Anksiyete Bozukluğu, Panik Atak ve Depresyonu Nasıl Alt Ederiz?

askitotomsu

Yiğit Aras_SMA destek
Kayıtlı Üye
31 Mart 2012
10.869
7.473
Bu yazıda 'hekimden değil çekenden sor' misali, uzun yıllar anksiyete illetinden mustarip olmuş ve kendi çabaları ve psikoterapi yöntemlerinden aldığı yardımla, bu sorunu aşabilmiş bir kişi olan Lucinda Bassett'in geliştirdiği yöntemi sunuyoruz. (Kaynak : Attacking Anxiety and Depression : Midwest Center for Stress and Anxiety, Inc.)

Lucinda Bassett'ten çeviren psikolog Doğa Özge Talayman

PANİK ATAKLARA SON VERECEK ALTI ADIM

HEDEFLER

Panik atağın nasıl ve neden meydana geldiğini anlamak
Anksiyeteyi, paniği ve bunların sonucunda ortaya çıkan depresyonu kendi düşüncelerinizle yarattığınızı anlamak
Paniği önlemek ya da en azından asgariye indirmek için atılması gereken adımların neler olduğunu kavramak
Depresyonun çeşitli derecelerini derinlemesine değerlendirmek ve anlamak
Panik, anksiyete, stres ve depresyonu kontrol etmeye ve rahatlatmaya yönelik teknikleri denemeye başlamak
Depresyonun hem fiziksel hem de psikolojik kökenleri olduğunu anlamak
Depresyonu rahatlatmaya dönük yöntemleri uygulamaya başlamak
Panik atağa ya da anksiyeteye (KAYGI) neden olan şey nedir?

Bu sorunun yanıtı yeterince açıktır:

KENDİNİZ NEDEN OLURSUNUZ

Sizin dışınızda hiçbir şey bir panik atağa neden olamaz. Nedeni bütünüyle sizsiniz. Bunun edenini görelim: Dışsal bir anksiyete yaşadıktan sonra, bedeninizden gelen hislere ve semptomlara daha fazla konsantre olmaya başlarsınız. Bu sezgi ve semptomların hangi düzeyde gerçekten kaygılanmanıza neden olabileceğini tartmaya, onlar üzerine düşünmeye başlarsınız. Bu durum içsel nedenlerden kaynaklı anksiyeteye neden olur.

Bedeniniz bu gerçek ya da hayal mahsulü korkuyu hisseder ve vücudunuz onunla savaşması ya da onun kaynağından kaçması için ihtiyaç duyduğu çeşitli kimyasalları salgılamaya başlar. Bu kimyasallar adrenalin, sodyum laktat ve kortizol'dur.

Anksiyete derecesi yükseldikçe, salgılanan kimyasal miktarı da artar.

Bu durum anksiyetenin ikinci aşamasına, endojenöz (içsel) aşamasına geçmenize neden olur. Artık temel mesele sizi başlangıçta strese sokan belirgin neden değildir, temel mesele "garip duygular" ve "acayip belirtiler"dir. Böylelikle "benim sorunum ne" kaygısına kapılırsınız, bu durum şaşırtıcı ve kafa karıştırıcıdır. Öyle ki, bütün savunma sisteminiz çöker, duyarlılıklarınız yükselir ve paniklersiniz. Anksiyete karşı konulamaz bir hal almaktadır. Kontrolünüzü bütünüyle kaybetmekten korkar hale gelirsiniz.

Bu durumda asla aklınızdan çıkarmamanız gereken çok önemli bir şey vardır:

Asla kontrolünüzü kaybetmeyeceksiniz, asla çıldırmayacaksınız!

Zihniniz ve bedeniniz, bu anksiyete durumuna en iyi ihtimalle ancak birkaç saat dayanabilir. Bu sürenin sonunda kendinizi aşırı derecede yorgun ve sıkıntılı hissedersiniz.

Şimdi içsel ve dışsal anksiyeteden bahsedelim:

Dışsal Anksiyete
Anksiyete'nin bu türü, gerçek bir şeylerden, yaşamınızda gerçekten ortaya çıkmış olan bir şeylerden kaynaklanır. Bu türden bir anksiyete hissetmek için geçerli bir nedeniniz vardır. Bu, birilerinin sizi incitmeye teşebbüs etmiş olması gibi travmatik bir neden olabilir. Bir televizyon programı izlemek kadar basit bir nedene, ya da ileriki günlerde yaşanacaklara dair kaygılarınıza dayanıyor da olabilir.

