Necip fazıl sevenler buraya

MRMN

Yeni Üye
Kayıtlı Üye
11 Aralık 2009
8.819
2
uzun bir yazı ama necip fazılı tanımak adına zevkele okumanızı tavsiye ediyorum ...

şiirlerini de yakında paylaşacağım paylaşmak isteyen arakadaşlar da lütfen paylaşabilirler ...

BİR ASRA YAKIN BİR ÖMRÜN KRONOLOJİSİ

(26 Mayıs 1904-25 Mayıs 1983)

26 Mayıs. İstanbul’da Çemberlitaş’tan Sultan Ahmed’e doğru inen sokaklardan birinde, 2. Abdülhamid Han’a Ermeni komitacılarınca yapılan bombalı suikast hadisesinin tarihi mahkemesini yapan, İstanbul Cinayet Mahkemesi ve İstinaf Reisi Maraşlı Kısakürekzâde Mehmet Hilmi Efendi’ye ait büyük bir konakta açar gözlerini dünyaya, Necip Fazıl… Daha sonra yazdığı “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri” isimli hikayesinin mekânı işte bu konaktır. Babası Abdülbâki Fazıl bey, annesi ise Mediha Hanım. Baba kökü, Maraş’ın en eski ailelerinden Kısakürekoğulları’na bağlı. Kısakürekler, Yavuz Sultan Selim devrinde Maraş’ta hükümet konağına bağlı bir kol… Anne ise Akdeniz taraflarından gelip Aksaray’a yerleşen fakir bir ailenin kızı



1938 Bir Adam Yaratmak piyesi Şehir Tiyatrolarından kapalı gişe oynar. Seyirci rekorları kırılır. “Türk Tiyatrosu Dergisi”nin 37. (Mart) sayısı “Bir Adam Yaratmak Özel sayısı” olarak çıkar. Bankadan ayrılmıştır. Ankara’da Devlet Konservatuarında, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde, İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisinde hocalık yapıyor. Batı edebiyatı dersleri okutuluyor. Ankara’ya derslerini vermek için trenle gidip gelmekte. Ayrıca İstanbul’da Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’nde de ders vermektedir. Bir taraftan da Hakkı Tarık Us’un küçük kardeşi Rasim Us idaresindeki Haber gazetesine “çerçeve” başlığı altında fıkralar yazmaktadır. Künye isimli piyesi yayınlanır. İlerde büyük Doğu’ya isim olacak “Büyük Doğu Marşı” isimli şiiri çıkar.

1939 Hocalığa devam ediyor. Necip Fazıl, Ethem İzzet Benice’nin SonTelgraf gazetesine yazdığı “Çerçeve’lerde, bir çok “başmuharir”in aksine savaşın mukadder göründüğü tezini savunmaktadır. 1 Eylül. Alman orduları Polonya’yı bir baştan bir başa bir kaç saat içinde işgal etmiştir. Necip Fazıl’ın tezi adeta bir kehanet gibi gerçekleşir. Bunun üzerine Son Telgraf gazetesinin tirajı 5-6 binden 35-40 bine yükselir. “Çile” isimli meşhur şiiri, devrin önemli edebiyat dergilerinde çıkar. Sanat ve edebiyat mahfillerinde büyük yankılan olur. Bir Adam Yaratmak piyesi

1941 Başka okullardaki hocalıklarının yanında Robert Kolej’de de ders okutmaktadır.

1943 39 yaşındadır. 17 Eylül. Büyük Doğu’yu haftalık olarak yayınlamaya başlar. Dergide, daha sonra çoğu sosyalizme kayacak olan Fahri Erdinç, Faik Baysal, Özdemir Asaf, Salâh Birsel, Emin Ülgener, İskender Fikret, Hasan Çelebi, Oktay Akbal gibi gençlerin yanında Fikret Adil ve Bedri Rahmi Eyüboğlu da yazmaktadırlar. Necip Fazıl’a Fikret Adil tarafından “Sabık Şair” unvanı yakıştırılır. 27 Kasım Şeyhi Abdülhakim Arvasi Hazretleri, öbür aleme göçer. İlk çocuğu Mehmet bu sene doğar.

