Bugün kendimi yapayalnız, çaresiz, her an ağlamaya hazır, biri birşey söylese bırakıp kaçacak gibi, hiçbir yere hiç kimseye ait değilmişim gibi hissediyorum. Bütün bunlara sebep olacak geçerli bir çok nedenim de var üstelik. Hiç şımarıklık göstermeden yaşamışlığın bir katılığı, hayatın iplerinin ucunu hiç kaçırmamışlığının bir otoritesi var ya ağlamamanın ya da ağlamaları gizli yerlerde gerçekleştirmenin bilinçliliğine rağmen bugün eğer biri omzuma elini koyup da “Nasılsın” diye sorarsa zırıl zırıl ağlamaktan korkuyorum. Ve galiba buna ihtiyacım da var. Yıllardır kimsenin küçük kızı değilim ve öyle bir noktadayım ki zaten olmak da istemiyorum ama……...
Bugün, birileri benim adıma birşeyler yapsa diye beklentiye girmek isterdim. Acaba havadan beklenen serinlik öncesi hüzün mü yağıyor göklerden de ben böyleyim? Bugün uyuyup bahara kadar uyanmamak istiyorum. Evet uzun bir uykuya dalmak istiyorum, uyandığımda kuru dalların içine suyun yürüdüğünü görmek, cemrelerin düştüğünü bilmenin rahatlığıyla havaların ısınmasını gözlemlemek istiyorum. Erguvanların renklerini, bahar dallarının görüntülerini kıskandığım zamanları yaşamak istiyorum.
Bazen nereden geldiğini anlamadığınız bir sevinç dolar içinize nedenini bilmez bütün günü uçarak yaşarsınız ve üstelik hakikaten iyi birşey de olmaz o gün, ama mutlusunuzdur. Bu da onun tersi işte, hiçbir şeyden bıkkınlık duymadan, hala yaşamayı en dibine kadar severek, bu sevginin tüm getirilerine minnettarlık göstererek ve hala yaşadığınızdan mutluluk duymanıza rağmen bir şeyler ağır gelir ve yetmez ya işte aynen öyle bir gün yaşamaktayım. Ne olduğunu biliyorum birşeyler eksik gibi. Telefonum susmuyor, beni umursayanlar var ama bugün öyle bir garibim ki sanki sokakta kimsesiz insanlar gibiyim. Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını okuyup doyana kadar ağlasam iyi gelir mi acaba?
Zamanları istediğim gibi değerlendirememekten mi böyleyim? Ya da zamanların elimden kayıp gitmesine engel olamamaktan mı? Çocukluğumu özledim bugün, annemin çilek reçeli yaptığında bütün mahallenin çilek gibi koktuğu zamanları. “Sakın uzaklaşma gözümün önünden yoksa görürsün” diyen annemin sesindeki emrinin içinde bana birşey olmasından duyduğu korkunun aslında güçlü bir sevgi barındırdığını o zamanda biliyordum ama bugün hatırlayınca içim titriyor ve ağlamak istiyorum. Etrafımdaki insanlara bakıyorum fark ettirmeden herkes bir telaş içinde, kısıtlı zamanlarını en iyi şekilde kullanmak için koşturuyorlar, kısıtlı güçlerini en dikkatli şekilde yetirmeye çalıştıkları için herkes yorgun da belli etmiyor sanki. Ama ben bugün çok yalnızım hatta yapayalnızım ve çok yorgunum ve ağlamak istiyorum.
Bugün, kendime acımak da istiyorum “Vah kızım seni kimler üzdü” desin biri bana. Bana bunu söyleyebilecek birini ararken başka bir yalnızı görüyor gözlerim. Benden kat kat fazla yorgun, yalnız, ihmal edilmiş, hırpalanmış ama bitmemiş biri…. Ve kendi yazdığım bir dörtük geliyor aklıma.
…….. utanır ağlayamazsın..!
Haykıramazsın içindeki acıyı,
Vurulur düşlerin kahrolursun..!
Başka başka dertlerin beni alıp götürmesi bile değiştirmiyor işte bu durumumu. Gözlerimin gördüğü kişiden mi utanıyorum?
O yüzden mi ağlayamıyor, haykıramıyorum bilmiyorum..?
İçim sızlıyor hala…
Ben de bugün onun gibi yapayalnız hissediyorum kendimi. Annesinin artık istemediği için cami kapısına bıraktığı küçük bir çocuk gibi korkağımda üstelik. Şu anda üşümüyorum ama üşüme ihtimali bile ağlamama neden olabilir. Gönül Yarası filmindeki Dünya karakteri gibi sözlerinden anlamadığım bir türküyü dinlerken katıla katıla ağlamak istiyorum.
