Eyvah bitlendim!!!

Mune

Nirvana
Yönetici
Super Moderator
12 Temmuz 2006
54.100
204.925
52
Bir gün öğretmen saçlarımızı kontrol etmesi gerektiğini söyledi. Ben hemen ortaya atladım. Çünkü annemden çok emindim. Çamaşırları nasıl itinayla bembeyaz yıkıyorsa, beni ve kardeşimi de öyle çitiliyordu yıkarken...





1977 yılının Eylül ayında ilkokula başladım. Annem bu işe inanılmaz seviniyordu. Öyle ya! hiç değilse günün bir bölümü beni düşünmeyecekti. Ve içinden "eeehhh! artık adam da olur" diye ümit ediyordu. Zira kadıncağız ne yapsa ben bir kız çocuğu olamadım. Beni alıp komşu gezmelerine gidemedi. Götüremiyordu, sonraları zaten götürmek de istemez olmuştu. Gerçi uzunca bir zaman hanım hanımcık bir kız olmam konusunda savaştı kadıncağız Allah için. Ama olmazsa da olmuyor işte.

Evimiz bahçeliydi bizim. Bahçede incir, erik ağaçları ve bir de ulu bir ceviz ağacı vardı. Benim favori ağacım incirdi. Hem daha yaşlı olmasından dalları koltuk gibi rahattı hem dallar sizi çok güzel saklar kimse bulamazdı hem de inciri çok severdim.

Evin çok yakınında bir çeşme vardı. Bu o semtin tek ve büyük çeşmesiydi. Beş tane yalağı vardı. Yalak nedir bilir misiniz? Çeşme sürekli akar ya; suyun biriktiği odacıklardır yalak. Hayvanlar oradan su içer. Siz de, akan oluktan taze buz gibi su doldurursunuz kaplarınıza. Çeşmenin hemen üzerinde bir söğüt ağacı vardı. Ve onun gölgesinde yaptığımız misket turnuvaları. Yada gazoz kapağı kazandıran oyunlar oynardık. İkramiyeye bakın, gazoz kapağı!

Neyse, bu turnuvalar mahalle çocukları arasında pek itibar görürdü. Tabi ben de aralarında. Önceleri kız olmamdan çok sıkıldılar ve beni aralarına almak istemediler. Biraz kaba kuvvet, biraz oyunu iyi oynuyor olmam, beni, takımlar arasında kavga sebebi yapmıştı. Sabahtan akşama kadar bazen bir torba misketi yutardım (kazanırdım yani) ve eve geldiğimde annem "onlar içeri giremez" derdi. Ve ben misketleri hazine gömer gibi saklardım. Hal böyleyken annem benden ufak ufak vazgeçmeye başladı. "Bu kızın ruhunda yok hanımlık" diyordu herhalde içinden.

Bir gün halam akıl verdi. "Daha çok kız kıyafetleri dik. Pantolon giydirme, cicili bicili etekler falan dik" dedi. Annem umutsuz ama "fikirdir" diyerek dallı güllü bir kumaş aldı. O zamanlar hafif kloş inen kat kat etekler pek bir modaydı. Hemen bana bir tane dikti. Ertesi gün biraz da sert bir ses tonuyla "bugün bu etek giyilecek, bak özene bezene diktim ona göre" dedi. Gerek ses tonundaki ikna edicilik, gerekse yüzündeki giymezsem sonumun ne olacağını anlatan ifade gereği eteği giydim. Kendimi kukla gibi hissettim. Yürüyemiyordum. İçimden "hayatta çeşme meydanına gidemem çocuklar benimle yıllarca dalga geçer" diye geçiriyordum.

Neyse bu sıkıntı ile bahçeye çıktım. Bu gün de böyle geçsin diyerek oyalanıyordum. Derken erik ağacındaki erikler "beni ye, beni ye!" der gibi gözüme baktı. Tabi ben de bu cazip teklife kapıldım. Çok dikkatli ağaca çıktım. Kendimi bir dala monte ettim. Başladım erik yemeye. Aradan ne kadar zaman geçti bilmem, annem evin kapısında belirdi. Beni çağırıyordu. Yemek vaktimiymiş ne. Ben içimden "ona gözükürsem hiç olmaz" diyerek, cevap vermedim. O da "nereye gitti bu yine?" diyerek içeri girdi. Hemen harekete geçtim. Annem görmeden ağaçtan inecektim. İniyordum, sorun yoktu. Tam son daldan aşağı atlayacaktım ki tepe taklak dönüverdim. Ve ağaçta asılı kalmıştım. "Bu nasıl oldu?" derken eteğin dala takılı parçasının azar azar yırtıldığını gördüm. Eteğimin bir katı nasıl olduysa dala takılmıştı.

