamaz. Anayasalarda değişiklik yapmak çok güçtür. Ancak değişen toplum şartlarıyla beraber toplumun değişen ihtiyaçlarına cevap vermediği düşünülürse zor da olsa değişiklik yapılabilir.

1. Anayasanın Değiştirilmeyecek Hükümleri
Anayasanın bazı maddeleri değiştirilemez. Bunlar,
Anayasanın devletin şeklini belirten 1 'inci maddesi "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir." Anayasanın Cumhuriyetin niteliklerini belirten 2'inci maddesi "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir." +■ Devletin bütünlüğü, resmi dili, millî bayrağı, millî marşı ve başkentini belirten 3'üncü madde "Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı bayraktır. Millî marşı istiklâl Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır." Anayasamızın bu maddelerinde yazılı olan hükümler değiştirilemez. Hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Fakat bunlar dışındaki maddelerde toplum ihtiyaçları göz önüne alınarak usulüne uygun bir şekilde değişiklik yapılabilir.

2. Anayasamızınn Genel Esasları
a. Devlet şekli: (Anayasa madde 1) "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir."
Cumhuriyet yönetiminde yöneticiler seçimle iş başına gelir. Toplum düzenin milletin seçtiği temsilcilerin yaptığı kanunlar düzenler.

b. Cumhuriyetin nitelikleri (Anayasa madde 2)
Atatürk milliyetçiliğine dayalı olması : Irk, din, dil ayrımı yapmaksızın, Türk vatan ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu, Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması gerektiği, temel inancına dayanır. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir devlettir. Bu milletin bütün fertleri; kaderde, kıvançta ve tasada ortak duyguları paylaşır, Türk millî birlik ve beraberliğin her şeyin üstünde olduğuna inanır, egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin olduğunu bilir.

Demokratik devlet olması: Demokratik devlet, halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir. Bütün fertler temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Vatandaşların seçme, seçilme ve halk oylamasına katılma hakları vardır.

Lâik devlet olması: Lâik devlet, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran devlettir. Türkiye Cumhuriyeti lâik bir devlettir. Devlet işleri dini temele otur-tulmamıştır. Devlet inanç ve ibadetlere karışmaz. Herkes inandığı dine uygun ibadetler yapmakta serbesttir.

Sosyal devlet olması: Sosyal devlet, fertlerin sosyal ve ekonomik durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. Bunun için ailenin korunması, çalışanların sosyal ve ekonomik tedbirlerle korunması, adaletli bir ücret politikası izlenmesi, topraksız çiftçilerin topraklandırılması gibi tedbirler alınmasını amaçlar.

Hukuk devleti olması: Vatandaşlara teme hak ve hürriyetleri tanıyan, yürütme organlarınır ve idare makamlarının hukuka bağlılığını sağla mak suretiyle vatandaşlara hukuki güvenlik bahse den devlettir. Hukuk devleti olabilmesi için; hail oylamasıyla kabul edilmiş bir anayasanın olması
bu anayasada temel hak ve hürriyetlere yer verilmesi ve mahkemelerin bağımsız olması gerekir.

c. Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı,
millî marşı ve başkenti (Anayasa madde 3)
Türk devleti vatanıyla ve bu vatanın üstünde yaşayan birbiriyle kaynaşmış milletiyle bir bütündür. Parçalanamaz, bölünemez. Asırlardan beri Türk milletinin konuştuğu dil Türkçe'dir. Dilimiz, milletimizin kaynaşmasını, birlik ve beraberlik içinde yaşamasını sağlayan önemli unsurlardandır.
Devletimizin bayrağı, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Bayrağımız, Devletimizin bağımsızlığının sembolüdür. Yine anayasamızın üçüncü maddesinde Millî marşımızın İstiklâl Marşı, başkentimiz Ankara olduğu belirtilmektedir.

d. Devletin Temel Amaç ve Görevleri (Anayasa madde 5)
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel amaç ve görevleri bu maddede yer almaktadır. "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

e. Millî Egemenlik (Anayasa madde 6)
"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir."
Türk milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."

f. Yasama Yetkisi (Anayasa madde 7)
"Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez."g. Yürütme Yetkisi ve Görevi (Anayasa madde 8)
"Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir."
 
Cumhurbaşkanı Seçilebilme Şartları (Anayasa madde 101)
Bir kimsenin Cumhurbaşkanı seçilebilmesi koşullara bağlıdır:
40 yaşını doldurmuş olmak Yüksek öğrenim görmüş olmak TBMM dışında bir kişinin Cumhurbaşkanlığına aday olabilmeki çin, TBMM üyelerinden en az, üye tam sayısının 1/5 inin yazılı önerisi ile aday gösterilebilir. TBMM üyesi olmak ya da (TBMM'nin dışından adaylar için) milletvekili olabilme koşullarını taşıyor olmak TC. vatandaşı olmak Cumhurbaşkanını TBMM seçer, görev süresi yedi yıldır. Bir kişi ancak bir defa Cumhurbaşkanı olabilir. Partilerden birinden olan Cumhurbaşkanının millvtvekilliği ve parti üyeliği sona erer.

h. Yargı Yetkisi (Anayasa madde 9)
"Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."

