Can Yücel Siirleri

SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

"Seni Seviyorum" sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boşyere saatlerce havadan sudan söz etmek

Seninle olmanın en heyacanlı yeri ne biliyor musun?

Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek
birlikte ağlamak gülmek.Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun ?

Seni hiç tanımadığım birsürü insanlarla paylaşmak.Senin yanında olan,seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek
yan yana...Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek..Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek..

Seninle olmanın en romantik yönü ne biliyor musun?

Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak..Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak..


Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun ?

Seni kaybetmek korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek..Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yüzünde.Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime..

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

Nereden bileceksin?

Sen benimle hiç olmadın ki.Olsaydın avuçlarım terlemezdi..Isırmazdım dilimin ucunu.. Özlemezdim seni yanımdayken..Kıskanmazdım.

Korkmazdım yollarda yürümekten.Islanmazdım yağmurlarda..Yıldızlara aya dert yanmaz ,böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.

Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan
denize..ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki..
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ,YA DA YÜREĞİN..


Can Yücel
 
CAN YÜCEL' DEN


Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir.
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı ?
Cami'de uyanıyorsunuz.

Bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.

Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak.

Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.

Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz

Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.

Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....

Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladıgınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz.

Herkes karsınızda elpençe divan...

Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.

Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.

Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....

Aman ne güzel günler başlıyor...

Derken birgün patron size artik Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada babaniz ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..."
Keyfe bakar mısınız ? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık....

Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarinla oyna" diyorlar...

Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.

Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.

Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yasiyorsunuz.

Kuculuyor, kuculuyor, ufacık bir hücre halini aliyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir olayla hayatınız bitiyor....
 
gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü... bak ellerin ayakların kocaman.
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir
kış günü, öl gitsin...
parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin...
Boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna...
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?

Can Yücel
 
bende bunu çok seviyorum can yücel' den

TIKANIP KALDIĞINDA

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,

Dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;

Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....

Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,

Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,

Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;

Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip

Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;

Gördüğünü hissedebilmeli!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,

Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Başkasının yerine koyabilmeli kendini;

Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!

Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!

Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!

Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...

Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...

Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;

Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!

Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;

Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!

Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!

Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;

Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...

Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;

Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...

Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!
 
Belkim Bir Kertenkeleyim


Belkim bir kertenkeleydim
piç edilmis bir yagmurun serini
bir güzelin çirkiniydim
çirkinlerin en güzeli
yesil kossa güneslerin gölgesi
ben en hizli yesiliydim
kurbaga yarislarinda annemin

çatal matal kaç çataldim kim bilir
bin dereden bir kendimi getirdim
haydan gelip huya giden bir huysuz
heyheyler içinde bir heydim
belkim yedi belkim sekiz belaydim

düdük çalar hirsizlanmis polisler
ben korkudan üstlerime iserdim
üç yildizli bir albaydi gökyüzü
karsisinda önüm açik gezerdim
agzi bozuk meymenetsiz bir ozan
rus cenginde çaganozdum bir zaman

iki gözüm iki koltuk-eviydi
mavilerim bir miyobun koynunda
kendi düsen köyler kentler aglamaz
sur disinda ben oturur aglardim
ekmek diye bagrisirdi bebeler
elma derler ben ortaya çikardim
agitlarla kutlanirdi Isa-dogdu gecesi
fildisinden bir kuleydim yiktim kendimi

bilmem hangi keloglanin fesiydim
bir püskülsüz sümbülteber tohumu
feslegenler yaprak dökmüs serrimden
bir naraydim kimse bilmez nereden
ya yakindan ya uçmaktan gelirdim
belkim ince belkim kalin bir sestim
belkilerin kol gezdigi saatta
belkim belki bile degildim.

Can Yücel
 
Yesil Siir




Baktikça çogalir yildizlar gecede
Parmaklarinla sayilmaz;
Kimi duyulur, kimi duyulmaz,
Dinledikçe çogalir gecede,
Sesler gelir,
Ya hizlidan, ya yavastan.