1944 Büyük Doğu’nun mesajı, işi pesperdeden ele alışı herkesi ürkütür. Hasan Ali Yücel, Necip Fazıl’a “Hocalıkla Büyük Doğudan birini tercih etmesi gerektiği”ni bildiren bir yazı gönderir. Necip Fazıl da “Elli kişilik bir sınıftansa bütün vatana hitap edici kürsüyü yani Büyük Doğu’yu seçtiğini” ifade eden bir yazıyla cevap verir. Böylece hocalığı bırakır. Mayıs, Büyük Doğuda “Allah’a itaat etmeyene, itaat edilmez” mealindeki bir hadis neşrettiği için, mecmua Bakanlar Kurulu tarafından kapatılır. Hocalığından dolayı tamamlayamadığı askerlik görevini tamamlamak üzere Isparta’nın Eğridir kazasına, garnizon kontrolüne gönderilir. İkinci oğlu Ömer dünyaya gelmiştir.

1945 Askerliğini bitirmiş İstanbul’a dönmüştür. 2 Kasım, Büyük Doğu ikinci kez çıkar. Satışı o günün şartlarına göre bir fikir mecmuası için astronomik sayılacak bir rakama ulaşır: 15 bin civarında satış kaydeder. Peyami Safa, Burhan Belge, Kazım Nami Duru, Ziya Şakir, Reşat Ekrem Koçuş, Prof. Kazım İsmail Gürkan, Prof. Şükrü Baban, Prof. Muhittin Dileğe, Prof Mustafa Sekip Tunç Büyük Doğuda yazanlardan…

1946 13 Aralık, Büyük Doğu’nun 58. sayısının kapağında bir kulak resmi ve altında “Başımıza kulak istiyoruz” yazısı… Bu İnönü’ye hakaret sayılarak, mecmua örfi idare tarafından ikinci sefer kapatılıyor. Ayrıca mecmuada tefrika edilmekte olan “sır” isimli piyesten dolayı dava açılıyor. İsnat olarak da “milleti kanlı bir ihtilale teşvik ettiği” ileri sürülüyor. Demokrat parti kurulmuştur.

1947 Devrin Başbakanı Recep Peker tarafından Ankara’ya çağrılır ve gider. Recep Peker Başbakanlıkta Necip Fazıl’a “Demokrat Partinin aleyhinde cehpe almak ve islâmi meseleleri fazla açığa vurmamak” şartıyla 100 bin lira teklif eder, kabul görmez “Sır” piyesinden açılan davadan beraat etmiştir 18 Nisan. Büyük Doğu 59. sayıdan başlayarak tekrar çıkar. 7 sayı sonra mahkeme tarafından kapatılır. Derginin sahibi olarak hanımı Neslihan Kısakürek göründüğünden her ikisi birden hapsedilirler. Sebep Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın “Abdülhamid’in Ruhaniyetinden istimdat” isimli şiirin yayınlanmasıdır. CHP tarafından Necip Fazıl ve Büyük Doğu aleyhinde İstanbul, Ankara ve Anadolu’nun bir çok yerinde mitingler yaptırılır. Bir taraftan da Sabırtaşı isimli piyesi, CHP piyes yarışmasında birincilik alır.

1948 “Halkadan Pırıltılar” isimli eseri Türk Neşriyat Yurdu tarafından çıkarılır. Sır piyesinden aldığı beraat kararı, Temyiz Umumi Heyetine bozdurularak hapse atılır.

1949 11 Mart. Büyük Doğu haftalık olarak tekrar çıkmaya başlar. Büyük Doğu Cemiyetinin kuruluşu… Meşhur “Sakarya Destanı” isimli şiir Büyük Doğu’nun birinci sayısında neşredilir, şöyle de bir not düşülür: “iş bu şiir, 1950 yılı İnönü şiir mükafatına talip değildir. İş bu şiir, vecd, aşk ve iman gençliğine ithaf olunur.” Necip Fazıl, Kayseri Büyük Doğu Cemiyetini açılış konuşmasını yapıp İstanbul’a döner dönmez tutuklanır. Hastalığı sebebiyle Guraba Hastahanesine yatırılır. Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih isimli Piyesi, Türk Neşriyat Yurdunca yayınlanır.

1950 14 Mayıs. Demokrat Parti iktidar olmuştur. Menderes İzmir’de bir konuşma yapar ve “Bu memleket müslümandır ve müslüman kalacaktır; müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir” der. Bunun üzerine Necip Fazıl Büyük Doğu’dan şöyle seslenir: “Bu sözleri samimi olarak mı söylüyorsun; böyleyse seni başımıza taç kabul etmeye hazırız!” Parmaksız Salih isimli oyunu “And Film Şirketi’nin sahibi Turgut Demirağ tarafından filme alınır. Üç ay hapislikten sonra genel af kanunuyla çıkar.