İçsel Anksiyete
Bu tür anksiyete, yaşadığınız dışsal anksiyete ilişkin kaygılarınızdan ve bu durumun yarattığı hislerden kaynaklanır. İçsel bir anksiyete yaşamanızın yegane nedeni bunu tercih ediyor oluşunuzdur. Dışsal olaylardan ve dışsal anksiyeteden daha az etkilenmeyi tercih ederek içsel anksiyeteyi de azaltabilirsiniz. Hayat streslidir. Hem iyi hem de kötü durumlar anksiyeteye neden olabilir. Evlilik, özgüven eksikliği, kariyer değişikliği, bebek sahibi olmak vb. gibi durumların hepsi dışsal bir anksiyetenin ortaya çıkmasına neden olabilir. Yaşadığınız bu stres beraberinde kalp atışlarının hızlanması, şaşkınlık, baş dönmesi gibi kimi fiziksel semptomları da getirir. Tüm bunlar son derece normaldir. Kaygılı birinin işte tam da bu evrede içsel bir anksiyeteye yol açacak biçimdeki davranışlarının hiçbir sahiciliği yoktur. "Neyim var? Giderek halsizleşiyorum. Kontrolümü kaybedip aptalca şeyler yapacağım" … Bu ve benzeri düşüncelerin hiçbir geçerliliği yoktur zira bunlar doğru değildir. Bunlara dair derin kaygılar içerisine girmenin hiç gereği yoktur. Bizi sıkıntıya sokan içsel anksiyetedir. Bizi saplantılı hale getiren, gerçek dışı düşüncelere esir olarak kendimizden korkar hale getiren, bedensel semptomlarımızı arttıran hep içsel anksiyetedir. Bunu durdurmayı öğrenmek zorundasınız. Kendinize dışsal anksiyete yaşama izni vermelisiniz. Kendinize bunun niçin ortaya çıktığını söylemeli, geçmesini sağlamalısınız.

Anksiyete atağı karşısında oto kontrol sağlamak için altı aşamalı bir yaklaşım söz konusudur:

Kaygılı olduğunuzu ve bu yönde hissettiğinizi anlayın. Bedeninizden gelen hislerin bir anksiyete belirtisi ve aynı zamanda da sizi bir şeylerin rahatsız etmekte olduğuna dair bir gösterge olduğunu kabul edin.
Sizi rahatsız eden şey her neyse, kendinize buna karşı kaygılı olma şansı tanıyın. "Elbette kaygılıyım çünkü……… ve bu durum karşısında kaygılı olmak gayet doğal"
Nefes alın. Önce burnunuzdan yavaşça nefes alın ve bunu yaparken de aklınızdan sayın: bir, bin, iki, bin. Ardından nefesinizi dört saniye süreyle ağzınızdan verin. Bunu yaparken aklınızdan dört saniyeyi, aynı yöntemle sayın. Bu işlemi en az atmış saniye süreyle tekrarlayın.
Kaygılı zamanlarda kendinizle konuşurken pozitif diyalogu kullanın. Anksiyete geçecektir. Böylesi bir diyaloga şu örnek verilebilir: "Bu sadece bir anksiyete. Geçecek. Kontrolümü kaybetmeyeceğim. Hislerimden bağımsız olarak iş hayatımı sürdürebilirim. Hissettiklerim bana zarar vermeyecek."
Meşgale yaratın. Kendinizi uyaracak bir şeyler yapın. Bedeniniz yüksek viteste el freni çekilmiş bir araba gibidir bu evrede. Sadece orada öyle boş bıoş oturmayın. Yürüyün, koşun, temizlik yapın, bir şeyler yapın. Kendinizi hislerinize teslim etmeyin.
Yaşamakta olduğunuz hislere bir parça mizahi yaklaşmaya çalışın. Garip hissediyor olabilirsiniz, ama garip görünmüyorsunuz. Kendi kendinize bir müddet garip şeyler hissetme izni verin. Büyük bir sorun değildir bu. Kendinizi gerçekte rahatsız etmekte olanın ne olduğunu bulmaya çalışın. Yaşamak istemediğiniz bir çatışmanın mı içindesiniz? Sizi rahatsız eden şey ürkütücü bir düşünce mi? Yoksa dün gece izlediğiniz televizyon programı mı? Sizi ne rahatsız ediyor?
Tüm bunlar zaman alır ve çok sayıda denemeye ihtiyaç duyulur. Ne var ki panik ve anksiyete ataklarından korkar olmaktan çıkabilmenin tek yolu da onları deneyimlemektir. Ardından onlar üzerinden kendi yöntemlerinizle gelecek ve bu atakların sizi incitmediğini göreceksiniz. Kaçmaya hiç gerek yok. Güvenli yerinizde ve güvenli kişiliğinizdesiniz. Kendinizi iyileştirebilirsiniz.

EŞLER İÇİN KILAVUZ

Yapılması gerekenler:

Sık sık övgülerinizi sunun. Hatta küçük başarılar için bile. Sizin cesaretlendirmeniz son derece önemlidir. Başaramasa bile sadece denediği için onu övün.
Onu bağımsız olma yönünde yüreklendirin. O uygun olduğunda uygun olduğu şeyleri "kendi başına yapmasına" izin verin. Ancak bunu o uygun olduğunda yapın.
Tutum ve davranışları iyileştikçe bu durumdan övgüyle söz edin. O, iyiye doğru gidişi fark edebilecek en son insandır. Değişime dikkat çekin.
Kaçındığı kimi hallerde, örneğin araç kullanırken ya da alışveriş yaparken sizin de ona eşlik etmenizi isterse onunla gidin. Ancak ona belli bir mesafede kalmayı unutmayın. Orada, ihtiyaç duyduğu anda ona destek sunmak ve yardımcı olmak için hazır bulunduğunuzu hissettirin.
Onun paniklediği ya da aşırı derecede kaygılandığı bir durumla karşı karşıyaysanız, ona bunun sadece bir anksiyete olduğunu anlamasını sağlayarak yardımcı olun. Ona ölmediğini, çıldırmadığını, kalp krizi geçirmekte olmadığını anımsatın. Kaçmaya neden olmadığını, kaçacak hiçbir yer bulunmadığını anlamasını sağlayın. Ona çeşitli şeyler göstererek, mizahı kullanarak, ilgisini çekecek şeyler anlatarak sorundan uzaklaşmasını sağlayın. Ona her şeyin düzeleceğini söyleyin, korku veya paniği büyütmeyin.
Kaygılı eşinizin karar alma süreçlerinde olabildiğince inisiyatif almasını sağlayın. Nereye gideceksiniz, ne kadar kalacaksınız, ne zaman döneceksiniz. Eşiniz çeşitli düzeylerde kontrol sahibi olduğunu hissetsin. Onun kendisini daha rahat hissettiğini ve gittiği yerde muhtemelen daha uzun süre kalacağını göreceksiniz.
Eğer eşiniz yaşadığı sorunları aşma yolunda katettiği ilerleme hakkında hayal kırıklığına uğrar ve stres altına girerse ona her şeyin yolunda olduğunu, iyi gittiğini söyleyin.
Daima pozitif olun.
Yapılmaması gerekenler:

. Ortadaki durumla eğlenmeye kalkışmayın; asla bu konuyla dalga geçmeyin.
Onun ilerlemesini sürekli ona sorarak "şu anda şunu yapıyor olman gerekmiyor mu" gibi cümleler söyleyerek izlemeye teşebbüs etmeyin. Bu durum onda sizin beklentilerinizi karşılayamadığı düşüncesini uyandıracak ve onu son derece kaygılı kılacaktır.
. Onun durumunu başka insanlara anlatmayın. Eğer eşiniz durumunun birileri tarafından bilinmesi gerektiğini düşünüyorsa bunu o kişiye anlatmak onun kendi hakkıdır.
Ona bebek muamelesi yapmayın. Destekleyici ve şefkatli davranın.
Onun korkuları ya da atakları karşısında sinirlenmeyin. Unutmayın ki bu yönde hisse kapıldığında bunu engellemek onun gerçekten de elinde değildir. Siz ona ne kadar kötü davranır ya da onun kendisini ne kadar suçlu hissetmesine neden olursanız sorunlarını aşması da o kadar uzun sürecektir.
. Eğer onunlayken bir panik atak yaşarsa, oradan ayrılmayı, eve ya da hastaneye gitmeyi önermeyin. Onu yukarıda anlatıldığı biçimde sakinleştirmeye çalışın.
Ona ait materyalleri okumayın. Bu program sizinle paylaşmaya karar vermediği sürece onun şahsına aittir. Böyle bir paylaşım çabasına girerse konuya ilgi gösterin.
Başlangıçta bir parça sinirli ya da bencil birine dönüşürse bunu çok fazla dert etmeyin. Bu yalnızca sinirli ya da bencil biri olması durumunda dahi insanların yine de onu sevmeye devam edeceğini idrak ettiği ilk döneme özgü bir durumdur ve zamanla değişecektir. O kendisine mutlu ve ılıman bir denge kuracaktır. Eşinizin kendine güveni arttıkça onu bundan dolayı övün.
Evde yapılması gerekenler

Anksiyete bozukluğundan muzdarip insanlar açısından panik atağın kendilerine zarar vermeyeceğinin kavranması çok önemlidir. Anksiyete bozukluğu yaşayan insanlar değişimlerden, risk almaktan ve çatışmadan kaçınma eğilimi taşırlar. Bu bağlamda, böylesi kaçınmaya dönük davranışlar sergilediğinizde anksiyete duygusu yaşayacaksınız. Bu durum beraberinde kimi fiziksel semptomları da getirecektir. Bunların sizi korkutmasına izin vermeyin. Yaşadıklarınızın olumlu taraflarını anlayabilmek için kendinizle pozitif bir diyalog içerisine girin. Kuşkusuz kaygılısınız, bir tür meydan okumayla karşı karşıyasınız. Bu durumda kalbinizin hızla atması da kendinizi garip ve kafası karışmış bir halde hissetmeniz de son derece doğal.

Bazıları panik ataklardan kaçınmaya çalışır.

Bunu yapmayın!

Bunun yerine, bu duyguları deneyimlemenize izin verin. Bunu yeni yeteneklerinizi sınayabileceğiniz bir deneyim olarak görün. Bu duygulardan korkmamayı öğrendiğinizde kaygılı periyotlar da ortadan kalkacaktır.

NEFES ALMAK

Paniği hissetmeye başladığınızda hemen nefesinizi değiştirmenizi öneriyoruz. Önce burnunuzdan yavaşça nefes alın ve bunu yaparken de aklınızdan sayın: bir, bin, iki, bin. Ardından nefesinizi dört saniye süreyle ağzınızdan verin. Bunu yaparken aklınızdan dört saniyeyi, aynı yöntemle sayın. Bu işlemi en az atmış saniye süreyle tekrarlayın. Hemen ardından zihninizi pozitif ve rahatlatıcı bir diyalogla doldurun. Bu egzersiz bütün ağırlığıyla gelecek atakları etkili biçimde önleyecektir. İçinizden saymanız son derece etkin bir yatıştırma yöntemidir. Nefes alma tekniği beyninize rahatlaması, her şeyin yolunda olduğu yönünde sinyaller verecektir. Böylelikle kırmızı alarm durumu ortadan kaldırılabilecektir.

