Nazım Hikmet Ran Şiirleri

Çekilmez Bir Adam...

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum
..........
..........

NAZIM HİKMET
 
David Oistrakh'a Mektubumdur

İstanbul'a gitmişiniz.
Mektubunda:'Unuttum herşeyi,'diyor.
Konserinizdeymiş.
..........
..........

******************************

Durup Dururken

Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
..........
..........

NAZIM HİKMET
 
Ellerinize Ve Yalana Dair

Bütün taşlar gibi vakarlı,
hapiste sÖylenen bütün tÜrkÜler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.

Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yuklu,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.

Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.

Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
..........
..........

NAZIM HİKMET
 
En Mühim Mesele

Toprak doyurası gözleri doymuyor
Çok para kazanmak istiyorlar;
öldürmemiz, ölmemiz lazım geliyor
çok para kazanmaları için.

..........
..........

**************************************

Erzurum Ve Sivas Kongreleri

Biz ki İstanbul şehriyiz,
iste, arz ederiz halimizi
Türk halkının yüce katına.
Mevsim yazdır,
919'dur.
Ve teşrinlerinde gecen yılın
dört düvele teslim ettiler bizi,
gözü kanlı dört düvele
anadan doğma çırılçıplak.
Ve kurumuştu
ve kan içindeydi memelerimiz.

Biz ki İstanbul şehriyiz,
Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan
bir de Yunan,
bir de zavallı Afrika zencileri
yer bitirir bizi bir yandan,
bir yandan da kendi köpek döllerimiz:
Vahdettin Sultan,
ve Damat Ferit
ve İngiliz muhipleri
ve Mandacılar,
Biz ki İstanbul şehriyiz,
yüce Türk Halkı,
malumun olsun çektiğimiz acılar...
...
...
Erzurum'da on dört gün surdu Kongre:
orda, mazlum milletlerden bahsedildi
butun mazlum milletlerden
..........
..........



Nazım Hikmet
 
Gerileyen Türkiye Yahut Adnan MENDERES'e Öğütler...

Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes.
Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes.
İlle de asıp kesmek geliyorsa içinden
Ezmekte devâm et Barışçılar'ı, ama sen
Meselâ Yalçın'ı da tıkıyorsun deliğe (1)
İhtiyarcık sana azıcık cilve yaptı diye,
Git, koş, elini öp, af dile, yüzünü güldür,
O, yalnız altın kafeslerde öten bülbüldür.
O, matbaalar yıktırıp kitaplar yaktıran, (2)
O, büyük demokrat, O, hürriyetçi kahraman,
Moskova'yı atomlayalım diyen insancı...
Kendine acımazsan bize bir parça acı.
A be Adnan Menderes, böyle bir dal kesilmez,
..........
..........

NAZIM HİKMET
 
Gölgesi

Ağlasada gizliyor gözlerinin yaşını;
Bir kere eğemedim bu kadının başını.
Kaç kere sürükledi gururumu ölüme
Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.
Cevapları öyle heycansız ki onun,
Kaç kere iman ettim, hiçliğine ruhunun.
Kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi
..........
..........

*******************************************

Gözleri Siyah Kadın

Gözleri siyah kadın,o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
..........
..........

************************************

Gözlerimiz

Gözlerimiz şeffaf temiz damlalardır.
Her damlada demire can veren dehamızın
Bir küçücük zerresi vardır..
Şeffaf temiz damlalarıyla gözlerimiz
..........
..........

************************************
Gözlerine Bakarken

Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
..........
..........

**********************************
Güneşte

Güneşte
denizin sonunda mavi bir duman gibi
gözümde tütüyorsun.
..........
..........

***********************************
Günler

Geçip gitmiş günler gelin
rakı için sarhoş olun
ıslıkla bir şeyler çalın
geberiyorum kederden.
..........
..........

