Diyanet'ten 1,5 Yıl Sonra 'Rüşvet' Hutbesi

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.296
42.837
Diyanet'ten 1,5 Yıl Sonra 'Rüşvet' Hutbesi
Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluklarının ortaya çıkarıldığı 17 Aralık'tan bu yana, Diyanet İşleri Başkanlığı, Cuma hutbelerinde, rüşvet ve yolsuzluk konularına girmiyordu.

Facebook'ta Paylaş Tweetle Google+ Paylaş LinkedIn'de Paylaş
diyanetten_15_yil_sonra_rusvet_hutbesi_h109391.jpg

Neredeyse İslam Ahlakının rükünlerinden neredeyse hiç bahsedilmiyordu.

Rüşvet, Yolsuzluk ve AKP'deki itikadi sapkınlıklara dair tek kelime etmeyen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de, rüşvet ve İslam ahlakına dair hutbe verilmemesi nedeniyle çok sert eleştirilerin muhatabı oluyordu.

Aradan 1 buçuk yıl zaman geçtikten sonra, ilk kez bugün, İstanbul'daki Camilerde, "KUL VE KAMU HAKKI" konulu hutbe okundu ve rüşvetin ne büyük haram olduğu anlatıldı.

Aslına bakarsanız hutbede 'rüşvet' kelimesi geçmedi.

Ancak Peygamber Efendimiz'in (SAV) "Kimi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir" şeklindeki Hadisi hatırlatıldı.

İşte Diyanet'in 17 Aralık'tan sonra unuttuğu ve bugün hatırladığı Kul ve Kamu Hakkı ile ilgili hutbesi:

http://www.istanbulmuftulugu.gov.tr/hutbeler/2015/mart/27.03.2015-Kul-ve-Kamu-Hakki.pdf
http://www.postmedya.com/gundem/diyanetten-15-yil-sonra-rusvet-hutbesi-h109391.html
 
Peygamber Efendimiz'in (SAV) "Kimi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir" şeklindeki Hadisi hatırlatıldı.

