Teröre karşı örgütlenmeyi ve dik durmayı öğrenmeliyiz.

ema1

Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdlr
Pro Üye
10 Ağustos 2009
26.012
18.153
www.milliyet.com.tr/turkiye-terore-karsi-dik-durmali/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/02.08.2015/2095932/default.htmTerör karşısında paniğe
kapılmaktan çok, örgütlenmeyi
ve dik durmayı öğrenmeliyiz.
Gidecek ve kaçacak yerimiz yok.
Burada oturmak ve belayı burada
defetmek zorundayız
Terör olayını Türkiye halkı,
gerillayla düzenli ordunun
çatışması veya 1974-1980
arasındaki gibi karşıt grupların
silahlı vuruşma ve suikastları olarak
hatırlar. Britanya’daki IRA
gibisinden bombalı ve sivil
hedeflere yönelik terör faaliyeti
veya İspanya’daki Baskların ETA
örgütü gibisinden terör olayları
bizde nadir oldu. Bununla birlikte
sivil kitleler bunun benzeri kitle
cinayetlerinin dışında kalmış da
değildir.
Türk halkı devlet nizamı içinde,
devletin koruyuculuğuna iman
etmiş bir kitle olduğu için devlete
ve toplum düzenine yönelik
faaliyetlerden hep çekinmiştir.
Gerçekten de 1960 nisanında
İstanbul ve Ankara’da üniversite
gençliğinin Demokrat Parti’yi
protesto etmek için sokağa
dökülmesi, polisin ve bilhassa Örfi
İdare Komutanlığı’nın müdahalesi
milleti adamakıllı endişeye
sevketmişti. 27 Mayıs darbesinin ilk
anda candan karşılanma nedeni
budur. 12 Mart öncesi talebe
gösterileri milleti hayli germişti. 6.
Filo’nun İstanbul’u ziyareti
sırasındaki olaylar, bilhassa 16
Şubat 1969’da (Kanlı Pazar)
Marksist sol göstericilere karşı
İslamcı kanadın hücuma geçmesi
gerilimi artırdı. Galiba sol
sempatizanlığının askeri okullara
sızması bardağı taşıran son damla
olmuştu.
İç savaşı tanımıyorduk
Fransa’da 1968 olaylarını
muhafazakar Fransa’nın ve De
Gaulle’cülerin toplu gösterisi
bastırdı; daha doğrusu bastırmaya
neden olmuştu. Türkiye bu
hareketliliğe tahammül edecek
durumda değildi. Bu gibi olayları
sistemin içinde bastıracak tarihi bir
tecrübe ve soğukkanlılık da yoktu;
bir askeri müdahale daha gündeme
geldi. Meclis dağıtılmadı, yeni bir
milli koalisyon kuruldu.
Darbeyi götüren komutanların yani
Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı
seçilmemesiyle CHP ve AP
ağırlıklarını duyurdular. Yeni bir
döneme girildi. Ne var ki 1973
seçimlerinden sonraki düzen ve
Kıbrıs Çıkarması’nın getirdiği hava
fazla devam etmedi, çatışmalar
bugün bile unutulmaması gereken
boyuta ulaştı ve galiba da
unutamıyoruz.
1980 darbesinden önce Maraş ve
Çorum’da kanlı kavgalar, mezhep
çatışmasının görülmemiş tezahürü,
büyük şehir kadar kasabalarda dahi
öğrenci ve öğretmen grupları
arasındaki silahlı hesaplaşmalar ve
günde 20-25 kişinin vurulmasına
kadar ilerleyen ideolojik
hesaplaşmalar Türkiye’yi haklı
olarak bir iç savaş korkusuna
sürükledi. İç savaşı tanımıyorduk;
bizim yaşadığımız İstiklal Savaşı
dönemindeki iç ayaklanmalar ve
bunların bastırılması dahi bir
düzene ve devlet varlığına
dayanmaktaydı. Sovyet Rusya’nın
kurulmasıyla biten türde bir Kızıl ve
Beyaz kavgası, hele hele
İspanya’daki iç savaş ve daha beteri
anılmaması gereken olaylarla dolu
(ki resmi Yunan tarihçiliği bile
bunları anmıyor) Yunan iç savaşı,
Türkiye için yabancıydı.
Bu saydıklarımı Türkiye’de bazı
uzmanlar dışında kitleler pek
bilmiyor ve stratejik düşüncede bir
mihenk noktası olarak alınmıyor.
Ama daha yakın tarihteki Bosna ve
şimdi burnumuzun dibindeki Suriye
iç savaşı herkesi haklı olarak
ürpertiyor. Türkiye terörün büyük
şehirlerde tertipleyeceği
operasyonlardan haklı olarak
çekiniyor. Yaz tatilinin trafik
rahatlığını yaşayan İstanbul’da
birkaç gündür trafik yine tıkandı.
Herkes toplu taşıma araçlarını
kullanmamayı tercih ediyor.
Muhalefet kapris yapmamalı
Böyle bir zamanda terör karşısında
paniğe kapılmaktan çok,
örgütlenmeyi ve dik durmayı
öğrenmeliyiz. Gidecek ve kaçacak
yerimiz yok. Burada oturmak ve
belayı burada defetmek
zorundayız. Hiç kuşkusuz bunu
sağlayacak kuvvet de ön planda
hükümet, ordu ve seçtiğimiz siyasi
partilerdir. Kaç gündür genç
polislerimiz, subay ve
astsubaylarımız şehit ediliyor,
bundan dolayı hiddete veya paniğe
kapılacak hükümetten çok,
soğukkanlı, kararlı ve sorumluluk
duyacak bir yönetim lazımdır.
Kuşkusuz muhalefetin de bugünkü
duruma kadar belki mazur
görülebilecek politik kapris veya
manevralarını derhal terk etmesi ve
aynı amacı benimseyenlerin bir
araya gelmesi gerekir. Bütün
bunları yönlendirecek olan da Türk
milletinin çilekeş mensuplarıdır.
Mazide büyük felaketleri atlatmayı
bilen bir halkın çocuklarıyız. Bizden
başka dış coğrafyada hiçbir
kuvvetin ve hiç kimsenin içimizdeki
hiçbir zümreyi koruması, kollaması
söz konusu değil. Burada
güvenliğimizi, düzenimizi ancak biz
oluşturabiliriz.
Zor olan bir şey var: Dostla düşmanı
ayırmak için zora değil, akla
başvurmak, günlük politikanın
dışına çıkıp asgari müşterekte
birleşebilmek. Terör sokaktaki veya
umumi yerlerdeki insanlarımızı
mezhebine ve kıyafetine
bakmaksızın hedef almaktadır.
Bizim de bizden olmayan teröre
karşı aynı duyarlılığı göstermemiz
gerekiyor. Gelecek yazımızda
Türkiye’nin bu gibi dertleri
önleyecek kurumlarının neler
olduğunu gözden geçirmeliyiz.
 
X