NAZIM HİKMET
 
Yaprak Dökümü

elli bin roman filan okudum yaprak dökümünü anlatır
elli bin filim seyretttim yaprakların dökümünü gösterir
elli bin kere gördüm yaprak dökümünü
düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların​
elli bin kere duydum ölü hışırtılarını kunduramın altında
avucumda ve parmaklarımın ucunda​
ama yaprak dökümüne rastlamak yine de burar içimi
hele bulvarlarda yaprak dökümüne
hele kestaneyseler
hele çocuklar geçiyorsa oralardan
hele güneşliyse hava
hele iyi bir haber almışsam o gün dostluk üzerine
hele o gün sancımıyorsa yüreğim
hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse yaprak​
dökümüne rastlamak burar içimi​
hele bulvarlarda yaprak dökümüne
hele kestaneyseler.​


Nazım Hikmet Ran
(6 Eylül 1961, Laypzig)

Not: Şiir, Nazım Hikmet Ran'ın "Son Şiirleri" kitabından alınmıştır.
 
Yağmurun Altında

Yağmurun altında yürüyordu bahar incecik yeşil ayaklarıyla
Moskova asfaltında​
lastiğe motora kumaşa deriye taşa sıkışıktı​
kardiogramım çok bozuk çıktı bu sabah
beklenen gelecektir günün en beklenmedik saatında
bir başına gelecek ve alıp getirmeyecektir gidenleri​
çalınıyordu Çaykovski'nin birinci konseri yağmurun altında
bensiz çıkacaksın merdivenleri
bir karanfil duruyor balkonlu evin son katında
yağmurun altında yürüyordu bahar incecik yeşil ayaklarıyla Moskova
asfaltında​
karşımda oturursun görmezsin beni ve uzaklarda tüten bir kedere
gülümsersin​
baharlar alır seni benden götürür bir yerlere
bir keresinde belki geri dönmeyeceksin kaybolacaksın yağmurun altında.


Nazım Hikmet Ran
(6 Mayıs 1962, Moskova)

Not: Şiir, Nazım Hikmet Ran'ın "Son Şiirleri" kitabından alınmıştır.
 
Hava Soğuk

Hava puslu, soğuk

***********************

Haydi Güle Güle Gülüm

Haydi güle güle gülüm
haydi güle güle
Hani ağlamak yoktu?
Ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
Taksiye bindin işte,
işte hapishanesinde yattığım şehrin
geçiyorsun içinden.
Şöför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana

NAZIM HİKMET
 
Henüz Vakit Varken, Gülüm

Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
Hoş Geldin Kadınım

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş legenim var,
susamışsındır;

*********************************************

Hürriyet'e Dair

Onlar, ümidin düşmanıdır,
Sevdiğim,
Akarsuyun meyve çağında ağacın
Serpilip gelişen hayatın düşmanıdır.

NAZIM HİKMET
 
İki Serseri

İki serseri var:
Birinci serseri
köprü altında yatar, `
sularda yıldızları sayar geceleri.

İki serseri var:
İkinci serseri
atlas yakalı sarhoş sofralarında
Bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır.
Fransız emperyalizminin
idare meclisinde ayvazdır..

Ben:
ne köprü altında yatan,
ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında
saz calip Arabistan fıstığı satan-
-lakin
şairiyim;
topraktan, ateşten ve demirden
hayatı yaratan-
-lakin
şairiyim ben.

..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
SENİ DÜŞÜNÜRÜM

Seni düşünürüm
Anamın kokusu gelir burnuma
Dünya güzeli anamın

Binmişsin atlıkarıncasına içimdeki bayramın
Fırdönersin eteklerinle saçların uçuşur
Bir yitirip bir bulurum al al olmuş yüzünü

Sebebi ne
Seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın
Sen böyle uzakken senin sesini duyup
Yerimden fırlamamın sebebi ne?