haberin altındaki ilk linkte hutbe var gayet güzel bir yazı
 
28 Mart 2015, Cumartesi
Diyanet İşleri Başkanlığı 27 Mart
Cuma Namazı hutbesinde bir ilki
gerçekleştirdi. 17-25 Aralık rüşvet
ve yolsuzluk operasyonlarından
sonra ilk defa kamu ve kul hakkı ile
ilgili hutbe yayınladı. Türkiye'de
bugün bütün camilerde "Kul ve
kamu hakkı" başlıklı hutbe okundu.
Hutbede, "İslâm’da,
kamu hakkı Allah
hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir.
Kamu yarar ve
düzeninin
gerçekleşmesi,
toplumun huzurlu
ve güvenli bir
hayata sahip olması
bu haklara riayete
bağlıdır. Kamuya ait
her türlü imkân ve
nimetin, topluma
ait mekânların, araç
ve gereçlerin, çevre
ve tabii kaynakların
adalet, hakkaniyet ve liyakat
çerçevesinde kullanılması gerekir."
denildi.
Hutbede ayrıca, "Kamu malı
emanettir. Bu emanete ihanet
etmek, kişiyi hem dünyada hem de
ahirette ağır bir vebal altına sokar.
Rahmet elçisi (s.a.s), bu ağır vebale
karşı insanları şöyle uyarır: “Kimse
hakkı olmayan bir karış yeri bile
almasın! Alırsa Allah, kıyamet
gününde yedi kat yeri onun
boynuna dolar.” , “Sizden kimi bir
işte görevlendirirsek ve o da bizden
iğne miktarı ya da daha büyük bir
şeyi gizlerse bu bir ihanet olur ve
kıyamet günü onu (kendi elleriyle)
getirir.”" ifadeleri yer aldı.
Hutbede, "Kamuya ait mallarda,
bütün toplum fertlerinin eşit hakkı
vardır. Dinimiz, başkalarının hakkını
“kul hakkı”; kul haklarının gasp
edilmesini ise emanete ihanet
olarak değerlendirmiştir.
Peygamberimiz (s.a.s), bu konuda
şöyle buyurur: “Kimi bir işte
görevlendirip yaptığı işin karşılığı
bir ücret verdiysek, onun bu ücret
dışında alacağı her şey emanete
hıyanettir.” ifadeleri de dikkat
çekti.
İşte hutbenin tamamı;
KUL VE KAMU HAKKI
Kardeşlerim! Okuduğum ayet-i
kerimede Rabbimiz şöyle
buyurmaktadır: “Hiçbir peygamber,
emanete hıyanet etmez. Kim
emanete yani kamu malına hıyanet
ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği
şeyin günahı boynuna asılı olarak
gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa
uğratılmaksızın herkese
kazandığının karşılığı tastamam
ödenir.”[1] Okuduğum hadis-i
şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s)
ashabına, “Müflis kimdir, biliyor
musunuz?” diye sorar. Onlar da,
“Müflis, parası ve malı olmayan
kimsedir.” şeklinde cevap verirler.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s)
şöyle buyurur: “Şüphesiz ki
ümmetimin müflisi, kıyamet günü
namaz, oruç ve zekât gibi
ibadetlerini yerine getirmiş olarak
Allah’ın huzuruna çıkar. Bununla
beraber kimine sövmüş, kimine
iftira etmiş, kiminin malını yemiş,
kiminin kanını dökmüş ve kimini de
dövmüştür. Bu durum karşısında
onun iyiliklerinden elde ettiği
sevaplar, kendisinden alınarak hak
sahiplerine dağıtılır. İbadetleri ve
iyilikleri, ihlal ettiği kul haklarını
ödemeye yetmezse, hak
sahiplerinin günahlarından alınıp
kendisinin günahlarına eklenir.
Böylece sevapları gitmiş, günahları
artmış, neticede iflas etmiş olarak
cehenneme atılır.”[2] Değerli
Müminler! Dinimiz İslâm’ın
mesajlarının, emir ve yasaklarının
hâsılı tüm esaslarının merkezinde
hep hak kavramı vardır. Bu itibarla
Rabbimiz, kendimiz, diğer insanlar,
yaşadığımız çevre ve tabiatla olan
her bir münasebetimiz hak kavramı
ile yakından ilgilidir. Hak, hem
sorumluluklarımızı hem de
korumamız, gözetmemiz gereken
maddî ve manevî imkânları ifade
eder. Hak, bir yönüyle Allah hakkına
bir yönüyle de kul hakkına taalluk
eder. Kardeşlerim! İslâm’da, kamu
hakkı Allah hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir. Kamu yarar ve
düzeninin gerçekleşmesi, toplumun
huzurlu ve güvenli bir hayata sahip
olması bu haklara riayete bağlıdır.
Kamuya ait her türlü imkân ve
nimetin, topluma ait mekânların,
araç ve gereçlerin, çevre ve tabii
kaynakların adalet, hakkaniyet ve
liyakat çerçevesinde kullanılması
gerekir. Kardeşlerim! Dinî-ahlâkî
değerlere duyarsızlaşıldığında,
ahiretteki hesap unutulduğunda,
helâl-haram sınırlarına dikkat
edilmediğinde, hak kavramı
önemini yitirdiğinde kamu
imkânlarını suistimal edenler
çoğalır. Böyle bir toplumda ise, ne
kamu hizmeti lâyıkıyla gerçekleşir
ne de insanlar birbirlerine güvenir.
Güvenin kalmadığı yerde de
huzurlu bir hayattan söz edilemez.
Oysa kamu malı emanettir. Bu
emanete ihanet etmek, kişiyi hem
dünyada hem de ahirette ağır bir
vebal altına sokar. Rahmet elçisi
(s.a.s), bu ağır vebale karşı insanları
şöyle uyarır: “Kimse hakkı olmayan
bir karış yeri bile almasın! Alırsa
Allah, kıyamet gününde yedi kat
yeri onun boynuna dolar.”[3],
“Sizden kimi bir işte
görevlendirirsek ve o da bizden
iğne miktarı ya da daha büyük bir
şeyi gizlerse bu bir ihanet olur ve
kıyamet günü onu (kendi elleriyle)
getirir.”[4] Kardeşlerim! Kamuya ait
mallarda, bütün toplum fertlerinin
eşit hakkı vardır. Dinimiz,
başkalarının hakkını “kul hakkı”; kul
haklarının gasp edilmesini ise
emanete ihanet olarak
değerlendirmiştir. Peygamberimiz
(s.a.s), bu konuda şöyle buyurur:
“Kimi bir işte görevlendirip yaptığı
işin karşılığı bir ücret verdiysek,
onun bu ücret dışında alacağı her
şey emanete hıyanettir.”[5] Aziz
Müminler! Her şeyin ayan beyan
ortaya çıkacağı ahirette, hüsrana
uğrayanlardan olmamak,
cehenneme düşmemek için
haramlara bulaşmadan, ömrümüzü
helal dairede sürdürmeye özen
gösterelim. Kamu mallarını, birer
emanet olarak kabul edelim. İhlal
edilen her kamu hakkının, zayi
edilen her kamu malının, birer kul
hakkı ihtiva ettiğini asla
unutmayalım. Ve yine unutmayalım
ki ahirette milyonlarca insanla
helalleşme imkânı olmayacaktır.
Hutbemi Efendimizin bu meyandaki
bir hadisiyle bitirmek istiyorum:
“Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir
ettiği rızkı -geç de olsa- elde
etmeden ölmeyecektir. Öyleyse
Allah’tan (hakkıyla) sakının ve
rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helâl
olanı alın, haramdan kaçının!”[6] [1]
Âl-i İmrân, 3/161. [2] Müslim, Birr
ve sıla, 59. [3] Müslim, Müsâkât,
141. [4] Müslim, İmâre, 30. [5] Ebû
Dâvûd, Harâc, fey’ ve imâre, 9-10.
[6] İbn Mâce, Ticâret, 2.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel
Müdürlüğü
 
X