Atatürk Devrimleri

Kazen

Babalar ve Oğulları
Administrator
14 Kasım 2001
21.376
92.020
ATATÜRK DEVRİMLERİ

Atatürk askeri bir dahi ve karizmatik bir lider olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir devrimcidir. O dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ve kültürel açıdan gelişmiş toplumların aktif bir üyesi olabilmesi için, modernize edilmesi gerekmektedir.

Mustafa Kemal de bunu yapmış, 1924 ile 1938 yılları arasında, insanlarının kurtuluşu ve hayatta kalabilmesi için yaşamsal öneme sahip olan devrimleri hayata geçirmiş; bu devrimler, Türk halkı tarafından büyük bir coşku ile karşılanmıştır.

Harf Devrimi

Atatürk'ün gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden birisi de, 3 Kasım 1928 tarihinde Arap alfabesinin kaldırılması ve Latin alfabesinin kabul edilmesi olmuştur.

Kıyafet Devrimi

Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar dinsel geleneklerden kaynaklanan çarşafı atıp, modern giysiler, erkekler ise fes yerine şapka giymeye başlamışlardır.

Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi

1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk sistemine de ihtiyacı olduğunu bilen Atatürk, Mecelle, yani din esaslarına dayalı Medeni Kanun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza yasasını ise İtalyan Ceza Yasası ile değiştirmiştir. Kısacası Türk Hukuk Sistemi tüm çağdaş gereksinimler ışığında modernize edilmiştir.

Öğrenimin Laikleştirilmesi

19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri uygulanmıştır. Atatürk, İslami eğitim veren medrese sisteminin, yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini; bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerektiğini görmüş, böylece önce öğretimin birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat) kanunu çıkarılıp dini eğitim veren tüm öğrenim kurumları kapatılarak, bütün eğitim işleri Milli Eğitim Bakanlığı çatısında birleştirilmiş, 1933 yılında da bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir.

Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar

Atatürk Devrimleri ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına yeni haklar tanınmış; kabul edilmiş olan yeni Medeni Kanun gereğince kadınlar da erkeklerle eşit haklara sahip olmuş, resmi görevlere atanmaları, oy vermeleri ve Millet Meclisine seçilmeleri mümkün kılınmış; tek eşlilik ilkesi ve kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır.

kaynak : Link Silinmiştir.
 
nur icinde yatsin..biz bugun boyle rahat ve ozgur olusumuzu ona borcluyuz.tekrar hatirlattigin icin tesekkurler.ruhu sad olsun.:smiley-innocent:
 
" Şuna inanmak lazımdır ki , dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir ". K.Atatürk

Yunanlılar 20 temmuz 1921'de Eskişehir'den doğuya yani Sakarya istikametinde harekete geçmişlerdir.Bu dönem Atatürk içinde Türkiye içinde çok önemlidir. Atatürk, millet olarak maddi ve manevi nesi varsa ortaya dökmüştür.TBMM hareket halindedir.Muhalefet her gün daha da artmaktadır.Hükümet Merkezi'nin Kayseri'ye nakli hazırlıkları başlamıştır.

Ülke ve millet işte böyle karmaşık, cidden buhranlı bir dönem yaşarken sanki tamamen normal bir barış dönemi havası içindeymişcesine, Atatürk "Türkiye Muallimler Kongresi" ni toplar. Türk insanına verilecek "Milli Terbiye" nin esaslarını tespit eder. Böylece Türk kadınının gelecekte alacağı statü de ilk kez tayin edilmiştir.