Diz çöküp bakarım ellerine
Ellerine dokunmak isterim
Dokunamam
Arkasından camın
Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm
Alaca karanlığımda oynadığım dramın

Nazım Hikmet Ran
 
İki Sevda


Bir gönülde iki sevda olamaz
yalan
olabilir.
Şehrinde soğuk yağmurların
gece otel odasında sırtüstü yatıyorum
gözlerim tavana dikili
bulutlar geçiyor tavandan
ıslak asfaltı geçen kamyonlar gibi ağır
ve sağda uzakta
ak bir yapı
yüz katlı belki
tepesinde altın iğne parlıyor.
Bulutlar geçiyor tavandan
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
İkimiz

İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğrettiler:
aç kalmayı, üşümeyi,
yorgunluğu ölesiye

*********************************

İnebolu

iki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu,
Öyle yükselmişiz ki, sahilde İnebolu
İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı.
Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı.

Evleri birbirine giren şehri içinde
Ufuklar genişledi önümüzde git gide;
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
İnsanların Türküleri Kendilerinden Güzel

İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.

**********************************************

İstiklal

Bu zırhları, bu orduları tanırım,
benim de sularıma girdiler,
benim de toprağıma asker çıkardılar geceleyin.
Kanıma susamıştılar.
Çalmak istiyorlardı gözlerimin nurunu,
hünerini ellerimin.
Döktük denize onları
1922'ydi yıllardan...

Mısırlı kardeşim;
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
İtirazname-i Nazım

Artık bir daha
bir kahkaha
gibi gülmeyecek gözünüzde gözümüz.
Teveccühünüz
mavi bir mücevherdi başımızda.
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
Kar Kesti Yolu

Kar kesti yolu
sen yoktun
oturdum karşına dizüstü
seyrettim yüzünü

*********************************

Kar Yağıyor

Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara.

NAZIM HİKMET
 
Karımın İstanbul'dan Yazdığı Mektup

Canım,
Uzandığım yerde yazıyorum.
Yorgunum pek.
Aynada yüzümü gördüm, adeta yeşil.
Havalar soğuk, yaz gelmeyecek.
Haftada otuz liralık odun lazım,
başa çıkılır gibi değil.
Sofada demin iş görürken,
battaniyemi aldım sırtıma.
Camlar çerçeveler kırık, kapılar
kapanmıyor,
burda barınmamız imkansız artık,
taşınmalı!
Ev yıkılacak üstümüze.
Kiralarsa pahalımı pahalı.
Sana bunları ne diye anlatırım?
Üzüleceksin.
Derdimi kime dökeyim?
Kusura bakma.
Isınsa, iyice ısınsa ortalık ama,
Hele geceler.
Bıktım usandım üşümekten.
Rüyalarımda Afrika'ya gidiyorum.
Cezayir'deydim bir sefer.
Sıcaktı.
Alnımı bir kurşun deldi,
bütün kanım aktı,
ama ölmedim.
Bana bir hal geldi.
Çok ihtiyarladığımı hissediyorum.
Halbuki biliyorsun,
henüz kırkıma basmadım.
Çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
söylüyorumda,
söyleyince kızıyorlar,
konferans dinliyorum herkesden.
Her neyse bu bahsi kapat.
Paraguay halk türkülerini çaldı radyo.
Bunlar dikenli bir yaprağın üzerine
aşkla, güneşle, insan teriyle yazılmış.
Acıda, umutluda...
Bayıldım Paraguay türkülerine.
Adviye'den mektup aldım.
Beni çok göresi gelmiş,
Hiç unutamıyormuş....
Şaştımda kaldım.
Yıllardır,
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
Kavak

Ağaç gece seyredilir
Suda gümüşten servidir
İstanbullu Nedim için

Ak bedenli gelinleri
Melül mahzun kayınları
Sever razanlı Yasemin

Bende bir kavak ürperir
Nemde olsam sesi gelir
..........
..........



Nazım Hikmet Ran
 
X