Ders 2'yi depresyon karşısında kullanmak

Ders 2'de de dinlediğinizde göreceksiniz ki odak noktası fiziksel rahatlamayı beraberinde getiren kimi yeteneklerin kazanılmasıdır. Peki ama depresyonla birlikte bir rahatlama nasıl sağlanabilir? Gerçekten kazanılabilir mi? Depresyon ve anksiyete bozukluğunun tedavisi bir süreçtir. Bir açma/kapama düğmesi yoktur. Fiziksel ve psikolojik değişimlerin büyük bölümü zamana ve pratiğe ihtiyaç duyar.

Rahatlamak, anlamayı da kapsar. Depresyonun hem fiziksel hem de psikolojik olduğunu anlamalıyız. Eğer uzun bir süre (iki hafta, iki ay ya da iki yıl) stresli ve kaygılı olursak beynimizde olan ve bizi depresif olmayan bir halde tutacak kimyasalları salgılayan merkezler yavaş yavaş bastırılmaya başlanır. Önce yeterli serotonin üretemez oluruz. İşte bu nedenle doktorlar kimi durumlarda antidepresan önerirler. (Unutulmamalıdır ki antidepresanlar serotonin üretmez; beynimizi onu üretmeye teşvik eder. Bu bilgi ilaç kullanmaktan korkanların rahatlamasını sağlayabilir.)

Bu hafta kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacak adımları atmaya başlamanızı istiyoruz. Bu programda ifade edilen altı adım yalnızca paniğin ya da ağır anksiyetenin başlangıcında değil, başka duygularınız kabardığında da kullanılabilirsiniz.

Örneğin: Diyelim ki bir mağazada kasaya giden uzun bir kuyruktasınız ve şöyle bir iç diyalog içine girdiniz: "Neden ben? Neden ben her zaman en yavaş ilerleyen sırada oluyorum? Yoksa benimle ilgili bir eksiklik mi var?" Bedeninizde korku ve/veya öfkeden kaynaklı bir metabolizma yükselmesi hissetmeye başladığınızda bu altı adımı uygulayın. Diyelim ki eve geldiğinizde boş bir evle karşılaştınız ve "kimse beni sevmiyor, kimsenin umrunda değilim" diyen duygular üzerinize gelmeye başladı. Derhal bu altı adımı uygulayın.

İlk üç adım sizi fiziksel olarak rahatlatacaktır. Dördüncü adım size hem fiziksel hem de psikolojik açıdan yardımcı olacaktır.

Duyguların da kendi kimyası vardır. Düşündüklerimizi hissederiz. Bu stres, anksiyete ya da depresyonla başa çıkmak açısından son derece önemli bir kavrayıştır. Bu altı adımı uygulamak bizi rahatlatacak ve duygularımızı, dolayısıyla da ona denk düşen kimyamızı değiştirebileceğimizi gösterecektir. Depresif olduğumuzda tam anlamıyla motive olmanız son derece zordur. Oprah Winfley şöyle demişti: "Motivasyon yapmakla birlikte gelir".

Ruh hali:
Araştırmalar, ruh halinin kötü olduğu pek çok durumun önlenebilir ya da en azından kısa zamanda oldukça kolay biçimde onarılabilir olduğu yönündeki düşünceleri destekliyor.

Adımlar:

Ruh halinizi izleyin. Bu ruh halini kaynağına ilişkin bir şeyler yapmanız mümkün ise eğer, bunu yapın. Değilse, davranışlarınızı seçin (pozitif olun).
yaşamınızdaki olumlu şeyleri listeleyin.
Egzersiz yapın.
Sosyalleşin
Mizahi yönler arayın
Birileri için iyi bir şeyler yapın
Çevrenizi değiştirin
Sanata ilgi gösterin
Doğal güzellikler içinde vakit geçirin
Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla konuşuyormuşcasına kendinizle konuşun
Orta düzeyli depresyon:

Bu tür depresyon hüzün ve umutsuzluk biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Bazı hekimler bu tür depresyonu distimi olarak adlandırmaktadır. Bu durum karşısında yukarıda yazılan adımları atın, bütün bu program boyunca listelenen becerileri, aktiviteleri kullanın ve hekiminize danışın.

Klinik:

İleri düzeyde depresyon, kişinin dışındaki dünyaya olan ilgisini kaybetmesi, belirgin ve uzun süreli davranış değişimleri, daha da kötüsü gerçeklikten kopuş, profesyonel bir tedaviyi gerektirir. Oturmayın, durumu birilerine anlatın. Çoğumuz ilaçlardan korkarız. Depresyondan ilaçsız kurtulmak da mümkündür. Bununla birlikte eğer teşhis klinik depresyon biçimindeyse, ileri düzeyde depresyon söz konusuysa, eğer sürekli bir intihar düşüncesi söz konusuysa bu durumda ilaç kullanmanın zamanının gelip gelmediğini anlamak gereklidir. Doktorunuzla, terapistinizle, eczacınızla konuşun. Sağlam, güvenilir bilgiler edinin. Genellikle antidepresanlar hakkında yanlış bilgilendirilmiş haldeyizdir. Depresyon, kirli güneş gözlüklerinin ardından bakmaya benzer. Bakışınız temiz değildir. Gördükleriniz bozunuma uğramıştır. Şeyleri gerçekçi halleriyle görmemektesinizdir. Gördüklerinize dayanarak kararlar alırsınız, oysa gördükleriniz gerçekte olanlar değildir. "Bazen yapılacak en cesur şey çıkıp yardım aramaktır" . İçinde bulunduğunuz biçimde yaşamak zorunda değilsiniz!