Her sey kendi dilince konusur;
Karanlik örtse de üstünü
Gecede devam eder renk renk
Agacin dalinda, rüzgarda;
Her sey kendi rengince konusur.

Gözlerini kapatir beklerdi;
Yapraga benzer ellerini, avuçlarini uzatir,
Beklerdi isitinceye dek
Agacin dalinda, rüzgarda;
Yesili duydu mu uyurdu
Rüyasinda...

Can Yücel
 
Süt limanlarinda poyrazlarla lodoslar oluyorum
Döndükçe, döndükçe basim, martilar kusuyorum
Derya bir Kuran-i Kerim yapraklarini bir bir açiyorum
Karis, karis, karis, karis, karis, karis, karis karistiriyorum
Bakara oynuyorum Fatiha'nin Bakara suresiyle
Ve zarlarla ki hepsi ayri bir Sure alayidir
Nedir diye, nemenedir bu arabesk diye diye
Martilar bu sakasi yok, akaraplar tarafindan aglanilan
Bir mersiye - sad olsun ruhu - Tamburi Cemil Bey'e
Odeon bir rekorla kosan bir gramafonmus bu dünya
Kurdukça dönüyorum, döndükçe çaliyor, çaliniyorum
Ben ki Kibariye bir hirsiz ve Ferdi Tayfur kadar eski bir sipiker ve
kokoyiniman
Kendimden kendimi çaliyorum, kendimle, kendimle kendimi
Yasasin mahsere dek bu kisir olmayan döngü
Yasasin Veli`fendiler'de mahserin o dokuz doguran süvarisi
Benden önce de vardi, benden sonra da tufan
Yasamak ölünmez ki yasamayi yasamaklan
Gönderin de Hasan-hüseyin emminin, dalgalandikça bu kirmizi don
Bir arabesk bu, ister sol olsun, ister sag
Ve indikçe kustugum martilarin güzel gözlerinden yaslar
Çaputlar kalkip kalkip Marmara'nin dalga kiranlarindan
Kondu-konacak geceleri Haci Bektas-i Veli'nin türbesindeki o milyon
yillik dut agacinin dallarina
Bu siir ve bu nane, ifademe mani olmayan bir damla meni
Lumpen kesilmis sahsimin kuzgunlasmasiyla birden göge agan
ve agaran meçhul bir artisiyla
Ki istersen demevi bir RH pozitif de olabilir.
Iste bu siirin kendini çektikten sonra Kodak'la nefsine nefes etmesidir
Zaten siir denen nesne, eski bir an'aneyle, dogan çocugun kulagina
ezan makamiyla isminin üflenmesidir
Ya da tinlatmaktir içinle için için olan tambur ola ki evreni
Ve de çinlasin deyuu Neyzen'in neyi (görülmemis hiç neyin çinladigi
bu ana dek)
Ve en arabesk ve en çagdas adamimiz Orhan Veli'nin kuzular kulagina
Maraz ve menapoz, muhteris ve muteriz itirazlara itirazim var,
itirazim, itirazim
Ama halka, halka halka halkalanan halka dünden ve yarindan
her zaman raziyim.
 
Beşik Dürtmesi

Kuzu gibi olun diyorlar
Buyuyup ortaya cikinca
Koyun gibi gutmek icin sizi
 
Bunaydın

Bir limon kalmış güneşten
Bi de daluçlarında buhur
Bulutlar ki kar
Bulutlar yağıyor
Dizdüşümlerime...
Bir tahtaboştasın loş
Sarmanlar gelip gidiyor
Silüsler beyazdan da yılan
Sen bu tipiden çıkmıyacan...
Bir limon kalsada güneşten
Bide ölümcül umut
Sen bu umuttan iflah
Olamaya
Can. . .
 
