Psikosomatik rahatsızlıklar

Fahriye

Guru
Kayıtlı Üye
15 Mart 2007
285
23
Halk dilinde, "hastalık hastası" denilen psiko-somatik rahatsızlıklar tam bir müdafaa mekanizmasıdır. Kişiler (bilhassa kadınlar) hoşlarına gitmeyen durumlarda rahatsızlanırlar. Yapılan tetkiklerde hiçbir şey çıkmaz ve doktorlar bunun psikolojik kökenli olduğunu söyler. Evdekiler şımarıklık, yalan, vehim diye adlandırıp şahsı, adeta suçlar. Halbuki kişi cidden doğru söylüyor ve aynı şikâyetleri veriyordur. Ancak burada bütün bunları yapan, psikolojik sebeplerdir. Ne mi? Mesela sevmiyorsa, istemiyorsa halinden memnun değilse, maddi sorunları varsa; hoşuna gitmeyen bir evde yaşıyor veya çalışıyorsa; diğer aile fertleri ile anlaşamıyorsa; istemediği şeyleri hasta olarak atlatıyorsa vs.

HASTA GİBİ HİSSEDER
Bir sürü şey sıralayabilirim bu konuda. Ama görüldüğü gibi bu bir kaçıştır. Bu bilmeden şahsın kendini hastalık kisvesi altına gizlemesidir. Kişi bunu bilinçli yapmaz. Cidden hastaymış gibi hisseder. Her gün bir yeri ağrır. Midesi ülserli bir hastanın bütün arazlarını gösterir. Ancak hepsi psikolojiktir. Vücut kendi kendini hasta yapar. Hayatından memnun değildir. İstediklerini yapamaz. Buna karşılık bir sürü gereksiz şeyle uğraşır. Ruhunun reddettiği her şeyi yapmak zorundadır. Çoğu bilinç atına itilmiş arzular; üstü kabuk bağlatılmış yaralardır. Kişi kabul edemediği, ulaşamadığı, yaptıramadığı veya imkânsız olan ne varsa şuur altına iter. Bunlar devam ettiği sürece üst şuura çıkmak isterler. İşte o zaman şahıs hastalanır. Ya panik atak, ya depresyon ya muhtelif korkular; yahut da baş dönmeleri, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol; huzursuz bağırsak sendromları tarzında bir sürü şekilde ortaya çıkar. Baş ağrıları bile psikolojik olabilir. Şahsın elinde değildir ama arazları ortadadır. Genelde hassas ve biçare insanlarda görülür. Derdine derman bulamayan; çoğu kez de derdinin ile bilincinde olmayanlarda görülür. İlgi çekmek için hastalık icat edenlerden bahsetmiyoruz. Cidden rahatsızlanan veya kendini hasta hissedenlerden konuşuyoruz. Çaresizlik, tatminsizlik, deşarj olamama ve ne yapacağını bilememe... Eğer mümkünse kendi kendimizi iyi bir tarayalım. Ne istiyoruz, neyi istemiyoruz? Çıkış yolu var mı? Varsa nedir? Yoksa alternatifimiz ne olabilir? Bunların hepsinin cevabı "imkânsız" ise, o zaman ne yapacağız. Tabii ki olabileceklerin listesini yapıp, bunları tatbikata sokacağız. Diyelim ki, evde hasta var ve biz ne yazık ki sıkıldık. Aşağısı sakal, yukarısı bıyık. Hiç bu hasta bakma işini sıraya sokma yolu olabilir mi? Veya eşimizin imkânları kısıtlı, istediğimiz gibi gezemiyoruz; ya da hepten dışarı çıkmamız istenmiyor. Halbuki insanız canımız istiyor. Paramız yoksa bahçeler, parklar, sokaklar yürüme yasaklı değil...

