- 10 Ağustos 2009
- 26.198
- 18.341
- 823
DERGİ - Amerikan tarzı AVM’lerin
sonu mu geliyor?
Jonathan Glancey
BBC Culture
5 Kasım 2014
Paylaş
1950’lerde yaşantımıza giren
alışveriş merkezleri, ticari
tapınaklar olarak Amerikan tüketim
kültürünün sembolü haline geldi;
fakat bugün ABD'de birçoğu terk
edilmiş durumda. O halde AVM’lerin
sonu geliyor diyebilir miyiz?
Alışveriş merkezlerinin (AVM) ilk
ortaya çıkışı kötü niyetli değildi.
Oysa 1977’de George A Romero,
çığır açan zombi filmi Ölülerin
Şafağı’nda set olarak terk edilmiş
bir AVM kullanmıştı. Romero’nun
film seti bugün ABD’nin
doğusundan batısına kadar sayısı
giderek artan terk edilmiş AVM’lerle
büyük benzerlik gösteriyor.
Amerikan banliyölerine giden
otoyolların kenarlarında bugün
100’den fazla AVM beton ve çelik
yığını halinde yıkılmaya bırakılmış.
Başta orta Batı olmak üzere belli
bölgelerde ekonomik çöküş,
internet üzerinden alışverişin
yaygınlaşması ve kentte alışverişin
yeni biçimler alması gibi nedenler,
bir zamanlar ebedi görünen
Amerikan tarzı AVM’leri gözden
düşürdü. Bir tarafta bazıları
yenilenip genişletilen AVM’lerin yanı
sıra öte yanda “hayalet AVM’ler” 21.
yüzyılın “hayalet kasabaları” haline
geliyor ve huzur bozan devasa
yapılarıyla fotoğrafçıların ilgi odağı
oluyor.
AVM’lerin Hollywoodvari görkemli
merdivenleri, pahalı mermer
karolardan oluşan döşemeleri
bugünkü terk edilmiş halleriyle
hüzün veriyor insana.
ABD’de ilk AVM’ler sadece
otomobilli zenginlerin gidebildiği
merkezler olarak planlanmamıştı.
“AVM’lerin babası” Victor Gruen’in
planları, bu merkezlerin etrafında
yerleşim yerleri, klinikler, okullar ve
lazım olan her tür hizmeti
öngörüyordu.
1903’te Viyana’da doğan Gruen
mimarlık eğitimi görmüş bir
sosyalistti. 1938’de Nazilerin
Avustruya’yı ilhak etmesi üzerine
New York’a gitti. Dünyanın ilk
kapalı AVM’si olarak 1956’da
Minnesota’da Southdale Center’i
inşa etti.
Amerikan tarzı
Gruen’in planladığı türden AVM’ler
hayal olarak kaldı. Klimalı devasa
binalar zevksizlik örneği olarak
birer birer yükselmeye başladı.
AVM’ler, insanların alışverişin yanı
sıra gezdiği, arkadaşlarıyla
buluştuğu bir yer, çağdaş Amerikan
kültürünün merkezinde yer alan bir
olgu haline geldi; diğer ülkeler ise
Amerikan yaşam tarzını taklit
etmek için bu tarzı model olarak
aldı.
Southdale Center’den çok daha
eskilere dayanan alışveriş
merkezleri olmuştur elbette: Antik
Roma’daki Trajan Pazarı, Halep
pazarı, İstanbul’daki Kapalı Çarşı,
Şam pazarı gibi. Amerikan
AVM’lerinde yeni olan şey ise
tümüyle içe dönük, yalıtılmış,
otomobille gidilen, vergi ve mimari
planla ilgili yasaların esnek
tutulduğu kapalı mekânlar
olmalarıydı.
1990’larda ABD’de yılda 140
civarında AVM inşa ediliyordu.
2007’de artık frene basılmıştı. O yıl
ilk kez hiç AVM inşa edilmedi.
Ekonomik resesyon kendini
hissettirmeye başlamış, AVM
kapatma dönemine girilmişti artık.
Düşüşe geçiş
AVM kapatmanın başka nedenleri
de oluşmaya başlamıştı. 2007’de
Virginia’da 35 yıllık Cloverleaf Mall
kapandığında yerel gazete şöyle
yazıyordu: “Burası 1970’lerde ve
80’lerde ailelerin uğrak yeriydi,
ama 90’larda durum değişti. En iyi
müşteriler olan kadınlar, burada
toplanan çeteci gençlerden
korkarak uzak durmaya başladılar.”