1951 16 Kasım. Büyük Doğu, günlük olarak çıkar. Bir ay sonra kapanır. “101 Manzum Hadis” Büyük Doğu’nun ilavesi olarak verilir. 17 gün hapis yatar.

1952 16 Mayıs. Örtülü ödenekten yapılan yardımla Büyük Doğu günlük olarak 19 Eylüle kadar çıkar. 22 Kasım, Vatan gazetesinin sahibi Ahmed Emin Yalman, Malatya’da Hüseyin Üzmez tarafından vurulur. Olaydan Büyük Doğu Cemiyeti ve İslâm Demokrat Partisi sorumlu tutulur. 12 Aralık, Necip Fazıl Toptaşı Cezaevine girer.

1953 Toptaşı Cezaevinden Malatya’ya nakledilir. Malatya Cezaevinde Osman Yüksel Serdengeçti ve Cevap Rıfat Atilhan ile aynı hücrede yatırılır.

1954 1 Nisan. Büyük Doğu haftalık olarak tekrar çıkar. 9 Temmuz da kapanır.

1955 Hükümet ve mahkeme kapılarında “mermerleri aşındırırcasına” gitmeler-gelmeler. Büyük Doğu suskundur. Cezaevi hatıraları, Cinnet Müsatili adıyla yayınlanır. Sergen-geçti yayınlarına “Sonsuzluk Kervanı” isimli şiir kitabı çıkarılır.

1956 30 Mart. Büyük Doğu üçüncü kez günlük olarak çıkardır. Örfi idare tarafından üç ay sonra kapatılır.

1957 Altıncı defa hapse girer. 8 ay 4 günlük cezasını Toptaşı Cezaevinde çeker. Büyük Doğu susuyor.

1958 Büyük Doğu’nun suskunluğu devam ediyor. Türkiye Jokey Kulübü tarafından “At’a Senfoni” isimli, at hakkında ilmi, edebi ve tarihi bir inceleme olan, bu sahanın tek eseri yayınlanır.

1959 6 Mart Büyük Doğu haftalık olarak çıkar. Bu 10. çıkıştır. Daha önce Büyük Doğu’larda parça parça yazılan “ideolocya Örgüsü” başlıklı yazılardan bir demeti, aynı isimle Hilâl yayınlanırca kitaplaştırılır. Ankara’ya giderken Bolu Dağlarında, yolda tutuklanarak hapse atılır. 2 gün sonra çıkarılır. Çıkınca o haftaki Büyük Doğu’nun kapağına konulan, zindan parmaklığı içinde kıvranan bir çift el resminin altına şunu yazdı: “Zindanın anahtarı bizde, içinde de biz varız.”

1960 27 Mayıs. Ordu idareyi ele alır. İhtilal olmuştur. Necip Fazıl’ın tabiriyle bir “gece baskını”dır bu. İhtilalin yapıldığı günün akşamı, cebinde 575 kuruş madeni para ve birinci mevki aylık basın bileti olduğu halde trenle İstanbul’a döner. Ertesi sabah Fener yolundaki evine iner ve evini bir cenaze evi halinde bulur. Radyo sık sık “Büyük Doğu kapatılmıştır” diye anons etmektedir. Halbuki Büyük Doğu 1959 Sonbaharından beri kapalıdır. Bu durumu ilerde Necip Fazıl “Ölü tekrar öldürülmüştür!” demeye benzetecektir. İki hafta sonra bir gece evi basılarak her taraf didik didik aranır ve buluna buluna (Von der Goltz) Paşa’nın “Silahlı Millet” isimli eseriyle Marks ve Engels’in “Manifest Komünist-Komünist Beyannamesi” isimli iki eseri bulunur. Gece yarısına doğru Davutpaşa kışlasına, oradan Balmumcu Çiftliğine oradan da iki sene kadar kalacağı Toptaşı Cezavine götürülür. Cumhuriyet gazetesinde “Süper Mürşid’in evinde komünistliğe ait kitaplar bulundu” diye çıkan habere savcılık kanalıyla şu tekzibi gönderir: “Bir bakteriyologun laboratuarında mikrop şişeleri bulunmasından daha tabi ne olabilir?” İhtilal hakkında bir nüktesi vardır: “Yoğurttan bir hükümete mukavvadan bir hançer saplandı. Hükümet teneke olsaydı hançer kırılırdı” Toptaşı hapishanesine Büyük Kapı (Daha sonra “O ve Ben&#8221:KK66: isimli eserini ve Ahşap konak isimli piyesini yazar.

