Howl'un Kitap Yorumları 📚

OKÇU'NUN YOLU - PAULO COELHO

Tetsuya ülkenin en iyi okçusudur ancak bunu herkesten saklar. Kendi halinde bir marangoz olarak yaşayan Tetsuya'nın kapısına uzak diyarlardan gelen bir okçu dayanır ve ona meydan okur .Tetsuya bu meydan okumayı kabul eder. Yalnız diğer okçunun bilmediği şey okçuluk felsefesidir. Tetsuya hem okçuya hem de köyde yaşayan delikanlıya okçu olmayı ve okçuluğun felsefesini öğretir.

Kitap biraz kişisel gelişim kitabı tadında. Can yayınları kitabı illüstrasyonlu bastığı için hem okuması kolay hem de gayet zevkli.

''Amaçsız dua yaysız bir oka benzer. Dua' sız amaç oksuz bir yaya benzer''

''İnsanın niyeti de ok gibi kusursuz , düz, sağlam ve odaklı olmalıdır. Hedefiyle arasında bulunan mesafeyi aşarken kimse tarafından engellenmemelidir.''
 
DANSA DAVET - JEAN TEULE

Kitap, 16. yy 'da Strazburg'da açlık yüzünden çocuğunu suya atmak zorunda kalan bir kadının hikayesi ile başlıyor. Üzüntüden kendini ve aklını kaybeden kadın eve geldikten sonra dans etmeye başlıyor. Bir süre sonra açlık ve sefalet içindeki halkta kadına katılmaya başlıyor .Dansın büyüsüne sürekli farklı insanlar katılıyor ve ara vermeden 3 ay dans ediyorlar. Dans sırasında insanlar hayatını kaybediyor.

Bu kitapta geçen dans salgını gerçekten 16. yy' da Fransa'da yaşanmış. Modern literatüre ''Dans Vebası'' olarak geçmiş. Konusunun gerçek olması ve o dönemde yaşanan sefalet göz önüne alındığı zaman bence kitap çok çarpıcı. Ben çok beğendim.
 
SİYAH İNCİ - ANNA SEWELL

Eser bir fabl olarak yazılmış yani Siyah İnci isimli bir atın ağzından onun yaşadıklarını okuyoruz. Siyah İnci'nin her çiftlik değiştirdiğinde kurduğu arkadaşlarını, sahiplerinin tutumlarını onun ağzından dinliyoruz.

Kitap konusu ve yazımı adına söyleyecek çok bir şeyim yok. İnanılmaz akıcı okumaya başlamam ve bitirmem bir oldu desem yalan olmaz. Dili ve anlatımı çok sade.
 
GERMİNAL - EMİLE ZOLA

19.yy'da Fransa' da ki maden işçilerinin acımasız koşullardaki çalışma hayatını yaşayan birine anlattırsak bu kadar açıklayıcı anlatabilir miydi bilmiyorum. Çağın zorluklarında hayatta kalmaya geçinmeye ve en önemlisi karınlarını doyurmaya çalışan insanların haklı çığlıkları sanki yanımdalarmış gibi kulaklarımda çınladı. Bazen burnumda keskin kömür kokusu hissettim bazen de onlarla yerin katlarca altında sıcakla mücadele ettim.

Maden ocaklarında ki kötü çalışma koşulları , çalışanların emeklerinin karşılığını görememeleri, açlık ,sefalet etkileyici bir dille anlatılmış. Lise yıllarımda Nana' yı okumuştum. Bu okuduğum ikinci Zola kitabı olduğu için kendimden çok utandım. Bu eseri bu kadar geç okumuş olmam ve yazarı keşfedemeyişimden büyük üzüntü duyuyorum. :olamaz:
 
Tess Gerritsen Diriliş

Her şey, usta bir avcı olan Leon Gott’un, evinin garajında ölü bulunmasıyla başlar. Dedektif Rizzoli ve Doktor Isles bu esrarengiz ölümün detaylarını araştırdıkça aralarında benzerlikler bulunan diğer vakalara ulaşırlar. Nihayetinde, yaptıkları araştırma onları altı yıl önce bir safari sırasında Afrika’da işlenen turist cinayetlerine kadar götürür.

