Can Yücel Siirleri

Uyumayan Umut

Uyumayan bir yatak...
İçine uyuyanlardan önce
Tut ki uyandı bulut...

*****************************

Üç nal lokantasından

Bu cehennemi sıcaktan kurtulmak için
Sırtımı, omuzlarımı yüzen

********************************
Üzere

Diyelimki yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşalırcasına yağıyor mübarek,
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
Işte o evin kapısında bulacaksın beni

CAN YÜCEL
 
Yalçın Küçük

yalçın Küçük küçüktür

**************************

Yangın Var

Asli mi? Belki.
Odalik mi? Asla!
Ne Matisse'den ne de Ciragan Sarayindan!
Bir sobaydi allah tarafindan o deli hatun

*******************************

Yavaş!!

Kafeslerin arkasinda oturmus, ince uzun gemiler gibi
limanda,

**********************************

Yaz Geldi

Dutlar düşüyor pıtır pıtır
Memet Topçu'nun traktör gökgürültüsüyle
Yaz geldi paldır küldür

*************************************

Yeşilmişik

Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık
Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin

*************************************

Yorgunluk

Kuşlar vardır, cana benzer havalarda:
Soguksa kar, baharsa yaprak;
Bir başına büyür toprakta ömrümüz,

CAN YÜCEL
 
BIR NUMARALI HALK DUSMANI

Reis bey dedim Reis Bey
Asın beni dedim dövün öldürün beni
Suçluyum dedim kahpenin soysuzun biriyim ben
Vatan hainiyim belki de
Calmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na'aptım biliyor musunuz
Halim Beyin deposunda hamaldım gecen yıl
Kacıncı balyaydı kim bilir
Kacırmısım kecileri bir ara
Arabalar evler sokaklar alıp basını gitmis
Bi ova bi ben bi gokyuzu
Sırtımda pamuk tarlası
Cıkmıs ustune gunes ter ter tepinir
Tek dur dedim gunese
Hayvanlıgın luzumu yok
Baktım oralı degil
Yıktım oracıga pamuk tarlasını
Aldım ayagımın altına gunesi
Yer misin yemez misin
Neden sonra uyanmısım
Karanlık basmıs geceler olmus
Bir aycicegi acmıs sag elimde
Solumda yediveren yedi amele
Almısız denizi karsımıza
Catır catır disimizde aycicekleri
Bi guzel aglamısız

Adamın gozleri Reis Bey adamın gozleri
Bir koltuk meyanesiydi
Izmir'in Meyane Bogazı'nda
Bir dumandır ugruyor dısarı bir duman
Dumanın yanısıra bir kerih turku
Gel dedi gel girdim iceri
Koluma yapıstı birden
Gordun mu dedi su deyyusları
Kosede uc herif oturuyordu
Nedense curuk dislerim geldi aklıma
O keciler var ya dedi o namussuzlar
Onlar yedi benim basımı
Bi gun bile yasatmam o itleri ama
Sukretsinler gene kafakagıdımı kaybettim
Ah bir kafakagıdım olsa
Ben bilirim yapacagımı
Adamin gozleri bir Bursa bıcagıydı
Cıkardım cebimden nufus kagıdımı
Tutusturdum eline

Sonra na'aptim biliyor musunuz Reis Bey
Dogru keraneye gittim
Kambur bir karı buldum evlerin birinde
Belli sıgıntı orda
Eski terlikler gibi bakıyor insanin yuzune
Gel dedim cıkalım yukarı
Ben musteriye cıkmam dedi
Olsun dedim olsun
Caca da geldi pesimizden
Al takke ver kulah ustesinden geldik isin
Oturttum sonra karyolanın kenarına
Saclarını taradım dudaklarını boyadım
Parayıi verdim eline tam gidecegim artık
Cıvıl cıvıldı gozleri
Yeni dagılmıs bir ilkokul gibi

Iste boyle dedim Reis Bey
Basınızı agrıtmayayım
Yoksa bunlara gelinceye dek daha ne haltlar karıstırmadım
Biliyorum sucluyum razıyım cezama
Calmadım oldurmedim ama
Daha kotusunu yaptım
Na'aptim biliyor musunuz Reis Bey
Tuttum insanları sevdim.
Can YUCEL
 
bu dönence

dünyada dünya yok
bu dünyadan başka,
ne öbür,
ne dübür,

dünyada dünya var
ben varım diye
o halde dünya var
ben yoğum diye...

ben bu dünya bu dünya,
öldüm, oldum, olmasam ya,
ben oldum, ben öldüm,
var olacak yine dünya...

ben bunları diyorum ya,
benden ayrı, benden gayrı,
başlamış biter mi hiç,
dönmüyor, dönüyor dünya...

benli bensiz, benlen benli,
benli bir belkıs gibi
dönüyor, dönmüyor dünya...