1961 Hapse devam. Topbaşı cezaevindedir. “O ki O yüzden Varız” isimli, Kainatın Efendisinin hayatını konu alan eseri yayınlanır. “Zindan iki hece Mehmedim Lafta /Baba katiliyle baban bir safta!” diye başlayan meşhur “Zindandan Mehmed’e Mektup” isimli uzun şiirini yazar..

1962 Cezaevinden çıkar ama, davaları bir türlü bitmek bilmez. O mahkemeden o mahkemeye koşturur durur. Davalar beraetleri, beraetler davaları kovalar. Daha önceki şiir kitaplarından yayınladıkları ile yeni yazdıklarını da bir araya getirerek “Çile” adıyla çıkar. Eser Bedir yayınlan arasında basılır.

1963 Prof.Süleyman Yalçın’ın kurduğu “Aydınlar Kulübünde” başlayan ve Bursa, Salihli, İzmir, Erzurum gibi merkezlere ulaşan daha sonra yurdun her tarafından verilen bir konferanslar dizisi başlar. Bu konferanslar 1977 yılına kadar uzanacak. Tükiye’nin bütün şehir ve kaza merkezlerini bir elektrik şebekesi gibi saracak, hatta yurt dışına da sıçrayacak, Almanya’nın bazı büyük şehirlerinde de verilerek, milyonlarca kişi tarafından dinlenecektir. 1960 hapsinde kaleme aldığı “Kumandan” isimli piyesi yeni İstiklal dergisinde tefrika edilmeye başlanmış, fakat Örfi idarece tefrikası yasaklanarak hakkında dava açılmıştır. Davadan beraat eder, ama piyesin müsveddeleri iade edilmez. “Canım İstanbul” isimli şiirini yazar. Bu şiiriyle İstanbul üzerine yazılmış bütün şiirleri aşıp geçmiştir adeta.

1964 1 Ekim. Büyük Doğu 21. yılındadır ve 11. kez çıkmaktadır. İlerde “Esselâm” adıyla kitaplaşacak olan eseri parça parça, dergide yayınlamaya başlar. Ahşap Konak, Büyük Kapı, Siyah Pelerinli adam, Tasavvuf Bahçeleri gibi eserler de forma forma Büyük Doğu ile birlikte “ilave” olarak verilir. Ancak Büyük Doğu’nun yayını bu dönemde de sürekli olmaz. 9. sayı çıkar ve kapanır. Bir taraftan da Bugün ve Sabah gazetelerinde “Çerçeve” başlıklı yazılar yazmaktadır. Hz. Ali iman ve Aksiyon, Ahşap Konak isimli kitapları Bedir Yayınevince neşredilir. Daha sonra hakkında “Benim Gözümde Menderes” adıyla bir de kitap yazacağı Menderes’in idamından mülhem “O Zeybek” isimli şiiri çıkar.

1965 22 Eylül. Büyük Doğu tekrar çıkar. Bu dönem Büyük Doğu’ları da 1959’ki gibi gazete boyunda yayıma hazırlanır. 1 Kasım, Büyük Doğu Fikir Kulüpleri kurulur. Ulu Hakan Abdülhamid Han Ruh Burkuntularından Hikayeler isimli kitaplan Ötüken Yayınevi, Büyük Kapı isimli eseri ise Yeni Şark Kütüphanesi tarafından yayınlanır. Milliyetçiler Derneği, Milli Türk Talebe Birliği Komünizmle Mücadele Demeği gibi kuruluşların davetiyle seri konferanslara devam eder.

1968 Bir taraftan konferanslara devam etmekte, bir taraftan da Bugün ve Sabah gibi gazetelerde yazılar yazmaktadır. Tanrı kulundan Dinlediklerim, Türkiye’nin manzarası, Binbir Çerçeve (5 cilt), Peygamber Halkası, Vatan Haini Değil Büyük Vatan Dostu Vahidüddün isimli eserleri Toker Yayınlan tarafından ardarda yayınlanır. “İdeolocya Örgüsü” isimli ve “baş eserim” dediği kitabı Kayseri Yüksek Îslâm enstitüsü Talebe Demeği tarafından çıkarılır. Şahsı ve sanan hakkında yazılanlardan bir kısmı A. Arif Bülendoğlu tarafından “Necip Fazıl - şiiri, sanatı, aksiyonu” adıyla derlenerek yayınlanır. Büyük Doğu Fikir Kulübünde “Aksiyon Ruhu” isimli hitabesini verir.