Yine harika bir Tess Gerritsen kitabı. Olaylar nasıl aktı, farklı zamanlarda gerçekleşen cinayetler birbirine nasıl bağlandı, hiç alakasız biri nasıl katil çıktı. Gerçekten bir solukta okudum telefonu elimden bırakamadım. En çokta herkesin katil olarak aradığı, ama benim olmadığını düşündüğüm birinin masum çıkmasına sevindim.
Kitabı okuyun 😌
 
Atiq Rahimi - Sabir taşı

Sabir taşı Afghanistan ' da, Savas sirasinda bir evde yasaiyor. Icerde dösekde bir adam, basucunda bir kadin.
Esinin durumu,kadinin sonunda icinde birikim yapmis herseyi disa vurmasina sebep oluyor. Aslinda normalde insanin esi ile konusabilmesi gereken seylerdir. Fakat okadar bastirilmis bir toplumda ,kadin ne derse cezalandirilir veya iftiraya ugrar.
Icini doksede,ona asla cevap veremeyecek esine, kendini kotu hissedip af diliyor.

Toplum baskisinin ,dini kullanmanin hayatlari nasil mahvettigini tekrar anliyor insan.
 
Mürebbiye - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu odur.
Bana bu sözü hatırlatan bir kitap oldu.

Fransa'da fahişelik yaparak para kazanan Anjel gebe kaldıktan sonra Türkiye'ye gelir. Zengin bir ailede mürebbiyelik yapmaya başlayan Anjel, kendini çok masum, iffetli tanıtır. Evdeki üç adamı da kendine aşık eder ve üçünü birden idare eder.
Okurken tahmin ettiğim bir şey vardı, tahmin edilmeyecek bir şey değildi gerçi.

Son sayfalarını heyecanla çevirdim, ne olacak, nasıl olacak diye..
Çok sürükleyici bir eser, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın okuduğum ilk eseri, tabii çok beğendim :)
 
Siyah İnci - Anna Sewell


Kitabın baş karakteri olan atımız Siyah İnci'nin ağzından yazılmış bir kitap, bu sebeple gayet tatlı bir anlatım tarzı var. Küçüklükten yetişkinliğe tüm süreci anlatıyor. İnsanların zulümleri ve merhameti karşısında atların nasıl huy değiştirdiğini çok güzel işlemiş.
Çift yönlü bakış açısını çok sevdim hem atların duygu ve düşüncelerini aktarmış yazar hem de iyi bir gözlemci olan Siyah inci sayesinde insanların.

Yazarın küçük yaşlarda yaşadığı bir sakatlık sebebiyle, sürekli atlı arabalara ihtiyaç duyması sonucu atlara hayranlığı oluşmuş. Kitabı yazmasındaki asıl sebep sanıyorum bu hayvanlara karşı davranışlara bir farkındalık yaratmak ve onlara bir nebze ses olmak. Başarılı olduğunu düşünüyorum.

Sade ve akıcı bir kalemle yazılmış olması da hikayeyi destekliyor ve bir çırpıda okumaya yardımcı oluyor. Çok beklentiye girmeden ağır kitaplardan, klasiklerden yorulduğumuzda tercih edilebilecek nahoş bir klasik.
 
Siyah İnci - Anna Sewell


Kitabın baş karakteri olan atımız Siyah İnci'nin ağzından yazılmış bir kitap, bu sebeple gayet tatlı bir anlatım tarzı var. Küçüklükten yetişkinliğe tüm süreci anlatıyor. İnsanların zulümleri ve merhameti karşısında atların nasıl huy değiştirdiğini çok güzel işlemiş.
Çift yönlü bakış açısını çok sevdim hem atların duygu ve düşüncelerini aktarmış yazar hem de iyi bir gözlemci olan Siyah inci sayesinde insanların.

Yazarın küçük yaşlarda yaşadığı bir sakatlık sebebiyle, sürekli atlı arabalara ihtiyaç duyması sonucu atlara hayranlığı oluşmuş. Kitabı yazmasındaki asıl sebep sanıyorum bu hayvanlara karşı davranışlara bir farkındalık yaratmak ve onlara bir nebze ses olmak. Başarılı olduğunu düşünüyorum.

Sade ve akıcı bir kalemle yazılmış olması da hikayeyi destekliyor ve bir çırpıda okumaya yardımcı oluyor. Çok beklentiye girmeden ağır kitaplardan, klasiklerden yorulduğumuzda tercih edilebilecek nahoş bir klasik.
*Hoş bir klasik
Klavyemin azizliği 🤦🏻‍♀️
 
Aziz Bey Hadisesi
Aziz adında kendini beğenmiş bir adamın hayatından kesitler okuyoruz. Kitapta Aziz Beyi yakınen tanımış oluyoruz. İşine ailesine kadınlara olan bakışını ve son pişmanlıklarını veya tamamen pişmanlıklarla dolu hayatını. Kadınlara olan tavrına sinir oldum. Yer yer çok üzüldüğüm de oldu Aziz Beye. Kitap bana da geçmişe bakıp nelere pişman olduğumu sorgulattı. Çok şükür ki çok birşey gelmedi aklıma.
 