AVM’ler artık 1950’lerin hedonist
atmosferini ve masumiyetini
yitirmiş, gözden düşmüştü. Fakat
bunlar başka bir kullanıma
açılabilecek türden yapılar da
değildi. Amerikalıların çoğu
buraların eğlence ve dinlence
merkezlerine dönüştürülmesinden
yana.
Bugün en büyük AVM’ler farklı
ülkelere kaymış durumda.
Dünyanın en büyük AVM’leri
arasında Çin’deki New South China
Mall başı çekiyor. Burası ABD’nin en
büyük AVM’si olan King of Prussia
Mall’ın iki katı büyüklüğünde. İlk on
arasında yer alan AVM’lerden ikisi
de İran’da. Bangladeş bile ‘King of
Prussia’dan daha büyük bir AVM
yapmakla övünüyor.
Dünya olağanüstü bir tüketim
eğilimine girmiş durumda. Fakat
Amerika’nın “hayalet AVM”lerinin
gösterdiği gibi, moda akımlar,
adlarından da belli olduğu gibi
‘moda’dır, gelirler ve giderler. Antik
Mısır’daki tapınakların niye
yapıldığını bugün nasıl kimse
bilmiyorsa AVM’ler de bir gün
arkeoloji ve folklorun bir parçası
haline gelecek.
Bir bina tarzı ve sosyo-ekonomik
olgu olarak AVM’lerin alacağı çok
yol var daha, ama kendi enkazını
da yaratmaya başladı bile. Bu
yapılar bize son 50 yıldır insanın
yaşama ve harcama tarzına ilişkin
çok şey anlatıyor. Terkedilmiş
AVM’lerin fotoğraflarına
baktığımızda bu tarzın ne kadar
rahatsız edici, hatta biraz korkunç
olduğunu bugünden söylemek
mümkün.
Bu makalenin İngilizce aslını BBC
Culture’da okuyabilirsiniz.
www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/2014/11/141105_vert_cul_avm
sonu mu geliyor?
Jonathan Glancey
BBC Culture
5 Kasım 2014
Paylaş
1950’lerde yaşantımıza giren
alışveriş merkezleri, ticari
tapınaklar olarak Amerikan tüketim
kültürünün sembolü haline geldi;
fakat bugün ABD'de birçoğu terk
edilmiş durumda. O halde AVM’lerin
sonu geliyor diyebilir miyiz?
Alışveriş merkezlerinin (AVM) ilk
ortaya çıkışı kötü niyetli değildi.
Oysa 1977’de George A Romero,
çığır açan zombi filmi Ölülerin
Şafağı’nda set olarak terk edilmiş
bir AVM kullanmıştı. Romero’nun
film seti bugün ABD’nin
doğusundan batısına kadar sayısı
giderek artan terk edilmiş AVM’lerle
büyük benzerlik gösteriyor.
Amerikan banliyölerine giden
otoyolların kenarlarında bugün
100’den fazla AVM beton ve çelik
yığını halinde yıkılmaya bırakılmış.
Başta orta Batı olmak üzere belli
bölgelerde ekonomik çöküş,
internet üzerinden alışverişin
yaygınlaşması ve kentte alışverişin
yeni biçimler alması gibi nedenler,
bir zamanlar ebedi görünen
Amerikan tarzı AVM’leri gözden
düşürdü. Bir tarafta bazıları
yenilenip genişletilen AVM’lerin yanı
sıra öte yanda “hayalet AVM’ler” 21.
yüzyılın “hayalet kasabaları” haline
geliyor ve huzur bozan devasa
yapılarıyla fotoğrafçıların ilgi odağı
oluyor.
AVM’lerin Hollywoodvari görkemli
merdivenleri, pahalı mermer
karolardan oluşan döşemeleri
bugünkü terk edilmiş halleriyle
hüzün veriyor insana.
ABD’de ilk AVM’ler sadece
otomobilli zenginlerin gidebildiği
merkezler olarak planlanmamıştı.
