Barış Özcan/Etkili Öğrenme

tolstoyevski

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
23 Eylül 2017
789
781
Öğrenmek, hayatta kazanabileceğimiz belki de en önemli alışkanlık. Şu anda bir öğrenciyseniz ne mutlu size. Tek işiniz “öğrenici” olmak. İleride başka işleri yapmaya başlayınca sakın bundan vazgeçmeyin. Peki çok iyi bir öğrenici olmanın sırrını söyleyeyim mi size? Öğretmen olmak.
Öğretmen olmak derken sadece meslek olarak öğretmenlikten bahsetmiyorum. Herhangi bir konuyu öğrenmeye çalışırken uygulanabilecek bir yöntemden söz ediyorum. Diyelim ki öğrencisiniz ve bir sınava hazırlanıyorsunuz, ya da çalışansınız, girişimcisiniz ve bir sunuma hazırlanıyorsunuz. Öğrenilecek konuya nasıl hazırlanmak lazım? Nasıl ders çalışmak lazım? Soru bu.

Benim kendi bulduğum cevap 3 kelimeden ibaret. Fizikçi Richard Feynman 4 adımlı bir strateji öneriyor. Ama bütün bunları açıklamadan önce nasıl çalışmamak gerektiği konusunda Stanford Üniversitesi’nde “öğrenme” uzmanı olan profesör Candace Thille’in şu 5 uyarısına kulak verelim.

  1. Altını çizme, not al! Diyor ki satırların altını, üstünü çizmeyi bırakın. Tümüyle bir zaman kaybı. Altını çizdiğiniz için daha iyi öğrenmiş olmayacaksınız o konuyu. Peki ne yapalım? Kitap okurken, bir konuyu öğrenmeye çalışırken, altını çizmeye değer bir fikirle karşılaşırsanız, o fikri kendi sözlerinizi kullanarak tekrar ifade edin. Yani notlar çıkartın. Benim videolarımda yapmaya çalıştığım gibi o konuyu kendi hikayenizin bir parçası haline getirin.
  2. Zor olduğunu bil! Öğrencilerde genellikle şöyle bir yanlış kanı var: “Eğer bir konuyu çalışırken zorlanıyorsam demek ki öğrenemiyorum.” Böyle düşününce o konuları atlayıp ya da erteleyip daha kolay konuların üzerine eğilmeye başlıyorlar. Yani bir anlamda potansiyellerini ziyan ediyorlar. Oysa önce zor olandan başlamak lazım ve başlarken de o konunun zor olduğunu bilerek ve kabullenerek. Öğrenmek dediğimiz şey aslında o zorlukla mücadele sırasında gerçekleşiyor.
  3. Sıkıştırma! Son ana bırakma! Biliyorum işe yarıyor bu teknik. Son gece konsantre olup çalışınca ertesi gün sınavdan iyi not aldığım zamanlar benim de oldu. Ama son anda öğrendiğim o konuları artık hatırlamıyorum. Hayatıma pek de fazla bir şey katmadı. Çünkü o bilgiler sadece ezberlendi. Bilgisayarlardaki RAM gibi geçici hafızaya kaydedildi ve kullanıldıktan sonra da çöpe atıldı. Bunun yerine aralıklarla çalışmak daha doğru bir strateji. O aralarda da belki bazı bilgiler unutulmuş olacak. Ama tekrar çalışıldığında bir daha silinmemek üzere kalıcı belleğe yerleşecek. Yani hayatınızın, hikayenizin bir parçası haline gelecek.
  4. Geri bildirimlere açık ol! Özellikle hoşuna gitmeyecek olanlara. Güçlü olduğun tarafları zaten biliyorsundur. Öğrenmek ve dolayısıyla gelişebilmek için zayıf olduğun tarafları da bilmelisin. Dost acı söyler. İleride acı çekmemek için dostunun sesine kulak ver.
  5. Israrcı ol! Benim kapasitem ancak bu kadar deme. Kimsenin zekası sabit değil. Geliştirilebilir. Bir de ben sözelciyim, sayısalcıyım ayrımını çok da önemsememek lazım. Bir konuyu öğrenirken zekamız kendisinin sözelci mi yoksa sayısalcı mı olduğunu bilmez. Bazı konularda daha çok zorlanır bazılarında daha az. Siz zorluğa değil öğrenilecek konuya odaklanın. Merak etmeyin kapasiteniz ona yeter.
Mesela ben sözel bir bölümden mezunum. Ama matematiğe de ilgim var, fiziğe de. Hatta sözel konularda aldığım eğitimin sayısal konuları anlamakta bana yardımcı olduğunu bile söyleyebilirim. Bunun tersi de mümkün. Öğrenciyken özellikle matematik derslerinden sonra arkadaşlarla aramızda en çok konuştuğumuz konu “ya bu konu ne işimize yarayacak, biz sözelciyiz” olurdu. Ama çok sonraları anladım ki en sözel konuyu çalışırken bile “pi’yi de p ise q’yu da bilmek” işe yarıyor. Şimdi bir zaman makinesi icat edilseydi ve kendimi lise yıllarına gönderebilseydim, matematik dersinden sonra “bu konu ne işimize yarayacak” geyiğini yaparken kendi karşıma çıkar ve Pi sayısı hakkında yaptığım videoyu seyrettirirdim :) O zamanki ben de muhtemelen “o kadar okudun, eğitim aldın ola ola bir YouTuber mı oldun?” diye sorardı. Şimdiki ben de eski kendime şöyle bir cevabı yapıştırırdım “yeni bir şeyler öğrenmek için insanlara öğrendiklerimi öğretmekten daha iyi ne yapmamı önerirdin?” O zamanki ben bu cevabım karşısında “kal falan olurdu.”