Ve ben baş aşağı ölümlerden ölüm beğeniyordum. Eteğin yırtıldığını mı, annemi mi, yoksa düşünce yanacak canımı mı düşünmeliydim? Tam o sırada halamın oğlu girdi bahçeden. Ona seslendim, tabi usul usul. "Can abi! Can abiiii! Can abiii yaaaa! Buradayım. Ağaçtayım Can abiiii..." Ya uykudan yeni kalkmıştı, yada beni sevmiyordu.

Adam ağacın dibine, sesime doğru gelmeyi akıl etti etmesine de; benim etek benden vazgeçmişti bile. Büyük bir gürültüyle yere çakıldım. Can abim o zaman beni gördü. Ama hala bir ağaca, bir bana bakıyordu. Annem merdivenlerden uçan hızla indi. Daldaki eteğin parçasını henüz görmemiş, benim bir şeyim var mı? diye check-up yapıyordu. Evet bileğim çıkmıştı. Yere alçak değmek istedim ama bileğim beni taşımadı işte. Annem beni kaptığı gibi eve çıkardı. Hemen soğuk su şişesini koluma tuttu. Can abimden babamı çağırmasını istedi. İkitelli-Altınşehir taraflarında ben çocukken büyücü sandığım bir adamın evine gidildi. Adam gözümün içine bakarken bileğimi tutmasıyla çevirmesi bir oldu. Sonra da "tamam" dedi. "Bir süre göğüs hizasında taşısın". Annem yanındaki tülbent ile bana boynumdan geçen bir sargı yaptı. Kızmamış, aksine çok üzgündü. Kendine kızıyordu, "Hay eteğine edeyim ne akla hizmet diktim ben o eteği, alışmamış .... don durmaz ki" dedi ve daha ne bahaneler buldu kendine kızmak için yol boyunca.

Ben mi? Ben ağrıyan koluma rağmen mutluydum. Etek başıma bir daha hiç dert olmayacaktı zira. Bu ve ara ara anlatacağım bir dolu anıdan dolayı annem okul dönemimi bayram ilan etmişti. Benim için de değişik bir ortamdı. Hevesliydim. Canımı tek sıkan annemin kan dolaşımımı durduracak gibi ördüğü saçlarım ve koca beyaz kurdelelerdi. Bir iki gün sonra yaka paça dağılmış eve gelince annem önlem aldı. "Ertesi gün okula nasıl gitmek istiyorsan eve öyle gel" dedi. Hadi buyur bakalım. Bu "okuldan çıkınca hoplama, zıplama ve çeşme meydanında takılma" demekti. "İş mi yani şimdi bu? Eve git, üstünü çıkar, tekrar çeşme meydanına koş. Üstelik oradan geçerken çocuklara "üstümü çıkarıp gelicem" de denmez ki. Ya oyun kaçarsa? Offff annem de yaa!" Ama kural kuraldı. Dinledim de. Okuldan eve arka yoldan gelip, üstümü değiştirip koşarcasına evden çıkıyordum. Sonrası malum. Ezanla eve dönüş, yemek ve sızmak.

Bir gün öğretmen defterime bir şeyler yazdı. "Bunu annene göster" dedi. "Hoppala" dedim içimden. "Bu da ne demek acaba?" Eve gelince tabi ben unuttum bu işi. Sabah okula giderken geldi aklıma. Anneme gösterir göstermez, bana "Ne yaptın okulda?" dedi. "Beni okula çağırıyor öğretmenin!" Bunun cevabını bilmiyordum. Seçenekler:

Kendimi sınıf başkanı seçtirmem olabilir, ki konuşan çocukları dövüyordum
Bazı gıcık erkek çocuklarını hem ısırıp, hem dövüyordum
Her soruyu illa "ben cevaplamalıyım" diyordum
Derslerde sıkılınca muhabbet ediyordum
Hepsi