İskender pala OD

Od özeti​


Kitap Özet İskender Pala, Od’da Yunus Emrenin hayatını konu ediniyor. 13. yy. Anadolu’sunda insanlık dersi veren Yunus Emre’nin yanında, Mevlânâ’dan Barak Baba’ya, Hacı Bektaş’tan Turakçın Baba’ya Temür Alp Ata’dan Tapduk Emre’ye Anadolu’yu sabır, aşk ve inanç mayasıyla kuranların hikâyesi dile geliyor.
Roman Yunus Emre’nin şiirlerinde de geçen Molla Kasım ile birlikte başlıyor. Romanda Molla Kasım Yunus’un hayatını kaleme alıyor.
Yunus Emre’nin Sitare, diğer ismiyle Elif’e duyduğu aşk da önemli bir yer tutuyor romanda. Yunus, Sitare’sini erken yaşta yitirir. Ebedi aşk, ilahi aşkın eşiği Sitare’nin gözleri, elleri ve sesindedir. Oradan şiire gidecektir Yunus Emre. Dağlar ile taşlar ile çağırmanın sırrına erecektir. Yunus, romanda çok sevdiği oğlunu da kaybeder. Yunus bu zorluklarla boğuşurken bir yandan da Anadolu Haçlı istilacıları, Moğol askerleri, hırsızlar, uğursuzlar, Alamut fedaileri tarafından deşilmektedir.
Zulüm ve acının kol gezdiği bu topraklarda Yunus aşka giden yolun şiirden geçtiğini anlamış ve bu yolda ilerlemiştir. Bir süre sonra tıpkı dedesi gibi o da tüm Anadolu’nun örnek aldığı insanlar arasına girmiştir. Yunus ile birlikte sadece şiir değil büyük bir hümanizm fikri geldiğini mükemmel bir şekilde işleyen İskender Pala’ya teşekkürler… Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeni romanı ‘OD’ ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emre romanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden gönüle dolup dilden dile dolaşan Yunus Emre, bu kez OD’un ana kahramanı. İskender Pala’nın ilim ve kültür adamı olmasının yanında, yazar kişiliğinin imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına Yunus Emre’nin gelişi tarihi atmosfer içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor. Romanın her sayfasında Yunus’un hamlıktan saflığa geçişi okunuyor.
 

Monte Kristo Kontu -​

Alexandre Dumas​

Monte Kristo Kontu, Fransız yazar Alexandre Dumas'ın ilk olarak yılında yayımlanmış olan eseridir. Yayınlandığı yıllarda büyük ilgi görmüş olan Monte Kristo Kontu, günümüzde de antik bir klasik olarak nitelendirilmektedir. Muazzam bir kurguya sahip olan ve son derece akıcı bir dille yazılmış olan eser, film, dizi, çizgi film dahil birçok uyarlamaya konu olmuştur. Benim için de zevkle ve daima bir sonraki sayfayı merak ederek okuduğum bir kitap oldu. Ayrıca belirtmeliyim ki, Monte Kristo Kontu okuduğum en akıcı ve en iyi klasiklerden bir tanesi. Uzun yıllar önce yazılmış bu kitap, okuyucuyu adeta yazıldığı döneme alıp götürüyor. Roman okumayı sevenlerin mutlaka okuması gerektiği bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yazarın diğer kitapları Üç Silahşorler, Siyah Lale ve Demir Maskeyi de okurlarımıza tavsiye ederim.

Kitap, Marsilyalı genç bir denizci olan Edmond Dantes'in çıktığı bir seferden dönüşü ile başlar. Edmond için hem çok zor hem de onu mutlu eden sonuçlar doğuran bir sefer olmuştur. Çünkü çalıştığı geminin çok sevdiği birinci kaptanı sefer sırasında hastalanmış ve ölmüş, ölmeden önce de kendisinin yerine Edmond' un geçmesini vasiyet etmiştir. Edmond'un yeni kaptan olmasını çekemeyen gemi muhasebecisi Danglars, gemide onun mutluluğunu kıskanan tek kişidir. Geriye kalan bütün tayfa Edmond'u çok sevmektedir ve hiç kimse onun neden yeni kaptan olduğunu sorgulamamıştır.

