ÜÇÜNCÜ BAP
TAYMİS GAZETESİ'NİN BİR TELGRAFI... VAZİYETİN TELHİSİ VE BENERCİYLE İSTANBULDA MATBAADA BİR MÜLÂKAT... KALKÜTADA UMUMÎ GREV... SOMADEVA... TAŞLANAN ÇOCUĞUM... VE DAHA BİRÇOK YÜREKLER PARALAYICI HADİSELERE DAİRDİR.
I
Taymis gazetesinin Kalküta'dan aldığı bir telgraftan:
KALKÜTA - Kızılların tevkifatı devam ediyor. Şehir civarındaki çay tarlalarında metrûk bir evde toplanan gizli Vilâyet Komiteleri, içtima halindeyken derdest edilmiştir. Yedi kişiden mürekkep olan komite azalarından altısı yakında adliyeye verileceklerdir. Yalnız, ilk istintak neticesinde, gene komite azasından, Benerci isimli bir genç tahliye olunmuştur...
II
Vaziyeti telhis edelim hele.
BİR.
Benerci inkılâpçı bir gençtir.
Hazım zamanlarını, boş gecelerini değil,
boydan boya ömrünü vermiştir ihtilâle...
İKİ.
Birinci bapta öğrendik ki,
Benerci âşığıdır Britanyalı bir kızın.
Yani, delikanlımızın
kalbine bir taş
düşmüş.
Kırmızı saçlı bir baş
düşmüş
ve kalbi
dalga dalga halkalanıyor...
İki, A:
Benerci riyaset ederken gizli bir içtimaa
altı yoldaşıyla yakalanıyor.
İki, B:
Fakat meçhul bir sebebe
binaen,
yoldaşlarının mevkuf bulunmasına rağmen,
Benerci tahliye edilmiştir.
İki, C:
Bence, yani romanın muharrirince
olduğu kadar,
Benerci için de bu tahliye keyfiyeti
siniri, ruhu, kemiği, eti
kemiren bir esrardır, iki gözüm,
serapa esrar...
. . . . . . .
. . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . .
Benerci, sana dört teklifim var:
Evvela,
Kalküta'dan İstanbul'a
çık yola.
Babıâli caddesinde matbaaya gel...
Geldin mi?
Âlâ...
Saniyen:
sinirini yen.
Karşımda dikilip durma, otur...
Salisen:
ayağını iki defa yere vur:
Kapı açılsın
Lebbeeeeeeeeyk! deyip
bize iki çay getirsin kahveci üstat.
Rabian:
anlat.
Şu müthiş müşkili birlikte halledelim
seninle...
— Anlatıyorum.
Dinle:
Ve Benerci, macerayı bana, kafiyesiz filân, yani nesren şöyle anlatmaya başladı:
Sarılmıştık. Yok edilmesi lâzım gelen bazı kâatlar vardı. Vakit kazanmak için, polisin üstüne ateş açtık. Brovniklerimizin şarjörlerini iki defa tazeledik. Birimiz kolundan, birimiz de başından yaralandı. Kurşunlarımız tükendi. Britanya polisi içeri girdi. Gırtlak gırtlağa kapıştık. Nihayet, kıskıvrak bağladılar bizi. Kamyonlara yüklediler. Müdüriyette, yedimiz birden, bir herifin karşısına dizildik.
Burada, Benerci yine coştu, işi kafiyeye döktü:
Herifin
mavi gözleri çipil çipil
suratı çilliydi.
İntelicent'ten olduğu belliydi.
Geçti arkadaşların önünden.
Benim önümde durdu.
Yüzüme baktı.
İsmimi sordu.
Beni bıraktı...
Niçin bıraktılar beni?
Beni
niçin
bırak-
-tılar?
— Benerci, buna bir tek sebep var.
— Ne?
— Düşecekler peşine..
Eşine??
Ateşine??
Mateşine??
Tükürmüşüm kafiyenin içine...
Yani, anlıyacağın, seni bıraktıktan sonra peşine düşecekler. Sonra cooop, haydi bir tevkifat daha. Tabii, sen yine içerde. Hem bu sefer artık suratına bakıp ismini sorup bırakılmamak şartıyla. İşte tahliye keyfiyetinin sebebi...
