Anne Çocuk Bağının Temeli; Güven!
Anneyle çocuk arasındaki bağ, aslında kelimelerden çok daha önce başlar, hatta bazen kalbin atışıyla, nefesin ritmiyle, annenin iç sesine karışan o minik kıpırtılarla. Bebek doğmadan bile kurulan bu sessiz tanışıklık, doğumdan sonra görünmeyen ama güçlü bir köprüye dönüşür. Güven dediğimiz şey tam olarak bu köprünün ta kendisidir, her dokunuşta güçlenen, her seslenişte yeniden örülen, her bakışta biraz daha sağlamlaşan bir bağ.Bir bebek için dünya başlangıçta oldukça yabancı, gürültülü ve kimi zaman ürkütücüdür. Karanlıktan aydınlığa, sessizlikten yoğun sese, sıcaklıktan serinliğe geçer ve bu değişim onun için düşündüğümüzden çok daha büyük bir deneyimdir. İşte bu noktada annenin varlığı, dünyaya uyum sağlama sürecinin en önemli pusulası olur. Bebeğin annenin kokusunu araması, sesini duyduğunda huzur bulması, ten temasına yönelmesi yalnızca duygusal bir an değil, beyninde güven duygusunu oluşturan biyolojik bir köklenmedir. Güven böyle böyle adım adım, dokunuş dokunuş büyür.
Günlük hayatta annelerin bazen fark etmeden yaptığı küçük davranışlar, bu bağın en güçlü yapı taşlarıdır. Bir bebek ağladığında kucağa alınması, buradayım mesajını verir. Acıktığında, üşüdüğünde ya da sadece yakın olmak istediğinde ihtiyaçlarına karşılık bulması, dünya güvenilir bir yer inancını oluşturur. Bu inanç da çocuğun ilerleyen yıllardaki duygusal dayanıklılığını, sosyal ilişkilerini ve hatta öğrenme hızını bile etkileyen bir temel haline gelir. Güvenli bağlanan çocuklar dünyayı keşfederken daha cesur, sosyal ilişkilerde daha açık ve zorlanılan anlarda daha dirençli olurlar.
Anne ile çocuk arasındaki güven duygusu, büyük ve gösterişli anlardan çok, sıradan görünen ama ruhu besleyen küçük anlarda derinleşir. Mesela sabah uyanır uyanmaz annenin gülümseyen yüzünü görmek, bebeğin iç dünyasında ben güvendeyim hissinin ilk kıvılcımlarını yakar. Birlikte geçirilen ufacık bir oyun anı, annenin yumuşakça söylediği bir “tamam, buradayım” cümlesi veya ateşlendiğinde başında sabırla bekleyen o sessiz şefkat. Bunların her biri çocuğun kalbine dokunan, dışarıdan küçük ama içeride kocaman yankıları olan anlardır.
Güven bağının gelişiminde annenin duygusal duruşu da önemli bir rol oynar. Mükemmel olmak, her şeye yetişmek ya da sürekli güçlü görünmek gerekmiyor. Bazen yorgun hissetmek, bazen sabrın zorlandığını fark etmek son derece insanidir. Çocuk, annenin duygularını düzenleme biçiminden çok şey öğrenir. Anne zorlandığında, buna rağmen şefkatle kalabilmeyi başardığında çocuk da stresle baş etmeyi, duygularını anlamayı ve yatıştırmayı öğrenir. Bu nedenle mükemmel annelik diye bir şey yoktur ama yeterince iyi annelik denen çok kıymetli bir gerçek vardır, ve bu gerçek çocuklar için fazlasıyla yeterlidir.
Birçok anne, bebeğiyle kurduğu bağın ne kadar güçlü olduğunu ancak zamanla fark eder. İlk zamanlardaki o belirsizlik hissi, “acaba doğru mu yapıyorum?” kaygısı ya da uyku düzeninin karmakarışık olması bazen anneliğin en çok konuşulmayan yüklerindendir. Fakat tüm bu kaosun içinde neredeyse her anne farkında olmadan bebeğinin güven duygusunu besler. Çünkü annenin içgüdüsü, her bilimsel açıklamadan önce gelir. Bir bebeği sakinleştiren şey çoğu zaman annenin kollarındaki ritimdir, bu ritim de öğrenilmez olur.
Güven bağını güçlendiren en özel şeylerden biri de annenin çocuğunu gerçekten duymasıdır. Bir çocuğun duygularına alan açmak, korktuğunda “korkma” demek yerine “korkmuş olman normal, yanındayım” diyebilmek, her yaş için önemli bir mesaj taşır. Bu mesaj şudur, “ne hissedersen hisset, ben seninle birlikteyim.” Böyle bir duygusal güvenlik alanı çocuğun kendini ifade etmesini kolaylaştırır, duygularının hak olduğunu anlamasını sağlar ve uzun vadede özgüveni büyük ölçüde destekler.