ı. Kanun Önünde Eşitlik (Anayasa madde 10) "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." Bu madde ile insanlar arasında hiçbir fark gözetilmeyeceği belirtilmiştir..
Devlet organları ve idarî makamlar bütün işlerinde, insanlar arasında ayrım yapmadan devlet faaliyetlerini yürütmek zorundadır.

i. Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü (Anayasa madde 11)
"Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz." denilmek suretiyle anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü açıklanmıştır.
Devletin bütün organları ve fertler anayasa kurallarına uygun davranmak zorundadırlar. Hiçbir kanun da anayasaya aykırı olamaz.

3. Anayasamızın Dayandığı Temel İlkeler
a. Türk Milliyetçiliği: Anayasamızın ikinci
maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk Milliyetçiliğine bağlı bir devlet olduğu belirtilmektedir.Atatürk Milleyetçiliğinden anlamamız gereken ortak bir geçmiş, birlik ve beraberlik içinde gelecektede ortak olma duygusudur. Bir arada yaşayan fertlerin millet olarak ortak bir geçmişe ve ortak bir geleceğe sahip olmalarıdır.
Atatürk Milliyetçiliği; millî menfaat ve karşılıklı sevgi ile birbirine bağlı, aynı yurdun çocukları olmanın mutluluğunu duyan, kaderde, kıvançta ve tasada bölünmez bir bütün olan, insanların birara-ya getirdiği topluma dayanan Türk Milliyetçiliğidir. Türk Milliyetçiliği; Türk'ün vatan ve millet severli-ğinden, vatanı ve milleti için yaptığı fedakârlıklardan ve bu konudaki inançlardan oluşmuştur.

b. Atatürk İlke ve İnkılâplarına Bağlılık:
Atatürk'ün inkılâpları ve bu inkılâpları gerçekleştirmek için temel aldığı ilkeler, anayasamızın başlangıç ve diğer maddelerinde yer almaktadır.
Anayasamızda; Atatürk ilkeleri olan "Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve inkılâpçılık" ilkeleri temel alınmak suretiyle, bu ilkelere bağlı kalınmış ve Atatürk İnkılâplarının da korunması amaçlanmıştır.
Bu inkılaplar şunlardır:
3 Mart 1924 Tenhid-i Tedrisat (Eğitim Öğretim Birliği)
• 25 Kasım 1925 Şapka Kanunu
30 Kasım 1925 Tekke, Zaviye, Türbelerin Kapatılması Kanunu
17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu
#- 1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabulü Kanunu
1 Kasım 1934 Lakap ve Unvanların Kaldırılması Kanunu
Anayasamızın dayandığı diğer temel ilkeler arasında, temel hak ve hürriyetler, demokratik devlet anlayışının benimsenmesi de bulunmaktadır.

4. Türk Anayasasına Göre Devlet Organları
a. Yasama Organı: Anayasamız yasama yetkisini Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş ve bu yetkinin devredilemeyeceğini
açıkça belirtmiştir. O halde yasama organı TBMM'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen beşyüzelli milletvekilinden oluşur (Anayasa mad. 75). Seçilme yeterliliğine sahip ve 30 yaşını doldurmuş olan her Türk vatandaşı milletvekili seçilebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri Anayasamızın 87'nci maddesinde şöyle belirtilmiştir: "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek, Bakanlara Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek, bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anaya-sa'nın 14'üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere genel ve özel af ilanına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir." Maddede öngörülen diğer görevler arasında Cumhurbaşkanını seçmek görevi de vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi; denetleme yetkisini soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla kullanılır.

b. Yürütme Organı: Devletin üç temel görevinden biri olan yürütme, TBMM'nin kabul ettiği kanunların uygulanmasıdır. Yani yasama ve yargı dışında kalan işlevler olarak kabul edilebilir. Devlet toplumun düzen ve refahını sağlamak amacıyl; meclis tarafından çıkarılan kanunları uygulayarak millete hizmet eder.
Anayasamızın 8'inci maddesi "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır, yerine getirilir." demektedir. Cumhurbaşkanı hem devletin hem yürütme organının başıdır.
Görev süresi yedi yıldır. Bir kişinin iki kez bu göreve seçilmesi mümkün değildir. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için kırk yaşını doldurmuş olmak ve yüksek öğrenim yapmış olmak gereklidir.

Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkileri (Anayasa madde 104)
a) Yasama İle ilgili Olanlar
Gerektiğinde TBMM'yi toplantıya çağırmak Kanunları yayımlamak Kanunları tekrar görüşmek üzere TBMM'ye geri göndermek +■ Kanunların, kanun hükümündeki kararnamelerin TBMM iç tüzüğünün, tümünün veya gerekenlerinin Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak
TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek

b) Yürütme İle İlgili Olanlar
Başbakan atamak ve istifasını kabul etmek Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak, görevlerine son vermek Gerektiğinde Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmek, Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırmak
Yabancı devletlere Türk devletlerinin temsilcilerini göndermek, yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek
Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak
TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek Türk Silahlı Kuvvetlerin kullanılmasına karar vermek
Genel Kurmay Başkanını atamak
Milli Güvenlik Kurulu'nu toplantıya çağırmak
Milli Güvenlik Kurulu'na başkanlık etmek Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hâl ilan etmek, kanun hükmünde kararname çıkarmak Kararnameleri imzalamak Sürekli hastalık, sakatlık, yaşlanma sebebi ile kişilerin cezalarını hafifletmek, kaldırmak Devlet Denetleme Kurlu üyelerini ve başkanını atamak Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma, denetleme yapmak Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üyelerini seçmek
Üniversite Rektörünü Seçmek

c) Yargı İle İlgili Olanlar
Anayasa Mahkemesi üyelerini seçmek Danıştay üyelerinin dörtte birini seçmek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını seçmek Askerî yargıtay üyelerini seçmek *- Askerî Yüksek idare Mahkemesi üyelerini seçmek Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulu üyelerini seçmek Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Bakanlardan oluşur. Başbakan parlâmento çoğunluğunun siyasi lideridir. Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından TBMM üyeleri arasından atanır. Bakanlar TB.M.M. üyeleri arasından veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir, Cumhurbaşkanınca atanır. Bakanlar Kurulu hükümet programını hazırlar, program TBMM'de okunur ve güvenoyuna sunulur. Güven oylaması sonucu kabul edilirse Bakanlar Kurulu çalışmalarına başlar. Hükümet güvenoyu alıp çalışmalarına başladıktan sonra da meclis tarafından denetlenir. Meclis bu denetleme işini soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensoru şekillerinde yapar.

Başbakanın Görevleri
Bakanlar Kurulu'na başkanlık eder Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar Her bakanı denetler Başbakan, emiri altındakilerin eylemlerinden sorumludur.
Başbakan, bakanların görevlerini kanunlar yönünden gözetler, önlemler almakla yükümlüdür.

TBMM'nin Hükümeti Denetlemesi
1. Genel Görüşme: Toplumun ve denetim çalışmalarını TBMM Genel Kurulunca Görüşülmesine denir.
2. Meclis Araştırması: Bilgi edinmek amacıyla yapılan incelemeye denir. Bu, komisyonlar kurularak yapılır.
3. Meclis Soruşturması: Başbakan veya bakanların görev ve yetkileriyle ilgili cezaların araştırılmasını sağlar.
4. Soru: Bakanlar Kurulu adına, sözlü veya yazılı, başbakan veya bakanlardan bilgi isteme
5. Gensoru: Başbakan veya bakanların siyasi yönden sorumluluğu ile ilgili hükümetin düşmesine veya görevden uzaklaştırılmasına yol açar.

c. Yargı Organı: Anayasamızın 9'uncu maddesine göre "Yargı yetkisi, Türk Milleti adın a Bağımsız Mahkemelerce kullanılır."
Hakimler görevlerinde bağımsız olup Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Yargı organının yüksek mercileri Yargıtay, Danıştay, Askerî Yüksek îdari Mahkemesi, Askerî Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi'dir.
Anayasamızın yargı organları ile ilgili olarak düzenlediği kuruluşlardan biri de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Kurulun Başkanın Adalet Bakam'dır. Bu kurul adlî ve idarî yargı hakim ve savcılarının özlük işleri hakkında karar verir.
Hak, Özgürlük, Sorumluluk
Demokrasi, kişi hak ve hürriyetlerini temel alan bir yönetim şeklidir. Hak, bir eylemde bulunma veya başkalarından belirli bir tarzda davranmalarını isteme yetkisidir. Demokrasilerde kişiler temel hak ve hürriyetlere doğuştan itibaren sahip olurlar. Devlet kişilerin hak ve hürriyetlerini korur ve güvence altına alır. Bazı haklar, zamanla ve toplumdan topluma değişiklik gösterir. Aynı toplumda var olan bir hak, zamanla ortadan kalkabilir. Örneğin, ülkemizde Cumhuriyet dönemi öncesinde kız çocukların evleneceği erkeği önceden seçme hakkı yoktu. Gelişmiş bir toplumda bireylere tanınmış olan bir hak, gelişmemiş toplumda tanınmamış olabilir.
Özgürlük, kişinin başkalarına zarar vermeden dilediğini yapabilmesidir. Bir bireyin özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünün sınırında bitmelidir. Özgürlük, insanların doğuştan sahip oldukları vazgeçilmez ve devredilemez bir haktır. Haklar ise özgürlükleri gerçekleştirmek için bireylere tanınan yetkilerdir. Özgür olmak bireye çeşitli sorumluluklar da getirir. Sorumluluk, kişinin eylemlerinin sonucunu üstlenmesidir.
Anayasamızın 12'inci maddesinde hak ve özgürlük kavramları ile ödev ve sorumluluk kavramları arasında doğal olarak var olan bu bağlantı güzel bir şekilde vurgulanmıştır. "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
2. Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması
Kişilerin hak ve hürriyetleri sınırsız değildir. Toplumda herkes aynı şekilde hak ve hürriyetlere sahiptir ve sınırlama olmazsa bunlar birbiriyle çatışabilir. Temel hakların sınırlamasını bazı özel durum ve koşullara tâbi tutan genel ilkeler Anayasa kuralı haline getirilmiştir. Anayasamızın 13'üncü maddesine göre temel hak ve hürriyetler; Türk Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, Millî egemenliğin, Cumhuriyetin, Millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacıyla ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.

Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmaması
Kişiler sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kötüye kullanabilir. Anayasa madde 14 te hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
"Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir."

4. Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması
Bazı durumlarda, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması gerekebilmektedir. Bu durumlar Anayasa madde 15'te belirtilmiştir. "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirtilen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı dışında, kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararıyla saptanana kadar kimse suçlu sayılamaz."
 
KİŞİNİN HAK VE ÖDEVLERİ
Anayasamızın 17 ile 40'ıncı maddeleri arası, kişinin hak ve ödevleri ile ilgili düzenlenmiştir.

1. Kişi Dokunulmazlığı
Yaşama hakkı her insanın sahip olduğu ilk haktır. Yaşama hakkının korunmadığı durumlarda diğer haklardan yararlanmak olanaksızdır. Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Kimseye insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza verilemez. Anayasamızın 17 inci maddesi ile insanın vücut bütünlüğüne dokunulmayacağı güvence altına alınmıştır.

2. Zorla Çalıştırma Yasağı
Anayasamızın 18'inci maddesi bu konuda "Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır." der.

3. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği
Anayasamızın 19'uncu maddesi kişi hürriyetlerini ve güvenliğini korumaya yönelik hükümler içerir. Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Kimse kanunda gösterilen bir sebep olmadan hürriyetinden mahrum bırakılamaz.

4. Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması
a. Özel Hayatın Gizliliği: Kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşabilmesidir. Anayasamızın 20'inci maddesi bunu güvence altına alır. "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

b. Konut Dokunulmazlığı: Konut özel hayatın büyük bölümünün yaşandığı yerdir. Herkes konut dokunulmazlığına sahiptir. Hiç kimsenin konutuna izni olmadan girilemez. Konut dokunulmazlığının kaldırılması ancak hakim kararıyla olacaktır. Konut dokunulmazlığı anayasanın 21'inci maddesinde düzenlenmiştir.

c. Haberleşme Hürriyeti: Bu hürriyet Anayasa madde 22'de düzenlenmiştir. Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir ve bunun gizliliği esastır.
Kimsenin mektubu, kolisi açılamaz, telefonu dinlenemez, kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de, kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça, haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.

5. Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti
Anayasa madde 23'te düzenlenmiştir. Herkesin yerleşme ve seyahat etme hürriyeti vardır. Fertlerin bu hürriyetleri ancak kanunla belirtilen durumlarda kısıtlanabilir. Vatandaş sınırdışı edilemez ve yurda girme hakkından mahrum bırakılamaz.

6. Din ve Vicdan Hürriyeti
Anayasamızın 24'üncü maddesinde belirtilmiştir. Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma ve siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne surette olursa olsun, dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

7. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti
Anayasa madde 25, "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.", der.
8. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti
Anayasamızın 26'ıncı maddesi "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir."

9. Bilim ve Sanat Hürriyeti
Anayasa madde 27, "Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir."

10. Basın ve Yayımla İlgili Hükümler
Anayasamızın 28'inci maddesi Basın Hürriye-ti'ni, 29'uncu maddesi süreli ve süresiz yayın hakkını, 30'uncu maddesi basın araçlarının korunmasını, 31'inci maddesi Kamu Tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkını, 32'inci madde düzeltme ve cevap hakkını düzenlemektedir.

11. Toplantı Hak ve Hürriyetleri
Çok uzun yıllardır toplum hayatı içinde yaşayan insanlar, toplu olarak düşünmek, tartışmak, sorunlara görüşerek çözümler getirmek alışkanlığı edinmişlerdir. Bu sebeple, toplantı hak ve hürriyeti önemli temel hak ve hürriyetlerimizdendir. Toplantı hak ve hürriyetleri anayasamızda "Dernek kurma hürriyeti" (Anayasa madde 33) ve "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" (Anayasa madde 34) olarak düzenlemiştir.

12. Mülkiyet Hakkı
Mülkiyet, bir şeye; mülke sahip olmak, malik ise, bir şeyin, mülkün sahibi olmak demektir. Mülkiyet hakkı ile ilgili olarak anayasamızda; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacı ile kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." denilmektedir.

