• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Eski_dünya / Sevdiği Şiirler

Eski_dxuxnya

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
29 Mart 2007
324
0
96
Diğer
Kırık gölge

sunu:
kaç iğnenin canı yanar battığında
kanadıktan sonra yalnızdır her yara


...


bulut çizdik gecenin kızıl tenine
söz yağdı...

halimi sorma
ya bir fazlaydık
ya da düştüğümüz yürekler dardı

gümüş sancıdır ayrılığın elleri

gözlerimden öp
nasılsa bir zaman
gülüş çalan yoksul çocuklardı

çevir mevsimi...

düşle kirli bahar
kokusu yalan sardunya
kopar gülü dikenden
bizi en çok güz anladı

ah gündaşım...

öyküm sığınaksız afet
göğüm yerle bir
güneşi kopardım saçımdan
imdadım kuru bir aydı

sonramız belki ferman
öncemiz ikindi

bu yağmur gelir geçer
ıslan kirpik ucumda
patikadır umuda giden yolumuz

bir ben düştüm
hep bir ben kanadı

çağır şarkımı dünden

yangınım sana sönük
kalem bize sarhoş

bir rüzgardı yaprağımda
kendini bülbül sandı

topla aklımı

bahçemiz mezar
kimse kalmadı...


Ferhat Gülsün
 
Aşk

Aniden. Birdenbire, beklenmedik olandan...
Beklemeyene: Dile gelen bir dünya.
Vahiy gibi, en çok ona benziyor.
Baharın karnını öptüğüm rüya.

O yüzden "ayaklandım", yukarı ağdım.
Sana vardığımda ağlamam bundan...

Adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirler
Dünyayı dolduran sözü olduran o.
Ve ben ne desem şimdi, benden değiller.
Hala soruyor musun bana, aşk ne demek:
O en "bir" ve "tam" olana yürümek.

Durup durup geçmesin içinden ağlamak
Dur, neden ağlıyorsun ca'nım,
yetmez mi ikimize bir sağanak...

BİRHAN KESKİN
 
NEY VE YEN
Neyin sesini bekliyorsun
mermere çarpan kelebekten
dedi kadın

İnceden yağmurun giydirdiği
gözlerini aç, nefes alsın dışarısı
kırılmak iyidir beklemekten
dedi adam

Neyin sesini bekliyorsun
yağmurun açtığı defterlerden
sarıl kendine, büyülen
ağır izleri var gövdende
aşklanmış zamanların
geri dönmek için mi yaratıldım ben
dedi kadın

Ney'in sesini bekliyorum
yıldızların dişlediği boynundan
kan akmaz Fuzulî gözden Irak
beni kara düşmüş köylere doğru
sesini kısan lambalar altında
seni soran rüzgârın önüne bırak
dedi adam

Şeref Bilsel
 


Çırpınır çileleri harmanlama yolunda
Harabe umutlardan derer gülleri
Güneş yanığı yüreğine dokunduğunda
Acı acı gülümser, gül annemin elleri

Doğu Karadenizin hırçın rüzgarı
Esip kavurunca yüce yalçın dağları
Baharın kokusuna uyanınca ovalar
Dinlenmeler bitti der, der annemin elleri

Sabah şafak sökmeden kalkarak uykusundan
Güne başlar her gün, dört rekat aksatmadan
Huzur dolu gönlüyle dönünce namazından
Mevlaya yalvar yakar dil annemin elleri

Bölük pörçük mazide buluşunca hayaller
Damla damla bir pınara dönüverir gözleri
Hasat zamanı gelince olgunlaşan başaklar
Misalidir, çile mevsiminde, can annemin elleri

Kulaca dağlarının yamandır kar ayları
İnat eder, geçit vermez, taşlı toprak yolları
Beyaz karanlıklar sardığında bizim elleri
Mahzun mahzun gözlerde yaş annemin elleri

Alev alev ayazlarda kapanınca evlere
Köyümün türküleri düştüğünde dillere
Yeniden yaz sevdası dolunca gönüllere
Kül altında yel bekler, kor annemin elleri

Bülbülün gül hasreti tükenmezmiş bilirim
Ezelden ebede dek sürer durur görürüm
Gül oğluyum bülbülüm, gülüm annemdir benim
Onsuz olamayacağım bir yar annemin elleri

31 Mart 96 Ankara






Selim Gül


 


Güneşin son sözlerindeyim...
Ben kış mevsimindeyim...

Soğuğunu sıcak sıcak içtiğim taze buz kokuları sarıyor odanın her yerini.
Lapa lapa hüzün yağan evlerin penceresinde, soba başlarına üşüşen eller, ve üşüyen kimsesizlikler çarpıyor kara bir kış gibi gözüme.
Şemsiyeleri ters dönen çocukların erimiş yaramazlıklarını içeri alıyor anneler,
anlatsam sokakta kalır içinde en sıcak sessizliği taşıyan güneşten evler.
Güneşin son sözlerindeyim...
ben kış mevsimindeyim...

