- 11 Mart 2012
- 30.291
- 60.025
- 36
- Konu Sahibi EnHarbiKiz
- #1
İzmir Suikasti, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinde, büyük önder Atatürk’ün Türk Milletine maletmeye çalıştığı inkılaplar birbirini izlediği sırada O’nu öldürmek amacıyla plânlanmıştı. Tabii ki o dönemde Atatürk’ün ölmesi Türk halkının çağdaş olma fırsatını kaybetmesi, lâik Türkiye’nin yok olması anlamına geliyordu.
Bu nedenle, Atatürk ve lâik Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman çevreler tarafından bu olay da istismar edilmek istenmektedir. Atatürk karşıtı her türlü hareketi destekleyen bu çevrelerin İzmir Suikasti olayını da kendilerine malzeme olarak görmeleri bu araştırmamızın hazırlanmasında en büyük etken olmuştur.
1926 yılında Cumhuriyet yeni ilân edilmiş ve ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmayı amaçlayan inkılâplar yapılmakta iken, bu inkılâplara çeşitli çevrelerden değişik nedenlerle muhalefet yapılıyordu. Bu muhaliflerin arasında iktidar hakkını sadece kendilerinde gören İttihatçılar da bulunmaktaydı. İttihatçılar Meşrutiyet döneminde de iktidar hakkını kendilerinden başkasında görmemişler, Bulgar Komitacılarından da etkilenerek, iktidarı ellerinde tutmak için çeşitli komitacı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Kendi içlerinde fedailer barındırmışlar, suikastler tertip etmişlerdi.
İzmir Suikasti sanığı olarak yargılanan ve birçoğu da ceza gören İttihatçıların bu tutumunu, yine en iyi Atatürk ifade etmiştir: “Bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.”1
İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ İLE ATATÜRK’ÜN İLİŞKİSİ
İzmir Suikasti sonrası kurulan İstiklâl Mahkemesince bu olayın tertipleyicileri oldukları iddia edilen İttihatçıların partisi İttihat ve Terakki Partisi ile Atatürk arasındaki ilişkiler eskilere dayanmaktaydı.
Atatürk, II. Abdülhamit’in istibdat yıllarında sürgün olarak Şam’a gönderildiğinde burada Vatan ve Hürriyet adında bir cemiyet kurmuştu. Daha sonra Selanik’te de bir şubesi açılan bu cemiyetin Selanik Şubesi ilerleyen zaman içerisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmaya karar verdi. Bu sıralarda tayinini Selanik’e çıkartmayı başaran Mustafa Kemal de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye oldu. Ancak Mustafa Kemal’in bu cemiyete kurulduktan sonra girmiş olması, liderlik kadrolarından birini almasına engel oldu. Buna rağmen başarılı ve liderlik vasıflarına sahip bir genç olan Mustafa Kemal, Cemiyet’in liderlerince, kendilerine rakip ve tehlikeli görünüyor, özellikle Enver Paşa ondan çekiniyordu.
Bu durum, 1909’daki gizli kongrede daha da belirginleşti. Mustafa Kemal burada: “Ordu mensupları Cemiyet içinde kaldıkça hem fırka kuramayacağız, hem de ordumuz olmayacaktır”2 diyerek subayların Cemiyetten ayrılmalarını, böylece ordunun siyasetten arındırılmasını istedi. Çünkü bu dönemde Cemiyet’te görevli subaylar emir dinlemez olmuşlardı. “Ordu politika batağı içinde idi. Teğmen Yarbay’a selam vermez olmuştu”.3
“Bu kongre sırasında Mustafa Kemal’e karşı olanlar o derece gazaba gelmişlerdi ki, daha ileride ordu kumandanlığına kadar yükselecek olan ve Cemiyetin çok hararetli bir üyesi bulunan bir subayı bir gece onu öldürmekle görevlendirdiler”4.
Bu suikast girişiminden sıyrılan Mustafa Kemal’e Cemiyetçe devamlı uzak ve zor görevler verildi. En sonunda Sofya’ya Âteşemiliter olarak atandı.
Atatürk I. Dünya Savaşı’na girilmesine de karşıydı. O, Almanların liderliğini yaptığı grubun savaşı kazanamayacağını daha Osmanlı Devleti savaşa girmeden anlamış, savaşa girilmemesi için çeşitli defalar uyarılarda bulunmuştu. Ancak Enver Paşa maceraperestliğini burada da göstermiş ve bir olup bitti ile Türkiye kendini savaşın içinde bulmuştu.
