ALINTIDIR
EVLAT HAKKI
Güzel bir isim koymak: Çocuk doğumla dünyaya geldikten sonra çocuğun anne-baba üzerindeki hakları devam etmektedir. Çocuk dünyaya geldikten sonra anne ve babanın çocuklarına karşı yapmaları gereken ilk vazifeleri; yavrularına uygun ve güzel bir isim koymalarıdır. Zira isim kişi için çok önemlidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s): “Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri de ona güzel bir isim koyması ve terbiyesini güzel yapmasıdır.”[Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, VII, 363.], “Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.”[Ebu Davud, Edeb, 61] buyurmaktadır.
İsim deyip geçmemek gerekir. Çünkü isim olarak seçilen kelime; adı olduğu şahsa, psikolojik, sosyolojik ve daha pek çok yönlerden etki etmektedir. Bu tesir altına alış hem müspet manada hem de menfi manada olabilmektedir. Ayrıca ismin şahsiyetle bütünleşmesinin, uyumluluğunun o kişinin çevresindeki insanlara da tesiri vardır. İsmin telkin gücünü artırdığı da bir gerçektir.
Çocuğa konulacak isim, çocuğun içinde yetişeceği toplumda ve kültür çevresinde alay konusu yapılmayacak ve onu küçük düşürmeyecek isimlerden olmalıdır.
ALLAH Resulü (s.a.s) de çocuklara güzel isim konmasını tavsiye etmiştir. Çocukluğunda kendilerine güzel isim verilmemiş olan pek çok sahabenin ismini değiştirmiştir. Mesela huzuruna gelen bir sahabeye ismini sormuş, “Zahim” dediğinde bu ismi beğenmemiş, ona “Beşir” ismini vermiştir. Böylece “sıkıntı” manasına gelen bir ismi “neşeli, müjdeci” manasına gelen bir isimle değiştirmiştir.
Bir başka sahabenin ismi de “el-Âsî” idi. “isyan eden” anlamına gelen bu ismi peygamberimiz “itaat eden” anlamına gelen “Mûtî” ismiyle değiştirmiştir.[el-Edebü’l-Müfred, II, 181]
Hz. Ali, çocuğuna isim verilmesi ile ilgili olarak şöyle anlatmaktadır: “İlk oğlum doğduğunda ona “savaş” anlamında “Harb” ismini vermiştim. ALLAH Resulü geldi. Oğlumu bana gösterin ona hangi ismi verdiniz? dedi. Harb ismini verdik dedik. Hayır, onun ismi Hasan’dır, dedi.”[el-Edebü’l-Müfred, II, 180]