“AVM’lerin babası” Victor Gruen’in
planları, bu merkezlerin etrafında
yerleşim yerleri, klinikler, okullar ve
lazım olan her tür hizmeti
öngörüyordu.
1903’te Viyana’da doğan Gruen
mimarlık eğitimi görmüş bir
sosyalistti. 1938’de Nazilerin
Avustruya’yı ilhak etmesi üzerine
New York’a gitti. Dünyanın ilk
kapalı AVM’si olarak 1956’da
Minnesota’da Southdale Center’i
inşa etti.
Amerikan tarzı
Gruen’in planladığı türden AVM’ler
hayal olarak kaldı. Klimalı devasa
binalar zevksizlik örneği olarak
birer birer yükselmeye başladı.
AVM’ler, insanların alışverişin yanı
sıra gezdiği, arkadaşlarıyla
buluştuğu bir yer, çağdaş Amerikan
kültürünün merkezinde yer alan bir
olgu haline geldi; diğer ülkeler ise
Amerikan yaşam tarzını taklit
etmek için bu tarzı model olarak
aldı.
Southdale Center’den çok daha
eskilere dayanan alışveriş
merkezleri olmuştur elbette: Antik
Roma’daki Trajan Pazarı, Halep
pazarı, İstanbul’daki Kapalı Çarşı,
Şam pazarı gibi. Amerikan
AVM’lerinde yeni olan şey ise
tümüyle içe dönük, yalıtılmış,
otomobille gidilen, vergi ve mimari
planla ilgili yasaların esnek
tutulduğu kapalı mekânlar
olmalarıydı.
1990’larda ABD’de yılda 140
civarında AVM inşa ediliyordu.
2007’de artık frene basılmıştı. O yıl
ilk kez hiç AVM inşa edilmedi.
Ekonomik resesyon kendini
hissettirmeye başlamış, AVM
kapatma dönemine girilmişti artık.
Düşüşe geçiş
AVM kapatmanın başka nedenleri
de oluşmaya başlamıştı. 2007’de
Virginia’da 35 yıllık Cloverleaf Mall
kapandığında yerel gazete şöyle
yazıyordu: “Burası 1970’lerde ve
80’lerde ailelerin uğrak yeriydi,
ama 90’larda durum değişti. En iyi
müşteriler olan kadınlar, burada
toplanan çeteci gençlerden
korkarak uzak durmaya başladılar.”
AVM’ler artık 1950’lerin hedonist
atmosferini ve masumiyetini
yitirmiş, gözden düşmüştü. Fakat
bunlar başka bir kullanıma
açılabilecek türden yapılar da
değildi. Amerikalıların çoğu
buraların eğlence ve dinlence
merkezlerine dönüştürülmesinden
yana.
Bugün en büyük AVM’ler farklı
ülkelere kaymış durumda.
Dünyanın en büyük AVM’leri
arasında Çin’deki New South China
Mall başı çekiyor. Burası ABD’nin en
büyük AVM’si olan King of Prussia
Mall’ın iki katı büyüklüğünde. İlk on
arasında yer alan AVM’lerden ikisi
de İran’da. Bangladeş bile ‘King of
Prussia’dan daha büyük bir AVM
yapmakla övünüyor.
Dünya olağanüstü bir tüketim
eğilimine girmiş durumda. Fakat
Amerika’nın “hayalet AVM”lerinin
gösterdiği gibi, moda akımlar,
adlarından da belli olduğu gibi
‘moda’dır, gelirler ve giderler. Antik
Mısır’daki tapınakların niye
yapıldığını bugün nasıl kimse
bilmiyorsa AVM’ler de bir gün
arkeoloji ve folklorun bir parçası
haline gelecek.
Bir bina tarzı ve sosyo-ekonomik
olgu olarak AVM’lerin alacağı çok
yol var daha, ama kendi enkazını
da yaratmaya başladı bile. Bu
yapılar bize son 50 yıldır insanın
yaşama ve harcama tarzına ilişkin
çok şey anlatıyor. Terkedilmiş
AVM’lerin fotoğraflarına
baktığımızda bu tarzın ne kadar
rahatsız edici, hatta biraz korkunç
olduğunu bugünden söylemek
mümkün.
Bu makalenin İngilizce aslını BBC
Culture’da okuyabilirsiniz.
www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/2014/11/141105_vert_cul_avm