Bu mesajı yazmak için çok düşündüm, hangi konuya yazacağımı da bilemedim, tasarladım bazılarını fazlasıyla yaşadım bazılarını da bir yakınımla konuşurak oluşturdum. Bir erkek kullanıcı yasağı var, ben erkeğim ve 4 aydır bu konuyu takip ediyorum. Aranızda birbirinize yardımcı oluyor süreç hakkında birbirinizi bilgilendiriyorsunuz. Bu çok güzel. Bazı yanlışlarınız var ancak çoğu konuştuklarınız doğru, belki bazı şeyler eksik. Belki silinecek mesajım erkeğim diye ama silinmezse yardımcı olacağını düşünüyorum.
ilk o 'sıfır' sperm yazısını okuyunca şok oluyor insan. Ne demek ya diyor. Böyle birşey de olabiliyor muymuş? Özür diliyorum kaba olduysa ama insan 'ee o gelenler neydi' diye soruyor bile. Sonra arama motoruna 'menide sperm olmaması' gibi basit bir kelimyle başlıyor insan. Adres çubuğunda onlarca yeni sekme açılıyor. Okudukça düşen moraller iyice düşüyor. Ağlamamak için, sonuçta dünyanın sonu değil diye düşünmek istiyorsun ama bu sefer hikayeler okuyorsun ve işin ciddiyetinin ne boyutta olduğunu ne zorluklar beklediğini görüyorsun. Tedavileri duydukça aklına cüzdanın geliyor, hesap yapıyorsun işin içinden çıkamıyorsun. Hiç mi olmayacak sorusu aklına gelmesin diye uğraşıyorsun ama hiç çıkmıyor. Aklın tedavisiz olmayacak bu iş'e gidiyor ve o anda herşey bitiyor.
Eşlerinizin yaptıklarından şikayetçisiniz ve bazılarınıza fazlasıyla hak verdim. Şunu unutmayın nasıl ki sizin içgüdüleriniz varsa bizim de var ve ne yazık ki bizimkiler doğanın bize verdiği o toz konduramadığımız 'erkeklik' gururu bizi hemen etkisi altına alıyor. En görmüşü geçirmişi, bilinçlisi, okumuşu, doktoru, bilime inananı falan filan. İçgüdü olunca insanın etiketleri bir anda yok oluyor.
İlk aşama: Neden ben? oluyor. Neden benim başıma geldi. Ne yaptım Allah'ım ben? Bu eksikliği neden bana verdin? Bu sorular dönüp duruyor.
bu aşamada kadın da benzer sorular soruyor ama bir an önce çözmek istiyor ve o anda erkeği kaybediyor. Erkek zaten 'içgüdü/guru'dan dolayı konuşmak istemediği durumu, eşinin de kendini bu dertle tek başına savaştığın görünce 'herşey benim yüzümden oldu' diyerek iyice kapatıyor kendini içine. Bırakın sizinle gerçekten konuşmak istesin, bu onun bir yanlışıyla olmuş birşey değildi bi seçimi de değildi. Bis hastalık ve belki de hiç düzelmecek ve siz onunla 'istisnalar hariç' çocuk yapmak için evlenmediniz. Aynı durum size de olabilirdi.
İkinci aşama: Tedaviyi ertelemek? birinci aşamanın verdiği etki erkekte 'savunma mekanizması' oluşturuncaya kadar tepkisizlik oluşturuyor. Maddi sorunlar da varsa bir de onun verdiği etkiyle bir süreliğin hiçbirşey yapmak istemiyor. Ancak bu sırada sizin yaptığınız araştırmaları emin olun o da gizli bir şekilde ya yapıyor ya da içine dert ediyor. Sizinle konuşmasa da. Ama bunun bir de 'sizinle konuş'A'masa da' hali var ki bu çok kötü.
