Deniz Ürünleri Balık Pilaki

isabel

Kuzey Ege
Yönetici
Super Moderator
Anneler Kulübü
6 Mart 2012
17.731
27.748
48
17310215_1373365032686592_7004167712566007639_o.jpg



Malzemeler :

- 1 adet dülger balığı ya da herhangi büyük bir balık (Tercihen eşinizin tutmuş olduğu :bicak: )
- 2 soğan
- 2 kırmızı biber
- 4 yeşil biber
- 2 domates
- 2 limon
- 5-6 diş sarımsak
- Defne yaprağı
- 1 çay bardağı zeytinyağı (Tercihen kendi zeytinliğinizden :KK48: )
- Tuz ,karabiber,pulbiber

Yapılışı :

Balığı temizleyip iri parçalara bölüyoruz.Soğan ,biberler ve sarımsağı iri küp halinde doğrayıp yarım çay bardak zeytinyağında az öldürüyoruz.Sonra iri küp halinde doğranmış domatesi ekliyoruz.1-2 dakika domatesle kavurup tuz ,karabiber ve pul biberi ekliyoruz. Birkaç dakika daha kavurup ocaktan alıyoruz.

Pişireceğiniz tencerenin altına harcın yarısını koyup üzerine balıkları tek sıra halinde diziyoruz.Kalan harcıda balıkların üzerine döküyoruz.Uzerine dilimlenmiş limon,defne yaprağı koyup daha sonra 1 limonun suyunu gezdiriyoruz. Malzemelerin üstüne çıkacak kadar su ekleyip kaynayıncaya kadar yüksek ateşte kaynamaya başladıktan sonra kısık ateşte yaklaşık yarım saat pişıriyoruz.

Biz çok beğendik.Hemde şifa niyetine afiyetle yedik...

( Bütün büyük balıkları bu şekilde pilaki yapabilirsiniz )

AFİYET OLSUN :KK36::KK36::KK36:

17361783_1373365426019886_3308997128198876820_n.jpg 17349825_1373366409353121_5199721445237539583_o.jpg 17434641_1373365322686563_1520920563227680959_o.jpg 17362554_1373365822686513_2740893167863411139_n.jpg 17353667_1373365276019901_2594072927692445671_n.jpg 17361500_1373365329353229_7989815288210353811_n.jpg 17435978_1373366609353101_161878462059376768_o.jpg 17310215_1373365032686592_7004167712566007639_o.jpg
 
Dülger Balığının Ölümü
Sait Faik Abasıyanık


Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?

Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şan ü şeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir ölür ölmez, öyle ki, büzülmüş böceklere döner balık sırtının pırıltıları. Benim, size ölümünü hikâye edeceğim balığın öyle parıltılı, yanar döner pulları yoktur. Pulu da yoktur ya zavallının. Hafifçe, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. Balıkların en çirkinidir. Kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: Sudan çıkar çıkmaz bir karış açılır. Açılır da bir daha kapanmaz.

Vücudu kirlice, esmer renkte demiş miydim ?

Rum balıkçıların hrisopsaros -Hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel, Akdeniz'de dehşet salmış. Bir Finikeli denize düşmeye görsün! Devirdiği Kartacalı çektirmesinin, Beni İsrail balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; koparır atar; çeker, parçalarmış. Akdeniz'in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belâdan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.

İsa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. Ne oluyorsunuz? diye sorunca balıkçılara; Aman demişler balıkçılar, elâman! Elâman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız.

İsa, yalın ayak, başı kabak, dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş…

O gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Birçok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, destereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. Dülger balığı adı ona bunlardan ötürü takılmış olmalı.

Bütün bu alat ü edavatın dört yanını, şeffaf naylondan diyebileceğimiz işlemeli bir zar çevirmiştir. Kuyruğa doğru bu incecik zar azıcık kalınlaşır, rengi koyulaşır, bir balık kuyruğunun biçimini alır.

Oltaya tutuldu muydu dünyasına, sulara küsüverir. Nasıl bir korku içine düşer kim bilir? Onun için dünya bomboştur artık. Oltadan kurtulsa da fayda yoktur. Suyun yüzüne yamyassı serilir. Kocaman gözleriyle insana mahzun mahzun bakar durur. Sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz. Ya, sesini! Bir o, bir de kırlangıç balığı sandalda ölünceye kadar ikide bir feryada benzer, soluğa benzer acı bir ses çıkarır. İnce zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın, küstüğünün resmidir dülger balığının.

Bir gün, balıkçı kahvesinin önündeki; yarısı kırmızı, yarısı beyaz çiçek açan akasyanın dalına asılmış bir dülger balığı gördüm. Rengi denizden çıktığı zamandı. Yalnız aletlerinin etrafını çeviren incecik, ipekten bile yumuşak zarları titreyip duruyordu. Böyle bir oynama hiç görmemiştim. Evet, bu bir oyundu. Bir görünmez iç rüzgârının oyunuydu. Vücutta, görünüşte hiç bir titreme yoktu. Yalnız bu zarlar zevkli bir ürperişle tatlı tatlı titriyorlardı. İlk bakışta insana zevkli, eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme, hakikatte bir ölüm dansıydı. Sanki dülger balığının ruhu, rüzgâr rüzgâr, bu incecik zarlardan çıkıp gidiyordu; bir dirhem kalmamışcasına.