Edmond kasabasına döndüğünde, yaşlı babası Dantes'in ve sözlüsü Mercedes'in onu büyük bir özlemle beklediğini görür. Yalnızca babası çok bitkin bir halde ve hastadır. Babasından öğrendiğine göre komşuları Kadrus, Edmond gittikten sonra babasından ona olan borçlarını istemiş, gururlu baba Dantes de oğlunun ona bıraktığı paranın çok büyük bir kısmıyla borcu ödeyince açlıktan ölecek duruma gelmiştir. Mercedes onu her gün görmeye gelmiştir fakat gururu yaşlı baba Dantes'i müstakbel kızından yardım istemekten alıkoymuştur. Edmond, babası ile hasret giderdikten sonra nişanlısının evine koşar. Mercedes'in anne ve babası bir süre önce ölmüştür. Tek yakını amcasının oğlu Fernand'dır. Fernand Mercedes'e aşıktır ve onu kendisiyle evlenmeye ikna etmeye çalışsa da Mercedes Edmond'u aldatmayı veya ondan ayrılmayı bir an olsun düşünmemektedir. Edmond heyecanla Mercedes'in evine girdiğinde, Fernand da oradadır. Edmond Mercedes ile kucaklaştıktan sonra el sıkışmak üzere Fernand'a elini uzatır fakat karşılık alamaz. Fernand hışımla kendini evden dışarı atar. O sırada kaderin birbirleriyle tanıştırdığı iki kötü adam Danglars ve Kadrus az ilerideki bir kahvehanede beraber oturmaktadırlar. Onları birleştiren şey Edmond'a olan kıskançlıkları ve nefretleridir. Kadrus nişanlısı ın evine giderken Edmond'u takip etmiş, yolda Edmond'dan nefret eden ve onu kıskanan bir diğer insan olan Danglars ile tanışmıştır. Fernand'ın da ondan nefret ettiğini bildiklerinden, bunu kullanarak onun sonunu getirmek istemektedirler. Akşama kadar üçü birlikte içip birbirlerinin öfkesini körükler. Bedava içki bulan Kadrus kör kütük sarhoş olmuştur fakat Danglars ve Fernand'ın Edmond'a tuzak kuracak kadar bilinçleri yerindedir. Danglars Fernand'ın aklına girerek ona bir ihbar mektubu yazdırır. Bu mektuba göre Edmond Dantes, bir vatan hainidir. Kıskançlık ve nefretle yazılmış olan bu mektup, Dantes'in hayatını sarsıp savuracaktır.
 
Tess Gerritsen - Proje Ölumcul Virus
Rizzoli ne zaman ortaya cikacak diye bir bekledim baya bir . Fakat Rizzoli'siz bir romaniymis :)
Yinede güzeldi.
Cathy Kisa bir tatile giderken birine carpiyor. Adami arabasina alip hastaneye yetistirince ,kanamanin araba carpmasi degilde kursun yarasi oldugunu farkediyorlar.

Ve tum olay Cathy nin Victor Holland denen adami kurtarmasi ile basliyor. Büyük tehlikede oldugunu Victor Holland evine girene kadar anlamiyor. Hatta Victor a inanmiyor. O esnada penceresi bir kursun ile darmadagin oluyor.

Rizzoli olmasada Tess Gerritsen yine mükemmel bir roman yazmis.

Bahar Feyzan - Adim Nisan
Nisan , sevgilisinin bir indsat da bircok ceset ile birlikte ölu bulunduguna inanmak istemiyor. Uzerinde hirkasi olsada ikna olmuyor. 1aydir haber alamamasi anormal bir durum degildi. O hirkaya sahip olan bircok kisi vardir diye otopsi sonucunu bekliyor. Bir türlü ogenemiyor ve birseylerin gizli tutulduguna inaniyor.
Deli gibi eski sevgilisinin ararken baska biri ile tanisiyor.
Karmasik olaylar var 🤭 Okurken hic sklmadim. Bu iki erkek arasinda bir bag olmasi ve ne gibi bag var diye dusunup duruyor insan.
 
VATAN YAHUT SILISTRE.NAMIK KEMAL
Yazarin tiyatro seklinde yazdigi kitabi. Ben de ilk defa bir tiyatro kitabi okudum ve iyi ki ilk kitabim bu olmus ❤ osmanlidaki vatan aşkı ne kadar guzel anlatilmis. Insani aşk ve vatan aski ayni anda harmanlanarak cok guzel bir kitap ortaya cikmis. Tek kelimeyle harikaydi❤
 
Körlük

Etkileyici bir kitaptı.

Temizliğin suya sabuna dokunabilmenin ne kadar güzel ve özel olduğunu hissettim.

Hala pandeminin içinde iken ,hayat çekilmesi güç gelirken fiziki engel ile ilgili bir salgın olsa nasıl kaos yaşanır onu hissettim . Hatta depremi düşündüm.99 sonrası 30 yıl içinde büyük Marmara depremi olacak ve bu demek olur ki 7 yıl içinde olacak.Deprem sonrası çok da hoş olmayan manzaralar ile karşılaşacağımızı düşündüm.