Bunlar seçeneklerdi; ama keşke aramızda halletseydik diyordum ben içimden. Öğretmen annemi tanımıyor ki. Tanısa bu hatayı yapmazdı. Annem "bekle" dedi. Beraber okula doğru yürüyorduk yürümesine de; benim ayaklarım geride kalıyordu. Okula vardık. Annem öğretmenler odasının kapısını Cumhurbaşkanı’nın kapısını çalan bir saygıyla çaldı. "Geelll!" sesinden sonra içeri girdi. Ve ben kaçmanın planlarını yapmaya başladım. Ya annem çıkar çıkmaz yada hemen kaçmalıydım. Ben buna karar vermeye çalışırken annem kapıda belirdi. Kızgındı ama tuhaf bir şeyler de vardı yüzünde. Sonradan bol bol gördüğüm bir ifadeydi bu. O zamanlar tanıyamadım, şimdi biliyorum. Bir ufaktan gurur duymuştu. Bana en şefkatli sesiyle "Bir daha kimseyi dövme, ısırma, bir sıkıntın varsa öğretmenine söyle o gerekeni yapar. Sen derslerine çalış. Bak öğretmenin seni çok seviyormuş. Çok çalışkan, akıllı diyor. Bir de yaramazlıkları olmasa diyor. Biraz uslu ol be kızım. Yaramazlıklarından vazgeç artık..."

İyi de ben yaparken bunlar yaramazlık değil ki. Siz bakınca yaramazlık olarak gözüküyor. Bir elbise olsa yaramazlık, çıkarır atarım üstümden. Ama öyle de değil. Ben yaramazlık nedir yada sizce hangisi yaramazlıktır nereden bileyim?

Arada sırada düzelme göstersem de neysem oydum. Derken bir gün öğretmen saçlarımızı kontrol etmesi gerektiğini söyledi. Ben hemen ortaya atladım. Çünkü annemden çok emindim. Çamaşırları nasıl itinayla bembeyaz yıkıyorsa, beni ve kardeşimi de öyle çitiliyordu yıkarken. Çoğu zaman saçlarımın elinde kalacağını sanırdım. Derimi yüzer gibi ovuştura ovuştura yıkardı. Sonradan bu masaj işlemi için güzellik salonlarına para bayılanacağını nereden bileyim? Neyse, "benim saçıma bakın, tertemiz" dedim. Öğretmen gülümsüyordu. "Çocuklar yan sınıfta bir arkadaşınızın başında bit bulunmuş. Bit bir böcektir. Saçta ve sırtta yaşar. Çoğunlukla hayvanlarda ve (bana bakarak) temiz çocuklarda olur. Kaşıntı yapar. Çok çabuk ürer. Miniciktir. O yüzden kontrol edelim de sorun yaşamayalım. Şampuanı var. Kullanırsınız sorun kalmaz. Size gelmez" dedi.

Ben "temiz çocuklar" sözünde kalmıştım. Biliyordum zaten bu temizlik işinin başıma iş açacağını. Öğretmenim, başımda maden arar titizlikle saçlarıma baktı. İnanın yazarken kaşınıyorum. Bir şey demeden diğer çocuklara baktı. Ve hepimizin annelerini okulda beklediğini söyledi.

Ertesi gün anneler geldi. Onlara konu hakkında bilgi verildi. Sınıfın çoğu bitliymiş meğer. Yani kaynak yan sınıf değil, bizmişiz. Annemin suratını hala hatırlarım. Yıkılmıştı. Oysa o bizi gül gibi, mis gibi yıkar paklar, giydirirdi. Nerede hata yapmıştı? Eczaneye gitti okul çıkışı. Ama şampuan patlama yapmış, hiç kalmamıştı. "Bir hafta içinde gelecek" demişlerdi.

Annem başı ağrıdığında bir tülbent ile Lazlar gibi başını bağlar. Şöyle alnını iki kere sarar. Eve gittiğimde aynen öyleydi. Halamı çağırmış, o annemin başına bakmış, bit yokmuş. Annem çok huylanırdı börtü böcekten, yazık. Kardeşim çoktan sıfıra vurulmuştu. Onun kafasını görünce birden "bana da aynısı yapılacak" diye avaz avaz bağrınmaya başladım. Savunmam da "hiç dazlak kız olur muydu?" Annem "Şimdi mi kız olduğun aklına geldi, bitlenene kadar nerdeydin?" dedi. "Şampuanı beklersek bunu temizleyemeyiz" diye karar vermişler iki kadın ve benim sivri zeka halam "bit de böcek sinek de, gel sinek ilacı sıkalım gitsin" demiş!!! Annem tereddüt etmiş etmesine de kadın çaresiz. Hani basiretim bağlandı derler ya aynen öyle. "Bari açık havada sıkalım da bitler dışarı kaçsın". Aaahhh aaahhh, cezası kesilmiş mahkum gibi bahçeye çıkışımı görmeliydiniz. Başıma bir hal geleceği belliydi. Zira halam pek hayırlı kadın değildir.

