- 10 Ağustos 2009
- 26.100
- 18.286
haber.sol.org.tr/toplum/hayatini-kaybeden-askerin-annesi-affet-beni-oglum-18-bin-liraHayatını kaybeden askerin
annesi: 'Affet beni oğlum 18 bin
liram yoktu'
Cumhuriyet yazarı Işıl Özgentürk
bugün köşesinde çatışmada
hayatını kaybeden askerlerden
birinin annesinin, "Affet beni oğlum
18 bin liram yoktu" dediğini yazdı.
Özgentürk, bu ailelerin "Oğlum
neden öldü?" diye sormadıklarını
belirterek, “Neden evde sadece
bulgur ve yoğurt yediklerini
sormadıkları gibi. Onların adı
yoksullardır ve ne yazık ki,
öğrenilmiş bir çaresizlikle sadece
Tanrı’nın bütün bu adaletsizliği
göreceğini ve onları cennetiyle
ödüllendireceğine inanırlar”
ifadesini kullandı.
Haber Merkezi
Pazar, 09 Ağustos 2015 13:28
Cumhuriyet yazarı Işıl Özgentürk,
çatışmalarda hayatını kaybeden
askerlerden birinin annesinin,
cenaze töreninde “Affet beni oğlum
18 bin liram yoktu” dediğini yazdı.
Hayatını kaybeden askerlerin
ailelerinin, “Benim oğlum neden
öldü?” diye sormadıklarını savunan
Işıl Özgentürk, yazısında “Neden
evde sadece bulgur ve yoğurt
yediklerini sormadıkları gibi.
Onların adı yoksullardır ve ne yazık
ki, öğrenilmiş bir çaresizlikle sadece
Tanrı’nın bütün bu adaletsizliği
göreceğini ve onları cennetiyle
ödüllendireceğine inanırlar”
ifadesini kullandı.
Alt sınıfa mensup kişilerin
“Mitinglerde dağıtılan üç kuruşluk
yemeği nimetten saydıklarını ve
sahibine oylarını teslim ettiklerini”
ileri süren Özgentürk, yazısını
Nazım Hikmet'ten şu alıntıyla
sonlandırdı:
“Kabahat senin / demeğe de dilim
varmıyor ama / kabahatin çoğu
senin, canım kardeşim."
Işıl Özgentürk’ün Cumhuriyet'te
bugün yayınlanan yazısı şöyle:
"Acılı anne, tabuta sarılmış
oğlundan özür diliyordu, 'Affet beni
oğlum, 18 bin liram yoktu!'
Türkiye’de her erkek çocuk eğer
fakir bir ailede doğmuşsa, asker
doğmuştur. Onu ailesi ve komşuları
şenliklerle uğurlar ve hep birlikte
bağırırlar, 'En büyük asker bizim
asker!' diye. Oysa oğlu her asker
olan annenin yüreğine işte tam da
o şenlikte ateş düşer. Her nişanlı kız
kimselere görünmeden
gözyaşlarına boğulur. Çünkü bütün
tantanaya, havalara kaldırıp
omuzlarda taşınmaya rağmen,
canlarını ölüme yolladıklarını
bilirler.
Sonra o canlardan birinin cenazesi
gelir ve kalabalık gene bağırır:
'Şehitler ölmez vatan bölünmez!'
Anneler babalar sessizce, 'Vatan
sağolsun' der. Sormazlar neden
benim oğlum öldü? Neden
başkalarının çocuğu 18 bin lira
ödeyip bir gün bile askerlik
yapmadan tezkere aldı? Sormazlar,
tıpkı madenlerde neden kaza
olduğunu ve yüzlerce insanın
öldüğünü sormadıkları gibi. Neden
çocuklarının pahalı okullara
gidemeyip, imam hatibe mecbur
kaldığını sormadıkları gibi. Yoksul
bir Kürtle yoksul bir Türk’ün neden
daha doğuştan kaybedenler
olduğunu sormadıkları gibi.
Sabahtan akşama kadar öldürücü
sıcakta meyve toplayıp neden 30
lira aldıklarını sormadıkları gibi.
Neden evlerinin bir göz oda
olduğunu sormadıkları gibi. 18 bin
lirası olanların neden iki çocuktan
fazla yapmadıklarını sormadıkları
gibi. Neden evde sadece bulgur ve
yoğurt yediklerini sormadıkları gibi.
Onların adı yoksullardır ve ne yazık
ki, öğrenilmiş bir çaresizlikle sadece
Tanrı’nın bütün bu adaletsizliği
göreceğini ve onları cennetiyle
ödüllendireceğine inanırlar.