13. Hak Arama Hürriyeti
Anayasamızda hak arama hürriyeti 36'ıncı maddede düzenlenmiştir. "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçamaz."

14. Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması
Anayasa madde 40'ta belirtildiği gibi temel hak ve hürriyetleri ihlâl olunan kişi, yetkili makama başvurma hakkına sahiptir. Bu ihlâlin resmi görevliler tarafından görevlilerin yerine getirilmesi sırasında yapılmış olması hâlinde meydana gelen zarar devletçe ödenir.

SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR VE ÖDEVLER
Anayasamızın 2'inci maddesinde Türkiye Cum-huriyeti'nin nitelikleri arasında sosyal bir hukuk devleti olduğu da belirtilmektedir. Sosyal devletin görevleri arasında, toplumun sosyal ve ekonomik sorunlarını çözüme ulaştırma, toplumda güçsüz ve muhtaç durumda olanlara sosyal ve ekonomik destek sağlama da yer almaktadır. Bu sebeple anayasamızda toplumumuzdaki fertleri sosyal ve ekonomik yönden korumayı amaçlayan pek çok hüküm bulunmaktadır.

SİYASÎ HAK VE ÖDEVLER
1. Türk Vatandaşlığı
Anayasamızda "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir." denilmektedir.
Siyasî haklardan yalnızca vatandaşlar faydalanabilir.

2. Seçme ve Seçilme Hakkı
Seçme ve seçilme, siyasî faaliyette bulunma hakları demokratikliğin göstergesi olduğundan önemli hak ve hürriyetlerdendir.
Anayasamızın 67. maddesinde "Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma haklarına sahiptir."
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.

3. Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı
Anayasa madde 70, "Her Türk, kamu hizmetine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez." der.

4. Dilekçe Hakkı
Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında yetkili makamlara ve TBMM'ne başvurma hakkına sahiptir. Başvuru sonucu dilekçe sahiplerine yazı ile bildirilir. Bu hakkın kullanılma şekli kanunla düzenlenir.

Millî Güvenlik nedir?
Toplumların devletleşmesi ile birlikte, birbirlerine karşı kullanılmak üzere, çeşitli yapı ve özelliklerde tehditler de söz konusu olmuş ve tehdide karşı tedbir alma gereği ortaya çıkmıştır.
Millî güvenlik, devletin kendisini yıpratmak amacıyla yapılan veya yapılacak olan her türlü faaliyete karşı bir takım tedbirler alması gereğidir.

2. Millî Güvenliğin Tespitinden Sorumlu Organlar
a. Bakanlar Kurulu
Anayasamızda millî güvenliğin sağlanmasından ve Silâhlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından TBMM'ne karşı Bakanlar Kurulu sorumlu tutulmuştur. Bakanlar Kurulu, millî güvenlik politikasının uygulanması ve bu politikaya karşı içeride ve dışarıda ortaya çıkan faaliyetlere karşı tedbirler almak görev ve yetkisine sahiptir.

Bakanlar Kurulunun Görevleri
Bakanlar Kurulu, genel siyasetin yürütülmesini sağlar
Bakanlar kurulu, siyasi niteliği bulunan görevleri yürütür
Bakanlar kurulu, tüzük, yönetmelikleri çıkarır, memurları atar

. Millî Güvenlik Kurulu
Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Millî Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinden oluşur. Kurul ayda bir kez toplanır. Cumhurbaşkanınıın olmadığı durumlarda kurula Başbakan başkanlık eder. Kararlar oy çokluğuna göre alınır. MGK Genel Sekreteri toplantılara katılır fakat oy kullanamaz.

3. Millî Güvenlik Kurulunun Görevleri
Devletin, Millî Güvenlik Siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili konularda görüş tespit eder. Millî hedeflerin, millî plan ve programların gerçekleştirilmesine ilişkin tedbirleri belirler. Millî güç unsurlarının millî hedefler yönünden güçlenmesini sağlayacak temel esasları tespit eder.
Devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda tedbirleri tespit eder.
Anayasal düzeni koruyucu, millî birlik ve bütünlüğü sağlayıcı, Türk milletini Atatürkçü düşünce doğrultusunda ve millî ülkü ve değerler etrafında birleştirerek millî hedeflere yönlendirici tedbirleri belirler. Olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik veya savaş hali için görüş tespit eder. Topyekûn savunma, millî seferberlik ve diğer konularda kamu - özel kurum ve kuluş-lara, vatandaşlara düşecek hizmet ve yükümlülükler ile bu hususlarda yapılacak plânlara temel teşkil edecek esasları tespit eder. Millî Güvenlik kapsamına giren konularda yapılan ve yapılacak milletlerarası antlaşmalar hakkında görüş tespit eder.