Can YUCEL
 
IMANA GELDIM

Bir kız buldu beni aksam ustumde
Bakire degil ama kızmıs
Allahına kadar
O ne memeler o
O ne uyluklar o
Ooo
Hele o engebesiz asaglara
Inen o gobegi o
O muselles o muselles o
Hic agda gormemis ayda
Allahıma guzel

Iste o zaman imana geldim

Can YUCEL
 
İşleyen Demir
Bir kadın gördüm azbuçuk çirkin
Ama ışıl ışıldı gözleri
Bir kadın gördüm şahane güzel
Masada karşımda oturuyordu
On dakka sonra unuttum
Bİr ev gördüm Datça^da ışıklar içinde
Evler gördüm Duisburg'de pencereleri kör
Tuğlayla kapatılmış
Bir ağustos böceğidir karanlıklar
Kıvılcımlarla öten
Her taş bir güneş
Her maden bir Merih,ışın saçıyor
Radyumdan granite kadar
Kimi az kimi çok ışıyor
Yalnız tükentileri değişik
Sönmüş yanardağlar kimi,
Havada havadan bir gökkuşağı belirdi,
Bütün insanlar güneş çocuklarıdır
Kimi ölü kimi diri,
Yaşlar iniyor gözlerimden göktaşları
Can Yücel
 
Kibar Hırsızın Türküsü
Anamın ipiyle indim gökdelen
damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek gibi camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize...
Heceleyerek üzerinde ayak ve el
uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
Gözlerinize baktım,mukaddes
ciltlerinize,büfelerinize
Vesairenize...
Şiir fenerimle de baktım,son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
Can Yücel
 
Manzara

Bir yanı mor çubuk makarna
Öbür yanı kirli sarı
Demek turuncu bir picama
Bir soytarı bu
Maskara akıntısı
Taklatıyor Marmara'ya
Eski kılıç yunuslarla...
Lodosun dönmesinden ki
Turner'ı yeniden görmektir
Ve boğas ki bir sirk, hipotamlar
Filler bütün, develer aslanlar
Döne döne gökyüzünde ebrular olmuşlar
Koş koş nefes nefese hepsi
Aman kaçırmayalım pistteki sıramızı!
Yine de en büyük o trapezci
Assolist güneş
Atlıyor arştan arşa
Hemingway'vari biraz ihtiyarlamışsa da . . .
Derken efendim birden parladı
Tamamen eflatun bir kırlangıç
Başımın üstüne kurulu o hünkar çadırından.

Can Yücel
 
metin'e metin bir metin

Metin'in kafasında bir darp var
Polis karakolundan morga kadar
Mosmor
Bir darbe var
Yuregimizde, beynimizde
Soruyor bir isaret fisegi
Biz olerek mi yasamayı
Ogrenecegiz hala

Can Yucel
 
OVGU

Komunizm kızılcıktır
Kabza iyi gelir
Ne guzeldir daneleri
Ne guzel receli olur
Surubu da
Yemistir ama yenilmis degildir.

Can Yucel
 
TESBIH BOCEKLERINDEN TESBIH

Yorgun kandilleri ve sehrin gurultusunu
Pencerenin kanatlarıyla ortup sondurdukten sonra,
-O, karanlıgın agacında dal, dalında yaprak-
O, kendi elleriyle saclarını oksayaraktan
Her gece aynı yatakta aynı cocuga,
Kopuk tesbihini nasıl dizecegini
Kendi kendine anlatır dururmus;
-Sabahleyin uyanır uyanmaz ilk is-

Yalnız saklandıgı yerleri unutmamıs olsaydı;
-Biri su yıldızın arkasında olacaktı ama-
Sarı kehlibarları usenmez bir bir toplardı,
Simdi her biri bir dalda sarı kehlibarlara yem
Okunmus arpalar atsa, acaba gelirler miydi?
Yalnız okunacak duanın kelimeleri neydi?
Sarı kehlibarları cagıracak, toplayacak kelimeleri
Toplayacak mana neydi? Sarı kehlibarları dizecek mana?