Gazi Paşa Türk kadınına çok güveniyor, onun dünyanın en yetenekli kadını olduğunu, ancak asırlardır kafes arkasında bırakılmanın ezikliği içinde olduğunu belirterek, bu çok büyük potansiyeli toplumun her kesiminde hizmete sokmaya çalıyordu. Ve gerçekten de iş hayatında kadınlar kısa zamanda erkekleri aratmaz, hatta bazı yerlerde onlardan bile üstün olabileceklerini ispat eder duruma gelmişlerdi.Kafes ve gericilik tutsağından kurtulan Türk kadını, batıdaki hemcinslerini gölgede bırakacak bir tempoda çalışıyor, onlarla her alanda boy ölçüşüyor, geleceğin aydınlık ve uygar Türkiyenin temellerini atıyordu:

"Biz batılı ülkelerden geri kalmamak için hemen her alanda gayret sarfediyor, yok bütçemizle, kendi yağımızla kavrularak silkinmeye, ayağa kalkmaya, kimseye boyun eğmeden yaşamaya yepyeni bir ulus olmaya çalışıyoruz... Bunu yaparken de ulusumuzun hamiyet duygularından bilinçli yardım duygularından yararlanmaya gayret ediyoruz... Dağ başlarında, köşe bucak mağaralarda kadınlı erkekli çalışıp mermi ve silah yapan bu ulus, dünya durdukça özgür yaşamaya hak kazanmıştır.Sırtlarında mermi taşıyan erkekleri kadar kahraman kadınlara sahip olan bu ulus için artık boyunduruk altında yaşamak mevzu bahis olamaz".

Atatürk, Türk kadınları ve Türk kızları hakkında neler düşünüyorsa, nelerin yapılmasını istiyorsa, bunları ilk önce manevi kızı Sabiha Gökçen üzerinde uyguluyordu. Onu her işte öncü yapıyor, o başardıkça Türk kadınlarına olan güveni daha da artıyordu.


Sabiha Gökçen, "Türk kızına, Türk kadınına her alanda güvenmelisiniz... Onlar anne olmasını, gerçek bir anne olmasını bildikleri kadar, medeni alemin her branşında da üstün yetenekleri ile birer uzman olmasını bilecek kadar çalışkandırlar; inançlıdırlar, gayretlidirler. Onları kara çarşafın içinden çıkartıp medeniyetin gereklerinin ortasına bıraktığımız zaman, dünyadaki kadınları gölgede bırakacak kadar süratle yeni yaşamlarının gereğini yapabilirler. Kadınımızın, kızımızın yeri medeniyetin emrettiği, medeniyetin getirdiği yeniliklerin yeridir..."

Atatürk,Sabiha Gökçen'in başarıyla yerine getirdiği bir çok görevden sonra Atatürk onun hakkında düşündüklerini artık hayata geçirebilecekti: Dünyada ilk askeri kadın pilot olacaksın.Şimdi seni derhal Eskişehir Askeri Tayyare Okulu'na göndereceğim.Orada özel bir eğitim göreceksin."

Atatürk, "O zamanlar genç kızlar askeri okullara alınmıyorlardı.Bu özel muamele benim şahsımda gelecek kuşaklar için bir deneme ve bir hazırlık mahiyetinde olacaktı anladığım kadarıyla.Yalnız çeşitli konuşmalarımda belirttiğim gibi Atatürk Türk kadının her alanda muvaffak olacağına inanıyor, onun savaş sırasında erkeği ile nasıl birlikte cepheden cepheye koştuğunu tekrarlayarak asker olabileceği düşüncesini de belli etmeye çalışıyordu. Bunu ispat edebilmesi için de eline güzel bir fırsat geçmişti.

Askeri okulda ne yapabilecektim? Bir tek genç kız, bu kadar delikanlının içinde onlarla her alanda nasıl yarışacak, sınavlardan nasıl başarı ile çıkacaktı? Bu hiç diğer görevlere benzemiyordu. Gitmek istemiyor muydum? Hayır, böyle bir şeyi aklımın ucundan bile geçirmiş değildim... Gidecektim.Bunu Atatürk emretmişti."