Önce saçlarını kurulayan ıslanmış bir mevsimin içinde üşüyorum, sonra içi bizi, dışı kuşları yakan dünyanın takviminden düşüyorum soğuk bakan betonların üzerine.
Başıma güneş vuruyor ara ara ve ben bu kıymetli sıcağın acısını çıkarıyorum kış
mevsiminden.
Ellerimin bezden elleri ceplerimin içinde, içimi yakan yaz mevsiminin acı faturaları durur, ben yinede güler geçerim kış mevsiminde.
Güneşin son sözlerindeyim...
ben kış mevsimindeyim...

Başını kendine gömmüş ağaçların üzerinde sallanır şehir, donup bakan her yüzün içinde kaynayan bir nehir olur kış mevsimi.
Akşamına ağlayarak geçirenlerin uğradıkları küçük gam kahvehanelerinin misafiridir bu mevsim.
Gidesi gelipte gidemeyenlerin, soğuk istasyonu, yere yağmış karların üzerine
adımlarıyla imzalayan adamların son oyunu bu mevsim.
Güneşin son sözlerindeyim...
ben kış mevsimindeyim...

Yazılacak çok şeyi varken sözü kesilen yaz mevsimine bıraktım ardımda. Sıcağın tiryakisi dostlarıma yazmayı bıraktım, selamı sabahı kesen yaz gecelerine bıraktım kışa gömülmüş gündüzlerin üzerinde. Garipliğin üzerime giydirdiği en yeni ceketimin bana sarılmasıyla çıktım sokaklara. Dışarıda soğuktan daha sıcak yüzlerle tanıştım.
Ben bu mevsim kara karıştım ve erittim unutamadıklarımı.
Güneşin son sözlerindeyim...
ben kış mevsimindeyim...

ESRA ELÖNÜ



 

Biliyorum, unutamayacaksın!
Ağır ağır geçecek mevsimler,
Bir bir ağaracak saçının telleri
Solacak albümde eski resimler.

Beni hatırladıkça için ürperecek,
Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın.
Boşuna zorlama kendini, sevdiğim;
Biliyorum, unutamayacaksın.

Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım,
Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa
Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan
Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa.

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;
Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.
Ve bundan sonra kim severse dünyada;
Seni ve beni hatırlayacaklar.
alıntı

Hadi bakalım efkar demleyelimyerimseniben
 
"Her ayriligin bir tek aglayani vardir. Biri bitirir biri ardindan perisan olur. Biri hayatina hic birsey olmamis gibi devam eder, digeri her gordugu seyde kaybettigini arar. Ne kadar adilmis hayat dimi, ne kadar esit." Yüreğine sağlık arkadaşım...
 
KRONİK SONBAHAR

Kentleri dolduran ölüm kuleleri içinde
Yağmur bağlıyorum saçlarının telleriyle
Günlerimi ipe asıyorum,
Şehla tadında bir bakışına
Seni özlüyorum…
Çocukluğumun akşamüstü kıyılarında
İçimde arta kalan eylül çisentileri,
Kara gövdeli dağlar uzanır,uykumun geçitlerine
Buruk türkülerden bulut yaparım,
Loş bir ıslık olurken gurbet saatinde…
Bir pencere açmaktı hayat; Senin iklimlerine
Göğsümüz bir ateş dolardı,
Karanlığın ve yalnızın sessiz melankolisiyle…

Ceplerimden fışkırıyor, yağmurun kafesine kuşlar
Düşsel bir efsaneyle doğuyor
Gün batımı yıllanmış suratlar.
Ölümün avaze sesiydi bizi çağıran
Sen çöller boyu uzardın içimde
Ay ılık ılık akıtırken içime hüznünü
Sendin beni geçmişin uykusundan uyandıran.
Sahipsiz bir kentte büyüyor,en müphem çığlıklar.
Ben yüreğimle can kesilirken sesine
Yanlış bir adresti sendeki kalabalıklar.
Bir gün batımı sessizliği çökerdi üzerime
Şimdi ölüm sensizlikten ağır değil.
Her gecemin sabahıydın sen,
gemilerimin sığınabildiği tek liman.
Geçmişte sığındığım tek hatıraydı gözlerin.
bakışının uzaklığıydı beni kanatan
yüreğimden yola çıktığın günden beri
çıkmaz bir sokakta ayak izlerim
hani iki yarım bazen bir tüm etmez ya
belki de bu yüzden bu kadar hasretim.
Renksiz bir düş gibi hayat,
Her şeye sebep sensiz karanlıklar
Ve sen’i bana emanet edilmiş
Yarım bir sevda bıraktı,içimdeki bu kronik sonbahar…


alıntı
 
Back
X