Üçüncü Aşama: İletişimsizlik; kadını 'belirsizlik'ten dolayı huzursuz ederken erkeği de yalnızlığa itiyor. Bu süreç ilişkiye göre değişiyor. Kimisi gece muhabbetlerinden uzak tutuyor kendini, kimisi sadece 'kadının yumurta' gününe saklıyor. Bu durumda kadının tavrı da aynı olduğunda durum ciddileşiyor. Evet gece muhabbetleri o kadar önemli değil ama bir o kadar da önemli. Azospermi ile ilgili iletişimsizliğe yenisi ekleniyor. Yatak odası iletişimsizliği. Bu durumda evliliği üç sorun bekliyor. Birincisi 'yatak odası' sadece çocuk içinmiş demek ki düşüncesi. Diğeri de 'demek ki biz mutlu olamıyoruz, çocuğu da haketmiyormuşuz iyi ki de olmamış ortada kalırdı' son olarak da 'herşey doktorlara kalmış benim yapacağım birşey yok' ve tedavi sürecine katılmak erkek için 'ödev'oluyor. Duygusal olarak hazır olmadığınız bir duruma kendinizi ne kadar adayabilirsiniz?
bu durumda her yerde yazılan ve hepimizin bildiği 'stres'in ne kadar etkili olduğunu görürsünüz. Kan ve hormon değerleriniz o durumda sık ölçtürseniz görürsünüz ki herşeyiniz değişiyor ki düşünün üreme fonksiyonlarınız nasıl da değişir? Azospermi o zamanlara özgü bir durum olabilir unutmayın. 100bin sperm çıkarken, ertesi ölçümde 5milyon sperm ve daha fazlası olan insanlar var. Ne değişiyor? tabi ki stres. Stresten dolayı insanlar kanser oluyor, sperm üretiminin olmaması ne ki?
Kendinizi 'bir an önce bu sorunu çözmeliyim'e inandırmayın lütfen. Erkeği sizin deyiminizle 'pışpışlamanız' gereken zaman işte o ilk anlar. SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN'i öyle güzel hissettirmelisiniz ki. Aynı şey size de olabilirdi bunu unutmayın. Bu süreci biraz unutun, tamam çözeriz de biraz bazı şeyleri öğrenelim, soralım soruşturalım, sorunları olanlara ulaşmaya çalışalım deyin. Belki kısacık bir tatil yapın unutun herşeyi. Bunu sizi 'öldürmeyen' bir hastalık olarak ve çok şükür ki 'daha kötü bir hastalığım' yok diyerek karşılayın. Bakın o sırada aranızda yeni bir aşk daha oluşacak. O sorunu yenmeye olan bir aşk! Orada kaybettiğinizi sandığınız dönem aslında büyük bir kazanç olacak size. Çünkü hertürlü 'maddi/manevi' yorulacağınız bir dönem öncesinde fazlasıyla 'bağ enerjisi'ne ihtiyaç duyacaksınız.
4. aşama: Benim yüzümden çocuk olmuyor ama eşim çok istiyor. Bakın en büyük hatanız bu olacak. Çözüm için sadece siz uğraşıyorsunuz gibi gelebilir. Görünürde öyledir ama her görünen sonuna kadar doğru olmayabiliyor. Çözümü erkeğin yapması gerekiyor ama durumu kabullenmeyen bir erkek sizi de seviyorsa hayatınızdan çıkmak istiyor. Başkalarının çocuğunu sevmeniz erkeğe manidar geliyor. Çünkü bundan öncesi dönemi olması gerektirdiği gibi geçirmedi. Bilimsel doğruluğu olan birşey söyliyim size, yaşlılık döneminde kişi 'benlik bütünliğine karşı/umutsuzluk' dönemini yaşar. Geçmişinden çok küçük birşey için övünç duyarsa sağlıklı bir duygusal gelişim içinde bulur kendini ama küçücük birşey için pişmanlık duyarsa yaptığı hiçbirşeyin doğru olmadığınu düşünür. Bu hastalığın da bir süreci var, kabullenme, çözmeyi isteme, kendini sürece inandırma ve kendini adama gibi sıranabilir. Birisini yanlış yaşarsa kişi diğerlerini sağlıklı yapamaz. Tekrar söylüyorum aynı şey kadın için de geçerli ve bu size de olabilirdi. Düşünsenize bir erkek 'kadınını' 'hayat arkadaşını' 'herşeyden kıskandığı' eşini mutlu olması için, çocuğu olsun diye 'başkasıyla mutlu olsun' diye düşünebiliyor. Bu sizce çok ağır değil mi? Anneler gününüzü kutlayaman bir erkek neler düşünür? Aynı şeyi 'eşim benim yüzümden 'babalar gününde' oğluna sarılamıyor' diye düşündüğünüzü aklınıza getirin. Erkeklerin de sizler gibi duyguları var ve şu anda sorun esas olarak onun sorunu. Daha sonra evliliğinizin sorunu. O bu durumu sizinle beraber kabullenirse sizinle beraber çözmek ister.