4. Millî Güvenlik Stratejimiz
a. Millî Strateji
Millî menfaatlerin tespit ve korunması amacıyla devletin takip ettiği politikaya millî strateji denir. Millî stratejinin kapsamı, millî menfaatlere ulaşmak için yapılması gerekenler ile bu yapılanların korunması çerçevesine dahildir.

b. Millî Strateji Unsurları
Millî Güç: Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanılabilecek maddi ve manevi kaynaklarının toplamıdır. Bir devletin diğer devletler üzerinde baskı ve zor, etki oluşturma ve diğer devletlerin yapmaya çalışacağı bu gibi etkilere karşı koyma kapasitesidir.
Bir devletin millî hedeflerine erişmek, erişilenleri koruyup geliştirmek ve millî menfaat sağllamak amacıyla kullandığı siyasî kuvvetlerin toplam verimine siyasî güç denir. Siyasî gücün istenilen düzeyde olması, o devlette kanunların, mevzuatlla-rın, siyasal sistemin iyi işlediğinin ve devlet yönetiminin demokratik olduğunun bir göstergesidir. Siyasî güç millî gücün unsurlarındandır.
Millî gücün unsurlarından biri olan askeri güç, teşkilatlandırılmış askeri güç ile bu gücü destekleyebilecek potansiyel güçten oluşur. Askerî güç, ulusal politakanın uygulanmasında ve ulusal hedeflerin elde edilmesinde kullanılan fizikî güçtür. Yani bir devletin ve milletin savaş gücüdür.
Devletin var olabilmek ve varlığını koruyabilmek için ihtiyaç duyduğu millî gücü oluşturan öğelerden biri de ekonomik güçtür. Devlet, millete karşı görevlerini yerine getirebilmek için ekonomik güce sahip olmak zorundadır. Millî gücün diğer bir unsuru demografik güçtür. Bir ülkede yaşayan insanların sayısı, demografik gücün başlıca etkenidir ancak nüfusu gelişmişlikle paralel almak gerekir. Bir devletin coğrafyasına ait canlı ve cansız, doğal ve yapay, gerçek ve nispi tüm değerler onun millî gücünün coğrafi unsurunu oluşturur. Bilim ve teknolojide ilerlemiş olarak nitelediğimiz devletler, aynı zamanda dünyanın en gelişmiş ve güçlü devletleridir. Toplumların, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açık olması ve bu konuda taassuba yer vermemesi, gelişmelerinin en başta gelen koşullarından birisidir. Millî gücün psiko - sosyal ve kültürel unsuru düşünce, inanç ve davranışlardır. Toplumun sahip olduğu ve tarihten gelen maddi ve manevi değerlerin topluma sağladığı güçtür.

Millî Hedef
Bir milletin millî menfaatlerinin gerçekleştirilmesinde ulaşılması gereken ve ulaşıldıktan sonra da korunup devam ettirilecek somut ve belirli amaçlardır. Millî menfaat, millî varlığın güven içinde bulundurulması ve mutlu yaşaması için yararına olduğuna inanılan ve sağlanması gereken genel değerlerdir. Millî menfaat, millî politikanın yalnız meşru değil, aynı zamanda esas sebebidir.
Vatandaşlarımız, anayasadan kaynaklanan ve çeşitli yasalarda yer alan hak ve hürriyetlerinin takipçisi olduğu ve aynı zamanda kendisinin devlete ve topluma karşı olan sorumluluklarını yerine getirdiği sürece, millî hedeflere erişmek kolay olacağı gibi millî menfaatleri gözetmede de başarılı olacaktır. Ayrıca millî birlik ve beraberlik içinde hareket etmekle milletimizin millî hedefler ile millî menfaatler konularında önemli problemler ile karşı karşıya kalmamaları gerçekleşecektir.

5. Millî Güvenlik Stratejimizde Türk Silahlı Kuvvetleri
Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Güvenlik Kurulunda tespit ve tayin edilen millî güvenlik stratejimizin uygulanmasından ve devamından sorumlu olan organların en önemlilerindendir. Millî güvenlik daha çok askerî gücün varlığı ile ilgilidir. Toprak bütünlüğü, bağımsızlığın korunması, tehditler karşısında caydırıcı olmak ve yapılan saldırılara karşı koymak, doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev ve sorumluluğu içerisindedir. Bunun dışında yurt içerisinde millî güvenliğimize zararı dokunulabile-cek hareketlere karşı da Silahlı Kuvvetler görev ve sorumluluk sahibidir.

6. Devletler, Silahlı Kuvvetlere Neden İhtiyaç Duyarlar
İnsanlık tarihi sürekli savaşlarla karşı karşıyadır. Her an dünyanın bir köşesinde binlerce insanın ölebileceği savaşlar çıkabilir. Ulusların ve liderlerin hırsları, bazen de kaçınılmaz olan gerekçelerle çıkan ve çıkabilecek olan savaşların korkusu, devletleri askerî güçler bulundurmaya itmektedir. Bununla beraber her devlet, silahlı kuvvetleri iç güvenliği için de gerekli görmektedir. Bu nedenle her devletin askeri gücü vardır.

