- 12 Temmuz 2006
- 35.043
- 30.457
- 61
Buluş hikayeleri adından da anlaşıldığı gibi günümüzde var olan ve yaşantımızı kolaylaştıran icatların ortaya çıkışının hikayeleridir. Bu hikayelerin amacı öğrencinin yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmak, üretken olmaları konusunda onları tetikleyen ilhamları ortaya çıkarmaktır. Öğrencinin yeni bir fikir ortaya çıkarırken zorlandığında, konunun tıkandığı noktada onları destekleyen bir yardımcı güç olarak görebiliriz.
NAYLON
Mucit: Du Pont kimyagerleri...
Tarih: 1930'lar
Kaza: Kimyagerlerin koridorlarda koşturması...
1930lu yıllarda, Du Pont bilim adamlarından Wallace Hume Carothers, polimerin genişleyebilen güçlü bir iplik olduğunu tespit etmişti.
Ancak asıl buluş, haşarı kimyagerlerin, eritilmiş polyester geçirdikleri çubukları ellerine alıp ortalıkta koşuşturmaları sonucu ortaya çıktı. Bir çubuk sabitken diğeri ondan uzaklaşınca ortaya çıkan tablo hepsini hayretler içinde bırakmıştı; kopmadan önce oldukça uzayabilen, ayrıca ipeğe benzeyen yapıda bir madde ortaya çıkıyordu.
Ne var ki, bu polyester çok çabuk eriyordu, giysi yapmaya uygun değildi. Bunun üzerine kimyagerler aynı işlemi poliyamidle denemeye karar verdiler ve bugün "naylon" olarak bildiğimiz madde doğmuş oldu.
Naylon çorabın, elektron mikrograf yöntemiyle 100 kez büyütülmüş hali İpek çorapların yerine naylon çoraplar piyasaya sürüldü ve Du Pont'un en önemli para basma makinesi haline geldi.
Bu ürünler ilk günlerde çok pahalıydı. II. Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda Du Pont dikkatini savaşa çevirdi ve çorap yerine paraşüt üretmeye başladı... Naylon çorapların ucuzlaması ve geniş kitlelere yayılması ancak savaş ertesi gerçekleşti...
FOTOĞRAF
Mucit: Louis-Jacques Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar dolabı...
Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün, farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer dışarı çıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dökülmüş civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype), modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl sonranegatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.
POST-İT KAĞIDI
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı üretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin başlarında dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz bir buluş olarak değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi kitabındaki ayracın bir türlü istediği yerde durmaması üzerine oldukça sinirlendi. Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir ilhamdan mı bilinmez, kafasını bu konuya yormaya başladı ve birden aklına meslektaşının işe yaramayan buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak çıkarttığında da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii ki bir gecelik başarının ürünü değil... 3M'in ortaya attığı bu örnek, büro malzemeleri içinde vazgeçilmezler arasında yerini aldı...
PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada uçuşan bir küf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak çalışan ve Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektaşı, ünlü bilim adamının penisilini 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.
Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhtemelen laboratuvarın karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine konmuştu.
O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü büyük olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü Fleming, "Penicilim notatum" isimli yeşil küfün bulunduğu bölümdeki bakterilerin öldüğünü fark etmişti...
Daha sonra gerçekkleştirilen testlerde, bu küfün diğer bakteriler üzerinde de etkili olduğu ortaya çıktı. Tavşan, fare ve insanlar üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan etkisinin de olmadığı görüldü. Ne var ki Fleming, küften sızan maddeyi bir türlü keşfedememişti.
Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin" adını verdiler. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti. Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Ödülü aldılar... Çünkü, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş yapmışlardı...
ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza: Mezbaha işçilerinin kesim yöntemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi, mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare olarak bakılıyor.
elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları tedavi eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından geliştirildi.