1969 26 Nisan. Büyük Doğu ilk defa bu 14. devresinde aylık olarak yayma başlar. Son Devrin Din Mazlumları, Müdafaalarım isimli eserleri yayınlanır. Şiirlerini de, kitabının adını herhangi bir şiire bağlamaksızın “şiirlerim” adıyla çıkarır. Bu kitabının “önsözünün son sözünde de şöyle der: “Şair odur ki, her şeyi şiir, şiiri de Allah için bilir.”

1970 Milli Nizam Partisinin açılış toplantısında kısa bir konuşma yapar. Kanlı Sarık, Hikayelerim, Yılanlı Kuyudan (Cinnet Müstatili ve öteki hapishane hatıraları) Benim Gözümde Menderes, Yeniçeri gibi eserleri çeşitli yayınevlerince çıkarır.

1971 6 Ocak: Büyük Doğu 28 yılında ve 15. devresindedir.
Her sayıda bir hikayesi yayınlanır. Ayrıca her sayıda şiir de neşreder. Bu yıllarda MTTB’nin düzenlediği Fetih Mitinglerinde konuşmalar yapar. Kumandan isimli piyesinin müsveddelerini Sıkıyönetimden alamadığı için yeniden yazarak 12 sayıdan itibaren tefrika etmeye başar. Dergi 12 Mart Muhtırasından sonra birkaç sayı daha çıkar ve 17 sayıdan itibaren kendini kendisini kapatır.

1972 Senenin başlarında Almanya’ya gider. Almanya’nın Berlin, Köln, Frankfurt gibi büyük şehirlerinde konferanslar verir. Tercüman Gazetesinde, Ramazan ayında başlayarak “Esselam” isimli şiirleri tefrika edilir. Senaryo Romanları (6 senaryo) Toker Yayınlarınca kitaplaştırılır.

1973 Büyük Doğu Yayınevi kurulur, ilk olarak “Esselam-mukaddase Hayattan 63 Levha” isimli kitap çıkarılır. Aynı yıl Hac mevsiminde Mukaddes Belde’yi ziyaret ederek Hac farizasını yerine getirir. Dönüşte, intihalarını, hatıralarını Sabah gazetesinde “Hac’dan renkler, çizgiler ve sesler” adı altında tefrika eder. Tefrika bitince kitap olarak yayınlar. Tarihimizde Moskof isimli kitabı yayınlanır. Milli Gazete’de “Çerçeve” yazılarına başlar.

1975 Basın hatıralarını yazar. Babıali adıyla, önce 12 şubattan itibaren Milli Gazete de tefrika ettirir, daha sonra da kitap olarak çıkarır. Bu kitabı basın ve edebiyat aleminde yankılar uyandırdı. 22 Kasım. Milli Türk talebe Birliğini konferans salonunda 50. yazarlık ve 40. mücadele devresini anmak maksadıyla MTTB tarafından bir jübile tertiplenir. Jübile’de Ayhan Songar, Süleyman Yalçın, Recep Doksat, Selçuk Özçelik, Sabahaddin Zaim gibi profesörler, Hasan Aksay ve Fethi Gemuhluoğlu gibi tanınmış kimseler birer konuşma yaparlar, hatıralarını anlatırlar. Gecede Abdullah Kart tarafından “İbrahim Ethem” isimli eseri sahnelenir. 13 Aralık. Televizyonda “Konuklar Geçiyor” programından TRT genel müdür yardımcısı Hıfzı Topuz, Necip Fazıl Kısakürek’le de bir “sohbet” düzenledi. Hitabe isimli kitabı 26 hitabesiyle yayınlanır. Bu yıl da Tercüman gazetesinde şiirler yayınlandı, “Hz. Ali” isimli kitabını tefrika ettirdi. Gazetenin Ramazan ilavesinde “Ramazan Sohbetleri” yazdı.