İntihar eğilimi:

Depresyonun en üst aşaması. Hasta yaşamak için bir neden görmez ve onsuz herkesin çok daha mutlu olacağını düşünür. İntihar düşüncesi onu rahatlatır. Bu durumda derhal bir psikoloğa başvurun. Ayrılmak olası tek yanıt gibi görünüyor olabilir. Sadece bir an için durun ve şu soruya dürüstçe bir yanıt verin: "Peki bu geride bıraktıklarıma ne yapacak" Bu, sorumlusu olmayı asla istemeyeceğiniz bir mirastır. Bu kısa bilgileri okumak sizi kaygılandırabilir. Bir miktar depresyonunuzun olması, bunun daha da kötüye gideceği anlamına gelmez. Neden ile sonuç konusundaki bilgilerimizi kullanarak neden (çoğu kez stres, anksiyete ve olumsuz düşünme biçimleri)üzerinde yoğunlaşarak bunun beraberinde getirdiği etkileri de değiştirebiliriz. Bu harika bir haber!

EŞ'İN KILAVUZU

Hasta: "Eğer bir tek kişi daha bana 'hey, biraz sakin ol' derse sanırım artık şiddete başvurmak zorunda kalacağım. Onlar benim böyle olmayı istediğimi mi sanıyor"
İyi arkadaşlar, aile üyeleri, iş arkadaşları ve hatta kimi zaman terapistler bile en yararsız şeyi söyleyebilirler. Çoğu kez bunu yaparken çabaları son derece iyi niyetlidir, ama verilen mesaj korkunçtur.

Hasta: "Kendimi buradan çekip çıkarmaya çalışıyorum. Ama yemin ederim bir keresinde bu güçten o kadar uzaktım ki gün ışığını bile göremedim"
Ruh hali bozuklukları yaşayan insanlar bazen diğerlerinin semptomları fark etmesine ihtiyaç duyarlar. Birilerinin kendileriyle konuşmasına, gerekli randevuları almasına ve onlarla birlikte sağlık hizmetinin sunulduğu yere gitmesine gereksinim duyarlar. Depresyon altındayken düşüncelerimiz bunun etkisi altındadır. Şeyleri kirli, karanlık gözlüklerin ardından izleriz. Depresyon yaşayanlar kendilerini suçlama eğilimindedir ve bu durum kendilerinden nefret etmelerini arttırır, kendilerini gerekli adımları atmaktan aciz olduklarına inandırır. Ne yazık ki derpesif bozukluklarda utanma duygusu varlığını korur. Suçu nezle oluşumuza, işimize, eşimize ve bir dizi "kabul edilebilir" koşullara atarız. Milyonlarca insan kelimenin tam anlamıyla yaşamak yerine sadece var olmaktadır. Bir biçimde eğer daha güçlü olsaydım tüm bunları hiç yaşamazdım düşüncesi şekillenir. Depresyondayken yaşamayı beceremez sadece var oluruz. Depresyondaki kişinin yaşamındaki önemli insanlar bütün bu tabloyu tersine çevirebilir.

Hasta: "Arkadaşlarıma minnettarım. Paniği ve açık alan korkusunu anlamadıkları kesin ama depresyondan kesinlikle korkuyorlar. Eğer beni arabaya bindirip yardım almaya götürmeselerdi neler olurdu, tahmin bile edemiyorum. Şimdi dönüp geriye bakınca eğlenceli görünüyor. Onlar gerçekten paniğimi ve araç kullanmaktan korkmak gibi sakınmacı davranışlarımı anlamadılar bile. Arabayı bana sürdürdüler. Midwest Merkezi'ne dek arabayı kullandım,beni orada bıraktılar ve arabamı alıp alışverişe gittiler!"
Depresyon sinsidir. Kendisini adım adım inşa eder. Öyle ki çoğu kez hasta bile neler olduğunu anlayamaz: "Yolunda olmayan bir şeyler var ama ne?" Başlangıçta kimi ağrılar, yorgunluk, baş ağrısı, mide ve bağırsak sistemiyle ilgili çok sayıda sorun, kaslarda kırgınlık, göğüste ağrı gibi şikâyetler hissedilir. Tüm bunların hekimlerce kontrolü gereklidir. Tüm bu kontrollerde bir hekimin tüm bu semptomların depresyona da işaret edebileceğini anımsamasını umut etmekteyiz.

Aile ve arkadaş çevresi depresyonlu kişiyi tedaviye başlaması için yüreklendirmelidir. Onunla gidin ve bekleme odasında onu bekleyin.
Eğer o da bunu talep ediyorsa depresyonun geçmiş seyrinin açığa çıkarılmasına yardımcı olun. Kimi zaman hastanın dikkatini çekmeyen ya da onun anımsamadığı kimi şeylere bir gözlemci dikkat çekebilir.
Güven verici olun. "Bu geçici bir durum, tedavi edilebilir bir durum. Sen zayıf biri değilsin ve yaşadıkların da senin başarısızlığın değil" "Bu bir depresyon konuşması. Eğer ben o durumda olsaydım bana da böylesine acımasız laflar edecek miydin? O halde bunu kendine de yapma. Seni seviyorum. Bana sana yardım etme imkânı tanı."
Yargılayıcı olmayın. Sevdiğiniz kişi tüm bunları sizin dikkatinizi çekebilmek için yapmıyor. Depresyon yaralayıcıdır ve gerçektir.
İlişkinizi mümkün olabildiğince normal tutun. Bu durum güvende olma ve istikrar duygularının gelişimine yardımcı olur.
Çektiği acıların farkında olmanız önemlidir ancak asla eğer gerçekten neler hissettiğini bilmiyorsanız "neler hissettiğini biliyorum" demeyin. "Tüm bunları yaşadığın için çok üzgünüm" cümlesi çok daha rahatlatıcıdır.
Yardım alabileceğini ve kendisini daha iyi hissedeceğini söyleyen bir iletişim bu süreçte hayati bir önem taşır.
. Sevdiğiniz kişi bu durumu hiç önemsemiyormuş gibi görünse bile ona karşı son derece samimi, kibar, cömert ve iltifat dolu olun.
Depresyondaki kişiye her zaman olduğu gibi saygıyla yaklaşın.
Bu listeye kendi deneyimlerinizden çıkardığınız yararlı bir başka maddeyi de siz ekleyin.
 