GO HOME HACI GO HOME

Hist hacı yaylan bakalım
Closed dedik be adam
Pazdos c'est fini
Basını bekley'cek degiliz a sabaha kadar
Uyan bre tas arabası
Gozunu seveyim cileden cıkarma beni
Go home hacı go home
Aman beyim allah razı olsun senden
Biseyler soyle su durzuye
Kanımı kuruttu iki saattir
Ne
Asansore mi binmis dedin
Fırt inip fırt cıkıyormus
Hay yedi kat yerin dibine gecsin
Yıl oldu bu masaya corekleneli
Waiter asagı waiter yukarı
Bir bucuk sise viski yuvarladı en azından
Kulahıma anlatsın o bu palavraları
Yok efendim buralarda degilmis kendisi
Memleketindeymis
New York mu ne karın agrısıysa
Yuz katlı bir binadaymıs
Asansorculuk edermis
Ustunde kırmızı yelek
Altında siyah pantol
On saattir nobetteymis de
Geberiyormus uykusuzluktan
Ine cıka zifire kararmıs
Kara su inmis ayaklarına
Yedigi naneye bak
Beni de patron sanmıs
Hic gulecegim yoktu beyim
Sahi korkmus mu herif
Ya kovarsa beni diyor ha
Is basında uyumasın itoglu
Kovarım tabiy
Evde karısı varmış bekleyen
Iki de oglan cocugu
Oyleyse aklın nerdeydi ulan
Edebinle calısaydın
Siz soyleyin beyim oyle di'mi yani
Allah layıgını versin beyim
Herif sahiden korkuyor benden

Hadi hacı yuru bakalım
Bırak bu patron polimlerini
Oyle otlek otlek bakma yuzume
Ha şoyle dayan koluma dogrul
Ben de yorgunum a ziyani yok
Bir de taksi buluruz sana
Ha gayret aslanım ha gayret
Cogu gitti azı kaldı

Go home hacı go home
 
Helsinki Ergeçsel Sözleşmesi

KIMI ICIN ERKEN KIMI ICIN GEC
AMA ERGECSELDIR OLUM
ONUNE DIKILSE DE KIMI UZUN KIMI PUT
TEK GOZLU CANAVARLAR KAYALAR
UFUK GORUECEKTIR ENINDE SONUNDA
YUZDUGUE GORE YASAM DENEN BU DENIZDE
BIR GUN BOGULACAKSIN ICINDE
ANAFORA KAPILDIM DEME
ANAFOR DA BIZIMICIMIZDE
SILE'NIN IMRENDI'SINDE
 
maskulinizma


Yasamak ne guc seymis
Kadınlar ogrettiler bana
Basta anam
Hamamda kaynar sular dokerek basımdan...
Onlar uyandırdilar beni cocukluktan
Erkek olup ustlerine cıkayım diye...
Bu oyle bir esatır ki
Hem yesir tuccarı olacaksın, hem yesir...
Ve vucutlarının akkagıtlarına yazdıgım o siir degil,
met-cezir...
Kadınlar dogurdular beni bagıra bagıra
Gine onlar oldurecekler beni asktan
Bagırta bagırta...
 
Menapoz

Yardımı kesildi ya Amerikan Dostluğunun
Gençler, kendinize mukayyet olun!
Kime saldıracağı belli olmaz haaa
Adetten kesilmiş kibar o...punun.
 
RAMBRANDT'IN RESMİ ÜZRE

Karanlıklar arasından bir ışın
Bir kadın vucuduna vuruyor
Aşağıdan yukarıya
Yıkanmak uzre
Geceliğini kaldırmış
Bacakları bütün kadınların
bacaklarından
Ama o ezele kalacak
O bir ışın yüzünden
Aydınlatan yaşamımızı
Aydınlatan yalnızlığımızı
Bir tek ışın
yasaşın.
 
Poetika

Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim...
Kendimin kendini sevmiyorum
Kediler hariç...

Kahve ocakçısı olacaktım ben
Tuttum kavlimi
Yazdıklarımsa hep nafile
Hep nişanlı angaje ısloganlı
Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına
Kallavi olsun!

Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip
Ve cezveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini
Taşırmadan pişiriyorum

Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!