Bu aşamalar güzel geçtiğinde 2-3 ay sürecektir. Ancak güzel geçiremezseniz aylar sürebileceği gibi kendinizi 'boşanma'nın eşiğinde bulabilirsiniz. Ya da evli kalırsınız ama çok daha istemediğiniz şeyler olabilir. Tabi ki bu süreçte erkeğin yapması gereken şey çok ama şöyle düşünmeyin. Kocaman adam neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemicek değil ya. Bunu düşündüğünüzde kaybedersiniz. Çünkü 'içgüdü' olunca etiketin görmüş geçirmiş olmanın 'erkek' olmanın, ne demekse 'güçlü' olmanın, hiç ama hiçbir anlamı kalmıyor.
inanın daha çok yazacağım şey var ama okunur olma özelliğini kaybedecek korkum var. Ben bunların bazılarını yaşadım bazılarını ise bir kaç benzer durumda olan kişiyle paylaşarak öğrendim. Kendimi 'boşanma' eşiğinde buldum. Vazgeçtik mi bunun önemi yok. Bu insana şunu hatırlatıyor: 'hayırlı evladım var deme el koynuna girmeyince, vefakar eşim var zor günü görmeyince' Sonra insan soruyor. Biz bir çocuk olmama ihtimalinde bu hale geldik. Gerçekten çocuğumuz olmayınca ne olacak? Ya da onca denemeden sonra varmızı yoğumuzu gücümüzü kaybedince bi çocuğumuz olacak ama başka bir zor dönemde de mi yine ayrılacak hale geleceğiz? bunu da düşününce aynı evi paylaşmanın bir önemi kalmıyor.
arı poleninin + arı sütünün + keçiboynuzunun + bitkisellerin yararlarını toplayın, aşk + stressiz hayat'in yararlarının yarısı bile olmayacaktır.
ilk o 'sıfır' sperm yazısını okuyunca şok oluyor insan. Ne demek ya diyor. Böyle birşey de olabiliyor muymuş? Özür diliyorum kaba olduysa ama insan 'ee o gelenler neydi' diye soruyor bile. Sonra arama motoruna 'menide sperm olmaması' gibi basit bir kelimyle başlıyor insan. Adres çubuğunda onlarca yeni sekme açılıyor. Okudukça düşen moraller iyice düşüyor. Ağlamamak için, sonuçta dünyanın sonu değil diye düşünmek istiyorsun ama bu sefer hikayeler okuyorsun ve işin ciddiyetinin ne boyutta olduğunu ne zorluklar beklediğini görüyorsun. Tedavileri duydukça aklına cüzdanın geliyor, hesap yapıyorsun işin içinden çıkamıyorsun. Hiç mi olmayacak sorusu aklına gelmesin diye uğraşıyorsun ama hiç çıkmıyor. Aklın tedavisiz olmayacak bu iş'e gidiyor ve o anda herşey bitiyor.
Eşlerinizin yaptıklarından şikayetçisiniz ve bazılarınıza fazlasıyla hak verdim. Şunu unutmayın nasıl ki sizin içgüdüleriniz varsa bizim de var ve ne yazık ki bizimkiler doğanın bize verdiği o toz konduramadığımız 'erkeklik' gururu bizi hemen etkisi altına alıyor. En görmüşü geçirmişi, bilinçlisi, okumuşu, doktoru, bilime inananı falan filan. İçgüdü olunca insanın etiketleri bir anda yok oluyor.