1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici özellik taşıyacağından yola çıkarak ulaştı. Ve böylece, çok tartışılan şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan çarpılmalarının, hastalık belirtilerinin iyileşmesine neden olduğu da belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik akımı uygulamak yoluyla, anlaşılması güç tedavinin gerçekleştiğini belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa süreli hafıza kaybına neden olması dışında önemli etkisinin bulunmadığına dair klinik bulgulara az da olsa rastlanıyor. Hastaların tedavi edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok uzun zamandan beri kullanılmaya devam ediyor.
NAYLON
Mucit: Du Pont kimyagerleri...
Tarih: 1930'lar
Kaza: Kimyagerlerin koridorlarda koşturması...
1930lu yıllarda, Du Pont bilim adamlarından Wallace Hume Carothers, polimerin genişleyebilen güçlü bir iplik olduğunu tespit etmişti.
Ancak asıl buluş, haşarı kimyagerlerin, eritilmiş polyester geçirdikleri çubukları ellerine alıp ortalıkta koşuşturmaları sonucu ortaya çıktı. Bir çubuk sabitken diğeri ondan uzaklaşınca ortaya çıkan tablo hepsini hayretler içinde bırakmıştı; kopmadan önce oldukça uzayabilen, ayrıca ipeğe benzeyen yapıda bir madde ortaya çıkıyordu.
Ne var ki, bu polyester çok çabuk eriyordu, giysi yapmaya uygun değildi. Bunun üzerine kimyagerler aynı işlemi poliyamidle denemeye karar verdiler ve bugün "naylon" olarak bildiğimiz madde doğmuş oldu.
Naylon çorabın, elektron mikrograf yöntemiyle 100 kez büyütülmüş hali İpek çorapların yerine naylon çoraplar piyasaya sürüldü ve Du Pont'un en önemli para basma makinesi haline geldi.
Bu ürünler ilk günlerde çok pahalıydı. II. Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda Du Pont dikkatini savaşa çevirdi ve çorap yerine paraşüt üretmeye başladı... Naylon çorapların ucuzlaması ve geniş kitlelere yayılması ancak savaş ertesi gerçekleşti...
FOTOĞRAF
Mucit: Louis-Jacques Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar dolabı...
Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün, farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer dışarı çıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dökülmüş civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype), modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl sonranegatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.
POST-İT KAĞIDI
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı üretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin başlarında dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz bir buluş olarak değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi kitabındaki ayracın bir türlü istediği yerde durmaması üzerine oldukça sinirlendi. Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir ilhamdan mı bilinmez, kafasını bu konuya yormaya başladı ve birden aklına meslektaşının işe yaramayan buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak çıkarttığında da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii ki bir gecelik başarının ürünü değil... 3M'in ortaya attığı bu örnek, büro malzemeleri içinde vazgeçilmezler arasında yerini aldı...
PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada uçuşan bir küf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak çalışan ve Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektaşı, ünlü bilim adamının penisilini 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.
Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhtemelen laboratuvarın karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine konmuştu.
O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü büyük olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü Fleming, "Penicilim notatum" isimli yeşil küfün bulunduğu bölümdeki bakterilerin öldüğünü fark etmişti...
Daha sonra gerçekkleştirilen testlerde, bu küfün diğer bakteriler üzerinde de etkili olduğu ortaya çıktı. Tavşan, fare ve insanlar üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan etkisinin de olmadığı görüldü. Ne var ki Fleming, küften sızan maddeyi bir türlü keşfedememişti.
Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin" adını verdiler. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti. Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Ödülü aldılar... Çünkü, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş yapmışlardı...
ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza: Mezbaha işçilerinin kesim yöntemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi, mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare olarak bakılıyor.
elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları tedavi eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından geliştirildi.
1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici özellik taşıyacağından yola çıkarak ulaştı. Ve böylece, çok tartışılan şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan çarpılmalarının, hastalık belirtilerinin iyileşmesine neden olduğu da belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik akımı uygulamak yoluyla, anlaşılması güç tedavinin gerçekleştiğini belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa süreli hafıza kaybına neden olması dışında önemli etkisinin bulunmadığına dair klinik bulgulara az da olsa rastlanıyor. Hastaların tedavi edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok uzun zamandan beri kullanılmaya devam ediyor.