Ama Tanrı onları görmez. Tanrı
zenginleri sever! Onların çocukları
sınır boylarında ölmez! Onların
çocukları şehit olmaz! Onların
çocukları sokaklarda dilenmez!
Onların çocukları sokak köşelerinde
tiner koklamaz! Onların
çocuklarının karanlık sinemalarda
ırzına geçilmez! Karıları E-5 yolunda
müşteri beklemeye çıkmaz! Kızları
seks işçisi olmaz! Tanrı onlara iyi
okullar sunar, Tanrı onlara iyi
kariyerler sunar, Tanrı onlara yatlar,
katlar sunar. Tanrı onlara dünyada
bir cennet sunar. Onlar öbür
dünyayı beklemezler!
Cennette ödüllendirileceklerini
düşünenler, zenginlerin kestiği ama
esaslı parçalarını kendilerine
ayırdıkları kurbanın üç kuruşluk eti
kendilerine de düştüğünde bir
sevinirler bir sevinirler. Kurbanı
kesene kurban olurlar. Mitinglerde
dağıtılan üç kuruşluk yemeği
nimetten sayarlar ve sahibine
oylarını teslim ederler.
Bir gün olsun şu soruyu sormazlar:
'Neden ben böyle yoksulum?'
Çünkü Tanrı’nın kendisini böyle
yarattığına inanırlar. 'Beş parmağın
beşi bir olmaz' sözünü pek severler.
1 Mayıs’ta işler tatil olduğu ve sahil
kıyısındaki mesire yerlerine
gidecekleri için çok sevinirler. 'Şu
gençler de hiçbir şeyden memnun
olmuyorlar, ne var şimdi olay
çıkaracak' diye Taksim’e çıkanlara
karanlık gözlerle bakarlar. Ama
mangalda neden kuzu pirzola değil,
ancak tavuk kanadı
çevirebildiklerini hiç sormazlar.
Asgari ücretli işlerine sımsıkı
yapışırlar, onlar için sendikacılar,
solcular uzak durulması gereken
tehlikeli tiplerdir. Tersanelerde,
inşaatlarda ölen arkadaşları için
üzülürler ama 'kader' deyip
geçerler.
Evet, büyük vatansever ve şair
Nâzım Hikmet’in dediği gibi
'Kabahat senin - demeğe de dilim
varmıyor ama - kabahatin çoğu
senin, canım kardeşim'.
annesi: 'Affet beni oğlum 18 bin
liram yoktu'
Cumhuriyet yazarı Işıl Özgentürk
bugün köşesinde çatışmada
hayatını kaybeden askerlerden
birinin annesinin, "Affet beni oğlum
18 bin liram yoktu" dediğini yazdı.
Özgentürk, bu ailelerin "Oğlum
neden öldü?" diye sormadıklarını
belirterek, “Neden evde sadece
bulgur ve yoğurt yediklerini
sormadıkları gibi. Onların adı
yoksullardır ve ne yazık ki,
öğrenilmiş bir çaresizlikle sadece
Tanrı’nın bütün bu adaletsizliği
göreceğini ve onları cennetiyle
ödüllendireceğine inanırlar”
ifadesini kullandı.
Haber Merkezi
Pazar, 09 Ağustos 2015 13:28
Cumhuriyet yazarı Işıl Özgentürk,
çatışmalarda hayatını kaybeden
askerlerden birinin annesinin,
cenaze töreninde “Affet beni oğlum
18 bin liram yoktu” dediğini yazdı.
Hayatını kaybeden askerlerin
ailelerinin, “Benim oğlum neden
öldü?” diye sormadıklarını savunan
Işıl Özgentürk, yazısında “Neden
evde sadece bulgur ve yoğurt
yediklerini sormadıkları gibi.
Onların adı yoksullardır ve ne yazık
ki, öğrenilmiş bir çaresizlikle sadece
Tanrı’nın bütün bu adaletsizliği
göreceğini ve onları cennetiyle
ödüllendireceğine inanırlar”
ifadesini kullandı.
Alt sınıfa mensup kişilerin
“Mitinglerde dağıtılan üç kuruşluk
yemeği nimetten saydıklarını ve
sahibine oylarını teslim ettiklerini”
ileri süren Özgentürk, yazısını
Nazım Hikmet'ten şu alıntıyla
sonlandırdı:
“Kabahat senin / demeğe de dilim
varmıyor ama / kabahatin çoğu
senin, canım kardeşim."