1976 30 Ocak. Şimdiye kadar verdiği konferanslar “Kürsüden Seslenişler” başlığı altında Milli Gazetede tefrika edilir. Belli başlı şehirlerde “Tarihte Yobaz ve Yobazlık” ve “Dünya Bir İnkılap Bekliyor” isimli konferanslarını verir. Gene Tercüman gazetesinde şiirler yayınlar, Ramazan sayfası düzenler. Bu arada Sabah gazetesinde de “Kanlı Sarık”, “Yunus Emre” gibi piyeslerini tefrika ettirir. İhtilal ve Sahte Kahramanlar isimli kitapları çıkar. Kültür Bakanlığı tarafından 13 tiyatro eseri 3 cilt halinde çıkarılır ve birkaç ay içinde eserler bulunmaz olur. Büyük Doğu’yu çıkarmaya niyetlenir fakta çıkaramaz. Rapor-1 isimli bir kitap çıkararak, çıkarmayış sebeplerini orada açıklar.

1977 10 Ocak. Televizyonda “Şiir Defteri” isimli bir programa çıkar. Bir adam Yaratmak piyesi, Yücek Çakmaklı tarafından filme alınarak, Ekim ayı içinde birer hafta ara ile ve 3 bölüm halinde televizyonda gösterilir. Büyük yankılar uyandırır. Tekrar gösterilmesi için, televizyon idaresine mektup telgraf ve telefonla binlerce istek gelir. Bu istekler cevapsız kalacaktır tabiki. Genel seçimlerde Necip Fazıl aktif bir rol oynar. Bu arada Rapor-2 isimli eserini çıkarır.

1980 25 Mayıs. Doğumunun 75. yıldönümünde, Kültür Bakanlığı ve Türk Edebiyatı Vakfı ortaklaşa olarak, Kültür Sarayında bir toplantı tertip ettiler. Kültür Bakanlığı tarafından “Büyük Kültür Armağanı”na layık görüldü. Ayrıca Kültür Bakanlığınca nakdi mükafat olarak 250 bin lira verildi. Türk Edebiyatı Vakfı ise, Necip Fazıl’ı “Türkçenin yaşayan en büyük şairi” ilan etti ve Sultanü’ş Şuara (Şairler Sultanı) unvanı verdi. Türk Edebiyatı Vakfınca kendisine verilen “Sultanü”ş Şuara belgesinin altında, eski Eğitim Bakanlarından Prof. Tahsin Banguoğlunun Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Emin Bilgiç’in ve Vakıf mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Kabaklı’nın imzalan yeralıyordu. Toplantıda Milli Eğitim Bakanı Osman Cemal Fersoy, Prof. Ayhan Songar, Prof. Süleyman Yalçın Prof. Recep Doksat, Ahmet Kabaklı ve “Sultanü’ş, Şuara” olan Necip Fazıl konuştular.
Tohum ve Bir adam Yaratmak piyeslerinden parçalar ve şiirler okundu. Torunu 8 yaşındaki Emrah Kısakürek de dedesinin “Aç Kapıyı!” şiirini okudu. Bakanlık ve Vakıf armağanları verilirken Necip Fazıl’ın bir nüktesi “Viranede Sultanlık!.. Şimdilik bu viranenin temizleyicisi olalım da sıra sultanlığa gelsin!..” Tük Edebiyatının 81. sayısı “Necip Fazıl Özel Sayısı” olarak çıkarıldı. Çeşitli kitapların yeni baskılan yapıldı. Nisan ayında Rapor-4 “aylık kitap-dergi” şeklinde yayınlanmaya başlandı. Rapor-13 “Ekim-Kasım” sayısı olarak çıkarıldı.

1982 Erenköy’de ki evine çekildi. Var gücüyle, çalışmalarına devam etti. Batı Tefekkürü ve’İslâm Tasavvufu isimli eserini yayınladı. Şubat sayısından başlayarak, Türk Edebiyatı Dergisinin her sayısında bir şiir neşretti. Bu son şiirleriyle, hem kendi şiirinde, hem de Türk şiirine yepyeni bir hava getirdi. Ramazan ayında Tercüman gazetesinde “Ramazan sayfası” düzenlendi. Ayrıca gazetede yeni şiirler de yayınlandı. İkinci romanı “Kafa Kağıdı”nı yazmaya başladı. “Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Vahidüddin” isimli eseri toplattırıldı ve hakkında dava açılarak 2 sene mahkumiyet karan alındı. Hastalığı sebebiyle cezası ertelendi.