İlk aşama: Neden ben? oluyor. Neden benim başıma geldi. Ne yaptım Allah'ım ben? Bu eksikliği neden bana verdin? Bu sorular dönüp duruyor.
bu aşamada kadın da benzer sorular soruyor ama bir an önce çözmek istiyor ve o anda erkeği kaybediyor. Erkek zaten 'içgüdü/guru'dan dolayı konuşmak istemediği durumu, eşinin de kendini bu dertle tek başına savaştığın görünce 'herşey benim yüzümden oldu' diyerek iyice kapatıyor kendini içine. Bırakın sizinle gerçekten konuşmak istesin, bu onun bir yanlışıyla olmuş birşey değildi bi seçimi de değildi. Bis hastalık ve belki de hiç düzelmecek ve siz onunla 'istisnalar hariç' çocuk yapmak için evlenmediniz. Aynı durum size de olabilirdi.
İkinci aşama: Tedaviyi ertelemek? birinci aşamanın verdiği etki erkekte 'savunma mekanizması' oluşturuncaya kadar tepkisizlik oluşturuyor. Maddi sorunlar da varsa bir de onun verdiği etkiyle bir süreliğin hiçbirşey yapmak istemiyor. Ancak bu sırada sizin yaptığınız araştırmaları emin olun o da gizli bir şekilde ya yapıyor ya da içine dert ediyor. Sizinle konuşmasa da. Ama bunun bir de 'sizinle konuş'A'masa da' hali var ki bu çok kötü.
Üçüncü Aşama: İletişimsizlik; kadını 'belirsizlik'ten dolayı huzursuz ederken erkeği de yalnızlığa itiyor. Bu süreç ilişkiye göre değişiyor. Kimisi gece muhabbetlerinden uzak tutuyor kendini, kimisi sadece 'kadının yumurta' gününe saklıyor. Bu durumda kadının tavrı da aynı olduğunda durum ciddileşiyor. Evet gece muhabbetleri o kadar önemli değil ama bir o kadar da önemli. Azospermi ile ilgili iletişimsizliğe yenisi ekleniyor. Yatak odası iletişimsizliği. Bu durumda evliliği üç sorun bekliyor. Birincisi 'yatak odası' sadece çocuk içinmiş demek ki düşüncesi. Diğeri de 'demek ki biz mutlu olamıyoruz, çocuğu da haketmiyormuşuz iyi ki de olmamış ortada kalırdı' son olarak da 'herşey doktorlara kalmış benim yapacağım birşey yok' ve tedavi sürecine katılmak erkek için 'ödev'oluyor. Duygusal olarak hazır olmadığınız bir duruma kendinizi ne kadar adayabilirsiniz?
bu durumda her yerde yazılan ve hepimizin bildiği 'stres'in ne kadar etkili olduğunu görürsünüz. Kan ve hormon değerleriniz o durumda sık ölçtürseniz görürsünüz ki herşeyiniz değişiyor ki düşünün üreme fonksiyonlarınız nasıl da değişir? Azospermi o zamanlara özgü bir durum olabilir unutmayın. 100bin sperm çıkarken, ertesi ölçümde 5milyon sperm ve daha fazlası olan insanlar var. Ne değişiyor? tabi ki stres. Stresten dolayı insanlar kanser oluyor, sperm üretiminin olmaması ne ki?
Kendinizi 'bir an önce bu sorunu çözmeliyim'e inandırmayın lütfen. Erkeği sizin deyiminizle 'pışpışlamanız' gereken zaman işte o ilk anlar. SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN'i öyle güzel hissettirmelisiniz ki. Aynı şey size de olabilirdi bunu unutmayın. Bu süreci biraz unutun, tamam çözeriz de biraz bazı şeyleri öğrenelim, soralım soruşturalım, sorunları olanlara ulaşmaya çalışalım deyin. Belki kısacık bir tatil yapın unutun herşeyi. Bunu sizi 'öldürmeyen' bir hastalık olarak ve çok şükür ki 'daha kötü bir hastalığım' yok diyerek karşılayın. Bakın o sırada aranızda yeni bir aşk daha oluşacak. O sorunu yenmeye olan bir aşk! Orada kaybettiğinizi sandığınız dönem aslında büyük bir kazanç olacak size. Çünkü hertürlü 'maddi/manevi' yorulacağınız bir dönem öncesinde fazlasıyla 'bağ enerjisi'ne ihtiyaç duyacaksınız.