Çünkü o zamanki ben sözelci olduğu için Richard Feynman gibi bir fizikçiyle tanışmamıştı, 20. Yüzyılda öğrencilik yaptım ben! “Bir şeyi basit bir şekilde açıklayamıyorsan, onu yeterince iyi anlamamışsın demektir.” gibi bir sözü duymamıştı. Feynman Nobel ödüllü bir fizikçi. Feynman diyagramlarını yapmış. Quantum, nanoteknoloji, parçacık fiziği gibi konularda çalışmış. Hatta 1986’da uzay mekiği Challenger’ın neden infilak ettiğini bile açıklamış. Ne alaka? Diye düşünmeyin. Çünkü onun yaşam felsefesi “hayatı anlamaya ve anlatmaya çalışmak” üzerine kurulu. Sadece bir bilim insanı olarak değil, bir insan olarak da bunu yapmaya çalışmak. Zaten ne alaka diye düşünmeye başlayacak olursak kendisinin aynı zamanda şiirle, resimle ve müzikle ilgilendiğini duyunca iyice “kal olmaya” başlarız. Bu arada en büyük hobilerinden biri bongo çalmak.

Bütün bu özelliklerinin ötesinde ben onun öğreticiliği yönünü çok sevdim. Ve bu yönünü daha henüz bir öğrenciyken kazanmaya başlamış. Princeton Üniversitesi’nin sınavlarına hazırlanırken bir defter almış ve ilk sayfasına da şunu yazmış: “Bilmediğim şeyler defteri.” O yıllardan itibaren geliştirmeye başladığı öğrenme tekniği 4 adımdan oluşuyor:

  1. Öğrenmek istediğin konuyu seç ve onu çalışmaya başla. Öğrendiklerini bir kenara -daha da iyisi- bir deftere yaz.
  2. Çalıştığın konuyu sanki derste başkalarına anlatacakmış gibi açıklamaya çalış. Mümkün olduğu kadar basit ifadelerle.
  3. Açıklamaya çalışırken sahip olduğun bilgide eksikler olduğunu fark edeceksin. Bu boşlukları kapatmak için yine kaynaklara, kitaplara geri dön. Konuyu eksiksiz anlatabilecek seviyeye kadar bunu tekrarla.
  4. Basite indirge ve analojiler kullan. Yani konuyu benzerliklerle açıklamaya çalış.
Dört adımlı bu tekniği ben kendi öğrencilik yıllarımda kullanamadım maalesef. Bilmiyordum. Sözelciydim ben. Ama sonrasında profesyonel yaşamımda fark etmeden uygulamaya başladım. Hatta şöyle bir soru aklıma geldi: “Madem Feynman basite indirgemeyi öneriyor, o zaman onun dört adımını da basite indirgeyemez miyiz?” Cevabı yıllarca düşündüm. Ve üç kelimeye indirgenebileceğini fark ettim: “Öğrenmek için öğret.”

Bu üç basit kelime hepsini özetliyor bence. Bir şeyi öğrenmek istiyorsan onu öğretmeye çalışmalısın. Bunu bir öğretmen edasıyla ya da konunun uzmanı iddiasıyla yapmana gerek yok. “Hayat boyu öğreniciyim” de kendine ve “bugün bunları öğrendim gel sana da anlatayım” de arkadaşına. Bunu yapmaya çalıştığın zaman ne olacak biliyor musun? En başta saydığım 5 uyarıdaki her şeyi dikkate almış olacaksın. Feynman’ın 4 adımlı stratejisini adını bile bilmeden uygulayacaksın. Ve en sonunda öğrenmek istediğin konuyu hayat hikayenin bir parçası haline getirmiş olacaksın.

Hayatımızın bir dönemi öğrenci olarak geçti ya da geçecek, ama her döneminde öğrenici olmak gerek. Mezun olduktan sonra bir kısmımız öğretmen oldu ya da olacak. Ama yeni bir şeyler öğrenmek için herkesin öğretici olması gerek. Yılın bir gününü öğretmenler günü kutluyoruz ama aslında her günümüzü öğretmenler ve öğrenciler günüymüş gibi geçirmeliyiz. Çünkü daha iyi öğrenmek için öğretmek gerek. Bir de darbuka çalmak :)

BARIŞ ÖZCAN
 
X