Hani bazı yaz günleri hiç rüzgâr yokken, deniz üstünde bir meneviş peydahlanır. İşte böyle bir cazip titremeydi bu. İnsanın içini zevkle, saadetle dolduruyordu. Ancak, balığın ölmek üzere olduğu düşünülürse, bu titremenin anlamı hafifçe acıya yorulabilirdi. Ama insan, yine de bu anlam'a almamağa çalışıyordu. Belki de bu, harikulâde tatlı bir ölümdür. Belki de balık, hâlâ suda, derinliklerde bulunduğunu sanıyordur. Karnı tok, sırtı pektir. Akşam olmuştur. Denizin dibinin kumları gıdıklayıcıdır. Altta, dişi yumurtaları, üstte erkek tohumları sallanıyor, sallanıyor, sallanıyordu. Vücudunu bir şehvet anı sarmıştır… Bir denbire dehşetli bir şey gördüm: Balık tuhaf bir şekilde, ağır ağır ağarmağa, rengini atmağa, hem de beyaz kesilmeğe giden bir hal almağa başlamıştı. Acaba bana mı öyle geliyor? Sahiden rengini mi atıyor? Demeğe, dikkatli bakmağa lüzum kalmadan, yanılmadığımı anladım.

Kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmağa, balık da, gitgide, saniyeden saniyeye pek belli bir halde beyazlaşmağa başladı. İçimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu, hepimizin bildiği bir korku idi: Ölüm korkusu.

Artık her şeyi anlamıştı. Denizlerin dibi âlemi bitmişti. Ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek… Ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak… Ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı. Her şey bitmişti:

Dülger balığının ölüm hali uzun sürüyor. Sanki balık şu hava dediğimiz gaz suya alışmağa çalışmaktadır. Hani biraz dişini sıksa, alışması mümkündür gibime geldi.

Bu iki saat süren ölüm halini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.

Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gün, bayramlar edeceğiz. Elimize görünüşü dehşetli, korkunç, çirkin ama aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. Şaşıracak, önce katlanacak. Onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. İçinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp atacak. Acı acı sırıtarak İsa'nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. İlk çağlardaki canavar halini bulacak.

Bir kere suyumuza alışmaya görsün. Onu canavar haline getirmek için hiç bir fırsatı kaçırmayacağız.
 
Bu yazıyı bir sitede gördüm ve yazıya yapılan ilk yorum ;

Bence çok sıkıcı bi yazı daha güzel yazabilirsiniz diorum ama genede güzel olmuş.

Siteye yazıyı yollayan üyenin cevabı ;


Sevgili Fatih, daha güzelini yazmayı ben de isterdim ama artık yazamam. Nasıl derler? Öldüm de…

Ama sizin daha güzelini yazmak gibi bir şansınız henüz var. En azından Türkçe'mizin kafasını gözünü yarmayan bir cümle kurarak başlayabilirsiniz.

Not : Sait Faik Abasıyanık (Doğum: Kasım 1906, Adapazarı Ölüm: 11 Mayıs 1954, İstanbul)
 


Malzemeler :

- 1 adet dülger balığı ya da herhangi büyük bir balık (Tercihen eşinizin tutmuş olduğu :bicak: )
- 2 soğan
- 2 kırmızı biber
- 4 yeşil biber
- 2 domates
- 2 limon
- 5-6 diş sarımsak
- Defne yaprağı
- 1 çay bardağı zeytinyağı (Tercihen kendi zeytinliğinizden :KK48: )
- Tuz ,karabiber,pulbiber

Yapılışı :

Balığı temizleyip iri parçalara bölüyoruz.Soğan ,biberler ve sarımsağı iri küp halinde doğrayıp yarım çay bardak zeytinyağında az öldürüyoruz.Sonra iri küp halinde doğranmış domatesi ekliyoruz.1-2 dakika domatesle kavurup tuz ,karabiber ve pul biberi ekliyoruz. Birkaç dakika daha kavurup ocaktan alıyoruz.

Pişireceğiniz tencerenin altına harcın yarısını koyup üzerine balıkları tek sıra halinde diziyoruz.Kalan harcıda balıkların üzerine döküyoruz.Uzerine dilimlenmiş limon,defne yaprağı koyup daha sonra 1 limonun suyunu gezdiriyoruz. Malzemelerin üstüne çıkacak kadar su ekleyip kaynayıncaya kadar yüksek ateşte kaynamaya başladıktan sonra kısık ateşte yaklaşık yarım saat pişıriyoruz.

Biz çok beğendik.Hemde şifa niyetine afiyetle yedik...

( Bütün büyük balıkları bu şekilde pilaki yapabilirsiniz )

Ellerinize sağlık çok lezzetli gözüküyor.Bir şey dikkatimi çekti.Balığın kafasını da yapmışsınız.Balığı temizletirken dahi temizleyenler çöpe atıyor.Hep akılımzda yenmez diye kalmış.Lezzet olarak balığın diğer taraflarıyla aynı mı?
 
Ellerinize sağlık çok lezzetli gözüküyor.Bir şey dikkatimi çekti.Balığın kafasını da yapmışsınız.Balığı temizletirken dahi temizleyenler çöpe atıyor.Hep akılımzda yenmez diye kalmış.Lezzet olarak balığın diğer taraflarıyla aynı mı?

Teşekkür ederim deynepnaz ..Biz balığın kafasını hiç koparmayız.Tavada,fırında hepsinde kafayla yaparız .Pilakide ise lezzet versin diye ekledim.Biz egede yaşıyoruz çoğunlukla ve onlar balık kafasını özellikle yemeyi çok severler.Kafa derken tamamini yemiyorlar .Yanak etini ve kafa arkası etini yiyorlar.....:KK39:
 
Sait Faik hikayesini biliyorum. Dülger balığının tadı güzel diyorsunuz ama ben o hikayeden dolayı yiyemem herhalde :110:

Yok yok denizden çıkan yenir :KK45: tarifinizi not aldım. Teşekkürler
 
X