En çok üzülen en çok paylaşım yapan mı?

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.301
42.832
Toplumsal yas göstergemiz: Paylaşım yapmak ya da yapmamak
03/03/2016 07:00



RADİKAL- Sabah uyandınız ve kendinizi iyi hissediyorsunuz. Sokakta gördüğünüz güneşin altında gerinen tatlı kediciğin fotoğrafını çektiniz, bu fotoğrafı sosyal medya hesaplarında paylaşacaksınız, ama bir dakika durun. Önce bir haber sitesine twitter ya da facebook’a bakmalı. Çünkü Türkiye’de herhangi bir büyük olay olmuş olabilir.

201603021545_56193fda32cf77e231bf8106.jpg


Güne bu tedirginlikle başlayanların sayısı hiç de az değil. Türkiye maalesef ki son bir yılda toplu ölümleri sıklıkla yaşandığı bir ülke haline geldi. Suruç saldırısı, Diyarbakır HDP mitingi saldırısı, Ankara gar patlaması, Sultanahmet patlaması ve Ankara’daki otobüs patlaması son bir yılda Türkiye’nin hem politik gidişatını hem toplumsal ruh halini derinden etkiledi.

Böyle bir olayı duyduğumuz zaman önce şaşkınlık ardından derin bir üzüntü yaşıyoruz. Televizyonlara, haber sitelerine, sosyal paylaşım sitelerine yani olayla ilgili haber alabileceğimiz yerlere kilitleniyoruz. Haberler sırasıyla; olayın kesinleşmesi, politikacılardan gelen ilk açıklamalar, yurtdışındaki devlet başkanlarından gelen taziye mesajları ve yaşamını kaybedenlerin öykülerini içeriyor. Olayın yeri, yaşamını kaybedenlerin sayısı değişiyor ama basında takip ettiğimiz durumun sıralaması hiç değişmiyor.

Aynı topraklarda yaşadığımız, belki içinde tanıdıklarımız da olan bu kayıplar toplumsal psikolojimizi sarsıyor. Ülke olarak yas durumuna geçiyoruz. Normalde aile bireyleri, yemek, manzara, kedi paylaşımları yapılan sosyal medya da bu olaylara kilitleniyor.

201603021544_zuhal2_640.jpg


Bu durumdan en çok da eğlence sektörü etkileniyor. Öncelikle konserler, festivaller ve büyük organizasyonlar iptal ediliyor. Maçlarda futbolcular siyah bantlar takıyor.

Bu ertelemeler kendi iç tartışmalarını da yanında getiriyor. MÜYAP ve MÜYOBİR 2015 yılının ağustos ayında yaptıkları ortak açıklamada yaşanan saldırıların ardından konserleri ve sahne çalışmalarını durdurun çağrısına karşılık “Müziği durdurmak hayatı durdurmaktır” açıklamasını yapmıştı.

Sosyal medyada da bu konuyla ilgili bir ‘cadı avı’ başlıyor desek yeridir. Konu dışında yapılan her türlü haber ve paylaşım lince varan tepkilerle karşılaşıyor. Ancak üzerinden bir, iki gün geçtikten sonra doğal olarak konu ile ilgili haberlere ilgi azalıyor. Yavaş yavaş her şey gündelik akışa dönüyor.

201603021546_37cd5eb1206299e7889364e6722ac2f8.jpg


Peki toplumsal yas durumu nerede başlar nerede biter? Diğer ülkelerde de durum böyle mi? Konuyu Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü’nden Prof. Dr. Aslı Tunç ve Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Polikliniği Psikiyatri uzmanı Yrd. Doç.Dr. Alper Evrensel’e sorduk.

Prof. Dr. Aslı Tunç: Soğukkanlı ve dengeli haber akışı sağlanmalı

Amerikalılar genelde ne kadar büyük bir trajedi olursa olsun “Gösteri devam etmeli” (Show must go on) eğilimindelerdir. Bu, her türlü korkunç olaya karşın dimdik ayakta olma mesajı olarak algılanır. Terör kent yaşamlarını etkilememeli, insanlara korku salmamalı ve masum halk kötülüğe karşı direnmelidir. Ancak bazen öyle durumlar olur ki bütün eğlence sektörü durmalı ve kolektif yas tutma ortamına olanak tanınmalıdır. Kitleleri derinden sarsan, rahatlıkla mağdur insanlarla empati kurulabildiği trajedilerde hayatın akışının hiçbir şey olmamış gibi akıp gitmesi duyarsızlık ile eşdeğerdedir. Örneğin Paris saldırılarından hemen sonra tüm eğlence etkinliklerinin iptal edildiğini biliyoruz. Ancak burada önemli olan sağlıklı, soğukkanlı ve dengeli bir haber akışının sağlanmasıdır. Bunun en başarılı örneğini Paris saldırılarından hemen sonraki harika yayıncılığı ile France 24 televizyon kanalının haberciliğinde görebiliriz. Bu noktada bilgi akışını tıkamak ve yayın yasağı getirmek çok büyük bir hatadır.

