Boğa burcunun 13 derecesinde meydana gelen bu süper dolunay, bizi konfor alanlarımızla yüzleştiriyor. Güven sandığımız şeylerin aslında korkunun kılığına girmiş alışkanlıklar olduğunu gösteriyor. Değişime direndiğimiz her konu bu dolunayda bir bir önümüze düşüyor. Çünkü gökyüzü, bazen “rahat ettiğin yer”in, artık büyümeni engellediğini fark ettirir. Ve bu defa, o farkındalık Boğa’nın sessiz ama güçlü ışığında yankılanıyor.
Dolunay anında Uranüs’ün sert dokunuşu alışkanlıklarımızın temelini sarsarken, içimizdeki huzur arayışının aslında kontrol ihtiyacına karıştığını fark ediyoruz.
Güvenli sandığımız yerler, bizi kendi döngümüzün hapishanesine çevirmiş olabilir. Ama artık Uranüs diyor ki: “Gerçek güven, durağanlıkta değil; değişime açık olmaktadır.” Yay burcundaki Mars ise zihni ve bedeni harekete geçiriyor, içimizdeki suskun kalmış cesareti dürtüyor olacak.
Ay’ın tam karşısında, haritanın 7. Evine yerleşmiş Akrep burcundaki Güneş, “Artık korkma.” diyor. Değişimden kaçtığın her yer, aslında seni kendinden mahrum bırakıyor. Bu dolunay, özellikle ilişkiler alanında güçlü bir farkındalık yaratıyor.
Kendini “sevgi” kisvesi altında tutsak ettiğin durumları fark edebilirsin: Belki bir ilişkiyi “alışkanlık” diye taşıyorsun. Belki de “o olmadan yapamam” dediğin bir döngünün içindesin. Ama gökyüzü fısıldıyor: “Gerçek sevgi, korkudan değil, özgürlükten doğar.”
Gelelim şimdi Dolunay’da hikayemizin kahramanlarına… Ay’ın dingin ışığında kadın sabrı, Güneş’in ateşinde erkek dönüşümü temsil ediyor. İkisi de aynı hikâyenin iki yüzü,
Aynı kaderin iki yankısı.
Ay, yani kadın, haritanın birinci evinde Boğa burcunda duruyor. O, sabrın sembolü…
Belki 2022 sonbaharında başlayan bir hikâyenin içinde, yılların imtihanından geçmiş bir ruh. Yanında Yes asteroidi var; artık “evet” demeye, tamamlanmaya, teslim olmaya hazır. Ne öfke var içinde, ne isyan.
Sadece kalbinde yankılanan bir cümle:
“Ben üzerime düşeni yaptım.”
Ay’ın yöneticisi Venüs, yedinci evde Terazi’nin son derecelerinde. Venüs bu kez adalet istiyor. Ama öfkeyle değil, sevgiyle.
“Bunca sabrın ardından ben de artık mutlu olmayı hak ettim.” diyor. Bu sitem, kaderle pazarlık değil; hayata zarif bir hatırlatma yalnızca. Hakkını sisteme teslim etmiş, adaleti gökyüzüne bırakmış bir kalbin duası gibi.
Dolunayın karşısında Akrep burcundaki Güneş parlıyor. Erkeği temsil eden bu Güneş, dönüşümün kapısından geçmek üzere; tutkusu kadar kırılganlığını da fark etmeye başlayan bir enerjide. Artık gücün kontrol etmekte değil, teslim olmakta olduğunu anlıyor. Akrep’in Güneşi fısıldıyor: “Artık korkma. Kaybetmekten değil, aynı kalmaktan kork.” Çünkü değişimden kaçtığın her yer, seni kendinden mahrum bırakıyor. Ve bazen bir ilişki, ancak iki taraf da kabuğunu kırdığında yeniden doğabiliyor.
Güneş, haritanın yedinci evinde yani “biz” alanında. Burada erkek, dönüşümden kaçmayan, artık bütünleşmeyi isteyen bir enerjide. Yanında Union asteroidi var; tekliğe giden yolun, “biz” olmaktan geçtiğini anlamış. Birleşmek istiyor… Ama bu birleşme, geçmişin kalıplarıyla değil; yeniden doğmuş iki ruhun saf haliyle olacak.
Güneş’in yöneticisi Mars sekizinci evde duruyor; bu da hem duygusal hem finansal anlamda bir dönüşümün eşiğini anlatıyor.
Kimi için eski bir yükün, bir borcun, bir bağın çözülmesi… Kimi içinse yeni bir bağın doğuşu demek. Artık hiçbir şey aynı kalmayacak, çünkü sistem değişimi kaçınılmaz kılıcak.
Güney Ay Düğümü’nün Tantalus ve Lachesis ile kavuşumu, ruhun karmasal sınavlarından geçtiğini gösteriyor. Bazı engeller, bazı bekleyişler aslında yüksek bilince geçişin eşiği. Artık teslimiyetle ilerleyenler için yeni bir düzen kuruluyor.
Ve Dolunay’ın apexinde Penelope var aşkını yirmi yıl bekleyen, sadakatin simgesi.
Bu da bize gösteriyor ki, her bekleyişin bir sonu var. Bazı hikâyeler kavuşarak tamamlanacak, bazıları ise bir vedayla.
Ama her iki durumda da tema aynı: tamamlanma. Çünkü bu dolunay, “hak edilmiş değerin” ışığını yakıyor.
Sabrın karşılığını, emeğin meyvesini ve sevginin özünü bulduruyor.
Kendini güven bahanesiyle tutsak edenler, artık zincirlerinden sıyrılıyor. Alışkanlıklarını değil, kalbinin rehberliğini dinleyenler özgürleşiyor. Ve belki de bu kez, gerçek bir birleşme mümkün oluyor.
Ve son olarak, Boğa Dolunayında Union’un Güneş tarafında olması, bu birleşmeyi
hak ediş, değer, sadakat ve somut bağlılık alanına taşıyor. Artık “birlik” kelimesi romantik bir ideal değil; emek verilmiş bir gerçeklik. Akrep vurgusu ile Union, birleşme arzusunu derin bir dönüşümle iç içe geçiriyor. Bu, yalnızca iki kalbin kavuşması değil; iki ruhun çıplak, savunmasız hâliyle birbirine teslim olma cesareti.
Bu Dolunay’da aşk yalnızca bir duygu değil,
bir aynaya bakmak gibi kendinde göremediğini, karşındakinde bulmak…
Ve her dokunuşta, biraz daha “biz” olurken,
biraz da eski “ben”den vazgeçmek. Çünkü gerçek sevgi, iki ruhun birbirinde kendini hatırlamasıyla başlar.
Aycan Balan