Neyse, saçlar tutam tutam havaya taranıyor, basıyorlar Sheltox’u. Bana "kapa, gözüne kaçmasın" dediler. Allah’tan onu dediler. Bu böyle bir şişe bitene kadar devam etti. Sonunda ben diz üstü oturuyor iken; arkası üstü bayıldım. Nefes alamıyordum. Annem şoka girmenin etkisiyle hiç kıpırdayamıyordu. Sanırım o an aklı başına geldi ve halamı dinlediği için bin pişman oldu. O sırada ilaçtan aptallaşan bir bit benim alnıma çıkarak yüzümde gezinince halam annemin şaşkın bakışları arasında son öldürücü darbeyi vurmuş. Bu son "fıs" benim hayatla ölüm arasındaki gidiş geliş maceramı başlattı. Hemen ilk yardıma gidildi. Zehirlenme teşhisi ve iki gün sonra ayılan ben. Ne zaman konusu geçse annem kendine kızar ve hala mı saygıyla (!) anar.

Ben bir daha hiç bitlenmedim. Çünkü evde bit şampuanı deposu kuruldu. Haftada 1 o pis kokulu şampuanla saçlarımız yıkandı. Eve bir daha Ş Sheltox cinsi ürünler sokulmadı. Tabii çok mecbur kalmadıkça halam da.

Sevgiyle kalın...

Funda Dicle
 
:laugh: ilkokula giderken bende nasibimi almıştım o bit salgınından,anneciim şok olmuş tu hayatında ilk bitlenmeyi bende yaşayınca :rolleyes2: ne kolonyalı ,gaz lı tülbentler ne sheltox lar sıkıldı banada bu yazı beni eski günlerime götürdü valla tşklr paylaşımına canım...
 
:laugh: :laugh: :laugh:zor bir durum ama harika bir anı olmuş:laugh: :laugh: :laugh:
 
ya evet süper bır anı olmus.bizim sokagımızda böyle renklıydı.bır arkadasımıza bulasmıstı bıt olayına,gerıde kalan 5 kız arkadas resmen karantınaya alınmıs gıbı davranmıstıkevlerımız yanyanayadı okula gönderılmeden önce saclarımızı tarayacaklar ya kapıların önune cıkılır konusula konusula kı annelerımız konusurdu olan bızım saclara olurdu.yapılan dedıkodular netıcesınde gerılen annelerın sınırlerı ellerıne yansır ve bız 6 kız arkadas bırer çinli olarak okula giderdik.inanılmazdı ya herkes kardesmısınız dıyodu:)ama iiki cekmışler bu gün hala gözlerımız hafıfı cekık duruyo:)ha bıtlı arkadasa gelınce okul daj dagıtılan sampuan ve kesılen saclarala kurtuldu.:)
 
HER İLK OKULA BAŞLAYAN BİT FACİASINDAN NASİBİNİ ALIO SATEN :):):)
 
ahh ahhh hiç sormayın .... öldüm bu aralar bit ayıklamaktan. :emir_bebek: :emir_bebek:
 
ya bende bıtlendım ve kızımda... suan temızız..ama bıze bukaştıran arkadaşta varmı bılemem odayıkmaış taramış.. inş. ğeçmez yıne..
 
ne hoş bir anlatım dili yaa...
hiç sıkılmadım okurken,ellerinize sağlık...
bit,okurken bile kaşınıyorum,hemen herkes gibi kardeşimle benim de başımıza gelmişti,canım annem çarşaflarımızı kaynar suda yıkarken canım babacım da başımıza o bit şampuanından sürmüştü.o günleri hatırladım...
 
güzel bi anının yine güzel bir dille anlatılması onu daha da okunası kılmış .. ee ben de zamanında bitten nasibimi aldım .. hayatında hiç bitlenmemiş bir insan yoktur heralde.. varsa da büyük ihtimal saçı olmadıgındandır:roflol::roflol:
 
X