Pencereden bakınca gri bir renk görüyorum, aylardan soğuk, zaman adını koyamadığım bir noktada artık peşinden yetişmek gibi bir telaşımda yok. Hey ben burdayım benim farkıma varın diye bağırmak istiyorum.
Bugünün tek tesellisi baharı yeniden görebilme ihtimalim.
Selma Ersoy
Bugün, birileri benim adıma birşeyler yapsa diye beklentiye girmek isterdim. Acaba havadan beklenen serinlik öncesi hüzün mü yağıyor göklerden de ben böyleyim? Bugün uyuyup bahara kadar uyanmamak istiyorum. Evet uzun bir uykuya dalmak istiyorum, uyandığımda kuru dalların içine suyun yürüdüğünü görmek, cemrelerin düştüğünü bilmenin rahatlığıyla havaların ısınmasını gözlemlemek istiyorum. Erguvanların renklerini, bahar dallarının görüntülerini kıskandığım zamanları yaşamak istiyorum.
Bazen nereden geldiğini anlamadığınız bir sevinç dolar içinize nedenini bilmez bütün günü uçarak yaşarsınız ve üstelik hakikaten iyi birşey de olmaz o gün, ama mutlusunuzdur. Bu da onun tersi işte, hiçbir şeyden bıkkınlık duymadan, hala yaşamayı en dibine kadar severek, bu sevginin tüm getirilerine minnettarlık göstererek ve hala yaşadığınızdan mutluluk duymanıza rağmen bir şeyler ağır gelir ve yetmez ya işte aynen öyle bir gün yaşamaktayım. Ne olduğunu biliyorum birşeyler eksik gibi. Telefonum susmuyor, beni umursayanlar var ama bugün öyle bir garibim ki sanki sokakta kimsesiz insanlar gibiyim. Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını okuyup doyana kadar ağlasam iyi gelir mi acaba?
Zamanları istediğim gibi değerlendirememekten mi böyleyim? Ya da zamanların elimden kayıp gitmesine engel olamamaktan mı? Çocukluğumu özledim bugün, annemin çilek reçeli yaptığında bütün mahallenin çilek gibi koktuğu zamanları. “Sakın uzaklaşma gözümün önünden yoksa görürsün” diyen annemin sesindeki emrinin içinde bana birşey olmasından duyduğu korkunun aslında güçlü bir sevgi barındırdığını o zamanda biliyordum ama bugün hatırlayınca içim titriyor ve ağlamak istiyorum. Etrafımdaki insanlara bakıyorum fark ettirmeden herkes bir telaş içinde, kısıtlı zamanlarını en iyi şekilde kullanmak için koşturuyorlar, kısıtlı güçlerini en dikkatli şekilde yetirmeye çalıştıkları için herkes yorgun da belli etmiyor sanki. Ama ben bugün çok yalnızım hatta yapayalnızım ve çok yorgunum ve ağlamak istiyorum.
Bugün, kendime acımak da istiyorum “Vah kızım seni kimler üzdü” desin biri bana. Bana bunu söyleyebilecek birini ararken başka bir yalnızı görüyor gözlerim. Benden kat kat fazla yorgun, yalnız, ihmal edilmiş, hırpalanmış ama bitmemiş biri…. Ve kendi yazdığım bir dörtük geliyor aklıma.
…….. utanır ağlayamazsın..!
Haykıramazsın içindeki acıyı,
Vurulur düşlerin kahrolursun..!
Başka başka dertlerin beni alıp götürmesi bile değiştirmiyor işte bu durumumu. Gözlerimin gördüğü kişiden mi utanıyorum?
O yüzden mi ağlayamıyor, haykıramıyorum bilmiyorum..?
İçim sızlıyor hala…
Ben de bugün onun gibi yapayalnız hissediyorum kendimi. Annesinin artık istemediği için cami kapısına bıraktığı küçük bir çocuk gibi korkağımda üstelik. Şu anda üşümüyorum ama üşüme ihtimali bile ağlamama neden olabilir. Gönül Yarası filmindeki Dünya karakteri gibi sözlerinden anlamadığım bir türküyü dinlerken katıla katıla ağlamak istiyorum.
Pencereden bakınca gri bir renk görüyorum, aylardan soğuk, zaman adını koyamadığım bir noktada artık peşinden yetişmek gibi bir telaşımda yok. Hey ben burdayım benim farkıma varın diye bağırmak istiyorum.
Bugünün tek tesellisi baharı yeniden görebilme ihtimalim.
Selma Ersoy