Atatürk Sabiha Gökçen'in cesaretini de kendi ölçmüştü. "Al bakalım şu tabancayı Gökçen" dedi.Sesi silahın kabzesi kadar soğuktu. Bunu şakağına daya ve tetiğe bas! Unutmaki beynine saplanacak bir kurşun artık seni benden alıp götürecektir..." Ciddiydi bunları söylerken.Silahı aldım.Şakağıma dayadım.Gözlerimi Atatürk'ün gözlerinden ayırmadan tetiğe bastım.Küçük bir "tık" sesi çıktı.Alnımdan terler boşanıyordu. Sınav bitmişti.Korku duvarını başarıyla aşmıştım. Atatürk yerinden kalkarak yanıma geldi. Silahı elimden aldı. İpek mendili ile terimi sildikten sonra "Gökçen, sen tam bir Türk kızısın"
Dedi. Dersim harekatı Sabiha Gökçen'in de katıldığı güçlükle ama başarıyla tamamlanan bir harekattı.Ve bir kez daha perçinlenerek Türk kızının yapabilecekleri gözler önüne serilmişti.

"Seninle yalnız ben değil bütün Türk ulusu iftihar ediyor... Genç kızlarımızın neler yapabileceklerini bir kez daha bütün dünyaya ispat ettiğin için övünsem yeridir. Bilinmelidir ki, her hangi bir ayaklanma değil en büyük ayaklanmalar, en büyük istila planları memleketimizi ve ulusumuzu bölmeyecektir.Biz asker bir ulusuz... Yedisinden yetmişine, kadınından erkeğine asker yaratılmış bir ulus... Biz başkalarının topraklarında, başka insanların mutluluklarında gözü olan bir topluluk değiliz... Türkiye'ye uzanacak eller ister içerden gelsin ister dışardan, kırılmaya , kahrolmaya mahkumdur..."


Türk kadını, Atatürk'ün kendisine verdiği yeni hayat ve imkan fırsatını en güzel ve en doğru şekilde kullanmasını, şükranlarını hizmetleriyle ödemek yolunu tutmasını biliyor."

Büyük önder Atatürk'ün Türk kadını için çizdiği yolda artık aydın ufuklar, mutlu gelecekler açılmıştır. Savaşı kadın milletvekillerimiz toplumun çeşitli kesimlerinde kendi emekleri ile yaşamlarını kazanmaya başlayan, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmış kadınlarımız yüklenmiş götürmektedirler. Geçmişe göz attığımızda, nerelerden nerelere geldiğimizi, her alanda Türk kadının, Türk kızının yücelen başarılarını görerek göğsüm o murassa madalyayı taktığım ankinden çok daha büyük bir hazla kabarıyor."

Atatürk'ün 1923'lerdeki şu konuşması son derece onurlandırıcıdır: "Belki erkeklerimiz memleketi ele geçiren düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında bulundular.Fakat erkeklerimizin meydana getirdiği ordunun yaşam kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir.Yurdun varoluş nedenlerini hazırlayan kadınlarımız olmuş ve kadınlarımız olacaktır.Kimse inkar edemez ki bu savaşta ve ondan önceki savaşlarda ulusun yaşam yeteneğini tutan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun kesip getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren bütün bunlarla birlikte,sırtlarıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla,yağmur demeyip,kış demeyip, sıcak demeyip cephanenin savaş gereçlerini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o esirgemez, o tanrısal Anadolu kadınları olmuştur."

Atatürk kadınların sadece ana olmalarını,sadece evlerinin kadını olmalarını yeterli görmüyordu.Onların tüm sosyal hayata karışmalarını, erkeklerle eşit haklara sahip olarak yarınların aydınlık Türkiye'sini hazırlamalarını istiyordu.Doktor olmalıydılar, avukat olmalıydılar, milletvekili olmalıydılar, muhtar olmalıydılar, gazeteci olmalıydılar, polis olmalıydılar... Aklınıza hangi meslek geliyorsa ondan olmalıydılar.Havacı olmalıydılar.Ya asker? Türk kadını esasen asker bir ulusun asker kızıydı.Bunu Atatürk'ün de belirttiği gibi kaç savaşta ispat etmemiş miydi? Hele hele ulusal kurtuluş savaşında... O halde elbette ki, cumhuriyet ordusunda onunda yeri vardı... Bu nedenle de, günün birinde kadınların mutlaka asker olmaları için yasa çıkarmayı tasarlıyordu.