Yazarın betimlemeleri çok iyiydi.Tuylerim urpererek okudum.Surukleyici bir kitap .

Kitap ile ilgili pek yorum yapmıyorum.Spoi vermek istemiyorum.
 
Kördüğüm /Ayşe Kulin

Geçirdiği bir trafik kazası sonucu hafızasını kaybeden ve kendisine Gizem adı verilen kadın özel bir psikiyatri kliniğine yatırılıp tedavi edilmeye başlanır.
Kliniğin kurucusu doktor ile kurduğu bağ ve tedaviler sayesinde gerçekleri hatırlamaya başlayan Gizem in gerçek hikayesi bambaşka olaylara sebep olur.
Polisiye tarzında sürükleyici bir romandı😌

“Ey Yürk genci kanatlan havalarda dalgalan
Çünkü bak ,hiç durmadan kanatlanıyor Cihan!”

“Öyle uzak ki yerim,uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim,benden ayrı yaşıyor
Ya her şeyim ya hiçim,sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim,çözdükçe dolaşıyor..”
 
Mücellâ - Nazan Bekiroğlu

Cumhuriyetle yaşıt bir kızın 1920 - 1970li yılların Türkiyesindeki nostaljik hikayesini okuyoruz bu kitapta.

Henüz anne karnındayken babasız kalan ve kız çocuğu olması hasebiyle annesinin tavizsiz sıkı prensipleriyle büyüyen , konu komşu ,eş dost akraba herkesin derdine yardımina koşarken maalesef kendi hayatını yaşayamayan saadete eremeyen yapayalnız bir kızın hikayesi Mücellâ.

Zamanlama olarak denk geldiği 2.Dünya savaşının ulkemiz üzerindeki etkilerini ve sag- sol davalarının yansımalarını da hikayenin arasına serpiştirmiş yazarımız.

Nazan Bekiroğlunun ustaca kurgularına ve kelimeleri raksettirerek muhteşem cümleler kurmasına alışmışken bu kitabın diğer kitaplarına nazaran az biraz geride kaldığını düşündüm .Kitap elbette ki güzel ama Nar Ağacı gibi güçlü bir kitabın akabinde okuduğum için böyle hissettim sanırım.

Hikâyenin yazılma serüveni de anladığım kadarıyla kitaptaki Nazlı karakterinin iyi bir kitap kurdu olduğunu gören Mücellâ "sen iyi bir okuyucu olduğuna göre iyi de yazarsın, benim hikayemi de yazarmisin" ricasıyla Nazan Bekiroğlu yaşanmış olan bu hikayeyi kaleme aliyor.

"En yakıcı aşktan geri dönmek, en basit bir evliliği bozmaktan daha az hasar verirdi "

" ..Yangından geriye ne hasar kaldığını ancak dumanlar dağılınca anlayacaktı. Yara sıcakken duymamisti acıyı. Gerçek acı zamanla başlayacaktı. "
 
SÖZDE KIZLAR

Mebrure İzmir'deki Yunan saldırısında kaybolan babasını bulmak için İstanbul'daki akrabalarının yanına gelir. Sığındığı bu köşkte onu yoldan çıkarmak için elinden geleni yapan insanlar bulunmaktadır. Aile Batılaşma ile yozlaşma arasında sıkışmış ve dejenere olmuştur. Mebrure'yi de kendilerine uydurmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Genç kız kendini bu durumdan kurtarmaya çalışsa da bataklığa saplanmış gibi çırpındıkça daha çok içlerine girdiğini ama kurtulamadığını fark etmiştir. Gördüğü ahlaki çöküntü ve yaşanılan çirkin ilişkiler onu bunalıma sokmuştur. Bir an önce babasını bulup köşkten ayrılmaya çalışmaktadır. Ama bu ailenin oğlu Behiç, Mebrure'ye kafayı takmıştır. Ne olursa olsun onu elde etmek istiyordu. Bunun için yalanlar söyleyip rolden role giriyordu. Bu noktada ailenin dostu olan düzgün karakterli Nadir yanında Fahri ile gelip kıza yardımcı olurlar.
Peyami Safa insan psikolojisi analizinde çok iyi bir yazar. Bu kitapta da kişileri çok güzel analiz edip okuyucuya sunmuş ancak yaşanan yozlaşma ve ahlaksızlığı sadece kadınlara yüklemesi beni rahatsız etti.

Genel olarak akıcı bir kitap. Okunmasını tavsiye ederim
 
X