Bunu yeni okudum. Ya ben çok farklı bir ortamda, bir çiftlikte büyüdüm, anlattığın mahalle kültüründen uzağım. Çiftlik hayatı hayvanların gayet güzel sömürüldüğü bir düzendir, hatta çocukluk travması yaratabilecek şeyler de yaşarsın büyük ihtimalle. Ama hayvan sevgisini de serpmişler içimize, nasıl becerdiler bilmiyorum. Bir yandan ava çıkan, gündüz kümeste sevdiğin tavuğu akşam sofrana getiren, diğer yandan hasta diye ahırda buzağın başında sabahlayan, samanlığa yavrulamış kedileri kimse rahatsız etmesin diye samanlığa girişi yasaklayan bir aile...
Belki her şeyi de öğrenmiyoruz, bazı şeyler de içimizde kendiliğinden var. Yani merhamet de, acımasızlık da... İşte artık içimizde ne varsa, sonradan törpüleniyor ya da daha çok yeşeriyor. Bu kısımda anne babalara önemli iş düşüyor.
Ancak mahalle deyince sanki her yer mercek altındaymış gibi düşünüyorum, kendi büyüdüğüm düzenin aksine. Bizde her yer bağ bahçe... Gizli saklı işler çevirmeye çok müsait. O yüzden kafamda canlandıramadım belki de mahallede hayvanlara nasıl işkence edilebildiğinin.
Kardeşinin kediyi duvardan atmasının altında nasıl bir sebep vardı diye merak ettim; kedilerin yüksekten atlayabildiğini görmüş, her zaman dört ayaklarının üstüne düşeceklerini duymuştur belki... Bu örnek bir işkence olmayabilir ama
M
monalazo
'nun örneğinde bile bile can yakma, işkence etme var. Birbirinden çok farklı çocuklar.
Şuan ki insanlıktan ben de ümidimi kestim ya, şuan bu konuyu konuşasım bile yok.