İşte onun içinde de içim titreyerek
Cezvenizi sürüyorum ateşe
 
Türkiyat Vapuru

Yanasmadan once dagıldı iskeleye
Once karinesi, sonra sintinesi
Derken alt-vasat-ve ust guvertesi
Bas ust-vasat-alt
Ardından kıc ust-vasat-alt yolcuları
Dagıldılar bir mechul semte
Kırlangıclarleyin ellerinde fileleri, cantaları
Kimisi dargın eski cifteciler
Dagıldılar kırlangıclarleyin bir mechule
Deniz su dokuyor arkalarından
Haydan gelip huya giden cumlelere
Kaptan kosku yuzuyor dalgaların ustunde
Sakuli bir bok gibi
Kaptani tayfasıyla
 
Yaşasın Cazın Getirdiği Devrim

HICKIMSE KALMADI
CICEKLER CARPIK ACIYORLAR
AMPULLER EGRIYDI
MERDIVENLERDEN CIKAMIYORDUM
TAVAN BASIKTI
SIFON ISLEMIYORDU
SICAMIYORDUM
ISEYEMIYORDUM
BIR OLU MILITAN BAHARI
BIR APARTMAN DAIRESINDE BEKLIYORDUM
BEN KI BEKLEMEYI SEVMEM
BEKLEMEK BENIM ICIN BIR AZAP OLDUGUNA GORE
BENI GAZABA GETIRIR
TRAMVAY IHTIYARI DURAKLARINDA BEKLEYE BEKLEYE
IHTIYARLAMIS BIR KOMUNIST OLARAK
GITARDAN CIKAN TIN SESLERI
BENI YENIDEN ADAM EDECEKTIR
HAVADA HAVVA OLAN BIR ADEM
VE YAKLASIRKEN BUTUN GUZELLIKLERI BAHARLA BIRLIKTE
ARKADASLARIM OLAN CAZCILAR
ELBETTE BULACAKLAR BIR ACIBADEM
VE BIZ YASAMAYI YENIDEN KURACAGIZ
BU ZIKKIM DENILEN RITIM
VE STRINGTIN
HEPIMIZ YASAMAKTAKI INKILAP ICNDE DEGILIZ
YASASIN CAZIN GETIRDIGI DEVRIM.
 
Yasasin Cumhuriyet


Golkoy Adinda Bir Yer Varmis Gelibolu'da
Televizyonda Gosterdiler Gecen Gun.
Gelenek Edinmis Koy Halki,
"ben Kendimi Bildim Bileli Bu Boyledir"
Diyor Muhtar:
29 Ekim'de Toptan Sunnet Ederlermis Cocuklarini...
Derken Ekranda Entarili Bir Cocuk Belirdi
Kirvesi Tutmus Kolundan
Yatirdilar Bir Kamp Yatagina,
Ardindan Sunnetci Olacak Zat Boy Gosterdi
Elinde Bicagiyla,
Cocuk Kaldirdi Basini, Bagirdi:
"yasasin Cumhuriyet" Diye
Bunun Uzerine De Ekran Karardi

Korkarim Bu, Sade Golkoylulerin Degil, Umumuzun
Sade Kucuklerimizin Degil, Buyuklerimizin De
Dustugu Bir Tarihsel Yanilgi
Cunku Sunnet Degil, Farzdir Cumhuriyet
 
YA'U


Elektrikler sondu dun gece,
Zorbela toplayıp satrancın taslarını M E C B U R E N yattık


Simsiyah kediler gibi dolasıyor kogusta
Uyuyan dostların nefesleri. D O L A S S I N L A R azıcık !


Tam ben de eve dogru acılıyordum
Sıpırdatmadan hic kurekleri, Yanmaz mi o tepemdeki yuz mumluk ısık!


Bir kurek mahkumunu Bogazda sandal sefasına
Haklılar, bırakmazlar tabii ama... Ya'u ne guzel seymis meger K A R A N L I K !
 
X