Işıl Özgentürk’ün Cumhuriyet'te
bugün yayınlanan yazısı şöyle:
"Acılı anne, tabuta sarılmış
oğlundan özür diliyordu, 'Affet beni
oğlum, 18 bin liram yoktu!'
Türkiye’de her erkek çocuk eğer
fakir bir ailede doğmuşsa, asker
doğmuştur. Onu ailesi ve komşuları
şenliklerle uğurlar ve hep birlikte
bağırırlar, 'En büyük asker bizim
asker!' diye. Oysa oğlu her asker
olan annenin yüreğine işte tam da
o şenlikte ateş düşer. Her nişanlı kız
kimselere görünmeden
gözyaşlarına boğulur. Çünkü bütün
tantanaya, havalara kaldırıp
omuzlarda taşınmaya rağmen,
canlarını ölüme yolladıklarını
bilirler.
Sonra o canlardan birinin cenazesi
gelir ve kalabalık gene bağırır:
'Şehitler ölmez vatan bölünmez!'
Anneler babalar sessizce, 'Vatan
sağolsun' der. Sormazlar neden
benim oğlum öldü? Neden
başkalarının çocuğu 18 bin lira
ödeyip bir gün bile askerlik
yapmadan tezkere aldı? Sormazlar,
tıpkı madenlerde neden kaza
olduğunu ve yüzlerce insanın
öldüğünü sormadıkları gibi. Neden
çocuklarının pahalı okullara
gidemeyip, imam hatibe mecbur
kaldığını sormadıkları gibi. Yoksul
bir Kürtle yoksul bir Türk’ün neden
daha doğuştan kaybedenler
olduğunu sormadıkları gibi.
Sabahtan akşama kadar öldürücü
sıcakta meyve toplayıp neden 30
lira aldıklarını sormadıkları gibi.
Neden evlerinin bir göz oda
olduğunu sormadıkları gibi. 18 bin
lirası olanların neden iki çocuktan
fazla yapmadıklarını sormadıkları
gibi. Neden evde sadece bulgur ve
yoğurt yediklerini sormadıkları gibi.
Onların adı yoksullardır ve ne yazık
ki, öğrenilmiş bir çaresizlikle sadece
Tanrı’nın bütün bu adaletsizliği
göreceğini ve onları cennetiyle
ödüllendireceğine inanırlar.
Ama Tanrı onları görmez. Tanrı
zenginleri sever! Onların çocukları
sınır boylarında ölmez! Onların
çocukları şehit olmaz! Onların
çocukları sokaklarda dilenmez!
Onların çocukları sokak köşelerinde
tiner koklamaz! Onların
çocuklarının karanlık sinemalarda
ırzına geçilmez! Karıları E-5 yolunda
müşteri beklemeye çıkmaz! Kızları
seks işçisi olmaz! Tanrı onlara iyi
okullar sunar, Tanrı onlara iyi
kariyerler sunar, Tanrı onlara yatlar,
katlar sunar. Tanrı onlara dünyada
bir cennet sunar. Onlar öbür
dünyayı beklemezler!
Cennette ödüllendirileceklerini
düşünenler, zenginlerin kestiği ama
esaslı parçalarını kendilerine
ayırdıkları kurbanın üç kuruşluk eti
kendilerine de düştüğünde bir
sevinirler bir sevinirler. Kurbanı
kesene kurban olurlar. Mitinglerde
dağıtılan üç kuruşluk yemeği
nimetten sayarlar ve sahibine
oylarını teslim ederler.
Bir gün olsun şu soruyu sormazlar:
'Neden ben böyle yoksulum?'
Çünkü Tanrı’nın kendisini böyle
yarattığına inanırlar. 'Beş parmağın
beşi bir olmaz' sözünü pek severler.
1 Mayıs’ta işler tatil olduğu ve sahil
kıyısındaki mesire yerlerine
gidecekleri için çok sevinirler. 'Şu
gençler de hiçbir şeyden memnun
olmuyorlar, ne var şimdi olay
çıkaracak' diye Taksim’e çıkanlara
karanlık gözlerle bakarlar. Ama
mangalda neden kuzu pirzola değil,
ancak tavuk kanadı
çevirebildiklerini hiç sormazlar.
Asgari ücretli işlerine sımsıkı
yapışırlar, onlar için sendikacılar,
solcular uzak durulması gereken
tehlikeli tiplerdir. Tersanelerde,
inşaatlarda ölen arkadaşları için
üzülürler ama 'kader' deyip
geçerler.
Evet, büyük vatansever ve şair
Nâzım Hikmet’in dediği gibi
'Kabahat senin - demeğe de dilim
varmıyor ama - kabahatin çoğu
senin, canım kardeşim'.