Atatürk'ün kadının eğitimi konusunda konuşmalarına dört esas üzerinde durduğu görülmektedir: Kadın - erkek öğretim ve eğitimi eşit olmalıdır. Kadının en önemli vazifesi analıktır. Kadın toplum hayatının her yönünde yer almalıdır. K adın analık hizmetini ve toplumdaki görevini iyi yapabilmek için çok sağlam bilgilerle donatılmalı ve faziletli olmalıdır.

Atatürk her zaman yaptığı gibi evliliğiyle de Türk kadınlarına örnek olmak istiyordu. Belki de bu yüzden gönlünde olanı (?) Değil, aklına uyanı kendisine eş seçti. Bu yeni kadının adı Latife'ydi.Kültürlü ve zekiydi.Kendine güvenen bir havası vardı. Etkileyiciydi. Gazi bu mor çarşaflı, peçesiz, kahverengi gözlü genç kızda aradığı yeni Türk kadınını bulmuştu.O, bir simgeydi... Kabuğundan sıyrılan Latif Türk kadınının simgesi...

Orada bir ülke var,o benim ülkemdir! Orada bir ulus var, o benim ulusumdur! Onlara sahip çıkınız! Ben Mustafa Kemal'im! Atatürk'üm ben ! Ulusal kurtuluş savaşını birlikte yaptığım, kutsal çağdaş devrimleri birlikte başarıya ulaştırıp gerçekleştirdiğim insanlarımın kafalarında ve yüreklerinde yaşıyorum!.. Bayraklarımız özgür ve bağımsız dalgalanıyorsa biliniz ki ben yaşıyorum!

Siz gençler, siz aydınlar, siz yediden yetmişe bu toprağın sahipleri, ülkenize, insanlık onurunuza, bağımsızlığınıza, şeref ve haysiyetinize, devrimlerinize, tarihinize, kültürünüze sahip çıkınız !.. Ben buradayım ! İçinizde, kalbinizde, düşüncelerinizde, Eylemlerinizde, damarlarınızdaki asil kanda ! .. Ben Mustafa Kemal'im ! Ben Atatürk'üm !



Kazen, bize bu konu da yazma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.


EN BÜYÜK TEŞEKKÜR VE MİNNETİMİZ ATATÜRK'E tabiiki
 
Bu bölüme emeği geçen herkesi tebrik ederim ATA'mızın yaptıklarını ve bizlere sunduğu olanakları ayakta alkışlamak gerekir.Bir Ulusa Liderlik yapıpta öngörüsü ve sezgileri bu kadar güçlü olan başka kim vardır ki.Sayesinde koskoca bir Ulus yok olmaktan parçalanmaktan kurtuldu.

Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
M.Kemal ATATÜRK
 
Kıyafet Devrimi

Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar dinsel geleneklerden kaynaklanan çarşafı atıp, modern giysiler, erkekler ise fes yerine şapka giymeye başlamışlardır.

Ulu önderimizin kıyafet devriminin tek amacı, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmak değildi. Kıyafet devrimi aynı zamanda; dini sembollerin arkasına gizlenerek, dini inançları alet edererek ve bu inançları sömürerek işlenen suçların önüne geçmekti. O günün şartları göz önünde bulundurulduğunda ise bu bir mecburiyetti. Malesef günümüzde hala bu şekilde işlenen suçlar var.
Atamız ileriyi gören gerçek bir dahiydi.. Ama biz onun mirasına, devrimlerine sahip çıkamıyoruz..
 
X