Mevlit Kandili için ortak hatme katılmak isteyenler, Ramazan hatmine var mısınız (dualarımız sizinle) konusuna bakıp cüz alabilirler
herkes kendi hayırlı niyetiyle katılabilir, 13 ocak kandilde hatim duası yapıp hem kendimize hem birbirimize dua etmek istiyoruz
ortak ibadetlerin sevabını unutmayalım arkadaşlar :)
 
"Lâ ilahe illallah" sözü kendisini söyleyen kimseden doksan do.kuz belâ çeşidini defeder. Ki,bunların en hafifi kaygı ve üzüntüdür.
C. Sağir
 
Tedavi olunuz, Çünkü, Allah, yaşlılıktan başka, yarattığı her hastalıkla beraber bir deva (ilaç) da yaratmıştır. (İbn-i Mace 9,3436)
 
Ruhsal sıkıntıları olanlar namaz kılsın
ve bir daha sorun yaşamayacaklar inşallah..(bana da dua edersiniz geçince:KK1:)

 
bende yaşamıştım bunu çok şükür geçti şimdi..Ben ortam değişerek,eskiden bulunduğpum ortamlardan uzak bir mekan yaratarak geçirdim..Zor olduğunu bilirim..İnşallah kolayca atlatırsınız :)
 
Bakara Suresi 45: Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin! Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil.

Bakara Suresi 46:
İçi saygı dolu olan bu müminler, Rab’lerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini iyi bilirler.

Bakara Suresi 153: Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namazı vesile kılarak Allah’tan yardım dileyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle bereberdir.

Bakara Suresi 155: Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!

Bakara Suresi 156: Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musîbet geldiğinde, "Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz" derler.

Bakara Suresi 177: İyilik (ve hayır), yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, sevdiği malını Allah’ı hoşnud etmek için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren, namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren, sözleştiği zaman sözlerinde duran, hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde, savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır. İşte onlardır imanlarında samimi olanlar ve işte onlardır Allah’ı sayıp günahlardan korunan takvâlılar!


(Suat Yıldırım)
 
başka bir konuda yazılmış olan mesajı alıntılıyorum
Aşağıdaki yazıyı yazan bir tıp doktoru, vesvese durumunda aynen senin düşünceni ifade ediyor, 5 parağraf sanırım, günümüzde vesveseye anksiyete bozukluğu deniyor, bu yazarın bu konuda güzel bir yazısıdaha vardı ama bulamadım.