SÜREKLİ BİR TOPLUMSAL YAS İÇİNDEYİZ

Ülkemizde artık sıklıkla yaşanan terör saldırıları sonucunda adeta sürekli bir toplumsal yas içindeyiz. Sanatsal etkinlikler ya da televizyondaki eğlence yayınları neredeyse suçluluk duygusu içinde ve dengeyi tutturmaya çalışarak ilerlemeye çalışıyorlar. Ancak ülkemizde ne yazık ki yasta bile uzlaşamayan bir toplumsal iklimle karşı karşıyayız. Trajediler bile önem sırasına diziliyor, ölü sayıları ve profilleri kıyaslanıyor. Trajediler ideoloji sosuna bulanıp kutuplaşmaya alet ediliyor. Bu noktada herkesin yüreğine aynı ölçüde değen ve toplumu ortak şekilde yaralayan felaket bulmakta bile zorlanır olduk.

Sosyal medya ise yas tutma eylemini radikal bir biçimde değişti. Milyonlarca insan bir terör eylemi, doğal bir afet ya da silahlı bir saldırı sonrası derhal Facebook, Twitter, Instagram ya da YouTube’a dönüyor. Bu toplumsal bir arınma hali kanımca. Sanal duygu ve empati paylaşımının acıları azaltıp azaltmadığı dünyada da çok tartışılan bir konu. Simgeler, ikonlar, o olay için yapılan grafikler, illüstrasyonlar hatta aplikasyonlar ile yaşanan acılar sınırlar ötesinde paylaşılsa da yas tutmanın derinliğinden ödün mü veriliyor? Yoksa en büyük acıları bile hafifletip ucuzlatıyoruz muyuz?

Yrd. Doç.Dr. Alper Evrensel: Yas evinde sadece ağlanmaz, yemek de yenir

Gündemde tüm toplumu ilgilendiren, etkileyen ve üzen gelişmeler oluyor. Bu gelişmeler karşısında bir bütün olarak acı toplumun tüm bireylerinde hissedilir. Toplumu bir bedene benzetirsek toplumda insanlar ne ise bedende de hücreler odur. Bedenin bir noktasında bir yaralanma olduğunda bu yara bedenin tümü tarafından hissedilir ve bedenin tüm etkinlikleri bu yaradan etkilenir. Ancak bir yaralanma oluştuğu için bedenin diğer işlevleri aksamaz. Örneğin yemek yine yenmelidir. Bedendeki hücrelerin gıdaya da ihtiyacı vardır. Bu kapsamda toplumun moral değerlerini yükseltici ve iyilik hissini arttırıcı türde etkinlikler de yapılmalıdır. Zaten yas süreci bir acı paylaşmadır. Yas evinde sadece ağlanmaz, sohbet de edilir. Kasvetli hava dağıtılmaya çalışılır. Yemekler yenir, çaylar içilir taziye evinde. Konu komşu bir araya gelir ve zorlukların beraberce aşılacağı hissi pekiştirilir. Ölümler sonrası yas tutma insanlığın ortak mirasıdır ve tüm insan toplumlarının ortak davranış biçimidir.

Acılı insanların duygusu çok yoğundur. Bu duyguyu denetlemek çok kolay olmayabilir. Acıyı doğrudan yaşayan ile onu gözlemleyenin birbirine anlayış göstermesi ve empati yapması gerekir. Acıya ve yaşanan duruma saygı duyulmalıdır. Toplumumuz bu saygıyı yitirmemelidir. Asıl dejenerasyon buradadır. Benzer şekilde eskiden oruç tutanlara saygı gereği tutmayanlar uluorta yiyip içmezdi. Ancak şimdi kimsenin umurunda olmamaya başladı. Asgari nezaket kuralları içinde bu saygının gösterilmesi ve insanların hassasiyetlerinin gözetilmesi gerekir. Bu, insani ve ahlaki bir görevdir.

Acısını yoğun yaşayan kişilerin ölçüsüz tepkilerini de absorbe edecek olan bu toplumun erdemli insanlarıdır. Bu fevrilikleri olgunlukla göğüsleyip basıncın azaltılmasına yardımcı olacak saygın kişilere büyük görev düşmektedir. Onların yol göstericiliği, babacanlığı, kucaklayıcılığı ve sükûneti ile fevri kişilerin yıkıcı eğilimleri sönümlenebilecektir.


http://www.radikal.com.tr/turkiye/toplumsal-yas-gostergemiz-paylasim-yapmak-ya-da-yapmamak-1521155
 
X