1983 25 Mayıs, Çarşamba. İstanbul’da Erenköyündeki evinde, saat 01.15 de Ruhunu Rahman’a teslim etti. Yetmişdokuz sene önce 26 Mayısta doğmuştu ve 25 Mayısta Hakka yürüdü. Arkasından yazı yazan bir dava arkadaşının dediği gibi “Boşluk bırakmadan, herşeyi doldurdu gitti. Kafaları doldurdu, gönüllerdi doldurdu ve ömrünü doldurdu.”
Doğduğu gün gibi, yine bir 26 Mayıs günü toprağa verildi. 26 Mayıs, Perşembe. Fatih Camii adeta mahşerden bir sahne. Yurdun dörte bir tarafından gelen gençlik…
Kılınan cenaze namazı. Eyüp Sultan’a kadar omuzlar üzerinde “yürüyen cenaze…” İkindi vaktine doğru Eyüp Sultan’a varış ve defnediliş. Yıkanışında, cenazesinde Namazının kılınışında, defnedilişinde “Vasiyet”inde bulunan “Beni İslâmi usûllerin en incelerine riayetle gömünüz” arzusu, olduğu gibi yerine getirilmiştir. Ölümünden sonra, basında yüzlerce yazı çıkmıştır.
 
BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

en sevdiğim şiiridir. paylaşımın için teşekkürler. zevkle okudum.
 
Zindandan Mehmed'e Mektup

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

(1961)
 
MUHASEBE
Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri !
Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri !
Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide!
Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide .
Fikrin ne fahişesi oldum , ne zamparası !
Bir vicdanın , bilemem, kaçtır , hava parası ?
Evet kafam çatlıyor, gûya ulvi hastalık;
Bendedir duymadığı dertlerde kalabalık.
Büyük meydana düştüm, uçtu fil dişi kulem;
Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.
Üstün çile , dev gibi gelip çattı birden ! Tos!!!
Sen , cüce sanatkarlık, sana büsbütün paydos !
Cemiyet ah cemiyet yok edilen ruhiyle;
Ve cemiyet , cemiyet , yok eden güruhiyle...
Çok var ki , b hınç bende fikirdir , fikirse hınç!
Genç adam al silahını, iman tılsımlı kılınç !
İşte bütün meselem , her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprü başı!
Tırnağı , en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam uzansa yatağına;
Yerleştirse başını iki diz kapağına,
Soruverse : Ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş , yetiş , hey sonsuz varlık muhasebesi?
Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,
İçimde homurtular , inanma diye gülen...
İnanmıyorum , bana öğretilen tarihe !
Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem !
Üst kat : Elinde tesbih , ağlıyor babaannem,
Orta kat : (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat : Kız kardeşimin (Tamtam)da çığlıkları.
Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin işte evim !
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş !
Kökü iffet , dalları taklit , meyvesi fuhuş....
Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım !
Mukaddes emanetin dönmez dâvâcısıyım!
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana ;
Yükseldik sanıyorlar , alçaldıkça tabana.
Zaman, korkunç daire ; ilk ve son nokta nerde?
Bazı geriden gelen , yüz bin devir ilerde !
Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!
Bir saman kâğıdından, bütün iş kopya almak;
Ve sonra kelimeler ; kutlu, mutlu , ulusal.
Mavalları bastırdı devrim isimli masal.
Yeni çirkine mahküm, eskisi güzellerin;
Allah kuluna hâkim , kulları heykellerin !
Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;
Lafını çok dinledik , şimdi iş inkılâpta !
Bekleyin , görecektir , duranlar yürüyeni ;
Sabredin gelecektir , dolmaz pörsümez Yeni !
Karayel , bir kıvırcım; simsiyah oldu ocak !
Gün doğmakta , anneler ne zaman doğuracak ?
 
GECEYE ŞİİR (1)
Kalbim bir çiçektir, gündüzler ölgün;
Gelin, gelin , onu açın geceler!
Beni yâdedermiş gibi, bütün gün
Ötün kulağımda , çın , çın , geceler!
Geceler çekmeyin beniöçin hüzün,
Gelin siz , ruhumu tenimden süzün;
Bırakın nâşımı yerde gündüzün,
Gölgemi alın da kaçın geceler !
 
GECEYE ŞİİR (2)
İnsanlar içinde en yalnız insan ;
Düşün , taş duvara başın gömülü!
Ve kaptan sükûta, granitten, taştan;
Mazgallı bir kale gibi örtülü.
Gözünü tavandan ayırma ki , sen ,
Üşürsün , gölgeni yerde görürsen.
Dikilir karşına , mumu söndürsen,
Ölüler içinde en yalnız ölü......
 