Son zamanlarda yaşanan olaylarla ilgili yazılı, sesli ve görüntülü haberler insanların ve özellikle çocukların diğer insanlara güvenlerini, varlığa güvenlerini ve belki de en kötüsü şuur altında Âlemlerin Rabbi’ne güvenlerini kaybetme riski ile yüz yüze getirmektedir. Mûsibet ve sıkıntılar zamanında vesveseler artar. Bu vesveseler ile şeytan, ferdin zafiyetinden yararlanıp onu iyice sıkıştırmak ve Rabb-i Kerim’ine dile getirilmeyen bir sitem duygusu ve ardından ferdi Rabbi’nden uzaklaştırmak gibi bir taktik izler. Şeytanın bu vesvese ağına düşmek ise başa gelebilecek en büyük mûsibettir.
Vesvese ile ilgili olarak bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri bu durumun bir hastalık olduğudur. Yani, soğuk algınlığı, mide ağrısı, öksürük, zatürre, bağırsak enfeksiyonu gibi, bu durum da bedenin işleyişinde bir aksaklıktan kaynaklanmaktadır. Bu aksaklık daha önce yaşanan sıkıntı verici hallerin günlük yaşantıda oluşturduğu gerilimin hayata yansıması gibidir. Bu durum daha önceden yaşanan olaylar sebebiyle şuur altına yerleşmiş endişe ve korku hallerinin bedendeki tezahürlerinin sebep algılanmadan ortaya çıkması olduğu için ve alışık olduğumuz sebep sonuç bağlantısını kuramadığımız için daha fazla sıkıntı verir. Korkularımız pusuda beklemekte ve psikolojik durumun zayıflaması anında şuur altından şuur düzeyine yükselmektedir. Ancak bedende etkilerini gördüğümüz bu halin sebebi şuur altının derinliklerinde olduğundan şuur düzeyinde algılanamaz. Bütün bu hallerin temelinde ise varlık algımızın Yaratıcı ile bağlantısını netleştirememenin verdiği belirsizlik, güvensizlik, kararsızlık ve sahipsizlik duyguları yer almaktadır. Psikiyatri biliminin ‘anksiyete’ bozuklukları adı altında ele aldığı bu hal olayın sebebi ya da açıklaması bilinmeyince bir kısır döngü içinde gittikçe şiddetlenen bir hal alır. “Bana neler oluyor?” endişesine kapıldığı ve algıladığı şeyleri anlamlandıramadığı ölçüde kişi sıkıntılar, korkular ve endişeler yumağı içinde korkunç olduğunu düşündüğü bir hale düşer. Üstelik bu halinin çok garip ve insanlar tarafından komik ya da anlamsız karşılanacağı veya kendisine ‘deli’ nazarı ile bakılacağı düşüncesi ile iç âleminde kalırsa ve anlaşılıp anlamlandırılmaya çalışılmazsa ‘pire’ ‘deve’ olur. Soğuk algınlığı gibi basit bir hastalık yüzünden kişi intihar noktasına kadar gelebilir.
Bu durumda yapılması gereken en önemli şey, soğukkanlı olmak ve yaşadığı olayı anlamaya çalışmak ve anlam veremediği şeyleri bilgisine güvendiği ve bu konuda ehil olduğuna inandığı kişilerden öğrenmeye çalışmaktır. Bunu yapamadığı durumda olay gittikçe büyüyecek ve kördüğüm haline dönüşecektir. İnsanların hayat ve varlık ile ilgili genel algıları şuur altına yerleşmiş hükümlerle yakından ilgilidir. Kişi şuur altında kendisini tembel olarak algılıyorsa tembel olma eğiliminde olacaktır. Köpekten korkunun en önemli şuur altındaki korkunç köpek imajı ya da fotoğrafıdır. Bunun yanında dış ve iç âlemden şuur boyutuna ulaşan algılarda bir algı eşiği vardır. Bu eşiği belirleyen önemli şeylerden biri algılarınıza ulaşan uyarıya ehemmiyet verip vermediğinizdir. Şu an gözlerinizi kapatın çevreden gelen seslere konsantre olun, biraz önce hiç farkında olmadığınız seslerin ne kadar fazla olduğunu algılayabiliyor musunuz? Şimdi de oturduğunuz yerin vücudunuzun hangi bölgelerine ne kadar baskı yaptığını bedeninize ne ölçüde rahatsızlık verdiğine konsantre olun. Sürekli bu batmalar ve baskıların farkında olsanız, orada oturmanız mümkün olabilir miydi? Biraz önce bu rahatsızlık verici sesleri ve baskıları algı eşiğinizden geçmediği için algılayamıyordunuz. Konsantre olunca ‘algı eşiği’ düştü ve sizi rahatsız etmeye başladı. İşte, anksiyete halinde tedirginlik sebebiyle algı eşiği hep düşüktür ve sıkıntı verici unsurlar çok fazladır. Dikkat buraya yöneldikçe rahatsızlığın boyutu artar, ancak başka şeylerle meşgul olunursa sıkıntı verici şeyleri algılama eşiği tekrar yükselecek ve algı eşiğinin altında kalacaktır. Çevreden gelen gürültülere ve oturduğunuz yere konsantre olduğunuz durumdan tekrar işinize dönüp ona konsantre olursanız sesleri ve baskıların algı alanından çıkması yalnızca birkaç dakika sürecektir.
Bu durumu bir başka misalle pekiştirelim. Sokağınızın köşe başında aklî melekeleri yerinde olmayan birinin yanından geçerken size “Sen çirkinsin!” diye fısıldadığını hayal edin. Bu durumda geliştirilebilecek tavırla sizin de ona dönüp “Asıl çirkin sensin!” demeniz, “Bu söylediğiniz şey çok yanlış, size hiç yakışmıyor” demeniz, duymamak için hızlı hızlı oradan uzaklaşmanız ya da hiç duymamış gibi davranıp istifinizi bozmadan yolunuza devam etmeniz şeklinde sıralanabilir. Bu tavırlardan hangisinin olayı bitireceği ve en kolay yolla çözeceğini söylemeye her halde gerek yok. İlk üç tavır, sizi karşı tarafın istediği noktaya getirmiş ve onu hedefine ulaştırmış olacak bu da aynı durumun her gün siz oradan geçerken devam etmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa son tavır size sıkıntı vermek isteyen bu şahsın hedefine ulaşamadığını algılamasına ve belki birkaç denemeden sonra sonuç alamadığı için bu işi terk etmesine yol açacaktır. Sizinle dalga geçmek isteyen, sizi kızdırıp bundan zevk alan kişilere karşı yine geliştirebileceğiniz en iyi tavır bu olmalıdır. İşte anksiyete halindeki kişi de şuur altını sokaklarında benzer bir hal yaşamaktadır. Bu durumda tek fark kişinin fısıldayanı görememesi ya da algılayamamasıdır. Bu hal olayı daha dehşet verici ve anlam veremediği bir hale getirmektedir. Bu durumda kişi yaşadığı halin yukarıdaki örneğe benzer bir durumun şuur altı verilen alanda cereyan ettiği ve çözüm yolunun aynı olduğudur. Korku, panik, kendisine kötü bir şeyler olduğu vehmi şuur altı fısıltı kaynağını hedefine ulaştırmış olacak ve olay şiddetlenerek devam edecektir. Bu alanda da geliştirilmesi gereken tavır aynıdır.
Mûsibetler, hastalıklar ve sıkıntılar anında kişinin en büyük dayanağı Rabb-ı Rahim’in ihsan ettiği unutma özelliğidir. Bunun da devreye girebilmesi için yapılacak şey sakin olmak, olayları zamanın akışına bırakmak ve telâş içinde çözüm arayışı içine girmemektir. Vesvese de bir mûsibettir ve küçülmesi için küçük algılanması gereken bir mûsibettir. “Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur mahfi kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder yerleşir; mahiyetini bilsen onu tanısan, gider” hükmü bütün bu anlattıklarımızı en güzel şekilde özetlemektedir. Vesvese türü hastalıkları ve anksiyete bozukluklarını hayatında çözümsüz hale getiren kişinin kendidir ve vehimleridir. Soğukkanlılıkla, aslını anlayarak, sakin bir ruh hali ile çözüm arayan hastaların çok büyük ihtimalle sonuç aldıkları bir durumdur. Her şeyin, zerrelerden güneşlere kadar bütün kâinatın kontrol altında ve Kadir-i Külli’şey’e itaat halinde olduğunu iliklerimize kadar hissedip, şuur altı âlemimizde de O’nun tasarrufu olduğuna kuvvetle inandığımızda iç âlemimizin fısıltılarına karşı kendimizi daha güvenli hissedebilir ve sarsılmaz bir dayanak bulmuş olmanın huzurunu hayatımızın her anında yaşayabiliriz.
Son dönemde iç karartıcı bilgi bombardımanına maruz kalan fertler her olayın gerisindeki sonsuz rahmet tecellisini akla getirmeli ve muhakkak her olayı dünya ve ahiret birlikteliği içinde ele almalıdırlar. Aksi takdirde kararan ruhları ile eşyada her an hiç durmadan terennüm eden sevgi nağmelerini algılayamaz hale gelirler. Hayatlarını karartacak bir vesvese girdabına düşebilirler. Bu aynen gripal bir enfeksiyon gibi yavaş yavaş algılara ve ruha sirayet eder. Baştan farkında olup zamanında manevî bir bağışıklık oluşturulmazsa önemli manevî marazların başlangıcı olabilir.
19.01.2009
 