Anlattıklarına gore: Bir gun yangın yerinde dolasırken
Coplere ususen tesbih boceklerini gormus;
(Etme eyleme) laf kar etmemis; simdi coplukte
Yatıp kalkıyormus. Soranlara soyledigine gore
Tesbih bocekleri onu; O, curumeyi bekliyormus.

CAN YUCEL
 
VOLI
Sırılsıklam bir gokyuzu cıktı aglardan
Masmavi butun balıkcılar
CAN YÜCEL
 
VE KOMİSER KOLOMBO


( Haldun Taner’e )


Vay hafiye rüzgar vay!
Sıcakların nereye taşındığını
efendice tahkike yanaşmış
Hafiften zatülcenp muşambasıyla
Havadan sudan
dereden tepeden
hoşbeşti derken
sabah beri
Yaprak izlerini alıyor çınarın
Yandın çavuş yandın!

Böyle bir sonbahar iptidasında
Tutuklanmıştı zavallı Amerika’da




Can YÜCEL
 
Son düzenleme:
Öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sevebilir ne terk edebilirsiniz
Öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sevebilir ne terk edebilirsiniz.
Kör kütük bağlanmışınızdır aslında.
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır.
İç çekişmelerinizin nedeni, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
Göz yaşlarınız da, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır.
Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır.
Sınırsız ve nihayetsizdir.
Ölmek var dönmek yoktur. Gün gelir anlarsınız, içten içe bir şeylerin kanadığını.
Tutkulu sevdaların gizli hançeri başlar parıldamaya...
Orasından burasından eleştirmeye koyulursunuz,
Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...
Başkalarını örnek göstermeye,
"bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız.
Aşkınızın gözü kör değildir artık.
Yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
"Eskiden böyle miydi ya...."
diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı.
Açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltınızdan.
Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz, değişsin istersiniz.
O, sevgisizliğe yorar bunu... ihanete sayar...
Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler.
Bir zamanlar bir gülücüğüyle, alacakaranlığı ısıtan o rüya,
Bir kabusa dönüşür birden...
Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
Hoyrattır bakmaz yüzünüze, zehir akar dilinden, konuşturmaz.
Suçlar, yargılar, mahkum eder.
mühürler dudaklarınızı. siler sizi defterden...
"iyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..."
dersiniz dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz ama böyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmıştır kaleminiz, severek terk edersiniz....
"Madem öyle"nin çağı başlar ondan sonra.
Madem ki siz böylesine tutkun iken O hep başkalarını seçmiştir,
Madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir.
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece....
Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre.
Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...
Ansızın kulağınıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından,
Süzülüp gelen bir korku hatırlatır onu yeniden.
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder, ağlarsınız.
Kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
Yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız...
Sular kulağına fısıldasın diye..
Dönüp, "seni hala seviyorum" diye bağırmak gelir içinizden....Dönemezsiniz.
Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu.
Ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
Hem "ne olacak sonunda" kuşkusu.
Böyle sevemezsiniz,
Terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz
 
ÖZLEDİM SENİ..



özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
''git artık'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa''
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....





Can YÜCEL
 
BEŞİK DÜRTMESİ

Kuzu gibi olun diyorlar
Büyüyüp ortaya çıkınca
Koyun gibi gütmek için sizi


Can YÜCEL |
 
Elbette türkiye’de de en uzun koşuysa devrim

o, onun en güzel yüz metresini koştu

ilk o fırladı lüverden en sekmez mermisiynen

en hızlısıydı hepimizin,

ilk o göğüsledi ipi...


acıyorsam sana anam avradım olsun,

ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!


