Çaresi yok abi, bunu döveceğiz

esrazey

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
5 Haziran 2009
410
3
Çaresi yok abi, bunu döveceğiz

Annesi, arkasından kapıyı tam kapatırken bir cümle söyledi, çocuk anlamadı. Eliyle kapıyı tuttu, kapanmasına engel oldu:
- Ne dedin anne?
- Yok oğlum bir şey, tevekkeltü alallah dedim.
- Yani?
- Dua ettim oğlum, git hadi.
Delikanlı, babasından gizli, annesinden haberli, “yılın maçına” gidiyordu. 2007’nin son derbisi Kadıköy’de oynanacaktı.
Medya heyecanı iyice körüklemiş, yabancı bir internet sitesi bu maçın “dünyanın bir numaralı derbisi” olduğunu yazmıştı.
Valiliğin açıklamasına göre bu derbiye rakip seyirci toplu olarak gidemeyecekti. Ama Cimbom sevdalısı delikanlıyı (Agâh, 22 yaşında, üniversite öğrencisi) kimse durduramazdı!
Daha riskli olanı şuydu; delikanlı, montunun ve kazağının altına sarı-kırmızı forma giymişti. Derbiyi kazanacaklardı ve dönüşte, İstanbul yakasına geçer geçmez kazak ile formanın yerini değiştirecekti.
HHH
Agâh Eminönü’ndeki hengameden sıyrılıp kendisini vapura attığında derin bir nefes aldı. Vapurda birkaç Fenerli vardı.
Vapur iskeleden demir aldıktan sonra manevrasını tamamladığında, Agâh’ın bulunduğu açık bölüm sert bir rüzgârla sarsıldı ve Fenerli bir delikanlının başlığı kafasından uçup yere düştü. Agâh eğilip, ayaklarının dibine gelen başlığı yerden alarak sahibine verdi.
Ama yere eğildiği bu iki saniye içinde hayatına mal olacak bir hata yaptığını bilmiyordu.
Çünkü başlığı almaya eğildiğinde, arka sırada oturan iki kişi, iflah olmaz iki Fenerli, Agâh’ın bel kısmında ortaya çıkan sarı-kırmızı formayı görmüştü!
Çatık gözlerle birbirlerine baktılar. Ve “Evet, ben de gördüm” anlamında kafa salladılar.
Gençlerden biri (Himmet, 23 yaşında, Kapalıçarşı’da işçi, Boğaz Köprüsü’nden iki kez indirilen G.Saray bayrağı eylemine katılmıştı) arkadaşının kulağına eğildi:
- Döveceğiz bunu...
Arkadaşı kafasıyla onayladı. Himmet kararlıydı:
- Hele bi karşıya geçelim.
Arkadaşı dişlerini sıkarak bu cümleyi de onayladı; kafasını çevirip bu kez o Himmet’e döndü:
- Stada yakın bir yerde, bizimkilerin arasında vuralım.
***
Vapur, oğul veren arı kovanı gibi içindekileri sahile döktüğünde Himmet ile arkadaşı (Necip, 24 yaşında, bir devlet dairesinde şoför) kol kola girip, Cimbomlu Agâh’ı bir metreden takibe başladılar.
Vızır vızır işleyen caddeyi karşıya geçtiler. Birkaç adım sonra Necip, Himmet’e dedi ki:
- Gel şu camide derbi için dua edelim. Namaz kılalım. Namaz kılmayı biliyor musun?
- Olum herif kaybolacak.
Necip dudağını ısırarak düşündü bir süre:
- Evet... O da var... Ne yapsak...
- Zaten ben namazı bilmiyorum.
Karar vermelerine gerek kalmadı, çünkü Agâh camiye yöneldi.
***
İki Fenerli şadırvanda ihtiyar bir adamdan “kopya çekerek” abdest alıp İskele Camii’nin sofasına girdiler. Necip kısık sesle:
- Ben de namazı bilmiyorum, dedi.
İki arkadaş alınlarında, kulaklarında abdestten kalan yaşları elleri ile silerken birbirlerine baktılar, “Şimdi ne yapacağız?” gibilerinden...
O sırada orada bulunan orta yaşlı, biraz kilolu, secdeye iniş kalkışlarında sol ayağını arkaya doğru uzatan engelli bir adam Agâh’a dedi ki:
- Oğlum sen imam ol da cemaatle kılalım, daha sevap.
Agâh öne geçti, adam arkasında durdu, namaza başladılar.
İki Fenerli arkadaş Himmet ile Necip birbirlerine baktılar; kafalarıyla onay işareti yaparak engelli adamın yanında namaza durdular.
Agâh selam vererek namazı bitirdi; -namaz esnasında onlara katılan iki kişi ile birlikte- beş kişilik cemaatine yüzünü dönüp, ellerini kaldırdı ve kısık ama duyulan bir sesle dua etti:
- Allahım günahlarımızı affet. Memleketimizi belalardan koru. Bizi doğru yoldan ayırma, barış ve huzur içinde bulundur. Amin.
Camiden dışarı çıkıp altı yola döndüler. Boğa heykeline doğru yaklaşırlarken Fenerli Necip, Cimbomlu Agâh’ın kolundan tutup sertçe sokak arasına çekti; kavgaya hazırlanır gibi uzun paltosunu çıkarmaya başladı.
Agâh iki dakikalığına gördüğü iki kişinin yanına gelip birlikte yürümeye başlamasından zaten tedirgin olmuştu; ara sokağa sürüklenmesinden hepten korktu. Oldum olası kendisini Kadıköy’de güvensiz hissediyordu.
- Çıkar şu montunu, dedi Necip.
Agâh karşı koyamadı, sebebini bilmeden montunu çıkarırken, korkulu gözlerle:
- Ne oldu ki... diye sordu.
Himmet sadece seyrediyordu. Necip kaşlarını çattı:
- Daha ne olacak?
Ve Agâh’ın elinden sert bir hareketle montu çekip aldı. Paltoyu uzattı:
- Forman görünüyor! Giy şu paltoyu... ve dönünceye kadar yanımızdan ayrılma. Başın derde girecek!
***
Agâh takımının kaybettiği ama kendisinin iki yeni dost kazandığı maçtan eve döndüğünde annesini mutfakta buldu:
- Sen sabah ne demiştin anne beni uğurlarken?
Annesi hatırlamakta zorlandı. Sonra birden:
- Hah hatırladım, dedi. Tevekkeltü alallah dedim.
- Ne demekti?
- “Seni Allah’a havale ettim” demek; ne oldu ki?
 
ayy cok güzell fb li arkadaslar bana kızmazlar umarım ama fb taraftarları böyle malesef genelleme yapmıyorum ama gercek bu :1no2:
 
X