Merhaba,
Anksiyete nedeniyle günde 2 yıl önce 10mg paxeraya başladım. Bunu 5mg'a düşürdüm. Sonra 2 ay hiç kullanmadım. Tam bitti sandım anksiyete tekrar baş gösterdi, ilaca tekrar başladım :KK43: başlar başlamaz da 2 gün içinde belirtiler kayboldu. Biliyorum ilaç bağımlılık yapmıyor. Doktora da sordum öyle söyledi ama ilaç bende psikolojik olarak bağımlılık yapmış olacak ki onu aldığımda kendimi güvende hissediyorum. Ama çocuk sahibi olmayı çok istiyorum. Dr ilacı tekrar 5mg'a düşür dedi. Hamileliğin ilk 3 ayında kesinlikle kullanma dedi.. Sonrasında ise duruma göre bakılmalı dedi. Keşke tamamen bırakabilsem. Bu konuda bana önerileriniz var mı ???
 
Merhaba,
Anksiyete nedeniyle günde 2 yıl önce 10mg paxeraya başladım. Bunu 5mg'a düşürdüm. Sonra 2 ay hiç kullanmadım. Tam bitti sandım anksiyete tekrar baş gösterdi, ilaca tekrar başladım :KK43: başlar başlamaz da 2 gün içinde belirtiler kayboldu. Biliyorum ilaç bağımlılık yapmıyor. Doktora da sordum öyle söyledi ama ilaç bende psikolojik olarak bağımlılık yapmış olacak ki onu aldığımda kendimi güvende hissediyorum. Ama çocuk sahibi olmayı çok istiyorum. Dr ilacı tekrar 5mg'a düşür dedi. Hamileliğin ilk 3 ayında kesinlikle kullanma dedi.. Sonrasında ise duruma göre bakılmalı dedi. Keşke tamamen bırakabilsem. Bu konuda bana önerileriniz var mı ???

Zaten bu konuda öneriler yazılmış. Okudunuz mu? Anksiyete , panik atak gibi konularda her şey kafada bitiyor.
Anksiyeteye sebebiyet veren duygu ve düşüncelerin temeline inip yok etmeli veya kabullenişe geçmelisiniz, çözüm üretmelisiniz.
Bu da iyi bir terapi ile mümkün olur.
Ona gücünüz yoksa da kişisel gelişim kitapları. Mesela beynine format at, yıka beynini gibi kitaplar. Ya da inancı geliştirmek ve her şeyi endişe duymadan akışına bırakabilmek adına Allah de ötesini bırak isimli kitabı öneririm.
Bağımlılık huyunuzdan da vazgeçin. Bu ancak özgüveninizi geliştirip, bir insanın istese neler başarabileceğini yürekten bilmekle olur. Yapabileceğinize inanmak sizi kurtarır.
 
Okudum yazili olanlari kesinlikle dikkate alicam. Kitap oneriniz icin de tesekkur ederim. Denemekten zarar gelmez :)


iPhone 'den Kadınlar Kulübü aracılığı ile gönderildi
uğur koşarın kitabını ben de okudum beğendim, farklı geldi
hatta bir konumda onun kitabından alıntı cümlelere yer verdim, bakabilirsiniz
 
X