Çocukluğuna dönemeyecek çocuklar

talin

Guru
Kayıtlı Üye
20 Haziran 2007
4.250
27
45
Şükürler olsun, bizim hatırlayacak bir çocukluğumuz var. Şükürler olsun, biz bir zamanlar çocuk gözüyle bakabildik dünyaya. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, çocuk gözüyle seyredilmiş o rengârenk, o tadına doyulmaz dünyayı hatırlarız, hatırlayabiliriz yine de. Çünkü çocukluk öyle bir şey ki, insan ondan daha güzel başka bir şey bulup çıkaramaz yaşadıkları arasından. Çocukluk kalabalık hayatımızın içinde ışıl ışıl bir lunapark, döneduran bir atlıkarınca…

Ama çocukluk diye bir şey varsa!..

Ne demek ki bu?

Hayatının olgunluk dönemine adımını atmışlardan başlayarak bütün çok yaşamışlara soralım çocukluğun nasıl bir şey olduğunu. Onların çocukluğa dair bir hikâyesi vardır mutlaka hatırasına dalıp gidecekleri. Yüzlerinde tatlı bir tebessümle…

Çocukluk… Uçsuz bucaksız kırlar, dalları yere eğilen yemiş yüklü ağaçlar, dallarda, saçak altlarında cıvıldaşan kuşlar, gökyüzünde oynaşan pamuk bulutlar, saçları dalga dalga uçuran rüzgâr, mavilikleri kaplayan haşarı uçurtmalar, sonu gelmez oyunlar, misketler, tahtadan arabalar, muhteşem tornetler, evcilikler, komşuculuklar, çimenin üstüne yatıp saatlerce yukarıları seyretmeceler, boş arsalar, bir topun peşinde akşamı etmeler, dereye ayakları sokmalar, yazlık sinemalar, aralarda tıngırdayan buz gibi gazoz şişeleri, mevsimler boyu en dizginsiz hallerle hayallere dalmalar, aklı bir karış havadalıklar, tatlı hovardalıklar, sarı sonbaharlar, taşların arasından kıvrılarak akan su yağmur derecikleri, camdan bakan Arap kızı, cama burnunu dayayan öbür çocuklar, camın buharına yazı yazmaya çalışan minik parmaklar, beyaz kışlar, kış gecelerinin dehşetengiz soba başı hikâyeleri, patlamış mısır, patlamamış kestane, kartopu savaşları, havuç burunlu kardanadam, kar üstünden kırıntı toplayan serçeler, ekmeğin üstüne yağ sürmeler, elma yanaklar, kırmızı uçlu burunlar, uzun uzun burun çekmeler, burunları kolların tersine silmeler, dizleri yaralamalar, köpek kovalamalar, akşama eve geç kalmalar, azar işitmeler, hiçbir azarı üstünde tutmayıp silkelemeler, hiçbir şeyi dert etmemeler, okul sonrası, iş arası kaytarmalar, kirişi kırıp sıvışmalar, koşuşturmalar, saklambaçlar, gıcırtılı salıncaklar, telaşlı ip atlamalar, saç çekmeler, kafa atmalar, yakayı paçayı çekiştirmeler, kolları omza atıp her şeyi tatlıya bağlamalar, neşeli kahkahalar, dünyayı çınlatan coşkulu bağırtılar, solmayan heyecanlar…

Çocukluk, zili hiç çalmayacakmış gibi gelen o erken teneffüs…

Şimdi düşünüyorum ve bir cevap bulamıyorum. Bütün bunları yapmayan, bütün bunları yaşamayan, bütün bu izleri içinde taşımayan yeni kuşaklar geriye dönüp baktıklarında nasıl bir “çocukluk” görecekler? Hangi çocukluk hatırasına dalıp gidecek bakışları? Hangi hatıra çağıracak yüzlerine o aydınlık tebessümü?

Ekranlar, tuşlar, hesaplar, kurslar, sınavlar, okullar ve yine ekranlar, tuşlar, vs…

Bir çok şey var ki, bir çok kötü şey var ki, yapmamıza ruhlarımızdaki o sıcak çocukluk hatırası engel oluyor. Bir çok sınır var ki, sadece bir zamanlar çocukluğun tadını tattığımız için aşmıyoruz. Ya peki ruhunda hiç çocukluk hatırası bulamayanlar? Ya çocukluğunda bile hiç çocuk olamamışlar? Her şey üstlerine geldiğinde onlar nereye kaçıp saklanacaklar?


sevgiyle kalına.s.
 
hep diyorlar ki şimdi teknoloji var çocuklar çok şanslı..halbuki ben hiç inanmıyorum buna bılıyormusunuz kızlar...şimdiki çocuklar daha şanssız bence...eskiden daha güzelmiş çocuk olmak,daha zevkliymiş,paylaşmak varmış,gerçek anlamdaki oyunlar varmış.şimdi oyunlardan anlaşılan tek şey bilgisayar ve atariler....ne kadar yalnız büyüyor çocuklarımız,ne kadar teknolojiye hapsediyoruz onları böyle
 
Bir fıkra ile cevap vereyim.Çocuğa sormuşlar:Büyüyünce ne olacaksın diye...
Pilot olacağım demiş çocuk.Okuyup pilot olacağm.Sonra demişler:Çok para kazanıp dünyanın en güzel oyuncaklarını alıp oynayacağım!.....
Sanırım anlatabildim.
Bu çocuklar çocukluklarını erteliyorlar......
 
X