4. aşama: Benim yüzümden çocuk olmuyor ama eşim çok istiyor. Bakın en büyük hatanız bu olacak. Çözüm için sadece siz uğraşıyorsunuz gibi gelebilir. Görünürde öyledir ama her görünen sonuna kadar doğru olmayabiliyor. Çözümü erkeğin yapması gerekiyor ama durumu kabullenmeyen bir erkek sizi de seviyorsa hayatınızdan çıkmak istiyor. Başkalarının çocuğunu sevmeniz erkeğe manidar geliyor. Çünkü bundan öncesi dönemi olması gerektirdiği gibi geçirmedi. Bilimsel doğruluğu olan birşey söyliyim size, yaşlılık döneminde kişi 'benlik bütünliğine karşı/umutsuzluk' dönemini yaşar. Geçmişinden çok küçük birşey için övünç duyarsa sağlıklı bir duygusal gelişim içinde bulur kendini ama küçücük birşey için pişmanlık duyarsa yaptığı hiçbirşeyin doğru olmadığınu düşünür. Bu hastalığın da bir süreci var, kabullenme, çözmeyi isteme, kendini sürece inandırma ve kendini adama gibi sıranabilir. Birisini yanlış yaşarsa kişi diğerlerini sağlıklı yapamaz. Tekrar söylüyorum aynı şey kadın için de geçerli ve bu size de olabilirdi. Düşünsenize bir erkek 'kadınını' 'hayat arkadaşını' 'herşeyden kıskandığı' eşini mutlu olması için, çocuğu olsun diye 'başkasıyla mutlu olsun' diye düşünebiliyor. Bu sizce çok ağır değil mi? Anneler gününüzü kutlayaman bir erkek neler düşünür? Aynı şeyi 'eşim benim yüzümden 'babalar gününde' oğluna sarılamıyor' diye düşündüğünüzü aklınıza getirin. Erkeklerin de sizler gibi duyguları var ve şu anda sorun esas olarak onun sorunu. Daha sonra evliliğinizin sorunu. O bu durumu sizinle beraber kabullenirse sizinle beraber çözmek ister.
Bu aşamalar güzel geçtiğinde 2-3 ay sürecektir. Ancak güzel geçiremezseniz aylar sürebileceği gibi kendinizi 'boşanma'nın eşiğinde bulabilirsiniz. Ya da evli kalırsınız ama çok daha istemediğiniz şeyler olabilir. Tabi ki bu süreçte erkeğin yapması gereken şey çok ama şöyle düşünmeyin. Kocaman adam neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemicek değil ya. Bunu düşündüğünüzde kaybedersiniz. Çünkü 'içgüdü' olunca etiketin görmüş geçirmiş olmanın 'erkek' olmanın, ne demekse 'güçlü' olmanın, hiç ama hiçbir anlamı kalmıyor.
inanın daha çok yazacağım şey var ama okunur olma özelliğini kaybedecek korkum var. Ben bunların bazılarını yaşadım bazılarını ise bir kaç benzer durumda olan kişiyle paylaşarak öğrendim. Kendimi 'boşanma' eşiğinde buldum. Vazgeçtik mi bunun önemi yok. Bu insana şunu hatırlatıyor: 'hayırlı evladım var deme el koynuna girmeyince, vefakar eşim var zor günü görmeyince' Sonra insan soruyor. Biz bir çocuk olmama ihtimalinde bu hale geldik. Gerçekten çocuğumuz olmayınca ne olacak? Ya da onca denemeden sonra varmızı yoğumuzu gücümüzü kaybedince bi çocuğumuz olacak ama başka bir zor dönemde de mi yine ayrılacak hale geleceğiz? bunu da düşününce aynı evi paylaşmanın bir önemi kalmıyor.
arı poleninin + arı sütünün + keçiboynuzunun + bitkisellerin yararlarını toplayın, aşk + stressiz hayat'in yararlarının yarısı bile olmayacaktır.