7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görevleri Koruma ve Kollama Görevi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu madde 35'te, "Silahlı kuvvetlerin vazifesi : Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır." denmektedir. Ayrıca anayasamızda Silahlı Kuvvetlerin yurt savunması ile yükümlü olduğu belirtilmektedir.

b. Huzur ve Güvenliği Sağlama Görevi
Türk Silahlı Kuvvetleri, yasaların kendisine verdiği görev ve sorumlulukların bir gereği olarak ülkenin huzur ve güvenliği ile yakından ilgili bir kuruluştur. Nitekim, Anayasa'nın 119, 120,121,122'inci maddeleri olağanüstü hâl, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde Türk Silahlı Kuvvetlerine huzur ve güvenliği sağlama yükümlülüğünü ver miştir ve bu yükümlülükler ilgili kanunlar ile tespit ve tayin edilmiştir.

c. Meslek Kazandırma İşlevi
Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaç duyduğu branş-lardaki personeli "er ve erbaş" lardan karşılamaktadır. Er ve erbaşlar eğitim birliklerinde gördükleri üç ayllık kurs sonrasında kıtalarda mesleklerine uygun görevler almaktadır. Silahlı kuvvetler, ihtiyaç duyduğu çeşitli branşlardaki personeli, er ve erbaşları kısa süreli eğitimden geçirerek temin etmektedir. Özellikle sıhhiye ve şöfor ihtiyacı bu şekilde temin edilmektedir. Ayrıca Konya'da bulunan personel okulunda verilen kursla çok sayıda Mehmetçik, daktilo ve bilgisayar öğrenmektedir. Tüm bu er ve erbaşlar sertifika ya da ehliyet alarak sivil hayatlarına meslek sahibi olarak dönmektedir.

d. Doğal Afetlerde Halka Yardım
Ülkemiz, doğal yapısı gereği olduğu kadar da ihmal ve dikkatsizlik sonucu çeşitli afetlerle karşılaşmaktadır. Her yıl yaşanan orman yangınları, sel baskınları ve depremler nedeniyle birçok can kaybının yanında trilyonlarca liralık maddi zarar da ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda Silahlı Kuvvetler halkın yardımına koşmaktadır.

e. Okuma Yazma Kursları
Çeşitli nedenlerle ilkokula gidemeyip okuma yazma öğrenemeyen gençlerimiz, Türk Silahları
Kuvvetlerine katıldıktan sonra görev yaptıkları birliklerde okuma yazma kurslarına tabî tutulmaktadır.

f. Sağlık Hizmetleri
Ülkemizin en önemli sorunlarından biri de sağlık hizmetlerinin halka sunulmasındaki yetersizliktir. TSK bu konuda gezici ve geçici sağlık ekipleri oluşturarak halkın sağlık sorunlarına çözüm bulmaktadır. Ayrıca askerî hastanelerden sivil vatandaşların da faydalanması sağlanmaktadır. Ayrıca TSK halkın kan ihtiyacını önemli ölçüde karşılamaktadır.

g. Ülkeyi Tanıma ve Tanıtma
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapanlar, farklı bölgelere giderek o bölgeleri tanırlar. Genelde askere alınan kişiler doğum yerlerinden farklı bölgelere gönderilmektedir.

h. Savunma Sanayii
TSK nin ihtiyaç duyduğu çeşitli silah, araç ve gereçlerin bir kısmı ülkemizde kurulu bulunan çeşitli fabrika ve tesislerden karşılanmaktadır. Bu fabrika ve tesisler daha çok haberleşme, elektrik -elektronik, ulaşım dallarındandır. Ayrıca, Silahlı Kuvvetlere ait dikimevleri, silah, araç bakım ve onarım tesisleri ile ilaç fabrikaları bulunmaktadır.

8. Türkiye'nin Jeopolitik ve Jeostratejik Konumu
a. Jeopolitik Konumu: Devletlerin, coğrafi özellikleriyle bölge veya dünya siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denir. Türkiye'nin kurulu bulunduğu toprakların Orta Doğu, Avrupa ve Dünya siyasetindeki yeri, kültürel, turizm, iklim, yer altı ve yer üstü zenginlikleri jeopolitik konumla ilgilidir. Türkiye'nin; Asya ve Avrupa arasında yer alması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması ve dolayısıyla güçlü bir Türkiye'nin bu bölgeler üzerinde etkili olabilecek konumda bulunması, üç tarafının denizlerle çevrili olması, Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan ve okyanuslara çıkışı sağlayan İstanbul ve Çanakkale boğazlarına sahip oluşu, tam anlamıyla kullanılabildiği takdirde, büyük zenginlik ifade eden turizm değerlerinin varlığı, binlerce yıllık kültür, ikliminin ve bitki örtüsünün zenginliği, yer altı ve yer üstü zenginlikleri jeopolitik açıdan çok az ülkede bulunan önemin ifadesidir. Türkiye, jeopolitik konumunun öneminden dolayı tüm dünyanın gözünü üzerinden eksik etmediği bir ülkedir. Jeopolitik zenginliğini yeteri kadar değerlendirdiği takdirde içinde bulunduğu sorunların birçoğunu kısa sürede aşacağı açıktır.

