Tebrik ederim çok güzel bir yazı olmuşAma noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakmak şarttır.
Cok guzel olmus tebrık ederım sızı...
Kesinlikle aynı fikirdeyim , vaktinizi ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim.ahh canım yaa öyle guzel yazmıssın oyle guzel seylere deyınmıssın kı tebrık edıyorum seni .
sen yazınca aklıma geldı ,gercekten eskıden domatesın tadı br baskaydı yaa .
cok ıyı hatırlıyorum kucukken bır elım de ekmek bır elım de ıse butun dogranmamıs domatesı
ısıra ısra yemenın tadı bambaşkaydı yaa .şimdi ıse domatesı sevmıyorum bıle
eskiden hersey daha güzeldı .gercekten cok güzel konulara deyinmissin ,teknolojı bızı öldürdü resmen .
şimdi hersey otomotıklestı .herseyı bılgısayar yapıyor .yılbası dogumgunu bayram tebrıklerımızı
maıl olarak atabılırız ,maıl olarak alabılırz .kısacası hersey ruhsuz artık .
annemin babamın donemın de olmayı cok ısterdım ,hersey gercek ve seffaf ...
TEKNOLOJİ ÖLDÜRECEK BİR GÜN
Bu stres fazla değil mi?
Telefon yok.
Bilgisayar yok.
Kredi kartları yok.
Televizyon yok.
Video oyunları yok.
Arabamızda GPS yok.
İnternet yok.
Her türlü bileti kuyruğa girmeden almak yok.
Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar.
Bunların hepsi teknolojinin bize sağladığı olanaklar.
Bunların, hatta bırakın hepsini, birinin bile olmadığı bir hayatı düşleyemeyiz bile.
Hayatın bittiğini sanırız. Paniğe kapılırız.
Bunları yazan ben de aynı duygular içindeyim.
Oysa, bizim yaş grubumuz, bunların hiçbiri olmadan büyüdü.
Evimize 15 yılda telefon bağlatamamıştık. Kredi kartları, "Türk Parasını Koruma Kanunu" nedeniyle yoktu, bir tek Diners kartı vardı. Onun da altında, "Valid only in Turkey" yazardı. Yani, sadece Türkiye'de kullanılır. Yurtdışına çıkınca bir işe yaramazdı.
Şimdi çok şükür hepsi var.
Ama hayatımızın her alanında yararlandığımız halde, teknolojiden o kadar da mutlu muyuz?
Artık her şey otomatikleşti. Bilgisayarsız bir dünya yok.
Ama bir bakıyorsunuz o bilgisayarlar, o bilgisayar programları hayatımızı kolaylaştırdığı gibi, hayatı bize zehir de ediyor.
Bilimsellik adına her şeye bilgisayarlar karar veriyor.
Eskiden işe almalarda karşılıklı oturur konuşurduk, bizi işe alacak olanı etkilemeye çalışırdık. Yeteneklerimizi sergileme olanağı bulurduk.
O da değişmiş biliyor musunuz?
İşe alırken bilgisayar programları uyguluyorlarmış artık Batı'da. Karşınızda bir kişi, etten kemikten olma, duyguları olan biri değil, bir makine oturuyor.
Sizin yalan söyleyip söylemediğinizi anlıyor örneğin. Ya da ses tonunuzdan karakterinizi ölçüyor. Sonra da bunu raporluyor.
Sizi işe alacak kişi, muhtemelen sizi hiç görmeden makinenin verdiği rapor üzerinden bir karara varıyor.
O an sinirlisiniz, heyecanlısınız, şaşkınsınız, hiç fark etmiyor. Çünkü makine affetmiyor ve belki de siz, hiç hak etmediğiniz halde, "işe yaramaz" bulunarak saf dışı ediliyorsunuz.
Allah aşkına söyler misiniz böyle hayat olur mu?
Ya izlenmemize ne dersiniz? George Orwell'in ünlü, "Büyük birader sizi gözlüyor" romanı çoktan gerçek oldu bile.
Hayatımızın her anı izleniyor, dinleniyor. Gizlimiz saklımız yok. Cep telefonları, kredi kartları, araçlarımızdaki GPS’ler, bilgisayarımız, ipad’lerimiz bizi her yerde ele veriyor.
Neredeyiz, ne yapıyoruz, ne satın aldık, ne yedik, ne içtik, hepsi gözleniyor.
Allah aşkına söyler misiniz yine, böyle hayat olur mu?
Ya kentlerin her yerine yerleştirilen kameralara ne demeli?
Biliyor musunuz, İngiltere'de 130 milyon kamera varmış, her gün herkesi izleyen ve kaydeden.
İngiltere'nin nüfusu 65 milyon. Demek ki kişi başına 2 kamera düşüyor.
Türkiye'de de durum bundan farklı değildir.
Nereden söylüyorum bunu? Bakın bir örnek vereyim. Geçenlerde Galatasaray Adası'na gidiyordum. Tam iskeleye gelirken motor kalktı. 5-6 dakika beklemek zorunda kaldım.
Adaya giden motor iskelesine camdan bir barınak yapmışlar, müşteriler motor beklerken üşümesinler, yağmur varsa ıslanmasınlar ya da güneşte kalmasınlar diye.
Orada bir görevli oturuyor, bir bank yapmışlar. Dolaşıyorum sağa sola, görevlinin önündeki ekrana takıldı gözüm. Biraz baktım ve saydım, tam 16 kamera görüntüsü vardı.
Yoldan otoparka, iskeleye giden, yoldan motoru gören kameralara kadar tam 16 kamera. Düşünün işte, Galatasaray Adası'nda lokantalara giden müşteriler için konan kamera sayısı 16, Türkiye'nin genelinde ne kadar var.
Üstelik biliyor musunuz ki bu kameraların tamamına yakını bilgisayar kontrollü. Yani internet üzerinden çalışıyor. Bu da demektir ki, bizim istihbarat örgütlerini bırakın, dünyanın her yerindeki istihbarat örgütleri ya da bu işleri bilenler istedikleri zaman istedikleri kamera görüntülerini izleyebiliyorlar.
Demek ki sokakta, hatta ıssız sokakta bile yolda yürürken asla ve kat'a yanlış bir davranışta bulunamayız. Çünkü birileri bizi izliyor olabilir.
Şimdi yine söyler misiniz Allah aşkına, böyle hayat olur mu?
Üçüncü dünya savaşından söz edenler var biliyorsunuz. Bana göre üçüncü dünya savaşı öyle tankla tüfekle, uçakla olmayacak. Belki yerel bazı çatışmalar olur ama dünya çapındaki bir savaş bilgisayarlarla olacak.
Düşünsenize, bilgisayarlara bir virüs atıyorlar, o anda bütün elektrik, doğalgaz, su dağıtımı duruyor, uçaklar, trenler, metrolar, gemiler birbirine giriyor, nükleer santraller patlıyor, bankalardaki hesaplar alt üst oluyor.
Hiç gülmeyin. teknik olarak bunlar mümkün.
İşte varın o zaman dünyanın halini bir düşünün.
Ve belki de insanlar bir gün gelecek, "Başlarım böyle teknolojinin içine, hayatımız zehir oldu" diyerek bütün teknolojik araç gereçlerini çöpe atacaklar ve derin bir nefes çekecekler.
İçinizi kararttım belki ama, sonunda ölümlü dünya, bu kadar stres fazla değil mi?
alıntıdır]
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?