— Sebep bu değil. Ben, tamamen temizim. Arkamda takip yok.
— Tuhaf şey. Dışarıda temas ettiğin arkadaşlar ne diyor?
— Galiba onlar da senin gibi düşünüyorlar. İki üç defa, muhtelif arkadaşlarla temas etmek istedim. Fakat verdiğim randevulara gelmediler. Arkadaşlar benimle görüşmek istemiyor.
— Öyleyse, sen hemen yine Kalküta'ya git oğlum. Ne halt edersen et, şu vaziyeti bir düzelt bakalım.
Benerci gitti.
Baktım ki, pencereden:
muktesit, muharrir ve muhbir
Nedim Vedat Bey geçiyor.
Düşündüm Benerci'yi
ve mel'un bir ihtimalle birden
yüreğim cızz etti.
Arif olanlar için,
bu fasıl burada bitti...
III
Stop:
Fren!
Zıııınk!
Durdu!.
Amele
baş parmağını tele
dokundurdu.
Akümülatör, dinamo, motor, buhar, benzin,
elektrik,
Trrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrik!
D U R - D U !!!..
Yüksek tuğla bacalarda dumanlar donakaldı.
Koptu kayışlar.
— Patron, sabotaj var!.
— Koş telefona.
— İşlemiyor...
— Telgraf...
— Teller kesilmiş,
makina bomboş...
— Koş!..
Karşımda durma, avanak!..
Hangarda ne varsa, üstüne atlıyarak,
koşun şehre...
Sarjant, polismen, asker,
kırk ikilik, tayyare, tank,
ne bulursanız,
yetiştirin...
Birden
bisiklet, motosiklet, otomobil, omnibüs
tozu dumana kattılar, dumanı toza...
Fakat
yine birden
ekşi boza...
Ne ileri
ne geri.
Paaaaah!..
Fıııııss...
Patladı lastikleri...
Geç kaldılar, geç!..
Drran
drrrn
drrran...
Tiki taka frev...
Edildi ilân
Umumî grev!!!..
Kalküta grevdedir.
Benerci evdedir,
sırtüstü yatıyor yatakta...
Geçiyor haykırışmalarla kapısının önünden
tek başlı, tek yürekli, milyon ayaklı Kalküta...
Onlar, hep beraber grevdedir...
O, yapayalnız evdedir.
Yapayalnız...
Tavan, kapı ve duvar...
Onu kavgaya çağırmadılar.
Günlerdir ki, onu gördükçe arkadaşları
çevriliyor başları...
Benerci yatakta
Kalküta ayakta.
Benerci görmeden görüyor yattığı yerden
yürüyen Kalküta'yı:
«Adım
Adım.
Adım — lar
adım — ları...
Kal — dırım
kal — dırım.
Kal — dırım — lar
kal — dırım — ları...
Cad — de...
Cad — deler...
Kalabalık...
Ka — la — ba — lık
itiyor
iki
yana
apar — tıman — ları...
Behey tram — vay!..
çiğneneceksin:
sağa sola sap...
Geçit yok.
Rap
rappp
rappp!!!!!
Ve...
Va...
Vey...
— Yol açın kamyonlara
amele çocukları
babalarını geçiyor..»
Haykıraraktan
Benerci fırladı yataktan.
Şimdi sokaktan
tek bir insan sesi yükseliyordu...
Benerci koştu pencereye:
Aşada sokak
kalabalık.
Yukarda masmavi bir hava
Aşada bir kamyonun üstünden
kalabalığa
Söz söylüyor en yakın arkadaşı SOMADEVA:*
«— Arkadaşlar!
Aylardır ki anamız avradımız
uzun aç dişleriyle dişlediler
kendi memelerini.
Arkadaşlar...
Çıplak aç karnını kurşunlara vermek,
kıvranarak gebermek...
. . . . Tek . . . .
. . . . . . . . . . Vaar?
Hayır!.
Ar . . . . . . . lar . . . . . .