b. Jeostratejik Konum: Bİr coğrafyanın bölge ya da dünya üzerinde askerî açıdan taşıdığı öneme jeostratejik konum denir. Türkiye'nin Asya ve Avrupa arasında yer alması ve Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması askeri açıdan büyük önem taşımaktadır. Savaş bölgesi de olsa geniş kapsamlı da olsa bu konum doğal bir üstünlük sağlamaktadır. Kara, Deniz ve Hava kuvvetlerinin kullanabilme uygunluğu, doğu, güneydoğu ve kısmen de güneyinin saldırı karşısında savunmaya elverişli bir durumda oluşu da ayrı bir önem ifade etmektedir. Geniş ve kalabalık bir nüfusa sahip topraklarının işgal edilme zorluğu ve bunların yanında güçlü ve disiplinli bir Silahlı Kuvvetlere sahip oluşu, bahsettiğimiz önemi artırmaktadır

Türkiye'nin İştirak Ettiği Milletlerarası Organizasyonlar
1. Milletler Arası Organizasyonların Önemi
Ülkeler arasında meydana çıkacak anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesi amacıyla, tüm ülkelerin, milletlerarası güvenlik konularında veya ülkelerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar hususunda, konuları tartışabilecekleri, ortak çözüme ulaşabilecekleri milletlerarası platformlara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaca cevap veren milletlerarası organizasyonlar, ülkeler arasındaki ikili sorunları azaltmış, sorunları daha büyük organizasyonlara çekerek "savaş" riskini azaltmıştır. İkinci dünya savaşından sonra çeşitli organizasyonların oluşması dünya barışına katkıda bulunmuştur.

2. Türkiye'nin Üye Olduğu İttifaklar
a. Birleşmiş Milletler
Dünyada barış ve güvenliği korumak, ülkeler arasında dostluk ilişkilerini geliştirmek, ekonomik, sosyal, kültürel ve insanî sorunları azaltmak ve çözmek için milletlerarası iş birliğini sağlamak amacıyla 1945 te kurulmuştur. Teşkilâtın amaçları:
Üye ülkeler arasında çıkacak anlaşmazlıkların barış yolu ile çözülmesini sağlamak. Milletlerarasında samimi ilişkiler kurulmasını sağlamak, insan haklarını korumak. Milletlerarası ekonomik, kültürel ve sosyal konularda iş birliğini sağlamaktır.

b. Avrupa Birliği
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşının büyük oranda yıktığı Avrupa'nın, mümkün olan en geniş ve etkin iş birliği çerçevesinde birleşip bütünleşmesi ve Avrupa Birliğinin bu bütünleşme süreci içinde gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır.
Avrupa Birliğinin başlıca organları Topluluk Komisyonu, Bakanlar Konseyi, Avrupa Parlâmentosu ve Adalet Divanı'dır. Avrupa Birliğinin resmen kuruluşu 1957 yılındadır. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1996 yılından itibaren "Gümrük Birliği" uygulaması başlatılmıştır.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olması, bu konuda atılacak en önemli adım olacaktır.

c. NATO
Kuruluş amacı, Birleşmiş Milletler Anlaşması çerçevesinde üyelerinin güvenliğini sağlamak ve istikrarın gelişmesine yardım etmektir. Kuzey Atlantik Anlaşması 4 Nisan 1949 da 12 devletin imzalaması ile gerçekleştirilmiştir. Türkiye, batı ülkeleri ile daha sıkı iş birliğini sağlamak amacıyla 1952 yılında NATO'ya girdi.
Nato, saldırı amacı ile kurulmuş bir pakt olmayıp, bir savunma paktıdır. Üyelerden herhangi birine yapılacak bir saldırı, diğer üye ülkelere de yapılmış sayılacağından, üyelerin hep birlikte topye-kûn karşı koymaları söz konusudur. Bu durum savaşı önlemede etkili olmaktadır.

d. Batı Avrupa Birliği
Kuruluş gerekçesi Alman tehdidir. Ancak, ittifak daha sonra Sovyet yayılmacılığını önleme amacını ilke edinmiştir. Günümüzde ise, Avrupa Birli-ği'nin savunma yapısını oluşturarak, NATO'nun Avrupa ayağının güçlenmesini sağlayarak Avrupa'nın savunmasında Avrupa'nın rolünü artırmaktadır. Batı Avrupa Birliği Konsey ve Parlâmento olmak üzere iki ana organdan oluşmaktadır.

e. UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı)
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı 1946 yılında kurulmuştur. Önemli faaliyet alanları;
■ Bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında öğrenim görmüş aydınlar arasındaki iş birliğini desteklemek.
Dünyada barışı sağlamak için çaba göstermek.
İnsan haklarının uygulanması için gerekli çalışmalar yapmak.
Üyesi olan ülkelere yardım sağlamaktır.
 
X