Anne çocuk ilişkisinin güven üzerine kurulu olması, yalnızca çocuğa değil anneye de iyi gelir. Çocuğunun ona güvenerek sarılması, anne için de görünmeyen ama derin bir iyileşme kaynağıdır. Bu güven bağı, zaman zaman zorlayıcı anları bile yumuşatır. Bir bakışla anlaşabilmek, yorgun bir günün sonunda küçük bir sarılmayla tüm yüklerin hafiflemesi veya çocuğun anneye yönelttiği o saf sevgi, anneliğin en değerli yanıdır. Çünkü güven sadece çocuğun dünyasını değil, annenin iç dünyasını da besleyen bir güçtür.
Sonuçta güven ilişkisi, bir günde kurulan ya da tek bir davranışla sabitlenen bir şey değildir, her gün yeniden yazılan, yeniden güçlenen, bazen incelip bazen kalınlaşan ama var oldukça her iki tarafı da büyüten bir bağdır. Annenin dokunuşu, sesi, sabrı, varlığı ve en önemlisi sevgisi bu bağı hayat boyu taşır. Bu yüzden her anne, tüm kusurlarıyla, tüm yorgunluklarıyla ve tüm güzel kalp çabasıyla çocuğunun gözünde zaten dünyanın en güvenilir limanıdır.
Anne ve çocuk arasındaki bu güven ilişkisi, zamanla sadece bakım ve şefkatle değil, ortak deneyimlerle de derinleşir. Bir çocuğun dünyayı keşfetme biçimi, annenin sunduğu güvenli zeminin bir yansımasıdır. Mesela küçük bir çocuk, ilk kez yürümeyi denediğinde sürekli arkasını dönüp annesinin orada olup olmadığını kontrol eder. Bunu çoğu zaman bilinçsizce yapar zihin, “yanımda mısın?” diye sorar, kalp “buradayım” cevabını ister. Anne de o anda yalnızca gülümseyerek, kısa bir bakışla bile olsa çocuk için güven çemberini genişletir. Bu çember, çocuğun her yeni adımında görünmez bir destek haline gelir.
Zaman geçtikçe güven ilişkisi daha karmaşık bir hal alır. Artık sadece fiziksel temas değil, duygusal uyum da devreye girer. Bir çocuğun kendini ifade etmeye başladığı dönemlerde, annenin tepkileri bağın niteliğini şekillendirir. Çocuk üzüldüğünde, sinirlendiğinde, bir şeyden korktuğunda ya da anlaşılmadığını hissettiğinde annenin ona nasıl yaklaştığı, duygusal güvenliğin temel taşlarındandır. Bir anne, “bu hissettiğin normal” diyerek çocuğuna izin verdiğinde aslında sadece duygulara alan açmaz, aynı zamanda çocuğa, kendi iç dünyasının da bir anlamı olduğunu öğretir. Bu fark ediliş hissi, çocuk için derin bir güven penceresi açar.
Güven, çoğu zaman sessizlikte bile kendini belli eder. Bazen çocuk annesine yaklaşır, hiçbir şey söylemeden kucağına oturur, başını göğsüne yaslar. O anda annenin nefes alışverişi bile çocuğun kalp ritmine karışır. Bu sessiz yakınlık anlarında kelimelere ihtiyaç yoktur, beden dilinin sade ama güçlü bir dili vardır. Anne oradadır, çocuk bunu hisseder ve bu his, ileride kuracağı tüm ilişkilerin temelini oluşturur. Çünkü bir çocuk güvenmeyi anneyle öğrenir, sevginin neye benzediğini, kabul edilmenin nasıl bir duygu olduğunu, kızgınlıkla sevginin bir arada bulunabileceğini hep annesinin yanında keşfeder.
Günümüz anneliğinde yükler bazen çok ağır gelebilir, sorumluluklar, beklentiler, başkalarının fikirleri, doğru annelik baskısı. Ancak tüm bu karmaşanın içinde çocuğun ihtiyaç duyduğu şey şaşırtıcı derecede basittir, tutarlı bir sevgi ve her düştüğünde onu kaldırmaya hazır bir el. Çocuğun anneye duyduğu güven, mükemmellikten beslenmez gerçeklikten, samimiyetten ve var olmaktan beslenir. Bu yüzden anneler çoğu zaman aslında sandıklarından çok daha fazlasını yaparlar.
Bir annenin zihninde her zaman “Acaba yeterli miyim?” sorusu dolaşır. Oysa çocuğun gözünde anne yalnızca bir birey değil, güvenilmek için yaratılmış bir dünya gibidir. Çocuğun annesine koşarken yüzünde beliren o rahatlama ifadesi, annenin tüm tereddütlerini susturacak kadar güçlüdür. Güven, işte böyle karşılıklı bir iyileşme alanı yaratır, bir yandan çocuğu büyütürken diğer yandan annenin içindeki güçlü ve şefkatli tarafı da ortaya çıkarır.
Anneyle çocuk arasındaki güven, hayatın tüm fırtınalarına karşı sığınılan en sessiz ama en güçlü limandır!