GECEYE ŞİİR (3)
Sesimi alıp da kaybetse rüzgâr,
Versem gözlerimi bir sonsuz renge!
İçimde bir mahşer uğultusu var;
Ruhumdur çağıran, tenimi cenge.
Gözlerim bir kuyu, dilim kördüğüm,
Bir görünmez âlem olsa gördüğüm;
Mermer bir kabuğa girip, ördüğüm,
Kapansam içimden gelen âhenge...
 
ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece , içine mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lahza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye:
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben , üzülmekteyim.
 
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu,su misali, kıvrım kıvrım akar ya ;
Bir yanda akan benim , öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su , tarih, yıldız ,insan ve fikir;
Oluklar çift;birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük ,küçük , kainat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat !
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor , yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin ?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor , bu dava öksüz , bu davabüyük !...
Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya !
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya ?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda ne rutbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirde pişmiş aştan;
Ve ayrılık anneden , vatandan , arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmıış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardında çil çil rutbeler serpen ordu?
Nerede kardeşleri , cömert Nil, mert Tuna;
Giden şanlı akıncı ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çapar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir !
Bütün bunlar sendedir, bu grift bilmeceler:
Sakarya kandillere katran döktü geceler.
Vicdn azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya !
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz , hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar , belki çeker de bir kıl !
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl !
Sakarya , saf çocuğu , masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun !
Sen ve ben , göz yaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız !
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl , ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz !
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüz üstü çok süründün , ayağa kalk, Sakarya !....
 
ben necip fazılın şiirlerine de kitaplarına da bayılıyorum.çile isimli kitabını okudum.şimdi de çöle inen nur adlı kitabını okuyacağım.
 
ben necip fazılın şiirlerine de kitaplarına da bayılıyorum.çile isimli kitabını okudum.şimdi de çöle inen nur adlı kitabını okuyacağım.
Çile zaten öyle okunup bitirilecek bir kitap değil,sık sık dönüp okuma ihtiyacı hissediyorsun...Çöle İnen Nur -bence-çok güzell...
 
Peygamber efendimiz s.a.v. in hayatını anlatan Çöle inen Nur'u okumuştum,...

Bir de türkçe olimpiyatlarında moğol bir kız öğrencinin de okudugu Sakarya türküsü müthiş etkileyici....

N.F.K. nasıl hayal edip de yazmış bu eserleri, şiirleri inanılmaz.... Takdir-e şayan....Gençlik yılları ile sonraki yaşamı arasında müthiş bir Allah a dönüş yaşamış...
 
çok küçük yaşta okumuştum,şimdi şöle bir tekrar ettim,gözlerım doldu

kaldırmlar ne ağlatırdı benı her okuduğumda,reyhan arkadaşımız birde kaldrımları yazarsan güzel olur,benım yazcak moralım yok,
 
iste beni siirle tanistiran buyuk ustad ve onun ilk okuyup beynimde ayri bir yeri olan o siir:

Utansin!


Tohum sac, bitmezse toprak utansin,
hedefe varmayan mizrak utansin!

Hey gidi kuheylan, kosmana bak sen,
catlarsan, doguran kisrak utansin!

Eski cinar simdi noel agaci,
dallarda igreti yaprak utansin!

Ustada kalirsa bu oksuz yapi,
onu surdurmeyen cirak utansin!

Olumden ilerde varis dedigin,
geride ne varsa birak utansin!

Ey binbir tanede solmayan tek renk,
bayraklasmiyorsan, bayrak utansin!
 
Son düzenleme:
En sevdiğim şairlerin başında gelir..görüşleri olsun diğer düşünceleri.. benle uyuşan muntazam bir üstad. mekanı cennet olsun
 
çok küçük yaşta okumuştum,şimdi şöle bir tekrar ettim,gözlerım doldu

kaldırmlar ne ağlatırdı benı her okuduğumda,reyhan arkadaşımız birde kaldrımları yazarsan güzel olur,benım yazcak moralım yok,

KALDIRIMLAR

ISokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.Yolumun karanlığa saplanan noktasında,Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.İçimde damla damla bir korku birikiyor;Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...IIBaşını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;Onun taşı erimiş, senin kafatasında.İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...IIIBir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;Bana rahat bir döşek serince yerin altı,Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...
 
X