Dünden beri ara ara takip ediyorum konuyu. Yazıp yazmamak arasında kalmıştım ama yazmaya karar verdim.
Konu sahibi, ben doktorum.
Fakültemde çıkmış soru bakarak komiteleri geçen tonla arkadaşım vardı. Kasma otri çıkmış bak azcık çalış yeter ehe derlerdi bana. Bunu kendimi övmek için söylemiyorum, ancak ben yapım gereği böyle bir çalışmayla sınav geçmeyi içime sindiremezdim.
Haftaiçileri okuldan sonra günde en az 5-6 saat ders çalışırdım. Haftasonları 9-10 saat ders çalıştım.
Ders notlarına bağlı kalmazdım. Textbook ve makaleler tarardım. Robbins, guyton gibi otorite kitapları bitirdim. Bana muhteşem bir hekimlik nosyonu kazandırdı.
Haftasonları servislere çıkar hasta dosyalarını okurdum. Anamnez alırdım. Epikrizlerini açardım sistemden, oturur onları incelerdim. Nasıl tanı konulmuş, ne tedavi verilmiş vb. Hocaların asistanların peşinde gezerdim.
Ha herkes benim gibi miydi? Hayır. Bu istemekle alakalı olan bir şey. Ben tıp fakültesini isteyerek yazdım. Tek hedefim vardı, meslek olarak yani, o da doktorluktu. Başka meslek hiç düşünmedim bile.
Şöyle düşünürdüm, anne babana nasıl bir doktorun bakmasını istiyorsan öyle bir doktor olmalısın otri.
Saydığım şeylerden ötürü çok sağlam bir temelim oldu. Hekimlik insiyatif almaktır, analitik düşünmektir. Hızlı karar verip doğru müdahelede bulunmaktır. Laboratuvar hekimi olmamaktır. Hastaya dokunan, sahada çalışan biri gerçek bir doktor olabilir. Ben kendime gerçek doktorum demiyorum, ama elimden geleni yapıyorum.
Devam zorunluluğu hakkında da şunu söyleyeyim. İlk 3 sene temel bilimler alırken devam zorunluluğu laboratuvar dersleri haricinde bizde de yoktu. Yalan yok, amfi derslerine pek katılmazdım. Ama köpek gibi ders çalışırdım, mutlaka açığımı kapatırdım. 4-5-6 da zaten devam zorunlu.
Canla haşır neşir olacaksınız, hafife alınacak bir şey değil.
Hastanın şokta, sepsiste, solunum yetmezliğinde olduğunu daha hastayı görür görmez anlamanız lazım. Bunu da kitaplardan notlardan öğrenemezsiniz. Hasta görmeniz lazım.
Mezun olmadan önce hemen her gece anksiyete atakları geçirirdim. Allahım hiçbir şey bilmiyorum napacağım periferde diye. Açar sürekli sıvı, enfeksiyon, tromboz, pnömotoraks vb acil durumların tedavilerini okur, bilgilerimi güncel tutmaya çalışırdım. Mezuniyet öncesi bu kaygıları hepimiz yaşadık. Gerçekten. Nöbet anksiyeteleri meşhurdur. Önemli olan amaaan öğrenirim dememek, daima bilgilerini güncel tutmak. Ve nöbette hasta geldiğinde ona doğru tedavi uyguladığını fark ettikçe, insanın güveni yerine geliyor zaten. Anksiyete de azalıyor. Ama bilgisiz bir doktorsanız o anksiyete asla geçmiyor.
Acil serviste zaman geçirin, kalp krizinde ne yapılır, entübasyon nasıl yapılır, sıvı tedavisi nasıldır vb öğrenin. Hastaya dokunmaktan korkmayın. Acil durumları tanımak zorundasınız unutmayın.
Şunu da çok net söylüyorum ki, çoğu dönem arkadaşıma annemi babamı emanet etmem. Allah onların eline düşürmesin. Bakın bu kadar diyorum.
Ha ben çok mu süperim? Hayır. Ama mesleğimin ciddiyetinin farkındayım en azından. İnsan sağlığı şakaya gelmez. Seçtiğiniz mesleğin ne olduğunun farkına varın.