Bir Yağmur Günü Manifestosu; Islanmaktan Artık Korkmuyorum!
Yağmurun sesiyle uyandığım o sabah, içimde uzun zamandır biriken korkuyu fark ettim, hayatın getirdiği sürprizlerden, kontrol edemediklerimden ve hatta kendi duygularımdan kaçıyordum. Şemsiye, yağmurluk, hazırlık, hepsi birer savunmaydı, kendimi koruma çabası. Normalde alarmı kapatır, battaniyemin altına gömülür, off, yine yağmurlu bir gün daha diye homurdanırdım, ama bugün farklıydı. Camın dışındaki gri gökyüzüne bakarken birden aklıma geldi, alt tarafı yağmur var, neden kaçayım ki? ve işte o an, yıllardır üzerimde biriken küçük korkuların, gereksiz kaygıların ve abartılı ciddiyetin hepsini bir kenara bırakmaya karar verdim.Yağmur damlaları yüzüme çarparken, içimde garip bir özgürlük hissettim. Sanki yıllardır üzerime binen ağırlıkları, kaygıları ve korkuları yavaş yavaş yıkıyorlardı. Islanmak bir kayıp değildi, aksine bir kazanımdı. Her damla, geçmişin yüklerinden bir parçayı alıp götürüyor, bana hafiflemeyi ve anı yaşamayı hatırlatıyordu.
Çocukken yağmurda koşmayı severdim. Ayaklarım çamurlara batarken, saçlarım sırılsıklam olurdu ve o anlarda hayatın tüm renklerini daha canlı görürdüm. Sonra bir şekilde büyüdükçe, ıslanma korkusu hayatın içine sızdı. Başkalarının ne düşüneceği, kontrol edemediğim durumlar, iş yoğunluğu derken, yağmur benim için bir metafor haline geldi. Kaçınmam gereken, rahatsız edici ve hatta tehlikeli bir şey, oysa gerçek tehlike, kendimden kaçmakmış.
O gün, sokaklarda ıslanırken, kendimle bir anlaşma yaptım, artık korkmayacağım. Hayatın getirdiği küçük ve büyük fırtınalarda savrulmak, eksik ve kusurlu olmaktan utanmamak, sadece ıslanmayı kabul etmek, bunların hepsi cesaretmiş meğer ve cesaret, yağmur altında dans etmekle başlıyormuş.
İnsan bazen düşüncelerini, duygularını ve hatta zaman zaman kendini kontrol etmeye çalışır. Ama yağmur, bunun imkânsız olduğunu hatırlatır. Damla damla hayat gelir, biz de o hayatın ritmine ayak uydurmak zorundayız. İster istemez bir yere düşeriz, ıslanırız, kirleniriz, ve işte tam o anda, gerçek özgürlük başlar.
Islanmak artık bir kaygı değil, bir seçim. Seçim yapmak demek, hayatın sunduğu her anı kabul etmek demek. Her damla, beni daha diri, daha gerçek ve daha güçlü hissettiriyor. Ve belki de en güzeli, bu basit eylemin bana öğrettiği ders, hayat kısa ve değerli. Kontrol etmeye çalıştığımız her şey, aslında akıp gidiyor. Öyleyse neden şemsiyemizin altında saklanalım ki?
Artık biliyorum, yağmurun altında ıslanmak, kendimizi yeniden keşfetmek demek. Korkularımızla barışmak, geçmişin ağırlığını bırakmak ve anı hissetmek demek. Bir damla, bin duygu, bir adım, bin özgürlük. Ve ben, bundan sonra her yağmur günü, kendimle dans edeceğim. Çünkü ıslanmak artık korkutucu değil, hayatın en güzel hediyesi.
O gün öğrendim ki, hayatın küçük sürprizlerine kapalı kalmak, en büyük kaybımızmış. Bir yağmur damlası bile, düşüncelerimizi ve duygularımızı silip süpürebiliyor, kafamızdaki tozları alıp götürebiliyor. Ve ben, bundan sonra her yağmur günü, ellerimi açıp damlaların üstüme düşmesini bekleyeceğim. Çünkü ıslanmak sadece suya değil, hayata, kendime ve özgürlüğe açılan bir kapıymış.
Ve ilginç olan şu ki, o gün yağmur altında yürürken fark ettim ki, insan bazen en çok yalnız olduğunu düşündüğü anlarda, aslında kendisiyle en derin ve en samimi bağı kuruyor. Kimse görmüyordu belki, ama ben her damlada biraz daha gülüyor, biraz daha nefes alıyor, biraz daha kendim oluyordum. Çamurun içinde kayıp gitmekten korkmuyordum artık, aksine çamurun, suyun ve rüzgârın beni yeniden hayata bağladığını hissediyordum. Her adım, toprağın nemini ve yağmurun serinliğini hissettirdi, her nefes, taze suyun kokusuyla dolup taşarak beni canlı ve diri kılıyordu.
Ve bundan sonra, her yağmur günü ellerimi yine açıp damlaların üstüme düşmesini bekleyeceğim, ve artık biliyorum ki ıslanmak, yalnızca suya teslim olmak değil, hayatın tüm renklerini, duygularını ve anlarını olduğu gibi kabul etmek demekmiş. Her damla, içimdeki korkuları biraz daha eritirken, yaşam sevincini çoğaltıyor. Her adım, bana kendimle barışmayı, geçmişin ağırlığını bırakmayı ve anın içinde var olmayı hatırlatıyor. Çamurun, suyun ve rüzgârın beni yeniden hayata bağladığı o anlarda, gerçek özgürlüğün, korkusuzca ve tamamen kendimiz olarak var olabilmek olduğunu anladım.
Ve işte bu yüzden, her yağmur damlası artık sadece bir su zerresi değil, bir hatırlatma, bir davet. Hayatın bize sunduğu küçük anların kıymetini bilmek, korkularımızı bırakmak ve kendimizi olduğu gibi kabul etmek, hepsi ıslanmakla başlıyor. Her damla, içimdeki özgürlüğü çoğaltıyor her adım, beni biraz daha kendime yaklaştırıyor. Artık biliyorum ki, hayatın akışıyla dans etmekten, kendimizi akışa bırakmaktan daha değerli bir deneyim yok. Ve ben, bundan sonra her yağmur gününde, ellerimi açıp hayatla kucaklaşacağım. Çünkü ıslanmak, korkmak değil, tam tersine, özgürleşmek demekmiş.
Islanmak artık korkutucu değil, aksine, hayatın bana sunduğu en saf ve en değerli hediye. Ve ben, bundan sonra her yağmur gününde, hem kendimle hem de hayatla özgürlüğün tadını çıkaracağım.