Delilik ülkesinden notlar

Su orucunda 24 saati tamamladım. Kendimi gayet iyi hissediyorum. Açlık yok, enerjim çok iyi. Ruhum çok çok iyi. Dün sabah mutsuz uyanmış ve işe gelmekte zorlanmıştım. Bu sabah mutsuz uyanmadım, işe gelmekte de zorlanmadım. Bir önceki su orucundan hatırladığım tam da bu: o sebepsiz mutsuzluk gidiyor. Evet çok mutluyum demiyorum ama sebepsiz ağlama ve her şeyden bıkmışlık halinin yerini sadece sorumluluklara odaklanmak alıyor. Miskin miskin yatmak yerine ne yapmam gerekiyorsa onu yapıyorum. Dün akşam da öyle oldu. Aslında bu yemekten öte psikoloji işi. Beyin bütün bedene komut veriyor. Ben bunu tokken neden yapamıyorum onu henüz çözemedim.
 
“Bence şimdi sen de herkes gibisin…”

Su orucunda 72 saati tamamladım son 24 saat kaldı. İyice yavaşladığım bir döngüye girdim. Bu hali çok seviyorum. Ramazanda da bunu düşünürüm, insan açken günah işlemeye takati olmuyor orucun hikmetlerinden biri de bu olabilir mi diye:) şu an ben de depresyona girmeye takat bulamıyorum kendimde. Aslında mutlu değilim, sadece mutsuz olmaya gücüm yok. Gereksiz paniklemeye, telaşa, kaygıya, ağlamaya vs gücüm yok.

Dün terapiye başladım. Hiçbir beklentim yok. İyi gelirse ne âlâ, gelmezse de gelmez. Öyle çok büyük umutlarım yok. Genel olarak hayattan umudu kesmiş gibiyim. Umut kalmayınca telaş da biter diyordu Reis Bey’de… benim de telaşlarım eskiye nazaran çok azaldı. Tamamen bitmedi elbette, insan yaşadığı sürece umutludur, umut tamamen bittiğinde ölüm geliyordur sanırım.
 
“… yarım asra yaklaşan bir hayat ve birlikte yola çıktıklarımızın en arkası…”

72-73 kiloyum. Hiçbir şeye motivasyonum yok, diyete hiç yok. Savrulur gibi yaşıyorum hayatı, evet tam olarak bu: “savrulmak”. Savrulanın iradesi ve seçimleri olmaz. İtici güç nereye yönlendirirse oraya…
 
“Yaşamak değil beni bu telaş öldürecek…”

Kilo:72.9
İyi olmaya çabaladıkça daha kötü oluyorum. Zar zor yeşerttiğim dallarım acımasızca baltalanıyor. Dün sadece “umut” için dua ettim. Ellerimi açtım ve ne isteyeceğimi bilemedim. Umudunuz yokken ne isteyebilirsiniz ki… inanmazken ne isteyebilirsiniz…
 
“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde”

Kilo:73
İlaç biraz işe yaradı, sebepsiz ağlamalarım yok. Ama yine de içimde kocaman bir boşluk var hiçbir şekilde dolmuyor. Günlük yaşantımı idame ettirmekte zorlanıyorum. Sadece yatmak istiyorum. Sessizce yatmak. Sonsuz bir gece olsa ve biz hep yatsak…
 
“Tanrım! Ya sevdir ona beni ya onunla şifa ver bana; ya da dinlendirileyim artık kalbimin çektiği çileden…”

Ev boş, yataktayım, o kadar iyi geliyor ki. Ama tam olarak tadını çıkarmayı bile beceremiyorum. Kaç saatim var kalkmaya, yapılacak işler ne vs düşüncesi rahat bırakmıyor yakamı. Anda kalamıyorum, beynim hep ileriki saatleri yaşıyor. Günlük sorumluluklar listesi sıralanıyor kafamın içinde, yaptıkça tik atılıyor, yapmadıkça strese sokuyor beni. Şimdi hiçbir şey düşünmeden ya da güzel şeyler düşünerek biraz uzanmayı deneyeceğim. Hayal kurabilirim. Her şeye inat hayal kurmak…
 
“Kendimi mi öldürsem yoksa bir fincan kahve mi içsem?” diyen Albert Camus, aynı günün akşamı bir fincan kahve eşliğinde şöyle söyler: “Bazen günün sonunda bir insanın başardığı en büyük şey intihar etmemiş olmasıdır.”

Kilo:71.6
Ruh halim eskiye göre daha stabil. Yeme ataklarıma karşı irademi ellerime aldığımı düşünüyorum. Hedefim biraz da kilo vermek. Kilo vererek kısır döngüyü kırmak.
Aşırı derecede çok rüya görüyorum. Rüyalarımı keşke not edebilsem ama çok eriniyorum. Zaten sonra da unutuyorum detayları.
İnsanlarla daha yakınım, kabuğumdan biraz çıkabildim. Ama hâlâ aralarına karıştığımı söyleyemem.
Velhasıl iyi gibiyim…
 
“Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız”


Hayat fırtınalı bir deniz gibi… usta kaptanlar güvenle yol alıyorlar bu denizde, bense tüm acemiliğimle hep alabora… sanki koca bir okyanusun tam ortasındayım ve hep fırtınayla savaşmak zorundayım. Karaya çıkmak bir hayal bile değil. Umudum sıfır. Okyanusun tam ortası. Vatansız olmak gibi. Köksüz olmak gibi.

Bu köksüzlük, bu yalnızlık, bu yabancılık… son yıllarda çok derinden hissettiğim ve ilerleyen yaşımla birlikte değişmez bir realite gibi yüzüme çarpan duygular… keşke hislerimi kelimelere dökebilsem. O zaman en yakınlarımın bile bana ne kadar uzak olduklarını anlatabilirdim. Sadece görülmek istemiştim. Oysa baktığım aynalarda kendimi ben bile göremiyorum artık…
 
“Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız”


Hayat fırtınalı bir deniz gibi… usta kaptanlar güvenle yol alıyorlar bu denizde, bense tüm acemiliğimle hep alabora… sanki koca bir okyanusun tam ortasındayım ve hep fırtınayla savaşmak zorundayım. Karaya çıkmak bir hayal bile değil. Umudum sıfır. Okyanusun tam ortası. Vatansız olmak gibi. Köksüz olmak gibi.

Bu köksüzlük, bu yalnızlık, bu yabancılık… son yıllarda çok derinden hissettiğim ve ilerleyen yaşımla birlikte değişmez bir realite gibi yüzüme çarpan duygular… keşke hislerimi kelimelere dökebilsem. O zaman en yakınlarımın bile bana ne kadar uzak olduklarını anlatabilirdim. Sadece görülmek istemiştim. Oysa baktığım aynalarda kendimi ben bile göremiyorum artık…
Merhaba su orucunda sadece su mu içiyorsunuz
 
Back
X