Osmanlı Devleti savaşın mağlupları arasında yer alınca, İttihat ve Terakki Partisi liderleri, Partilerini kapatarak ülkeyi terk etmişler, Mustafa Kemal ise Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Anadolu’ya geçmişti. Ancak Enver Paşa yurt dışında da rahat durmamış, Millî Mücadelenin başındaki Mustafa Kemal Paşa’ya bir çok sıkıntı çıkarmıştı.
Bu nedenle, Atatürk ve lâik Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman çevreler tarafından bu olay da istismar edilmek istenmektedir. Atatürk karşıtı her türlü hareketi destekleyen bu çevrelerin İzmir Suikasti olayını da kendilerine malzeme olarak görmeleri bu araştırmamızın hazırlanmasında en büyük etken olmuştur.
1926 yılında Cumhuriyet yeni ilân edilmiş ve ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmayı amaçlayan inkılâplar yapılmakta iken, bu inkılâplara çeşitli çevrelerden değişik nedenlerle muhalefet yapılıyordu. Bu muhaliflerin arasında iktidar hakkını sadece kendilerinde gören İttihatçılar da bulunmaktaydı. İttihatçılar Meşrutiyet döneminde de iktidar hakkını kendilerinden başkasında görmemişler, Bulgar Komitacılarından da etkilenerek, iktidarı ellerinde tutmak için çeşitli komitacı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Kendi içlerinde fedailer barındırmışlar, suikastler tertip etmişlerdi.
İzmir Suikasti sanığı olarak yargılanan ve birçoğu da ceza gören İttihatçıların bu tutumunu, yine en iyi Atatürk ifade etmiştir: “Bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.”1
İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ İLE ATATÜRK’ÜN İLİŞKİSİ
İzmir Suikasti sonrası kurulan İstiklâl Mahkemesince bu olayın tertipleyicileri oldukları iddia edilen İttihatçıların partisi İttihat ve Terakki Partisi ile Atatürk arasındaki ilişkiler eskilere dayanmaktaydı.
Atatürk, II. Abdülhamit’in istibdat yıllarında sürgün olarak Şam’a gönderildiğinde burada Vatan ve Hürriyet adında bir cemiyet kurmuştu. Daha sonra Selanik’te de bir şubesi açılan bu cemiyetin Selanik Şubesi ilerleyen zaman içerisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmaya karar verdi. Bu sıralarda tayinini Selanik’e çıkartmayı başaran Mustafa Kemal de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye oldu. Ancak Mustafa Kemal’in bu cemiyete kurulduktan sonra girmiş olması, liderlik kadrolarından birini almasına engel oldu. Buna rağmen başarılı ve liderlik vasıflarına sahip bir genç olan Mustafa Kemal, Cemiyet’in liderlerince, kendilerine rakip ve tehlikeli görünüyor, özellikle Enver Paşa ondan çekiniyordu.
Bu durum, 1909’daki gizli kongrede daha da belirginleşti. Mustafa Kemal burada: “Ordu mensupları Cemiyet içinde kaldıkça hem fırka kuramayacağız, hem de ordumuz olmayacaktır”2 diyerek subayların Cemiyetten ayrılmalarını, böylece ordunun siyasetten arındırılmasını istedi. Çünkü bu dönemde Cemiyet’te görevli subaylar emir dinlemez olmuşlardı. “Ordu politika batağı içinde idi. Teğmen Yarbay’a selam vermez olmuştu”.3
“Bu kongre sırasında Mustafa Kemal’e karşı olanlar o derece gazaba gelmişlerdi ki, daha ileride ordu kumandanlığına kadar yükselecek olan ve Cemiyetin çok hararetli bir üyesi bulunan bir subayı bir gece onu öldürmekle görevlendirdiler”4.
Bu suikast girişiminden sıyrılan Mustafa Kemal’e Cemiyetçe devamlı uzak ve zor görevler verildi. En sonunda Sofya’ya Âteşemiliter olarak atandı.
Atatürk I. Dünya Savaşı’na girilmesine de karşıydı. O, Almanların liderliğini yaptığı grubun savaşı kazanamayacağını daha Osmanlı Devleti savaşa girmeden anlamış, savaşa girilmemesi için çeşitli defalar uyarılarda bulunmuştu. Ancak Enver Paşa maceraperestliğini burada da göstermiş ve bir olup bitti ile Türkiye kendini savaşın içinde bulmuştu.
Osmanlı Devleti savaşın mağlupları arasında yer alınca, İttihat ve Terakki Partisi liderleri, Partilerini kapatarak ülkeyi terk etmişler, Mustafa Kemal ise Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Anadolu’ya geçmişti. Ancak Enver Paşa yurt dışında da rahat durmamış, Millî Mücadelenin başındaki Mustafa Kemal Paşa’ya bir çok sıkıntı çıkarmıştı.