HEP AYNI, SIKILIYORUZ...
Çıkalım temiz hava alalım. Ama ona da müsaade yoksa, eşimize rica edelim bize refakat etsin. Hep aynı hayat sıkılıyoruz, bunalıyoruz, bıkıyoruz. Acaba bizi ne oyalayabilir? Ne yaparsak biraz rahatlarız? Günlere gitmek mi? Kurs almak mı? TV izlemek mi? Hayatta bir gayemiz var mı? Her sene o yıl için kendimize bir ulaşacak hedef koyabilir miyiz? "Bizden geçti bu saatten sonra ne olacak ki" vs. tarzındaki yıpratıcı düşünceleri tabii hiç düşünmüyoruz. Hayat her gün yeniden başlar. Bugün yağışlıdır, gök gürültüsü, çamur şimşek; yarın bir bakarsın her şey değişmiş, pırıl pırıl bir güneş, açık bir hava. Dolayısı ile dertlenip kendi kendimizi hasta edeceğimize; hayata alıcı gözle bakıp, neresinden tutabilir, neresine yapışırım diye sormalıyız. Her şey bizde başlar. Kalbimizi geniş tutup, daima faydalı bir şeylerle kendimizi, maddi-manevi geliştirmeliyiz. Ne kadar bilgili, kültürlü olursak, ne kadar çok hobimiz olursa o kadar diğerlerine fark atarız. Bu da bize hayran kitlesi, beğenilme, tatmin olma gibi ekstralar verir. Ama esas olan kendimize yaptığımız müsbet terapidir. Biz o zaman evde bize kötü muamele eden eşimizin; devamlı alaka bekleyen aile fertlerinin; maddi imkânsızlıkların yarattığı sıkıntılı hayatın üstesinden geliriz. Ne panik atak, ne depresyon, ne psiko-somatik rahatsızlıklar; ne korkular. Hiçbir şeye müsaade etmeyiz. Çünkü biz ucuz mutluluklar yaratıyoruz kendimize. Eğer cidden baş edemiyorsak sorunlarla, hemen alternatif ne olabilir, onu arayacağız.

HER GÜN ŞÜKREDELİM
Tabii bu içki, kumar, aşırı yemek değil. Bize faydalı, oyalayıcı, eğitici, bizdeki değerleri ortaya çıkarıcı hususlar olmalı. Alçak gönüllülüğü bir tarafa bırakıp soralım kendimize. Benim artılarım nedir? Herkes benim nelerimi takdir ediyor? Böylece kendi değerimizi önce bilelim; sonra da buna neler ekleyebiliriz bakalım. Zaman yaratalım, uğraşalım. Temiz hava, tabiat, hayvanlar, müzik, okumak, birer terapi harikalarıdır. En önemlisi, her gün şükredelim. Yaşıyoruz, nefes alıyoruz; bir evimiz, yemeğimiz var. İnsan zengin de olsa, bir midesi var. Elbiselerimiz marka olmasa ne olur? (Pazarlarda bir sürü ucuz marka taklidi var) Eğer biz onu şevkle, keyifle taşımıyorsak veya göstermesini bilmiyorsak, marka olsa ne yazar. Cennet de cehennem de içimizdedir. En güzel yeri kendimize zindan edebiliriz. Eğer biz iyi hissedersek etrafımız, eşimiz, dostumuz bize aynı pozitif elektrik ile gelecektir. İnanmıyor musunuz? Ütopya mı diyorsunuz? Canı gönülden, denemesi bedava...

Selin Özkök Karacehennem
 
Çok güzel bir paylaşım,elimizden geldiğince uygulayıp pozitif düşünebilsek keşke...
 
bilinç altında yatan korkular fizikler rahatsızlıklar(dengesizlik yürümede zorlanma) oluştururmu??...eşimde böyle bi durum var.baştan aşağı her türlü tetkik yapıldı hiçbir rahatsızlığı yok ama dengesizlik ve yürümede zorluk çekiyo...bilgilendirirseniz sevinirim
 
X