Can YüceL
 
Can Yücel (1926 - 12 Ağustos 1999), Bugün ölüm yıl dönümü
Rahmetle anıyoruz


Dünyaca tanınan modern Türk şairdir. Kullandığı kaba ama samimi dil ile Türk şiirinde farklı bir tarz yaratmıştır.


Hayatı

Can Yücel, 1926'da İstanbul'da doğdu.Hasan Ali Yücel’in oğludur.

Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı.

Askerliğini Kore’de yaptı. 1958’de Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Bodrum’da turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.

Son yıllarında Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça'ya gömüldü.

Yazarlığı

Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında `Yenilikler`, `Beraber`, `Seçilmiş Hikayeler`, `Dost`, `Sosyal Adalet`, `Şiir Sanatı`, `Dönem`,`Ant`, `İmece` ve `Papirüs` adlı dergilerde yazdı. Daha sonraları `Yeni Dergi`, ‘Birikim`, `Sanat Emeği`, `Yazko Edebiyat` ve `Yeni Düşün` dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi. 12 Mart 1971 döneminde Che Guevara ve Mao'dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkum oldu. 1974’de çıkarılan genel afla dışarı çıktı. Dışarı çıkışının ardından hapiste yazdığı Bir Siyasinin Şiirleri adlı kitabını yayımladı. 12 Eylül 1980 sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla "Rengahenk" adlı kitabı toplatıldı.

1962'de İngiltere'deyken, 1709 yılından kalma, Latin harfleriyle taş baskısı olarak basılmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulması geniş yankı uyandırdı.

Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere çok sık yer veren, bu nedenle zaman zaman dikkatleri üzerine çekip koğuşturmaya uğrayan Yücel, ilk şiirlerini 1950 yılında `Yazma` adlı kitapta toplamıştır.

Can Yücel, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti. Can Yücel'in ilham kaynakları ve şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, kavramlar, heyecanlar, duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır. 'Maaile' şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad. Can Yücel için ailesi çok önemlidir: eşi, çocukları torunları, babası.. Bu insanlarla olan sevgi dolu yaşamı şiirlerine yansımıştır. 'Küçük Kızım Su'ya', 'Güzel'e', 'Yeni Hasan'a Yolluk', 'Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim' bu sevgi şiirlerinden bazılarıdır.

Can Yücel ayrıca Lorca, Shakespeare, Brecht gibi ünlü yazarların oyunlarından çeviriler yaptı. Shakespeare çevirileri (Hamlet, Fırtına, Bir Yaz Gecesi Rüyası) aslına tam olarak bağlı kalmasa da son derece başarılıdır. Shakespeare'in ünlü 'to be or not to be' sözünü 'bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin' şeklinde Türkçeleştirmiştir. 1959'da ilk baskısı yayımlanan 'Her Boydan' adlı kitabında dünya şairlerinin şiirlerini serbest ama çok başarılı bir biçimde Türkçeye çevirmiştir.

Eserleri

* Yazma (1950)
* Her Boydan (1959, Çeviri Şiirler)
* Sevgi Duvarı (1973)
* Bir Siyasinin Şiirleri (1974)
* Ölüm ve Oğlum (1976)
* Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabı)
* Rengâhenk (1982)
* Gökyokuş (1984)
* Beşibiyerde (1985, ilk beş şiir kitabı)
* Canfeda (1985)
* Çok Bi Çocuk (1988)
* Kısa Devre (1990)
* Kuzgunun Yavrusu (1990)
* Gece Vardiyası (1991)
* Güle Güle-Seslerin Sessizliği (1993)
* Gezintiler (1994)
* Maaile (1995)
* Seke Seke (1997)
* Alavara (1999)
* Mekânım Datça Olsun (1999)
* En Uzak Mesafe
* Benim adım firuzansa ne olayım
* cazcı firuzan (1997)

Çevirileri

* Hamlet (Shakespeare)1992. İstanbul: Papirüs Yayınları, 1996.
* Bahar Noktası (Bir Yaz Gecesi Rüyası'nın çevirisi) (Shakespeare) 1981. İstanbul: Papirüs Yayınları, 1996.
Alıntı
 
Son düzenleme:
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

.........................

can yucel.... candan can alan ...cana can katan saır....
can dosttan gelmıs.... tesekkurler yesılım....
 
Son düzenleme:
X